Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gökkuşağı

Gökkuşağı

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gökkuşağı



Mine Bahçeci -Gökkuşağı yaşam hikayeleri




Bahçesi ana yola bakan küçük kır evinde; çimenlere oturup şans tutardı, geçen otomobillerden Varlık kokulu araçlar kadar, bisikletler de burkardı içini

Ağabeyi Almanya'ya giderken saçını okşamış, üzülmemesini, gelirken istediği her şeyi getireceğini söylemişti O da bir bisiklet istemişti

Yollar uzadıkça arada, umudu ve özlemi de büyüdü Ağabeyi bir gün gelecek, o çok arzuladığı bisikleti getirecekti Hem de Alman malı olacaktı Kim bilir nasıldı oradakiler?

Birkaç mektuptan sonra haber yoktu gurbetten Annesi çıldıracaktı meraktan, babasıysa:

"Üzülme, kim bilir hangi âleme daldı, bizi aramayanı biz niye arayalım?" diyordu Babasını severdi; ama annesinin düşünmesini de haklı buluyordu Annesinin merakı zamanla telâşa dönüştü Konsolosluk kapılarını aşındırdı gide gele

İlkokulun beslenme kokan sıralarında, dersteydi Funda, öğretmeni gülümseyerek girdi kapıdan:

"Müjdeme ne veriyorsun Funda?"

Şaşkın gözlerle baktı öğretmenine Sonunda elinde salladığı zarfı fark etti

"Mektup mu geldi öğretmenim?"

"Evet canım, hem deee!"

"Almanya'dan mı?"

"Evet ya, nasıl bildin?"

Mektubu sevgiyle aldı avuçlarına Nadide bir çiçeği okşar gibi okşadı zarfı Gözlerine gelip onun yağdırmamak için direndiği bulut zorluyordu şakaklarını Tüm sınıf önemli bir açıklama dinlemek üzere toplanmıştı çevresine O ise akşam ezberlediği dersi, kara tahtaya çıkınca heyecandan unutmuş gibi yutkunuyordu Öğretmeni sevgiyle bakarak:

"Açmayacak mısın zarfı?" dedi

"Ama anneme gelmiş öğretmenim"

"Aferin canım, kendimize ait olmayan zarfları açmamız yanlış tabii Hadi yerlerinize oturun çocuklar Funda'nın bu hareketi de örnek olsun size"

Çocuklar sıralarına oturdular, meraklı bakışları asılı kaldı havada Bir de Funda

"Sen de otur Funda Mektubu kaybetme"

"Şimdi götürebilir miyim öğretmenim?"

"Hayır canım! Şimdi okuldasın, yolda başına bir şey gelirse sorumlu oluruz Bu sorumluluğu alamam İki dersimiz var şunun şurasında Aylarca bekledi annen, iki ders daha beklesin ne çıkar? Hadi çocuklar defterlerinizi çıkarın"

Buruk bir sevinçle oturdu sırasına Ders henüz başlamıştı ki sinsice yağdı gözündeki bulut Gizlemeye çalışsa da başaramadı bir türlü Sonunda öğretmeni yaklaştı sıraya:

"Bak! Ben de çok isterim gitmeni Mektup sabah gelmiş olsaydı gönderirdim inan Az zaman kaldı, ne olur ağlama canım"

"Ağlamıyorum ki"

"Bu akanlar ne öyleyse?"

"Yani mektup için değil"

"Ne için?"

"Ayağım acıdı da!"

"Ne oldu ayağına? Az önce bir şeyin yoktu"

"Evet ama Hacı'nın ayağı çarptı yanlışlıkla, çok ağrıyor"

"Hacı bu gün Funda çok hassas, biraz düzenli otur canım!"

Konuşmaya başlarken Hacı'ya göz kırpmayı da unutmamıştı Sessiz olarak konuyu okumalarını, hemen geleceğini söyleyip çıktı sınıftan

Elindeki mektubu kutsal bir kitap gibi okşuyor, zarfın içindeki her heceyi merakla öpüyordu Funda'nın elleri

Kır okulunun, solgun duvarlı sınıfında ilk kez böyle bir heyecan yaşanıyordu Çünkü o güne kadar hiç bir sınıfta, hiç bir öğrenciye mektup gelmemişti Üstelik bu mektup öyle azımsanacak bir yoldan falan değil; taa Almanya'dan gelmişti Zarfı bile başka bir güzellikteydi Çocukların soğuktan çatlamış ellerine değdiğinde, gelinlik kızlara esbaplarında alınan ipekli fistanlık gibiydi Arkadaşları bu sıcak dokunuşu fısırtıyla birbirlerine söylüyor, sırayla, bir körpeyi okşar gibi dokunup kaçıyorlardı Biraz çok dokunsalar örselenecekti sanki!

Funda ise hiç bir şeyi görmüyor, duymuyordu O başka dünyalara dalmıştı elindeki kutsal zarfla!

Dönüşünde yüzünde tebessüm çiçekleri vardı öğretmeninin Yer yer sertleşen havada zorlansa da hep açardı o çiçekler Deniz gözlerindeki sevgi dalgalarıyla Funda'nın oturduğu sıraya yaklaşarak:

"Fundacığım, mektubu annene götürebilirsin Geri de gelme Annene selam söyle İnşallah güzel haberlerini dinleriz yarın"

Sevgiyle saçlarını okşadı Funda'nın O, okşamaları bekleyecek kadar sabırlı değildi Bir balık gibi kaydı avuçlarının arasından Aceleden, kitaplarının bir kısmını unutmuştu sırada Arkadaşlarının meraklı bakışları sapanlıyordu topuklarını Güle oynaya gittiği, bir solukta biten yol, bitmek bilmiyordu Koştu koştu koştu

Sonunda, ortasında evlerinin bulunduğu büyük bahçeyi yola açan köprüden, uçarak geçti Uçarken çınlayan "Annee" sözcüğü kapıyı elinden önce çalmıştı Annesi elinde içli köfte bezesi, yürek çarpıntısıyla kapıda karşıladı Funda'yı

"Mektup, mek mektup geldi Ağabeyimden anne, mektup geldi ağabeyimden!"

"Aç, çabuk aç! Sağ mıymış, kendisi mi yazmış? Aç çabuk, açsana kızım Büyüksün ya Rabbim, şükürler olsun Hadi kızım, çabuk!"

Mektubu büyük bir heyecanla defalarca okudu Funda Annesi, okumayı ağabeyleri okula başlayınca öğrenmişti, onun için de çok hızlı okuyamıyordu Evde kimse olmadığı için küçük Funda'nın pat çat okumasına razıydı

Çok iyi olduğunu, neden paniklediklerini soruyordu mektupta ağabey! Annesi sürekli yazıyı inceliyor:

"Kendi yazısı gibi, acaba taklit mi?" diyordu Hem ağlıyor, hem de "Çok şükür, çok şükür!" diyerek yaşlı gözlerini mektupta gezdiriyordu İnanmakla inanmamak arasında gidip gelen bir ifade kol geziyordu yüzünde

Saate baktı, elini yıkayıp, acele ile üzerindeki ev kıyafetini çıkardı Mini etekli, kahverengi döpiyesinin içine limon sarısı karpuz kollu bluzunu giyindi, mektubu da alarak kentin yolunu tuttu İnce topuklu rugan ayakkabısı, şeffaf çorapları ve omzuna astığı rugan çantasıyla; başbakan karısı gibiydi kasaba yolunda

Mektubu konsolosluğa okutup, ne derece doğru olduğunu araştıracaktı Acaba Almanya'da böyle bir şehir ve adres var mıydı? Tüm bu bilmeceyi konsolosluk çözecekti

Günün lacivert elbiselerini giyindiği ilk saatlerinde döndü kentten Mutluydu, müracaatından sonra konsolosluktan telgraf çekilmiş, iki gün önce de yanıtı gelmişti Ağabeyin yaşadığını gösteren bu ikinci haber ve bu adresin gerçek olduğunu onaylayan konsolosluk sözcüsü yüreğine su serpmişti Zeynep Hanımın Kararan havaya karşın, gönül rahatlığıyla dönmüştü eve

İşten henüz gelen yorgun baba, olanları yarı alaylı yarı meraklı dinlerken:

"Hanım, sende hiç akıl yok Bu serseriler uğruna çürüyüp gideceksin Sana bir gün, şeytan gibi çıkar karşına dememiş miydim Ah sakalım yok ki sözüm tutulsun! Yazık bunlara verdiğimiz emeğe yazık! Bin bir güçlükle okut, yeme yedir, giyinme giydir, kıçı boktan kurtulunca seni aramasın! Vay yavrum vay Annesi kadın haliyle kapı kapı gezip oğlunun adresini buluyor, beyefendi:

"Ne panik yaratıyorsunuz" diyor utanmadan Ahh hanım ah, ömrünü süpürge ettin bu eşeklerin yoluna" diye söyleniyordu

Annesi el çabukluğuyla bir çoban salatası yaptı, tel dolabından yoğurdu çıkardı Kente gitmeden önce hazırladığı köftelerin birazını haşlayarak, birazını da kızartarak koydu sofraya Yemekten sonra da yarım kalan işine devam etti Daha bir iştahlıydı köfteleri açarken Tüm yorgunluğunu unutmuş gibi hafifti bedeni

İlk akşamdan yatırırdı annesi Funda'yı Uyku zamanı gelmiş, geçmişti bile Elini, yüzünü, ayaklarını yıkadı, duasını yapıp uzandı yatağına Hülyası tavandan el sallıyordu Funda'ya

O gece gök kuşağından bir bisiklet getirdi ağabeyi, sürdü sürdü tüm kasabayı dolaştı onunla Çok mutluydu, çok Sürekli pedal çeviriyor, hiç yorulmuyordu Evlerinin önündeki ana yoldan geçerken annesine el salladı coşkuyla Annesi de el salladı Funda'ya Epey uzaklaştıktan sonra annesinin sesini duyar gibi oldu Geniş caddede büyük bir manevra yaptı ve evlerini yolla buluşturan köprüye geldi Annesi:

"Hadi yavrum, okula geç kalacaksın, hadi bebeğim" diyor, o:

"Anneee, birazcık daha, okula da bununla giderim, ne olur"

"Aaaa, üstüme iyilik sağlık, hiç bununla okula gidilir mi? Haydi canım, kahvaltı da etmedin, geç kalacaksın"

"Neden gidilmesin, bak ne güzel gök kuşağım, babamın atı kadar hızlı gidiyor Lütfen anne, bununla gitmeme izin ver Araba yoluna çıkmam, hep kenardan giderim, ne olur anneciğim, ne olur"

"Bismillahirrahmanirrahim! Ne gök kuşağı, ne atı, ne yolu? Ateşli galiba Funda, yavrum, bak sabah oldu, kalk bebeğim, kahvaltın hazır Bir yerin mi ağrıyor canım?" Bir eli saçlarını okşarken, bir eli de alnında ateşini ölçüyordu Gözleri çarpıştığında ise: Annesininkilerde korku, Funda'nınkilerde mutluluk vardı Gözlerindeki korkuyu gizlemeye çalışarak:

"Uyandın mı canım, neyin var?"

"Bisikletim güzel mi anneciğim?"

"Ne bisikleti canım, nerde?"

Birden yataktan kalktı Funda Etrafına şaşkın gözlerle baktı Küçük kasaba evindeydi ama bisiklet yoktu, ağabeyi Almanya'dan gelmemişti daha Peki ya yaşadıkları, gök kuşağı rengindeki bisiklet? Güzel, çok güzel bir düştü Birden yüzünü hüzün bulutu sardı Sonra mektubu anımsadı:

"İyiyim, ilk fırsatta geleceğim, Funda'nın bisikletini aldım, izine ayrılınca getireceğim, hepinizi hasretle öperim Beni düşünmeyin, burada yaşam çok güzel Hele biraz para biriktireyim, sizi de getireceğim Hem Funda'yı da buradaki okullarda okuturuz Ah bir görseniz, muhteşem bir yaşam var Avrupa'da Sakın beni düşünmeyin, hasretlikten başka sıkıntım yok Çok çalışıyoruz, sık mektup yazamıyorum, telâşa gerek yok, anneme söyleyin olur mu Bu günler de geçer üzülmesin Komşulara kucak dolusu selam söyleyin Mektubuma değil, satırlarıma son verirken, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, hasretle öperim" yazıyordu

Funda, gözlerinden kaçan mutluluğu köprüde yakalayıp, umut ipleriyle bağladı

Annesi, bir kez daha sormadı, neler olduğunu Rüya gördüğünü ve sayıkladığını anlamıştı Yüzünü yıkayıp, kahvaltı sofrasındaki yerini aldı Funda Ablası ve küçük ağabeyi yine her zamanki aceleleriyle, biraz da tartışarak yarı aç yarı tok kalktılar masadan Ablası yemeği ağır yediği için hep geç kalkardı O doyuncaya kadar küçük ağabey, ayakkabısını boyar, kitaplarını koltuğunun altına alır, kapıya dikilir:

"Çabuk, çabuk, daha doymadın mı? Geç kalıyoruz, araba kaçacak" diye söylenirdi Her gün aynı çekişmeyi kıkırdayarak seyreder, o tatlı telâştan bir tebessüm kalırdı geriye Bir de annesinin ağabeyi onaylayan sözleri:

"Bak kızım, ağabeyin haklı, erkekler beklemeyi sevmez Yarın elin oğlu çekmez nazını, biraz çabuk olsun elin" ablası ise:

"Elimle mi yiyorum sanki, ne yapayım çenem yavaşsa"

"Çenen başka şeyde pek de yavaş sayılmaz" derdi ağabey Annesi de:

"Eeee kesin tartışmayı, ağız tadıyla, besmeleyle çıkın şu evden Sen de biraz erken kalkıp, şu oğlandan erken hazırlansan ölmezsin ya, tövbe tövbe!" diye söylenirdi Ama abla ertesi gün yine bildiğini okurdu, sonra da:

"Zaten oğlunu benden çok seversin, hep o haklı çıkar Allah böyle ağır yaratmış beni, sanki elimde mi?" derdi

Bu tatlı koşuşturma içinde hep başkaydı Funda'nın yeri

Günler, aylar rendelenmiş, nihayet beklenen gün gelmişti Bir ilkyaz ikindisi yabancı plâkalı yeşil bir kaplumbağa (vosvagen), havalı bir kornayla, uçarak geçti köprüden Hanım elleri ve beyaz yaseminlerin öpüştüğü yolda, kocaman bir toz bulutu savruldu Kaplumbağa, sürekli ıslık çalıyordu bahçede Funda büyük bir heyecanla koştu, ağabeyinin oturduğu kapıya dayandı Ağabey bir mebus edasıyla çıktı dışarı Funda'yı kucakladığı gibi havaya attı Funda uçuyordu mutluluktan Ailenin diğer fertleri, yakın komşular, kaplumbağanın havalı ıslığını duyan kim varsa, doldular bahçeye Öpüşüp, sarılmalar, mutluluk gözyaşları, tarifsiz duygular yaşandı

Hâl hatır sorgusu bitmek bilmiyordu Ağabey bir paket Almanya çikolatası çıkarıp dağıttı konuklara Sonra bir karton sigara uzattı Sülo Dayı'ya, Alaman cigarası Sülo Dayı'nın belki de aldığı ilk hediyeydi bu Yüzünde açan acayip çiçeği daha önce hiç gören olmamıştı Adı, adresi, iklimi yoktu bu çiçeğin Gurbeti sıla olan birisi için bu mutluluk fazlaydı elbette Anlatılmaz, yaşanırdı Sülo dayı (Asıl adı Süleyman olsa da kimse bilmezdi bu ismi) çökük omuzlarında yalnızlığın kamburu, başında dört numara şapkası, elindeki birinci cigarasıyla, herkese tanış herkese yabancıydı Akrabası yoktu ama akraba olmuştu mahalleliyle Özellikle Funda'ların büyükbabası gibiydi Onsuz yenen yemek, bereketsiz gibi gelirdi aileye Suçlanırlardı hak yemiş gibi

Kalabalığı yarıp, Funda'ya yaklaştı ağabeyi Kocaman bir kutu çikolata ve içinde: Yuvarlak, akide şekerine benzer bir şeyler olan bir başka kutu daha verdi Rengârenkti selefonlu kutudakiler, düşündeki gök kuşağı gibi

"Bunlar senin canım, bunları çiğneyeceksin, sakın yutma, şekerli sakız bunlar Çok güzel değil mi?"


"Bisikletim nerede ağabey? Çıkar haydi, binmek istiyorum"

"Yavrum benim, biliyordum soracağını, almıştım ama gümrükten geçiremedim Ama artık yolları da Almanca'yı da öğrendim Söz sana, bir sonraki izinde getireceğim Hiç unutur muyum, canım canım" Kucaklayıp öptü ve havaya attı, yakaladı, tekrar attı Sardı, kokladı, tekrar attı Her atıp kucakladığında eklemlerinden bir parçası düşüyordu yere Funda'nın Darmadağın oluncaya kadar savruldu havada Gök kuşağına erişemeden, ağabeyinin kolları arasından sıyrılıp indi toprağa Çikolata ve sakız paketlerini bırakıp koştu bahçeye

Renkli kelebekler uçuşuyordu kır çiçeklerinin koynunda Süzülüp karışıyorlardı gök kuşağına Sonra, yağmur olup düşüyorlardı Funda'nın yanaklarına Bir daha bir daha Bir türlü dinmek bilmiyordu bu gel-git!

Yıllarca bekledi Funda Bir sonraki, daha sonraki derken, kısmet olmadı geçirmek bisikleti gümrükten Her bekleyiş daha kısır, her hayal kırıklığı daha küçüktü öncekinden Erken büyütmüştü gök kuşağı Funda'yı Ve hiç bisikleti olmadı küçükken Büyüdüğünde ise, alacak parası oldu, zamanı olmadı Zamanı oldu, çevreden utandı, alamadı Düşlerine küçük, düşlerince saftı gençliğini berdar eden kasaba

Hep gökteydi gök kuşağı Yaklaştı, eğildi, sınırları zorladı Ne çare, açılmadı, açılamadı yerle gök arasındaki gümrük kapısı



Mine Bahçeci



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.