07-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Rahattan Rahatsız Olanlar
Rahattan Rahatsız Olanlar Yazısı - Rahattan Rahatsız Olanlar Elif Şafak - Elif Şafak Yazıları
BU hafta Kopenhag'dayım "Avrupa ve Avrupalılıklar" üzerine uluslararası bir konferansta konuşmacı olarak geldim buraya Akademisyenler ve yazarlardan oluşan konuşmacılar arasında Avrupa'nın her köşesinden gelmiş insan var Dinleyiciler ise Danimarkalı akademisyenler, bürokratlar, diplomatlar, öğrenciler,  sakin bir topluluk (hoş Danimarka'da herkes ve her şey sakin)
Buradaki seyirci Avrupa'nın başka yerlerinde gördüğüm seyircilere kıyasla daha durgun, hatta daha kayıtsız
Sanki Danimarka'da gençler çoktan terk etmiş Avrupa idealini İnanmıyorlar artık ortak bir Avrupa'ya Gelip dinliyorlar ama fazla heyecanlandırmıyor onları bu mesele Elle tutulur gözle görülür bir kayıtsızlık var Ve bilgisizlik Bilhassa Türkiye söz konusu olduğunda
"Avrupa'nın hudutları nerede çizili? Avrupa'nın siyasi sınırları ile kültürel sınırları aynı şey midir? Avrupalılık diye ortak bir kimlikten bahsetmek mümkün mü? Global kriz bütün bu tartışmaları nasıl etkileyecek?" Bu katmanlı sorular edebiyat, sanat ve felsefenin penceresinden tartışılıyor konferans boyunca
Konu sık sık Türkiye'ye geliyor "Türk edebiyatı Avrupa edebiyatının içinde sayılamaz" diyor Romanyalı bir konuşmacı "Ayrı bir kültür sizinki" Nazikçe Türk edebiyatını ve kültürünü ne kadar tanıdığını soruyorum Cevabı bir hayli zayıf
Doğu Avrupalıların bize karşı önyargıları derin Ne yazık ki Danimarkalıların da Elimden geldiğince, dilim döndüğünce anlatıyorum: "Türkiye sizin sandığınız gibi durağan bir Asya ülkesi değil Nasıl dinamik, nasıl genç, nasıl açık değişime, gürül gürül Ve bizim edebiyatımız ve kültürümüz öyle çok sesli, çok renkli Batı dillerine yeterince kitap çevrilmediği için tanımıyorsunuz bu çeşitliliği Gelin görün İstanbul'u, çıkın kabuğunuzdan sizler de " Türkiye'ye sempatiyle yaklaşan iki konuşmacı var
Biri İsveçli, diğeri Yunanlı Bilhassa Yunanlı akademisyen laflarına hep Türkiye'yi överek başlıyor Kırk yıllık dost gibiyiz
Konferanstan sonra bütün konuşmacılar liman boyunca yürüyüşe çıkıyoruz Ve o zaman Kopenhag'ın ılık ve sakin enerjisi altın bir top gibi düşüyor avuçlarıma
Şehri hissediyorum Gençler yerlerde oturmuş, kadınlar şortlarla kısa elbiselerle dolaşıyor Kimsenin kimseye baktığı yok Bisikletlerin üzerinde bebekli çocuklu genç anneler Daltonlar gibi ailecek bisiklete binenler, boy boy dizilmişler anne baba çocuklar Bir rahatlık var insanlarda Bir telaşsızlık hali ki bize yabancı
İstanbul'un öyle deli bir ritmi, o kadar yoğun bir enerjisi var ki, bu sarmalın içinde debelenirken yorgun düşüyoruz bazen, yorgun düştüğümüzü anlamaya vakit bile bulamadan Habire bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz
Milyonlarca insan bu haldeyiz Milyonlarca yürek Belki de yapmak istemediğimiz işlere, o anda görmek istemediğimiz insanlara, varmak istemediğimiz yerlere doğru telaş içindeyiz
Durup düşünmeye vaktimiz olmuyor Bir de bu yetmezmiş gibi devamlı birbirimizi didikliyoruz Birbirimizin enerjisini azaltıyoruz Bu arada şehri şehir ellerimizin arasından sarı sıcak bir kum gibi akıyor Dokunuyoruz İstanbul'a ama ruhunu kavrayamıyoruz Bazen merak ediyorum, biz İstanbul'da yaşayanlar İstanbul'u ne kadar yaşıyoruz?
Böyle zamanlarda Kopenhag gibi düzenli ve sakin yerlerin enerjisiyle kıyaslıyorum bizdeki çılgın tempoyu
Ve merak ediyorum hangisinde daha üretken olur acaba insan? Burada mı orada mı? Bizde hayat daha zengin ve derin ama yıpratıcı Burada daha düzenli ve yapıcı ama sıkıcı Ortası olsa keşke Ortası olabilir mi?
Kopenhag'da birkaç gün geçirdikten sonra başlıyorum İstanbul'u özlemeye Çılgın şehir Bize rağmen hâlâ güzel olan, güzel kalan şehir Kalbi tıp tıp atan şehir Sokakları mavi mor damarlar gibi incecik, rengarenk ve bir ahenk Karmaşık, çelişkili, her taşı altın olmasa bile muhakkak birer hikaye olan İstanbul! Hiçbir şehir tutamıyor yerini
Elif Şafak
|
|
|