Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ağrısı, yaşamak

Yaşamak Ağrısı

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yaşamak Ağrısı





By oktaykocagoz at 2011-05-09



Yüreği sevdiklerine bir yıldız gibi bağlananlara…




Bütün Ölümler Erken


Gece, getirdiği gölgeler kadar uzun ve getirdiği haber kadar karanlıktı Gece saat 0300 sıralarında telefon acı, acı çaldı Ahmet, telefonun geldiği bu uygunsuz vakitten iki aydır beklediği kötü haberi alacağının korkusu ile uyandı Korkunun verdiği heyecan ile telefona koştu Uyku sersemi aklında bile şimdi alacağı kötü haberin idraki içindeydi Arayan annesi Fatma Hanımdı Annesi telefonda Ahmet’in ablasının sağlık durumunun artık iyi olmadığını, onu her an kaybedebileceklerini söylüyordu

Fatma Hanım:

—Oğlum gel, ablanı son bir sefer daha gör, dedi

Annesi sözlerini bitirirken Ahmet ‘in memlekete gelmesi gerektiğini öyle bir ses tonuyla söyledi ki, annesinin sesindeki bu yorgunluk ve ümitsizlik hissi Ahmet’in yüreğindeki geri kalan tüm ümit kırıntılarını da yok etmeye yetmişti Ahmet o an annesine cevap verecek kuvveti kendisinde bulamadı Kadere boyun eğen bir sesle:

—Tamam, anne geliyorum dedi ve sustu

Ahmet telefonu kapattıktan sonra aldığı haberin ağırlığını yüreğinde hissetti Yorgunluk hissi vücuduna yayıldı Karanlıkta olduğu yere çöktü Korku ile karışan karanlık, gözlerini büyütmüştü Ablası Neşe için ümit yoktu artık Ablası ölecek miydi? Hiç ümit yok muydu? Ümit neydi? Kimin içindi? Birden yüreğinde tüm dünyaya ve insanlara karşı bir isyan duydu

Ahmet’in yüzündeki karanlık alınan haberin kötülüğü ile beraber büyük bir karamsarlığa dönüştü Aklına gelen düşünceleri gecenin karanlığında sıraya sokmak pek mümkün olmadı Nereden geldiği belli olmadan süzülen fersiz ışığın belirsizliği sanki duvarlara çarpıyor ve onun düşüncelerini daha da belirsiz yapmaya yetiyordu Sonunda ne oldukları belli olmayan eşya gölgeleri arasında kendisine oturacak bir yer buldu

Işığa tahammülü yoktu artık Işık, sanki alınan bu kötü haberi tüm şiddetiyle ortaya çıkaracak ve onu elle tutulur, gözle görünür hale getirecek kadar kuvvetli bir etki yapacaktı Ya gecenin sessizliği? Gece ne kadar sessizdi, ölüm kadar sessiz…

Ahmet geçen iki ay boyunca kendisine yaptığı eziyete tekrar başladı Birden tüm olayların başladığı iki ay önceki Eylül sabahı geldi aklına


Eylül Sabahı


Her şey iki ay kadar önce güzel bir Eylül sabahı, yaprakların solmaya başladığı vakitte başlamıştı Güneşli bir gündü İşyerindeki telefondan Ahmet’in aranıldığı söylendi Arayan Ahmet’in kız kardeşi Senem’di Ahmet şaşırdı Çünkü ailesinden birisinin işyeri telefonundan kendisini aramasına alışık değildi

Ahmet’in kardeşi Senem titrek bir sesle:

— Ağabey çok kötü bir şey oldu! Kendini hazırla Çok üzgünüm

Ahmet şaşkınlığını gizlemeye çalışarak:

—Dur sakin ol Sen telefonu kapat, ben seni ararım, dedi

Ahmet’in bu cevabı gerçekte kardeşi Senem’den duyacağı habere hazır olmak içindi Korkusunu gizlemek ve zaman kazanmak istemişti Ama korkmak, gerçeği değiştirecek kuvvete ne zaman sahip olmuştu ki?

Kardeşini araması gerekiyordu Senem’i arayıncaya kadar geçen sürede derhal bu kötü haberin neler olabileceği konusunda tahmin yürütmeye başladı Babası veya annesinin hasta olabileceği ihtimalini düşündü önce Fakat onlarla daha geçen gün konuşmuştu Onların sağlık durumları iyiydi Alacağı kötü haberin ne olacağı korkusu ile aklına başka bir ihtimal gelmiyordu Şimdi direnme kuvvetini kaybettiren bir yorgunluk hissi sinsi, sinsi bedenine giriyor, başına kötü bir şey geleceğini bilen idraki muvazenesini kaybetmeye hazır tetikte bekliyordu Eli ayağı birbirine dolanmış vaziyette telefona gitti Telefonda kardeşi Senem:

—Ağabey

—Dur sakin ol!

—Ağabey Neşe ablam çok hasta, kansermiş Kan kanseri!

—Ne! Nasıl olur? Nasıl oldu?

—Bilmiyorum, doktorlar söyledi Şimdi tedavi için hastaneye yatırdılar Hastalığı ilerlemiş!

Bu haber Ahmet’in bedenini bir anda kaplayan zehirdi sanki Tüm direnci ve idraki bir anda çöktü Telefonu kapattı Ayakları yere basmadan ve ne yöne gittiğini bilmeden yürüdü Bakıyor ama görmüyordu Yalnız kalmalıydı İnsanlardan uzaklaştı Sakin bir yerde adeta çöktü, başını önüne eğdi Gözleri tek bir noktaya takılı, donuk, anlamsız baktı Kötü haberin vahametini idrak zordu Demek ki ölüm şimdi bir can almak için kapıda bekliyor ve içeri girmeye çalışıyordu

Ahmet birden ablası Neşe ile geçen güzel günlerini hatırladı Onun gülüşünü, hareketlerini tek, tek yüreğinde canlandırdı Demek tüm bu yaşananlar birer hatıra olacak ve bir daha yaşanmayacaktı ha? İnanamazdı Tüm bunların bir daha yaşanamayacağını düşünmek imkânsızdı

—Allah’ım olamaz diye mırıldandı

Gözleri doldu Gözyaşlarına engel olmak istedi Yutkundu Ölümü kabullenmek ne kadar zordu? Gerçek ne kadar acımasızdı! Gerçek, insanın elini öperken ısıracak kadar acımasızdı Ablası şimdi ölümün kıyısında, varlık ile yokluk arasındaydı


Aile


Bu hastalığın haberi ile ailenin tüm dengesi bir anda bozuldu Olay ailenin içindeki saatin durmasına neden olacak kadar vahimdi Şimdiye kadar hayatın kendi telâş esi ve koşturmaca sı içerisinde geçen akışına bu hastalık aniden “Dur” demişti “Dur!” Ve bu aile için işleyen tüm saatler bir anda durmuştu sanki

Neşe’nin on beş yaşındaki kızı Canan ve on yedi yaşındaki oğlu Can için her şey bir anda anlamını yitirdi Daha bir hafta öncesine kadar bazen annelerinin kendilerine gösterdiği ilgi ve sevgiden bunalan bu iki evlat, şimdi bir anda ihtiyaç duydukları bu ilgiden mahrum kalınca ne yapacaklarını bilmez durumdaydılar Annelerinin var olmadığı evin içerisinde birbirlerine boş, soran gözlerle bakıyorlardı

Annelerinin onların üzerine titreyen özeni ve dikkati her zaman onların yanında olmuştu Onların kendi başlarına dahi yapmak zorunda oldukları işlerde dahi varlığını pek hissettirmese bile hep vardı Şimdi evin içerisinde bir boşluğun olduğu ve bu boşluğun ağır, ağır evin içerisine yayılmaya başladığı gözle görünür, aşikâr bir hal almıştı Fakat daha da vahim olan bir şey vardı Evin içerisindeki boşluktan daha acı bir boşluk, bu iki evladın yüreğine yerleşmeye başladı

Annelerini kaybedebilecekleri ihtimalini hisseden bu yüreklerde korku; her çıtırtıya ürken serçe kadar tetikte bekliyordu artık Onlar okula gitmeleri gereken bu vakitte okulda değil, hasta annelerinin başucundaydılar Karanlıkta bir ışığın etrafında uçuşan kelebektiler adeta Onlar ışığa koşan pervaneydi Onların etrafında pervane oldukları tek ışık ise anneleriydi O bitmeyeceğini sandıkları ışık ise sönmek üzereydi

Neşe’nin eşi Orhan Bey, çocuklarını annelerinin hasta yatağından uzaklaştırmaya ve onları okula gitmeleri konusunda ikna etmeye çalışmıştı Fakat başarılı olamadı Çünkü hastalığın vahameti tüm aileyi sardığı bu vakitte çocuklarını hasta annelerinden ayırarak onları beraber geçirecekleri bulunmaz ve ele geçmez o son dakikalardan mahrum etmek istememişti

Hastanenin ilaç kokan koridorlarında en ufak ümide sarılan ve o ümidi gözleriyle besleyen bu yürekler, kökü toprakta kurumuş her ağaca can verirdi Bu iki kardeş annelerinin hastalığını idrak etmekte zorlandıkları her dakika hastane koridorlarında birbirlerine bakıyorlardı Birbirlerinin gözlerinde ümidi bulamayınca, babalarına bakıyor ve ondan yalvaran gözlerle bir ümit vermesini bekliyorlardı

Orhan Bey için eşinin hastalığı o kadar ani oldu ki; onu hayatın sınırsız, sürgit bir yaşam içerisinde gideceğine inandığı bir rüyadan uyandırdı Acaba hangisi rüyaydı? Hayatın biteviyesiz koşusu içerisinde unuttuğumuz varlığı mı? Yoksa bu varlığı yok sayan son veda ve sonrası mı? Hangisi?

Orhan Bey tüm işlerini takip etmeyi bırakmış, eşinin başında ona iyileşmesi için yalvaran gözlerle bakıyordu Onun için şu anda elindeki tek gerçek eşinin hasta olduğuydu Elinde başka bir gerçek yoktu

Aileyi toparlamak ve bu ani haberle bozulan düzenine tekrar kavuşturmak büyük baba Hüseyin Bey’e düştü Fıtratında yokluğu kanıksamış bu yaşlı adam, kızının rahatsızlığına en fazla üzülen kişiydi belki de Fakat hayat ona çok şeyler öğretmişti Güngörmüş adamdı Eğer etrafındaki insanlara kuvvet ve güven vermek istiyorsa; metanetli durması gerektiğini biliyordu Tüm aileyi toparladı Hepsine metanetli olmaları gerektiğini izah etti Torunlarına her gün hastaneye değil, okula gitmeleri gerektiğini izah etti Damadına çalışması gerektiğini ikaz etti Hasta kızının başında refakatçi olarak beklemesi için diğer kızı Sibel’i görevlendirdi Bu aileyi toparlama çabası bir nebze aileyi kendine getirdi Yine de akşam olunca tüm aile, ışığa koşan bir pervane gibi hastaneye koşuyor ve ne yapmaları gerektiği konusunda konuşup, fikir birliğine varmaya çalışıyorlardı


Neşe


Bazı hastalıklar vardır ki nerede, ne zaman başladıkları belli olmaz Yüreğinizin bir köşesi yaşamanın ağır geldiğine karar verdiğinde bıçak sırtına denk gelen noktadasınızdır Bu noktada irade naifliğini belli eder İnsan kaçmak, kurtulmak ister Böyle anlarda gerçek, çirkin suratını belirsiz şikâyetlerle belli eder Bu noktadan daha da ileri gidilirse; isyan eden iradeye vücut eşlik eder İşte bu noktada artık kaçınılmaz son başlamıştır

Otuz dört yaşında, iki çocuk sahibi Neşe, ilkin doktora devamlı uyku isteği şikâyeti ile gitmişti Fakat kısa bir tetkikten sonra ölümcül hastalığı tespit etmek doktorlar için zor olmadı Neşe ellerinde meydana gelen morlukları, ev taşırken sağa sola çarptığını düşünerek önemsememişti Fakat gerçekte bu emarelerin hastalığın belirtileri olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu Hastalığın teşhisi için geç kalınmıştı Kan kanseriydi

Hastane odasına tedavi için ilk getirildiğinde kendisini hiç hasta gibi hissetmediğini söylemişti Hasta gibi de değildi zaten Etrafındaki insanlara devamlı:

—İyiyim Hasta değilim, göreceksiniz buradan ayaklarımın üzerinde sağlıklı çıkacağım diyerek gülümsüyordu

Hatta hastane odasının karamsar yalnızlığından sıkıldığı zamanlarda hastane içerisinde diğer odaları ve bahçeyi dolaşıyor, insanlarla dertleşiyor, onlara yardım ediyordu Fakat haftalar geçtikçe hastanenin insana kendisini yabancı hissettirdiği havası içerisinde daha da kötü hissetmeye başladı Halsizlik hissettiği zamanlarda uyku isteği artmaya başlamıştı Artık eskisinden daha fazla uyuyordu Yatağından daha az uzaklaşır oldu Böyle anlarda yüzündeki derinleşen karanlık dalga, dalga artıyordu Ümitsizlik duyumsadığı ve en kötü ihtimali kabullenmenin verdiği acı ile geçen bu dakikalar içinde kopan fırtınaların elinde şimdi oyuncaktı Öleceğine değil, kendisi öldüğü zaman ailesinin üzüleceğine üzülüyordu


Ailesine karşı duyduğu bu sevgi; sevdiği insanların mutluluğu için kendi sevgisinden vazgeçecek kadar kuvvetliydi Çünkü sevginin bir alış veriş olmadığını bilecek kadar sevmiş ve karşılığında çok sevilmişti Verdiğinden fazlasını alacağını biliyordu

Kemoterapi başladığından beri daha iştahsızdı Kendini kötü hissettiği anlarda ümitsizliğe düşüyordu Ümitsizliğe düştüğü anlarda yüreğinin bir köşesi sadece kendisi için değil, çocukları, eşi ve ailesi için yaşaması gerektiğini adeta haykırıyordu Yaşamalıydı Hayata tutunmalı, hayatına kaldığı yerden devam etmeliydi Ölmek istemiyordu Şimdi zamanı değildi Çok erken! Diye düşündü Çok erken!

Fakat şu uyku! Uyku isteği ve vücudunun halsizliği bir türlü bitmek bilmedi İkinci haftanın sonunda doktorlar, Neşe’nin başka bir hastaneye nakledilmesine karar verdiler Tedavi sonuç vermiyordu


Başka bir hastaneye yerleştirildiğinde yine kendisine kız kardeşi Sibel refakat ediyordu Ailesinden uzaklaşmıştı Onları eskisi gibi göremiyordu artık Akşamlar daha zor geçmeye başladı Yine etrafında konuşabileceği insanlar vardı Birde o konuştuğu hastane duvarları Duvarlar adeta konuşuyordu bu hastanede Evini özlemişti Çocuklarını, eşini ve ailesini, hepsini çok özlemişti Denizi özlemişti örneğin Uçsuz bucaksız bir denizi gördüğünü hayal ediyordu bazen Hayaller gerçek olur muydu hiç? Yaşamak ne kadar güzeldi


Zayıflamaya başlamıştı Artık eskisi gibi iştahı yoktu Daha az yemek yiyor, daha az konuşuyor ve daha az ayağa kalkıyordu Yine de uyanık olduğu zamanlarda kardeşi Sibel ile konuşuyor, yüreğinden kopan son isteklerini ifade etmekte zorlanmıyordu

Neşe her şeye rağmen ümitliydi Kardeşi Ahmet ile son telefon konuşmasında:

—Ahmet kardeşim buradan göreceksin ayaklarımın üzerinde çıkacağım, ölmeyeceğim, sana söz veriyorum, dedi

Ahmet karmakarışık duygular içinde, yüreği elinde söyleyecek söz bulamadı, konuşamadı bile Kelimeler boğazında düğümlendi Ablasına son sözünün bu olacağını bilmediği halde:

—Abla seni çok seviyorum, dedi

—Bende seni çok seviyorum kardeşim

Ahmet daha fazla konuşamayacağını anlayınca telefonu eşine uzattı Bu konuşma iki kardeşin son konuşmasıydı Her iki kardeşin son cümleleri ve son veda sözleri bilmedikleri halde birbirlerini çok sevdikleri olmuştu Ahmet ablası ile yaptığı bu son veda konuşmasını bütün ömrü boyunca unutmayacaktı

Ahmet, bu ümitsizlik anında yollara çıktı Yollarda yürüdüğünü hissetmeden yürüdü Hayatı sorguladı Hayat neydi? Ne demekti? Cevapsız soruların arasında kaybolduğu vakitte kendisini unuttu Bir rüyadan uyanır gibi kendine geldiğinde hangisinin rüya olduğuna karar veremedi


Son Anlar


Neşe artık yatağından çıkamaz duruma geldiğinde tüm aile maddi zorluğa da düşmüştü Çünkü tedavi için devamlı surette kan ve kan hücresi takviyesi gerekiyordu Tüm aile elindeki varını yoğunu tedavi için vermişti Büyük baba Hüseyin Bey, doktorlara kızı Neşenin kurtulması için elinden geleni yapmaya hazır olduğunu söylemiş, başka çaresi kalmayınca evini satmayı teklif etmişti Doktorlar bu teklifi kabul etmedi Çünkü çok sevdikleri hastaları Neşe için ne gerekiyorsa yapıyorlardı zaten

Sibel, hastanedeki bu odada gözlerinin önünde erimeye başlayan ablasının vücudunu gördükçe dayanacak kuvveti toparlamakta zorlanmaya başladı Ablası arada bir kendine geldiği anlarda konuşuyordu artık Fakat ablasının konuşması yavaş, yavaş değişti Ablası artık yatağından hiç çıkmıyor, daha yavaş hareket ediyor ve daha az konuşuyordu İştahı ise neredeyse yok gibiydi Sibel korkmaya başlamıştı Tüm bu emarelerin yanında düşmeyen bir ateş peyda oldu Ablasının durumu kötüye gidiyordu

Neşe tüm bu vücut zayıflığına rağmen idraki ile hayatının son anlarında olduğunu anladı Sessizleşti Yaklaşan ölümü tanıdı…


Bu ümitsizlik anını itiraf etmeye gerek yoktu Baktığı yerdeki bu ümitsizliği, acıyı tanıyan ve gönül gözü açık olan her insan tanırdı

Bu ümitsizlik anı, Neşenin gerçekten öldüğü andı Çünkü bir insan gerçekte fizyolojik olarak öldüğü an değil, umutlarından vazgeçtiği anda ölüyordu

Neşe bir gece fenalaştı Nefes almakta zorlandı Sık, sık nefes alıyor fakat başaramıyordu Sibel gecenin bu vaktinde ablasını bu halde görünce korktu Neşe ellerini, karanlıkta korkudan büyümüş gözlerle kendisine bakan Sibel’e doğru uzattı, konuşamadı, sadece onu yatıştıran bir hareketle sakin olmasını işaret etti Gecenin karanlığında ölüm ilk kez yoklamıştı İlk kriz anı böyle atlatıldı Sibel durumun iyi olmadığına karar verince ailesine haber verdi Tüm aile ertesi gün Neşenin yattığı hastaneye geldi Onu ziyaret ettiler Durum iyi gibi görünse de göründüğü gibi değildi Aile hastaneden ayrıldı Ertesi gün gece saat 0300 sıralarında Neşe tekrar fenalaştı Sibel bu sefer vakit kaybetmeden hemen durumu aileye haber verdi Tüm aile tekrar hastaneye geldi Neşenin annesi Fatma Hanım Ahmet’i arayıp hastaneye gelmesini istedi Aile hastanede Neşenin odasında tekrar toplandı Neşe son anlarında başucunda oturan büyük ablası Ayşe’ye zor duyulan ve zor anlaşılan sesiyle:


—Abla beni kucağına yatır, benim için dua et! Dedi

Büyük abla Ayşe onu kucağına aldı, saçlarını okşadı, öptü, öptü onun için dua etti Ve Neşe son nefesini ablasının kucağında sevgiyle teslim etti… Sevgiye teslim etti


Sonra


Büyük baba Hüseyin Bey kızının mezarı başına diz çöktü Kızının mezarına elleriyle toprak koydu O an gerçekte kızının mezarına toprak atmıyor, adeta kızının mezarını kızını sever gibi seviyordu


Ahmet hastaneye yetişemedi Ablasının ölümünden sonra çok durgunlaştı Bazen gözleri tek bir noktaya takılıyor, ablasının ölümünü içine sığdıramayacağını sanıyordu ama kötüde olsa bu gerçeği kabul etmek zorundaydı Böyle anların çoğunda olduğu gibi evin içerisinde başka bir odaya geçiyor, sessizliğin içinde kaybolan gözyaşlarını yüreğine akıtıyordu


Ahmet için ölümü kabullenmek çok zor oldu Yine böyle bir anında bir palyaço resmi çizdi Bu palyaço resmi hayatın gülen yüzüne ne kadar çok benziyordu! Palyaçonun makyajlı gülen yüzü hayatın canlı, adeta nefes alan tarafıydı Fakat bu palyaço resminde eksik olan bir şey vardı Ahmet bu resimde eksik olanın ne olduğunu biliyordu! O an bu palyaço resminin hayata gülen gözlerine kan kırmızı gözyaşları çizmeye başladı Kan kırmızı gözyaşlarını çizdikçe ağladı İşte olmuştu, resim tamamdı! Ahmet ablasının ölümünü böyle kabullendi


Tüm bu zaman boyunca ablasının her an yanında olan Sibel için bu ölüm, onun yaşamaya olan bağlarını derinden sarsacak kadar kuvvetli bir etki yapmıştı Öyle ki, iki yıl boyunca psikolojik tedavi gördü Bir yaşam enerjisini ancak başka bir yaşam enerjisi ayakta tutabilirdi Evlendi, çocuk sahibi oldu Hayata bağlandı



Gülün Dikeni - Oktay Kocagöz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.