Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aynalar, suçlu, zaman

O Zaman Aynalar Suçlu

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

O Zaman Aynalar Suçlu



O Zaman Aynalar Suçlu yazısı - Aynur Engindeniz yazıları



Hayat otuzlarında nasıl olmalı ayna? Gençliğin hayallerinden ve girdaplarından uzak…Saçlarına düşen ilk akların telaşı içinde sermest…Ama sıkıntılı bir telaş olmamalı bu değil mi? Artık büyüdüğümü ve asıl ben olmaya doğru yaklaştığımı hissediyorum


Büyümek ne zaman durur? En büyük anıma geldiğimde ne olacak? Beni nelerin beklediğini bilememek biraz ürkütücü Ama yaşadıklarımdan daha farklı acılar ve sevinçler yaşayacağımı sanmıyorumGerçekten her kula kaldırabileceği kadar yük veriliyorsa, benim yükümde bir değişiklik olmayacak ileriki yıllarımda Çünkü hala dayanabilme eşiğim aynı Hala kırık bir bakışta dudaklarım titriyor, hala çizgi filmlere gülebiliyorum


Çamurlu bir yolda yürürken, bir kedi izinin parmaklarını sayabilecek kadar meraklı bir çocuğum Yaşlı bir yüzden –bu ağaç ya da hayvan, hatta eski bir eşya yüzü de olabilir- hayat felsefesi çıkartabilecek kadar büyümüş bir varlığım


Duvardaki aynaya son bir bakış atıp yatağına uzandı Tavandaki lambanın kıvrımlarında, penceredeki perdenin desenlerinde gözlerini gezdirirken, aynaya söyleyemedikleri geçiyordu yüreğinden Aynasından bile sakladığı hüzünlü hatıralarını düşündükçe, ufacık bir et parçasına döndü bedeni Suskunluğunun ucundaki kilide uzanmaya çalıştıkça, gözlerinin yandığını ve nefesini tuttuğunu fark etti


En büyük acılar bile birgün nihayetleniyor


Bir müddet sonra başka diyarlara dağıldı düşünceleri Bugün taşınan komşusunu, onda kalan mavi çiçekli pasta tabağını, öğretmenin küçük kızının defterine yazdığı notu, kocasının temiz çorabı olup olmadığını düşündü Sonra birkaç sıradan şey daha…En son, hafif aralık pencereden esen rüzgarın, perdeyle ahenkli danslarını izlerken gözleri kapandı


“Evvel zamanların birinde; birinin not etmeye dahi gerek duymayacağı kadar sıradan bir vakitte, küçük bir kadın kız doğurdu


O vakitler kız doğunca yer gök ağlardı


Kız doğuran her ana gibi, küçük kadın da ağladı Korkuyordu İyice korktuktan sonra, ağlayan kızına korkulu sütünden emzirdi Böylece annesinden emanet aldığı korku, vakit kaybetmeden göğsünden kızına aktı…


İlk süt sarı olur Kim ne derse desin; sebebi annenin korkularıdır aslında Yağlı bir korku nehridir ilk süt O yüzden herkes biraz korkaktır


Küçük kadın bebeğine hüzünlü ninniler söyledikten sonra, gidip duvardaki kırık aynasına baktı Ağladı Zaman biraz geçti…


Zaman kadını kandırdı, zaman kızı büyüttü


Bir sürü şey büyüdü kızla beraber Kadının ağrıları, bahçeceki yemişin dalları, küçük kızın terlikleri, dizinden diline değen yaraları…


Kız yeteri kadar büyüdü birgün Babası öyle dedi O zamanlar büyüyüp büyümediğine babalar, bir de –varsa- dedeler karar verirdi Erkeksen inzibatlar gelir alırdı seni, kızsan al bayraklı atlılar… “Börek yapabiliyorsun sen, tamamsın”dedi baba bir akşamüstü Börek yapan, yufkaya ekşi çökeleği maharetle sarandı Yufkayı saran bir erkeği de sarardı


Sustu kız Gidip annesinin aynasına baktı Ayna yaşlanmıştı Zaten annesi yaşlamıştı aynayı, bir de kız yaşlayınca, aynanın sırrı göçtü Kırık yerlerinden yosun çıktı


Yosunlar…Ah nemli yönlerin çiçekleri! Aslında kuzeyi göstermez yosunlar Bu yalan! Kederli yüzleri bulamasınlar diye icat edilmiş bir yalan


Büyüdün dediklerinde sahiden duruyor muydu büyümek? “Ya bedenim büyürken, ruhum bir kuytuda oyuna dalmış ve kervanı kaçırmışsa”dedi kız Sonra dilindeki itirazımsı tattan korktu Dudaklarından havaya dağılan kelimeleri toplayıp, aynanın çatlayan yanlarına sıvadı Annesi de böyle yapardı Sonra otururdu ocağın önünde, içli türküler gibi ağlardı Ondandır, küçük kızın kulaklarında daima eski bir şarkının nakaratı vardı Bir de kimseye duyurmadığı düşten sesler…Onlar yasaktı, kız ürkek…


O zamanlar yasaklara en çok ürkekler uyardı Ürkekler, hayal edebilecek kadar cesur ve fakat; hayallerini kendileriyle dahi paylaşamayacak kadar serçeydi


Yine bir akşamüstü, göz kararı bir tutam umut aldı kızın göğsünden babası Ve göz kararı bir sigara sardı Sigaranın dumanı haneyi dolandı Ağabeyler bağdaş kurup oturdular Anne bir köşede paspas dokudu, bir gayret Kız yan odadan onları dinledi Duvardaki ayna, hem gördü, hem dinledi Ayna “ Yine aynı şey” dedi içinden “Artık kırsınlar beni


Mizan kuruldu Baba, gövdesinden kimin ne kadar su çekeceğini tarttı Dal dal evlatlar büyütürken, kararı erkenden vermek şarttı Kim budanmalı, kim boy vermeli muhasebesi, mevsiminden sonraya bırakılmamalıydı


Kızın çay doldurduğu bardak çatladı Oysa odadakiler memnundu Anne hariç O hala mavi beyaz bir paspas dokuyordu Paspas en elzem şeydi bir çeyiz için Eşiklerden kir sıçramamalıydı


Ağabey okuyacaktı Kız mı? Alan bakacaktı


Hayat bin yıldır akıp gittiği gibi akacaktı işte Birileri dantellerine “ya nasip” dokuyup, çitilenmiş avlularda beyaz çoraplı ve hayırlı kısmetler bekleyecek; birileri sermayesi babadan mutluluklara hesapsız yelkenler açacaktı


Müddet doldu Kapı çalındı Dernek kuruldu ve kız alındı Ağzı bıçak suskunluklarla boynu bükülen kız, çokça alındı Alınması, alınmasını engellemedi ama…


Gelin beyaz çoraplı kısmetiyle sessizce yola koyulurken –bütün kız anneleri gibi- annesi ağladı Duvardan indirdiği gamlı aynayı ipekli bir çarşafa sardı “Al” dedi kızına “Al anneni de götür


Aynanın izi duvarda kaldı Yuvarlak bir kirsizlik deldi duvarı Anne gidip gelip duvarın tek temiz kalan yerine baktı


Birgün anne de gitti sessizce Kız, annesi giden bütün kız çocukları gibi ağladı Gidip gelip sırrı göçmüş aynasına baktı sonra…Baktıkça gözleri yaşlandı Ayna yaşlanmadı ama; çünkü o çoktan ölmüştü


Ölüler yaşlanmaz…


Ayna ölmüş de olsa aynaydı işte Annesi gülümsedi her seferinde aynadan Hiç gülümsemedi kız Kırgın baktı hep “Öptüğün yerlerde ince bir sızı…Kimse karşılıksız durmuyor başucumda Bin hüzünle büyüyor annesinin kızı…Sen de beni özledin mi anne?”dedi Terledi aynanın yosunları Çatlaklarından saç telleri aktı


Zaman da aktı…


Ama akışkan olmasına rağmen kir tuttu zaman Azaldı…Artık hiçbir şey teselli etmiyordu kızı Bir şey vardı eksik olan Nefes almaya yarayan, yanaklarını kırıştıracak kadar yüz güldürücü bir şey…Kitapların, şiirlerin hararetle anlattığı o şey…Kirden arınmış, şehvetten uzak, tutkuyla eş, gözyaşına bulanmış ama o haliyle bile yaşam salgılatan bir şey…


Artık korkmuyordu


Uçurumun başına kadar emekleyerek gelenler, sonundan korkmaz artık Çünkü o uzun yolda, öylesine alıştırmışlardır ki kendilerini o “mukaddes” sonlarına, artık düşmek değil, tutunmak korkunç gelir onlara…


Yalnızlığı gökyüzünü silkeledi bir gece ve bir Kervankıran Yıldızı düşürdü eteklerine Rızkını kestaneden çıkartan bir dağ köylüsü gibi şefkatle sardı Kervankıranı… Sahte bir ışıkta kırıştı gül yanakları Oysa en güzel yanıydı yanaklarındaki bir çift ıslak yol Yolları şaşırdı…Çobanaldatanları serçe, et obur çiçekleri gül sandı Karanlığında açan çiçeklerin kokusuna aldandı


En güzel gece açan çiçekler kokar Çünkü onlar, çoğalmak için, meçhul suretlerine, başdöndürücü kokularıyla cisim verirler O yüzden çirkin de olsalar güzel tahayyül edilirler Oysa her çiçek güzel değildir


Her yanlış bir erdem kattı hayatına Bildi Fark etti Bir beşik gibi sallandıkça hayatın kollarında, acının ve hüznün ona ne kadar yakıştığını ve onu bir anne şefkatiyle büyüttüklerini gördü Kimseye diyemediklerini fısıldadı kendi kulaklarına Sessizlik ona mavi bir atlas hediye etti O aşk dolu mavi atlasa daldıkça, mercanların arasına gizlediği ruhunu öptü Bunu kimse bilmedi


Aradığı aşk buymuş meğer…Hüzünlere sarıldıkça, hüzün elbiseli kelimeler doğurmak Hiçbir şey insanın kendi hüznü kadar sadık değilmiş Gerçek aşk, her yanı çok çirkinle, her yanı çok güzelin dudaklarını birbirlerine değdirmesiymiş…Çirkin, olanca bedliğine rağmen sevildiği için müsterihtir Güzel, zaten değiştirme gayretinden ırak bir tutkuyla sevmiştir Çirkin hüzün, güzel kız…


Şartsız bir “evet”, beklentisiz bir “hayır”, ortaklaşa dillendirilen bir “olabilir” miş aşk


Fakat farkında olmadan ikiye bölündü çatlayan ruhu Biri hala dizindeki yaraya üfleyen küçük bir kız olarak kalmıştı zaten Diğeri duvar kadar dilsiz ve sert…Bir gövdeden ayrılan iki dalın, fırtınalı havalarda birbirine dolanması misali, çaresiz anlarında kendisine sarılan yine kendisi oldu Ağlayan ruhuna, sert ruhu siper etti bütün korunaklığını Sert ruhunu kuruyup kırılmaktan, ağlayan ruhunun ıslaklığı korudu


Atlasında gizlediği kelimelerden kimsenin bozmaya kudret yettiremeyeceği büyüler yaptı düşlerine Yine ekşi çökeleği yufkaya sarmaya devam etti Annesinin dokuduğu paspaslara ayaklarını sildi Kadın oldu, anneliği bildi…Evin odalarında gezindi, toz aldı, pencereden caddelere baktı


Hayat bir yanda akıp gidiyor, bir yanda durup ona bakıyordu


Sonu mu? Sonu bu masalda değil…


Her masal kadını, eski bir şarkı, derin bir kırık, yosun rengi bir sızı olarak aynada kadı Ancak ayna bir sonraki sahibinin eline geçince, bir önceki masal kadınının akıbeti belli oldu


Ayna sır…Sırların hepsi ayna…Daha çok güzelken beni kır Unutma ki; beni kızına bırakan, ona bir de çileli kadınlar mezarlığı bırakır


Beni kır! Aynalar intihar etmeyecek kadar cesurdur


Gözlerini açtı ve gözbebeklerini hiçbir yere değdirmeden duvardaki aynaya baktı Yan odadan gelen acılı bir şarkıyla yanakları ıslandı Sonra kızının hıçkırıkları böldü kederini…Hızlı bir kanser hücresi gibi yayıldı benliğine hıçkırıklar Ağlamaktan vazgeçti


Bir anne ağlamaktan daha başka şeyler yapmalıydı yavrusu için Hızla kalktı ve duvardaki aynayı yerinden çıkarttı Onun duvarında iz yoktu henüz


Banyonun soğuk zemininde aynayı kıracaktı ki, birbirine karışmış onlarca hıçkırık ve ağıt duydu Sonra aynanın çillenmiş yüzünde kırık dökük suretler İçlerinden bir annesini tanıdı Annesi aynayı ona verirken “Anneni de al” götür demişti Bir kez daha gitmemeliydi annesi Aynayı kıramadı Ama yerine de asamadı Onu usulca banyodaki çöp kutusuna bıraktı


Sonra gidip kızına sarıldı


***


Bir çingene “Benim adam tıraş olurken bakar” diyerek heybesine attı çöplükte bulduğu aynayı Masal başka bir hanede devam edecekti artık Bizim kızın sonunu da, o hanenin kızı bilecekti yalnızca…



Aynur Engindeniz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.