Nataşa'nın Dansı - Nazan Bekiroğlu |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nataşa'nın Dansı - Nazan BekiroğluNazan Bekiroğlu Yazıları - Nazan Bekiroğlu Nataşanın Dansı Yazısı - Nataşanın Dansı Kitabı Hakkında Yazılanlar Nataşa'nın Dansı Nataşa'nın Dansı (İnkılâp, 2009) Orlando Figes'in Türkçeye çevrilen ilk eseri Figes, Rusya'nın kültürel tarihinin haritasını çıkarırken siyasetçilerden çok şairlerin, yazarların, bestekârların öznel tarihçelerinden hareket ediyor; tarih ve siyaset kitaplarından daha çok anılar, mektuplar, günlükler ve edebiyata yaslanarak Rus kimliğini yakalıyor Bu yöntem denemeye göz kırpan fakat ciddiyetini koruyan bir üslupla birleşince 784 sayfalık hatırı sayılır hacim bir solukta okunabiliyor Kitaba adını veren ve imge "Nataşa'nın Dansı", Giriş bölümünde ele alınmış Bu, Tolstoy'un Savaş ve Barış'ından meşhur bir sahnenin yorumu aslında Ormanda geçirilen bir av gününün sonunda genç Kontes Nataşa Rostov ve kardeşi Nikolai, dayılarının ormandaki evine giderler Emekli bir asker, "egzantirik" bir adam olan dayı asil kalpli ve sezgileri yüksek biridir Evde kâhya kadın Anisya ev yapımı Rus yiyecekleriyle dolu bir sofra açar onlara Tolstoy bu sofrayı ayrıntıyla betimler O sırada hizmetlilerin bulunduğu odadan halk nağmelerini tıngırdatan bir balalaykanın içli sesi işitilir Nataşa'nın etkilendiğini gören dayı, gitarını eline alır, tozunu silker ve bir halk şarkısı çalmaya başlar Fransız mürebbiyeler ve yabancı görgü kuralları doğrultusunda, ipekler ve kadifeler içinde yetiştirilmiş genç kontes, bu nağmeyi duyduğu anda kendi kanında onu, köylü-aristokrat, bütün Rus kadınlarıyla bir kılan şeyi tamamen içgüdüsel olarak keşfeder ve dansa kalkar Tolstoy bize görünmez yerel duyarlılık ipleriyle bir arada tutulan saf Rusya imgesini fark ettirmektedir Sofradaki halk mutfağının tanımı bu yüzden önemlidir Fakat Figes, Nataşa'nın Dansı'nda gösterilen saf Rus kültüründen daha çok, sahneyi oluşturan ayrıntılardan hareketle bambaşka bir yorumun da mümkünlüğünü uyarmaktadır Şöyle ki: Tolstoy'un hayal ettiği gibi 'otantik' bir Rus köylü dansı yoktur Halk şarkılarının çoğu şehirden gelmedir Nataşa'nın şalı neredeyse tam bir Pers şalıdır Balalayka ise Orta Asya menşeli dombra'nın soyundandır Köy evini dolduran ayrıntıların büyük bir kısmı Moğol atlılarının ithal ettiği unsurlardır vs Böylece Nataşa'nın Dansı'nın bu kitabın bakış açısını oluşturan imgesinin anlamı Giriş bölümünde açıklanır: "Saf bir ulusal kültür yoktur sadece bunun mitosvari imgeleri vardır; tıpkı Nataşa'nın Dansı gibi" Köylü ve soylu arasındaki kaçınılmaz etkileşim Puşkin'den Pasternak'a kadar Rus kültürünün altın çağındaki bütün sanatkârlar ve düşünürlerin kafasını ciddi biçimde kurcalamıştı Bu "lânetli" soruların en önemlisi de gerçek Rusya'nın "ne" olduğu sorusuydu ve bu da gelip gelip onun "neresi" olduğu sorusuna dayanıyordu Avrupa mıydı Rusya Asya mı? Petro'dan bu yana örnek aldığı batının başarılı fakat görgüsüzce bir taklidi olan St Petersburg mu (ismi bile ne kadar batılıydı ve bu yüzden I Dünya Harbinde daha Rus tınılı Petrograd'a çevrilecekti) yoksa daha Asyalı daha yerli Moskova mı (Bolşevikler daha az batılı olduğu için onu başkent edineceklerdi)? Giriş bölümünde çizilen böylesi bir bakış açısı saf olmayan bütün unsurların yine de nasıl saf bir Rus kültürü oluşturduğunu sanatkâr ve eserler üzerinden yorumlarken Nataşa'nın Dansı sadece Rus kültürünün haritasını sanat üzerinden çıkarmakla kalmayıp, Köylü Prens Sergei Volkonski, serfiyle evlenen trajik figür Şermetevo, devrimin başı yenen şairleri, bu arada güzeller güzeli Anna Ahmetova gibi içli biyografileri de dikkate sunuyor Başka türlüsü mümkün değil çünkü Figes'in dediği gibi, "Hiçbir yerde ahlâki liderlik ve ulusal kehanet görevi sanatçıya bu kadar çok yüklenmemiş ve hiçbir yerde devlet sanatçıdan bu kadar korkup ona bu kadar çok eziyet etmemiştir" Bu kitabın beni bunca etkilemesine gelince Bir yanıyla Rus kültürüne duyduğum takıntılı ilgi (doğu ve batı arasında biteviye kesişen benzer bir tarih ve coğrafya atlasının üzerinde durmamızın kışkırttığı kıyastandır sebebim), diğer yanıyla bu tür bir çalışmayı Türk kültürü için kimin yapacağına duyduğum ateşli merak Tanpınar'a selâm olsun |
|