07-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Şiirin Ardında - Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekirolu Yazıları - Şiirin Ardında Yazısı - Nazan Bekirolu ve Van 'la İlgili Yazısı
İnsan nasıl üşür? Yalıtımlı dairelerinde tek petek eksikliğini hayati bir sıkıntıya dönüştürenler bunu düşünemezler
Buzun resminden üşümek mümkün değildir çünkü Turuncu sis lambalarından patır patır dökülen kar taneleri ekran ötesine sadece suçlu bir romantizmle ulaşır
Haber saatinde kanallardan birindeki can pazarını izliyorum "Allah'ım ne çok acı var" diye düşünebiliyorum sadece, evimdeki termometre doygunluk derecesine çoktan ulaşmışken Van, hayalet bir şehre dönüşüyor yavaş yavaş Vanlı bir meslektaşımın dediği gibi, "Bahar gelip de buzlar çözüldüğünde korkarım buz tabakalarının altından terk edilmiş bir şehir çıkacak "
Kamera, şehrin sokaklarını, kilidi buz tutmuş dükkânları, inik kepenkleri geziyor Adım adım şemsiye açmış sokak lambalarını, Maraş caddesinin ıssızlığını, kar altındaki ana-kız Van kedisi heykelini gösteriyor Bunlar hem onlar hem onlar değil Felâket geçse bile insan neresinde bir daha kapanmayacak açık bir yara kaldığını kestiremiyor henüz Her şey çok taze Çadır kentler kar altında buz tutmuş ipleriyle kendilerini soğuğa teslim etmekten başka çare bulabilirler mi? Böyle bir soğukta hepi topu bir brandadan ibaret olan çadırda ısınılabilir mi?
Çadır kentin sosyal alanı olarak düşünülmüş devasa bir çadıra yaklaşıyor kamera Çadır yetersizliğinden dolayı dört yüz küsur insan kadını, erkeği, çoluk çocuğu, ihtiyarı genci, hastası sağlıklısı burada, bir arada yaşıyor Bu insanlar kışı nasıl geçirecekler? Göz göre göre nasıl böyle üşüyecekler? Çare, bir had aslında Ötesine geçildi mi kader, kendisine razı gelinen bir şey
Mahşerle yüz yüze gelmiş, bir daha asla eskisi gibi olmayacak hayatlar burada bir arada Kimse kimseden rahatsız olmuyor büyük ihtimalle çünkü aynı kaderi paylaşıyorlar Ortak resim, battaniye altına sığınmış, daha az üşümeye çalışan insan Oysa dışardan vuran rüzgâr çadırı sarsıp duruyor Branda duvarlardan su sızıyor Pet şişelerden kesilmiş "kovalar" dam altına konulmuş Battaniyelerin üzerinde naylon yaygılar Ya Rabbi, bu ne ağır çile
Bir köşede, yer yatağına uzanmış seksen yaşlarında, saçı sakalı bembeyaz bir ihtiyarı aydınlatıyor kameranın ışığı Başı yastığın üzerinde, gözlerinde acılı, öfkeli ama neticede kaderine razı hazin bir bakış Sunucu ona gidecek bir yeri olup olmadığını soruyor "Ölürüm de Van'dan ayrılmam" diyor yaşlı adam "Van batar ben de batarım Van çıkar ben de çıkarım " Ne kadar çok acı ne kadar çok insan ne kadar çok roman var
Derken kamera uzaktan bir yatağı aydınlatıyor Mavi kazak giymiş genç bir erkek O da battaniyesinin altında büzülmüş Fakat birden, çok keskin bir tanıdıklık duygusuyla sarsılıyorum Kitap okuyor Yatar vaziyette bir yanına dönmüş, bir eliyle kitabı tutuyor, diğer eli üşümesin diye battaniyenin altında Yüzünü göremiyorum, kitap yarı kapatıyor çünkü Kamera kitabı "zoomluyor " Moda kitaplardan birinin kapağıyla karşılaşacağımı düşünürken, "Ben bu kitabı tanıyorum" duygusuna kapılıyorum fakat ilk anda çıkaramıyorum Fakat ah işte! Çadırkentin sosyal alan çadırına toplanmış dört yüz küsur kişi arasında belli ki bir meslektaşla karşılaşıyorum Okuduğu, Prof Dr Turan Karataş'ın Şiirin Ardında isimli inceleme kitabı Bu, zahmetsiz okunabilecek bir kitap değil, sıkı bir inceleme kitabı Ne kadar tezatlı bir sahne bu fakat ne kadar anlamlı Buz soğuğunda sıcak fakat acı bir gülümseme
Sunucu, kim olduğunu soruyor genç adama Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniymiş O zaman yüzünü görüyorum, hafifçe doğruluyor O yüzde ölümün sarı rengi Gözlerinde garip, bizlerin asla anlayamayacağı donuk bir ışık Bir iki cümle sarf ediyor Aklımda sadece Van'da şimdi bütün evlerin "Gözlerine mil çekilmiş âmâlara" benzediğini söyleyen cümle kalıyor Hem de Necip Fazıl okuyucusu demek ki Kamera, başucundaki birkaç kitabı daha gösteriyor ve uzaklaşıyor Buz tutmuş deprem çadırında Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni kalıyor Yaşadıkları evet "Şiirin Ardında" "Bütün kaderdaşlarınla birlikte bahtın açık olsun meslektaşım" diye mırıldanıyorum
|
|
|