Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kardeşlerimi, öptün

Sen Benim Kardeşlerimi Öptün

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sen Benim Kardeşlerimi Öptün



17 Ağustos depremi ibretli hikayeleri - 17 Ağustos depremine dair sözler - 17 Ağustos depreminde olan mucizeler



Son cemrelerin toprağa düştüğü bu günlerde yolumuz, bir zamanlar acı tatlı pek çok hatıralarımızın geçtiği Adapazarı?na düştü


Yağmur bazen iri damlalarla yağıyor, bazen duruyordu Sakarya ovasının soğuğu misafir filan tanımıyordu


Kültür merkezinde geç vakit biten programdan sonra, 17 Ağustos depreminde bir gece yarısı tanıştığımız Ramis Bey; bizim evde herkes sizi bekliyor? dedi


Koşmaları Sakarya ovasına sığmayan küheylan Ramis Bey?i kırmak olmazdı


Yol boyunca Marmara depreminin mahşer manzaralarını andıran Sakarya sahneleri geldi gözlerimin önüne


Aman Allah?ım! Neydi o günler?


Koca şehir yaralı bir insan gibi iniltiler içinde yerde kıvranıyor, beton blokların altından sağ kurtulanların yüzleri, mahşerin dehşetinden kaçan insanlarınkine benziyordu Her an yeni bir sarsıntı ihtimaliyle çıldırtıcı bekleyişin korku gölgeleri gömülmüştü insanların gamlı gözlerine Kabaran korku dalgaları yutmuştu koca şehri Hiç kimse evine girmeye cesaret edemiyordu Ayakta kalabilen sağlam evler bile düşman gibi bakıyordu insanlara Kimsede ölüsünü gömecek kadar bile güç yoktu Şehir kadar bitkindi bedenler


Güneşin gurubuyla birlikte Sakarya Ovası kendini karanlığın koynuna bırakıyor, yıldızlar sabaha değin, aralarından ayrılanlara ağlayanların, yaralıların ve ağustos böceklerinin ağıtlarını dinliyordu


Şehrin kenar semtleri daha da perişandı Ulaşılmayan, paylaşılmayan yumak yumak acılar vardı varoşlarda Her çadır, kocaman bir göz olmuş gelecek insanları ve yardımları bekliyordu


Umudun adı yoktu buralarda Pek çok çadırın içi su dolu, yere serili sünger yataklar sırılsıklamdı Şimdi on üç yıl önce sık sık geçtiğimiz sokaklardan yeniden geçiyorduk Sakarya o derin sarsıntının onulmaz gibi görünen yaralarını sarmış, serpilmiş, güzelleşmişti


Dar bir yoldan geçerken Ramis Bey; ?buraları hatırladınız mı?? dedi


?Hatırlayamadım?


?Sizinle ilk defa burada, şu direğin dibinde karşılaşmıştık?


Buradan geçip gitmek olmazdı, arabadan indik Her geçen gün, hafızamdan biraz daha silinmesi gereken o geceyi, yılların hiç soldurmadığı tastamam bir fotoğraf gibi hatırladım;


O gece gökyüzü erguvan kesmişti


Varoşlardaki bir çadırın önüne son kahvaltılık paketimizi de sessizce bırakarak bir okulun bahçesinde oluşturduğumuz yardım merkezimize geri dönüyorduk


Ağustos?un hüzünlerle dolu gecesi sırtını sabaha dayamıştı Ambulansımızın ışıkları, sık ağaçlı bir bölgeden geçerken gecenin siyah yüzünde, gözüne ak inmiş âmâ gibi duran iki beyaz çadırı yaladı geçti Birden farların geceyi delen ışığına, yorgun bir kelebeğin son çırpınışları gibi çadırların önünde hayal-meyal bir genci gördü gözlerim Karanlıkta bir hayalet gibi gidip geliyordu


Konvoyumuz durdu Gencin çadıra girmesiyle dışarı çıkması bir oldu


Kucağında ağlayan bir çocukla bize doğru koşmaya başladı Doktorlar çocuğa müdahale ettiler


Bir süre sonra çocuğun ağlamaları durmuş, eline tutuşturulan oyuncaklarla oynamaya başlamıştı Zavallı yavrucak şimdi etrafına gülücükler dağıtıyordu Ağlama sırası gence gelmişti Gözyaşları, birkaç günden beri traş olamadığı için uzamış olan sakallarının arasından, sık otların arasından akan derecikleri gibi boşanırken;


?Kızım Ayşe ateşler içinde kıvranıyor, annesi içerde ağlıyor, durmadan dua ediyor Ablam, ?Ramis! Bir hafta önce ölen kardeşimiz gibi bu çocukta ölecek? bir şeyler yap? diyor, ben de çaresizlikten çadırın önünde ha bire gidip geliyordum Yol yok, elektrik yok, vasıta yok? ?Gecenin bu vakti ne yaparım Allah?ım!? diye acıyla kıvranıyordum Hüzne doğan kır çiçeğim Ayşe?m gözlerimizin önünde solup gidiyor bir şey yapamıyordum Gecenin bu saatinde kim gelir buralara? derken bir anda ambulansın ışıklarını gördüm:


?Siz kimsiniz? Allah aşkına!?


?İstanbul?dan geldik, yardım dağıtıyoruz?


?Ya siz??


? Adım Ramis, vagon fabrikasında çalışıyorum?


?Cengiz Taştan?ı tanıyor muydun??


?İyi tanırım, herkesin yardımına koşan, yolda yürürken adımlarını mahşere gidiyor gibi atan, düşünceli, yüzü güven veren bir insandı Bana ?gel yeni bir neslin yetişmesi için birlikte koşturalım? derdi ama ben pek oralı olmazdım Kırgızistan?a Türk okulları için gider gelirdi Oradaki okulları anlatırdı bana Anlattıkları benim pek ilgimi çekmezdi ama güzel şeyler yaptığına inanırdım Bir keresinde yine oralara gitmişti Bindiği araba kaza yapmış orada vefat etmişti Cenazesi geldi?


Eskiden beri şairler, şiirlerinde sevgilileriyle görüştükleri, buluştukları ve zamanla harabe haline gelen o yerlere bakıp bakıp ağladıklarını dile getirdikleri gibi; biz de hatıralarla dolu bu yerde, kendince sokağı aydınlatmaya çalışan elektrik direğinin dibinde o hüzünlü fakat güzel geceyi yeniden hatırladık, duygulandık


Ramis Bey?in evine vardığımızda on beş yaşlarında bir kızımızla, bir kadın kapıda karşıladı bizi Gök mavisi, ferah, temiz, çocuksu, latif gözlü evin genç kızı mahçup ve mütebessim bir eda ile ?hoş geldiniz? dedi Ramis Bey ?İşte Ayşe?miz bu? dedi


Aman Allah?ım! O gece babasının kucağında ateşler içinde yanan incecik dal büyümüş serpilmiş, alımlı, soylu bir servi olmuş


Huzur dolu bir evdi burası


Evin erkeklerinin ve kadınlarının yüzlerinden bütün şehre yetecek bir mutluluk yayılıyordu Sadece sakinlerinin yüzlerinden değil sanki evin duvarlarından da huzur ve mutluluk damlıyordu Ayşe?nin ailesi o deprem gecesi çadırda karar almışlar, bundan sonraki ömrümüzü sadece kendimiz için değil, başkaları için yaşayacağız


Ramis Bey; ?çok çalışmamız gerekiyor, her eve her sokağa uğrayıp bu güzelliklerden haberdar etmemiz lazım; o deprem gecesi, gözümüzün siyah noktası gibi bizi ışığa kavuşturdu? diyor


O geceden sonra yaşamak için değil yaşatmak için yollara düştük Şimdi aile boyu koşturuyoruz Geçtiğimiz yıl dünyanın dört bir yanından gelen bahar çiçeklerini görmek için Türkçe Olimpiyatlarına gittik Coşkulu, duygulu bir geceydi


Hele o esmer, o siyah çocukların söylediği şarkılar, türküler, oynadıkları oyunlar bizi büyüledi


Gece bitmişti Herkes dağılıyordu Ben yanımdaki arkadaşlarıma; ?biraz duralım herkes bir çıksın, biz de şu siyah incilerin yanına gidip yanaklarından, gözlerinden doya doya bir öpelim? dedim


Siyah inciler sahnenin arkasından çıkıncaya kadar bekledik Az sonra çıktılar Gözlerinden, yanaklarından doya doya öptük Birbirimize sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladık Belli ki böyle bir şey beklemiyorlardı Yüreğimizin onlar için attığını, kalbimizin sıcaklığını hissettiler


Siyah inciler; ?Soylu toplum bu işte, dünyada bütün herkes böyle asil duygularla yetiştirilseydi dünya nasıl olurdu acaba? Mutlaka yeryüzü Allah?ın cenneti haline gelirdi? dediler


Eve geldiğimde gece yarısını çoktan geçmişti Yatsı namazını kılıp yattım

Gece rüyamda ?Ramis kalk! Peygamberimiz seni çağırıyor? dediler Çok heyecanlanmıştım Etrafımı saran kalabalığa ?Ramis?e yol verin Peygamberimiz onu görmek istiyor? dediler Cennet gibi bir bahçeye götürdüler beni Peygamberimiz bir bankın üzerinde bir başına oturuyordu Yanına vardığımda; ?sen bizim kardeşlerimizi yanaklarından öptün, beni de öpebilirsin? dedi





Harun Tokak

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.