Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
19yy, felsefesi

19.yy Felsefesi

Eski 07-03-2007   #1
virüs
Varsayılan

19.yy Felsefesi



19Yüzyıl Felsefesi

Felsefe tarihçilerinin, geleneksel sınıflamasına göre, 17yy da başlayan modern felsefe üç yüzyıllık bir dönemi kapsamaktadır

Modern felsefe, skolastik düşüncenin, tanrımerkezci ve uslamlamacı çözümlemelerine karşıt savlarla biçimlenmiştir Modern dönem, ortaçağın aşamalanmış varlık anlayışını yıkan, insana daha merkezi bir rol veren yaklaşımlar ile karakterize edilebilir

Felsefe tarihini izleyerek, düşünürleri anlamaya çalışanlar için, dönemin fonundaki tarihi süreci göz ardı etmenin, anlama sorunlarını arttıracağını düşünmekteyiz

Avrupa, 19yüzyıla Fransız İhtilali sonrası Napolyon savaşları ile girmiştir Koalisyon savaşları hemen tüm Avrupa’yı yeni düşüncelerle tanıştırmış ve geride kaotik bir ortam bırakmıştır Avrupa sahnesine yeniden düzen verilmesi çabaları, yüzyılın ilk çeyreğini de belirleyen gelişmelere neden olmuştur

Çağa damgasını vuran diğer olgu da, İngiltere’nin öncülüğünde başlayan ve diğer Batı Avrupa güçlerine yayılan Sanayi Devrimi’dir Önceki iki yüzyılda bilimlerdeki ilerleme ivmelenerek teknolojideki gelişmeler ile sürmüştür Bilimin, yaşama edimsel yansıması olan teknik, hızlı dönüşümlerin dinamik gücünü oluşturmuştur 19yydaki olgucu, sosyalist, liberal, milliyetçi görüşlerin ortaya çıkmasını ancak bu gelişmeleri dikkate alarak anlamlandırabiliriz

Yüzyılda olup bitenlerin bütüncül çerçevesini verdiğimiz tablo ve kısa açıklamalara, sayfamızdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz

Aşağıda, yüzyıla egemen olan düşünceleri özetleyen alıntı metinleri sunuyoruz


19yyFelsefesi



Başlıca Akımlar
XIX yüzyılın en belirgin özelliklerinden biri, dizgeler oluşturmaya oldukça güçlü bir eğilim duymuş olmasıdır: Bireşim, çözümlemeye üstün tutulmuştur Yüzyılın başında, bu eğilim özellikle Alman idealizminde ortaya çıkmaktadır Kant anlığın yaratı işlevini vurgulamış olduğundan, bu düşünce yayılmış ‘ romantizmin oluş-düşününe katılmıştır Bundan da, Johann Gottlieb Fichte’ in (1762-1814), Friedrich Wilhelm Joseph Schelling’in(1775-1854) ve özellikle Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in (1770-1831) idealist dizgeleri ortaya çıkmıştır Hegel, gerçekliği, sav ve karşı-sav ile yeni bir bireşime giden saltık usun diyalektik gelişimi olarak tasarımlamaktadır Hegelci felsefe, bütünsel bir usçuluk olup aynı zamanda hareketli ve evrimci karakteriyle de oldukça romantiktir

Bilimlerden türemiş olan birçok dizge, kısa bir süre sonra, bu idealizmin yerini almıştır Öncelikle, Alman maddeciliğiyle birlikte Ludwig Feuerbach’ı (1804-1872), Jakop Moleschott’u (1822-1893), Ludwig Buchner’ı (1824-1872) ve Karl Vogt’u (1817-1895) analım Bu kişiler, ruhun varlığını bile yadsımakta olup köktenci bir belirlenimciliğin (determinizm) yandaşıydılar

Bundan başka, Fransa’da August Comte’ca (1798-1857) kurulmuş ve ardıllarının İngiltere’de John Stuart Mill (1806-1873), Almanya’da Ernst Laas (1837-1885) ve Friedrich Jodl’un (1848-1914) başı çektiği olguculuğu anmamız gere gerek Bu kişilerin tümü için, felsefe, mekanikçi açıdan düşünülen bilimin bir bireşiminden başka bir şey değildir Bu iki eğilim Charles Darwin’in (1809-1882) ünlü Türlerin Kökeni (1859) adlı yapıtında ortaya koymuş olduğu ve türlerin evrimini salt mekanikçi bir anlayışla inceleyen öğretiden büyük ölçüde yüreklilik almışlardır Böylelikle romantik ve Hegelci evrim düşünü bilimsel bir temel kazanmış ama aynı zamanda da mekanikçi bir açıklamaya yönelmiştir Evrensel bir öğreti olmuş ve tekçi bir evrimciliğe götürmüştür Temel savunucuları arasına Thomas Henry Huxley’i (1825-1895) ve özellikle de Herbert Spencer’i (1820-1903) katmıştır Ernest Haeckel ise (1834-1919) en tanınmış vülgarizatörü olarak boy göstermiştir

1850-1870 yıllarında, mekanikçi evrimcilik ve çoğu kez de maddeci evrimcilik Avrupa’daki baskınlığını koruyacakmış gibi gözüktü Ancak 1870’lere doğru, önce İngiltere’de Thomas Hill Green (1836-1882) ve Edward Caird (1834-1908) ile, sonra Almanya’da önemli bir okulla, Otto Liebmann’ın (1840 1912), Johannes Volkeltin (1838-1930) ve örgütlü bir öğretim merkezi yaratan Marbourg ve Bade okullarının temsil ettiği yeni-kantçılıkla bir idealizme dönüş başgösterdi Fransa’daysa Charles Renouvier (1815-1903) yeni-eleştiricilik akımını başlatmaktadır Bir başka önemli Fransız idealistiyse Octave Hamelin’dir (1856-1907) Ancak bu öğreti, ağırlığını sadece saltık biçimde ortaya koyamamıştır; öyle ki güçlü olgucu ve evrimci eğilimler yüzyılın sonuna dek birlikte ayakta kalabilmişlerdir

Böylelikle, XIX yüzyıl Avrupa düşüncesinin gelişiminde üç dönem ayırt edilebilir İdealizm, evrimci bilimcilik, ve bu iki akımın bir arada varolması Karşıtlıklarına rağmen, her iki akımda da ortak özellikler vardır: dizgeci olma eğilimi, deneysel dünya karşısında kararlı bir usçuluk, fenomenler ötesi dünyaya sızabilmeyi yadsıma ve hatta fenomen dünyasının yadsınması ve son olarak, insan varlığını, saltık ya da evrensel evrim içinde temellendiren tekçi eğilim Usçuluk, fenomencilik, evrimcilik, tekçi anti-kişiselcilik ve büyük dizgelerin kurulması geniş ölçüde, XIX yüzyılın çehresini ortaya koyan özellikler olmaktadır

İkincil Akımlar
Bununla birlikte, idealizmle olgucu evrimcilik, zamanın düşüncesine egemen olan biricik akımlar değillerdir Bu ,akımlara koşut olan daha az önemli ve görünüşte pek büyük bir etki bırakmamış, ancak etkisinin gerçek önemi yine de az olmayan iki eğilim daha gelişim göstermiştir

Romantizmden çıkan usdışıcılık, öncelikle, Hegelci usçuluğa karşı cephe almaktadır Usdışıcı akımın sözcüsü, Arthur Schopenhauer’dir (1788-1860) Schopenhauer’e göre, saltık olan us değil, kör ve usdışı bir istençdir Schopenhauer yanında yer alan ve bir din düşünürü olan Danimarkalı Sören Kierkegaard (1813-1855), usçuluğa yöneltilen saldırıyı daha da ötelere götürmektedir Daha önceleri, Fransa’da, buna benzer ancak daha az belirgin istenç ve usdışıcı bir eğilim, François-Pierre Maine de Biran’ca (1766-1824) savunulmuştur

Bu yüzyılın daha sonraki bir döneminde, usdışıcılık, bilimci usçuluğa bir saldırı yöneltmiştir; bu saldırısında, Darwinci evrim kuramına dayanmaktadır Bu akımın peygambersi sözcüsü, yaşam atılımının usa üstünlüğünü ileri süren, tüm değerlerin yeniden gözden geçirilmesini öngören ve bir üst-insan inancı yaratan Friedrich Nietzsche’dir (1844-1900) Wilhelm Dilthey’ın (1833-1912) felsefesi de kaynağını evrimcilikten almaktadır Dilthey, tarihin öncelliğiyle felsefenin göreceliğini savunmaktadır Görececilik, özgün bir biçim altında, Georg Simmel’in (1858-1918) kişiliğinde de kendisine bir sözcü bulmuştur

XIX yüzyılın felsefi düşüncesinin öteki ikincil akımıysa, metafiziktir Bu okulun filozofları, fenomenlerin ötesinde yer alan bir dünyaya ulaşabileceklerini ileri sürmektedirler Bunlarda, somut insanın sorunlarının daha geniş şekilde kavranmasına bağlı metafizik çoğulculuk eğilimleri sık sık gözlemlenebilmektedir Ancak metafizik bu dönemin önemli bir okulu olmamakta, düşünürleri yalıtılmış olarak kalmaktadır

Çağdaş Avrupa Felsefesi-JMBochinski-Çeviren: Serdar Rifat Kırkoğlu- Kabalcı Yayınevi

19 Yüzyılda doğa ve tarih bilimlerinin gelişmesi ve Hegel Okulunun dağılması

1830 - 40 yılları arasında özellikle Almanya’da en yaygın olan felsefe okulu Hegel Okulu idi Bu da özellikle Hegel felsefesinin kapalı ve mantıksal bir dizge (sistem) oluşundan ve yönteminin ve ilkelerinin çeşitli dallara uygulanabilmesinden ileri geliyordu Bu dizgenin kapalı ve mantıksal oluşu Hegel’in felsefesini bir okul yaratmaya elverişli kılıyordu Bu Hegelci okul yalnız filozofları değil, kültür bilimleriyle uğraşanları da, hukukçuları, iktisatçıları, sanat tarihçilerini de içine çekmiştir Bu yayılmanın bir nedeni de Hegel’e bağlı olanların Prusya Devletinden büyük yardım görmeleridir; giderek Hegel felsefesi hemen hemen Prusya’nın devlet felsefesi olmuştu Hegel öldüğü zaman felsefesi bütün Alman üniversitelerine egemendi herbirinde profesörlerden temsilcileri vardı Ama Hegel’in ölümünden hemen sonra okulu çeşitli partilere ayrılmıştır Hegel, örneğin Kant kadar yaşasaydı okulunun yıkılışını görecekti

Alman felsefesi 19 yüzyılın ortalarında, Hegel’in ölümünden (1831) aşağı yukarı 1870 yılına değin, bu yüzyılın başlangıcındaki dış görünüşü gibi parlak bir tablo göstermez Felsefe kültür yaşamı üzerindeki etkisini gittikçe yitirir Hegel’in felsefesi gerçi ölümünden hemen sonra gelen yıllarda geniş alanlarda tanınıyor ve etkisini gösteriyordu, ama felsefenin tablosu gittikçe biçim değiştiriyordu Dünya görüşünde gittikçe artan idealizmden ve fizik ötesi spekülasyonlardan yorulmuştu bu yüzyıl ve daha temelli görüşler istiyordu Dev adımlarıyla ilerlemeye başlayan yeni doğa bilimi büyük rol oynadı bunda Bundan dolayı 19 yüzyıla tarih yüzyılı dendiği gibi doğa bilimi yüz yılı da denmektedir Hegel’in önsel (a priori) ilkelere dayalı doğa felsefesinin yerini doğa araştırıcıları çevresinde tümevarım yöntemiyle yapılan sağın araştırmalar aldı Genç kuşaklar Hegel’in derslerinin dinlendiği salonlar yerine doğa araştırıcılarının laboratuvarlarına gitmeyi yeğlediler

Hegel felsefesinin dağılmasında —bir bakıma yıkılmasında— hem içten —Hegel’in kendi felsefesinde açık bıraktığı yerlerden— hem de dıştan gelen nedenler var Dış nedenler arasında gözleme ve deneye dayalı bilimlerin Hegel okuluna karşı koyuşunu ve doğa biliminin gelişmesini, bir de tarih araştırmalarını gösterebiliriz Özellikle 1840-60 yılları arasında gelişen pozitif bilimlerin sağın (exacte) olguları bulmak, saptamak ve bundan yasalara varmak olan tutumu karşısında Hegel felsefesi bir çeşit kavramlarla oynayan, yapay bir kuruluş etkisi yapıyordu Hegel’in doğa felsefesi, doğa biliminin gözünde bir oyundan başka bir şey değildi

Bu doğa biliminin gelişmesiyle de Hegel’in idealizmine karşı bir materyalizm doğmuştur Çıkış noktaları da şuydu: Gerçek olan şey gözleyebileceğimiz şeydir Bizim için önemli olan ölçebilmek ve tartabilmektir Ama bu ölçü ve tartı da ancak maddesel olan şeylere uygulanabilir Öyleyse asıl gerçek bu uzay ve zaman içinde bulunan cisimler dünyasıdır Bu maddesel olan şeyler arkasında bir gerçek aramaya kalkmamalıdır Tek gerçek maddedir

Materyalizm 19 yüzyılda doğmuş ‘bir akım değildir, kuramsal bir görüş olarak her kültür döneminde bulunabilir Maddeyi evrenin ilkesi yapan eski Grek Atomcularından Leukippos ve Demekritos’tan beri bu materyalist düşünce çeşitli biçimlerde ortaya çıkmış, Hıristiyan Orta çağında bile büsbütün ortadan kaybolmamıştır İngiltere’de 17 yüzyılda (Th Hobbes), Fransa’da 18 yüzyılda (Lamettrie ve Holbach’ın “System de la nature”) ayrıca Aydınlanma yazınında yüksek düzeye ulaşmıştır 19 yüzyılın ortasında beliren materyalizm ise Hegel felsefesinin yıkılmasında başlıca etken olmuştur Bu akım Hegel felsefesinin idealizmine savaş açmıştır Başlangıçta doğa gerçeğine duyulan ilgi, duyusal - maddesel dünyaya yöneliş sonunda atom - mekanik doğa açıklamalarına ve mekanik dünya tablosuna varıyor Almanya’da özellikle genç doğa araştırıcısı Ludwig Büchner (1824-1899) materyalist hareketin öncüsü olmuştur Büchner’in “Güç ve Madde” adlı yapıtı Alman materyalizminin İncili gibi görülmüştür bir aralık Her gücün bir maddeye bağlı olduğu düşüncesi ile bu evrenin dışında olan herhangi bir yaratıcıyı kabul etmez Büchner Böylece her şeyden önce ölümsüz bir ruha karşı savaş açılır Canlı ile cansız arasında öz ayrılığı ortadan kaldırılır; canlı mekaniğin yalnızca karmaşık bir sorunu olarak görülür Evrende ereklilik diye bir şey yoktur Doğanın içinde ve dışında tin ülkesi diye de bir şey yoktur Tanrı inancını da tanrıtanımaz Büchner —Feuerbach’la birlikte— insanın kuruntusu olarak görmüştür Eğitimi, kültürü, bilimi insanlığın en iyi ustaları, öğretmenleri olarak göstermiştir Ahlâk da, ona göre, materyalizm içinde sağlam bir dayanak bulabilir ancak, bu da bu dünyada yeterince bulunabilir Materyalizm Alman felsefesinde Feuerbach ve Marks’ta en güçlü temsilcilerini bulmuştur

Hegel felsefesinin yıkılmasının dış nedenleri arasında tarih araştırmalarını da gösterebiliriz Tarihçiler Hegel’in düşüncesindeki salt akla dayalı birtakım yapay kavram kuruluşlarına karşı çıkmaya başlamışlardı Hegel’de tarih olgularına yeterince bir saygı bulunmadığını ileri sürmüşlerdi Hegel’den sonraki dönemin büyük Alman tarihçisi Leopold von Ranke (1795 – 1846) “tarihteki olguların nasıl olup bittiğini görmek için ben’imi ortadan kaldırmak istiyorum”, “Ben tarihi nasıl geçmiş ise öyle görmek isterim, hiç bir zaman tarihi aklımın kurduğu biçimde görmeye çalışmam” der Bu tarih okulunun görüşüne göre tarih öznel görüşlere değil de, arşiv belgelerine dayanan bir bilim olmalıdır

Hegel Okulunun yıkılmasının nedenleri arasına okulun kendi içindeki parçalanmayı da katmak gerekir Buna da Hegel’in felsefesinde açık bıraktığı bulanık bıraktığı yerler, özellikle din ve politika ile ilgili görüşleri neden olmuştur Hegel’in kendisinin bağlı olduğu dine karşı tutumu nedir? Siyasal gelişmelere karşı tutumu nedir? Bu iki soruya kesin bir yanıt verilemez Tanrı öğretisi, kişisel ölümsüzlük, İsa’nın kişiliği üzerindeki öğretilerde Hegel açık ve seçik değildir Siyasal sorularda da aynı bulanıklığı gösterir düşünceleri Bu iki soru karşısında da Hegel iki yana da kaçan, bulanık olan ve çift anlam taşıyan bir tutum takınmıştır ki, bu kendisinden sonra okulunun gidişini de belirleyen bir yol olmuştur Hegel’e bağlı olanlar bu iki yana kaçan anlatımlar yüzünden birbirine karşıt olan görüşler geliştirebilmişlerdir Böylece Hegel Okulu sonradan sağ ve sol kanada bölünecek olan bir anlaşmazlık içine girmiştir Hegel’in felsefe dizgesinde tutucu öğeler vardı Kendisi de tutucu karakterde idi Siyasa alanında tutucu düşünüşü ile hertürlü devrimin karşısında idi Dine karşı olanlarla da birlik olamazdı Çünkü kendisi tutucu idi Din geleneğin getirdiği bir şeydi, gelenek ise Hegel’in en çok önem verdiği bir şeydir Oysa Hegel’in dialektik yöntemi bir yadsımaya, varolanın kaldırılmasına götürüyordu Tarihin eytişimsel (dialektik) gelişmesi düşüncesinde devrimci bir ruh saklı idi Bu tarih görüşünde, tarihin, ayaklanmalarla, devrimlerle yürümekte olduğu düşüncesi gizli idi Tarih savaşlar, devrimler içinden geçerek gelişiyordu Oysa tutuculuğu kendisini her türlü devrimin karşısına koyuyordu

İşte Hegel’in din ve siyasa sorunlarına karşı kesin bir tutum takınamamış oluşu, okulunun ikiye bölünmesine, sağ Hegelcilerle sol Hegelcilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır Hegel Okulunun sol kanadı Strauss ve Feuerbach’la sonunda materyalist akımla birleşmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.