Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinema, Müzik & Online Videolar > Radyo, Sinema ve Tiyatro

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
2011in, iyileri, sinemada

Sinema'da 2011'İn En İyileri

Eski 06-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sinema'da 2011'İn En İyileri



2011'in En İyileri - Sinema 2011 - 2011'de Sinema Filmleri - En İyi Filmler

Yıl sonu geldiğinde her mecra kendi kategorisinin 'En iyileri'ni seçerken beyazperde yazarlarına 2011'de en beğendikleri 5 filmi sorduk! İşte Beyazperde gözünden bu senenin yerli-yabancı en iyi, en etkileyici filmleri


Ali Ercivan


1 Bir Ayrılık (Jodaeiye Nader az Simin)


Yılın en güçlü senaryosu En sahici, en doğal oyunculukları En dinamik ve kendine dikkat çekmeyen rejisi (Asghar Farhadi) Hem birinci sınıf bir sanat filmi olup hem klasik sinemanın kurallarını uygulamayı iyi bilen, seyirciyi de gözeten ve şaşırtan da bir başyapıt Açıkça, bu sene Bir Ayrılık’tan daha iyi bir film izlediğimize ya da izleyeceğimize dair herhangi bir argümanı ciddiye almıyorum


2 Lizbon’un Gizleri (Mistérios de Lisboa)


Bu sene içinde kaybettiğimiz usta yönetmen Raoul Ruiz'in dört buçuk saatlik gövde gösterisi Akıllara ziyan bir mizansen şöleni Hikaye anlatıcılığını da senaryosunun asıl derdi haline getiren, yeri geldiğinde kendiyle dalga geçmekten de sakınmayan, bir sinefil için tadından yenmeyecek bir ziyafet


3 Bizim Büyük Çaresizliğimiz


Aynı kıza aşık olan iki erkeğin dostluğunu, Ankara’yı, büyümeyi, ölümü anlatan pırıl pırıl bir film Başrollerdeki Fatih Al ve İlker Aksum’un samimi oyunculuklarıyla da kendini sevdiren, Barış Bıçakçı kitaplarındaki naif dünyanın perdedeki karşılığını bulmayı başaran, beni basitçe mutlu eden bir film yapmış Seyfi Teoman


4 Paris'te Gece Yarısı (Midnight in Paris)


Woody Allen’ın en basit romantik komedi kalıplarıyla kendi karakterini birleştirip 1920'ler Fransa’sına yolculuğa çıktığı ve Hemingway'lerle, Fitzgerald'larla, Dali'lerle, Bunuel'lerle muhabbet ettiği bu film, yılın en akıllı ve keyifli filmlerinden biri bana göre


5 Senna


Hiç ilgilenmediğim bir sporun daha önce tanımadığım bir kahramanı hakkında Asif Kapadia yönetmenliğindeki bu belgesel; Ayrton Senna’nın azimle, hırsla elde ettiği başarıların, Brezilya için nadide bir umut kaynağı haline gelişinin ve genç yaştaki trajik ölümünün hikayesini etkileyici bir kurgu çalışmasıyla aktarıyor İzlediğim iki saat kırk dakika süren uzun versiyonu, röportaj kısımlarında yer yer sarkmasına rağmen yine de son derece etkileyici olmayı başarıyordu



Oktay Ege Kozak


1 Hayat Ağacı (The Tree of Life)


İşte yılın seyirci ve eleştirmenleri en çok ikiye bölen filmi Amerika’da bazı sinemalar Brad Pitt ve Sean Penn’li geleneksel bir aile draması bekleyip, evren ile evrenin minnacık ve kıymetli parçası olan insanların doğumu ve ölümü hakkında deneysel bir art-house filozofi tezi bulan seyirciye ilk 15 dakikada çıkarlarsa bilet paralarının geri verilmeyeceğine dair afişler astı Terrence Malick’in teolojik sinemasal senfonisinden zevk alabilmek için bu başyapıta standart film yapısı beklentileriyle değil, görsel bir şiir, ruhsal bir deneyim olarak yaklaşmakta fayda var Hayat Ağacı, bence 2001: Uzay Macerası (2001 : A Space Odyssey) gibi yıllar sonra değeri anlaşılacak önemli bir yapıt


2 Super 8


Sırf 80'lere gönderme yapmak için varolan, fakat bu amaçta özgün bir hikaye yaratmayı unutan bir sürü yakın tarihli filmin aksine JJ Abrams, Super 8 ile Steven Spielberg’inET (ET The Extra-Terrestrial) ve Üçüncü Türden Yakınlaşmalar (Close Encounters of the Third Kind) günlerine şefkatli bir aşk mektubu yazmakla kalmıyor, kendi ayaklarında güvenle duran bir banliyö bilim-kurgu macerası yaratıyor Kasabayı terörize eden bir uzaylının gizemini çözmeye çalışan çocukları canlandıran genç oyuncular, başta Elle Fanning’in doğal performansı olmak üzere çok başarılılar Super 8, ET ile kapışacak ustalıkta bir başyapıt


3 Yaşam Şifresi (Source Code)


M Night Shyamalan’a Yaşam Kodu'nu izlettirip “İşte Alacakaranlık Kuşağı filmi dediğin böyle yapılır!” demek lazım Son dönemlerde tekleyen düz bilim-kurgu sinemasının son ümidi Duncan Jones, Ben Ripley’in çılgın zaman/beyin/boyut tribi senaryosunu muazzam bir bilim-kurgu klasiğine dönüştürüyor Rod Serling görse onayını verirdi diye tahmin ediyorum Filmin eski usül Hitchcock/Bernard Hermann tarzı açılış jeneriği de Hitchcock hayranları için orgazmik


4 Rango


"Sam Peckinpah ve Hunter S Thompson bir CGI western yapsa neye benzerdi?” sorusunu cevaplayan Rango, Pixar ile atışabilecek derecede yaratıcı ve çılgın bir western-animasyon Western’i ilk plana koyuyorum çünkü hikaye her ne kadar çölde su arayan sürüngenler hakkında olsa da köküne kadar klasik bir Western Rango Pixar hayranlarından çok Leone ve Peckinpah’çılara şiddetle tavsiye edilir


5 Kazanma Sanatı (Moneyball)


Beyzbol sporunun arka planda kalan prosedürel menajerlik dünyasından azimli bir "yaşamda kalma" fablı çıkaran Kazanma Sanatı, gördüğüm en başarılı spor filmlerinden biri Oakland A’s takımının menajeri Billy Beane’in devrimsel bir statistik sistemiyle kümeden şampiyonluğa yükselmesinin gerçek hikayesini anlatan yönetmen Bennett Miller, hem mütevazi ama kontrollü yönetimiyle Sidney Lumet ve Clint Eastwood gibi ustaları andırıyor, hem de As’in düşmanı San Francisco Giants hayranı olmama rağmen As’e sempati duymamı başarıyor



Ayşegül Kesirli


1 Gerçeğin Parçaları (Winter's Bone): Kayıp bir babanın izini süren tekinsiz hikayesi, insanın gücüne güç katan baş karakteri, alışılmadık kadın dayanışması ve insanın ellerini buz kestiren soluk atmosferi için;


2 Ömrümüzden Bir Sene (Another Year): Mary karakterinin gülerken ağlayan gözlerindeki her bir bakış, Tom ve Gerri’nin mutfağındaki koskocaman tahta masa ve bugüne kadar izlediğim en güzel karakter tahlilleri için;


3 Tehlikeli İlişki (A Dangerous Method): Sigmund Freud Amerika kıtasına adım atarken “onlara vebayı getirdiğimizin farkında değiller” sözünü söylediğinde gerçekten de tarihi bir ana tanıklık ediyormuşum gibi hissettirdiği için;


4 Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go) : Bana insanlığımı yeniden duyumsattığı için;


5 Bir Zamanlar Anadolu'da: Otopsi odasının kapısında kocasından kalan eşyaları bekleyen dul kadının siyah çorapları ve topuklu ayakkabıları için 2011 içerisinde en beğendiğim ilk 5 film oldular



Fırat Ataç


1 Bir Zamanlar Anadolu'da


İşte Nuri Bilge Ceylan'ın amiyane tabirle 'aştığının' göstergesi Üç Maymun filmiyle beni hayal kırıklığına uğratan Ceylan, sırf adıyla bile kendi destanını yaratacağı belli olan filmiyle Cannes'dan ödülle döndü Bir grup erkeğin uzun süren, rüzgarlı, tekinsiz gecesine ve o gecenin karanlığını devam ettiren sabahına odaklanan film, Uzak ile birlikte Ceylan'ın ikinci başyapıtı oldu Türkiye ve dünya sinema tarihine unutulmayacak sahneler armağan eden film, özellikle yemek için uğranılan köyde geçen neredeyse sürreal sahneleriyle baş döndürdü Kimilerince fazlaca uzun bulunan film bence biraz kısa bile sürdü


2 Şeytanı Gördüm (Akmareul boatda)


Henüz bir İhtiyar Delikanlı (Old Boy) çekemediği için Park Chan-wook'ın gölgesinde sürdürdüğü sinema serüvenine A Tale of Two Sisters, Acı Tatlı Hayat (Dal kom han in-saeng) ve İyi, Kötü ve Çılgın gibi tavana yaklaşmış ama her defasında eksik kalmış filmlerle devam eden Kim Jee-woon, Şeytanı Gördüm ile senenin en sağlam filmlerinden birine imza attı Genelinde Uzakdoğu, özelinde Güney Kore sinemasının başvurmayı çok sevdiği intikam olgusuna neredeyse tarafsız yaklaşan yönetmen, işin görsel boyutuna o kadar büyük bir önem vermişti ki, parçalara ayrıldığında 4-5 filmi besleyebilecek etkide sekanslar tek bir filmin tamamlayıcı unsurlarına dönüşüyordu Filmin bütününde yarattığı etkiden uzakta kalan finali, Jee-woon Kim'i yine 'başyapıtsız' bıraksa da bu Şeytanı Gördüm'ün yılın en iyi gerilim olduğu gerçeğini değiştirmeyecek


3 Bir Ayrılık (Jodaeiye Nader az Simin)


İranlı sinemacı Asghar Farhadi'nin yapım,yönetim ve senaryosunu üstlendiği Bir Ayrılık (A Seperation), boşanmak üzere olan bir çift üzerinden birçok sosyolojik gözlemi ardı ardına sıralıyor, bunu yaparken son derece naif ve iddiasız bir dil kullanıyordu Perdedekinin bir film olduğunu unutup gerçek hayat kesitleri izlediğiniz hissini veren Bir Ayrılık, bunu yaparken harika oyunculuklarından da büyük bir güç alıyordu Özellikle Shahab Hosseini'nin ellerini başının iki yanına koyup isyan ettiği sahnelerde kelimeler kifayetsiz kalırken, Berlin Film Festivali jürisinin de filme Altın Ayı'yı verirken tüm erkek ve kadın oyuncuları da Gümüş Ayı ile ödüllendirdiğini hatırlatmak gerek


4 X-Men: Birinci Sınıf (X-Men: First Class)


Müthiş enerjisi, sahip olduğu çizgi roman estetiği ve öncüllerinden ayrıldığı şiddet dozuyla şekillendirdiği ayrıcalıklı süper kahraman filmi Kick-Ass'le aranılan yönetmen sınıfına giren Matthew Vaughn, X-Men filmlerini girdiği dar boğazdan çıkarmak için doğru bir tercih oldu Üç film boyunca izlediğimiz karakterlerin gençliklerine dönüş yapan bu 'prequel', öncelikle Michael Fassbender kozuyla kendine büyük bir avantaj sağladı Filmografisine baktığımızda auteur ve auteur adayı bir çok yönetmenin ilk tercihi konumuna geldiğini gördüğümüz Fassbender'in Magneto yorumu tam anlamıyla enfesti Hiç düşünmeden serinin en iyi filmi olarak nitelendirebileceğim X-Men: Birinci Sınıf, retroluğun da dibine vuruyor ve bir sonraki filmde aynı kadroyu görme temennisi de yaratıyordu


5 Siyah Kuğu (Black Swan)


Ciddi bir hayran kitlesine sahip olmasına ve iyi bir yönetmen olarak anılmasına rağmen benim pek ısınamadığım isimlerden Darren Aronofsky ilk gerçek başarısını Siyah Kuğu ile yakaladı Neredeyse korku filmi sınırlara dayanan psikolojik geriliminde yükün genelini Natalie Portman'ın sırtına yükleyen yönetmen, kendi sorumluluklarını şova kaçmadan yerine getirince ortaya çıkan sonuç çok başarılı oldu Filmin soundtrack cephesinde Clint Mansell'in kusursuz bir iş çıkarttığını ve ödüle boğulan Natalie Portman'dan ziyade Mila Kunis'in şeytanlığına tav olduğumu belirtmeliyim



Kaan Karsan


1-Hayat Ağacı (The Tree of Life)


Bilimsel, dinsel ve deneysel… Hayat Ağacı, hem doğanın hem de tanrının yolundan ilerlerken yaşama dair her şeyi sorgulayan derin bir ağıttı Birkaç filmle sinemadaki ustalığını ispatlayan Terrence Malick’in en kişisel ve en toplumsal filmiydi Sinemanın da tıpkı diğer her şey gibi deneylerle ileri gittiğini düşünürsek, sinemayı birkaç adım ileriye götürebilecek olan, adı 2001: Uzay Macerası (2001 : A Space Odyssey)’nın yanına yazılan kusursuz bir rehabilitasyon sekansıydı Bu sene bundan daha iyi bir film izlediğimi söylersem, geceleri uyuyamayacağımdan eminim


2-Bir Ayrılık (Jodaeiye Nader az Simin)


Seyirciyi tarafsız bölgede konumlandıran, karmaşık meselesinde tüm karakterlerine aynı mesafede duran bu başyapıt acılardan beslenmeyi en iyi bilen ülke sinemasının, İran sinemasının bu sene sunduğu en değerli işlerden biriydi Film, ölçülü, etkileyici diyaloglarıyla ve karakterlerini sürekli olarak sorgulamasıyla izleyenini her sahnenin ortasına atıyor ve kendi fikrini bulmasını öneriyordu


3-Bir Zamanlar Anadolu'da


Türk sinemasının ortalamasıyla arasındaki fark gitgide açılan Nuri Bilge Ceylan, yalnızca kendi kariyerinin değil Türk sineması tarihinin de en önemli filmlerinden birini çekiyordu Bir Zamanlar Anadolu’da ile Kusursuz senaryosu ve oyunculuklarıyla Nuri Bilge Ceylan’ın kendisini Koza’dan bu yana ne kadar geliştirdiğini gösteren film, tartışmasız bir şekilde senenin en iyi birkaç sinema eserinden biriydi


4-Hanna


Her filmiyle biraz daha şaşırtan ve biraz daha heyecanlandıran Joe Wright’ın görsel şöleni, safkan bir suikastçi filmiydi aslında Tam bir yönetmen filmi olan Hanna, iyi ayarlanmış gerilim dozajıyla içine girildiği takdirde seyircisini hapseden türden bir filmdi Yenilikçi planlarıyla, başarılı müzik kullanımıyla ve kusursuz oyunculuklarıyla bildiğimiz bir hikayenin bilmediğimiz yönlerini gösteriyordu

5-Hugo


Tıpkı Artist (The Artist) gibi geleneksel sinemaya bir saygı duruşu olan büyülü film Hugo, Martin Scorsese'nin ne kadar büyük bir yönetmen olduğunu haykırıyordu Ne zaman başladığı ve ne zaman bittiği anlaşılamayan sihir, sinemayı neden bu kadar sevdiğimizi bize hatırlatıyor ve film hafızamızda kendine ayrı bir yer ediniyordu Çekilmiş en iyi üç boyutlu filmlerden biri olması da işin başka bir güzel yanıydı



Murat Tolga Şen


1 Artist (The Artist)


Sessiz sinemanın görkemli zamanlarına muhteşem bir geri dönüş Tam da o zamanlara yakışan naif bir aşk öyküsünü anlatan filmin oyuncularının her biri de kendi performansının zirvesinde Bu filmi çok sevdim Beni bir zaman kapsülüne dokup o harika yıllara götürdüğü ve 2011 yılında sessiz bir filmi büyük bir heyecanla seyretmemi sağladığı için


2 Hayat Ağacı (The Tree of Life)


Doğulu kökenlerinden olsa gerek Terrence Malick filmlerinin jep farklı bir duyarlılığı ve duygusallığı vardır Zaten çok az film çekmiş yönetmenin başyapıtı sayılabilecek bu film, başka bir sinemanın eşsiz bir eseri gibi davetkar ve hipnotize edici seyretme haline sahip Kendini ve hayatı sorgulayan karakterleri filme çekmeyi çok seven ama pek beceremeyen Türk sinemacıları için de bedava ders niteliğinde


3 Altıncı Kattaki Kadınlar (Les Femmes du 6e étage)


Çok neşeli çok duygusal bir Fransız komedisi Zengin bir adamın kendi apartmanında yaşayan fakir bir İspanyol hizmetçi ve onun arkadaşlarıyla kurduğu arkadaşlık ve orta yaş bunalımlarından hayatın yine portakal çiçeği kokan aşk ve arkadaşlık dolu kavanozuna dalmak Her haliyle müthiş bir film Salondan çıkan herkesin yüzünde kocaman ve mutlu bir gülümseme yaratabiliyor ve bu haliyle sinemanın ne muhteşem bir ilüzyon olduğunu ispatlıyor


4 Hugo


Martin Scorsese 3D çocuk filmi çekiyor diye dudak bükenleri ters köşeye yatıran, sinema sanatının ve eğlencesinin en büyük ustalarından birine büyük bir saygı duruşu içeren görsel ve duygusal bir ziyafet 3D`nin gerçek potansiyelini ve neye hizmet etmesi gerektiğini de gösteren mükemmel bir sinemacılık dersi


5 İçimdeki Yangın (Incendies)


İnsanın trajedisini anlatırken kadercilik tuzağına düşmeyen, çok güçlü ve duygusal sekanslarla dolu olarak seyircisini şoke edici finaline kadar nefessiz götüren müthiş bir film Şaşırtıcı öyküsü ve güçlü oyunculuklarının yanında sinemanın görsel gücünü de sonuna kadar kullanarak izleyen herkes için yılın en iyi filmlerinden biri olmayı başarıyor


Not: Bütün filmler benim gönlümde birinci sıraya oturmakla birlikte, bir sıralama yapmam gerekirse bunu takip ederdim



Melis Z Pirlanti


1-Siyah Kuğu (Black Swan)


Ülkemizde Şubat 2011’de gösterime giren ve geçtiğimiz akademi ödüllerinden 1 adet Oscar’la dönen Siyah Kuğu, tüm dünyada en çok konuşulan filmlerin arasında başı çeker herhalde! Darren Aronofsky ’nin belki de ilk gişe başarısına sahip filmi diyebileceğimiz Siyah Kuğu, oyunculuk performansları, hikayenin ta kendisi ve muhteşem görselliğiyle çok farklı kutupları bile beğeni konusunda biraraya getiren bir film oldu Sinema perdesinde izlememiş olmanın büyük kayıp olacağı bir film olduğunu da eklemeliyim


2-Melankoli (Melancholia)


Türkiye'de 2012 Ocak’ta vizyona girecek olsa da ülke içindeki pek çok festivalde gösterildiği için bu yılın en iyilerinden diye sayılmasında bir sakınca görmüyorum Cannes’da çok beğenilmesine ve Kirsten Dunsttı ödülle döndürmesine rağmen yönetmenin uygunsuz açıklamaları sonucu negatif bir algı da yaratmıştı izleyicide Post-apokaliptik bir film diyebileceğim Melankoli, müzikleriyle, görsellikleriyle, oyuncu başarısıyla bana göre seneye damgasını vuran filmlerden biri


3-Maymunlar Cehennemi: Başlangıç (Rise of the Planet of the Apes)


İlki 1968 yılında çekilen Maymunlar Cehennemi (Planet of the Apes) serisinin en son filmi olan Maymunlar Cehennemi Başlangıç, çok başarılı bir bilimkurgu Rupert Wyatt'ın yönettiği film, orijinal filmlerin senaryosundan devam etmiyor, sadece bazı öğeleri kullanarak daha da orijinal bir yeni hikaye yaratıyor Film, devamının çekilebilmesine yardımcı olacak öğeler de içeriyor Yılın en çok konuşulanlarından ve beni en çok etkileyenlerden!


4-Kaybedenler Kulübü


Doksanlarda geçen gerçek bir olayı beyazperdeye geçiren Tolga Örnek, geçmişte kalmış ama aslında kalmaması gereken bir hikayeyi yeniden canlandırmış oldu Kişisel olarak zamanında o radyocularla ve yayıncılarla tanışmış olan, bu yüzden de bende farklı bir yeri olan film, gerçekte yaşandığı dönemin nihilizmiyle şekilleniyor biraz da Bilenler bilmeyenler 90’lardaki o radyocu ikiliye, aralarındaki diyaloglara, yaşam tarzlarına, aşklarına, dostluklarına hayran kaldılar, bir fenomen oldu Kaybedenler Kulübü Hem gişe başarısı hem de arkasından deli gibi konuşturması adına bence 2011’in en önemli Türk filmlerinden!


5-Super 8


Amerikan sinemasının harika çocuğu JJ Abrams, Super 8 ile 80'ler sinemasına saygı duruşunda bulunuyor Film içinde film öğesi, çocuk oyuncuların başarısı ve nostaljik tadı filmi başarılı kılmaya yeten faktörlerden sadece birkaçıBüyük bir keyifle izledim ve salondan çıkarken bu yıl izlediğim en iyi filmlerden biri olduğunu düşündüm




Duygu Kocabaylıoğlu


1- Yeryüzündeki Son Aşk (Perfect Sense)


Yılın genel olarak en iyisi değildi belki ama gerek ele aldığı konu, gerek işleyişi bakımından beni en derinden etkileyen film olduğu şüphesiz İnsanoğlunun duyularını tek tek kaybetmesi ama buna rağmen duygularını son ana kadar yaşatmaya çalışmasıyla, “yaşamda ne olursa olsun alışırsın, hayat devam eder” düsturunu bir kıyamet senaryosuna yedirmesi ve bu kurguya bir de yeryüzünde yaşanan son aşkı dahil etmesi, benim açımdan listebaşı olması için yetti


2- Paris'te Gece Yarısı (Midnight in Paris)


Çok fazla Woody Allen hayranı olmayanlara dahi kendisini seyrettirmeyi başaran Paris’te Gece Yarısı benim gibi köklerinde edebiyat olan bir sinemasever için bu senenin şüphesiz ki favorisiydi Daha ilk Hemingway sözüyle pür dikkat izlediğim film, bir Van Gogh tablosunun mavisine dalıp gitmek gibiydi


3- Bir Zamanlar Anadolu'da


İklimler’den bu yana 'Uzak' gönlümde favori Nuri Bilge Ceylan filmimdir Bu sene Cannes tescilli "Bir Zamanlar Anadolu’da", Uzak’ın bendeki tahtını salladı, sonu gelmezmiş gibi görünen o upuzun gece yolculuğu 'bitmesin istercesine' seyrettim Sanırım Ceylan’ın yapmaya çalıştığı tam da seyirciye bu itirafı yaptırmaktı Ayrıca bagajın içinde yatan adamın kafasına doğru yuvarlanan kavun planını ömür boyu unutmayacağım


4- Artist (The Artist)


İnsana “Çok Yaşa Sinema!” dedirten Artist, her yönüyle senenin en farklı filmiydi Martin Scorsese bile 3d’ye geçmişken sessiz ve siyah-beyaz sekanslardan 21yy’da izlenebilecek ve dahası salonu alkıştan yıkacak bir film çekme cesaretini gösterdiği için Michel Hazanavicius’a teşekkürü borç biliyorum Umarım Artist’i Oscar’ı kucaklarken de görürüz


5- Kaybedenler Kulübü


Kimine göre içi fazla şişirildi, kimine göre sınırlı bir kitlenin tanıdığı ve sevdiği insanlar gereksiz yere popülerleştirdi; ama ne öncesinde ne sonrasında çıkan tartışmalar Tolga Örnek’in yaşayan iki karakterden eli yüzü düzgün ve biraz da provokatif bir film çıkartmış olduğu gerçeğini değiştirmedi Çok da iyi oldu; Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk ikilisine yıllar sonra yeniden kavuşmuş olduk



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.