Prof. Dr. Sinsi
|
Kürşad ve 40 Çeri Destanı
İHTİLÂL
Büyük gece gelip çattı:
Kür Şad, yapılacak saldırışın bütün inceliklerini tasarlayıp son buyruklarını verdikten sonra konçuyunun yanına geldi Ona her zamankinden daha sert bir sesle:
- “Konçuy! Bu gece budunu kurtarmak için kanlı bir iş yapacağız Ölürsem bildiğin gibi yap” dedi
Sonra onun yanaklarından öperek çocuklarını çağırdı Sarılıp kucakladı
Evinden çıktığı zaman yüzüne çarpan serinlikte başını göğe kaldırdı Bulutlar umulmadık bir hızla koşuyor, rüzgâr beklenmedik bir sertlikle esiyordu Kür Şad’ın kaşları çatıldı Çabuk adımlarla yürüyerek saray ahırlarına doğru yöneldi Ahırlardan iki yüz adım kadar ilerde birbirine dikey iki duvar vardı Yarıda kalmış bir yapının duvarları olan bu iki duvar, iki üç ağacın da yardımıyla kendi arasına sığınanları çevredekilerin gözlerinden saklıyacak bir sığınak gibiydi Kavşıt (randevu) orada olacak Yarım kalmış duvardan bakınca saray ahırlarını, Çin kağanının her gece geçtiği yolu görmek kabildi Kür Şad oraya varırken yağmur çiselemeğe başlamıştı Kendinden önce kavşıta gelenler yere diz vurarak onu selâmladılar Şimdi kimi duvarların dibinde, kimi ağaçların altında sessiz, hareketsiz bekliyorlar, bir yandan da havada bulutlar çoğalarak evreyi karartıyor, her kısa anda bir iki kişi daha gelerek Kür Şad’ı selâmladıktan sonra bir kıyıya çekilerek sessizce duruyordu
Kür Şad vaktin geldiğini hesaplamıştı Arkadaşlarını adlarıyla çağırarak yoklamağa başladı:
- Binbaşı Bögü Alp!
- Buyur!
- Yüzbaşı Yamtar!
- Buyur!
- Yüzbaşı Yağmur!
- Buyur!
- Yüzbaşı Üçoğul!
Kür Şad bu seslenişe cevap alamadı Bir an sustuktan sonra tekrarladı:
- Yüzbaşı Üçoğul!
Yine cevap yoktu Üçoğul gelmemişti Üzerinde durmıyarak yoklamağa devam etti:
- Onbaşı Gök Börü!
- Buyur!
- Onbaşı Ay Kutluk!
- Buyur!
- Onbaşı Emen!
- Buyur!
Şimdi sıra yeni onbaşılara, Kür Şad’ın onbaşılık verdiği genç Türk beğlerine gelmişti:
- Onbaşı Sungur!
- Buyur!
- Onbaşı Göktaş!
- Buyur!
- Onbaşı Barmaklak!
- Buyur!
- Onbaşı Kızıl Buka!
- Buyur!
- Onbaşı karabudak!
- Buyur!
- Onbaşı Çıgay Börü!
- Buyur!
- Onbaşı Tanrıvermiş!
- Buyur!
Beğler bitmiş, sıra karabuduna gelmişti:
- Kara Ozan!
- Buyur!
- Gümüş!
- Buyur!
- Yumru!
- Buyur!
- İl Kaya!
- Buyur!
- Çağrı!
- Buyur!
- Kalalduruk!
- Buyur!
- Utar!
- Buyur!
- Tunga!
- Buyur!
- Küçlük!
- Buyur!
- Ilaçın!
- Buyur!
- Yeke!
- Buyur!
- Arbuz!
- Buyur!
- Abı!
- Buyur!
- Turumtay!
- Buyur!
- Tuğrul!
- Buyur!
- Çobayıkmış!
- Buyur!
- Kaban!
- Buyur!
- Toluk Tüge!
- Buyur!
- Alp Aya!
- Buyur!
- Çengşi!
- Buyur!
- Öküş Kara Açkı!
- Buyur!
- Yığaç!
- Buyur!
- Kutan!
- Buyur!
- Yırım!
- Buyur!
- Badruk!
- Buyur!
- Tokuş!
- Buyur!
Yoklama bittikten sonra bir an, çıt bile çıkmadan bir susuş oldu Sonra Kür Şad’ın biraz öfkeli gibi dikleşen sesi yükseldi:
- Yüzbaşı Üçoğul!
Üçoğul hâlâ gelmemişti O zaman Kür Şad onu oğullarına sormağa karar verdi:
- Onbaşı Karabudak!
- Buyur!
- Baban nerede?
- Bilmiyorum Şad!
- Onbaşı Kızıl Buka!
- Buyur!
- Sen de bilmiyor musun?
- Bilmiyorum Şad!
Artık karanlıkta birbirlerinin yüzlerini seçemiyorlar, ancak karaltılarını görüyorlardı Deminden beri Üçoğul üzerinde kafa yoran Bögü Alp, günlerdir içini kemiren şüpheyi Kür Şad’a açmak için yaklaştı:
- Kür Şad! Son günlerde onu bir Çinlinin evine geceleri girerken görmüştüm Olmaya ki 
Bögü Alp sözünü tamamlamadan sustu Bir Türk beği hakkındaki kuşkularını açığa vurmaktan utanıyor, fakat bu kadar önemli bir anda her hangi bir umulmadık tuzağa düşmemek için de her tedbire başvurmağa kendisini mecbur sayıyordu
Karanlıkta Kür Şad’ın sesi yeniden yükseldi:
- Yüzbaşı Üçoğul’un nerde olduğunu bilen var mı?
Bir ses cevap verdi:
- Biraz önce kendisini gördüm
- Nerde gördün?
İhtilâlcilerin en yaşlısı olan altmış yaşındaki Badruk, Yüzbaşı Üçoğul’u gördüğü yeri birkaç sözle anlattı Burasının, geceleri evine girdiği zengin Çin tüccarının dükkânı olduğunu Bögü Alp ve Yumru anlamışlardı Kür Şad’la Bögü karanlıkta bakıştılar Şimdi karar vermesi için Kür Şad’ı bekliyorlardı
Yağmur artmıştı Rüzgâr pek sert esiyordu Böyle bir gecede Çin kağanının sokağa çıkmasına imkân yoktu Üçoğul da burada bulunsaydı Kür Şad, yapacakları işi birkaç gün sonraya atabilirdi Fakat şimdi durum değişiyordu Ya bir ihanete uğradılarsa?  Kür Şad uzun boylu düşünmedi Kesin bir sesle arkadaşlarına:
- “Çin kağanı bu gece sokağa çıkmıyacak Onu tutmak için biz saraya saldıracağız” dedi
Kırk kişi oraya zaten ölüme kadar çarpışmağa and içerek gelmişlerdi Onlar için, sokakta tek yaverler giden Çin kağanını tutsak etmekle, binlerce çerinin koruduğu saraya saldırmak arasında hiçbir ayrım yokru Yaptıkları işin büyüklüğüne, kendilerinden yüzlerce yıl sonra gelenlerin şaşacağı da akıllarına gelmiyordu Bildikleri tek şey Türk şerefini kurtarmak için pusata davrandıkları idi
Kür Şad başına tulgasını geçirmiş, en çok okla iş göreceğini bildiği için, ağırlık yapmasın diye zırh giymemişti Bögü Alp da zırh giymemiş, fakat kılıç ve yaydan başka kemerine iki bıçak takmıştı
Yamtar’ın iri kalkanı yanında idi Kolunun altında bir de çok ağır taş vardı Bu taşı demir kapıları kırmak için kullanacaktı Kendisi gibi güçlü olan Yumru’da da böyle bir taş bulunuyordu
İçlerinde hem tulgalı, hem zırhlı, hem de kalkanlı olan yalnız Gök Börü idi Gözleri görmediği için onu baştan başa savunma pusatlarıyla donatmışlardı Fakat Gök Börü dün geceki yakarıştan sonra gözlerinin yağıyı gördüğüne inandığı için yanına sadak ve yay almasını da unutmamıştı
Göktürk prensi (Öl 635) Göktürk Hakanı Çuluk Kağan'ın küçük oğlu Babası, bir Çin prensesi olan, üvey annesi İçing Hatun (Katun) tarafından zehirletildi Yerine geçen amcası Kara Kağan'ın düşüncesiz yönetimi ve kıtlık yüzünden, Türk ordusu, Çinlilere yenildi Kürşad da esir edilerek, Çin'e götürüldü (630) Kara Kağan, Çin'de ölünce (634), Çinliler, kendi taraftarları olan Göktürk prensi Sirba'yı, Türk hakanı yaptılar Sirba, Çin'e bağlanmayı kabul etti
Türkler, gizlice çalışarak, kırk kişilik bir ihtilal birliği kurdular ve başına Kürşad'ı getirdiler Kürşad, birlik başkanlığını, ihtilal başarıya ulaşırsa, imparator olmamak ve siyasetle uğraşmamak şartıyla kabul etti İhtilalciler, Kürşad'ın kardeşinin oğlu İşpera'yı (İşbara), Türk kağanı ilan ettiler Bu sırada Çin tahtında Tang'ların ikinci imparatoru Li-şih-min vardı Türk ihtilal birliği başkanı Kürşad'ın planına göre, imparator Li-şih-min, önce esir edilerek Türk iline kaçırılacak, sonra da Çin sarayında esir bulunan Türk soyluları ve Çinlilerin elinde bulunan Türk topraklarıyla değiştirilecekti
Çin imparatorunun, her gece kılık değiştirerek başkent Çangan'da dolaştığı da, Türk ihtilal birliği tarafından biliniyordu Ancak, kararlaştırılan gece şiddetli yağmur yağdı ve imparator, saraydan çıkmadı Kürşad, ihtilal planını değiştirerek, imparatorun sarayına bir baskın yapmayı kararlaştırdı O gece kırk Türk, Çin imparatorluk sarayını bastı Yüzlerce Çinli muhafız öldürüldü Ancak, imparator ele geçirilemedi İhtilalciler, Çin başkentinden ayrıldılar
Fakat, büyük bir Çin ordusu, bunları takip etti İhtilalciler, Vey ırmağı kıyısında durdular Kabaran ırmağı geçemediler Burada yapılan efsanevî savaşta, kahramanca dövüşen ve kendilerini koruyan Kürşad ve arkadaşları, birer birer ecel şerbetini içtiler
Bu ihtilal, başarıya ulaşamadı, ancak, Türklerin içindeki istiklal ateşini yeniden alevlendirdi ve bir süre sonra Göktürk devleti yeniden kuruldu
Not :Kür Şad bazı kesimlerce Türklerin bugüne kadar gelebilmesinin ilk ve en büyük nedeni olarak kabul edilmektedir
|