Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
emanetler, emanetleri, hzmuhammed, kutsal, nelerdir, sav

Kutsal Emanetler - Kutsal Emanetler Nelerdir? - Hz.Muhammed ( S.A.V )'in Emanetleri

Eski 06-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kutsal Emanetler - Kutsal Emanetler Nelerdir? - Hz.Muhammed ( S.A.V )'in Emanetleri



Kutsal Emanetler - Kutsal Emanetler Nelerdir? - HzMuhammed ( SAV )'in Emanetleri


Altın Hırka-i Saadet sandığı


Yavuz, Mısır'dan Hırka-i Saadet'le bir kısım emanetleri beraberinde getirmişti Mekke'ye, Medine'ye, ve geçmiş peygamberlere ait hatıralarda sonradan eklenmiştir 20 asra gelindiğinde Topkapı Sarayı'nda değer biçilemeyecek bir hazine meydana geldi


Gecenin bir vakti Babüssaade'nin büyük demir tokmakları vurulur Burası Osmanlı'nın idare merkezi Topkapı Sarayı'nın orta kapısıdır ve bu kapıdan içeride padişahla yakın adamları yaşamaktadır Kapıağası Hasan Ağa, nöbet yerinden kalkar, Babüssaade'nin demir kanatlarını aralar Kalabalık halde gelenler Arap elbiseli, Arap sîmâlı nûranî şahıslardır Silah kuşanmışlar, ellerine bayrak almışlardır Kapının yanında da dört nûranî kimse durmaktadır Bunların ellerinde de birer sancak vardır Kapıyı vuran şahsın elinde ise padişahın ak sancağı bulunmaktadır Rüyasında Hasan Ağa'ya der ki: "Bu gördüğün Resul'ün (sas) ashabıdır Bizi Resul (sas) gönderip selam etti ve buyurdu ki; 'Kalkıp gelsin! Haremeyn hizmeti ona verildi Bu gördüğün dört kimseden bu Ebu Bekr-i Sıddîk, bu Ömerü'l-Faruk, bu Osman-ı Zinnureyn'dir Seninle konuşan ben ise Ali bin Ebu Talib'im Var Selim Han'a selam söyle"


Birkaç saat sonra yanına geldiklerinde Hasan Ağa'yı gördüğü rüyanın ağırlığından şaşkın halde bulurlar Önce hastalandığını sanırlar Terden sırıksıklam olmuş elbiselerini değiştirirler Bu durumun gördüğü rüyanın ağırlığından olduğunu anladıklarında bunu bir iş için oraya gelen padişahın nedimi Hasan Can'a da anlatmasını isterler





İki Cihan Sultany'nın doğumuna sahne olan mekan


Âlemlere rahmet olarak gönderilen İki Cihan Sultanı (sallallahu aleyhi ve sellem), hicretten elli üç yıl önce rebiülevvel ayının 12 gecesinde, Fil yılında, milâdî 20 Nisan 571 Pazartesi tarihinde Mekke-i Mükerreme'nin Beni Ha?im mahallesinde, dedesi Abdülmuttalib'e ait evde sabaha karşı dünyayı Şereflendirdi

Bir müddet daha mesken olarak kullanılan bu bahtiyar hâne, Harun Reşid'in annesi tarafından satın alınarak mescide dönüştürüldü Osmanlılar zamanında yenilenen ve Mevlid-i Nebi diye anılan bu mescidin içinde Rasûlüllah Aleyhissalâtü ve's-Selâm Efendimiz'in dünyayı şereflendirdikleri yer, bir sanduka ile işaretlenmişti


Mevlid kandillerinde Mevlid-i Nebi'de ihtişamlı merasimler düzenlenirdi Son dönemlerde bu mescit yıkılarak yerine kütüphane yapıldı Yukarıda, pek bilinmeyen siyah-beyaz fotoğrafta Mevlid-i Nebi'nin Osmanlılar zamanındaki kubbeli-minareli hali, yukarıda da günümüzde aynı yerde bulunan kütüphane görülüyor




Hırka-i Saadet'in daha önceden korunduğu iç mahfaza


(Sultan 3 Murad tarafından yaptırılmıştır)

Emânât-ı Mübâreke, Osmanlı Sarayı'nda devamlı imtiyazlı bir mevkide bulunduruldu Hepsi kıymetli kumaşlardan som sırma işlemeli bohçalara sarılıp altından, gümüşten, sedef kakmalı ahşaptan sandıklara konulurdu Sandıklar padişahın mührüyle mühürlenir, altın/gümüş anahtarları padişah namına silahdar ağada bulunurdu Padişahlar Rida-i Cenab-ı Peygamberî'nin (Hırka-i Saadet'in) muhafızı olmakla iftihar ederler, gece gündüz tazim ve hürmette kusur etmezlerdi Sarayda yanıbaşlarında bulundurdukları gibi gittikleri seferlere de beraber ***ürürlerdi Her yıl Ramazan ayının on beşinde gerçekleştirilen Hırka-i Saadet ziyareti Osmanlı protokolünün en önemli törenlerindendi

Peygamber Efendimiz'in (sas) şanlı sancağı, saraydan çıkarılıp sancak alayı ile harbe gönderilirdi Padişahlar Hırka-i Saadet Dairesi'nde yaşadıkları gibi vefatları vukuunda cenazeleri de burada yıkanıp kefenlenirdi

İki Cihan Sultanı (sas), çeşitli devlet büyükleriyle birlikte Bizans İmparatoru Herakliyus'a da bir elçi ile İslam'a davet mektubu göndermişti Herakliyus, gerçeği bildiği halde adamlarının kendisine inanmayacağından ve saltanatı kaybedebileceğinden korktuğu için iman etmedi Fakat Resulullah'ın (sas) mektubunu altın bir mahfazanın içine yerleştirip sakladı Peygamber Efendimiz (sas) Herakliyus'un inanmamakla kendisine yazık ettiğini söyleyip, mektubunu muhafaza ettikleri müddetçe evlatlarının saltanatının devam edeceğini bildirmişti Tarihçiler hicretten 7 asır sonra bile aynı ailenin bu mektuba gösterdikleri saygı sebebiyle saltanatta bulunduklarını kaydeder Ecdadımız da Allah'ın Habibi'nin (sas) izinde, gül kokusunu taşıyan hatıralarının gölgesinde iken rahmet-i ilahiyyenin rüzgarından istifade edecekleri itikadında idiler




Hazreti Fatıma'nın (ra) Sandığı


İngilizler, emanetler konusunu Lozan'da masaya getirmek istediler Filizlenmekte olan yeni Türk devleti böyle bir konuyu hiçbir şekilde tartışmaya açmadı Mukaddes Emanetlerin, milletimize tevdi edilmiş bir vedia olarak muhafazasına devam edildi 1960'lı yıllarda bir kısmı Topkapı Sarayı Müzesi'ne bağlı olarak ziyaretçilere açıldı Birçoğu ise eskiden olduğu gibi kıymetli muhafazaları içinde kamuoyundan gizli kaldı Mukaddes Emanetler ilk kez bir kitap ile günyüzüne çıkıyor Topkapı Sarayı müdür yardımcılarından Hilmi Aydın tarafından yazılan ve Işık Yayınları'nca basılan "Hırka-i Saadet Dairesi ve Mukaddes Emanetler" isimli kitap Mukaddes Emanetler'i arkalarındaki Asr-ı Saadet'e kadar ulaşan hikayeleriyle birlikte anlatıyor Hazırlanışında araştırmacı Ahmet Doğru'nun da önemli katkısı olduğu belirtilen eserde emanetlerin birçoğunun ilk kez çekilmiş fotoğraları da yer alıyor




Muaz bin Cebel'in (ra) kılıcı


97 cm uzunluğundadır Kabza namlu kuyruğunun iki tarafından perçinlenmiş, siyah boynuzdan iki levha halindedir Dilimli bir tepeliği vardır Balçağı çeliktendir Taban yassılaştırılmış oval kesitlidir Kını ağaç üzerine siyah deri kaplıdır




HIRKA-İ SAADET DAİRESİ


Hırka-i Saadet Dairesi, Fatih döneminde padişahın özel dairesi (Has Oda) olarak inşa edilmiştir Padişahlar burada ikamet ederler, devlet işlerinin bir kısmını ve ibadetlerini yerine getirirlerdi Yanı başlarında ise Cenab-ı Peygamber'in (sas) hâtıraları durur, yakın zamana kadar 24 saat Kur'an-ı Kerim bu bölümde okunurdu




Hırka-i Saadet


(Resimde: Hırka-i Saadet'in içerisinde korunduğu iç mahfaza ve bohçalar)

124 cm boyunda, siyah yünlü kumaştan hırkanın içi daha kaba şekilde dokunmuş krem renk yünlü kumaşla kaplanmıştır Yer yer yıpranmış durumdadır Resulullah (sas) tarafından Züheyr oğlu Ka'b'a verilen hırkadır

Hırka-i Saadet Dairesi, adını Peygamber Efendimiz'in (sas) şair Ka'b bin Züheyr'e huzur-ı saadetlerinde Müslüman olduğunda hediye ettiği hırkadan alıyor Arapların meşhur şairlerinden olan Ka'b, İslamiyet aleyhindeki şiirlerinden ve sözlerinden dolayı Peygaberimiz'in (sas) nerede görülürse öldürülmesi emrine muhatap oldu Daha önce Müslüman olan kardeşinin ikazı üzerine, hakkındaki ölüm emrine aldırmadan Medine'ye geldi, Mescid-i Nebevi'ye girdi Peygamber Efendimiz'e Müslüman olan bir kimsenin geçmiş hatalarının bağışlanıp bağışlanmayacağını sordu Müspet cevap alınca "Bu, Ka'b olsa da mı?" diye ilave etti Allah Resûlü bu soruya da olumlu cevap verdi Ka'b (ra) kimliğini açıklayıp Kaside-i Bürde ismiyle tarihe geçen eserini okumaya başladı "Muhammed Aleyhisselâm kınından çıkmış bir kılıçtır / Cihan onun nurundan feyz alır" mısraına gelince Efendimiz (sas) sırtındaki hırkasını çıkardı, şairin sırtına bıraktı Ka'b, Hazreti Peygamber'in (sas) gül kokusunu taşıyan bu hırkayı ömrü boyunca muhafaza etti, çok yüksek fiyat teklif edilmesine rağmen bir ipliğini feda etmedi Muaviye tarafından varislerinden alınıp halifelere geçen hırka, Yavuz'la birlikte İstanbul'a geldi

Hırka-i Saadet sırma işlemeli yeşil atlastan bohçalara sarılıp altın bir çekmeceye konulur Bu çekmece de aynı şekilde bohçalara sarılıp büyük altın bir sandığa yerleştirilir




Sancak-ı Şerif


(Hz Peygamber'in yâdigârı Ukab isimli siyah sancak zamanla yıpranıp adeta toz haline geldiği için, yeşil atlastan torba içinde muhafaza ediliyor)

Peygamber Efendimiz'in (sas) zamanında yapılan harplerde ashaptan her birlik ayrı bir sancak taşırdı Bizzat Peygamber Efendimiz'e (as) mahsus olan Sancak-ı Şerif ise Ukab ismini taşır Hazreti Aişe'ye ait siyah yünlü bir kumaştan yapılmıştır Sancak-ı Şerif, Cenab-ı Peygamber'in (sas) âlem-i cemâli teşriflerinden sonra sıra ile dört halifenin emanetinde olarak harplerde ordunun önünde taşındı Daha sonra da Emevi ve Abbasi halifelerine intikal etti Bağdat'ın Moğollar tarafından işgali üzerine Mısır'a kaçan Abbasi halifesi, Sancak-ı Şerif'i de diğer emanetler ile birlikte Mısır'a ***ürdü Mısır'ın Yavuz Sultan Selim Han Cennetmekân tarafından alınması üzerine Osmanlılara geçti Ukab, zamanla yıpranıp adeta toz haline geldiği için Osmanlılar yeşil atlastan yenisini diktirip üzerine aslından parçalar eklediler Harpler sırasında Sancak-ı Şerif, Sancak Alayı denilen bir törenle saraydan çıkarılır, orduyla birlikte sefere giderdi Bu sırada seyyidlerden oluşan bir cemaat tarafından yanı başında gece gündüz Fetih Sûresi okunurdu




Mühr-i Saadet


Hz Muhammed (sas) yabancı devlet reislerine İslam'a davet mektupları yazdırırken taşı akikten, halkası gümüşten yüzük şeklinde bir mühür yaptırmıştı Bu mühür sıra ile Hz Ebubekir'e, Hz Ömer'e ve Hz Osman'a geçmiş, ancak Hz Osman tarafından Eris isimli kuyuya düşürülmüş ve günlerce aranmasına rağmen bulunamamıştır Tarihçiler bu mührün kaybolmasından sonra Müslümanlar arasındaki birliğin bozulduğuna, devam edip gelen fitnelerin o zaman ortaya çıktığına dikkat çekerler Hz Osman bunun üzerine aynı yazıyı taşıyan başka bir mühür yaptırarak kullanmıştır Mukaddes Emânetler arasında bulunan ve Bağdat'ta ele geçirilerek İstanbul'a getirilen mührün bu mühür olduğu tahmin edilmektedir 1 cm uzunluğunda olup, kırmızı akik taşından yapılmıştır Üzerinde kûfî hatla "Muhammed Resulullah" yazan bu mühür hakkedilmiştir




Hz Musa'nın (as) âsâsı




Name-i Saadet


Hicret'in altıncı yılında Peygamber Efendimiz (sas) yabancı devlet reislerine mektuplar göndererek onları İslâm'a davet etti Deri üzerine yazılan bu mektuplardan birkaçı Hırka-i Saadet Dairesi'ndedir Mektupların alt kısmında Resûllullah aleyhisselâm'ın mührü bulunur Emanetler arasında bu mektuplarla birlikte Kur'an-ı Kerim'den bazı kısa sûrelerin vahiy kâtipleri tarafından yazılmış ilk nüshaları da vardır




Nalın-ı Saadet


Rasûlullah'ın (sas) arş üzre basan mübarek ayaklarına değmekle şereflenmiş sandalet tarzı ayakkabılardır Taban kısımları, birkaç kat tabaklanmış deri ya da köselenin dikilmesiyle oluşur Ayağı bilekten ve üstünden kuşatan kayışların yanı sıra biri baş parmakla yanındaki parmak, diğeri de orta parmakla onun yanındaki parmak arasından geçen iki tane bandın bulunması en bariz özellikleridir Nalın-ı Saadetlerin resminin bile berekete sebep olacağına inanılır, evlere, işyerlerine asılırdı Hırka-i Saadet Dairesi'nde Nalın-ı Saadetlerle birlikte bunların metal ve ahşaptan modelleri de bulunmaktadır (Altta: Na'l-i Saadet Mahfazası)






Sakal-ı Şerif


Cenab-ı Peygamber Aleyhisselâm traş olduğu zaman saç ve sakal telleri ashab tarafından toplanır, hatıra olarak saklanırdı Veda Haccı'nda traş olurken de Resûlullah'ın (sas) saç telleri çevresindeki ashabı tarafından kapışılmıştı Bunlardan biri de alnına düşen saçları almak için Allah Resûlü'ne (sas) rica eden Halid bin Velid'di Halid bin Velid, bu saç tellerini ölünceye kadar sarığının arasında taşıdı Yemame Savaşı devam ederken başından sarığı düştü Hazreti Halid, yere düşen sarığını almak için canını düşünmeden düşmanlar arasına daldı Etrafındakiler bu hali garipseyerek ikaz ettiklerinde "Ben bunu başlığımın kıymetinden dolayı yapmıyorum Fakat onun içinde Peygamber Aleyhisselâm'ın saçı bulunduğu için müşriklerin eline düşmesini istemiyorum Ben onu hangi tarafa yönelttimse orası fetholundu" dedi

Bugün birçok tarihi camide, hatta aileler, şahıslar elinde Sakal-ı Şerif bulunmaktadır Hırka-i Saadet Dairesi'nde de ellinin üzerinde Sakal-ı Şerif vardı Cam mahfazalardaki Sakal-ı Şerifler kırk kat bohçaya sarılarak saklanır Mübarek gün ve gecelerde salâvat-ı şerifeler okunarak ziyarete açılır, gönüllerdeki Peygamber (sas) sevgisi tazelenir, dünya gözüyle görmeden kendisine iman edenler bir nebze olsun hasret giderirler




Hz İbrahim'in (as) tenceresi


Hazreti İbrahim'e nispet edilen tencere, silindir bir kutu içerisinde olup kutunun üzerindeki etikette "Padişahımız Sultan Mehmet Hazretleri huzur-ı hümayunlarında Hasodabaşı Mustafa Ağa Kethüda'ya teslim eylediği İbrahim'in mermer kazganlarının mahfazasıdır Sene 1058" yazılıdır Tencere, genellikle Suriye Bölgesi'nde bulunan silisli (kumlu) granitten oyularak imal edilmiştir




Nakş-ı Kadem-i Peygamberi


İlk dönem İslâm kaynaklarında bu konuda yazılı bir bilgi olmamasına rağmen Allah Rasûlü'nün (sas) bir mucize olarak bazı defalar sert zemine bastığında ayak izinin çıktığına inanılmakta, birçok yerde bulunan Kadem-i Şerif izleri buna delil gösterilmektedir Topkapı Sarayı Mukaddes Emânetler Dairesi'nde taşlar üzerine çıkmış altı adet Kadem-i Şerif nakşı muhafaza edilmektedir Bunların yanı sıra gümüş, tahta ve mukavva üzerine çizili birçok Kadem-i Şerif resmi de mevcuttur Sultan I Ahmed, Hazreti Peygamber'in (sas) ayak izi şeklinde altından bir sorguç yaptırmış, bunu mübarek günlerde ve törenlerde başında taşımıştır




Kadeh-i Şerif


Hazreti Peygamber (sas) bir gün Medine'de bir yerden dönerken Benî Sâide Sofası denilen mevkide ashabı ile istirahat etmek için oturmuştu Bu sırada Sehl ibn Sa'd'a dönerek "Ya Sehl, bizleri bir sulasan" buyurdular Resulullah'ın (sas) vefatında 15 yaşlarında bir delikanlı olan, Hicri 91 yılında 96 yaşında vefat ettiğinde "Medine'de en son vefat eden sahabi" unvanını alan Sehl, o gün su ikram ettiği ağaçtan mamul kadehi hatıra olarak saklamıştı Yıllar sonra, bir topluluğun içinde bu kadehi göstererek su ikram ettiğinde kadeh, orada


bulunan Ömer bin Abdülaziz tarafından istendi Sehl de kadehi ona hediye etti Kadeh-i Şerif'in dışı muhafaza gayesiyle gümüşle kaplanmıştır




Gasl-i Nebevî Suyu


Peygamber'imizin (sas) gasil suyunun muhafaza edildiği yeşil şişe zamanın tahribatına dayanamamış, günümüze ancak kırık parçası ulaşmıştır




Hz Yahya'nın (as) kol kemiği ve mahfazası




Kâbe'nin anahtarı


Sultan 4 Murad tarafından manevi işaret üzerine Bağdat seferine ***ürülen Kâbe anahtarı ve kesesi


Mekke'nin fethinden sonra Kâbe'nin anahtarı, Resulullah (sas) tarafından "Şüphe yok ki Allah emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder" âyetinin nüzûlü üzerine ailece eskiden beri bu hizmeti görmekte olan Osman bin Talha'ya verildi Halen aynı ailede bulunan anahtarlar yenilendikçe eskileri İstanbul'a gelir, Miftah Alayı denilen bir alayla karşılanırdı İlk defa Mekke Şerifi Ebü'l-Berekât, Mısır'ın fethinden sonra Harem-i Şerif'in anahtar ve kilidini oğlu vasıtasıyla Yavuz Sultan Selim'e göndermişti

Dördüncü Murad tarafından Bağdat seferine ***ürülen Kâbe anahtarının yanındaki mektupta ise ilginç bilgiler bulunmaktadır Mektup, zamanın Mekke Emiri Zeyd bin Muhsin tarafından Dördüncü Murad'a hitaben yazılmıştır Peygamber Efendimiz (sas), rüyasında Emir'e Kâbe'nin mevcut anahtarını Harem-i Şerif'in imamıyla padişaha göndermesini, padişahın bu anahtarı Acem seferinde yanında taşımasını emredip fetih ve zaferi müjdelemektedir Ayrıca padişahın diğer seferlerde hatta her oturup kalktığı yerde anahtarı yanından ayırmamasını istemekte, kendisinin ve kendisine tabi olanların bu surette musibetlerden emin olacağını söylemektedir Padişah kendisi harbe gitmediği zamanlarda da güvendiği bir adamıyla anahtarı ordunun önünde taşıtmalıdır Allah'ın inayetiyle karşılarındaki düşmanları güç yetiremeyip mağlup olacaklardır




Kamîs-i Seyyidü'ş-Şühedâ


Hazreti Hüseyin'e ait olduğu belirtilen cübbe, 130 cm boyundadır Pikeye benzer kumaştandır Kısa kolludur Yalnız ön ve etekleri beyaz astarlıdır Önden ilikli ve yuvarlak düğmelidir




Hücre-i Saadet'e takdim edilen buğday


Medine'nin eski âdetlerinden biri de borcu olanların Hazreti Muhammed'in (sas) kabrinin bulunduğu Hücre-i Saadet'e buğday takdim ederek O'nun (sas) ruhaniyetinden yardım istemeleri idi Borçlular, her yıl zilkade ayının 17 gecesi, borçları miktarınca buğdayı beyaz bir kese içerisine koyarak Ravza-i Mutahhara'ya getirir, Hücre-i Saadet'e takdim edilmesi için görevlilere verirdi Biriken buğdayları Harem-i Şerif ağaları alıp ekmek yapar ve bazı kimselere hediye ederlerdi O gün şehirde bayram havası eserdi




Hırka


Hz Hasan (ra) ve Hz Hüseyin (ra)'e atfolunan hırka parçası Üzerinde kana benzer lekeler bulunmaktadır




Hazreti Davud'un (as) kılıcı


Mukaddes Emanetler Dairesi'nde Hazreti Yusuf'un (as) sarığı, Hazreti Musa'nın (as) asası, Hazreti İbrahim'in (as) tenceresi gibi geçmiş peygamberle ait hatıralar da bulunmaktadır Bunlardan biri de Davud Aleyhisselâm'ın kılıcıdır Son derece kaliteli bir çelikten yapılan kılıcın üzerinde Davud Aleyhisselâm'ın Calut'un kafasını kesmesi ve Yusuf Aleyhisselâm'ın taht üzerine oturması resmedilmiştir Yanında bulunan ve Yavuz Sultan Selim'in Mısır'a girmesinden önce hazırlanan kitabede ise kılıcın hikayesi anlatılmakta, şifreli olarak bu kılıcın Mısır'ı fethedecek Yavuz'a ulaşacağı, saltanatları müddetince onların elinde kalacağı, daha sonra bir karmaşalığın zuhur edeceği ve nihayet kılıcın Hazreti İsa'ya (as) ve Mehdi Aleyhisselâm'a ulaşacağı anlatılmaktadır (Altta: Hazreti Davud'un (as) kılıcına ait bakır kitabe)






Hz Yusuf'un (as) amâmesi/sarığı


Peygamber Efendimiz'den ve ashabdan yadigâr olan Süyûf-ı Mübareke, Mukaddes Emânetler içinde önemli bir grubu teşkil eder Tabanları çelik olan kılıçların üzerlerine daha sonraki dönemlerde kıymetli madenler ve taşlarla işlemeler yapılmış, her bir yanı zamanla birer sanat şaheseri haline getirilmiştir Osmanlı padişahları tahta geçtikten sonra Eyüp Sultan Türbesi'nde merasimle bu kılıçlardan birini kuşanırlardı Kılıç alayı, Batılı yazarlarca kralların taç giyme törenlerine benzetilmiştir




Hazreti Peygamber'in (sas) kabir toprağı


Birinci Dünya Savaşı'nda Medine'nin teslimi söz konusu olunca şanlı Medine Müdafii Fahreddin Paşa, Mescid-i Nebevi'de bulunan bir kısım emanetler ile, yüzyıllar boyunca hükümdarlar tarafından buraya vakfedilen ve Resûlullah'ın (sas) komşuluğunu yapan kıymetli eşyaları zayi olmaması için trene yükledi ve İstanbul'a gönderdi İhtiyat mülazımlarından İdris Sabih Bey'in Medine Müdafaası sırasında Hazreti Peygamberimiz'e (sas) hitaben yazıp, Fahreddin Paşa'ya ithaf ettiği şiir, o günlerde yaşanan duygular kadar Emanât-ı Mübâreke'yi muhafaza edenlerin gönül dünyasını yansıtması bakımından da kayda değer özellikler taşımaktadır:


Dünya ve âhiret EFENDİMİZ'sin


Bir ulü'l emr idin emrine girdik;

Ezelden bey'atli hakanımızsın

Az idik, sâyende murada erdik,

Dünya ve âhiret sultanımızsın


Unuttuk İlhan'ı, Kara Oğuz'u;

İşledik seni gözbebeğimize,

Bağışla ey şefî' kusurumuzu

Bin küsûr senelik emeğimize


Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur,

Şımardık müjde-i sahabetinle

Gönlümüz ganîdir, gözümüz toktur,

Doyarız bir lokma şefaatinle


Nedense kimseler dinlemez, eyvâh!

O kadar sâf olan dileğimizi

Bir ümmî isen de Yâ Resûlallah,

Ancak sen okursun yüreğimizi


Suları tükendi gülâbdanların,

Dinmedi gözümüz yaşı, merhamet

Külleri soğudu buhurdanların,

Aşkınla bağrını yakmada millet


Gelmemiş Türkçe'de

Lebid, Hassân'ın,

Yok bizde ne Bürde, ne Muallaka

Yolunda baş veren Âl-i Osman'ın,

Lâl ile yazdığı tarihten başka


Ne kanlar akıttık hep senin için,

O ulu Kitâb'ın hakkıçün aziz

Gücümüz erişsin ve erişmesin,

Uğrunda her zaman döğüşeceğiz


Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz,

Can verir, cânânı veremez Türkler

Ebedi hadim'ül haremeyniniz,

Ölsek de Ravza'nı rûhumuz bekler




Hz Fatıma'nın (r anhâ) hırkası


Yeşil atlas üzerine sarı sırma ile kelime-i tevhid ve çehar yâr-ı güzînin isimleri işli bohça içinde muhafaza edilen hırka, deve tüyü renginde yünlü kumaştan ve geniş kolludur Model olarak bol ve düz bir feraceyi andırmaktadır Birçok yerleri erimiş, harap haldeki hırkanın içinin bazı kısımlarında mavi astar, göğüs kısmında ise örme düğmeler vardır "Kırım Hanı sülalesinden Fatıma Sultan'ın terekesinden zuhur edip Hazine-i Hümâyûn'a gelen eşya" ile birlikte Topkapı Sarayı'na gelmiştir




Yavuz Sultan Selim'in Sancağı


Zaten Yavuz Sultan Selim de sabahtan beri Hasan Can'ı gördüğü rüyayı anlatması için sıkıştırmaktadır Hasan Can, padişahın yanına döner; "Sultanım" der, "Sabahtan beri sorduğunuz rüyayı bu Hasan değil, bir başka Hasan, Kapı Ağası Hasan kulunuz görmüş!" der

Rüyayı dinledikçe Yavuz'un gözleri yaşarır, yüzü kızarır "Biz dememiş miydik ecdadımız memur olmadıkça bir yere sefer etmezlerdi diye Onların her biri evliyalıktan nasipdar idi Biz onlara benzemedik!" der

Bu hadiseden sonra hazırlıklar tamamlanır, Mısır seferine çıkılır Artık Mısır ve Hicaz Osmanlı padişahlarının idaresindedir Bunun ilk tescili de 20 Şubat 1517 Cuma günü gerçekleşir Kahire'deki Melik Müeyyed Camii'nde hutbe Yavuz Sultan Selim adına okunur Hatib, hutbede yeni halifenin adını söylerken o zamana kadar âdet olduğu üzere "Hâkimü'l-Haremeyni'ş-Şerifeyn" sıfatını kullandığında Yavuz seslenerek "Hadimü'l-Haremeyni'ş-Şerifeyn" demesini ister Yani Mekke ve Medine'nin hakimi değil hadimi, hizmetçisi olarak görmektedir kendini

Sefer dönüşü halkın tezahüratından kaçındığı için Üsküdar'dan bindiği bir kayıkla gece yarısı gizlice sarayına giren Yavuz Sultan Selim, beraberinde Peygamber Efendimiz'e ve mukaddes mekanlara ait bir kısım emanetleri de getirir Topkapı Sarayı'nda kendi yaşadığı ve Has Oda denilen taht odasına, başucuna yerleştirir Kendisiyle birlikte yaşayan en yakın kırk adamını muhafazasına tayin eder Has Odalılar devlet ve padişah hizmetlerinin yanı sıra Hırka-i Saadet'i muhafaza edecekler, gereken hürmeti gösterecekler, yirmi dört saat yanında Kur'an-ı Kerim okuyup nöbet tutacaklardır Beş asırlık bu nöbet halen devam ediyor


Günümüzde Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi'nde bulunan emanetlerin hepsi Yavuz Sultan Selim'le birlikte gelmiş değil Sahabilerin Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz'den hatıra olarak saklayıp rahmet-i ilahîye vesile bildikleri emanetler kendilerinden sonra nesilden nesile taşınmıştı Ailelerin ve resmi kurumların elindeki bu emanetlerin önemli kısmı zaman içinde padişahlar nezdinde toplandı Kâbe ve Peygamber Efendimiz'in (sas) kabrinin tamirinden çıkan parçalar ile geçmiş peygamberlere, Sahabilere ve İslâm büyüklerine ait hatıraların da ilavesiyle 20'inci asra gelindiğinde Topkapı Sarayı'nda maddi ve manevi açıdan değer biçilemeyecek bir hazine meydana gelmişti




Emanetlerin listesi


Bir kısım emanetler şunlar:

Hırkai Saadet, Sancak-ı Şerif, Nalın-ı Saadet, Kadeh-i Şerif, Kadem-i Şerifler, Sakal-ı Şerifler, kılıçları, yay, Uhud'da kırılan diş, teyemmüm edilen toprak, Mühr-i Şerif vs gibi Hazreti Peygamber'e (sav ) ait eşyalar Hz İbrahim'in (as) tenceresi, Hz Yusuf'un (as) sarığı, Hz Musa'nın (as) âsâsı, Hz Davut'un kılıcı, Hz Ebubekir'e ait sakal teli, Hz Osman'ın okuduğu esnada şehit edildiğine inanılan Kur'an-ı Kerim, sahabe kılıçları, Hz Fatıma'nın gömleği, duvağı, hırkası, Hz Hüseyin'in cübbesi, hırka parçası, sarığı, İmam-ı Azam'ın cübbesi, Veysel Karani'nin külâhı, Abdülkadir Geylâni Hazretlerinin, İmam-ı Şarani'nin tâcları, Hz Mevlânâ'nın kâseleri Kâbe-i Muazzama'nın altın olukları, Hacerü'l Esved'in altın ve gümüş mahfazaları, Tevbe Kapısı kanadı, Kâbe kilidi ve anahtarları, Kâbe örtüleri, Kâbe'de ve Mescid-i Nebevi'de kullanılmış askı ve kandil, buhurdan, gülabdan gibi objeler, buraların tamirlerinden getirilmiş tahta, taş, cam, çini vb parçaları, Hz Peygamber'in kabrine ait örtüler, kabir toprakları, Kabri Saadet'in temizliğinden getirilmiş Cevher-i Saadet denilen tozlar, vs gibi Kâbe-i Muazzama ve Mescid-i Nebevî'ye ait hatıralarla yukarıda bahsedilen Emânetlerin Kâbe'den veya Mısır'dan naklinde ve zaman içinde muhafazasında kullanılmış olan sandık, çekmece, yazılı ve yazısız örtüler, bohçalar, kılıç kılıfları, Kur'an mahfazaları ile Has Oda'nın hizmetinde kullanılan süpürgeler, faraşlar, mumlar, öd ağaçları, ünlü hattatlara ait ya da padişah ketebeli levhalar, hilye-i saadetler, seccadeler, tesbihler, bakır ve gümüş taslar, kandiller, tarikat başlıkları, zemzem sürahileri, destimaller ve destimal kalıpları



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.