|  | Nezaket Kuralları |  | 
|  06-25-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Nezaket KurallarıNezaket Kuralları Cümlelerinize 'lütfen' diyerek başlayın: Gündelik hayatın kaosu içinde ya acelemiz vardır ya sinirliyizdir ya da herhangi başka bir problemimiz vardır  Bu nedenle nezaketin temel kuralı olduğu  halde cümlelerimize 'lütfen'le başlamayı hep ihmal ederiz ya da  erteleriz  Oysa bu sihirli sözcüğün varlığı ya da yokluğu karşımızdaki  insanla aramızdaki iletişimi, iyi ya da kötü yönde etkileyebilir  'Lütfen bana şu gazeteyi uzatır mısın?' cümlesi ile 'Gazeteyi uzatsana'  arasında büyük fark vardır   İkinci cümle karşı tarafa sanki şu mesajı vermektedir: Sana iyi davranana kadar sakın yerinden kalkıp benim için bir şey yapma  'Lütfen' sözcüğünü  hangi sıklıkta kullandığınız sizin başkalarının özgürlüğüne ne kadar  saygı gösterdiğinizi belirtir  Bunu çevrenizdekilerden esirgemeyin   Sizden sonrakileri düşünün: Sizden fazla bir şey istemiyoruz  Örneğin güneşlendiğiniz kumsala sizden sonra gelecek  turisti düşünmeniz, izmarit ve bira şişelerinizi etrafta bırakmamanız  kumsalın bir nebze de olsa temiz kalmasını sağlayacaktır  Unutmayın tek  bir izmarit sizin için fark yaratmayabilir ancak kumsal için kesinlikle  fark eder  Ekolojiyi temelde bir nezaket problemi olarak düşünebiliriz   Dış görünüşünüz: Gerçek zarafete ruhumuzda erişiriz  Bundan sonrası daha az önemlidir  Evet, giysilerimiz bizim aynamızdır:  Çevremize verdiğimiz önemi, değeri ve saygıyı gösterir  Aynı zamanda  empati kurmamıza yardımcı olurlar  Bu konuya başarılı ve ünlü bir  işadamının nezaketini örnek verebiliriz  Bir toplantıdan önce  misafirinin bagajlarının hava alanında kaybolduğunu ve onun bu nedenle  toplantıya takım elbiseyle gelemeyeceğini öğrenen işadamı, meslektaşının  kendisini kötü hissetmemesi için evine gider ve üstünü değiştirip  sıradan giysilerini giyer  Bürosuna döner ve misafirini böyle karşılar   Cep telefonunuzu kapatmayı unutmayın: Alexander Graham Bell, 1876 yılında telefonu icat ettiğinde, onun görgü kurallarıyla ilgili problemler yaratacağını bilemezdi tabii  Günümüzde, yaygınlaşan  cep telefonları tiyatroda, sinemada ya da tam gelin ve damadın 'Evet'  diyeceği anda bir nikahta aniden çalıp, sahibini renkten renge  sokabiliyor  Gereken yerlerde cep telefonunu kapatmayı unutmamak bir  saygı göstergesi ve en azından komik duruma düşmemek adına bunu yapmayı  asla ihmal etmemek gerekiyor   Başkalarının zamanına saygı gösterin: Kronikleşmiş bir geç kalma alışkanlığına sahip olanlar öncelikle bunun başkalarının zamanını çalmak anlamına geldiğini bilmeliler  Bu, aynı şekilde kendi  zamanına da saygı duymamak anlamına gelir  Geç kaldığımızda karşımızdaki  insana 'Geç kalırken yaptığım şey senden daha önemliydi, senin değersiz  vaktin hiç umurumda değil' mesajını veririz ve tahmin edersiniz ki bu  da hiç hoş bir davranış değildir   Özür dilemeyi öğrenin: Love Story filminde 'Sevmek, asla özür dilemek zorunda kalmamaktır' denir  Elbette bu hoş bir ütopya  olmaktan öteye gidememektedir; insanlar sık sık hata yaparlar ve  sevdiklerinde de hata yapmaları doğaldır  Bu nedenle özür dilemek  zorunda kalınır ancak önemli olan bunun nasıl yapıldığıdır  Aceleci  özürler olayı oldu bittiye getirip kapatma izlenimi vereceği için  tatminkar olmaz ve yeni problemlere yol açar  Dramatik ve abartılı özür  dileme biçimleri de inandırıcı değildir  Özrün hangi cümlelerle  dilendiğinden çok, bu durumda nasıl davranıldığı önemlidir; bu  hatalarımızı onarabilir   Ertelemeyin: Uzun zamandır görmediğiniz, telefonunu kaybedip, vapurda karşılaştığınızda bir akşam mutlaka buluşmayı planladığınız eski arkadaşınızı ya da aylardır değil ziyaret etmek, telefon etmeyi bile ihmal ettiğiniz yaşlı teyzenizi ihmal etmeyin  Yarın  ne olacağını hiç kimse bilemez ve siz bir gün o insanı ihmal ettiğiniz  için pişman olabilirsiniz  Gündelik yaşamın akışına kapıldığımızda  bizden ve bizim işlerimizden daha önemli hiçbir şey yoktur  Yakınlarımıza bir telefon edip hatırlarını sormak bile aklımıza gelmez  Ancak ertelemek bazen işe yaramaz, zamanı geldiğinde gerçekten çok geç  olmuş olabilir  Bu nedenle sevdiklerinizi aramaya üşendiğinizde hemen  'Yarın yaşıyor olacak mıyım ya da yarın o yaşıyor olacak mı?' sorularını  kendinize sorun ve özlediğiniz kişiyi arayın   Başkalarının seviyesine inmeyi bilin: Nezaket; başkalarına değer vermektir  Örneğin bir çocukla konuşmak istediğinizde  onun seviyesine inmelisiniz  Bunu fiziksel açıdan da gerçekleştirebilmek  için onun karşısında diz çökerek onunla aynı boyda olmalı ve konuşurken  gözlerinin içine bakmalısınız  Bu şekilde aranızda bir empati  kurulacaktır   Yıldönümlerini kutlamayı ihmal etmeyin: Unutmak bazen büyük bir hatadır, özellikle bazı tarihleri unutmak    Bazı güzel anılar  tazelenmeli, tekrarlanmalı, geçmişte yaşanmış duygular  canlandırılmalıdır  Her önemli gün, olması gerektiği gibi kutlanmayı  hakeder  Örneğin bir evlilik yıldönümü sadece sinemadan sonra akşam  yemeğine gidilen bir gün olmamalıdır  Çiftler arasındaki o güzel  duygusal bağı pekiştirecek, dinmiş heyecanları canlandıracak bir biçimde  kutlanmalıdır   100 yıl öncesinin nezaket dersleri Ahmed Midhat Efendi, son dönem Osmanlı fikir ve kültür hayatının önde gelen isimlerindendi  1844'te doğdu ve hayatı boyunca, 1912'ye kadar hiç  durmadan yazdı   Felsefeden siyasete, romandan bilimsel konulara kadar yazmadığı hemen hiçbir konu yoktu  Rusçuk'ta küçük bir memur  olarak çalıştığı sıralarda zamanın Tuna Valisi olan Midhat Paşa'nın  dikkatini çekti, Paşa'yla beraber Bağdat'a gitti, 1878'de de İstanbul'a  geldi ve ilk iş olarak Tahtakale'deki evinde bir matbaa kurdu    Artık  yüzlerce kitap yayınlayacak, Türk fikir hayatına silinmeyecek bir damga  vuracak, ‘‘Tercüman-ı Hakikat’’ gazetesindeki yazılarıyla da basın  tarihinin en önemli isimlerinden biri olacaktı     Ahmed Midhat Efendi çağdaşı olan meslekdaşları gibi sadece gazetecilikle yetinmedi; öğretmen edasıyla kaleme aldığı edebi ve fikri eserleriyle Osmanlı okuyucusuna devamlı bilgiler aktarmıştı   Bu eserleri arasında özellikle biri, yayınlandığı zaman bakımından oldukça önemliydi    Fransızca ‘‘Savoir Vivre’’ isimli  bir kitabı ‘‘Avrupa Ádâb-ı Muâşereti yahut Alafranga’’ adıyla Türkçe'ye  çevirmiş, Türkler'in Avrupa'ya gitttiklerinde nasıl davranacaklarını, ne  şekilde hareketetmeleri gerektiğini madde madde anlatmıştı  Ahmed  Midhat Efendi'ye göre Osmanlılar'ın milli geleneklerini korumaları  gerektiğini ama bunu yaparken modern hayatın gereklerini vetaklid  ettikleri Avrupa'nın adetleriyle oradaki yaşam tarzını da öğrenmek  zorunda olduklarını yazıyordu  1889'da Stockholm'u ve Paris'i gördüğünü  yazıyor, Türkler'in Avrupa'yı ‘‘tek bir resim sanmamaları gerektiğini’’  anlatıyor, Batı'da farklı daha birçok resim bulunduğunu anlatıyor ve  ‘‘Avrupa'nın her adeti sadece Avrupa'ya ait olduğu için taklid  edilmemeli, bizde olan iyi tarafların tamamı alınmalıdır’’ diyordu     İste, Ahmed Midhat Efendi'nin ‘‘Avrupa Ádâb-ı Muâşereti yahut Alafranga’’ isimli eserinde Türkler'in uymalarını istediği görgü kurallarından bazıları: Trende yolculuk ederken bagajlarınızı ek ücret ödeyerek yük vagonuna koyun  Eşyalarınızla zaten dar olan vagonları daha  da daraltmayın   Vagonlarda sigara içmeyin  Avrupa'da bu işe tahsis  edilmiş özel vagonlar vardır  Sigaranızı bunların dışında içerek  kendinizi rezil etmeyin   Soğan ve sarımsak gibi maddeleri yedikten sonra sakın haa topluluk içine girmeyin   Kartvizit kullanmayı öğrenin  Ancak  kartvizitlerinizi Türkiye'de yaptığınız gibi unvanlarla doldurmayın,  sade ve kibar ifadelerle yazın   Hasta ziyaretlerinde de Avrupalılar'ın yaptıklarını yapın, cümbür cemaat hastanın odasına dalmayın  Ya ziyaretçi defterini  imzalyın, yahut kartvizitinizi bırakın   Mahremiyete saygı, İslamiyet'in de emrettiği bir husustur  dolayısıyla bir yere girerken kapıyı mutlaka vurun ve kapı  açık bile olsa, vurmadan sakın içeriye girmeyin     | 
|   | 
|  | 
|  |