![]() |
Cehov'dan Hikayeler |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Cehov'dan HikayelerKÖTÜ BİR ALIŞVERİŞ (A Bad Business- Çehov) - Kim oradaki? Cevap yok, bekçi hiçbir şey görmez ama rüzgarın ve ağaçların uğultusunun arasında, caddede önünden birisinin yürüdüğünü duyar ![]() ![]() - Kim oradaki? Bekçi tekrarlar, fısıldama ve kahka duyduğunu sanır ![]() Yaşlı bir adam cevap verir: - Benim, bir dost ![]() ![]() ![]() - Kimsin ama ? - Ben ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Ne tür bir gezgin? Bekçi kızgın bir şekilde bağırır ![]() - Burası bir mezarlık mı? - Elbette mezarlık, görmüyor musun? - Oooo ![]() ![]() ![]() - İyi de sen kimsin? - Ben bir hacıyım, gezgin biri ![]() ![]() - Şeytanlar, baykuşlar, çok hoş hacılar, sarhoşlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Yalnızım dostum yalnız, tamamen yalnız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Buraya nasıl geldin? - Yolumu kaybettim iyi adam, Mitriyevski Değirmeni'ni arıyordum ama yolumu kaybettim - Vayvay, değirmene gitmek için sola sapıp, kasabadan dümdüz karayoluna çıkman gerekir, içiyordun ve yoldan bayağı sapmışsın, - İçtim evet günahımı inkar etmiyorum, fakat şimdi nasıl gidebilirim? - Dümdüz devam et, caddenin bitiminde sola dön ve tüm mezarlığı geçip kapıya var, orada bir kapı bulacaksın, kapıyı aç ve Tanrı seni korusun, çukura düşmemeye dikkat et, mezarlıktan çıktıktan sonra, ana yola çıkana dek tarlaların yolundan git ![]() - Allah sana sağlık versin dostum, Allah seni korusun ve merhamet etsin, bana merhamet et, kapıya kadar yolu göster ![]() - Sanki harcayacak vaktim varmış gibi, kendi kendine git! - Merhamet et, hiçbir şey görmüyorum, çok karanlık, çok karanlık, bana yolu gösterin beyefendi ![]() - Sanki seninle uğraşacak vaktim var, eğer herkese dadılık yapsaydım ![]() ![]() ![]() - İsa aşkına bana yolu göster, hem tek başıma mezarlığı geçmeye korkuyorum, çok korkutucu dostum, korkuyorum iyi adam ![]() - Senden kurtuluş yok, pekala gel ![]() ![]() Bekçi ve gezgin birlikte yürümeye başlarlar, sessiz gecede omuz omuza giderler, keskin rüzgar yüzlerini yalar ve görünmeyen ağaçlar hışırdar ![]() ![]() ![]() - Bir şeyi anlamadım, buraya nasıl geldin? Kapı kilitli, duvardan mı tırmandın? Eğer öyleyse bu yaşlı bir adamın en son yapacağı şey! - Bilmiyorum dostum, bilmiyorum, buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum, sen burada bekçisin öyle mi? - Evet ![]() - Tüm mezarlığa sen mi bakıyorsun? - Üç kişiyiz ama birinin ateşi çıktı, hasta yatıyor, diğeri de uyuyor ![]() ![]() - Aman ne rüzgar dostum! Korkunç bir canavar gibi uğulduyor - Sen nereden geldin? - Çok uzaktan geldim dostum, Vologda'dan geldim, bir kutsal topraktan, ötekine giderim ve insanlara dua ederim, beni kurtar ve merhamet et ![]() ![]() ![]() ![]() Bekçi piposunu yakmak için durur, gezginin arkasında durur ve bir sürü kibrit çakar, çaktığı ilk kibritle bir an ortalık aydınlanır, melek heykelli ve üzerinde haç olan beyaz bir mezar taşı gözükür, ikinci kibriti rüzgar söndürür, üçüncü kibritle yine beyaz mezar taşı ve bir çocuğun mezarı görülür ![]() - İnsanların sevgili yakınları uyuyor, hepsi aynı şekilde uyuyorlar, zengin, fakir, aptal, akıllı, iyi ve kötü, şimdi hepsi aynı yerdeler, ve son saate kadar uyuyacaklar ![]() Bekçi, - Şimdi biz yürüyoruz ama bir gün gelecek bizler de burada yatacağız dedi ![]() - Tabii ki, tabii ki, hepimiz ![]() ![]() ![]() - Evet ve ölmek zorundasın - Haklısın - Ölüm hacılar için daha kolay olmalı dedi bekçi ![]() - Çeşit çeşit hacı vardır, Allah'tan korkan ve ruhlarını sakınan kişiler vardır, kimisi de şeytana uyan cinstendir, evet sırf zevk için seni baltayla parçalayacak bir hacı da tanıyorum - Ne diyorsun sen ya? - Hiçbir şey, sadece şaka yapıyorum işte kapıya geldik, aç kapıyı iyi adam ![]() Bekçi kapıyı açar ve hacı dışarı çıkar ![]() - Burası mezarlığın bitimi, şimdi ana yola çıkana dek tarlaların boyunca yürümelisin, sınırda çukur var düşme sakın, yola varınca da sağa dön ve değirmene varana dek öyle devam et ![]() ![]() ![]() - Ah, ahh ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Niye benimle kalmak istiyorsun? - Daha eğlenceli - Demek kendine eğlenceli bir arkadaş buldun, öyle mi? Seni hacı seni, şaka mı yapıyorsun! - Kesinlikle öyle, bahse girerim ki dostum, hacıyı ömür boyu unutamayacaksın ![]() - Seni niye unutamayacak mışım? - Çok zekice seni kandırdım, ben bir hacı mıyım? Değilim ![]() - Nesin o halde? - Bir ölüyüm, az önce tabutumdan çıktım, karnaval haftasında kendini asan çilingir Gubaryev'i hatırladın mı? İşte ben o'yum, ta kendisi! ![]() - Başka bir hikaye anlat ![]() Bekçi adama inanmaz ama fakat buz gibi soğuk bir korku hisseder ve çabucak kapıya doğru yönelir ![]() Adam, bekçinin kolunu tutar, - Dur, nereye gidiyorsun? Ay, ay, ay, beni nasıl yalnız bırakabilirsin? Bekçi kolunu kurtarmaya çalışarak, bağırır: - Bırak gideyim! - Dur! Sana dur dedim, canlıların arasında kalmak istiyorsan çabalama! Pis köpek! Ayrıca dilini tut! Kan dökmekten çekinmem, isteseydim çok önceden sen de ölmüş olurdun!Dur! Bekçi, korkudan gözlerini kapatır, dizlerinin üstüne çöker, titremektedir, bağırmak ister ama sesini kimseye duyuramayacağını bilmektedir, yabancı yanında durmuş, kolundan tutmaktadır, sessizlik içinde üç dakika geçer ![]() ![]() ![]() - Bir tanesinin ateşi çıkmış, diğeri uyuyor ve üçüncüsü hacıları görüyor, paranı ver bakalım bekçi! evet bekçi, hırsızlar her zaman hacılardan daha zekidir! Beş dakika, on dakika daha sessizlik içinde geçer, rüzgar ıslık çalar ![]() Yabancı, - Şimdi gidebilirsin der, ve bekçinin kolunu bırakır ![]() - Git ve hayatta olduğun için Tanrı'ya şükret! Kalbi korkuyla dolu olarak, hala korkudan tirtir titreyen bekçi, kapıyı açar ve hala gözleri kapalı olarak kaçar ![]() - Sen misin Timofey? Mitka nerede? Ve tüm cadde boyunca koştuktan sonra, karanlıkta loş bir ışık görür, ışığa doğru yaklaştıkça, korkusu artar ![]() - Işık sanki kiliseden geliyormuş diye düşünür, Allah'ım beni koru, kurtar, merhamet et ![]() ![]() Bekçi, bir saniye kırık pencerenin önünde durur ve korkuyla mihraba bakar, hırsızların unuttuğu mum devrilmiştir, mihrabın önünde, mumlardan dökülmüş balmumları, bir sürü ayak izi vardır, bir dolap devrilmiştir, bekçi alarm çanlarını çalar ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cehov'dan Hikayeler |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Cehov'dan HikayelerÖPÜCÜK (The Kiss - Çehov) Mayıs'ın yirmisinde, akşam saat sekiz'de, N - topçu birliğinin altı bataryası, geceyi geçirmek üzere Miystetçki köyünde kamp kurdular ![]() ![]() ![]() Adam subayların yanına gelince şapkasını çıkardı ve , - Ekselansları General'ın emir subayı von Rabbek, sizleri çaya davet ediyor ![]() At döndü, yine dans ederek gitti, mesajı getiren şapkasını tekrar taktı ve tuhaf atıyla kilisenin ardında gözden kayboldu ![]() Bazı subaylar, bölülerine dağılırken, - Bu kahrolası da ne diyor? diye homurdandılar ![]() ![]() ![]() Altı bataryanın subayları da önceki yıl olan bir olayı gayet net hatırladılar ![]() ![]() Acaba bu Von Rabbek de böyle biri miyidi? Öyle birisi olsun veya olmasın, yapılacak bir şey yoktu, subaylar üniformalarını değiştirdiler, fırçaladılar, ve hep beraber beyefendinin evnii aramaya gittiler ![]() ![]() Subaylar üst yoldan gitmeye karar verdiler ![]() Yolda, bu von Rabbek de kim? diye merak ettiler ![]() - Hayır o sadece Rabbe idi, von'u yoktu ![]() - Hava ne güzel! Tahıl ambarlarına gelince yol ikiye ayrıldı, biri dosdoğru uzanıyor ve akşam karanlığında kayboluyordu, ötesi sağ tarafa kıvrılıp ev sahibine gidiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir subay ' Bu iyiye işaret, köpeğimiz en önde gidiyor, şüphesiz bizden önce kokuyu aldı' Teğmen Lobitko, önde yürüyordu, uzun boylu, gürbüz, iyi beslenmiş yüze sahip, yirmibeş yaşında olmasına rağmen başında saç kalmamış, bıyıksız biriydi, en tuhafı da bir yerde kadınların bulunup bulunmadığına dair sezgileri vardı ![]() - Evet, bu evde kadınlar var, hissediyorum ![]() Kapının eşiğinde, Von Rabbek, subayları bizzat karşıladı, 60 yaşlarında, sivil giyinmiş, sevimli bir adamdı, ziyaretçileriyle el sıkıştı, onları görmekten çok mutlu ve memnun olduğunu söyledi, geceyi geçirmelerini isteyemeyeceğinden dolayı da özür diledi çünkü iki kızkardeşi ve çocukları, erkek kardeşleri ve birkaç komşusu da ziyarete geldiklerinden hiç boş odası kalmamıştı ![]() General herkesle tek tek el sıkıştı, gülümsedi, özür diledi, fakat geçen seneki Kont kadar sevinmiş gözükmüyordu, onları sadece formalite icabı davet etmiş gibi görünüyordu, subaylar yumuşacık halıların üzerinde yürür ve bir yandan Generali dinlerlerken, onun kendilerini davet etmezse tuhaf kaçacağı için davet ettiklerini hissettiler, uşaklar alt katın ve antrenin lambalarını yakmak için sabırsızlanırlarken, subaylar ev halkının rahatını kaçırdıkları, huzursuzluk verdikleri hissine kapıldılar, kızkardeşler, erkek kardeşler, konu komşunun toplanıp ailece eğleneceği bir evde, tanımadıkları ondokuz subayın varlığı nasıl hoş karşılanabilirdi ki? Salonun girişinde, subayları İmparatoriçe Eugeni'ye benzeyen, uzun boylu, kara kaşlı, zarif bir hanımefendi karşıladı, asil ve nazik bir tavırla gülümseyen kadın, onların ziyaretinden memnun ve mutlu olduğunu söyledi ve kocasının onları geceyi geçirmeleri için davet edememesinden dolayı özür diledi, misafirlerine arkasını döner dönmez asalet dolu gülümseyişi kayboluyordu, belli ki ömrü boyunca yüzlerce subay görmüştü ve artık bıkmıştı, onları evine davet etmesi ve özrü de sadece aldığı terbiye ve sosyal konumu gereği yaptığı bir hareketti ![]() Subaylar büyük yemek odasına girdiklerinde, içeride bir düzine kadar , genç, yaşlı hanım ve bey vardı, uzunca bir masada çay içiyorlardı, sandalyelerinde oturan bir grup adam etraflarındaki puro dumanı içinde zarzor seçiliyordu, onların ortasında, kızıl bıyıklı, yüksek sesle İngilizce konuşan bir adam ayak duruyordu, grubun arkasında açık mavi mobilyalarla döşenmiş bir oda göze çarpıyordu ![]() General, hoş görünmeye çalışarak yüksek sesle - Beyler, o kadar kalabalıksınız ki hepinizi tek tek tanıştırmak imkansız, formaliteleri bırakıp, herkes kendisini tanıtsın ![]() ![]() Subayların bazıları ciddi, bazıları gülümseyen yüzlerle, ama hepsi de biraz şaşkın, başlarıyla selam vererek çay için masaya geçtiler ![]() İçlerinde kendini en rahatsız hisseden, Raboviç'di, gözlüklü, genç bir subaydı, tıpkı bir vaşak gibi bıyıkları vardı, diğer arkadaşları ciddi gözükürken, kimisi de zoraki gülümsüyordu, Raboviç'in yaban kedisi bıyıkları, gözlüklü yüzü sanki" ben tüm bölükteki en utangaç, en mütevazi ve en sıradan" adamım diyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Çay masasında, general ve eşi, yaşlı iki hanım, leylak rengi elbiseli genç bir hanım, generalin küçük oğlu olduğu anlaşılan kızıl bıyıklı genç adam, kurnazca ki sanki daha önce prova yapılmış gibi- subayların arasındaki sandalyelere oturmuşlardı ve hemen hararetli bir konuşmaya başladılar, öyle ki, subayların konuşmaya katılması mümkün değildi, leylak rengi elbiseli genç hanım heyecanlı heyecanlı topçu taburunun piyade ve süvarilerden daha çok zamanı olduğunu savunurken, general ve yaşlı hanımlar aksini söylüyorlardı, konuşmalar bu minval devam etti, Radoviç, leylaklı hanımın bir kadın için böyle ilgisiz bir konuda bu kadar heyecanlı tartışmasını gözlemlerken bir yandan da kadının yüzünde gidip gelen sahte gülücüklere bakıyordu ![]() General ve ailesi ustalıkla subayları da tartışmaya dahil ettiler ve bir yandan kadehlerinin arkasından, bıyık altından onları incelemeye koyuldular hepsinin çayı var mı? Yeterince şeker var mı? Filan niye kekini yemiyor veya brandi içmiyor ![]() ![]() ![]() Raboviç, onlara baktıkça ve dinledikçe, sahte fakat olağanüstü disiplinli bu aileye olan ilgisi daha da artıyordu ![]() Çaydan sonra subaylar salona geçtiler, teğmen Lobitko'nun içgüdüleri onu yanıltmamıştı, içeride birçok genç kız ve evli genç hanım vardı ![]() ![]() Derken piyano başladı, bir valsin hüzünlü nağmeleri açık pencerelerden etrafa yayıldı, ve herkes bir sebepten mevsimin bahar olduğunu anımsadı, bir Mayıs akşamıydı, herkes güllerin, leylakların ve taze kavak yapraklarının kokusunu duyuyordu ![]() ![]() Generalin oğlu az sonra sıska, genç bir hanımı dansa kaldırdı, salonda iki kez onunla döndüler, parke zeminde kayarak, leylaklı kızın önüne geldi ve onunla dönmeye başladılar, Raboviç, kapının yanında, dans etmeyenlerle birlikte duruyordu, hayatında hiç dans etmemişti ve hayatında bir kez bile kolunu, saygıdeğer bir kadının beline dolamamıştı ![]() ![]() 'Kadril' dansı başlayınca general dans etmeyenlerin yanına gelip, iki subayı bilardo oynamaya davet etti, adamlar kabul ettiler ve salondan çıktılar, yapacak bir şeyi olmayan Raboviç de generali'in takip etmek istedi ve peşinden gitti, büyük salondan küçük salona geçtiler, sonra cam vitraylı bir tavanı olan dar koridora, oradan başka bir odaya geldiler, kanepedeki mahmur yüzlü uşaklar derhal ayağa fırladılar, sonunda bir sürü odayı geçip, bilardo masasının olduğu küçük bir odaya geldiler ve oynamaya başladılar ![]() Raboviç, iskambilden başka oyun oynamamıştı ama bilardo masasının yanında durdu, ve ilgisizce oyuncuları izlemeye başladı, adamlar ceketlerinin düğmelerini açmış, ellerinde ıstakalar, oynuyor bir yandan anlamadığı şeyler söylüyorlardı, hiçbiri Raboviç'e aldırmıyordu, arada dirsekleriyle ona çarpıyor veya ıstakanın ucu adamcağıza değerse, 'pardon' diyorlardı o kadar, ilk tur oyun bitmeden Radoviç yorulmuştu, istenmediğini hissetti ve tekrar salona dönmeye karar verdi ![]() ![]() Salona giderken başına küçük bir macera geldi ![]() ![]() Raboviç hala tereddüt içindeydi, tam o sırada, hızlı ayak sesleri işiterek şaşırdı, nefes nefese kalmış, kadınsı bir ses "nihayet!" dedi ve iki yumuşak, parfüm kokulu, kadın kolu, adamın ensesine dolandı, ılık bir yanak yanağına değdi ve aynı anda da bir öpücük hissetti, fakat birden öpücüğün sahibi hafif bir çığlık attı ve zıplayarak kendini geriye çekti, Raboviç de, az kalsın çığlık atacaktı ve telaşla, ışık sızan kapıya doğru koştu ![]() Balo salonuna geldiğinde kalbi öyle çarpıyor ve elleri o kadar titriyordu ki, arkasında saklamak zorunda kaldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Evinizi çok beğendim dedi ![]() Generalin karısı gülümsedi ve evin babasından kaldığını söyledi, sonra Raboviç'e ailesinin hayatta olup olmadığını, uzun zamandan beri mi orduda olduğunu, niçin bu kadar zayıf olduğunu ve bunun gibi pekçok şey sordu ![]() ![]() Yemekte, Raboviç, robot gibi, kendisine ikram edilen her şeyi yedi ve içti, kendisine ne olduğunu anlamaya çalıştı, yaşadığı macera esrarengiz ve romantikti ama açıklaması zor değildi, belli ki bir genç kız veya evli bir hanım, bir erkekle o karanlık odada buluşma ayarlamıştı, epey bekledikten sonra, sinirden ve heyecandan Raboviç'i beklediği kahramanla karıştırımıştı, Raboviç öpücüğü bu şekilde açıklıyordu kendisine ![]() Ve çevresindeki kadınların yüzlerine bakarak "acaba hangisiydi?" diye düşünüyordu, genç biri olmalı çünkü yaşlı hanımlar randevu ayarlamazlar, bu hanımı parfümünden, sesinden ve elbisesinin ipeksi hışırtısından tanıyabileceğini düşünüyordu ![]() Gözleri leylaklı genç hanımda durdu, çok çekici olduğunu düşündü, güzel omuzları ve kolları, zeki bir yüzü, tatlı bir sesi vardı, Raboviç, ona bakarak esrarengiz kadının o olmasını diledi ama kadın biraz sahte gülümsüyordu ve burnu kırışınca daha yaşlı göründü gözüne ve siyah elbiseli kıza çevirdi gözlerini, o daha genç, sade ve içtendi, şarap kadehiyle zarif bir şekilde şarabını içiyordu, Raboviç şimdi de o kızın esrarengiz kadın olmasını umdu fakat sonra yüzünü fazla düz buldu ve gözleri diğer kadına takıldı ![]() ![]() Tahmin etmek güç diye düşündü, leylaklı kadının omuz ve kolları, bir ötekinin kaşları, Lobitko'nun solunda oturanın gözleri ![]() ![]() ![]() ![]() Yemekten sonra yorgun subaylar teşekkür edip, kalkmaya başladılar, general ve eşi geceyi geçirmelerini teklif etmedikleri için tekrar özür diledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Subaylar bahçeye çıktılar, parlak ışıklar ve müziğin gürültüsünden sonra bahçe çok karanlık ve sessiz görünüyordu, bahçe kapısına kadar sessizce yürüdüler hepsi azcık çakırkeyif, mutlu, hoş duygular içindeydi, ve sessizlik onları bir anlığına düşünceye daldırdı, muhtemelen Raboviç dahil hepsi bir an bir gün kendilerinin de generalinki gibi böyle büyük bir evi, bahçesi olacak mı, sahte de olsa konuklar davet edip, onları yedirip, içirecekler miydi? ![]() ![]() ![]() Bahçe kapısından da çıkınca, hepsi yüksek sesle gülüp konuşmaya başladılar, here inen küçük yol boyunca yürüyorlardı, salkım söğütler suya deyiyordu, karahlık bastı iyice, yol ve nehrin kıyısı zarzor seçiliyordu, karanlık suda yıldızlar aksediyordu, nehrin karşı kıyısı ise zifiri karanlıktı am suyun hızlı hızlı aktığı seçiliyordu, karşı kıyıdaki mahmur çulluklar öttüler, bir çalılıkta bülbülün teki kalabalık subaylara aldırmadan şakıyordu, subaylar çalıların yanında durdular fakat bülbül şakımaya devam etti ![]() - Şuna bak, yanında durduk ama bizi takmadı bile hergele! Sonunda yorgun argın tepeye tırmanıp, kilisenin meydanına, kamp yerine geldiler, oturup sigaralarını yaktılar, nehrin karşı yakasında kızıl bir ateş gözüküyordu, uzun bir süre bunun bir kamp ateşi mi, pencereden yansıyan ışık mı olup olmadığını tartıştılar, Raboviç de ışığa baktı ve ona sanki ışık öpücüğü biliyor da, kendisine göz kırpıyormuş gibi geldi ![]() Barakalarına geldiler, Raboviç çabucak soyunup yatağa yattı, Lobitko ve sakin, çok okumuş, kültürlü biri olan teğmen Merzilakov, yanında getirdiği gazeteyi okuyordu ![]() ![]() Ensesinde hala kadının nazik kollarını, dudağının kenarında nane kokulu öpücüğünün ürpertisini hissediyordu, gözlerinin önüne leylaklı kadın, siyah elbiseli kadın, broşlar, dans edenlerin görüntüleri geldi, gözlerini kapadı, hızlı ayak sesleri, ipek elbisenin hışırtısı ve öpücüğün sesi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Salak! Ne aptal adam yahu, bira yok diyor! Gözlerini gazetesinden ayırmayan Merzilakov, "tabii ki buraya bira getirtemezsin" dedi ![]() - Öyle mi düşünüyorsun? Allah yardımcın olsun, ben olsam bu dakika hemen hem bira, hem de kadın bulurdum, gidip bulacağım da bulamazsam sahtekar olayım! Bayağı oyalanarak, giyindi, çizmelerini giydi, sonra sessizce sigarasını bitirip, dışarı çıktı ![]() - Rabbek, Grabbek, Labbek! hepsinin canı cehenneme! Raboviç! Yürüyüş yapmak ister misin? Cevap alamayınca, döndü, soyunda ve o da yatağına yattı, Merizakov iç geçirip, gazeteyi bıraktı ve mumu söndürdü ![]() ![]() Raboviç, yorganı başına çekti, kıvrıldı, kafasındaki hayalleri bütün haline getirmeye çalıştı fakat başaramadı, sonunda uykuya daldı son düşündüğü şey bir kadının onu okşadığı ve bunun onu çok mutlu ettiğiydi, aptalca- olağanüstü- ama eğlenceli, hoş- rüyasında bile bu duygulardan kurtulamadı ![]() Uyandığında, ensesindeki ürperti ve dudağındaki nane kokusu gitmişti ama kalbi hala akşamki kadar çoşku doluydu, neşeyle güneş ışığıyla parlayan pencerenin pervazına baktı, caddeden geçenlerin seslerini dinledi, pencere yakınındaki insanlar yüksek sesle konuşuyorlardı, Raboviç'in bataryasının komutanı Lebedetski, çavuşuyla bağırmaya alışkın, yüksek sesle konuşuyordu ![]() - Daha başka neler var? - Efendim, dün içki içme yarışı yaptılar, biri güvercinin ayağına çivi çakmış, veteriner alçı ve sirke yaptı, şimdi açıyorlar ![]() ![]() ![]() Çavuş, Karpov'un trompetlerin yeni kordonlarını ve çadır halkalarını unuttuğunu, subayların dün akşamı general Rabbek'i ziyaret ettiğini rapor etti ![]() Konuşmanın ortasında, kızıl sakallı Lebedetski, pencerede belirdi, miyop gözleriyle subayların uykulu yüzlerine baktı ve günaydın dedi ![]() - Her şey yolunda mı? Lobitko esneyerek, - Atlardan birinin boynu yeni yular yüzünden çok sancıyor ![]() ![]() ![]() Komutanları, iç geçirdi, bir an düşündü ve yüksek sesle - Galiba Aleksandra Yevgrafovna'yı görmem gerekecek, hoşçakal, akşama size yetişirim ![]() Onbeş dakika sonra, askerler yola çıktı, tahıl ambarlarının yanından geçerken, Raboviç, sağ taraftaki eve baktı, tüm pancurlar kapalıydı, belli ki ev halkı hala uykudaydı, önceki akşam kendisini öpen kadın da uyuyor olmalıydı, kadını uyurken hayal etti, büyük açık pencerleer, sabahın taze leylak, gül, kavak kokuları, yeşil ağaç dalları, bir yatak, sandalye ve üzerinde dünkü ipek elbise, minik terlikler, masanın üzerinde küçük bir saat, hepsini gözünün önüne getirdi, fakat kadının yüzünün hatları, tatlı mahmur gülüşü sanki elinden kayıp düşen porselen bir tabak gibi yok oldu ![]() ![]() ![]() ![]() Önündeki yoldaki uzun, ilginç olmayan, yabancı sıraya baktı, solunda, sağında buğday ve başak tarlaları uzanıyordu, askerlerin başları, yüzleri ve sırtları toz, toprak içindeydi, kimi şarkı söylüyor, kimi atların üzerinde trompetleriyle birlikteydi, kimileri de sanki bir cenaze alayındaki meşale taşıyıcalarına benziyordu Raboviç, beşinci bataryadaydı, önünde dört batarya gidiyordu, başkası için bu manzara tuhaf gözükebilirdi, tüm bölükte altı batarya vardı, atlılar muntazam atları kırbaçlıyor ve bazen bağırıyorlardı, nihayet, yorgun, argın bir çiftlik sahibinin malikanesinin yakınında durdular, Raboviç, çitin ardına baktı, iki yanı ağaçlı, güzel bir yol vardı, gözlerinin önüne güzel yolda yürüyen kadınlar getirdi ![]() ![]() O sırada bir bağırış duyuldu: Subaylar dikkat! Sola dön ![]() ![]() Bölüğün generali, iki beyaz atın çektiği bir arabayla geliyordu, ikinci bataryanın yanında durdu, bağırarak kimsenin anlamadığı bir şeyler söyledi, Raboviç'in de aralarında olduğu birkaç subay dört nala generalin yanına gittiler ![]() General, kızarmış gözlerini kırparak, - Aranızda hasta olan var mı? diye sordu ![]() Zayıf bir adam olan General, yanıtını aldı, bir an düşündü ve subaylardan birine doğru, - Üçüncü bataryanın sürücülerinden biri, 'ayak koruyucusu' çıkartıp, topun ön kısmına asmış, cezalandırın onu ![]() Gözlerini Raboviç'e dikti ve devam etti ![]() - Ön askıların fazla uzun Birkaç böyle sözden sonra General, Lobitko'ya baktı ve sırıttı ![]() - Teğmen bugün çok melankolik gözüküyorsun, Madam Lopuhov'u mu özledin? Ha, beyler teğmen Madam'ı arıyor ![]() ![]() ![]() Bahsettiği kadın kırkını aşmış, uzun boylu bir kadındı, subaylar saygılı saygılı gülümsediler, general çok komik bir şey söylemiş olmaktan dolayı memnun, güldü, emirerinin sırtını sıvazladı, araba ardında bir toz bulutu oluşturarak, yoluna devam etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendisi de sıradan bir insandı, hayatı aleladeydi, bu hoşuna gitti ve ona cesaret verdi, o kadını ve kendisini hayal etti ![]() Akşam, kamp yerine vardılar, subaylar çadırlarında dinleniyorlardı, Raboviç, Merziyakov ve Lobitko bir küçük bir sandığın üzerinde akşam yemeği yiyorlardı, Merziyakov dizlerine koyduğu gazetesini okumak için sabırsızlandığından hızlı hızlı yiyordu, Raboviç bütün gün hayal kurduğundan kafası allakbullaktı, içti, konuşmadı, üç kadehten sonra çakırkeyif oldu hislerini yoldaşlarına anlatmak için karşı konulmaz bir arzu duydu ![]() Sesine değişik, umursamaz bir hava vererek - Von Rabbek'lerde başıma tuhaf bir şey geldi, hani bilardo odasına gitmiştim ![]() ![]() ![]() Her şeyi, öpücüğü ayrıntılarıyla anlattı, anlatmasının ne kadar kısa sürmesine kendi de şaştı, halbuki sabaha kadar anlatacakmış gibi geliyordu ![]() ![]() ![]() Çok yalancı biri olan Lobitko, ona hiç inanmadı, şüpheyle baktı ve güldü, Merziyakov alnını büzdü, gözlerini gazetesinden ayırmadan, - Tuhaf şey, ne acayip ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Raboviç, evet öyle olmalı diyerek arkadaşının fikrine katıldı ![]() Lobitko, benzer bir şey bir kez benim de başıma gelmişti dedi, yüzüne korkmuş bir ifade vererek anlatmaya başladı, "geçen yıl Kovno'ya gidiyordum, 2 ![]() ![]() ![]() ![]() - Göğsünü anladık da karanlıkta dudaklarının kırmızı olduğunu nasıl gördün? Lobitko buna gülmeye başladı, Raboviç ise bozuldu ve yatağına gitti, bir daha hiçbir sırrını anlatmamaya yemin etti ![]() Kamp hayatı başladı, günler birbirinin aynı geçiyordu, tüm bu günler boyunca Raboviç sanki aşıkmış gibi hissetti, davrandı, düşündü ![]() Akşamları arkadaşları aşk ve kadınlar hakkında konuşurlarken, onları dinledi ve kendisinin de katıldığı bir savaş anlatılıyormuş gibiydi, uykusuz gecelerdeyse çocukluğu, annesi, babası, yakın olan herkesi, tuhaf atı, Von Rabbek'i, İmparatoriçe Eugeni'ye benzeyen karısını, karanlık odayı ![]() ![]() ![]() ![]() Ağustos'un otuzbirinde sadece iki bataryayla, Raboviç tekrar ilk kamp yerine dönmek üzere yola çıktı, yol boyunca hayal kurdu, çok heyecanlıydı, her şeyi yeniden görmek için can atıyordu, acaba o kadını tekrar görebilecek miydi? görse ne konuşurdu? Ya da en kötüsü ya hiç karşılaşmazlarsa ![]() ![]() ![]() Akşama doğru ufukta kilise ve beyaz tahıl ambarları gözüktü, her saniye atıyla bir adamın gelip, subayları çaya davet etmesini bekledi ama kimse gelmedi ![]() ![]() ![]() Raboviç, Von Rabbek köyülülerden geldiğimizi duyacak ve bizi davet edecektir diye düşündü, arkadaşlarınun mumları yakıp, semaverlere su koymalarına anlam veremiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Sonunda dayanamadı, dışarı çıktı, kiliseye doğru yürüdü, üç asker onu görünce ayağa kalkıp selam verdi, Radoviç de selamlarını aldı, patikaya saptı, nehrin karşı kıyısında gökyüzü kıpkırmızıydı, ay çıkmıştı, iki köylü kadın mutfakta kıvırcık lahana vs ![]() ![]() ![]() Radoviç, bahçeye geldi, kapıya baktı, bahçe karanlık ve sessizdi, sadece ağaçları ve yolun birazını görebildi, hiç ses yoktu, tekrar nehir kıyısına indi, ev halkına ait çarşaflar iplerde kuruyordu, Radoviç onlara dokundu, soğuk ve katıydılar ![]() ![]() - Ne aptallık! Ne aptallık! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tekrar geri döndü, fakat çadıra vardığında arkadaşlarını bulamadı, emireri atlı bir mesajcının gelip, general Von Rabbek'in subayları çaya davet ettiğini ve oraya gittiklerini söyledi ![]() Raboviç'in içini çoşkun bir neşe kapladı ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cehov'dan Hikayeler |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Cehov'dan HikayelerŞAKA (The Joke - Çehov) Parlak bir kış günü ortasıydı, Nadenka'nın başında ve buklelerinde soğuk buz tanecikleri vardı, üst dudağı da gümüş rengi kar tanecikleriyle kaplanmıştı, kolumu tutuyordu ve ikimiz yüksek bir tepede duruyorduk, durduğumuz yerin aşağısında, güneş sanki ayna gibi yansıyordu, yanımızda yanları parlak kırmızı kumaş kaplı küçük bir kızak vardı ![]() - Hadi Nadenka Petrovna, bir kere kayalım, sadece bir kez, emin ol hiçbir şey olmaz, canın yanmaz! Fakat Nadenka korkuyordu, buz gibi tepe ona korkunç, sonsuz bir uçurum gibi geliyordu, ona kızağa binmesini söylerken, aşağı bakakarak, nefesini tuttu, ya aşağı kayarken uçuruma düşerse? Ölebilir, aklını kaybedebilirdi ![]() - Seni temin ediyorum, korkamaman gerekir, bu korkaklık! Sonunda Nadenka razı oldu, yüzünden ölümcül bir korku içinde olduğunu görüyordum, onu kızağa oturttum, titriyordu ve yüzü bembeyazdı, kollarımı ona doladım, ve tepeden aşağıya bıraktık kendimizi ![]() Kızak mermi gibi uçtu, rüzgar yüzümüzü yalıyor, kulaklarımızdan içeri giriyor, sanki kızgınlıkla kafamızı koparmak istiyordu, rüzgarın basıncından zorlukla nefes alıyorduk, sanki bir şeytan bizi pençelerinin arasına almış, cehenneme doğru sürüklüyordu, çevremizdeki her şey sadece bir çizgi haline dönüşmüştü, sanki yok olacaktık, Yavaşça 'Seni seviyorum Nadenka' dedim ![]() Kızak gittikçe yavaşladı, rüzgarın uğultusu ve anaforu artık o kadar korkunç değildi, nefes almamız kolaylaşmıştı, ve sonunda yamacın dibindeydik, Nadenka ölmekten beter olmuştu, yüzü bembeyazdı ve zor nefes alıyordu, kalkmasına yardım ettim ![]() Gözleri dehşet içinde açılmış bir şekilde bana bakarak: Bir daha hiçbir güç bana böyle bir şeyi yaptıramaz dedi ![]() Biraz sonra kendine geldi, soran gözlerle bana baktı, gerçekten o üç kelimeyi söylemiş miydim yoksa kasırganın gürültüsünden ona mı öyle gelmişti ![]() ![]() ![]() ![]() Koluma girdi ve buz tutmuş tepede uzun bir süre geçirdik, soru onu rahat bırakmıyordu, bu sözleri duymuş muydu duymamış mıydı? Evet mi, hayır mı? Evet mi, hayır mı? Bu soru hayat memat sorusuydu, gurur, onur sorusuydu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bana bakmadan - Biliyor musun dedi ![]() - Neyi? ![]() ![]() ![]() - Hadi tekrar kayalım! Tekrar tepeye tırmandık, beyaz ve tirtir titreyen Nadenka'yla kızağa oturduk, ve yeniden korkunç boşluğa uçtuk, yeniden rüzgarın uğultusu, kasırganın anaforu, ve kızağımız en hızlı, en gürültülü uçuşunu yaparken, yavaş bir sesle: - Seni seviyorum Nadenka dedim ![]() Kızak durduğunda, kaydığımız tepeye baktı sonra benim ilgisiz ve tutkusuz sesimi dinledi, tüm yüzünde büyük bir şaşkınlık okunuyordu, yüzünde 'ne demek istiyor? Kim söyledi bu sözleri? O mu? Yoksa sadece bana mı öyle geldi? diyen bir ifade vardı ![]() Emin olamamak onu endişelendirmişti, zavallı kız sorularıma cevap veremedi, neredeyse ağlamak üzereydi ![]() Eve dönsek mi? diye sordum ![]() Şeyy ![]() ![]() ![]() Kızakla kaymayı 'sevdiğini' söylüyordu ama geçen iki seferde olduğu gibi, yüzü yine bembeyaz, tirtirtitriyordu kızağa binerken, korkudan zor nefes alıyordu ![]() Üçüncü kez tepeden aşağı uçtuk, yüzüme, dudaklarıma baktığını gördüm ama mendilimi ağzımın üzerine koydum, öksürdüm ve yamacın yarısındayken, yine - Seni seviyorum Nadya, demeyi başardım ![]() Ve esrar yine çözülmedi! Nadenka, sessizdi, bir şeyler düşünüyordu, yavaş yavaş yürüyordu, ona bu üç kelimeyi söyleyip söylemeyeceğimi merak ediyordu, ruhunun acı çektiğini hissettim, şöyle haykırmamak için kendini sanki zor tutuyordu: - Bunları rüzgar söylemiş olamaz! Ve rüzgarın söylemiş olmasını istemiyorum! Ertesi sabah küçük bir mesaj aldım ![]() - Bugün de kızakla kaymak istiyorsan, bize gelen ![]() ![]() O günden sonra her gün Nadya'yla kızak kaymağa gittim ![]() ![]() Zamanla, bu sözler, alkol ya da uyuşturucu gibi Nadya'da bağımlılık yaptı, bu sözleri duymadan yaşıyamıyordu, önceden buz tutmuş tepeden aşağı kaymak onu gerçekten çok korkutuyordu, fakat şimdi korku ve tehlike, sevgi sözcüklerine tuhaf bir cazibe katmıştı, üstelik sözler, eskiden olduğu gibi esrarını koruyordu, şüpheli iki kişiydik: ben ve rüzgar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öğleyin bir ara buz tutmuş paten sahasına geldim, paten kayan kalabalığın arasına karıştım, o sırada Nadenka'yı buz tutmuş tepeye tırmandığını gördüm, ve beni arıyordu, tek başına çıkmaktan korkmuştu hem de nasıl, yüzü bembeyazdı, fakat çok kararlıydı ve korkusuna rağmen tepeye tırmandı, belli ki, bir deneme yapacaktı, ben yokken de aşk sözcüklerini duyacak mıydı? kızağa binerken solgun dudaklarının korkuyla aralandığını gördüm, gözlerini kapadı ve dünyaya hoşçakal diyerek kaymaya başladı, Whrrrrr ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat sonra Mart ayı geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yola çıkmadan iki gün önce, akşamüstü küçük bahçede oturuyordum, Nadenka'nın evi ile aramızda bir çit vardı, bayağı soğuktu, kış hala hükmünü sürdürüyordu, ağaçlar cansızdı ama yine de ilkbaharın kokusu vardı, çite doğru gittim ve çitin aralığından Nadenka'nın evini gözetlemeye koyuldum, Nadenka verandaya geldi, ve gökyüzüne doğru kederli bir şekilde bakmaya başladı, bahar rüzgarı üzgün, solgun yüzüne çarpıyordu ![]() ![]() ![]() - Seni seviyorum Nadya dedim ![]() Şükürler olsun! Nadenka'nın yüzü değişti! Bir çığlık attı, tüm yüzü güldü, neşeli, mutlu görünüyordu, kollarını uzatarak rüzgarı kucakladı ![]() Ve ben de bavullarımı toplamaya gittim ![]() Bu çok uzun yıllar önceydi, Nadenka şimdi evli ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat, şimdi artık yaşlandığımdan, o sözleri neden söylediğimi anlayamıyorum, bu şakayı ne sebepten yapmıştım ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cehov'dan Hikayeler |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Cehov'dan HikayelerBİR HANIMEFENDİNİN HİKAYESİ (A Lady's Story - Çehov) Dokuz yıl önce, savcı yardımcısı Piyotr Sergeyiç ve ben, istasyondan mektupları almak üzere hasat zamanı, akşam üzeri, atla yola çıktık ![]() Hava harikuladeydi fakat geri dönerken korkunç bir gökgürültüsü ve bize doğru yaklaşan kara bulutlar gördük ![]() ![]() Bu manzaranın karşısındaysa evimiz ve kilise bembeyaz, uzun kavak ağaçlarıysa gümüş gibi parlıyordu, yol arkadaşımın keyfi yerindeydi, saçmasapan şeyler konuşup, gülmeye devam ediyordu, aniden karşımıza kuleli bir ortaçağ şatosu çıksa ne iyi olurmuş da, şöyle yosun tutmuş, kulelerde baykuşlar öten, yağmurdan sığınmak için sığınırdık ve sonunda yıldırım çarparak ölürdük ![]() ![]() Sonra ilk yağmur dalgası çavdarların ve meşeleri kapladı, rüzgar esiyordu, havada yağmur ve biçilmiş çimen kokusu vardı, her yer toz toprak içindeydi ![]() ![]() ![]() ![]() Harika, çok iyi ![]() ![]() ![]() Onun neşesi bana da geçti gülmeye başladım, iliklerime kadar ıslanabilirdim ve yıldırım çarpabilirdi ![]() ![]() ![]() Kasırgada kuş gibi hızla, soluk soluğa, kalbimiz çarparak atlarımızı koşturuyorduk, kasabaya yaklaştığımızda rüzgar dindi, yağmur damlaları çatılara ve çimenlere damlıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Piyotr Sergeyiç, dizginleri aldı ve atları ahıra bıraktı, ben kapının yanında işi bitene kadar yağmuru seyrederek, onu bekledim, taze samanların hoş kokusu burada daha güçlü hissediliyordu, yağmur ve kara bulutlar yüzünden sanki akşam olmuş gibiydi ![]() Gökyüzünü sanki ortadan ikiye bölermiş gibi gürleyen bir gökgürültüsünden sonra, Pyotr, ' Amma çaktı! Buna ne diyorsun? diye sordu ![]() Kapının yanında yanımda duruyordu ve hızlı koşu yüzünden hala nefes nefese bana baktı, bana hayran olduğunu görebiliyordum ![]() - Natalya Vladimirovna, burada birkaç dakika daha kalıp, seni seyretmek için her şeyimi veririm, çok güzelsin ![]() Gözleri hayran hayran ve sevgiyle bana bakıyordu, yüzü solgundu, sakallarında ve bıyığında yağmur damlaları parlıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Seni seviyorum, seni seviyorum ve seni gördüğüm için çok mutluyum, biliyorum eşim olamazsın bir şey istemiyorum bir şey söyleme sus ![]() ![]() ![]() Heyecanı beni de etkilemişti, tutku dolu yüzü yüzüne baktım, yağmurun sesine karışan sesini dinledim, sanki büyülenmiş, kımıldayamıyormuş gibi duruyordu ![]() ![]() Sonsuza kadar onun ışıldayan yüzüne bakıp, dinlemeyi istiyordum ![]() ![]() ![]() - Hiçbir şey söylemiyorsun, bu harika ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mutluydum, neşeyle gülerek, yağmurun altında eve doğru koştum, o da gülüyordu ve sıçrayarak peşimden koşuyordu ![]() ![]() Çocuklar gibi, sırılsıklam, bağıra çağıra, heyecanla merdivenleri tırmandık, odaya daldık, babam ve ağabeyim beni bu kadar heyecanlı ve neşeli görmeye alışık değillerdi, şaşırarak halime baktılar ve onlar da gülmeye başladılar ![]() Kara bulutlar dağılmış, gökgürültüsü azalmıştı, fakat Pyotr Sergeyiç'in sakalından hala yağmur damlıyordu, akşam yemeği saatine kadar gülerek, ıslık çalarak, köpekle bağıra çağıra oynayarak ve onu odanın bir ucundan diğerine kovalayarak geçirdi, uşak semaveri getirince neredeyse canı sıkıldı, bayağı bir yemek yedi, abuksabuk konuştu, bir insanın kışın taze hıyar yerse, baharda ağzında hıyar tohumları çıkacağı gibi ![]() ![]() ![]() Yatmaya gidince, bir mum yaktım, ve pencereyi açtım, tanımlayamadığım bir tutku ruhumu kaplamıştı, özgür ve sağlıklı olduğumu hatırladım, zengin ve asildim, zengin ve asil, seviliyordum, Tanrı'm ne güzel ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ertesi sabah, yatağımın üzerinde gün ışığı ve ağaç gölgeleri yansıyordu, bir gün önce olanlar hafızamda çok tazeydi ![]() ![]() ![]() ![]() Ya sonra ne oldu? Hiçbir şey ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() kendi eleştirilerinin de yavaş yavaş kabalaştığını farketmiyorlar ![]() ![]() ![]() Seviliyordum, mutluluk uzağımda değildi, neredeyse bana dokunmak üzereydi, kendimi anlamaya çalışmadan, hayattan ne beklediğimi sorgulamadan, sadece rahatıma bakıyordum, sevgileriyle insanlar yanımdan geçip gittiler, ışıltılı günler, sıcak geceler, şarkı söyleyen bülbüller, güzel kokulu hasatlar, tüm bu tatlı, heyecanlı şeyler ve iz bırakmadan geçip gittiler, hepsi neredeler? Babam ölmüştü, yaşlanmıştım, hoşuma giden, bana umut veren her şey, gökgürültüsü, yağmur damlaları, mutluluk ve aşk hakkındaki sözler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapı çaldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() - Ah, canlarım ![]() ![]() ![]() Ve ilkbaharımı birlikte geçirdiğim kişileri görünce de, üzülürüm, içimi bir sıcaklık kaplar ve yine aynı şeyi fısıldarım ![]() ![]() Uzun yıllar önce babamın referansıyla, şehre tayin edilmişti, biraz yaşlanmış ve uzaklaşmış gözüküyordu, aşkını ilan etmeye epey oluyor ki son vermişti, abuksabuk konuşmalarını da bırakmıştı, resmi görevini sevmiyordu, yaşama sevgisini kaybetmişti, şöminenin karşısına oturup, sessizce alevlere bakıyordu şimdi ![]() ![]() Ne diyeceğimi bilemiyordum, Eee, bana ne söyleyeceksin? diye sordum ![]() Hiçbir şey diye yantıladı ![]() Ve tekrar sessizlik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geçmişi düşündüm, birden omuzlarım titremeye başladı, başım öne düştü ve acı acı ağlamaya başladım, hem kendim hem de onun için çok üzülüyordum, eskiyi özlüyordum, ve artık zenginliği ve asalet düşünmüyordum ![]() ![]() Alnımı ellerimin arasına alıp, gözyaşlarına boğuldum Tanrı'm! Tanrı'm! hayatım boşa gitti! ![]() ![]() ![]() Oturdu, sessizdi, ve bana 'ağlama' demedi, ağlamam gerektiğini, ağlama vaktimin geldiğini biliyordu ![]() Gözlerinden benim için üzüldüğünü anladım, ben de onun için üzülüyordum, ve bu başarısız, korkak adamın ne benim için, ne kendisi için bir şey yapamamasından dolayı gücenmiştim ![]() ![]() Kapıya doğru gitti, sanırım mahsus paltosunu giyereken oyalandı, iki kez elimi öptü, ve yaşlı gözlerime uzun uzun baktı, tam o anda o yağmurlu günü, fırtınayı, kahkahalarımızı, o günkü halimi hatırladığını düşündüm, bana bir şey söylemek istiyordu ama söylerse mutlu olacaktı ama hiçbir şey söylemedi, sadece başını eğdi, ve elimi sıktı ![]() ![]() Gittikten sonra, çalışma odasına gittim ve şöminenin önündeki halının üzerine oturdum, kor parçaları küllenmişti ve sönmeye yüz tutmuştu, buz gibi yağmur pencereleri daha güçlü şekilde çarpıyordu, ve bacadan rüzgar esiyordu ![]() ![]() ![]() Hizmetçi içeri girdi, uyuduğumu sanıp bana seslendi ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cehov'dan Hikayeler |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Cehov'dan HikayelerSALAKLIĞIN BÖYLESİ (A Blunder) Ilya Sergeyiç Peplov ve karısı Kleopatra Petrovna, hırs içinde kapıyı dinliyorlardı ![]() ![]() Peplov sabırsızca ve ellerini oğuşturarak “Adam ayağa kalkıyor" diye fısıldadı ![]() ![]() Diğer odadaki konuşma ise şöyleydi ![]() Öğretmen ekose pantolonunda bir kibrit çakarak “böyle yapma sana hiçbir zaman mektup yazmadım!" dedi ![]() Kız "Bunu sevdim sanki senin yazını bilmiyormuşum gibi" diyerek kikirdedi, sürekli aynada kendisine bakıyordu, "zaten biliyordum, ne tuhaf bir adamsın, edebiyatçısın ama yazın kargacık burgacık, bu kadar kötü yazarken nasıl öğretebiliyorsun?" "Bu önemli değil yazı derslerinde önemli olan şey yazıyı yazan el değildir, oğlanları düzende tutmaktır, birinin kafasına cetvelle vururken, diğerine diz çöktürürsün, ayrıca el yazımda bir şey yok Nekrasov da bir yazar ama el yazısı berbattır ![]() ![]() "Sen Nekrasov değilsin (iç çekişi) bir yazarla evlenmeliyim bana hep şiirler yazmalı" "İstersen ben de sana şiir yazarım" "Ne hakkında?" "Aşk, tutku, gözlerin ![]() ![]() ![]() "O kadarına gerek yok, istiyorsan şimdi de öpebilirsin" Şumpkin yerinden fırladı, tombul ve sabun kokan eli öpmek için eğdi ![]() Peplov karısına ‘ikonu al!” dedi ![]() Saniye gecikmeden Peplov kapıyı açıp içeri daldı ![]() Kollarını kaldırarak ve gözlerinde yaşlarla “çocuklar, Tanrı sizi kutsasın… mutlu olun çocuklarınız olsun ![]() ![]() ![]() Annesi de ağlayarak ben de sizi kutsuyorum diye bağırdı Şumpkin’e ah benim biricik hazinemi alıyorsun! kızımı sev, ona iyi bak dedi ![]() Şupkin’in ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kaldı, ailenin saldırısı öyle beklenmedik ve cesurcaydı ki tek kelime söylememişti Korkuyla "Eyvah kaçış yok, kapana kısıldım" ![]() ![]() Ve başını yenildim der gibi eğdi Baba Nateşenka "seni kutsuyorum kızım" derken gözlerinden yaşlar boşandı "Nateşenka onun yanında dur kızım, ikonu ver karıcığım ![]() Fakat tam bu anda baba ağlamayı kesti ve yüzü öfkeyle kaplandı Kızgınlıkla karısına bağırdı: "Seni ahmak, seni salak bu mu ikon?" "Aman Tanrı’m!" Ne olmuştu? Kompozisyon öğretmeni başını kaldırdı ve paçayı kurtardığını gördü, telaştan kızın anası duvardan azizlerin resmini değil, ünlü yazar Lazeçnikof’un portresini almıştı, yaşlı adam ve karısı ne yapacaklarını şaşırmış dururken, kompozisyon öğretmeni de durumdan faydalanıp sıvıştı ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cehov'dan Hikayeler |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Cehov'dan HikayelerAŞK HAKKINDA (About Love) Ertesi gün öğlen yemeğinde, güzel tatlılar, kerevit, kuzu pirzola vardı, biz yemeğimizi yerken aşçı geldi ve misafirlerin yemekte ne arzu ettiklerini sordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onunla aşk hakkında konuşmaya başladık ![]() Alehin “Aşk nasıl doğar?” dedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burkin “mükemmel” diye onayladı ![]() Bir hikaye anlatmak istiyor gibiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alehin “ Sofino’da uzun süre oturdum ve çiftçilikle uğraştım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarı kattaki en iyi odalardan birine yerleştim ve yemekten sonra kahveyle, likör getirmelerini söyledim ![]() ![]() ![]() İlk yıllarda onursal sulh yargıçlığına seçildim, şehre gidip kongrenin oturumlarına katılmak zorundaydım ve bu benim için hoş bir değişiklikti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehirde çok iyi karşılandım, kolayca ahbaplıklar kurdum, bunların içinde en samimi olduğum ve doğru söylemek gerekirse en beğendiğim kişi mahkemenin başkan yardımcısı Luganoviç oldu ![]() ![]() ‘Baksana gel yemeği bizde yiyelim” Luganoviç’i çok az ve sadece resmen tanıdığımdan bunu beklemiyordum ve daha önce hiç evine gitmemiştim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki Yahudi bence tamamen mesnetsiz yere kundakçılıkla ve soyguculukla suçlandı Akşam yemeğinde çok heyecanlıydım, rahat değildim ve ne dediğimi bilmiyordum, fakat Anna Alexyevna, başını sallamaya devam etti ve kocasına ![]() “ Dimitri buna ne diyorsun?” dedi ![]() Luganoviç, iyi huylu ve basit düşünen bir adamdı, ona göre bir adam mahkeme tarafından suçlu bulunmuşsa, suçluydu ve kararın yanlış olduğundan şüphelendiğini söylemenin yeri akşam yemeği ya da özel konuşma değil, yasal bir dilekçeydi ![]() “ O yeri sen veya ben yakmadık ya, ve suçlanan, hapiste olan da ikimiz değiliz” dedi ![]() Ve hem kendisi, hem de karısı mümkün olduğunca çok yeyip, içmem için gayret ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hiç ara vermeden tüm kışı Sofino’da geçirdikten sonra, şehri düşünecek vaktim bile yoktu ama tüm bu günler boyunca kumral saçlı, zarif kadını hiç unutmadım ![]() ![]() Sonbaharın sonlarında, şehirde yardım amaçlı bir tiyatro yapılacaktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zayıflamışsınız, hastalandınız mı? Dedi ![]() Evet, omzumda romatizma var ve yağmurlu havalarda uyuyamıyorum ![]() Keyifsiz görünüyorsunuz, sonbaharda bize akşam yemeğine geldiğinizde daha genç, daha kendine güvenliydiniz ![]() ![]() ![]() Ve güldü ![]() Ama bugün keyfiniz yok, bu sizi yaşlı gösteriyor ![]() ![]() Ertesi gün Luganoviç’lerde akşam yemeği yedim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Uzaktaki odalardan birinden o tatlı sesin ‘Kim o?” dediğini duyabiliyordum ![]() Hizmetçi kız veya dadı ‘Pavel Konstantinoviç’ derdi ![]() Anna Alexyevna endişeli bir yüzle gelir ve her seferinde “ Nerelerdeydiniz epeydir yoktunuz, bir şey mi oldu?” diye sorardı ![]() Gözleri, bana uzattığı zarif eli, giysisi, saçının şekli, sesi, yürüyüşü bana hep hayatımdaki olağanüstü, yeni ve çok önemli bir şey izlenimi veriyordu ![]() ![]() ![]() ![]() “Bir köylü kadının derdi yoksa, bir domuz alır” diye bir atasözü vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “ eğer şu anda gerçekten paraya ihtiyacınız varsa, karım ve ben borç vermemiz için tereddüt etmemenizi rica ediyoruz” derlerdi ![]() Ve adam kulaklarına kadar kızarırdı, ve pencerenin orada yine böyle fısıldaştıktan sonra yine kulaklarına kadar kızarmış bir şekilde gelip ![]() “ karım ve ben bu hediyeyi kabul etmenizi rica ediyoruz” derlerdi ![]() Ve bana yaka düğmeleri, sigaralık veya bir şamdan verirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Evde, ambarda, tarlalarda mutsuzdum ![]() ![]() Ve ne zaman şehre gitsem, gözlerinden beni beklediğini okuyordum, gün boyunca, benim geleceğime dair tuhaf bir duyguya kapıldığını itiraf ediyordu, uzun uzun konuşurduk, sessiz otururduk ama birbirimize aşkımızı itiraf etmedik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görünen o ki, o da aynı şeyleri düşünüyordu, kocasını, çocuğunu, annesini ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada yıllar geçti, Anna’nın şimdi iki çocuğu vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonraki yıllarda Anna annesine veya kızkardeşine sıksık ziyarete gitmeye başladı, keyifsiz olmaktan, hayatının kendisini tatmin etmediğinden ve sıkıcı olmasından yakınıyordu, kocasını ve çocuklarını görmemek umurunda değildi ![]() ![]() Birlikteyken hep suskun, sessizdik, yabancıların yanındayken ise bana tuhaf şekilde kırıcı davranıyordu, neden bahsedersem bahsedeyim tersini savunuyor, muhalefet ediyordu ![]() “ tebrik ederim” diyordu ![]() Tiyatroya giderken opera dürbünün almayı unutursam, “ Unutacağını biliyordum” diyordu ![]() Şans veya şanssızlık olsun, hayatımızdaki her şey er ya da geç bitiyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Büyük bir kalabalıla Anna’yı uğurlamaya gelmiştik ![]() ![]() ![]() ![]() Onu son kez öptüm, elini sıktım ve ebediyen ayrıldık ![]() ![]() ![]() ![]() Alehin hikayesini anlatırken yağmur dindi ve güneş açtı, Burkin ve Ivanoviç güneş ışığını ayna gibi yansıtan su değirmeniyle güzel bahçe manzarasının gözüktüğü balkona çıktılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cehov'dan Hikayeler |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Cehov'dan HikayelerBUKALEMUN Polis müfettişi Oçumyelov, yeni bir palto giymiş, koltuğunun altında da bir paket taşıyarak Pazar meydanına doğru yürüyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Birden müfettiş “Demek ısırırsın ha! Seni kahrolası hayvan! Çocuklar tutun, kaçmasın, bugünlerde ısırmak yasaklandı!Tutun hah! Hah!” diyen bir ses duydu ![]() Bir köpek acı acı ciyaklıyordu, Oçumyelov seslerin geldiği yöne baktı ve köpeği gördü, üç ayağı üstünde zıplarken, kolalı gömlekli, yeleğini iliklememiş bir adam da Piçugin’in kereste deposundan çıkmış, köpeği kovalıyordu, adam köpeğin peşinden koştu, bacaklarıyla köpeği yakaladı,köpek yine acıyla bağırdı ve yine ‘tutun kaçmasın” sesi duyuldu ![]() ![]() Polis “bir kavgaya benziyor” dedi ![]() Oçumyelov yarım dönüş yaptı ve kalabalığa doğru yürüdü Bahsedilen yeleği iliklenmemiş adam kereste deposunun kapısının yanında durmuş, sağ elini havaya kaldırmış ve kanayan parmağını oradakilere gösteriyordu Yarı sarhoş yüzünde ‘bunu ödeteceğim’ yazısı okunuyordu ve parmağını zafer bayrağı gibi sallıyordu ![]() ![]() Oçumyelov, kalabalığı yararak sordu: “Neler oluyor burada? Niye parmağını sallayıp duruyorsun? Bağıran kimdi?” “Saygıdeğer müfettiş, buradan geçiyordum, kimseyi rahatsız etmiyordum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oçumyelov, kızarak, öksürerek ve kaşını kaldırarak “Hmm…pekala” dedi ![]() ![]() ![]() ![]() Kalabalıktan birisi “Galiba general Zigalov’un köpeği” dedi ![]() General Zigalov mu? Hmm ![]() ![]() Küçücük bir köpek, çiviyle parmağını yaralamış olmalısın sonra da aklına tazminat fikri geldi senin gibileri biliriz hepimiz!Kurnaz şeytan!” “Saygıdeğer efendim, bu abuksabuk adamın tekidir, şaka olsun diye köpeğin ağzına sigara koydu” “Bu yalan! Gördün mü ki öyle söylüyorsun? Sayın müfettiş akıllı bir adamdır, kimin yalan söyleyip, kimin doğru söylediğini görecek ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Tartışmayı bırak!” Polis emin bir şekilde “Hayır bu generalin köpeği değil, onunkiler genellikle Seter cinsi köpeklerdir ![]() ![]() “Bunu iyi biliyor musun?” “Evet efendim ![]() “Ben de biliyorum generalin değerli, cins köpekleri var, bu Allah bilir neyin nesi? Ne kürkü var, ne bir şeyi, adi bir yaratık! Hem böyle bir köpeği beslemek, Petersburg veya Moskova’da böyle bir köpeği sokağa salsalar, ne olur biliyor musunuz? Kanun filan dinlemez hemen boğazlarlar! Sen yaralandın Hirukin ve bunu yanlarına bırakamayız, onlara bir ders vermenin vakti geldi de geçiyor!” Polis “Yine de belki generalindir boynunda yazmıyor ya! Geçen gün bahçesinde buna benzer bir köpek görmüştüm” diye söylendi ![]() Kalabalıktan bir ses “Bu kesinlikle generalin köpeği!” dedi ![]() ![]() “Hmm ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Generalin aşçısı geliyor, ona soralım ![]() “Hiç böyle bir köpeğimiz yok ![]() Oçumyelov “Vakit kaybetmek gereksiz, bir sokak köpeği… madem bir sokak köpeği ![]() ![]() Prohor “Köpek bizim değil ama generalin dün gelen ağabeyinin köpeği, efendim avcılıktan hoşlanmıyor ama saygıdeğer ağabeyi avcılığı pek sever” Oçumyelov neşeli bir gülümsemeyle“Ekselanslarının kardeşinin buraya geldiğini mi söylüyorsun? Şey, ben bilmiyordum… hiç duymadım… ziyarete mi geldi?” “Evet ![]() “Şey ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aşçı köpeği çağırdı ve birlikte kereste deposundan gittiler kalabalık Hirukin’e güldü ![]() Oçumyelov fiyakalı paltosuna sarınırken, “seni pişman edeceğim” diyerek adamı tehdit etti ve yoluna devam etti ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cehov'dan Hikayeler |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Cehov'dan HikayelerANYUTA Büyük bir apartmanın en ucuz, mobilyalı dairesinde, tıp 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Klotçkov tekrarladı: “Sağ akciğer üç kısımdan yapılmıştır, sınırlar, üst kısım toraksın iç duvarı beşinci veya dördüncü kaburgaya ulaşır, lateral yüzeyde dördüncü kaburga ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Klotçkov gözlerini tavana kaldırdı ve az önce okuduğu şeyleri hayal etmeye çalıştı, net bir şey göremeyince, yeleğinin üzerinden kendi kaburgalarını yoklamaya çalıştı ![]() Bu kaburgalar bir piyanonun tuşları gibi, bir şekilde bunları öğrenmeli, veya iskelet ya da canlı birinin vücudu üzerinde incelemek gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() Anyuta, dikişini bıraktı, blüzünu çıkardı ve dik durdu, Klotçkov kızın karşısında durdu, kaşlarını kaldırdı ve kızın kaburgalarını saymaya başladı ![]() Hmm ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ellerin soğuk Hadi, hadi seni öldürmez, bükme kendini ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Klatçov kalemini aldı ve Anyuta’nın göğsüne kaburgalarının üzerinde birbirine paralel çizgiler çizdi ![]() Birinci sınıf ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anyuta ayağa kalktı ve çenesini kaldırdı, Klotçkov onun ciğerlerini dinlemeye başladı o kadar işine dalmıştı ki, Anyuta’nın dudaklarının, burnunun ve parmaklarının soğuktan mosmor olduğunu farketmedi ![]() ![]() Klotçkov bitiridği zaman “şimdi hepsi netleşti” sen şöyle otur ve çizdiklerimi silme, bu arada ben biraz daha öğreneyim ![]() Ve talebe yine bir oraya, bir buraya yürüyerek ezber yapmaya devam etti ![]() ![]() ![]() Altı veya yedi yıl boyunca gezdiği bir mobilyalı odadan, diğerinde, Klotçkov’a benzeyen beş talebe tanımıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat şu anda Klotçkov’un ne tütünü, ne çayı vardı, kesme şeker de sadece dört tane kalmıştı ![]() ![]() Kapıda bir ses “girebilir miyim?’ diye sordu ![]() Anyuta çabucak omuzlarına bir yün şal aldı, ressam Fetisov içeri girdi ![]() Kaşlarının üzerine dökülen uzun saçlarıyla, vahşi bir hayvana benziyordu ![]() ![]() Ah, memnuniyetle, git onunla Anyuta ![]() Anyuta alçak bir sesle işlerim ne olacak diye mırıldandı ![]() Saçmalama adam seni sanat aşkına istiyor, saçmasapan şeyler için değil, niye ona yardımcı olmuyorsun? Anyuta tekrar giyinmeye başladı Klotçkov ne resmi yapıyorsun? Diye sordu Ruh ![]() ![]() ![]() ![]() Tıp öyle bir meslek ki, sırıtmadan insan tahammül edemez ![]() Hmm ![]() ![]() ![]() Ne demek istiyorsun? Elimde değil, babamdan ayda sadece 12 ruble alıyorum ve bu parayla doğru dürüst yaşamak mümkün değil Ressam tiksintiyle kaşlarını kaldırarak Evet, evet dedi, ama yine de daha iyi yaşayabilirsin, tahsilli bir adam zevkli olmalıdır değil mi? Burası neye benziyor Allah biliyor yani ![]() ![]() ![]() ![]() Bu doğru ama Anyuta’nın vakti yoktu, bütün gün meşguldü Anyuta ile ressam gidince, Klotçkov kanepeye uzandı ve ezber yapmaya başladı, sonra istemeden uykuya daldı ve yarım saat sonra uyandı, başını ellerinin arasında alıp, karamsar bir ruh haline kapıldı ressam arkadaşının ‘tahsil ve zevkle’ ilgili sözlerini hatırladı, şimdi çevresi ona iğrenç gözüküyordu, gözlerinin önüne gelecek günleri geldi, muayenesinde hastaları muayene ediyor, gerçek bir leydi olan karısı ile birlikte büyük bir salonda akşam yemeği yiyordu, şimdi içinde sigara izmaritlerinin yüzdüğü tabak ona da iğrenç görünüyordu, hayal kurarken, gözünün önüne Anyuta da geldi, zayıf, kılıksız, acınası ![]() ![]() ![]() ![]() Kız ressam’ın yanından gelip, ceketini çıkardı, Klotçkov ayağa kalktı ve ciddi bir sesle kıza “ bak kızım, şimdi otur ve beni dinle ayrılmamız lazım, gerçek şu ki, seninle daha fazla birlikte oturmak istemiyorum ![]() Anyuta ressamın yanından yorgun, bitkin bir halde dönmüştü, saatlerce ayakta durmaktan yüzü daha incelmiş, çenesi daha sivrilmişti, öğrencinin sözlerine bir cevap vermedi dudakları titremeye başladı ![]() Talebe “biliyorsun er ya da geç ayrılacaktık, sen hoş, iyi bir kızsın ve aptal değilsin anlayacaksın ![]() Anyuta tekrar ceketini giydi, sessizce nakışını, iğnesini, ipliğini topladı, pencerenin oradaki dört kesme şekeri alıp masanın üzerindeki kitapların yanına koydu Bu senin şekerin dedi ve gözyaşlarını gizlemek için arkasını döndü Klotçkov “niye ağlıyorsun?” Diye sordu Klotçkov, şaşkın bir şekilde odayı arşınladı ve Sen tuhaf bir kızsın, ayrılmamız gerektiğini biliyorsun ömür boyu birlikte kalamayız dedi Kız tüm eşyalarını almıştı ve allahaısmarladık demek için ona döndü, Klotçkov kız için üzülüyordu İçinden bir hafta kalmasına izin versem mi? Diye düşündü kalsa daha iyi olur, bir hafta içinde gitmesini söylerim ![]() Gel, niye orada duruyorsun? Gidiyorsan git, gitmek istemiyorsan ceketini çıkart ve kal! Kalabilirsin! Anyuta ceketini çıkardı, burnunu çekti, iç geçirdi ve yine pencerenin yanındaki tabureye oturup, hiç değişmeyen pozisyonuna döndü Öğrenci ders kitabını aldı ve yine odada oradan oraya dolaşmaya başladı, ‘sağ akciğer üç kısımdan oluşur diye tekrarladı ![]() Koridorda birisi olanca sesiyle bağırdı “Grigory, semaver!” ![]() |
![]() |
![]() |
|