![]() |
Atatürk ve Edebiyat |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Atatürk ve EdebiyatATATÜRK'ÜN EDEBİYATLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ Atatürk'ün her türüyle üzerinde durduğu bir sanat dalı da edebiyattır ![]() Edebiyatın tanımını yapan Atatürk der ki: Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı ![]() ![]() Bu tanımdan sonra edebiyatın amaç ve hedefini çizmiş ![]() beşeriyette en müspet ilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için alında yazılı olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğuna hazırlayabilmek için, uyandırıcı, hedefleyici, yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur ![]() Bu cümlede, üzerinde kısaca da olsa durulması gereken bazı önemli konulara yer verilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Yine bu cümlenin devamında Atatürk'ün, edebiyatı, cemiyetin hal ve istikbalini koruyan ve daima koruyacak olan bir terbiye ve eğitim aracı saydığı da ortaya çıkmaktadır ![]() Şair Halit Fahri Ozansoy'a 29 Ağustos 1928 akşamı Dolma bahçe Sarayı'nda Türk inkılabı şairinin nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamıştır ![]() Mutlak dahil olduğun parlak Türk devrinde şair olduğunu ispat edeceksin ![]() ![]() ![]() ATATÜRK'E GÖRE EDEBİYAT Atatürk; hayatı boyunca edebiyatla yakında ilgilenmiş, edebiyatı toplum faydasına yöneltmek için direktifler vermiş, okullarda öğretim programlarını bu yönde düzenletmiştir ![]() ![]() Bir akşam toplantısında (1937), söz edebiyattan açılınca, bu konuda çeşitli konuşmalar yapılır ![]() ![]() Osmanlı devrinde ve bugüne kadar geçen cumhuriyet çağında ve bundan evvelki Türk kültürel çağlarında ve hatta bütün medeni toplumlarda edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve anlamı, yani insan aklında yer eden her türlü bilgileri ve insan kudretinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı ![]() Bu itibarla, edebiyatın, her insan ve cemiyeti, bu cemiyetin hal ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için esaslı eğitim araçlarından biri olduğu kolayca anlaşılır ![]() Bunun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı, edebiyat öğretiminde şu noktalar bilhassa önem ve kıymet vermelidir: A) Türk çocuğunun kafasını, yaratılıştaki dikkat ve itinaya göre geliştirmek ![]() ![]() B) Güzel muhafaza edilen, Yürek kafa ve zekalarını açmak, yaymak, genişletmek ![]() ![]() ![]() C) Bir taraftan da Türk kafalarındaki kabiliyetleri, Türk karakterindeki sağlamlıkları, Türk duygularındaki yükseklik ve genişlikleri, kendileri hiç zorlanmadan, doğal bir halde ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak ![]() Bunlar yapılınca netice şu olacaktır: Türk çocuğu konuşurken, onun beyan ve anlatış tarzı; Türk çocuğu yazarken, onun ifade üslubu kendisini dinleyenleri, onun yürüdüğü yola gösterebilecek kabiliyeti sayesinde; Türk çocuğu kendisini dinleyen veya yazısını okuyanları peşine takarak yüksek Türk ülküsüne iletebilecek, ulaştırabilecektir ![]() Atatürk'ün Türk dili hakkındaki görüşlerinin oluşmasında yetiştiği devrin fikir akımlarının ve dil konusundaki çeşitli tartışmaların etkili olduğu bilinmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tanzimat Döneminde Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Pasa, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami, Süleyman Pasa gibi yazarların bilinçli olarak başlattığı dilde sadeleşme çabaları, Osmanlı Türkçe sini olabildiğince sadeleştirme yolunda önemli bir başlangıç olmuş, bu gelişmeler yönünde daha sağlıklı bir hareket olan "Yeni Lisan" hareketinin doğmasında rol oynamıştır ![]() Bu yıllarda görülen bir başka hareketten de bahsetmek gerekir: Tanzimat Döneminde "sadeleşme" akimi içinde iken, Servet-i Fünûn ve onu takip eden yıllarda bağımsız bir nitelik kazanan "tasfiyecilik" hareketi ![]() ![]() ![]() ![]() Bu akımlar, Cumhuriyete kadar bir çatışma hâlinde süregelmiş, Cumhuriyet sonrasında da zaman zaman taraftar bulmuşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Yeni Lisancıların başlıca görüşleri söyle özetlenebilir: Dildeki Arapça, Farsça gramer kurallarını atarak Türkçe’nin kurallarını isletmek; Arapça, Farsça kelimeleri Türkçe’deki söylendikleri gibi yazmak; öteki Türk lehçelerinden kelime almak yerine İstanbul Türkçe’sine dayalı canlı bir yazı dili oluşturmak; bu yolla taklit ve özentiden kurtulmuş millî bir dil ve edebiyat ortaya koymak ![]() Yeni Lisan akiminin en önemli özelliği, Tanzimat'tan beri süregelmekte olan "fesahatçilik" ve "tasfiyecilik" gibi birbirine zıt fikir akımlarını günün şartları içinde en ilimli biçimde uzlaştırarak millî dile geçişi sağlamış olmasıdır ![]() Görüldüğü gibi, Cumhuriyete gelinirken Türk aydınının gündeminde "dil" sorunu önemli yer tutmaktadır ![]() Başından beri Türk dili ile yakından ilgilenen Atatürk'ün millet tanımı içinde dilin çok önemli bir yeri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atatürk'ün, Sadri Maksudî'nin Türk Dili İçin isimli eserinin basına yazdığı su sözleri onun dil görüsünün en güzel ifadelerindendir: "Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir ![]() ![]() ![]() ![]() Atatürk'ün dil konusundaki bu düşünceleri, milliyetçilik anlayışı içinde önemli yer tutmaktadır ![]() ![]() Atatürk'ün, bu uygulamaya esas olan görüşleri şöyledir: " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atatürk, bu görüşten hareketle, Türkçe’nin ses yapısına uygun ve kolay öğrenilir olan Lâtin alfabesini kabul ederek, yazı inkılâbını dil inkılâbının en önemli safhalarından biri olarak uygulamaya koymuştur ![]() Yazı inkılâbından sonra asil önemli olan dil inkılâbının bilime uygun şekilde uygulamaya konmasıdır ![]() ![]() Bundan sonra yoğun bir faaliyet başlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Bu uygulamalar yapılırken, diğer taraftan Tanzimat'tan beri süregelen çeşitli akımların yandaşları, dilde sadeleşme konusunda yeniden karşı karşıya geldiler ![]() ![]() ![]() Atatürk bu cazip görüsü denemeye karar verdi ![]() ![]() Bu konuşmada olduğu gibi, çoğunluğu arkaik Türkçe olan yeni kelimeler kabul görmemişti ![]() ![]() ![]() ![]() Atatürk bunun üzerine, "Türkçecin hiç bir yabancı kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını tecrübe ettik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1934-1936 yılları arasında, tasfiyeci görüsün ağır bastığı tarama ve derlemeler ayıklandı ![]() ![]() ![]() Atatürk'ün bu dönemde yaptığı en önemli uygulamalardan birisi de, adini bizzat kendisinin koyduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini 1936'da kurdurmuş olmasıdır ![]() Sonuç olarak, Meşrutiyet dönemindeki dil akımlarının etkisi ile sağlam bir dil bilinci kazanmış olan Atatürk'ün, Cumhuriyet döneminde yazı ve dil inkılâbı ile Türk dilini halka mal ettiğini, kurdurduğu Türk Dili Tetkik Cemiyeti ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakülteleri aracılığıyla ilmî yöntemlerle araştırma ve geliştirme yolunda tarihî uygulamalarla günümüze ışık tuttuğu anlaşılmaktadır ![]() Türk bilim adamlara bugün de, bazı yazılı ve görüntülü basının umursamazlığına rağmen, Türk dilinin yabancı dillerin boyunduruğu altına girmemesi için ayni şekilde çalışmalarını sürdürmektedirler ![]() |
![]() |
![]() |
|