Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
türkologlar

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Prof Dr Kazım Mirşan



Doğu Türkistan’ın İli Nehri üzerindeki Kulca Kentinde, 4 Temmuz 1919′da dünyaya geldi 1932′de öğrenimine İstanbul’da devam etti Almanya’da Berlin Üniversitesi’nde ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde inşaat yüksek mühendisliği okudu

Almanca, Rusça, İngilizce, ve Türk lehçeleri (Tatarca, Özbekçe, Başkurtça, Tarançıca, Kaşkarlıkça (yani Uygurca), Kazakça, Kırgızca, Azerice, Türkiye Türkçesi ile kendi ana lehçesi olan, Tümenlikçe) dışında Yunanca, Latince, İtalyancayı meslek araştırmalarına yarayacak kadar bilen Mirşan, hayatının büyük bir kısmını Türk tarihi ile ilgili yeni tezler ortaya atarak büyük tartışmalara yol açtıTürkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss, Bunları Biliyor musunuz?, Özlü Sözler, Güzel Sözler, Türkçe, Edebiyat, Masallar, Destanlar, Astroloji, Roman Özetleri
Etrüsk Yazısını dünyada ilk defa okuyan Mirşan, Orhon-Selene Yazıtları üzerinde de incelemelerde bulundu Atlantis olarak bilinen mitolojik uygarlığa ilişkin yeni iddialar ortaya attı Bunun yanında Türk tarihiyle ilgili tartışma yaratacak yeni teoriler öne sürdü

Yaşamı boyunca;
  • Etrüsk Yazısını dünyada ilk defa okudu
  • Orhon-Selene Yazıtları üzerinde eşşiz incelemelerde bulundu
  • Onbinlerce yıllık Türk tarihini aydınlatıcı çalışmalar yaptı
  • Sölgentaş Mağarasında Türkçenin 16000 yıllık izlerini buldu
Çeşitli Savları

* Yazı MÖ 16000 yılında Türkler tarafından icat edildi
* Kürtçe’nin Ön-Türkçe’den sözcükler barındırdığı gibi bu sözcükleri Arapça ve Farsça’ya da taşımıştır
* Anadolu’da da Ön-Türkçe yazıtlar bulunmaktadır
* Latin, Yunan, Fenike ve Kril alfabelerinin Ön-Türkçe’den oluşmuştur
* Roma’nın küllerinden kurulduğu medeniyet olan Etrüskler Türk’tür (Etrüskçe yazıtlar ilk defa 2004 senesinde Kazım Mirşan tarafından çözümlenmiştir)
* Etrüskçe Türkçe’dir
* Skandinavya ve Avrupa’da 5000′den fazla Türkçe yazıt bulunmaktadır
* Mısır’daki eşteşlerinden 2000 yıl daha eski ve iki kat daha büyük olan ve şu anda yasaklanmış bölgede bulunan piramitler Türkler tarafından yapılmıştır

Türkçe

1 1966: Türk Metriği
2 1970: Prototürkçe Yazıtlar
3 1978: Altı Yarıq Tigin (182)
4 1983: Prototürkçe’den Bugünkü Kürtçeye
5 1983: Urgun-Selene Yazıtları için Kabul Olunan Tarih Tespitlerinin Yeniden Gözden Geçirilmesi
6 1985: Anadolu Prototürkleri
7 1990: Prototürk Bilginlerine Göre Astrofizik
8 1991: Bolbollar
9 1993: Prototürkçe Yazıtlar Hakkında Konferans
10 1993: Yazı İşretleri
11 1993: Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları
12 1994: Alfabetik Yazı Başlangıcı
13 1992: Tatarcanın Türk Alfabesi İle Yazılması (12)
14 1995: Side Bitigtaşları
15 1995: Öztürkçe “-sal” eki
16 1996: Preportekiz Bitigtaşları
17 1996: Barış Yolunda Eğitim
18 1997: Bugünkü Avrupa Dillerinde Prototürkçe İzleri
19 1996: Fiillerin İsim Ve Mastar Halleri İle Sıfat-Fiil ve Zarf-Fiil Alanlarında Bugünkü Avrupa Dillerinde Etrüskçe İzleri
20 1998: Dinlerin Gelişimi, Erken Türk Dininden Doğan Dinler, Side, Pre-portegiz, Glozel, Pre-Mısır, Etrüsk, Protpgrek ve Hinduizm, Tevrat, İncil, İslam
21 1998: Etrüskler, Tarihleri, Yazıları ve Dilleri
22 1999: Türk Takvimi
23 1999: Erken Türk Devletleri ve Türük Bil
24 2000: Sölgentaş Mağarası
25 2000: Bilge Atun Uquq: Türük Bilge Qağan Nine Bitig
26 2000: Moğulstandaki Kısa Yazıtlar
27 2000: Hiyeroglifler
28 2000: Avrupa,Sibir ve Orta Asyadaki En Eski Yazıtlara Dayanılarak Deşifre Edilen Pra-Mısır Hiyeroglifleri
29 2001: Makaleler
30 2003: Erken Türklerin Skandinavya Yazıtları

İngilizce

1 1986: Univerzum bir çerçeve gibi Statik bir sistemidir?
2 1992: Anadoludan Piktogrammlar, Petroglifler, ISUB-ÖG ve UW-ON yazıtları
3 1992: Prototürk Bilginlere göre Kozmik invariansların Manipülasyonu
4 1996: Fiillerin İsim ve Mastar Halleri ile Sıfat-Fiil ve Zarf-Fiil alanlarında Bugünkü Avrupa Dillerinde Etrüskçe İzleri
5 2000: Avrupa,Sibir ve Orta Asyadaki En Eski Yazıtlara Dayanılarak Deşifre Edilen Pra-Mısır Hiyeroglifleri
6 2002: Eski Türk Bilginlerine göre Fizik ve Astrofizik Bilimi [The Science of Physics and Astrophysics According Old Tukish Scholars]
7 2003: Erken Türklerin Skandinavya Yazıtları
8 2003: Erken Türklerin Anadolu Yazıtları

Almanca

1 1968: Hiperstatik Sistemlerin Eşdeğer Yükler ile Hesabı
2 1973: Proto-Grekçe Yazıtların Deşifre Edilmesi
3 1993: Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları
4 1993: Prototürkçe Gramer
5 1996: Pro-Portekiz Yazıtları
6 1996: Türlü Dillerde Proto-Türkçe İzleri
7 1997: Etrüsk Yazıtları


Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Prof Dr Doğan Aksan (1929 - )


1929 yılında İzmir’de doğan Doğan Aksan, Ankara Atatürk Lisesini (1948), Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü (1952) bitirdikten sonra aynı fakültede asistanlığa (1954) atanmıştır “Yabancı Dillerle Türkçe Arasında Anlam Benzerliği ve Alışverişi” başlıklı çalışmasıyla doktor (1958), “Genel Dilbilim Yönünden Halk Etimolojisi ve Türkçedeki Örnekleri” başlıklı çalışmasıyla doçent (1964), “Anlambilimi ve Türk Anlambilimi” adlı çalışmasıyla profesör (1972) olmuştur
Doktora çalışmaları öncesinde Alexander von Humbolt bursu ile Bonn Üniversitesi Dilbilim Enstitüsünde (1957-1958) araştırmalar yapan Doğan Aksan, doktora sonrasında (1963) ve doçentlik sonrasında (1967) Frankfurt Üniversitesi Doğu Dilleri Kürsüsünde konuk öğretim üyesi olarak bulunmuş ve Türk dilbilimi dersleri vermiştir
O yıllarda Türkiye’de dilbilim bölümleri bulunmadığı için Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdikten sonra dilbilime yönelen Doğan Aksan, akademik yaşamında Türkoloji ile dilbilimi buluşturmaya çalışmış, böylece dilbilimin Türkiye’de kendi kimliğini kazanmasını sağlamıştır
Doğan Aksan bir yandan dilbilimin Türkiye’de kendi kimliğini kazanmasını sağlarken bir yandan da yurtdışında Türk dilbilimin tanınması doğrultusunda çaba harcamıştır
Gerek Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyesi ve dilbilgisi kolu başkanı olarak çeşitli yayınların ve etkinliklerin ortaya konmasında gerekse Ankara Üniversitesinde dilbilimin önce anabilim dalı (1982), sonra bölüm olarak düzenlenmesinde (1991) Doğan Aksan’ın payı büyüktür Ayrıca her yıl yapılması gelenekselleşmiş olan ulusal dilbilim kurultaylarının toplanması düşüncesini de 1987′de Doğan Aksan ortaya atmış ve bu yolla o tarihten bu yana Türkiye’de dilbilim alanında azımsanmayacak gelişmelere katkıda bulunmuştur
Yurtdışında ise Sürekli Altaistik Konferansı (Permanent International Altaistic Conference), Uluslararası Onomastik bilimleri Merkezi ve Uluslararası Anadili Eğitimi Örgütü (International Mother Tongue Education Network) kongrelerine katılarak Türk dilbilimin uluslarası düzeyde tanınmasına katkıda bulunmuştur
Doğan Aksan, gençlik yıllarından bu yana yazın dünyasının da içinde olmuş; şiir, öykü, makale, fıkra ve denemeler yazmıştır Türkçenin anlatım gücünden yazın ve dilbilimin içiçe oluşundan duyduğu “hazzı” ve coşkuyu yapıtlarına da ustalıkla yansıtmıştır
1996 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dilbilim Bölüm Başkanı olarak emekli oluncaya değin hem kendi kurumundan olan hem de başka üniversitelerden gelen çok sayıda elemanın bilim uzmanlığı ve doktora çalışmalarında danışmanlık yaparak genç adayların yetişmesine yardımcı olmuştur
Emekli olduktan sonra da Türkoloji ve dilbilimi buluşturan çalışmalar yapmayı bırakmayan Doğan Aksan bu alandaki boşlukları doldurmayı sürdürmektedir ve sürdürecektir
Doğan Aksan evli ve iki çocuk babasıdır

Eserleri
A KİTAPLAR
[*](1971) Anlambilimi ve Türk Anlambilimi (Ana Çizgileriyle), Ankara: DTCF [*](1976) Tartışılan Sözcükler ve Özleştirme Sorunu, Ankara: TDK [*](1977) Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilimi I, Ankara: TDK [*](1980) Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilimi II, Ankara: TDK [*](1982) Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilimi III, Ankara: TDK [*](1987) Türkçenin Gücü, Ankara: İş Bankası Yayınları [*](1993) Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Ankara: Şafak Matbaası [*](1996) Türkçenin Sözvarlığı, Ankara: Engin Yayınevi [*](1998) Anlambilim, Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Ankara: Engin Yayınevi
B YAYINA HAZIRLADIĞI KİTAPLAR
[*](1976) Sözcük Türleri I, Ankara: TDK [*](1977) Sözcük Türleri II, Ankara: TDK [*](1978) Türkiye Türkçesi Gelişmeli Sesbilgisi, Ankara: TDK [*](1982) Dilbilim Seçkisi (Günümüz Dilbilimi ile İlgili Yazılardan Çeviriler), Ankara: TDK



Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Prof Dr Mehmet Kaplan
(1915 - 1986)



05-03-1915 tarihinde Eskişehir Sivrihisar’da doğmuştur Ortaöğrenimini Eskişehir’de tamamladı İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı asistanı, 1939′da lisans, 1942′de doktora, 1943’de doçent, 1952’de profesör oldu
1958-1959’da Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde dekanlık ve rektör vekilliği görevlerinde bulundu Kaplan’ın ilk yazıları 1930’ların sonunda Gençlik, İnkılapçı Gençlik dergilerinde göründü 1943-1946 arasında İstanbul dergisinde yayınlanan inceleme ve eleştiri yazılarıyla tanındı 1947’den sonra Hareket, Şadırvan, İstanbul, çağrı, Hisar, Türk Edebiyatı gibi dergilerde yazdı
Önceleri incelemelerini metnin anlatım biçimine dayandırırken; daha sonraki yıllarda sanatçının kişiliği, biyografisi, psikolojisi gibi öznel etkenlerle metin arasında bağlantılar kuran bir yaklaşımla edebiyat tarihine yöneldi Dilin yenileşmesi karşısında tavır aldı Kaplan’ın yabancı dilleri: Fransızca, İngilizce, Almanca’dır 23-02-1986 tarihinde aramızdan ayrılmıştır
Görevleri
1939-1983 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde asistan, doçent ve profesör
1958-1960 Erzurum Atatürk Üniversitesi rektör yardımcısı, Edebiyat Fakültesi kurucu dekanı
1962-1983 Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü Başkanı
1973 İstanbul Üniversitesi senatosu üyeliği
1974-1978 İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Müdürü
1982-1983 Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı
1983-1986 İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Müdürü
1983-1986 Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Kurul üyeliği
1984-1986 Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ve M Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Türk Dili ve edebiyatı bilim dallarında lisans üstü eğitim
(Ayrıca Kültür Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı komisyonlarında üyelik)
Eserleri
Akademik tezler:
Travay: Eşrefoğlu Rumi, Hayatı ve Eserleri, 1937
Lisans Tezi: Emir Sultan, 1939
Doktora Tezi: Namık Kemal, Hayatı ve Eserleri, 1942
Doçentlik Tezi: Tevfik Fikret ve Şiiri, 1944
Profesörlük Tezi: Şiir Tahlilleri I (Akif Paşa’dan Yahya Kemal’e)
Kitaplar:

A İlmî Araştırmalar:
1 Tevfik Fikret ve Şiirleri, 1946, genişletilmiş bsk 1971, 1978, son baskı 1998
2 Namık Kemal, Hayatı ve Eserleri, 1948
3 Şiir Tahlilleri I (Akif Paşa’dan Yahya Kemal’e), 1954, son baskı 1999
4 Tanpınar’ın Şiir Dünyası, 1963, 1983
5 Şiir Tahlilleri II (Cumhuriyet Devri Türk Şiiri), 1965, ilâvelerle 1973, 7 bsk 1998) son baskı 1999
6 Hikâye Tahlilleri, 1979, 7bsk1994
7 Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar I, 1976, son baskı 1999
8 Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar II , 1987, son baskı 1999
9 Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar 3: Tip Tahlilleri, 1985, son baskı 1996

B Denemeler, İncelemeler, Mektuplar
1 Nesillerin Ruhu, 1967, 4 bsk 1978, son baskı 1999
2 Büyük Türkiye Rüyası, 1969, 4 bsk 1998
3 Edebiyatımızın İçinden, 1976, 1998,
4 Türk Milletinin Kültürel Değerleri, 1977
5 Oğuz Kağan Destanı, 1979
6 Kültür ve Dil, 1982, 11 bsk 1998, son baskı 1999

C1 Metin Neşri (Bugünkü Dile Çevirme ve Önsöz)
1 Ahmet Haşim’den: Bize Göre, Gurebahane-i Laklakan, Frankfurt Seyahatnamesi, 1969, 1981
2 Ziya Gökalp’tan: Türkçülüğün Esasları, 1972
3 Namık Kemal’den: İntibah, 1972

C2 Metin Derlemesi ve Neşri (Öğrencileriyle birlikte)
1 Köroğlu Destanı, (Behçet Mahir Efendi’den Mehmet Akalın, Muhan Bali ile), 1973
2 Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi I 1839-1865 (İ Enginün, Birol Emil ile) 1974, 1988

Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi II 1865-1876 (İ Enginün, B Emil ile birlikte), 1978, 1993
Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi III (A Vefik Paşa, A Midhat, Ş Sami vs) (İ Enginün, B Emil, Z Kerman ile birlikte), 1979,
Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi IV (Ekrem, Hâmid, Sezai ve Ara nesil, (İ Enginün, B Emil, Z Kerman ile birlikte), 1982
Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi V (M Naci, B Fuad, A Rasim vs (M Kaplan’ın izinden İ Enginün, B Emil, Z Kerman tarafından) 1989

3 Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, II c Enginün, B Emil, N Birinci, A Uçman’la birlikte), 1981, 1992
4 Atatürk Devri Fikir Hayatı, II c, İ Enginün, Z Kerman, N Birinci, A Uçman ile birlikte)1981, 1992
5 Atatürk Devri Türk Edebiyatı, II c, (İ Enginün, Z Kerman, N Birinci, A Uçman ile birlikte)1982, 1992
6 Atatürk Şiirleri, (N Birinci’yle birlikte), 1982, 1995
7 Cenap Şahabettin’in Bütün Şiirleri (İ Enginün, B Emil, N Birinci, A Uçman ile birlikte) 1985

D Lise Ders Kitapları:
Edebiyat Lise 1 1976, Edebiyat Lise 2 1977, Edebiyat Lise 3, 1977

E Ahmet Hamdi Tanpınar İçin
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bütün Şiirleri, 1976 Yazarın kitap halinde olan, süreli yayınlarda yayınlanan ve evrakından kalan şiirlerini bir araya getirdi
XIX Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Beş Şehir, Huzur, Mahur Beste, Sahnenin Dışındakiler, Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi kitapların Tanpınar’ın ölümünden sonraki baskılarına ön ayak oldu ve önsöz yazdı
Edebiyat Üzerine Makaleler (Haz: Z Kerman), Yaşadığım Gibi (Haz: B Emil), Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mektupları (Haz: Z Kerman) kitaplarına önsöz yazdı
Ölümünden Sonra
1 Mehmet Kaplan’dan Seçmeler, 2 c, Haz İnci Enginün, Zeynep Kerman, 1988
2 Âli’ye Mektuplar (Haz: İnci Enginün-Zeynep Kerman), 1992
3 Sevgi ve İlim (Haz Ezel Erverdi), 2002
Not: Mehmet Kaplan’ın 1939-1986 tarihlerinde yazdığı 1517 deneme- makaleden bir kısmı yukarıda adı geçen kitaplara girmiş, onların bir kısmı ve 124 tercümesi, 22 şiiri yayınlarda kalmıştır Mehmet Kaplan’ın bibliyografyası:
1 Mehmet Kaplan’a Armağan, İ Enginün, Z Kerman, 1984,
2 Mehmet Kaplan Hayatı ve Eserleri, Z Kerman, İnci Enginün, 2000, (Mehmet Kaplan’ın hatıralarıyla birlikte) kitaplarında yayınlanmıştır



Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Prof Dr Hasan Eren

Prof Dr Hasan Eren, 15 Mart 1919 tarihinde Vidin (Bulgaristan)’de doğdu Annesi Mahmure Hanım, babası ise Mustafa Nuri Bey’dir İlkokulu ve rüştiyeyi Vidin’de bitirmiş, daha sonra Bulgar Lisesine girmiş ve liseden 1936-37 öğretim yılında birincilikle mezun olmuştur Lisede Bulgarca, Rusça, Fransızca derslerine ve özellikle de Türklerle ilgili bilgilere ulaşma konusuna önem vermiştir
Macar Türkoloğu Gyula Nemeth Hasan Eren’in Türk diline olan ilgisi nedeniyle “Budapeşte’de okumak isteyip istemediğini sorar Olumlu yanıtı üzerine Ekim 1938’de Budapeşte Üniversitesine kaydını yaptırır Üniversitenin Türkoloji bölümünün tek öğrenicisi Hasan Eren’dir
Hasan Eren, Türkolojinin yanı sıra Moğolca ve Macar dili derslerine de devam eder 1940 yılında “Türk Söz Bilgisine Katkılar” başlığını taşıyan bir yazı yazıp Türkoloji Bölümü Başkanı Gyula Nemeth’e sunduğunda Nemeth “Anlaşılan Türk dilinin etimolojik sözlüğünü siz yazacaksınız” demiştir Bu görüşü 1999 yılında gerçekleşmiş ve Hasan Eren Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü adlı eserini yayımlamıştır

1942 yılında doktora tezini sunar ve başarılı olur 1946 yılında “Türk Söz Bilimi” alanında doçent unvanını alır 1948 yılında Türkiye’ye gelerek Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde doçent olarak göreve başlar Fakültede Çuvaşça ve Yakutça derslerine önem verir Derslerinin yanı sıra Türk Dil Kurumunda çalışmalarına başlayan Prof Dr Hasan Eren, Türkçe Sözlük’ün ikinci baskısından itibaren sözlük çalışmalarına önemli katkılar sağlar Hasan Eren, Türkçe Sözlük ile âdeta iç içedir ve onunla özdeşleşmiştir

Türk Dil Kurumunun çatısı altında Türkçe Sözlük’ün yeni baskılarını hazırlamaya, birtakım yenilikler getirmeye kendini adamıştır Türk dili ve edebiyatı alanında başarılı olmuş yazarların eserlerinin taranmasına geniş ölçüde yer vererek seçilen örnek cümlelerin sözlüğe eklenmesini sağlamıştır Sözlük çalışmaları içinde sürekli yer alan Hasan Eren, 1988 yılında yayımlanan yeni baskıda da başkanlık görevini üstlenmiş, baştan sona kadar sözlüğü birkaç kez okuyarak yeni kelime ve deyimler ekleyerek sözlüğü denetlemiştirTürkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss, Bunları Biliyor musunuz?, Özlü Sözler, Güzel Sözler, Türkçe, Edebiyat, Masallar, Destanlar, Astroloji, Roman Özetleri
Kurumda 1957 yılında ikinci başkanlık görevini yürütmüş, daha sonra bu görevden ayrılarak terim kolu başkanı olmuştur Kol başkanı iken yaptığı ilk iş üniversite öğretim üyeleri ile iş birliği yaparak çeşitli alanlara ait terimleri bir araya getirmek ve yayımlamak olmuştur 1960 yılında Türk Dil Kurumundaki görevinden ayrılmıştır 1985 yılından itibaren Türk Ansiklopedisi başredaktörlüğüne getirilmiş ve bu ansiklopedinin tamamlanmasını sağlamıştır Prof Dr Hasan Eren, 17 Ekim 1983’te Türk Dil Kurumu başkanlığına getirilmiş, bu görevi 20 Eylül 1993 tarihine kadar sürmüştür 1984’te TRT Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu üyeliğine atanmış ve 6 yıl görev yapmıştır

Prof Dr Hasan Eren, ulusal ve uluslararası bilim çevrelerinde pek çok ödüle ve şeref üyeliğine değer görülmüştür 1966’da Macar Dil Bilimi Derneği şeref üyesi, 1972’de Macar Doğu Bilimleri Derneği şeref üyesi, 1988’de Macar Bilimler Akademisi şeref üyesi, 1996’da Uluslararası Hungaroloji Derneği şeref üyesi olmuş, kendisine 24 Haziran 2000’de Macaristan cumhurbaşkanı tarafından en yüksek sivil Macar liyakat nişanı verilmiştir Prof Dr Hasan Eren’e Türk Dil Kurumu da 26 Eylül 1996’da şükran beratı ve onurluğu vermiştir



Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Prof Dr Osman Fikri Sertkaya

Osman Fikri Sertkaya 11 Ağustos 1946’da Adana’da doğdu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi T’ürk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden (1964-1968) mezun oldu 1970’te
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Eski Türk Dili Anabilim Dalına intisap etti 1975 yılında Türk Hava Kuvvetlerinde askerlik görevini yaptı

1976’da “Pek iyi” derece ile “Dr phil,” unvanını aldı Haziran 1982’de “Yardımcı Doçent Doktor” unvanı ile “Öğretim Üyesi” olarak atandı Ekim 1989’da “Doçent Doktor” unvanını aldı Ağustos 1996’da profesörlüğe yükseltildi
Alexander Von Humbolt Vakfı Araştırma Bursu ile Haziran 1977-Şubat 1979 tarihleri arasında; Almanya’da Ruhr Üniversitesi/Bochum (Abteilung für Geschichtswissen-schaft ile
Sprachwissensschaftliches Institut)’da, Justus-Liebig Üniversitesi/Giessen (Seminar für Sprachen und Kulturen Nordafrikas)’de, Bonn Üniversitesi (Seminar für Sprach-und Kulturwissenschaft)’nde, Göttingen Üniversitesi (Seminar für Turkologie und Altaistik)’nde Batı Berlin (Staatsbibliothek Preussischer Kulturbesitz, Oriental Abtcilung)’de, Doğu Berlin İlimler Akademisi (ZentralInstitut für Alte Geschihchte und Archaeologie, Bereich Alter Orient)’nde, İngiltere’de, Manchester (Üniversitesi’nde ve John Rylands Kütüphanesi’nde, Londra Üniversitesi (School of Oriental and African Studies)’nde ve British Library (Department of Oricntal Manuscript)’de, Fransa’da (Bibliothèque Nationale)’de Köktürk, Uygur, Karahanlı, Kıpçak, Çağatay ve Osmanlı yazma ve basmaları üzerinde Türk dili araştırmaları yaptı

1982-1983 yılları arasında Almanya’da Justus Liebig Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü (Institut für Orientalistik)’nde “Lektor für Turkisch [Türkçe Lektörü]”olarak çalıştı

1986 yılının yazında, üç ay, tekrar Alexander von Humbolt Vakfı’nın bursiyeri olarak Justus Liebig Üniversitesi (Giessen)’nde “Uygur Tıp Metinleri” konulu bir araştırma yaptı

Anayasanın 134 maddesi gereği 2876 sayılı kanunla yeniden yapılanan Türk Dil Kurumu’nda başta “Yürütme Kurulu” üyeliği olmak üzere çeşitli görevler aldı

1987-1990 yılları arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı “Kaynak Eserler Yayın ve İstişare Kurulu” ve “1000 Temel Eser Yayın ve İstişare Kurulu” üyeliklerinde bulundu
Osman Fikri Sertkaya’nın geçen 40 yıl içerisinde Türkoloji biliminin yurt içinde ve dışında yayılması ve milletlerarası ilim dünyasında yerini alması için yapmış olduğu çalışmalar arasında kısaca şunlar zikredilebilir: 1973-1999 yılları arasında yedisi Milletlerarası ve onu Millî olmak üzere on yedi Türkoloji Kongresi’nin Sekreter Yardımcısı (1973-1982), Genel Sekreteri (1983-1988) ve Başkanı (1997-1999); Türkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss, Bunları Biliyor musunuz?, Özlü Sözler, Güzel Sözler, Türkçe, Edebiyat, Masallar, Destanlar, Astroloji, Roman Özetleri

1988-1992 yılları arasında Bakü, Elazığ, Almatı, Konya ve Bişkek’te toplanan Türk - Sovyet İkili Kollekyumları” nın kurucusu, yürütücüsü ve Türk tarafının başkanı; Türk Dil Kurumu’nun 1988, 1992, 1996 ve 2000 yıllarında tertiplediği; Uluslararası Türk Dili Kongresi ile Ali Şir Nevayi’nin 550 Doğum Yıldönümü Paneli, Wilhelm Radloff’un Doğumunun 100 Yıldönümünü Anma Paneli ve Göktürk Harflerinin Okunuşunun 100 Yıldönümü Anma Günü toplantılarının düzenleyicisi ve uygulayıcısı;

Kültür Bakanlığı’nın tertiplediği Milletlerarası Yesevi Kongresi ile Türkiye-Rusya veKazakistan tarafından tertiplenen Ahmet Yesevî’nin Dünyası adlı Kongrelerinin düzenleyicisi yürütücüsü;
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin yayımladığı Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi’nin Yayın Kurulu Üyesi;

Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten’in 1982-2001 yılları arası Yazı Kurulu Sekreteri ve Yazı Kurulu Başkanı; Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün yayımladığı Türk Kültürü Araştırmaları’nın Yayın Kurulu Üyesi

Osman Fikri Sertkaya 1966-2005 yılları arasında Göktürk, Uygur, Karahanlı, Kıpçak, Çağatay, Erken Osmanlı ve Çağdaş Uygur Türkçesi devrelerinin dili, edebiyatı, tarihi, sanatı, musikisi, folkloru kısacası Türk dili ve kültürünün çeşitli sahalarında 40 kadarı Almanca, Fransızca, İngilizce, Kırgız Türkçesi, Rusça ve Japonca olmak üzere 330’dan fazla araştırmayı yerli ve yabancı ilim dergilerinde yayımlayarak Türkoloji biliminin yurt içinde ve dışında yayılması ve tanınması için katkı ve çalışmalarda bulundu

Yurt içinde ve dışında 120’yi aşkın millî ve milletlerarası kongre, konferans kollokyum, sempozyum, seminer panel gibi ilmî toplantılara bildiri ile katıldı

Yurt içinde Türkiyat Enstitüsü (1970), Türk Edebiyatı Vakfı (1972), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (1976), Türk Dil Kurumu (1983), Türk Tıp Tarihi Kurumu (1985) ve TAÇ Vakfı (1987) gibi kuruluşlarda tabiî üye, aslî üye, bilim kurulu üyesi ve mütevellî heyeti üyesi olan Sertkaya, yurt dışında da PIAC (Permanent International Altaistic Conference=1972), DMG (Deutsche Morgenländische Gesellschaft=1979), SUA (Societas Uralo-Altaica=1980), CASA (Assocation for Central Asian Studies=1988) gibi kuruluşların aslî üyesidir

1985-2005 arasında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Uluslararası Akademik İlişkiler Kurulu üyesi olarak çalışan ve hâlen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün Eski Türk Dili Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Edebiyatı arasında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nün Müdürlüğü görevini de yürütmektedir


Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Prof Dr Osman Nedim Tuna
(1923 - 1995)


1 Ocak 1923′te Düzce’de doğdu İstanbul Kabataş Erkek Lisesi Fen kolundan mezun oldu (1941) 1941 yılında istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Mühendisliği bölümüne girdi Bu bölümde öğrenim gördüğü yıllarda, Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünde Prof Dr Reşit Rahmeti Arat’ın bir dersini dinledi O ders kendisini çok etkiledi ve Türkoloji öğrenimi görmeye karar verdi 1950 yılında Mukayeseli Türk Dili alanında “Orhon Yazıtlarının İmla Kaideleri ve Fonolojisi”; (XVII+459 s) adlı tezini savunarak Türkoloji bölümünden diplomasını aldı
1952′de askerliğini yaptı 1953′ten 1959′a kadar Bayındırlık ve Sanayi Bakanlıklarında devlet hizmetinde bulundu 1959-1961′de Türk Dil Kurumu’nda uzman, 1961- 1962′de üç kurucudan biri ve ilk as başkan sıfatı Ue Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nde çalıştı
1962-1968′de Amerika’da University of Washington’da (Seattle; Wash) Nicholas N Poppe idaresinde Türkoloji, Mongolistik, Altayistik, Lengüistik alanlarında doktorasını tamamladı ve Ph D unvanını aldı Tezi, Studies on Nahjul-Faradis: A Methodfor Turkic Historical Dialectology (3+V+444 s)’dir 1963-1969 yıllarında aynı yerde müstakillen Türkoloji programının bütün derslerini verdi 1969′dan 1976′ya kadar University of Pennsylvania (Philadelphia, PA)’da kendisinin kurup geliştirdiği Türkoloji bölümünde lisans, lisans üstü, doktora dersleri verdi ve iki Türkoloji doktoru yetiştirdi

1982′de Türkiye’ye döndü ve gönüllü olarak İnönü Üniversitesi’ne (Malatya) katılarak Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nü kurdu 15111984′te doçent oldu; aynı yıl Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu üyeliğine, 1987′de Türkoloji Uygulama Kolu Başkanlığına seçildi, 29121989′da Profesör unvanını aldı 31121989′da İnönü Üniversitesi’nden emekli oldu Bu tarihten 1991 eğitim-öğretim yılı sonuna kadar İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde ücretli Öğretim Üyesi olarak çalışmalarını sürdürdüTürkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss, Bunları Biliyor musunuz?, Özlü Sözler, Güzel Sözler, Türkçe, Edebiyat, Masallar, Destanlar, Astroloji, Roman Özetleri

Prof Dr Osman Nedim Tuna, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nü kurduktan sonra Aralık 1983′ten Ekim 1984′e kadar ve Nisan 1987′den Aralık 1989′a kadar Bölüm Başkanlığı yapmış, bu görevinin yanı sıra degişik tarihlerde Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcılığı, Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği, İnönü Üniversitesi Senatosu’nda Fakülte Temsilciliği, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yönetim ve Kurul Üyeliği görevlerini de yürütmüştür Türk Dil Kurumu’nca düzenlenen 3 Uluslar Arası Türk Dili Kurultayı’nda Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi İlgisi İle Türk Dili’nin Yaşı Meselesi adlı kitabı için kendisine ‘Türk Dili’ne Üstün Hizmet Ödülü ve Onurluk’u verilmiştir
06101993 ile 01011995 arasında Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün kurucusu oldu ve bölüm başkanlığını yürüttü Yeni kurulan üniversitelerde, emeklilik yaşının 72′ye çıkartılmasından faydalanarak Sakarya Üniversitesi’nde çalışan O Nedim Tuna, Ocak 1995′te tekrar emekli oldu Bu yıldan 1997 yılının Haziran ayına kadar aynı üniversitede ücretli Öğretim Üyesi olarak çalıştı

1997 yılının Haziran ayında İstanbul’da Kadıköy’deki evinde sabaha karşı beyin kanaması geçirerek kısmi felç oldu Bir ay kadar yoğun bakımda kaldıktan sonra 22 Temmuz 1997′de özel bir uçakla Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildi Vefat ettiği tarihe kadar evinde hemşire gözetiminde ailesi tarafından tedavisine devam edildi 17 Temmuz 2001 Salı günü Türkiye saati ile 1410′da kontrol için yatırıldığı hastanede vefat etti ABD’de toprağa verildi
Prof Dr Osman Nedim Tuna evli ve üç kız çocuğu sahibi idi

Prof Dr Osman Nedim Tuna, yazdığı eserlerle önemli bir görevi yerine getirmiştirAncak, Türklük ve Türklük bilimi için yaptığı en önemli hizmetin, “öğrenci yetiştirmek” olduğunu düşünürdü Hocanın yanında çalışma fırsatı bulanlar, bir bilim adamının titizliğini, yılmazlığını, sabrını bizzat görmüş oldu Osman Nedim Tuna’yı yakından tanıyanlar ise, “adil insan”ın, “adaletli davranma”nın ne olduğunu Osman Nedim Tuna’nın şahsında bizzat görmenin lezzetini yaşadı

Hocamıza Allah’tan rahmet diliyoruz Mekanı cennet olsun!



Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Prof Dr Zeynep Korkmaz

(Kendi kaleminden)

5 Temmuz 1922 tarihinde Yusuf Hüsnü (Dengi) ile Şefika Dengi’nin üçüncü çocukları olarak Nevşehir’de doğmuşum
Babam Yusuf Hüsnü, Konya ve İstanbul medreselerinde öğrenim gördükten sonra İzmir-Urla, Karaburun ve Turgutlu yörelerinde üzüm, incir ticareti ile uğraşan, İstiklal Savaşı yıllarında da Nevşehir’de bir süre öğretmenlik yapan bir kimsedir Ben ailemin “tekne kazıntısı” diye adlandırdığı son çocuğu olduğum için, rahmetli ablam Naciye Dörkol ile aramızda 20 yaş, ağabeyim Kemal Dengi ile de 16 yaş fark vardır Ailem köken itibarıyla ana ve baba tarafından büyük dedelerimizin XVIII yüzyıl başlarında Toroslardan göç ederek Nevşehir’de yerleşen bir Türkmen ailesine dayanır Nevşehir’de oturdukları yer de Türkmen mahallesidir
Benim yaşam çizgimde ve öğrenim hayatımda başlıca üç dönem vardır Bunlar 1-6 yaşları arasında Nevşehir’de, 7-18 yaşları arasında Urla ve İzmir’de, 18 yaşından günümüze kadar da Ankara’da geçen dönemlerdir Bu dönemleri daha doğrusu öğrenimde geçen yıllarımı şöylece özetleyebilirim:

1929-1934 yılları arasında Urla Birinci İlkokul öğrenciliği, 1934-1940 arası İzmir Kız Lisesinde ortaokul ve lise öğrenciliği, 1940-1944 arasında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde üniversite öğrenciliği 1945’ten başlayarak da akademik yaşamda geçen yıllar
İlkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar geçen yıllar benim öğrenim hayatımın çok başarılı yılları olduğu için, fakülteyi bitirdikten sonra, yakın ilgi duyduğum akademik yaşama adım attım Daha fakülte öğrenciliğim sırasında hocalarımın teşviki ile Yücel ve Ülkü dergilerinde “Gençliğin Düşünceleri”, “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Fikir Cephesi”, Süleyman Kazmaz’ın Seninle adlı romanın değerlendirmesi, “Balıkesir’in Dursunbey İlçesinde Sohbet Baranası” gibi bazı yazılarım yayımlanmıştır
Rahmetli hocam İbrahim Necmi Dilmen’in isteği üzerine yayımladığım Tanzimat Edebiyatı Ders Notları da bunlar arasındadır Ama benim asıl amacım bilimsel çalışmalara adım atmaktı Bu isteğim gerçekleşti ve 1 Ocak 1945 tarihinde Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne ilmî yardımcılık görevi ile atandım Daha o yıllarda Fakültede boş asistanlık kadrosu bulunmadığı, ben de Fakülteyi burslu bitirdiğim için, bugün kendilerini rahmetle andığım Prof Necmettin Halil Onan, Prof Dr Saadet Çağatay, Prof Dr Abdülkâdir İnan gibi değerli hocalarım benim için bu yolu uygun bulmuşlardı Daha sonra Fakülteye birkaç asistanlık kadrosu verilince, 1948 yılında açılan asistanlık sınavını kazanarak 16121948 tarihinde Türk Dili asistanlığına atandım
16 Ocak 1949 tarihinde Ankara Devlet Konservatuvarında tarih öğretmeni ve müdür yardımcısı olan rahmetli eşim Mehmet Korkmaz’la evlendim
1950 yılının sonuna doğru, Güneybatı Anadolu ağızlarından derlediğim metinlere dayanarak hazırladığım Güney-Batı Anadolu Ağızları: Ses Bilgisi (Phonetique) adlı doktora tezi ve 30121950 tarihindeki tez savunmam ile bana (pekiyi) derece ile “edebiyat doktoru” unvanı verildi
Akademik hayatımın bundan sonraki yılları da dolu dolu ve başarılı geçmiştir Verdiğim doçentlik sınavları, birinci, ikinci dil sınavları doçentlik ve profesörlük tezleri ile 12111957 tarihinde doçentliğe, Şubat 1964 yılı başında da Üniversite Senatosunun ve daha üst makamların onayından geçen profesörlüğe yükseltildim
1954 yılı başında Fakülte kontenjanı ile Almanya’ya gönderildim Hamburg Üniversitesine bağlı Institut für Kultur und Sprache der Vorderen-Orients’te ünlü Türkolog Prof Dr A von Gabain ile ünlü Altaist Prof Dr Omeljan Pritsak’ın yanında misafir asistan olarak çalıştım Genel Fonetikçi Prof Dr von Essen’in derslerine devam ettim 1955 yılı Temmuzunda yurda döndüm Daha sonra 1965-1966 yıllarında bir süre de Avrupa kitaplıklarındaki yazma eserler üzerinde araştırma yapmak için British Council bursu ile İngiltere’ye, Alexander von Humboldt Vakfı’nınverdiği araştırma bursu ile de Almanya’ya gittim
Akademik yaşamımın içinde yer alan başlıca resmî ve idari görevlerim şunlardır:
1957-1963 yılları arasında iki kez Fakülte Profesörler Kurulunda “Doçent Temsilciliği”; 1958-1960, 1966-1968, 1972-1974 yılları arasında Fakülte Yönetim Kurulu üyeliği; 1974-1978 yılları arasında Ankara Üniversitesi Senatörlüğü; 1971-1983 yılları arasında ek görevle Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile aynı Üniversitenin Mezuniyet Sonrası Fakültesinde yüksek lisans ve doktora dersleri verme; 1974-1981 yılları arasında Kültür Bakanlığı Kültür ve İhtisas Komisyonu üyelikleri ve bir süre Millî Kültür dergisi redaktörlüğü;
1981-1983 yılları arasında Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Türk Dili Bölümü Başkanlığı ile Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Yeni Türk Dili Ana Bilim Dalı Başkanlığı, Eylül 1983-1987, 1987-15 Mayıs 1990 tarihleri arasında Yüksek Öğretim Kurulu üyeliği; 5 Ocak 1989-15 Mayıs 1990 tarihleri arasında YÖK Başkan Vekilliği Bundan sonra yaş sınırından emeklilik ve emeklilikten sonra yine YÖK’te 15 Mayıs 1992’ye kadar Başkan Danışmanlığı
1 Ocak 1991 tarihinden başlayarak iki yıl süre ile Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde sözleşmeli profesörlük
1941-1980, 1983-2002 yılları arasında Türk Dil Kurumu asli üyeliği; Yönetim Kurulu, Bilim Kurulu üyelikleri, 1983’ten başlayarak Gramer Bilim ve Uygulama Kolu ve Yürütme Kurulu Başkanlığı ile 1997 yılında başlayan Türkiye Türkçesi ve Tarihî Devirler Yazı Dilleri Gramerleri Projesi Başkanlığı, TDK Atatürk ve Türk Dili Çalışma Grubu Başkanlığı ile öteki bazı çalışma grupları üyelikleri Bunlara yerli ve yabancı öteki bazı bilim kurum ve kuruluşlarındaki üyeliklerim de eklenebilir
Ortak yaşamımız boyunca kendisine çok şey borçlu olduğum eşim Mehmet Korkmaz’ı 1984 yılında kaybettim
1950 ve 1957 doğumlu Gültekin ve İltekin adlı iki oğlum, Ender Burak ve Ceylân Zeynep adlı iki torunum vardır Oğullarım 1983 yılından beri mesleklerini Amerika Birleşik Devletleri’nde yürütmektedirler

Eserleri

Prof Dr Zeynep Korkmaz’ın, Türk Dili’nin çeşitli alanlarında yazılmış 16 kitabı, 250‘ye yakın araştırma yazısı vardır Araştırma yazıları (makaleleri) “Türk Dili Üzerine Araştırmalar” adlı kitapta toplanmıştır
Kitap hâlindeki yayınları
Güney-Batı Anadolu Ağızları Ses Bilgisi (Fonetik)
Fuzulî’nin Dili Hakkında Notlar (S Olcay’la birlikte)
Türkçede Eklerin Kullanılış Şekilleri ve Ek Kalıplaşması Olayları
Türk Dilinin Tarihi Akışı İçinde Atatürk ve Dil Devrimi
Nevşehir ve Yöresi Ağızları
Sadrü’d-din Şeyhoğlu, Marzubânnâme Tercümesi
Cumhuriyet Döneminde Türk Dili
M Kemal Atatürk, Nutuk
Gramer Terimleri Sözlüğü
Atatürk ve Türk Dili 1
Bartın ve Yöresi Ağızları
Türk Dili Üzerine Araştırmalar
Atatürk ve Türk Dili 2
Gramer Terimleri Sözlüğü
Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi)
Türk Dili Üzerine Araştırmalar



Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Prof Dr Muharrem Ergin


Muharrem Ergin, Haydar Ergin ile Naime (nüfus kaydında Hanım) Ergin’in oğlu olarak 1923‘te Ahıska vilâyetinin Ahılkelek kazasına bağlı Gögye köyünde doğdu 1920′li yıllarda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin sınırları içerisinde kalan bu bölgede yaşayan Türkler kendilerine Terekeme veya Karapapak adını vermişlerdir Ancak Türkiye’de “Mesket Türkleri” adı ile tanınmaktadırlar

Timur devrinde Semerkand‘dan göçen bu Türkler iki yüzyıl kadar İran’da Sulu düz Sulduz bölgesinde yaşamışlar sonra Ahıska vilâyetine gelmişlerdir İşte Muharrem Ergin bu Terekeme Türklerinin beylerini teşkil eden Kemaloğulları adlı bir aileye mensuptur Osmanlı idaresi bu beyler ailesine fermanla beylik de vermiştir

Terekeme Türkleri 19 yüzyılın sonlarında kendilerini Türk-Ermeni mücadelesinin içerisinde buldular Birinci Dünya Savaşı esnasında bu Türk-Ermeni mücadelesi en had safhaya ulaştı ve savaştan sonra sınırlar belirlendiğinde sınırın Sovyet tarafında kalan Terekemeler artık bu topraklarda kalmanın güvenilir ve doğru olmadığını görerek Türkiye’ye göç etmeye karar verdiler

Daha önceleri kışın Türkiye’de Kars civarında, yazın Ahıska vilâyetinde yaşayan ve hayvancılıkla geçinen Kemaloğulları, küçük Muharrem’in doğumundan üç yıl sonra Türkiye’ye temelli göçü gerçekleştirmişlerdir Devlet bu beyler ve reayasına Türkiye’de yerleşim bölgesi olarak Muş vilâyetinin Bulanık kazasını seçmiştir Muharrem Ergin’in sülâlesinin Gögye’den Bulanık’a göçleri bir buçuk yıl kadar sürmüş ve 1926 yılında tamamlanmıştır Göç eden dört kabile mensubudur Altı kabilenin mensupları ise orada kalmıştır



Muharrem Ergin‘in aile arasındaki adı Behram-’dır Yaşlılar onun kendi aralarında Behram diye çağırırlar Ancak nüfus kaydında adı Muharrem Ergin-’dir



Ergin ailesi 11 çocuklu kalabalık bir ailedir Babası Haydar’ın ilk eşi Zöhre’den İbrahim, Mah-yıldız, Celîl, Kamil ve Enver adlı beş çocuğu olmuştur İbrahim ve kız kardeşi Mahyıldız ailenin Gürcistan’da kalan tarafında yaşadılar İbrahim Veteriner Profesör oldu İbrahim ağabeyi ve Mahvılchz ablası vefat etmişlerdir



Annesi Naime’nin ilk eşi Ali’den Bahri ve Mihriban adlı iki çocuğu vardı Sonra babası Haydar ile annesi Naime evlendiler ve bu evlilikten de Bahri, Yıldız, Muharrem ve Fahrettin doğdu

Muharrem Ergin ilk tahsilini Bulanık îlk Okulu’nda yapmıştır İlk okulu bitirince en yakın yer olan Muş vilâyeti merkezinde orta okul açılmış, böylece Muharrem Ergin orta tahsiline devam etmek fırsatını bulmuştur Orta okul sıralarında bu sefer lise ihtiyacı hasıl olmuş, Muharrem Ergin bu ihtiyacını da devlet parasız yatılı sınavına girerek karşılamıştır Sınavı kazanan Muharrem Ergin kendisini Balıkesir Lisesi’nde bulmuştur



İlk ve orta okulda çok parlak bir öğrencilik hayatı olan Muharrem Ergin Balıkesir Lisesi’nde de kendisini göstermiş ve o zamanlar Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bütün Türkiye ölçüsünde hazırlanan İftihar Listesi kitabına girmiştir



İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydolan Ergin, Reşid Rahmeti Arat, Ahmet Caferoğlu, İsmail Hikmet Ertaylan, Ali Nihat Tarlan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mecdut Mansuroğlu, Janos Eckmann, Ahmet Ateş, Abdülkadir Karahan, Mehmet Kaplan gibi hocaların öğretiminde başarılı bir yüksek tahsil hayatı sürdürerek 1946-1947 ders yılında mezun oldu Bir yıl kadar Boğaziçi Lisesi’nde Türkçe öğretmenliği yaptı 1950 yılında açılan asistanlık sınavını kazanarak Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne asistan oldu



Muharrem Ergin Türk Dili Kürsüsü’nde Ord Prof Dr Reşid Rahmeti Arat’ın asistanı olarak o sıralarda Vatikan Kütüphanesinde ikinci yazması bulunan Dede Korkut Destanları’nın karşılaştırmalı metni üzerinde doktora çalışmasına başladı Doktora tezini 1954 yılında tamamladı İki yıllık askerlik görevinden sonra da doçentlik çalışması olarak Dede Korkut Destanlarının hazırlamış olduğu karşılaştırmalı metninin gramerini ve sözlüğünü hazırladı ve bu çalışması ile 1962 yılında doçent unvanını aldı



1964 yılının sonlarında Ord Prof Dr Reşid Rahmeti Arat vefat edince Doçent Dr Muharrem Ergin Eski Türk Dili Kürsüsü’nün başkanı oldu ve bu görevi yaş haddinden emekli olduğu Temmuz 1990′a kadar devam etti



1964 yılında Özden Ergin ile evlendi 1965 yılında Ergin çiftinin tek çocukları olan Çağrı dünyaya geldi Muharrem Ergin 1971 yılında profesörlüğe yükseltildi Profesörlüğe yükseltilirken biri Orhun Âbideleri diğeri Azeri Türkçesi adlı iki profesörlük takdim tezi sundu



1986 yılından Temmuz 1990′a kadar Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün başkanlığını da yürüten Ergin başarılı ve parlak bir akademik hayat geçirmiştir Türkiye Millî Kültür Vakfı’nın, Boğaziçi Yayın-evi’nin, Aydınlar Ocağı’nın ve Milletler Arası Türkoloji Kongresi’nin üstün hizmet ve şeref armağanları ile taltif edilmiştir



Prof Dr Muharrem Ergin Türkçeyi çok iyi konuşan bir hatiptir Vurgulaması, tonlaması ve telaffuzu çok iyidir Muharrem Ergin eser vermiş olan velud bir hocadır Eserleri Türk dilinin ve kültürünün çeşitli sahalarına aittir Başta meslekî eserleri gelir



Meslekî eserlerinin en önde geleni Türk Dil Bilgisi adlı kitabıdır İlk baskısı 1958 yılında Edebiyat Fakültesi yayınları arasında yapılan bu eserin genişletilmiş ikinci baskısı 1962 yılında yapıldı Bu ikinci baskıdan yapılan üçüncü baskı ise özellikle SSCB’ye bağlı doğu bloku hocalarının ihtiyaçları için Bulgaristan’da Sofya’da 1967′de “Narodna Prosveta” olarak yayımlanan baskıdır Yine genişletilen eserin 1972 yılında dördüncü baskısı yapılmıştır



Türk Dil Bilgisi üniversitelerde yazılan ve okutulan ilk Türk Dil Bilgisi’dir Bu güne kadar Türkiye üniversitelerinin tümünde okutulan temel kitap olarak 1997 yılına kadar 20′nin üzerinde yayımlanmıştır Ergin’in bu eseri çeşitli ölçü ve hacimlerde Eğitim Enstitüleri, Yüksek Okullar ve Temel Bilimler Fakülteleri için yine Türk Dil Bilgisi başlığı ile, Lise 1 ve II için Türk Dili başlığı ile, Yaygın Yüksek Öğretim’in kuruluşundan sonra Türkiye Üniversiteleri’nin her bölümünün öğrencilerinin okumaları için Üniversiteler İçin Türk Dili başlığı ile, yayımlanmıştır Bu sonuncusunun 8 baskısı yapılmıştır



Ergin’in ikinci meslekî eseri Osmanlıca Dersleri adlı ders kitabıdır Eski yazının ve Osmanlıcanın üniversitelerde kapısını açan ve mükemmel bir antolojisi de olan Osmanlıca Dersleri, ilk baskısı 1958 yılında olan ve bu güne kadar 8 baskısı yapılan orijinal bir eserdir



Muharrem Ergin‘in ilmî araştırmaları ise Türk dilinin çeşitli saha ve devrelerini inceleyen eserler olarak karşımıza çıkmaktadır



Eski Türkçe sahasında hazırladığı eseri Orhun Âbideleri adını taşır 1970′te 100 Temel Eser serisinde ilk baskısı yapılan bu kitapta Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtlarının metinleri, tercümeleri, sözlüğü ve tıpkıbasımları yer almaktadır 27 yıldan beri üniversitelerde ders kitabı olarak da okutulan bu eserin 20 baskısı yapılmıştır



Çağatay Türkçesi sahasında hazırladığı eseri Ebülgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terâkime adlı eseridir Bu eser Tercüman 1001 Temel Eser serisinin 33 kitabı olarak 1974 yılında Türklerin Soy Kütüğü başlığı ile yayımlanmıştır



Azeri Türkçesi sahasındaki ilk eseri Şehriyâr’ın Haydar Baha’ya Selâm I-II adlı iki şiirinin esas alınarak Şehriyâr’a yapılan nazireler ile birlikte Şehriyâr’ın şiirlerinin dil özelliklerinin gösterildiği Azeri Türkçesi adlı kitabıdır İlk (1971) ve ikinci (1981) baskısı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları arasında yapılan bu eserin üçüncü baskısı 1986′da Ebru Yayınevi tarafından yapılmıştır Bu sahada hazırladığı diğer eseri de İstanbul Edebiyat Fakültesi yayınları arasında yayımlanan Kadı Burhaneddin Divanı‘nın transkripsiyonlu metnidir



Türkiye Türkçesi sahasında hazırladığı eseri Dede Korkut Kitabı’dır Ergin Dede Korkut destanlarının karşılaştırmalı metni ile indeksini doktora tezi olarak, gramerini ise doçentlik tezi olarak hazırlamış ve bu eserlerin ilk baskıları Türk Dil Kurumu Yayınları arasında 1958 ve 1963 yıllarında yayımlanmıştır



Muharrem Ergin hocalığının dışında bir düşünür, bir fikir adamıdır Türkiye’nin Bugünkü Meseleleri adlı dört baskısı yapılan eseri Ziya Gökalp‘ten sonra bu sahada yazılmış en muht*******ı eserdir



Ergin’in diğer fikir eserleri arasında Sovyet Emperyalizmi, Balkanlar ve Türkiye (İstanbul 1974) ve Türkiye’yi Bu Güne Getiren Tarihi Seyir (Ankara, 1986) adlı eserlerini zikredebiliriz



Onun gözlerden uzak kalan bir büyük eseri de 1945 ile 1988 yılları arasında yazdığı 200′den fazla ilmî ve siyasî makaledir Çeşitli dergiler ile Orta Doğu gazetesindeki yorumları Milliyetçiler Korkmayınız, Birleşiniz (Ankara 1976) adı ile yayımlanmıştır



Ergin’in ilmî yorumları genellikle üniversite dergileri dışında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün aylık organı olan Türk Kültürü dergisinde görülür İlim politikasını genellikle Aydınlar Ocağı’ndaki çalışmalarında yapmış, siyasî yorumlarını ise Orta Doğu gazetesinde yayımlamıştır



45 yılı aşan ilim hayatında bir çok üniversite hocası yetiştiren Ergin’in büyük bir hizmeti de Türkiye liselerindeki dil ve edebiyat öğretmenleridir Bu gruba onun yazı, konferans, panel, seminer, sempozyum, kollokyum ve kongrelerdeki görüşlerinden faydalanan, başka bir söyleyişle Muharrem Ergin pınarından doyasıya, kana kana bilgi içen her yaştaki bir milliyetçiler ordusunu da ilâve etmek gerekiyor



Ergin Türk milliyetçisi, Türk kültürcüsüdür Türklüğü daima bölünmez bir bütün olarak görmüştür Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün kuruluşunda ve gelişmesinde büyük emeği geçmiştir Ergin teşkilatçıdır, yönlendiricidir, idarecidir, liderdir Bulunduğu grupta derhal fark edilen bir şahsiyete, müthiş bir ikna kabiliyetine sahiptir Demirel hükümetine 100 Temel Eser serisini kabul ettiren kişilerin başında gelir Zaten 100 Temel Eser serisi Ergin’in Dede Korkut hikayelerinin Türkiye Türkçesi tercümesi cildi ile başlamıştır



Yine onun Türk Mûsikisi Devlet Konservatuarının kuruluşunda devrin siyasî ekibine yaptığı olumlu telkinler ile bu müstesna müessese Türk milletine kazandırılmıştır



Ergin Milletler Arası ve Millî kongreleri, kol-lokyumları ile Türkoloji ilminin bir ilim disiplini olarak Türkiye’de ve dünyada tanınmasında çok gayret göstermiş, bu müesseseler onun Genel Sekreterliği zamanında kökleşmiş ve gelenekleşmiştir



Muharrem Ergin 6 Ocak 1995 Cuma günü öğleden sonra dört civarında evinde vefat etti 9 Ocak 1995 Pazartesi günü saat 1100′de İstanbul Üniversitesi Merkez Binası’nda akademik tören yapıldı ve Muharrem Ergin’in eller üzerinde Beyazıt Camii’ne taşınan cenazesi kılınan öğle namazından sonra Hasdal Mezarlığında toprağa verildi


Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Zeki Velidi Togan



Zeki Velidi Togan, 10 Aralık 1890 tarihinde Başkurt ilinde İsterlitamak’a bağlı Küzen köyünde doğdu Daha ilk mederse tahsilini yaparken bir yandan da özel Rusça dersleri alıyordu Öğretmen olan annesinden Farsça öğrenmeyi de ihmal etmiyordu 1902 yılında orta tahsil için Ütek’e bulunan dayısı Habib Neccar’ın medresesine gitti Buradaki öğrenimi sırasında Arapça dersler alarak dil bilgisini geliştirdi
1908′de köyünden kaçarak Kazan’a gelip burada özel dersler aldı Bu arada Katanov ve Aşmarin gibi bilginlerle tanıştı 1909 yılında mezun olduğu Kasımiye medresesine ‘Türk Tarihi ve Arap Edebiyatı Tarihi Muallimi’ oldu 4 yıl süren bu öğretmenliği sırasında 1911 sonlarında yayınladığı Türk ve Tatar Tarihi adlı kitabı sayesinde meşhur olmaya başladı Bu eserin iyi yankıları sayesinde Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti’ne Aza seçildi

1913′te Fergane’ye, 1914′te Buhara’ya araştırmalar yapmak için gönderildi Bu seyahat neticelerine ait hazırlamış olduğu raporlar başta Petersburg Arkeoloji Cemiyeti olmak üzere Kazan ve Taşkent Arkeoloji cemiyetleri mecmualarında yayınlandı Bu arada Prof Katanov’un şimdi İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü’nün esas nüvesini teşkil edecek olan kitaplarının Türkiye’ye gönderilmesine vesile oldu
Daha sonra Rus Millet Meclisi Duma’da Ufa Müslümanlarının temsilcisi olarak bulunmak üzere Petersburg’a gitti Bilimsel çalışmalarına siyasî çalışmalarını da eklemiş oluyordu Bu sırada Bolşevik ihtilâli patlak verince o da Türklerin durumunun düzelmesi için mücadeleye girişti
Bolşevik İhtilâli’nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917′de Başkurt ilinin muhtariyeti ilan edildi Örenburg’u 18 Şubat 1918′de işgal eden Sovyetler onu tutukladılarsa da 7 Haziran’da hapisten kaçtı Başkurt hükümeti kurulduğunda Togan, Harbiye Nazırı oldu Bundan sonra Lenin, Stalin ve Troçki ile defalarca görüşütü fakat olumlu sonuç alamayınca Türkistan’a çekilip orada mücadeleye karar verdi

1920-23 yıllarında Türkistan’da amansız bir mücadeleye girişti ise de başarılı olamadı Basmacı Hareketi’nin içinde bulundu Türkistan Millî Birliği’nin kurucusu ve ilk başkanıdır
Paris, Londra ve Berlin’deki bir çok Orta-Asya tarihçisi onunla çalışmak istemesine rağmen, devrin Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Fuat Köprülü, Rıza Nur, Yusuf Akçura’nın istekleri sayesinde Türkiye’den davet aldı 20 Mayıs 1925′te geldiği Türkiye’de Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Encümeni’ne tayin edilmiştir O zamanki Ankara’nın kitap açısından yetersiz olması yüzünden kendi isteği ile İstanbul Darülfünun’u Türk Tarihi Müderris Muavinliği’ne tayin edildi
Bundan sonra İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde hummalı çalışmalarına başladı Fakat, 1932′de I Türk Tarih Kongresi’nde tıp doktoru Reşit Galip’in sunduğu Orta Asya’da iç deniz olduğu ve bunun sonradan kuruduğu konusu hakkındaki tebliğini eleştirince, Togan aleyhine bir kamuoyu oluştu Kendisine takınılan bu kötü tutum üzerine ülkeyi terk etme kararını verdi 8 Temmuz 1932′de istifa ederek Viyana’ya gitti

1935′te doktora çalışmalarını bitirdikten sonra Bonn Üniversitesi’nde, 1938′de Göttingen Üniversitesi’nde ders verdi 1939′da Millî Eğitim Bakanı’nın daveti üzerine tekrar Türkiye’ye geldi İstanbul Üniversitesi’nde Umumî Türk Tarihi Kürsüsü’nü kurdu İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Türkiye’de Sovyetler aleyhine faaliyet ve Turancılık suçundan tutuklanıp mahkeme edildi 10 yıl hapse mahkum edildiyse de Askerî Mahkeme kararı bozdu ve Togan beraat etti 1948′de yeniden döndüğü üniversitedeki görevine ölümüne kadar devam etti 1951′de İstanbul’da toplanan XXI Müsteşrikler Kongresi’ne Başkanlık etti Bu onun bilimsel alandaki şöhretini çok daha artırdı
Zeki Velidi Togan 26 Temmuz 1970′te İstanbul’da vefat etti

HAKKINDA YAZILANLAR

Zeki Velidi unutulmadı
Zaman 7 Temmuz 2001

20 yüzyılın önemli şarkiyatçılarından Ord Prof Zeki Velidi Togan (1891-1970), doğduğu topraklarda unutulmadı Başkortostan Cumhurbaşkanı Danışmanı Emir Yoldaşbayev, uzun bir süredir yürüttüğü Zeki Velidi çalışmalarını kitaplaştırdı

Yoldaşbayev’in kaleme aldığı, ‘Çağdaşlarının Hatıralarında Bilinen ve Bilinmeyen Yönleriyle Zeki Velidi’ isimli kitap, Başkortostan ve Rusya’da piyasaya sürüldü



Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Reşit Rahmeti Arat





Aslen Kazanlı olan R Rahmeti Arat, Kazan’a yakın bir köyde, Eski Ücüm’de, İsmetullah adlı bir baba ile Mahbeder adlı anneden 1900 yılının 15 mayısında dünyaya gelmiştir, ilk mektebi mahallî şartlara göre kendi köyünde tamamladıktan sonra, bir amcası tarafından bugünkü Kazakistan’ın Kızılyar (Peterpavel) şehrine götürülmüş, orada ilk önce, bu yüzyılın başından beri yeni metodla çalışan Türk-Tatar mektebinde, sonra da hususî bir hazırlık ile rusça öğrenip Rus gimnaziyumunda (o zamanki nesil gibi bir taraftan da Türk -Tatar mektebine giderek) tahsilini devam ettirmiştir Son sınıfa geldiği günlerde, komünist rejiminin ilerlemesini önlemek maksadiyle baş kaldıran Amiral Kolçak ordusuna mekteplerden de gençler alınmıştı Bu cümleden Rahmeti Bey de önce askerî eğitim kurslarına, sonra da cepheye gönderilmiştir
Kolçak ordusu yenilip dağıldığı zaman Rahmeti Bey yaralı olarak Mançurya’nın Harbin şehrine gitmiştir Harbin şehrinde eskiden beri yerleşmiş olan Türk-Tatar aileleri bulunduğundan, bunların imamları, mektepleri ve cemiyetleri vardı Bunlara kafileler halinde gelen her türlü tabakadan ihtilâl muhacirleri de katılarak cemiyet hayatı canlanıp genişlemiştir Rahmeti Bey, burada gençlerle birlikte yararlı çalışmalarda bulunmuş, kendisini sevdirmiş, 1921’de yarıda kalan gimnaziyumu tamamlayarak 1922’de yüksek öğrenimini yapmak üzere Almanya’ya gitmeğe muvaffak olmuştur Harbin’de ve Berlin’de bulunduğu süre içinde, Harbin imamı İnayet Ahmedî Bey’den maddî ve mânevi yardım görmüştür Gençlik teşkilâtlarında birlikte çalıştığı gençlik arkadaşı Hüseyin Abdüş Bey de, her hususta ona destek olmuştur Berlin’deki öğrenimi böylece, dışarıdan alınan cüz’î bir yardım ile ve bir haylî ağır maddî şartlar altında, kendi çalışmalariyle ilerleyebilmiş, çalışkan, dürüst bir öğrenci olarak kendisini tanıtabildiğinden hocalarının da dikkatini çekmiş, iş bulmakta onlardan yardım görmüştür

Bu esnada, Birinci Dünya Harbi ve Rus ihtilâlinden sonra, Berlin’e, Rus boyunduruğu altında kalmış olan Türk ülkelerinden, Türkistan, İdil-Ural ve Azerbaycan’dan da türlü yollarla gelen muhacir gençler vardı ve bunlar mekteplere yerleşmek üzere idiler, iyi bir tesadüf eseri olarak Lehistan Tatarlarından Yakup Bey Şinkeviç de daha önce Berlin’e gelip öğrenime başlamış ve büyük türkolog W Bang’ın öğrencisi olmuştu O, kendisinin şevkle çalıştığı Türk dili sahasına Rahmeti Bey’i de celbetti W Bang, o güne kadar meydana getirdiği türkçeye dair birçok eserleriyle tanındığından, Turfan kazılarından gelen malzemeyi işlemek için de en münasip bir ilim adamı olarak kabul edilmiş ve böylece 1920’de Berlin Üniversitesine çağrılmıştı Bir talih eseri olarak Rahmeti Bey için de bu büyük bir fırsattı Daha küçük yaşta aile yuvasından ayrılmış ve cemiyet meselelerine alışmış olan merhum, bütün varlığiyle kendisini bu millî işe vakfetti Yoksa, yabancı memleketlerde belirli bir destek olmadan tahsile devam etmek için yalnız enerji ve zekâ kâfi gelmez Bunun için çalışma hevesini besleyecek büyük ideale ve imana ihtiyaç vardı
Genç Rahmeti bu imanı kendisinde bulmuştu Kısa zamanda kendisinin seciyesini tanıtarak yüksek ilim adamları arasına katılmış, yalnız tahsille kalmamış, ilmî araştırma sahasına da girebilmişti Berlin ilimler Akademisi’nde yığılı duran bir sürü yazı malzemesi içindeki eski Türk kültürüne dair Uygur, Mâni ve diğer yazılarla yazılmış yazmaların tasnifi için diğer birkaç Alman bilginiyle beraber (bu cümleden A v Gabain) Rahmeti Bey de görevlendirildi Teknik işler yanında bu yazma eserlerin araştırılmasına ve işlenmesine de koyuldu W Bang gibi üstün olgunlukta bir ilim adamiyle çalışabilmek ve her gün onun yanında yardımcı olabilmek Rahmeti Beyi zamanla daha çok ilerletmiş ve Avrupa’nın XIX yüzyılda zirvesine ulaşmış olduğu titiz çalışma metoduna vâkıf olmasına yardım etmiştir Gecesini gündüzüne katıp çalışan Rahmeti Bey, Berlin Üniversitesini 1927’de bitirdiği zaman yalnız bir doktora çalışmasiyle ortaya çıkmadı
Akademi yayımları arasında yer alan Uygur metinlerini de baskıya hazır şekle sokmuş bulunuyordu Bu gibi eserlerin ne kadar zorlukla, titizlikle işlendiğini, ne kadar büyük bir dikkat sarfetmek gerektiğini ancak bu mesleği yakından tanıyanlar takdir edebilirler, öğrenimini bitirir bitirmez Berlin Üniversitesi’nin Şark Dilleri Semineri Kazan lehçesi rektörlüğüne alınmıştır Böylece, ilmî çalışmaları arasına öğretim görevi de girmişti O, titiz çalışmalariyle, yaşı ilerilemekte olan hocamız Bang’ın tabiî bir halefi olarak belirmişse de, yabancı oluşu buna mâni oluyordu Fakat kader ona daha büyük kapıyı açmıştı Atatürk’ün bir çok yenilikleri arasına millî kültür ve dil dâvası da giriyordu O zamanın Maarif Vekili Reşit Galip Bey tarafından “Uygurcayı su gibi bilen” genç âlim Rahmeti Bey de çağrılmıştı, İstanbul’a geldiği zaman “Uygur Tababetine Dair” iki fasiküllük bir eseri ve Oğuz Kağan Destanı ve Türkische Turfantexte VI (W Bang, A von Gabain’le birlikte) adlı eserleri Akademi neşriyatı olarak yayımlanmış, ayrıca birkaç ilmî mecmuada yazıları çıkmış olan tanınmış bir türkologdu
Hayatı son derece muntazam geçmiştir Başarılarında ve verimli çalışabilmesinde şüphesiz düzenli aile hayatının etkisi büyüktür Tıp öğrenimi yapmak için Uzak Doğu’dan kendisiyle beraber Berlin’e gelen Rabia Hanım ile, ikisinin de tahsilleri tamamlanmak üzere iken, 1927’de evlenmişlerdi Rabia Hanım Perm’li bir tüccarın tek kızıydı, iyi bir terbiye ve ihtimamla yetiştirilmiş olan kızlarına iyi bir tahsil de gördürmek isteyen ana-babası, onu Rus gimnaziyumunda okutmuşlar ve ihtilâlden sonraki kargaşalıktan kurtarmak için Sibirya şehirlerinden birine tıp öğrenimine göndermişlerdi Komünistlerin oraya da sarkmaları üzerine, bu genç kız da bir kafile ile birlikte Uzak Doğu’nun Harbin şehrine gitmiştir Orada Rahmeti Bey’le tanışmış ve beraberce Berlin’e gitmişlerdir Önce anne ve babası, bir daha görüşülmeyecek kadar uzak ülkelere, Almanya’ya gitmesine razı olmamışlar, fakat sonradan babası: “Anne müsaade etti” diye telgraf çekmiş ve bir daha anne-baba ile görüşememek üzere böylece o da, tam izinli olarak Avrupa’ya gidebilmiştir Rabia Hanım tahsilini tamamlar tamamlamaz Berlin’de hastahanelerde çalışmağa başlamış, ağır şartlar altında geçen öğrencilik devreleri çabuk unutulmuş, hayatları düzene girmişti Bu evliliklerinden iki kızları dünyaya gelmiştir Her ikisi de evlidir ve üç çocukları vardır Rabia Hanım, Rahmeti Bey’in muntazam çalışabilmesi için her fedakârlığa katlanmış, ona iyi bir hayat arkadaşı olmuştur Değerlerin derecesini ölçüp biçmesini bilen bu hanım, Rahmeti Bey’in gerçek değerler üzerinde çalışabilen ve pek az yetişen bir meslek adamı olduğunu, o mesleğin, kültür ve cemiyetin selâmeti bakımından, kendi mesleğinden daha üstün olduğunu kavrayacak kabiliyette idi Türkiye’ye geldikten sonra, bir süre çeşitli yerlerde doktorluk yapmışsa da sonradan çocuklarının annesi ve hayat arkadaşının desteği olmak üzere, mesleğini terk etmişti Son yıllarda, Rahmeti Bey’i yolculuklarında yalnız bırakmamak için Anadolu gezilerine onunla beraber giderdi Rahmeti Bey de onun sonsuz fedakârlığını biliyordu ve minnettardı Kutadgu Bilig’in tercümesini Rabia Hanım’a ithaf etmişti

Tab’an sakin, çekingen, oldukça mahcup bir insandı Kendi yağıyla kavrulup, kendini her felâketten kurtaran insanlarda olan derin bir ciddiyet, hassasiyet ve ketumluk, onun tabiatının biribirinden ayrılmaz vasıflarındandı Hiçbir zaman düşünmeden, gürültülü konuşmaz, kendisi lüzumsuz yere gülmediği gibi, başkalarını da sudan lâflarla alaylı bir şekilde güldürmezdi Bir şey sorulduğu zaman da Rahmeti Bey’in derhal cevap verdiğini hatırlamıyorum O, her zaman önce düşünür, sonra kaçamaklı bir cevap verir, bir hayli konuştuktan sonra asıl düşündüğünü ortaya koyardı

Meslek icabı çalışmalarındaki titizliği, gayet tabiî olarak devamlı ve istirahatsiz bir didinmeyi gerektiriyordu Bu yüzden, yaz aylarında bile, Yeşilköy’deki yazlık evinde oturduğu halde, devamlı çalışır; ancak bir yarım gün kadar istirahat eder ve denize girip çıkar, öğleden sonraları cehennem gibi yanan şehre gidip işiyle uğraşırdı Üniversiteye çok yakın bir yerde, oldukça dar olan bir ev satın almışlardı; onun alt katına da gece yarılarına kadar çalıştığı kütüphanesi yerleştirilmişti

İnsan olarak vazifeşinas, halk ve millet uğrunda her hizmete hazır oluşu yanında, geldiği memleketin büyük acılar içindeki halkının yaşaması için bağlandığı türkçülük idealini o, taşkın çıkışlardan sıyırmak üzere, her zaman ilim ve kültür alanına sokmağa muvaffak olmuştur, demek yanlış olmaz “Türk şivelerinin tasnifi” başlığı altında lehçe tasniflerini topladığı yazısında, Türk lehçelerinin ilmen gerçekten birbirine çok yakın olduğunu göstererek, bu şuuru aşılamağa çalışmıştır Bu “şive” tâbiri Türkiye türkçesine göre yanlış olduğu için tepki yaratmış, çok tenkid edilmiştir Gerçekte bu tâbir onun değil, ilk türkiyatçılardan olan ve sonradan pantürkistlik isnadiyle Ruslar tarafından öldürülen Kırımlı Bekir Çobanzade’nin daha önce kullandığı bir tâbirdi (Bkz Türk-Tatar Diyalektolojisi, Bakû, 1927)*

* Bekir Çobanzade için bkz A Battal Taymas : Kırımlı Bekir Çobanzade’nin Şiirleri (Türkiyat Mecmuası XII, 1955)

Çalışmaları

Çalışmalarını ilmî bir tasnife tâbi tutmak gerekirse şu şekilde gösterebiliriz :

1) Avrupa’da uygurca üzerindeki çözümlü metin yayımları, 2) Bunların devamı olarak Türkiye kütüphanelerinden bulup çıkardığı uygur harfleri ile yazılmış metinlerin çözüm ve yayımları, 3) Kutadgu Bilig, Atebetü’l-hakayık ve Eski Türk Şiiri, 4) Türk yazı dilinin tarihî inkişafına dair makale ve bildirileri, 5) Tarih çalışmaları, 6) İslâm Ansiklopedisi’ndeki yazıları ve yönetimi, 7) Öğretim maksadiyle yazılmış yazıları

Nazarî çalışmalarının en iyisi doktora tezi olarak hazırladığı “Die Hilfsverben und Verbaladverbien im Altaischen” (Ungarische Jahrbücher Bd VIII - 1-4, Berlin 1928) dir Bu eser, Avrupa’nın göbeğinde, Berlin Üniversitesi’nde Türk diline dair Yakup ŞİNKEVİÇ’in Rabğûzi’nin Sintaksı adlı doktora tezinden sonra ikinci olarak verilen önemli bir tezdi Eserin konusu, Altayca’da yardımcı fiiller ve zarf -fiiller olmasına rağmen, burada diğer bütün Türk ağızları karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmış ve bilhassa uygurcaya ve kendi ana dili olan Kazan lehçesine geniş ve aydınlatıcı yer verilmiştir Eserin ilmî değeri de Türk dili araştırmaları için temel çalışmaların gerektirdiği yüksek seviyededir Türkiye’deki çalışmalarından, İstanbul kütüphanelerinden bulup çıkardığı bazı uygurca yazılmış yazılar üzerindeki yayımları, Avrupa’daki Uygur metinleri çalışmalarına eşitti ve daha az önemde değildi O, bunlarla, Anadolu’yu fethetmiş olan Türklerin Uygur yazısını bildiklerini ve kullandıklarını ve bu yazı sisteminin alfabesinin bazı kütüphanelerde bulunduğunu, Kâşgarlı’nın Divanü Lûgati’t-türk’ünde geçen alfabe sırasına göre tanzim edildiğini ve Fatih Sultan Mehmed’in bir yarlığını Uygur harfleriyle kaleme aldığını veya yazdırdığını ortaya koymuştur “Uygur Alfabesi” ve “Fatih Sultan Mehmed’in Yarlığı” başlıklı etüdleri bu bakımdan dikkati çeken yazılardır

Istılah buhranı içinde bulunduğumuz şu günlerde, tarihî bakımdan hiçbir zaman önemini yitirmeyecek olan Uygurların ıstılah yapma usulünü de rahmetli Türkiyat Mecmuası VII-VIII (1942) de “Uy-gurlarda Istılahlara Dair” adiyle işleyip ortaya koymuştur Uygurca üzerindeki çalışmalarının sonuncusu da tamamlanmış ve baskıya verilmiş olan “En Eski Türk Şiiri” dir Bununla o, Türk Edebiyatının başlangıç safhasını öğrenmek için bir kaynak açmış oluyor

Son yıllarda bütün Anadolu kütüphanelerini dolaşarak, arap harfleriyle yazılmış olan eski eserleri araştırıyor ve bunların kronolojik sırasını aydınlatmak için bir katalog hazırlamak istiyordu Bu çalışmalarına ait notların tamamlanmamış yazıları arasında bulunacağını umuyorum

Uygurca metinlerin yayımları, eski kaynakların verdiği bilgilerin değerli sonuçları her bakımdan büyük bir malzeme topluluğu olan Kutadgu Bilig üzerine W Bang’la beraber ve onun da ilgisini, çekmişti Turfan kazılarından çıkmış Eski Türk yazı malzemesi ilim alanının türlü kıymetleri tarafından ahenkli ve metodlu bir şekilde işlenip kısa zamanda Türk dili bilgisini çok yüksek bir seviyeye ulaştıracak duruma getirilmişti W Bang’ın diller üzerindeki geniş bilgisi, çoktandır meşgul olduğu Türk diline metodik görüş ile çalışma çığırı açtıktan sonra Kutadgu Bilig’e de sıra gelmişti K B o güne kadar W Radloff ve H Vambery tarafından ele alınmış ise de, bu eserin değeri ile mütenasip olmadıklarından, o henüz işlenmiş ve hattâ yayımlanmış sayılamazdı Artık onun dili çözülecek duruma gelmişti, fakat bu büyük eserin ağır teknik işi vardı Rahmeti Bey bu işi üzerine aldı Kutadgu Bilig onun, uğrunda bütün ömrünü harcadığı bir çalışma oldu ve “Giriş” teki açıklamaları, onun ağır teknik işinin bir mükâfatı olmuştur O, bugüne kadar bu eser hakkında söylenenleri bir tarafa atarak yeni fikirler ortaya koymuş, bu devire nüfuz etmeğe çalışmıştır Şöyle ki, dördüncü bir tip olan Odğurmuş’u bu güne kadar kabul edildiği gibi “kanaat” in değil de “akıbet” in mümessili olarak tanıtmıştır Üstelik kendisinden önce umumiyetle bir nasihat kitabı ve devlet teşkilatı ile ilgili olarak kabul edilen bu eseri, Rahmeti Bey*, kâmil bir insanın nasıl olması gerektiğini öğreten bir eser olarak kabul etmiştir Şüphesiz türlü fikirlerle dolu olan bu eser hakkında, son sözü söylemek henüz mümkün değildir Fakat o bu eseri araştırmağa imkân verecek bir şekilde çözerek yayımlamıştır Her halde bundan sonra da bu konular üzerinde diğer bilim adamları tarafından aydınlatıcı fikirler ortaya atılır Bugün için Kutadgu Bilig’in önemli bir teknik eksiği, onun gramer bölümünün ve sözlüğünün kendisi tarafından yapılmamış olmasıdır Bıraktığı evrak içinde ancak Kutadgu Bilig’in sözlük kısmına dair A, B harflerini içine alan malzemenin işlenmiş olduğu anlaşılmıştır

Kutadgu Bilig’den sonra Atebetü’l-hakayık yayımını hazırlamıştır Berlin Akademisinde Atebetü’l-hakayık’a dair bir dörtlük ihtiva eden bir sahife bulmuş ve bilhassa bundan sonra bu işi yapmağa heves etmiştir Bu eserin bu güne kadar kullanılagelen Gaybetü’l-hakayık, Hibetü’l-hakayık adlarını da merhum dikkatle çözerek Atebetü’l-hakayık olarak okumağı tercih etmiş ve bunu (s 9 da) nüsha farklarını ve kelimenin mânasını göz önünde tutarak inandırıcı bir şekilde ispat etmiştir

Türlü kongrelerde okuduğu bildirilerde o, hiçbir zaman yeni bir şey ortaya atmamış, devamlı şekilde Türk dili araştırmalarının temelini nelerin kurabileceği fikri üzerinde durmuştur Buna misal olarak : Türk Dilinin İnkişafı (III Tarih Kongresi Tebliğleri, 1943, Basılışı : 1948), Anadolu’da Yazı Dilinin Tarihî İnkişafına Dair (V Türk Tarih Kongresi Tebliğleri, 1956, s 225-232), Uygur Devri Türkçesi (İkinci Türk Dil Kurultayı, 1934) başlıklı yazılarını gösterebiliriz

Diğer yazı ve eserlerinde merhum, her zamanki titizliği ile, temel olarak daima eski dil üzerinde önemle durmuştur

Atebetü’l-hakayık’ın önsözünde: “Ayrı Türk muhitlerinde vücuda gelmiş olan yazı dillerinin, muayyen şartlar dahilinde, eski yazı dilinden inkişaf etmiş olduğuna ve bunların tetkikinde de Uygur devri malzemesinin göz önünde tutulması lâzım geldiğine işaret etmiştim (bk III Türk Tarih Kongresi, TTK, IX seri, nr 3, Ankara, 1948, s 598-611) Türk dil bilgisi sahasında o zamandan beri yapılmış olan araştırmalar, bu fikirleri te’yit edecek bir çok malzeme vermiş olduğu gibi, Atebetü’l-hakayık’ta da bu hususta bir çok misâller bulmak mümkündür Türk Yazı dilinin tarihî inkişafındaki bütün noktaların tamamiyle aydınlatılabilmesi için, tabi’î, daha bir çok eserlerin plânlı bir şekilde incelenmesi zarurîdir Fakat bugün bir noktaya emniyetle işaret edebiliriz ki, o da eski eserlerin tetkikinde Brockelmann, Samoyloviç v b tarafından tatbik edilmek istenilen usûlün yanlış olduğu ve bu usûl ile müspet bir netice elde edilemeyeceğinin artık anlaşılmış bulunmasıdır” demiştir

* Kutadgu Bilig (Metin) XXI s 19 satırda :

“Yusuf’un eseri ilk bakışta doğrudan doğruya devlet teşkilâtı ile alâkadar görünürse de, şair eserinde, tecrübenin verdiği bir olgunlukla, cemiyeti teşkil eden fertler ile bunların cemiyet içindeki mevki ve vazifelerini tayin etmeğe daha çok yer ayırmaktadır” Aynı sahife, 29 satırda: “Eserin esasını teşkil eden kâmil insan mefhumu ve tarifi yanında daha birçok faziletler vardır …”

Tarih çalışmaları

Eski dil araştırmaları dolayısiyle rahmetli tarih çalışmalarına da katılmış, bu alanda, uzun ve yorucu olan Vekayi (Bâbür’ün Hâtıratı) tercümesini hazırlamıştır, önsözünden ve notlarından anlaşılacağı üzere, bu eserin tarihi üzerindeki kaynak bilgilerinin en önemlisi, eserin arkasına eklenmiş 100 sahifeye yakın notlarıdır Bundan başka da işlenmesi gereken birçok kaynakları göstermiştir Meselâ Bâbür yayınımdaki” notlarda s 573’de : “Eserin Hindistan’a ait kısmında birçok nebat ve hayvan isimlerinin karşılıkları üzerinde, bu hususları daha iyi tetkik etmek imkânını bulan şahıslar tarafından, büyük bir emekle çalışılmıştır; bunların neticeleri de buraya kısaca alınmıştır” demektedir

İslâm Ansiklopedisi’nde de tarihle ilgili çeşitli makaleleri vardır Tarih üzerinde harcadığı zaman ve İslâm Ansiklopedisinin teknik işleri, onu yıllarca yorduğu gibi, daha verimli dil çalışmaları yapmasına da mâni olmuş ve çalışma gücünü zayıflatmıştır Şüphesiz, tarih konusuna bu kadar girmese ya da dolayısiyle ilgilenmese idi, dil alanında daha da çok feyizli eserler meydana getirmiş olurdu Aslında merhumun İslâm Ansiklopedisi ile uğraşması ve bazı tarihî yazılar kaleme alması, bir dilci olarak mütalâa edilirse, dil üzerinde bu kadar iş dururken heder olmuş bir zaman sayılabileceği gibi, kendisini de boşu boşuna yormuş ve hayatını kısaltmıştır Tarihçilerin dille yakından meşgul olan kimselere ihtiyaç duymaları, kendisinin de memleketinin boşluklarını doldurmak için çabalaması, sağlığının fazla bozulmasına sebep olmuştur

Rahmeti Bey, tarih metodu görmüş bir tarihçi değildi Her dilcinin, bilhassa eski dille uğraşan kimselerin tarih ile de ilgilenmemesi imkânsızdır, İslâm Ansiklopedisi’ndeki tarihî yazıları, bir bakıma ana hatları çizilmiş, meseleleri çözülmüş olan fakat titiz ve tam olmayan yazıları bazı yeni bilgilerle doldurmak, tamamlamaktan ibarettir O, böylece, filolojinin metod ve bilgilerini buraya da tatbik etmiş bir yazardı, demek gerekiyor Bunun bir başka yönü daha var : Dil çalışmaları ne kadar verimli olursa olsun, tekniği son derece zor olan yorucu ve yıpratıcı bir iştir Bu yüzden Rahmeti Bey de biraz dağılmak ve başka işler içinde dinlenmek istemiş olacaktır Bunu da devamlı çalışan bir kafa işçisi için tabiî görmek gerekiyor

Çalışma Usulü

Rahmeti Bey, öğretim alanında W Bang’ın usulüne göre, Türk dilbilgisinin temelini teşkil eden 3 lehçe grubu üzerinden hareket ederek uygurca, bunun devamı olan Tarançı ağzı -yani Doğu türkçesini eski dile en yakın bağla bağlayan ağız- ve Kıpçak grubundan da kazakça dersleri vermiştir Tabiî bu 3 büyük grup yanında, Türkiye türkçesinin çeşitli cephelerini, talebe ve arkadaşları üzerlerine almışlardır Böylece o, türkolojinin metodik bilgilerini mukayeseli olarak Türkiye üniversitelerine getirmiş bulunuyordu Öğretim alanında talebeye yaptırdığı tezlerin de hatırı sayılır bir yekûn tuttuğunu ve ileride bunların basılmasının da faydalı olacağını kaydedelim

Türkiye’deki yayımlar ve çalışmalar göz önünde tutularak genişçe ele alınmış olan Atebetü’l-hakayık’ın notları bilhassa öğreticilik bakımından değerlidir

Tam işlenmemiş olan malzemeyi kendi çalışmalarında mukayese için dahi kullanmak istememiştir Bu hususta Atebetü’l-hakayık’ın önsözünde (s 4) şöyle demektedir : “Atebetü’l-hakayık ile Kutadgu Bilig’in bilhassa aynı mevzuları ihtivâ ve birbirine çok yakından temas eden kısımlarının mukayesesi ve bunun için hazırlanmış olan malzemenin buraya eklenmesi belki faydalı olurdu Fakat bu mukayesede esâs olması icâb eden Kutadgu Bilig tamamiyle işlenmeden, böyle bir teşebbüsün bir çok eksik tarafları kalacağı düşünülerek, bu işin başka bir fırsata bırakılması daha uygun görülmüştür” Vekayi’nin önsözünde, bir dilci olarak esas metni veremediğinden duyduğu üzüntüyü ifade etmektedir Bu eserin metin yayımının elzem olduğunu ayrıca kaydetmesi de, yarım işten ne kadar hoşlanmadığını gösterir

Devrimizin icabı olarak türlü şekillerde kendini gösteren “dil devrimi”, “dil arınması” ve buna dair söylenen ve yazılanlara karşı kayıtsız ve seyirci kalmış, aslında dilin temizlenmesine çok taraftar olduğu halde, uygulanan usûlü beğenmediği için bu işlerden uzak kalmayı tercih etmiştir Kendi dili de orta bir tutumdadır; ne tam türkçe ne de büsbütün yabancı unsurlarla karışmış bir durumdadır O, hiçbir zaman, yüzlerce yıl kullanılan ve mücerret ifade için gereken arapça sözcük ve tâbirlerden vazgeçmemiştir Hiç bir şekilde gelişigüzel kelime uydurmağı kabul etmezdi Tam ölçüp biçmeden ve dil kanunlarına sığmayan sözcük ve teşkilleri ortaya atmak, onun için akıl almaz işlerdendi Son yıllarda, yazılarımızda kullandığımız bazı yeni sözcükleri hiç de beğenmez, bunlara çıkışırdı Bizlere : “Siz Ankaralılar “önem” diye bir söz tutturmuşsunuz, önem, önem! önem ne demektir? Önem’in olması için sonam’ın da olması gerekir, böyle bir kelime Türkçe’de yoktur” diyerek, bunu parallelismus kaidelerine göre bir sisteme bağlamak istiyordu Ben YUDAHİN’in Kırgız Sözlüğü’nü çıkarıp önüm: ‘büyüme, neşvünema bulma, önümdü : ‘verimli’ sözcüklerini gösterdim O da “Bunu bilen nerde! Bu sadece ön kelimesinden yapılmıştır” dedi Ben ise, bâzı tutunabilen, teşkil bakımından da yanlış olmayan, halk tarafından benimsenmiş bulanan ve diğer lehçelerde bilinen kelime yapma usûlünü zararlı bulmuyordum Bunun gibi ıstılah yapma işlerine de asla müsamahalı davranmaz, bunlar için de uzun ve titiz çalışmaların sonunda ancak bir neticeye varmanın mümkün olacağını, akıp giden hayatî ihtiyaçları göz önünde tutarak yapılan yarım işlerin faydasız olduğunu düşünürdü “Gramer Istılahları Hakkında” (Türk Dili, sayı : 44) başlıklı yazısında Türkçe grameri konusunda şunları söylemektedir : “Türkçe grameri bahis mevzuu olduğu vakit şu üç noktanın göz önünde bulundurulması lâzımdır: 1 Gramerin esasını teşkil eden Türkçe malzeme, 2 Türk muhitinin şimdiye kadar mensup bulunduğu şark kültür muhiti ve 3 Türk muhitinin benimsemiş olduğu ilim ve medeniyet dünyasını içine alan garp muhiti Bunların hiçbirinden tamamiyle vaz geçmek mümkün olmadığına göre, ağırlık merkezini Türk dili bünyesinde toplamak üzere diğer ikisini birleştirmekten başka bir yol yoktur

Aynı yazıda ıstılah konusunda da şunları söylüyor : “ıstılah sistemi bahis mevzuu olduğu zaman, bunun, ifade edilmek istenilen mefhumun hususiyetine ve bu hususiyetin o dildeki tasavvuruna aykırı olmamak şartı ile, mevcut ıstılah sistemlerinden birinden doğrudan doğruya tercümesi de mümkündür” Yine aynı yazıya ıstılah konusunda şunları ilâve ediyor : “Bu işin kolay olmadığını ve asırların ihmal ettiği bir sahanın bütün eksikliklerinin birden doldurulamıyacağını biliyoruz Fakat doğru yolu buluncaya kadar bu işte muvaffak olamıyacağımızı söylemek de nihayet bir arkadaşlık vazifesi olduğu gibi, bu kadar uzun senelerin tecrübesinden sonra bunu açıkça itiraf etmek, dilimize karşı da millî bir borçtur”

Sözlerimi, ölümün yalnız maddî bir ayrılma olduğunu göz önünde tutarak, çalışmalariyle aramızda her zaman yaşayacak olan arkadaşımız için, kendisinin çok sevdiği Kutadgu Bilig’den alınmış şu vecizelerle bitireceğim :

Kişi mengü bolmaz bu mengü atı Anın mengü kaldı bu edgü atı Özüng mengü ermez atıng mengü ol Atıng mengü bolsa özüng mengü ol(1) (1) KB R : Kutadgu Bilig, Reşid Rahmeti Arat neşri, istanbul, 1947 Metin; tercüme 1959, Ankara İnsan ebedî değildir, ebedî olan-onun adıdır; iyi kimselerin adı bunun için ebedî kalmıştır Kendin ebedî değilsin, adın ebedîdir; adın ebedî olursa, kendin de ebedî olursun KB R 228, 229

İstanbul Üniversitesi Eski Türk Dili Kürsüsü Ordinaryüs Profesörü Dr Abdürreşid Rahmeti Arat, birkaç yıldan beri ayakta geçirmekte olduğu kalb hastalığından kurtulamayarak, ancak bir gün yatakta kaldıktan sonra, beklenmedik bir zamanda aramızdan ayrılmış bulunuyor

Merhum, 1933’de ıslah edilip yeniden kurulmuş olan İstanbul Üniversitesi’ne, vazifede bulunduğu Berlin Üniversitesi’nden ve Prusya ilimler Akademisi’nden Türk Dili öğretimi için çağrılmıştı O, böylece, bağlı bulunduğu ilim metodu uyarınca, Türkiye ilim çevresine ilk olarak karşılaştırmalı Türk Dili öğretimini getirmiş ve bu alanda değerli eserler vererek metodun uygulanmasında muvaffak olmuş olan bir türkiyatçı idi

Ölümü yalnız memleketimiz için değil, türkiyat ilmi için de dünya çapında büyük bir kayıptır

(1) Bu rüyaya benzeyen hayat, farkına varılmadan geçer; gerek bey, gerek kul, bir daha gelmemek üzere gider KB R 1396, Belleten C XXIX, 12



Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Mehmet Fuat Köprülü



Türk tarihçi, edebiyat araştırmacısı ve siyaset adamıdır 4 Aralık 1890’da İstanbul’da doğdu Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın soyundan gelmektedir Ayasofya Rüşdiyesi’ni ve Mercan İdadisi’ni bitirdikten sonra Hukuk Mektebi’ne devam etti (1907-1910), burada özel Fransızca dersleri aldı Ancak, asıl ilgisini çeken edebiyat ve tarih alanında ilerlemek için hukuk öğrenimini yarıda bıraktı

1909’da Fecr-i Ati topluluğuna katıldı Şiirlerini 1913’e kadar Mehasin ve Servet-i Fünun dergilerinde yayımladı Bu yıllarda “Milli Edebiyat” ve “Yeni Lisan” akımlarına karşıydı 1910’dan sonra İstanbul’un çeşitli okullarında Türkçe ve edebiyat okuttu, liselerin edebiyat programını düzenledi Ziya Gökalp çevresine girdikten sonra Milli Edebiyat akımını benimsedi; Türk tarihinin ilk dönemlerine kadar indi, ilk Türk topluluklarının tarih ve edebiyatlarını inceledi 1913’te, Halit Ziya Uşaklıgil’den boşalan İstanbul Darülfünunu Türk Edebiyatı Tarihi müderrisliğine getirildi Aynı yıl Bilgi dergisinde Türk edebiyatının hangi yöntemle incelenmesi gerektiğini tartışan “Türk Edebiyatı Tarihinde Usul” adlı yazısı çıktı

1919’da uluslar arası ün kazanmasını sağlayan ilk büyük yapıtı Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar’ı yayımlandı 1923’te Edebiyat Fakültesi dekanı oldu, Türkiye Tarihi adlı kitabını çıkardı 1925’te Türkiyat Mecmuası’nı çıkarmaya başladı, ünü giderek dünyaya yayıldı, birçok uluslar arası kongreye Türkiye temsilcisi olarak katıldı 1928’de Türk Tarih Encümeni başkanlığına seçildi 1931’de Türk Hukuk Tarihi Mecmuası’nı çıkarmaya başladı; 1932-1934 arasında Divan Edebiyatı Antolojisi’ni çıkardı 1933’te ordinaryüs profesör oldu, İstanbul Üniversitesi’nde birkaç kez dekanlık yaptı 1934’te siyasete atılarak Kars milletvekili oldu 1936-1941 arasında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi ’yle Siyasal Bilgiler Okulu’nda ders verdi 1935’te, Paris’te Türk Tetkikleri Merkezi’nde verdiği konferansların toplamı olan Les Origines de L’Empire Otoman (Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu) adlı kitabı yayımlandı ve büyük yankı uyandırdı Heidelberg , Atina ve Sorbonne üniversitelerince onursal doktorluk sanı verilen, bilim kuruluşlarınca onur üyeliğine seçilen Köprülü 1941’den sonra İslam Ansiklopedisi’nin yayımına katıldı 31 Mayıs 1935′te yapılan Genel Seçimlerde Kars Milletvekili oldu 1943′e kadar hem Milletvekilliğine, hem de İstanbul ve Ankara Üniversitelerindeki görevlerine devam etti

12 Haziran 1945′de siyasî yayınlarından dolayı CHP’den ihraç edildi 7 Ocak 1946′da Celal Bayar, Adnan Menderes ve Refik Koraltan ile birlikte Demokrat Parti yi kurdu Demokrat Parti iktidara gelince dışişleri bakanı oldu 1956’ya kadar sürdürdüğü bu görevi sırasında Türkiye’nin NATO’ya girişinde etkin rol oynadı 5 Temmuz 1957′de Demokrat Partiden resmen istifa ederek aynı yıl Hürriyet Partisi ne girdi 1960’tan sonra 6-7 Eylül Olaylarıyla ilişkilendirilerek tutuklandı, dört ay Yassıada’da kaldı 27 Mayıs 1960’tan sonra Yeni Demokrat Parti yi kurdu Ancak parti pek ilgi görmedi Amblem olarak seçtiği “Kıratı” Adalet Partisi ’ne bırakarak siyasi yaşamdan ayrıldı Asıl yararlı çalışmalarını Türk Edebiyatı ve Türk Halk Edebiyatı araştırmaları oluşturur Çok verimli bir araştırmacı olan Köprülü, ardında 1500ü aşkın kitap ve makale bırakmıştır
Mehmet Fuat Köprülü 28 Haziran 1966’da İstanbul’da, bir trafik kazası sonucu, kaldırıldığı Baltalimanı Hastanesi’nde öldü Çemberlitaş’taki Köprülü Türbesi’nde babasının yanına gömüldü

Başlıca Eserleri

* Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı (1916)
* Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1919-1966)
* Nasrettin Hoca (1918-1981)
* Türk Edebiyatı Tarihi (1920)
* Türkiye Tarihi (1923)
* Bugünkü Edebiyat (1924)
* Azeri Edebiyatına Ait Tetkikler (1926)
* Milli Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Divan-ı Türk-i Basit (1928)
* Türk Saz Şairleri Antolojisi (1930-1940, üç cilt)
* Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar (1934)
* Anadolu’da Türk Dili ve Edebiyatı’nın Tekamülüne Bir Bakış (1934)
* Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu (1959)
* Edebiyat Araştırmaları Külliyatı (1966)
* İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi (1983, ölümünden sonra)




Alıntı Yaparak Cevapla

Türkologlar I

Eski 06-24-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkologlar I




Kaşgarlı Mahmut


XI yüzyılda yaşayan Türk dil bilginidir Divân-ı Lügati’t-Türk adlı eseriyle ünlüdür Karahanlılar soyundandır 1072 yılında yazmaya başladığı eserini 1074′te tamamlayarak Bağdat’ta Abbasî halifesi El-Muktedî Billah’a sunmuştu Eserin el yazması tek kopyası Fatih Millet Kütüphanesi’nde 1910 yılında bulundu 1915-1917 yıllarında öğretmen Kilisli Rifat Efendi’nin çevirisi üç, Besim Atalay’ın çevirisi ise beş cilt olarak basıldıKarahanlılar döneminde yetişen ve ilk Türk dil bilgini olan Kaşgarlı Mahmut’un doğum tarihi, kesin olmamakla birlikte 1025 olarak biliniyor Babası Barsaganlı bir bey idi 1071-1077 arasında Bağdat’ta bulunan Mahmut, Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oynadı
İbn-i Fadlan, Gerdizi, Tahir Mervezî, Muhammed Avfî ve Beyhakî gibi kendi döneminin Türk hayat ve cemiyetleri üzerine eğilen ünlü alimleriyle birlikte Türk illerini adım adım dolaşan Kaşgarlı Mahmut, çalışmalarında Türkçe’yi resmi dil olarak kabul eden Karahanlı Devleti’nden de büyük destek gördüTürkçe’nin serpilip gelişmeye başladığı o dönemde, Mahmut’la birlikte Balasagunlu Yusuf Has Hacib de Türk diline büyük hizmet etti Bu iki Türk alimi, ortaya koydukları eserlerle, Türk dil birliğinin sağlanmasına önemli katkılarda bulundularAynı zamanda filolog, etnograf ve ilk Türk haritacısı olan Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati’t-Türk adlı eserinde; yaşadığı devirdeki Türk illerinin ve boylarının kullandığı ağızları canlı olarak tespit etti

Oğuz Türklerinin 24 boyu ile ilgili şemayı da verdiği eserinde, Türkçe’nin zenginliğini ve Arapça ile Farsça yanındaki değerini ispata çalışan Mahmut, ayrıca Türkçe’yi Araplara öğretmek gayesiyle Kitâbu Cevâhirü’n-Nahvi Lügâti’t-Türk adlı gramer kitabını yazdı

Divân’ında Türk dilinin grameri yanında, Türk yer adları, Türk damgaları ve Türk topluluklarını da etraflı şekilde anlatan Kaşgarlı Mahmut, ömrünün sonlarına doğru tekrar memleketi Kaşgar’a dönerek, tahminen 1090′da burada vefat etti Doğu Türkistan’da bulunan Kaşgar şehrine 35 kilometre uzaklıktaki Azak köyünde olan kabri, 1983 yılı Temmuz ayında bulundu Türk illerini, obalarını ve bozkırlarını birer birer dolaşan ve Türk dili ve kültürüne ait topladığı malzemeyi titizlikle inceleyerek eserlerine alan Kaşgarlı Mahmut; Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma ve Kırgız boylarının ağız ve lehçelerini karşılaştırmalı olarak işledi Ona göre; Türk lehçelerinin en kolayı Oğuz lehçesi, en dürüst ve kullanışlısı Yağma ve Tuhsi şivesi, en edebisi ise Kaşgar Türkçesidir
Divân-ı Lügati’t-Türk, bir önsözle sözlük kısmından meydana gelmiştir Önsözde yazar Türk dilinin tarifini, lehçelerinin özelliklerini sayar ve dilbilgisi kurallarını, Arapça’dakilere kıyasla gösterip tespit eder Ana dilinin Arapça’dan çok üstün olduğunu söyler ve örnekler verir Bu arada, o bilgileri nasıl elde ettiğini, nasıl bütün memleketleri gezip dolaştığını da anlatır İkinci, yani sözlük bölümü, Türkçe kelimelerin Arapça izahlarını kapsar Bu nedenle, eser, Arapça yazılmış bir Türkçe sözlüktür Ya da Türkçe’den Arapça’ya sözlüktür Arapça dilbilgisindeki şekillerine göre sıralanmış 7500′den fazla kelime hakkında açıklama yapılmıştır
Büyük bilgin bu açıklamaları yaparken kelimelerin nerelerde ve hangi anlamlarda kullanıldığını göstermiştir Bu esere ve onu izleyen başka eserlere kadar yazılı edebiyat örneklerimiz bilinmediği için, daha önceki yüzyıllara ait sözlü edebiyat örneklerini Kaşgarî’nin kitabından öğrenmekteyiz Sagu denilen ağıtlar, koşuk dediği koşmalar, sav dediği atasözleri ve nazım şekillerinden başka verdiği dersten örneklerine bakarak meselâ Alp Ertunga adındaki destanlaşmış kahramanın varlığını da yine Divân-ı Lügati’t-Türk’ten öğrenmiş bulunuyoruz Bu sebeplerden dolayı Kaşgarlı Mahmut’un Divân-ı Lügati’t-Türk’ü hem dil, hem edebiyat, hem toplum ve sosyoloji tarihimiz bakımından çok önemli belgeleri toplayan bir kaynaktır

Ancak bu kaynak eser 1910 yılına kadar bilinmiyordu Gerçi Kâtip Çelebi’nin Keşfüzzünûn adlı bibliyografyasında Kaşgarlı Mahmut’tan da söz edilmiştir Ama bu bilgi çok sınırlıdır Vanizade Nazif Paşa’nın yakınlarından bir hanım, 1910 yılında İstanbul’daki Sahaflar Çarşısı’nda dolaşırken bu dev eseri tozlu raflarda bulmuş, satın almak istemiştir Elindeki ganimetin kadrini ancak o zaman anlayan kitapçı, kitabın fiyatını 25 altına kadar yükseltmiş, hanım da kitabı alamamıştır Ancak işi Maarif Nezareti’ne duyurmuştur ‘Ne olduğu belirsiz bir kitaba avuç dolusu altın verilemeyeceği’ gerekçesiyle Maarif Nezareti, eseri satın almayı reddetmiştir
Haber, kitap delisi merhum Ali Emiri Efendi’ye intikal etmiştir Kitaplarını millete hediye ederek Fatih Millet Kütüphanesi’ni kurmuş ve ilk müdürlüğünü yapmış olan Ali Emirî Efendi, kitapçıyı getirtmiş, eseri inceledikten sonra adamı kütüphaneye kilitleyerek para tedarikine çıkmıştır İşte böyle borç harç satın alınan Divân-ı Lügati’t-Türk, uzun zaman Ali Emiri Efendi’nin kıskanç titizliğiyle kütüphanede saklanmıştır Ali Emirî Efendi, eserin basımına ancak Sadrazam Talat Paşa’nın ricası üzerine razı olmuştu Eldeki yazma, Kaşgarlı Mahmut’un el yazısı olmamakla beraber ondan 192 yıl sonra Şam’lı Mehmet adında usta bir hattat tarafından yazılmış yer yüzündeki tek nüshadır Kaşgarlı, eserini Araplara kabul ettirmek için iki yerde; Peygamberin iki hadisini zikreder ki, şunlardır:

‘Yüce Tanrı: Benim bir ordum vardır ki onlara Türk adını verdim Onları doğuda birleştirdim Bir millete kızarsam cezalandırmak görevini onlara veririm…’ buyurmuştur ‘Yüce Tanrı: Türkçe öğreniniz, çünkü Türkçe’nin uzun bir saltanatı vardır…’ diye buyurur Divanü Lügati’t-Türk dünyanın her yanında, Türkoloji ilmiyle uğraşan pek çok bilgin için paha biçilmez bir kaynak olmuştur Üzerinde şimdiye kadar yerli, yabancı, uzmanlar çok çeşitli incelemeler yapmışlardır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.