|  | Vahyin Işığı Mesnevi |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vahyin Işığı Mesnevi  VAHYİN IŞIĞI Osman’dan önce bir katip vardı  Vahyi yazmağa gayret ederdi  Peygamber, kendisine vahiy edilen ayetleri söyledi mi o, hemen kağıda yazardı  Vahyin ışığı, katibe vurunca, gönlüne bazı hikmetler doğardı   Peygamber de onun içine doğanları aynen söylerdi  O herzevekil, bu kadarcık bir şeyden azdı  Yoldan çıkıp  ” Tanrıdan nur alan Peygamber, ne söylüyorsa o söylediği şey, benim gönlümde, o hakikat benim de gönlüme doğmakta” dedi   Düşüncesinin ışığı, Peygambere vurdu, katibin canına Tanrının kahrı gelip çattı  Hem katiplikten çıktı, hem dinden  Kinlenip Mustafa’ya ve dine düşman oldu  Mustafa “ Ey inatçı kafir! Nur, sendense niçin şimdi kapkara kesildin? Eğer Tanrı ırmağının kaynağı olsaydın böyle bir kara suyun bendini açmaz, akıtmazdın” dedi  Şunun, bunun yanında namusum bir paralık olmasın düşüncesi, ağzını bağladı  Bu yüzden içten yanıp yakılıyordu  Fakat şaşılacak şey şurası ki tövbe de edemiyordu  Ah ediyordu, fakat ah etmesi faydasız  Kılıç gelmiş, kelleyi uçurmuştu  Tanrı, namusu, ar ve hayayı yüz batman ağırlığında bir demir yapmıştır  Nice kişiler, görünmez bağlarla bağlanıp kalmıştır! Kibir ve kafirlik, o yolu, o kadar bağlamıştır ki kibir ve küfür sahibi, açıkça ah edemez bile! Tanrı “Onların boyunlarına zincirler vurduk, başlarını yukarı kaldırmışlardır, indiremezler “ dedi  Bu zincirler, bizden dışarıda değil   “Önlerine, artlarına manalar koyduk, gözlerini perdeleyip örttük” buyurdu  Fakat bu hale uğrayan, önündeki, ardındaki manaya görmez  O dikilen mananın çetinliği görünmez  Çünkü o kişi, kaza ve kaderin tesiriyle kurulduğunu bilmez   Senin sevgilin, asıl sevgilinin yüzünü örtmekte    mürşidin, asıl mürşidin, sözünü dinlemene mani olmaktadır  Nice kafirler vardır ki din sevdasındadırlar  Fakat namus, kibir, şu bu; onların manaları, halleridir   Bu, gizli bir bağdır ama demirden beter  Demir bağı, ancak balta kırar    Demir bağı kırmak, kaldırmak ne de olsa yine mümkündür  Fakat gayptan bağlanan bağa kimse çare bulamaz  Bir adamı arı sokarsa tabiatı, derhal o kötülüğü gidermek için uğraşmaya başlar   Bu da arı sokmasıdır ama kendi varlığından, senden meydana gelmedir  Böyle olunca da gam kuvvetlenir, illet bir türlü geçmez  İçimden bunu açmak, iyice anlatmak geliyor ama ümitsizlik verir diye korkuyorum   Hayır , ümitsizlenme, sevin o feryada erişen Tanrı’ya feryat et! Ey affetmeyi seven Tanrı, bizi affet! Ey eskimiş nasır illetinin bile hekimi, bizi bağışla! Hikmetin gönlüne aksetmesi o kötüyü yoldan çıkardı  Sen de kendini görme ki bu görüş senden toz kaldırmasın   Kardeş sana akıp duran hikmet “ Tanrı Abdali’ndendir, sana ariyettir  O kendisinde bir nur bulmuştur ama o nur, padişahların eşiğinden vurmuştur  Şükret, mağrur olma, ululanma, kulak as ve hiç kendini görme  Yüz binlerce ah ki bu ariyet hal, ümmetleri ümmetlikten uzaklaştırdı   Kendisini, her konakta sofra başına varacak sanmayan kişiye kul olayım  Adamın bir gün evine varabilmesi için bir çok konakları terk etmesi lazımdır  Demir kıpkırmızı oldu ama hakikatte kızıl değildir ki  Bu kızıllık, bir ocağın demire verdiği ariyet kızıllıktır   Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa, ışık verirse onu parlak sanma , anla ki parlaklık güneştedir  Her kapı, duvar “ Ben parlağım, başkasının nuruyla parlamıyorum  Parlayan benim” diyebilir  Fakat güneş “Ey ham! Hele ben bir batayım da ne olduğun meydana çıkar” der  Yeşillikler “ Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var” diyebilirler   Fakat yaz mevsimi, onlara “ Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün” der  Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur  Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir  Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın: Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör   Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler  Çok defalar senin önünde ölüme razı olan yok mu? İşte o, senin pis kokundan burnunu tıkar!” Söz, göz, kulak    Hep ruhun ışığıdır  Suda coşan pırıldayan, ateşin parıltısıdır  Canın ışığı nasıl tene vuruyorsa Abdal’ın ışığı da benim canıma vurmakta  Canın canı olan o Abdal’ın ışığı candan ayak çekti mi    Ten, cansız ne hale gelirse o hale gelir  Şunu bil ki, Ben kıyamet günü bu sözüme şahit olsun diye yere baş koyuyorum   Yerlerin şiddetle sarsıldığı kıyamet gününde bu yeryüzü, insanların hallerine şahit olur  Gizlediği haberleri ap aşikar söyler  Yeryüzü ve dikenler söze gelir  Filozof; kendi fikrince, kendi zannınca bunu inkar eder  Ona de: Sen var, başını o duvara vura gör! Gönül ehlinin duyguları; suyun, toprağın, çamurun sözünü duyar durur  Filozof, Hannane direğinin inlemesini inkar eder  Çünkü velilerin duygularından haberi yok, onlara yabancı  Der ki: “ halkta sevdanın aksi, birçok hayaller yaratır, onlara gösterir” Halbuki bu fikir, onun fesat ve küfrünün aksidir   Bu inkar hayali; ona fikrinden, inanışındaki bozukluktan gelmiştir  Filozof; cini, şeytanı inkar eder; fakat inkar eder etmez bir cinin, bir şeytanın maskarası olmuştur  Ey filozof, eğer şeytanı görmedinse kendine bak!( Başını duvara vurup çürütmüşsün, gömgök olmuş) Deli olmadan alın böyle göğerir mi? Kimin gönlünde şüphe, vesvese varsa felsefeye inanmıştır, gizli münkirdir  Bazen dine inanır ama bazı ,bazı da o filozofluk damarı yüzünü kapkara eder   Sakının müminler; o felsefeye inanış sizde de vardır  Sizde nice sonsuz alimler var  Bütün bu yetmiş iki din ve şeriat sendedir  Senden zahir olduğu gün eyvah haline! Kimde o aykırı inanıştan bir yapracık varsa o günün korkusundan yaprak gibi titrer   İblis’e cine, kendini iyi adam gördüğünden güldün  Fakat can, postunu ters giyer , içindekini dışarı verirse din ehlinden ne kadar ahlar vahlar çıkar  Dükkanda altın gibi görünen madenlerin hepsi güler  Çünkü imtihan taşı gizlidir   Ey ayıpları örten Tanrı! Perdemizi kaldırma; imtihan zamanında bize yardım et, bizi kurtar! Geceleyin kalp altın, hakiki altınla yan yanadır  Altın ise gündüzü bekler  Hal diliyle der ki: “ Yalancı, hele bir dur  Herkesin meydana çıkacağı gün bir gelsin!” Lanetlenmiş İblis; yüz binlerce yıl Abdal’ dandı, müminler beyiydi  Naz ve istiğnası yönünden Ademle savaştı, kuşluk vakti kokmaya başlayan pislik gibi rüsvay oldu   Dünya halkı, Baur oğlu Bel’am’a zamanın İsa’sına mağlup oldukları gibi mağlup ve zebun olmuştu  Ondan başka kimseye secde etmezlerdi  Afsunu, hastalara şifa verirdi  Kendisini beğendiği, ulu gördüğü için Musa ile savaştı  Sonra hali, duyduğun gibi oldu  Dünyada yüz binlerce iblis ve Bel’am vardır ki gizli, açık hep bu hale düşmüşlerdir   Tanrı, diğerlerine misal olsun diye bu ikisini meşhur etti; Bu iki hırsızı darağacına çekti, yükseltti  Yoksa kahrına uğramış daha nice hırsız var! Bu ikisini aşikare kahredip şöhretlendirdi; yoksa onun kahrıyla ölenler sayılamayacak kadar çok! Nazeninsin, nazlısın, ama haddince Allah aşkına olsun haddini aşma! Eğer kendinden daha nazenin birisine çatarsan seni yerin yedi kat dibine sokar  Ad ve Semud kavminin hikayeleri ne için söylenip duruyor? Peygamberlerin nazik, nazenin olduklarını bilmen için   Yere batma, başlarına taş yağma, bir sesle canlarının alınışı    Hep bu vakalar, nefs-i natıka sahiplerinin yücelerini bildirmek içindir  Bütün hayvanları insan için öldür, fakat bütün insanları da bir akıllı kişi için öldür  ( hiç beis yok!) Akıl dediğin nedir? Akıl sahibinin akl-ı Küll’ü  Cüzi akıl da akıldır ama pek arıktır  İnsanlardan kaçan vahşi hayvanların hepsi, ehli hayvanlara nispetle aşağılıktır  Vahşi hayvanların kanı mübahtır  Çünkü yüce akıldan kaçmaktadırlar  Akılları yoktur  İnsanın emrine uymuyor diye vahşinin yüceliği bu dereceye düşmüştür   Şu halde ey garip adam! Aslandan kaçan yaban eşeklere benzedikten sonra senin ne şerefin var ki? Eşek, işe yaradığı için öldürülmez  Fakat yaban eşeği olursa kanı mübahtır  Eşeğin kendisini kötülükten koruyan iyiliğe sevk eden bir bilgisi olmadığı halde Tanrı onu mazur tutmuyor   Ey yüce sevgili! İnsan (akıllı olduğu halde) o nefesten, ( Peygamberlerin, velilerin sözlerinden)kaçar, vahşileşirse nasıl mazur olur?Hulasa oklar ve süngüler önünde kafirlerin kanı mübahtır  Çünkü onlar, işe yaramaktan uzaktırlar  Onların karıları ve çocukları da esir sayılır  Çünkü akılları yoktur, merdut ve aşağılık kişilerdir  Artık bir akıl, aklın aklından kaçarsa akıllılar taifesinden hayvanat zümresine geçmiştir   | 
|   | 
|  | 
|  |