Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
iskender, pala, prof

Prof. Dr. İskender Pala

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Prof. Dr. İskender Pala



Babilde Ölüm İstanbulda Aşk




Gök kubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler ve giyindiren aşklar adına

Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem

Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi

Siruş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi

Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi

Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi

Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi

Ve şimdi kim bilebilir neler olacağını,

Babil uyandığı zaman? !



İki Dirhem Bir Çekirdek


Anlatımı güzelleştirmek, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kalmak ü daha etkili kalmak üzere her dilde kalıplaşmış bazı sözler bulunur Atasözleri, dua ve temenni cümlecikleri, sövgü ve ilençler, bilmece ve tekerlemeler

Bu tür kalıplaşmış sözler arasında, dilin bünyesinde en sık rastlanılanlar ise deyimdir Dilin bünyesinde kalıplaşmış ve kökleşmiş olarak değişmeden kullanılan deyimler, hiç şüphe yok ki anlatıma canlılık ve güç katarlar Bu sayede düşüncelerin ve olayların muhataba daha etkili biçimde yansıtıldığı bir gerçektir

Bazı kişilerle ilgili anılar ve hikayeler, tarihten alınmış olaylar, ve Deyimlerin ortaya çıkış nedenleri arasında ön sıraları paylaşırlar Bu bakımdan deyimlerin kaynaklarını arayıp bulmak, oldukça meşakkatli bir iştir Bazen rastgele bir sayfada, bazen bir dipnotta, bazen de hiç ummadığınız bir el yazması sayfasında bir deyimin ortaya çıkış hikâyesiyle karşılaşmak mümkündür

Deyimlerimizin ortaya çıkış hikâyelerini bilmenin, dilimizin kültüre yansıyan yüzüne bir renk katacağı kesindir Umarız, bu konuda daha geniş araştırma yapacaklar için bu küçük kitap bir başlangıç olur




Aşkname


Bütün iyi dilekler ve selamlardan sonra

Dilenciden sultana, köleden efendiye

Hânım hey!

Sen ki mahabbet gülistanıma revnak bağışlayanım, ejendimsin,

Sen ki arzum, emelim, hicranım ve elemimsin,

Ayrılığından dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden, kapında kendini kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacım kalmadı artık Sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir, der bir bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta, ama aşk sayesinde sıhhatteyim Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum, bilesin 'Bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı? ' diyorum ona, hasbıhal ediyorum; 'Ne haldedir sevgilim, hoş mudur, sofaca mıdır İstanbullar sultanı bugün? ' diye tekrar soruyorum 'Hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin bir firkatzede üzerine parladın mı? ' diye sitem ediyorum bazen Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve dinlenmeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum Sonra tevbeler ediyorum Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için




Ah Mine'l - Aşk


Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder At olup koşar, kuş olup uçar Hazine olur viran gönüllerde saklanır, kimya olur hakir topraklan altına dönüştürür Sır olur saklanır, gonca olur açılır Gül bahçesi olur kokusuyla âşıkları mest eder, güneş olur âşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır

Aşk olunca gönüller birleşir, aşk olunca kıyamet koparcasma hareketlilik olur Aşk olunca şimşekler çakar, rahmetler yağar Âlemler kıyama kalkarsa aşktandır Hastaların şifa bulması aşktandır Aşk ile döner gökler, aşk ile durur kâinat

Aşk, Mecnun'dan Leyla'ya bir feryat, Mansur'dan dara bir sır, gözden kalbe bir yoldurVelhasıl, klâsik edebiyatımızda aşk her şeydir, her şey de aşktır Bütün bu sayılanlar divan edebiyatına bir aşk edebiyatı dememiz için kâfidir



Kırk güzeller çeşmesi


Okuyucu!

Sen burada, bugün artık kaybettiğimiz değerlerimizle ilgili (nezaket, haya, tevekkül, merhamet, sabır, tefekkür, sadakat, dua, kanaat, gözyaşı vs) kırk öğüt bulacak ve bunları şiirsel ilhamlarla okuyacaksın Belki yazının içindeki öğüdü alacak, kıssadan hisse damıtacak, belki de unutuvereceksin Ama ben sevgili okuyucu, bu yazıları, Efendim,

'Her kim benim hadislerimden kırk tanesini belleyip başkalarına da öğretirse, kıyamet gününde Allah onu bilginler ve fakihler arasında diriltisin! ' buyurduğu için yazdım İsterim ki, sen de öyle okuyasın ve zihninde birkaç gün gezdiresin Hem kim bilir, bugün dün olduğunda, belki de seninle ikimiz, O'nun meclisinde buluşur, bunları yeniden söyleşiriz!



Fuzuli şahane gazeller 1 kitap



Bende Mecnun'dan füzun aşıklık isti'dadı var Aşık-ı sadık benim Mecnun'un ancak adı var

Mecnun'dan çok aşıklık yeteneği var bende Mecnun'un adı çıkmış ama benim asıl, sevgiliye bağlılığın timsali

(Arka Kapak)




Leyla ile Mecnun



Bir bütün idim ben Leylâ ile Sense Leylâ'yım diyorsun Sen Leylâ isen eğer; beni yakmaya hayalin yeter, takatim yok sana kavuşmaya Varlığı olmayan bir zerreye aynadan ne fayda? Canım gideli hayli zamandır, cismindeki bir başka candır; bir özge candır Sensin beni benden ayıran, uzaklaştıran Ben yokum, senin tecellin var Vuslatının ağır yükünü kaldıramam ki Önceleri sen vardın, şimdi ben yok oldum

Manevi dünyamda dostum daima sensin Dış görünüşe değer verme bahsi ortadan kalktı artık Gönül çok önceleri sana koştu canım seninle gitti Şimdiki canım Leylâ'ya değil, Mevlâ'ya yönelik Bir'lik yolunda seninle olmam, yanarım Şimdi, gözümün nuru, gönlümün aydınlığı! Ben maskaralığa nam salmışım nam salmışım bari sen bu yola girme İçinden çıkma namus perdesinin

Mecnun olan benim; bana yaraşır delilik, kınamışlık

Şimdi git, aşk töresini, âşıklık geleneğini, maşuk gidişatını bozma Gir şimdi, ey vefalı! Açtırma kötü söz arayanların dudaklarını; sakız verme dedikodu arayanların ağızlarına Beni aramaya çıktığını âleme bildirip deliliğine ferman yazdırma Kimse seni burada görmeden git Ben ki varım; sen içimdesin, bunu bil!

(Tanıtım Yazısı'ndan)



Düşte Kalan


'Yıllardan 1258 idi Hülagu Bağdat'a girmiş, insanlığın beşik edindiği ve o zamana kadar süzegeldiği tecrübesini harmanladığı topraklarda, dünyanın Nuh Tufanı'ndan sonra gördüğü en büyük yıkımı yapmıştı

Bu talan, o çağa göre dünyanın gözdesi olan bir medeniyet merkezinin yok edilmesi demekti ve Hülagu'nun askerleri, Bağdat'ın eşsiz koleksiyonlarıyla ünlü kütüphanelerindeki yüz bini aşkın elyazması kitabı Dicle'ye boşaltmış ve Dicle günlerce mürekkep renginde akmıştı

Eğer o zaman Bağdat kütüphanelerinin başına böyle bir talan gelmeseydi, belki de dünyanın daha sonraki yüzyılları çok farklı olur, Rönesans ve Reform hareketlerinin adresi değişir, modernleşmenin göstergeleri farklı boyutlarda ortaya çıkar, hatta Amerika, şimdiki Amerika olmayabilirdi Gelin görün ki Amerika şimdi Bağdat'tadır'



Müstesna Güzeller


Bu kitap, bilimsel bir gayretin ürünü olmaktan çok, öz kültürümüze karşı hissedilen bir vefa borcunun yerine getirilmesi için düzenlenmiştir ve yazdığımız makaleler arasından seçilen 50 adet yazıyı içerir

Divan şiiriyle tarihî ve şimdiki hayatımızı buluşturma gayesiyle kaleme alınan bu yazılarda tuttuğumuz yol, yüründükçe uzayan ve her durağında bir başka hayranlıkla seyrettiğimiz, asude güzellikleri olan bir yoldur O vadide görülecek daha nice menziller, gidilecek daha nice yollar vardır Buyurunuz bu güzellikleri beraberce seyredelim ve sohbetlerle yoldaşlık kuralım

Zaten gayemiz de altı yüzyıl boyunca soluduğumuz bir güzellikler manzumesini, sizlere yeniden tanıtabilmek ve sevdirebilmektir Rastladığımız o müstesna güzellikleri sizinle paylaşmaktan mutluyuz



Ayine



Sevgili!

Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle aşkın kesiştiği prizmada Güzelliğin, cihanı gösteren bir ayna; aşkın, o aynanın cilâsı idi hani Güzelliğin olmasa efendim, aşkı hiç bilmeyecekti cihan; aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına durmuştu efendim Ve sen gitmiştin

Şiiri meslek edinip de şair olamamanın acısını en iyi bilenlerdenim ben Şiir söyleyemediğim için duygularımı, şiire en yakın gördüğüm deneme formatında anlatmayı yeğlemem bundandır Ancak, bu kitaptaki her bir deneme için birkaç kitap okuduğumu itiraf etmeliyim

Uzun gecelerde küstürdüğüm uyku perisinin dönmesini beklerken şekillenen düşüncelerim beyaz sayfalara bu üslûpta yayıldı ve her bir cümle bazen birkaç defa değiştirildi Anlattıklarım kendime değil, topluma; merkeze değil muhite aitti

Benim duyduklarımı duyan yüzlerce kalbin yaşadığını bu kırk denemeyi yazarken öğrendim Hüzün, gözyaşı ve acıyı ifade etmenin ne kadar çok yolu varmış meğer Meğer ne çok titrermiş kalbimiz yaşadıklarımız karşısında

(Arka Kapak)


Su Kasidesi



Aşk yalnızca bir tanedir; ama görüntüleri onlarca, binlerce, belki milyonlarcadır Sıradan ilgilerin ve sevgilerin ötesinde, görünen perdelerin arkasında, fark edilen renklerin maverasında çıldırtıcı bir hasreti ve kalıptan sıyrılmış bir özlemi tanımak ve duymak isteyen varsa eğer, bu kitap işte onu anlatır

Ağustos güneşinin kırıldığı kumlarda çatlaşan dudakların kıvranarak, dökülerek, koşarak ve çırpınarak akan Dicle'ye hasreti ne ise, Fuzuli'nin gönlünden taşan aşkın coşkunluğu ve yakıcılığı da odur Bu kitap, bütün öteki aşkların ağırlığınca bir aşk ilhamıdır, o kadar


Gözgü


İnsaniyetin zaferi, nezaketle kazanılabilir O hâlde nezaket yoksa görme yok, nezaket yoksa konuşma yok, nezaket yoksa işitme yok ve nezaket yoksa kımıldama yok Nezaketsiz bakışlardan, nezaket yoksunu konuşmalardan, nezaketi bozan dinlemelerden, nezaket kurallarına uymayan davranışlardan bıktık Artık televizyon ekranlarında nazik beyefendileri ve nazenin hanımefendileri görmek istiyoruz

Meclis'te tartışanların nezaket kurallarını çiğnememelerini, çocuklarımızın nezaket dışılıklara muhatap olmamasını istiyoruz Çünkü insanın gen haritasını okuyacak ilim adamları onun yalnızca nezaket şifreleriyle yazılmış olduğunu görecekler

Nezaket, insanlık için dünyanın bütün demokrasilerinden daha güzel ye insan yaratılışına en uygun rejim biçimidir, îş işten geçmeden

(Tanıtım Yazısı'ndan Alıntı)


Güldeste


Şiir, görülmez; ancak kalbe doğabilir Kalpleri titreten de, çizik çizik eden veya süsleyen debir hissin ilhamıdır genellikle; bir zamanın akışı, bir ruh sıkıntısı yahut bir hazzın coşmasıdır

Heykel gibi, resim gibi bütüne dayalı bir sanata dönüşüveren bu küçük kitap, edebiyat dünyasında ünlü olmuş simalara ait, orada burada rastladığımız küçük anekdotların derlemesinden ibarettir

(Arka Kapak'tan



Kadılar Kitabı



Kadılar Kitabı, bilimsel bir iddiadan öte, kültürel bir gaye taşır Kadılarla ilgili birtakım anektodlar, epizotlar, uydurma da olsa tarihe yansımış öyküler ve fıkralar kenarda köşede kalmasın, derlenip iki kapak arasına girsin ve böylece okuyucu tarih boyunca hukuk serüvenimizle alâkalı fikirlerini kendisi oluştursun, eğer hukuk ile yakından ilgiliyse tavırlarını ona göre düzenlesin, eski meslektaşlarının hayatlarından kesitler görerek kendisini yeniden formatlayabilsin Çünkü denilmiştir

Bulunmazsa adalet milletin efrâdı beyninde

Geçer bir gün zemine, arşa çıksa pâye-i devlet

Vatandaşlar arasında adalet ve eşitlik kaybolunca, itibarı arşa çıkmış olsa da, devlet, bir gün yerin dibine geçer


Ve Gazel Yeniden Şiir Şerhleri


Gökkubbenin altında aşkı anlatan şiirlerin en rafine formu olarak bilinir gazel Şark ürünüdür, ama batının da değişik şiir şekillerine ilham vermiştir Gazel, yaklaşık altı yüzyıl boyunca klasik şiirimizin sırlarını saklamış, sayısız şairin entelektüel heyecenlarını dillendirmiş, gizli sevdalarını dosyalamıştır Bugünün şairleri yeniden keşfettiler gazeli ve artık hangi edebiyat dergisini açsanız bir gazel karşılıyor sizi Bu kitaptaki gazeller, uzun tarihimize ait değişik medeniyet tecrübelerini şerhetmek için bir araya getirildi Onları okurken kültürümüzün hiç solmayan renkleri ve hiç eskimeyen güzellikleriyle tanışacaksınız, ve gazel yeniden gösterecek size gülümseyen yüzünü



Şairlerin Dilinden


Şairler vardı

Şiiri gönülde duyup fikirde hummaya dönüştürerek tam altı asır yaşamışlardı Onlar, yürekleri ürpertmekten ziyade, zihni sarhoş etmek için mısralar yazarlardı Aynı dilber için sevdaya tutulup sonsuz acılar çekerlerken, ayni medeniyetin genel kabulleri içerisinde bilimin, sanatın, felsefenin, edebiyatın tarihini oluştururlardı

Asırlar geçse de hiç değişmeyen acılarının terennümüyle akılları ürperten bu silsile, ayni kaderi yaşamak üzere halk edilmiş gönül erleri gibiydiler Ancak asla özgür olamadılar ve önlerine konulan iki kara kaplı kitaptan biri, sevgililerin cevr ü cefa nizamnameleriyle; diğeri de kudemanın şiir üzerine verdiği fetvalar, kanunnameler ile doluydu Yani gerek aşkın yolu yordamı, gerekse şiirin şekil ve muhtevası kesin sınırlar ile belirlenmişti Daha önceki kaderdaşları olan üstatlarının kullandığı sınırlı malzeme üzerinde yeni binalar yapmaları; ayni kulvarda koşarak önceki rekorları egale etmeleri gerekiyordu

Ne yarışmanın şartlan, ne de bina edecekleri sanat eserinin şeklini değiştirmeye yetkileri vardı Eli kolu bağlanmış koşucular; yahut mimarlar gibiydiler Buna rağmen, öyle mükemmel koşular çıkardılar ve öyle güzel abideler yaptılar ki âleme parmak ısırttılar



Şahane gazeller Şeyh Galip 5 kitap


Gencinede resm-i nev gözettim

Ben açtım o genci ben tükettim

Söz hazinesinde yeni bir üslup gözettim;

Ben açtım o hazineyi, yine ben tükettim


Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü


Sözlükte divan şiiriyle ilgili tabiat, tabiat olayları, coğrafya, yerleşim bölgeleri, iklim kuşakları, insanlar ve özellikleri, kozmik alem, felek, tıp, astronomi, yıldız ilmi, burçlar, müneccimlik, falcılık, remil, eski batıl ilimler, israiliyat, muisiki deyim ve terimleri

(Arka Kapak'tan)



Mevlana


Benlikten Kaçış

Kaçmak isterim kendimden; kaçmak, kurtulmak isterim Bütün arzulardan uzaklaşmak isterim hem, bütün bağlardan kopmak

Durakların, konakların, mesefalerin bağlarıyla bağlanmışım da koparmak isterim bağlarımı şimdi, kırmak isterim

(Kitabın İçinden)



Aşina Güzeller


Daha evvel nice Müstesna Güzeller'e rastlamış, onları Şairlerin Dilinden sizlere tanıtmaya çalışmış idik Geldiğimiz noktada okuyucudan gördüğümüz ilgi ve teveccüh, bize o has bahçede tanıştığımız Aşina Güzeller ile daha sıcak ve daha sık sohbet etme imkanı verdi Kitabımızın sayfaları arasında gezinirken sizin de klasik şiir zevkimizin güzellerine rastlayacağınızı ve onlarla aranızda bir göz ve ses aşinalığı bulacağınızı umuyoruz Çünkü onlar bizatihi biz demektir; siz demektir

(Arka Kapak)



Divan Edebiyatı


Edebiyatsız millet, dilsiz insana benzer Altı asırlık Osmanlı çınarının asude bir gölgesi olan divan edebiyatı da atalarımızı bize gösteren bir ayna, onları bizimle konuşturan bir ilham ve aradaki tanışıklık bağlarını sağlamlaştıran bir vasıtadır

Her şeyiyle bizim olan eski Türk şiirini tanımak için biz bir kapı aralamaya çalıştık O kapıdan girenlerin güzellikleri yeniden keşfetme fırsatı bulacaklarına inanıyoruz




Efsane Güzeller


Şiir görülmez; ancak kalbe doğabilir Kalpleri titreten de, çizik çizik eden veya süsleyen de bir insan ilhamıdır genellikle; bir zamanın akışı, bir ruh sıkıntısı yahut bir hazzın çoşmasıdır

Heykel gibi, resim gibi bütüne dayalı bir sanata dönüşüveriyorsa söz, adı divan şiiridir onun O şiir, soyut olanın peşinde koşarken somut olanı örnek gösterir; duygu için maddeyi, içsellik adına çevreyi kullanır ve lirizmi anlatırken de Leyla'lardan, Şirin'lerden, Azra'lardan dem vurup onların yolunda Kays'ları, Ferhat'ları, Vamık'ları dağlar delisine çevirir

Şair ise beyit denen söz katmanları arasında ince sanatkarlığın izini sürerken evvelce söylenenleri bilmek ve evvelce söylenenleri geçmek zorunda hisseder kendisini, hayallerini ve düşüncelerini derinleştirdikçe derinleştirip giyindirir düşüncelerine




Fuzuli


Mum gibi yanıp tükendim aşkının derdinden Artık seher yelinden sorma halimi benim Ayrılık gecesinde sırdaşım olan mumdan ve pervaneden sor

(Kitabın İçinden)



Kahve Molası


Bir kahve molasından meram, bir çift sözdür ki, o söz ruhumuzu dinlendirsin, dimağımızı sarhoş etsin Hani denilmiştir:

Gönül ne kahve ister ne kahvehane

Gönül sohbet ister kahve bahane

Bu kitabın içindekiler bir kahve molasında okunabilecek kadar küçük hikâyeler, hatıralar, nükteler ve bercestelerden ibarettirBir kahve molasında geçmiş zamanların neşeleri ve sevinçlerini, hüzünleri ve acılarını görmek, hissetmek, yaşamak ve ibret almak, kahve tadında lezzetlerle tanışmak pekala mümkündür Ve biz onları keşfettiğimiz vakit adını tarih koyarız




Gül İle Gülü Tartanlar 1


Yunus, Anadolu’daki Türk şiirinin halka mâl olmuş en önemli mimarı, eseri ise yıkılmayan tek mimarîsidir Onun efsaneleşen hayatı Anadolu insanının gönlüne, Mevlana’ların Hacı Bektaş Veli’lerin Hoca Dehhanî’lerin Şeyyad Hamza’ların çağında parlayan bir yıldız gibi yansır

·Şiirin efsane yiğidi: Yunus Emre

·Şiirler

·Diğer Yunus’ların şiirleri

·Ansiklopedik Lügatçe

·Bibligyografya




Kırkıncı Kapı


Hiç ikiyüzlü olmadın bana karşı, değil mi? En azından öyle olduysan bile, bana hissettiremediğin için minnettarım sana Fuzûlî'yi Bâkî'yi, Galib'i, Nedim'i yeniden gündemine aldığın, onlarla arandaki uzak mesafeleri kalemimin ucundan damlayan mürekkeplerle boyadığın ve kendi medeniyet birikimimizi yeniden keşfe çıktığın için pişman olduğunu hiç sanmıyorum Üstelik ey okuyucu, düşün hele, acaba gök kubbenin altında gül ve bülbülle alışık, şiir ve aşkla barışık seninle benim gibi kaç bahtiyar kul vardır ve kaç insan bir hayatı bu kadar derinlikli yaşar? ! Çevrene bir bak istersen, aşkı ve sevgiyi, şiiri ve şarkıyı, çiçeği ve böceği ıskalayıp da mutlu yaşayabilen kim var? ! Seninle ben ey okuyucu, seninle ben Söyle Allah aşkına, ayrı mıyız!

Bu mektup tertemiz bir gönül ile ta Kırkıncı Kapı'ya gidecekler için yazıldı vesselâm

(Tanıtım Yazısı'ndan)




Ve Gazel Yeniden


Kitapta, değişik şairlere ait on beş gazel ile iki berceste, yine o şairlerin zamanlarına ait araştırmalarla şerh edilmeye çalışılmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla

Prof. Dr. İskender Pala

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Prof. Dr. İskender Pala



DİVAN ŞİİRİNİ SEVDİREN ADAM

Yalnız Divan edebiyatı yazmakla kalamadım "Divan şiirini sevdiren adam" olmanın ötesinde misyonlar yüklenmişti omuzlarıma Divan şiirini sevdirmekten dolayı elbette haz duyuyordum, ama bütün çabamın divan şiiriyle sınırlıymış gibi anlaşılmasına da tahammül edemiyordum Ve çok geçmeden periyodik gazete yazıları girdi devreye Artık sanattan, kültürden, tarihten, medeniyet tarihinden de bahsetmek gerekiyorduVe tabii aşktan O en çok bildiğim, sevdiğim ve bıkmadan usanmadan yazabileceğim bir konuydu ve ne vakit acele yetiştirmem gereken bir yazı istenirse benden, hemen ah mine'l-aşk deyip bilgisayarın düğmesine basmam yeterli oluyordu Aşk, gazellerin konusuydu ve ben hemen bütün ömrümü gazeller arasında geçirdim Velhasıl zaman, gazele bulandı bir kez ve satır satır elem kendini gösterdi! Aşk ve elem! Ve Divan şiiri

Hâlâ çekilen derd ü meşakkat budur işte

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ

Yıllara geçiyordu İskender Pala

DOĞDU

08061958, UŞAK


OKUDU

Cumhuriyet İlkokulu, 1969 (Uşak)

Kütahya Lisesi, 1975 (Kütahya)

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
Lisans, 1979 (İstanbul) Tez: Câmiu'n-Nezâir -Transkripsiyonlu metin-

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens, Eski Türk Edebiyatı ABD
Doktora, 1983 (İstanbul) Tez : Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı

YÖK, Üniversitelerarası Kurul, Eski Türk Edebiyatı ABD,
Doçent, 1993 (İstanbul Üniversitesi) Profesör, 1998 (İ Kültür Üniversitesi)


ÇALIŞTI

1979-1982 İÜEdebiyat Fakültesi Türkoloji Seminer Ktp memuru

1982-1984 Deniz Kuvvetleri Klığı Deniz Lisesi Komutanlığı'nda teğmen

1984-1986 Üsteğmen

1986-1987 Boğaziçi Üni'de part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi

1987-1994 Yüzbaşı, DzKKlığı Tarihi Deniz Arşivi kuruluş ve faaliyetleri

1994-l996 Tarihi Deniz Arşiv Araştırmaları ve DzKKlığı yayın faaliyetlerinin yürütülmesi

1996-1997 Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fak Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve İSAM redakte kurulu üyeliği

1997 Öğretim yılı İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi


ÖDÜLLENDİRİLDİ

Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü, 1989 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)

AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, 1990 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)

Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, 1996 (Şairlerin Dilinden)

Aydınlar Ocağı Kayseri Şb Yılın Edebiyat Adamı ödülü, 2001

YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü, 2001


YAZDI

Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları (1990-1997)

Osmanlı Deniz tarihiyle ilgili çeviri ve araştırma kitapları (1991-1996)

Divan edebiyatının halk kitlelerince anlaşılabilmesi için edebiyat ve sanat dergilerine yönelik vulgarize denemeler, hikayeler, fıkralar (1982 >)

Kültür, sanat, edebiyat içerikli gazete yazıları (Zaman, 1993 >)


KONUŞTU

Osmanlı Şiir Okumaları, Divan Şiiri Seminerleri adlı halka açık seminerler (1994 >)


DERS VERDİ

İstanbul Kültür Üniversitesi'nde öğretim üyesi (1997 >)


BABA OLDU

Hilye Banu (1982)

Elif Dilasa (1986)

Alperen Ahmet (1992)

Alıntı Yaparak Cevapla

Prof. Dr. İskender Pala

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Prof. Dr. İskender Pala



NEDEN VE NASIL YAZAR OLDUM?

Ben İskender Pala Ders kitaplarının arasına mahrem sevgililerin resimleri gibi saklayarak evin soba yanan tek odasındaki kış gecelerinin Teksas ve Tommiks'lerini geride bıraktığım ilk mektep yıllarından sonra -ki kendilerini takip eden soluk benizliler yanlış istikamete gitsin diye Apaçilerin atlarının ayaklarına nalları ters çaktıklarını bu vesile ile bilirim- okuduğumu hatırladığım ilk kitap Peyami Safa'nın 9 Hariciye Koğuşu olmuştu Kitabı elime aldığımda önce Kızılderili reisi Oturan Boğa'ya ihanet ettiğimden dolayı utandığımı ve bir asker hikayesi okuyucağımı vehmederken safran boyalı koridorlardan eter kokusu duyarak sükût-ı hayâle uğradığımı hâlâ unutmam Galiba kitabın adındaki Koğuş kelimesinin en masum askeri anlamıyla böyle düşünmüş ve yerli kızılderili hikayeleri hayal ederken Uşak sokaklarında asker koğuşu hayal eder olmuştum 9 Hariciye Koğuşu'nu lise yıllarımda yeniden okuduğum zaman ben de roman kahramanı gibi hasta yatağındaydım ve ıztıraplarımın ince sızılarında bir haram lezzeti duymuştum

Bunu Peyami'nin Yalnızız'ı takip etti O kitaptan aklımda kalan tek cümle -eğer yanlış hatırlamıyorsam- "Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım" idi ve ben Peyami'nin, yalnızca bu cümleye anlam katabilmek için o koca romanı yazdığına inanmıştım Gerçekten de ilk gençlik yıllarımın bütün ruh ummanları bu cümleyle çalkalandı ve Türkiye'nin 70'li yıllarına rastlayan bütün gençlik fikir ve bunalımları yavaş yavaş beynimin cidarlarında acıyla, nefretle formatlanmaya başladı

EĞER BİR ŞAİR OLAMAMIŞSAM

Yıllarım kitap satırlarının arasından süzülürken Ömer Seyfeddin, Refik Hâlid, Reşat Ekrem ve diğerleri birer dönem benim hit'lerim oldular Kütahya kahvehanelerinin kesif sigara dumanlarıyla grileşen duvarları ve Tekel markalı iskambil destelerinin konçinaları arasından sıyrılıp -ki heder edilmiş o birkaç yıla hâlâ acırım- sağlıklı nefesler aldığım zamanlarda kitaplarla muaşakaya devam ettim Spor yapıyor ve kitap okuyordum Hâlâ özlemini duyduğum ve dudağımda tatlı gülümseyişlerle hatırladığım güzel bir hayattı, herkese tavsiye olunur!

İtiraf etmeliyim ki şiir kitapları hiç ilgimi çekmiyordu Çünki yazdığım dörtlüklere sitayişler yağdırıp ileride büyük şair olacağımı söyleyen arkadaşlarım ve hocalarım yoktu Bugün bir şair olamamışsam ve ömrüm şairleri kıskanmakla geçiyorsa eğer, bunun sorumluları onlardır

Siz adına taşralılık kompleksi deyin, ben imkansızlık diyeyim; gençliğimi savurduğum şehirlerde kimsenin, en azından benim çevremdeki insanların kitapla alâkaları bulunmuyordu Bu yüzden kitap biriktirmeye başlamam üniversite sıralarına rastlar Bugün kütüphanemde ortaokul yıllarından kalma tek kitap vaktiyle cildini de kendi elcağızımla yaptığım Hayat Büyük Türk Sözlüğü'dür Şevket Rado'nun haftalık fasiküller hâlinde yayınladığı ve inşaatlarda amelelikle geçen yorgun günlerin terapi seansları gibi bilmediğim kelimelerini okumayı alışkanlık edinerek yazdığım şiirler için kafiye kelimeleri aradığım 74 yazında şiire de tevbe etmeğe mecbur oldum Zaten o sonbaharda üniversiteli olmuştum


BİRDENBİRE BUL AŞKI

Osmanlı tarihi ve edebiyatıyla tanışmam, Erzurum ve İstanbul'da geçen üniversite yıllarıma rastlar Tanpınar'ın 19 Asır Türk Edebiyatı Tarihi'ne çarpılmıştım Onun açtığı kapıdan girerek artık İsmail Hami'ler, Uzunçarşılı'lar, Pakalın'lar, Öztuna'lar okuyordum Türk Klasik Edebiyatı'nı sevmiştim ve bir dönem, onunla ayrı dünyaların insanı olduğuma yanarak geçti Âşıktım, ama onu tanımıyordum Nihad Sami merhumun Resimli Türk Edebiyatı Tarihi benim Divanu Lugati't-Türk'ümdü Oradan berceste eserleri tanımaya ve okumaya başladım Mesnevî, Gülistan, Kelile ve Dimne, Eflakî Menakıbı, Hafız Divanı vs derken Kebikec benim de dünyamı kemirmeye başladı Dante, Homeros, Shakeaspeare, Gothe bilgimin öteki yüzünü oluşturdular Artık rahmetli Harun Tolasa hocamın hazırladığı Ahmed Paşa'nın Şiir Dünyası ile tanışma vakti gelmişti Ardından Ferid Kam, Tahirü'l-Mevlevi, Köprülü, Gölpınarlı, Banarlı, Tarlan, İpekten, Alparslan, Çavuşoğlu, Karahan, Çelebioğlu vb Hepsine Taala'dan rahmet dilerim Ve Stuart Mill'in ifadesiyle "Kutsal su, bir baştan yüzlerce başa ayrıldı" İki yıl, yalnızca divan okudum; müteakip iki yıl da onları anlamak için ansiklopediler, oryantalist eserler, seyahatnâmeler ve daha bir yığın kitap Sevgiliyi tanımaya başlamıştım ve bundan büyük keyif alıyordum O sırada İÜ Edebiyat Fakültesi'nde kütüphanecilik vazifesi aldım ve benim okuyacağım kitaplarımın hepsi o kütüphanenin raflarında duruyordu Şimdi size bir kütüphanede çalışıyor olmanın binbir faydasını sıralamam abes olabilir; ancak benim için ne olduysa işte o zaman oldu, bilimsel okumanın lezzetini o zaman kavradım Artık elyazmalarının âherli dünyasını, ebru ciltlerin mikleplerini, ortaçağ Türk sanatının dizilip gelen rik'alarını, siyakatlarını anlamaya başlamıştım Güllerin ve bülbüllerin, ebrûların ve gamzelerin, gazellerin ve kasidelerin kırkıncı kapısından girme zamanıydı o Önümde bir medeniyet duruyordu ve şimdi ne Troya kentini keşfeden Schliemann, ne Tut-enk-Amon nam Firavun'un mumyasını çözen Champollion; ne mikrobu keşfeden Pasteur, ne de arzın cazibesi kanununu keşfeden Galileo Galilei benim kadar mutlu olamazlardı O medeniyet aynasında hüsn-i ta'lillerin fıstıkî feracelerine bürünmüş güzellerinin ve onların müraat-i nazîrlere bulaşmış ateşi etrafında kelebekler gibi dönen derbeder şairlerin nefeslerini duyabiliyor; saraylar ve konaklarda, sokaklar ve dükkanlarda, tekkeler ve medreselerde, mesire ve sayfiyelerde hangi âhenkle yaşayıp, ne tür vezinlerde güldüklerini yahut ağladıklarını, sevindikleri yahut üzüldüklerini anlayabiliyordum

Türk klasik şiiri meğer benim için bir tarz-ı hayat imiş; beni öyle buldu Hâlâ şiir yazamam, ama şiirin has behçesindeki seyranın yolunu yordamanı iyi bilirim Bunu, Fuzulî'den, Bakî'den, Nef'î'den, Yahya'dan, Nailî'den, Galib'den, Nedim'den öğrendim Galib Dede "Birdenbire bul aşkı, bu tuhfe bulanındır" diyordu ve ben, tam da onun dediği bir hediye gibi birdenbire aşkımı bulmuştum

OTURAN BOĞA GAZEL YAZMAYA BAŞLAYINCA

Bu aşk beni iflah etmeyecekti, biliyordum Artık kitaplarım, divanlar olmuştu ve çocukluğumda bütün merhamet duygularımı sömüren kızılderili reisi oturan boğa şimdi müstesna gazeller yazmaya başlamıştı Üniversite yıllarından sonra yanlış bir karar ile asker olmuş, gülle bülbülle sohbet ederken birdenbire üniformayla postalla uğraşmaya başlamıştım Onbeş yıl sürecek bu dönem içinde okumayı ve yazmayı asla bırakmadım; hatta dönem dönem okuyup yazmayı bir teselliye bile dönüştürdüm Anladım ki Divan şiiri için yazdıkça daha çok yazmak gerekiyordu; ve daha çok yazmak için de daha çok okumak Tarih, medeniyet tarihi, sosyal bilimler, felsefe, sosyoloji, sanat vs Ne bulursam okuduğum yılların semeresini hiç durmadan yazmam gereken yıllarda gördüm Divan şiirinin püf noktalarını ve eski şairlerin hayatlarını keşfetmiştim Bu bana hem bir bakış açısı, hem de yazma kolaylığı sağlıyor; hemen her konuda eskilerin ne söylediklerine dair birkaç beyit nakletme cesareti veriyordu Benim için yazıda bir konu sıkıntısı da yoktu üstelik En sıkışık zamanlarda bir divanın gazeller bölümünden fala bakar gibi bir sayfa açıp ilk karşıma çıkan gazel hakkında yazı yazmanın keyifli bir macera olduğunu söyleyebilirim size

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.