Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahi, biyografiahi, evran, hayatıahi, kimdirahi

Ahi Evran Kimdir-Ahi Evran Hayatı-Ahi Evran Biyografi-Ahi Evran

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahi Evran Kimdir-Ahi Evran Hayatı-Ahi Evran Biyografi-Ahi Evran



AHî EVRAN


Selçuklu Devleti, Malazgirt Zaferinden sonra, Anadolu'da güçlü bir devlet, ileri bir uygarlık kurmuştu Ancak Moğol akınları yüzünden devlet, XIII yüzyılın sonlarına doğru zayıflamaya başlamıştı Bu mirası ayakta tutabilmek için, Anadolu'da yerleşen Oğuz Boyları, ayrı ayrı bölgelerde kümeleşmeye başlamışlardı Nitekim XIV yüzyılın başlarında, Anadolu'daki Selçuklu egemenliği sona erdiğinde birçok Türk Beylikleri ayrı ayrı devletler kurmuşlardı



O günlerde, (Ahilik) adıyla, millî bir dayanışma birliği, Anadolu'da sosyal düzenin kurulmasına öncülük etmişti Hatta bu birlik, Osmanlı Devletinin, güçlenmesine ve örgütlenmesine yardımcı olmuştu



Ahilik; kasabalara ve köylere kadar yayılan, en küçük örgütünden en büyüğüne kadar, millî birlik ve beraberliği, karşılıklı saygı ve sevgiyi, sosyal dayanışma ve yardımı temel ilkeler sayar El birliği, gönül birliği ve kardeşlik havası içinde, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı, köklü, sağlam, düzenli ve millî bir toplum kurmayı amaç bilen, tarikat niteliğinde bir kuruluştur Bu kuruluşa fütüvvet adı veriliyordu Kendilerine özgü töreleri ve zaviye adıyla tanınan dernekleri vardı Üyeleri daha çok meslek sahibi esnaftan kişilerdi Küçük sanatların gelişip yayılmasında, sanat erbabının geleneksel kurallara göre yetiştirilmesinde ve ekonomik hayatını düzenlenmesinde bu birliğin büyük faydaları görülüyordu



Fütüvvet ve ahiliğin tarihi eski olmakla birlikte, Anadolu'da ahiliğin kurulmasında Ahi Evran'ın öncülük ettiği söyleniyor ve Ahi Evran bu örgütün piri sayılıyordu



Ahi Evran’ın asıl adı Şeyh Mahmud Nasurıddin’dir Orta Asya’nın Türk bölgesi olan Horasan'dan Anadolu'ya göçmüş, XIII yüzyılın ortalarında Konya'ya gelip yerleşmişti



Hacı Bektaş-ı Velî hakkındaki deyişleri bir araya toplayan Velâyetnâme adlı esere göre, Konya'da bir süre oturan Ahi Evran, daha sonra Kayseri' ye gelmişti Burada dericilik mesleğine girmiş, deri atölyelerinde çalışan bir işçi olmuştu Deri terbiye etmenin, ham deriyi, türlü emek ve uğraşılardan sonra, olgun, kullanılır duruma getirmenin, onun kokusuna dayanmanın, insanı eğitmek, onu olgunlaştırmak kadar güç olduğunu bildiğinden bu mesleği seçmişti



Ahi Evran, çilesini tamamladıktan ve manevî gücünü de ispat ettikten sonra, Kırşehir'e gelmiş, ahilik örgütünü burada kurmuştu



Ahi Evran, insan nefsinin bir ejder gücünde olduğuna, nefsini yenen kişinin, dünya hırslarından, kinlerinden, maddi isteklerinden arınacağına inanmıştı İşte bu inanca bağlı olarak, Ahi Evran'ın nefis denen benlik yılanını içinden söküp atarak bir kamçı gibi elinde taşıdığı söylenmiş, kendisine yılanlı ahi anlamına gelen Ahi Evran denilmişti



Yine Velâyetnâme adlı esere göre, Hacı Bektaş-ı Velî, sık sık Kırşehir'e gelir, Ahi Evran'la saatlerce sohbet ederdi Bir keresinde, iki büyük insan yine Kırşehir'de buluşmuştu Kırşehir'in tanınmış bahçeleri olan Özbağlar’da derin bir sohbete başlamışlardı Bu sırada aşağıdaki derede kurbağalar ötüşüyor, bu sohbete onlar da katılıyorlardı Bir ara, Hacı Bektaş-ı Velî, kurbağalara seslenerek:



­ Susunuz ya mübarekler! demişti


0 günden bugüne, bu derelerde kurbağalar susmuş, bir daha ötmez olmuşlardı



Ahi Evran'ın Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi'ye ahilik beratı verdiği, tahta çıktığı zaman, ahi töreleri gereğince beline ahilik kuşağı bağladığı söylenir Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi'ye de büyük saygı gösterdiği ve ahi alayları kurarak onun fetihlerine yardım ettiği bilinmektedir



Ahilik, tasavvufî inançlar içinde, halka “eline, beline ve diline sahip olma” ilkesini, yani hırsızlık ve haramdan uzak durmayı, namuslu olmayı, sır saklamayı, kötü söz söylememeyi telkin etmiştir İnsanlar arasında ahlâkî prensipleri yaymıştır İyiye, doğruya ve güzele dönük, kardeşçe yaşama ilkeleriyle Osmanlı Devletinin sosyal ve ekonomik düzenini, ilk esnaf örgütünü kurmuş, devletin yardımcısı olmuştur



Ahi Evran'ın kaç yıl yaşadığı bilinmemekle birlikte, XIV yüzyılın başlarında Kırşehir'de öldüğü sanılmaktadır Ahi Evran'ın hayatı, Hacı Bektaş-ı Velî’de olduğu gibi, yüzyıllardan beri söylenegelen çeşitli efsanelerle süslendiğinden, gerçek yaşantısı unutulmuştur Ancak onun Kırşehir'deki türbesi, çağlar içinde Ahi Ocağı olarak yaşamış ve ziyaret edilmiştir Ahi Evran adına, Ankara'da bir cami yaptırılmıştır Camiin Selçuklu devri ağaç oyma işlemeli kapı ve pencereleri, bugün İstanbul'da, Amca Hüseyin Paşa Medresesinde saklanmaktadır



Türk tarihinde birçok ulu kişiler vardır Bunlar eserleriyle değil, fikirleriyle, düşüncelerinin toplumlar üzerindeki etkileriyle tanınır ve bilinirler Ahi Evran da böyledir Sağlığında yazılı bir eser bırakmamıştır Yazmışsa da bize kadar ulaşamamış, ya da elimize geçmemiştir Bu ulu kişiler, Anadolu'ya doğan, zihinleri aydınlatan, gönülleri ısıtan, toplumları etkileyen, onların millî birlik ve dirliğe çağıran güneşler gibidirler Bundan dolayı unutulmamış, dillerde ve gönüllerde yaşatılmıştır



Ahi Evran, bu sözlü kültürün en belirgin örneğidir Onun yedi yüz yıl önce Anadolu'ya ektiği iyilik ve cömertlik tohumları yeşermiş, bir fikir ürünü olarak, toplumları doyurmuştur O, Türk Kültür Tarihi'nin ölümsüz bir düşünürü, bir mürşidi olarak daima yaşayacaktır

AKŞEMSEDDİN

Asıl adı Mehmed Şemseddindir Fatih devri mutasavvıf ve din alimlerinden olan Akşemseddin, 1389 yılında Şam’da doğdu Küçük yaşta babası Şeyh Hamza ile birlikte Anadolu'ya geçerek Göynük'e yerleşti Burada medrese tahsili gördü, müderris oldu Özellikle hekimlik alanında derin bir bilgi sahibi idi Çeşitli hastalıkları tedavi ediyor, özellikle ruh hastalıklarının tedavisinde başarı gösteriyordu Bunun için kendisine Tabîb'ül-ervah yani ruhların doktoru deniyordu

Daha sonra tasavvuf yoluna girerek Hacı Bayram-ı Velî'ye intisap etti Hacı Bayram-ı Velî’nin ölümünden sonra, onun halifesi oldu

Akşemseddin daha sonra Edirne'ye geçti Edirne sarayında bulunan Osmanlı padişahı II Murad, bu genç, âşk dolusu, her bilgide üstün, olgun sofîyi ziyaret eder ve oğlu şehzade Mehmed'in eğitim ve öğretimini üzerine almasını rica eder Akşemseddin bu teklifi reddetmez Yıllarca ona bilgi aşılar Şehzade Fatih, padişah olunca da yanından ayrılmaz, Onun en yakın hocası ve danışmanı olarak görevini sürdürür

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u kuşattığı zaman bilgisine olduğu kadar şahsına da büyük değer verdiği ak sakallı âlim Akşemseddin de beraberinde bulunuyordu Âyet-i kerimeleri ve hadîsleri tefsir ederek askere gayret ve cesaret vermeye çalışan Akşemseddin, bu arada İslâm dünyasının ulu kişisi Hazret-i Eyyûb el-Ensarî'nin İstanbul surları dibinde bulunduğu bilinen kabrini de bulmak istemişti

Halid bin Zeyd Ebâ Eyyûb el-Ensarî, Hazreti Muhammed'i Mekke'den Medine'ye hicretinde evinde misafir eden, Hazret-i Peygamberin bütün gâzâlarında yanında bulunan ve onun sancaktarlığını yapan zât idi Emevîlerin ilk halifesi Muaviye, oğlu Yezîd'in kumandasındaki bir orduyu İstanbul'u fethe gönderdiği zaman, çok yaşlı bulunan Halîd bin Zeyd'i de “uğurlu kişi” olarak bu sefere memur etmişti İslâm âleminin bu ünlü kişisi İstanbul'un muhasarası sırasında vefat etmiş ve vasiyeti gereğince surların dibindeki bir noktada toprağa verilmişti

İslâm tarihinin verdiği bilgi bundan ibaret kalıyordu Akşemseddin, bu bilgininin ışığı altında Hazret-i Eyyûb'un kabrinin İstanbul surları dibindeki bir noktada olduğunu biliyordu

Bundan sonrasını, XVII yüzyılın büyük yazarı Evliya Çelebi, ünlü seyahatnâmesinde şöyle nakletmektedir:

“Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethederken, yetmiş yedi kibar ehlullah Ebâ Eyyub'un kabrini tecessüse koyuldular İçlerinden Akşemseddin:

“Beyim, Alemdâr-ı Resulullah Ebâ Eyyûbü'l-Ensârî bu mahalde medfundur, diyerek bir hıyâban-ı orman içre girdi Bir seccade yaydırıp namaza durdu İki rekâttan sonrâ selâm verip tekrar secdeye vardı ve rahat bir uykuya dalmış gibi öylece kaldı Birçok kişiler, Efendi Hazretleri, Eyyûb'un kabrini bulamadığı için hicâbından uykuya vardı, diye târizler ettiler Bir saat sonra Akşemseddin Hazretleri seccadeden başını kaldırıp, mübarek gözleri kan çanağını andırır hâlde Fatih Sultan Mehmet Han'a hitâben:

– Hünkârum, hikmet-i Hüdâ Seccademizi tam Hazret'in kabri üzerine sermişler! diye konuştu

Bunun üzerine seccadenin bulunduğu yer derhal kazıldıkta, üç zira (eski bir ölçü) derinlikte, dört köşe yeşil bir somaki taş ortaya çıktı ve üzerinde kûfi yazı ile, “Hâzâ Kabri Ebâ Eyyûb-ül Ensarî” dive yazılmış olduğu görüldü Taş kaldırıldığında, Hazret-i Eyyûb'un ter ü tâze vücudu safran ile boyanmış kefeni içinde ortaya çıktı Sağ elinde tunç bir mühür vardı Taş tekrar yerine kapatıldı, üzeri örtüldü

İşte; asırlardan beri, İstanbul'un başlıca ziyaret yeri olan Eyüp Sultanın kabri böylece bulunmuştu Sonra bu kabre, şaheser bir türbe yapıldı

İstanbul kuşatmasının ellinci gününden sonra büyük bir Haçlı ordusu ile donanmasının Bizans’a yardıma yetişmekte olduğu haberi askerin morali üzerinde olumsuz bir tesir yapmaya başlamıştı İşte o zaman ortaya çıkan ak sakallı Akşemseddin, orduya hitâben tarihi konuşmasını yaparak mânevi gücü tekrar yerine getirmesini bilmişti:

“Ey asker Biliniz ki, bu fetih, Cenâb-ı Hak katında size ve Sultan Mehmet Han'a takdir kılınmıştır Kim ki bundan şüphe eder, imândan sapıtmış olur

Hazret-i Eyyûb'un kabrini keşfettikten sonra mânevi değeri asker nazarında pek büyümüş olan Akşemseddin'in bu sözlerine, herkes imânı ile inanmış ve üç gün sonra tarihin en büyük zaferine ulaşmasını bilmişti

Fatih, İstanbul’un fethinden sonra, bir ara hocasından kendisini dervişliğe kabul ederek irşatlarda bulunmasını ister Akşemseddin bu teklifi:

­ Sen devlet işlerini gereği gibi yerine getirmeye ve saltanatı devam ettirmeye mecbursun ve bununla görevlisin Sen benim halvetime girersen dünyanın düzeni bozulur Senin sâlik olman değil, mâlik olman lâzımdırdiyerek şiddetle reddetmiştir

Artık kendi görevinin de bittiğine inanmıştır Padişahtan Göynük'e gidip, orada dersleriyle uğraşması için izin ister Fatih hocasını bırakmak istemese de, sonunda çare olmadığını görür Hocasını Göynük'e uğurlar Göynük'te bir köşeye çekilerek öğrencileri ve kitaplarıyla baş başa kalan Akşemseddin, Fatih'e yazdığı mektuplarda, Ona, yeni ufuklar açar

Ömrünün son altı yılını Göynük’te zikir, ibâdet ve fakir hastaları tedavi ile uğraşarak geçirdi 1459 yılında Göynük'te vefat etti

Akşemseddin'in, bugün İstanbul Feyzullah Efendi Kütüphanesinde bulunan Hayatın Maddesi ve Tıp adında, Türkçe, elyazması iki büyük cilt eseri vardır Ayrıca Hall-i Müşkilât, ve Makâmât-ı Evliyâ gibi eserleri bilim dünyasınca tanınmaktadır

Herhalde onun en büyük eseri, Fatih Sultan Mehmed gibi büyük bir devlet adamını yetiştirmiş olmasıdır


alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Ahi Evran Kimdir-Ahi Evran Hayatı-Ahi Evran Biyografi-Ahi Evran

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahi Evran Kimdir-Ahi Evran Hayatı-Ahi Evran Biyografi-Ahi Evran




Ahi Evran Kimdir-Ahi Evran Hayatı-Ahi Evran Biyografi-Ahi Evran



AHİ TEŞKİLATI'NIN KURUCUSU:


Ahi Evran: (1171-1261)

Ahilik Teşkilatı'nın kurucusu Ahi Evran Azerbaycan'ın Hoy kasabasında doğmuştur Hoy kasabası günümüzde Türkiye'nin doğu sınırından 60 km uzaklıkta ve Sultan Tuğrul zamanindan beri' Türkler’in yerleştiği bir bölgedir

Ahi Evran'ın asıl adı Nasir üd-din EbüI-Hakäyik Mahmud El Hoy olarak kayıtlara geçmiştirHerkesin korkup kaçtığı evran denen büyük bir yılanın onu görünce sakinleşmesi ve itâat etmesi dolayısıyla "Evran" diye anılmıştır
Ahi Evran ilk eğitimini' Azerbaycan'da doğum yeri olan Hoy'da aldıktan sonra Maveraünnehir ve Horasan’a giderek orada ünlü alimlerden Fahr-u-d-din Razi'nin derslerini takip etmistir Bir Eş’arı kelamcısı olan Raziden (1149-1209) Hükema Felsefesini ve Kuran-ı Kerim tefsirlerini öğrenmiştir

Ahi Evran gençliğinde Ahmed Yesevi'den ilk tasavvuf terbiyesi aldıktan sonra 0 zamanın ünlü tasavvuf alimlerinin buluşma yeri olan Bağdat'a gitmeye karar verir Önce niyetlendiği Hac farızasını yerine getirir Sonra dönüş yolunda kayınpederi olan Evha' düd-Dini Kirman ile tanışır Büyük üstad sayesinde halife Näsir­Li'Dinillah ile tanıştırılan Ahi Evran, Halife'nin kurduğu Fütüvvet Teşkilatı'na girer Ahi Evran Bağdat'ta iken, Fütüvvet Teşkilatı'nın ileri gelenleri ile tanışarak onlardan yararlanmıstır Araştırmacı Mikail Bayram ,,Tasavvufi Düşüncesinin Esasları" adli kitabında ve diğer kaynaklarda Ahi Evran'in çok yönlü bir ilım ve fikir adam olduğu kaydedilmektedir Ahi Evran'ın yazmış olduğu kitaplar da bunu bizlere göstermektedir Ahi Evran Tefsir, Hadis, Keläm, Fıkıh ve Tasavvufi kitaplar yazmıştır Ayrıca felsefe, tıp ve kimya sahalarında da bilgi sahibi olan çok yönlü bir ilimadamı ve filozoftur İbn-i Sina ve Fahreddin-i Räzi'nin eserlerini Farsça'ya çevirmiştir Selçuklu Sultanı Gıyaseddin-i Keyhüsrev zamanında, kayınpederi Evhadudin ile Anadolu'ya gelen Ahi Evran Konya'da Sultan'a yazdıği Letaif-i Giyasiye adli kitabini sunar Kitabin 1 cildi felsefe, 2 cildi ahläk vesiyaset, 3 cildi fıkıh(İslam Hukuku), 4 cildi dua ve ibadet hakkındadır­ İbn-i Sina hayranı olan hükümdar kendisine sunulan kitapları beğenmekle kalmaz, ayni zamanda Ahi Evran'a büyük ilgi de gösterir 1205 yılında Kayseri'ye gelen Ahi Evran burada bir deri atölyesi kurar Kayseri'de devletin desteği ile debbağları ve diğer sanatkärları da içine alan büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına öncü olur Her sanat dalının biraraya toplandiğı bu siteler Selçuklu Sultan Aleaddin Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlanır Sultan Aleaddin Keykubat'ın Ahi Birlikleri'ni himaye etmesi ile Anadolu'nun birçok yerinde bu birlikler süratle kurulmaya başlanır Bu dönem Anadolu Selçuklu Devletı'nın iktisaden en parlak dönemi olmuştur Sultan Aleaddin'in oğlu tarafından öldürülmesinden sonra Ahiler bu duruma tavir alırlar Ahi Evran'ı çekemeyenler onunla yeni hükümdarın arasını açarlar Aleaddin Keykubat zamanında Konya'da medreselerde ders veren Ahi Evran bu sebepten dolayi Konya'dan ayrılarak, Denizli'ye gider Oradayken konya'ya çağrılan Ahi Evran Konya'dan Kırşehir'e gelerek Ahi Birlikleri'nin teşkilatlandırılmasına hız verir Kırşehir'e eşi Fatma Ana ile yerlesen Ahi Evran eşinin kurduğu Anadolu Kadınlar Birliği (Baciyan-i Rum) Teşkilatı'nı desteklemiş bununla birlikte Ahi Teskilatı'nın (Ahiyan-i Rum) büyümesi ve gelişmesi için çaba sarfetmiştir Anadolu kadınlar Birliğı de Ahiler'in Kadınlar kolu olarak yetim, kimsesiz genç kızları himayesine almiş, onların eğitimlerinden ev-bark sahibi olmalarına kadar her türlü yardımı yapmıştır Bunun dışında ihtiyar kadınların bakımı genç kızların evlendirilmesi gibi birtakim sosyal yardımlarda bulunmuştur Ayrıca maddi sikintida olanlara da yardım etmiştir Ahi Zaviyesine gelen konuklarina hizmette bulunup eşlerine yardımcı olmuşlardır ,,İşine, Aşına, Eşine sahip ol" sözü bu teskilatın ana prensibi olmustur Anadolu Kadınlar Birliği dünyada kurulan ilk kadınlar teşkilatıdır

Ahi Evran kendi mesleği olan Debbağlık dalından başka 32 çeşit esnaf ve sanatkärin lideri olmuştur Ahi Evran'in Anadolu'da kurduğu Ahilik Teşkilati'nin asıl amaci ilim ve bilgiyi insanlığın hizmetine sunmaktır Türkler Anado!u'ya yerleşirken dönemin bilimadamları, pozitif ilimlerin gündelik hayatta kullanılabilmesini ve insanlarında bundan faydalandırılmasını öngörmektedir

İlmin tekniğe uygulanmasına örnek olarak; Cizreli İsmail B Rezzaz isimili bilimadamının kitabında birçok otomatik makinanın projelerinin çizildiği ve tariflerinin yapıldığı hatta bazı projelerinin uygulandığı bilinmektedir Bu makina ve robotlara örnek olarak: Su saati, otomatik musluk, el yıkama ve abdest alma esnasında kendiliğinden su döken makina, kendi kendine müzik çalan makina, otomatik su tulumbaları, su fiskırtan fiskiyeler, şifreli anahtarlar, değişik hareket yapan robotlar görmekteyiz Teknolojinin üretime tatbikatının i1k örnekleri olan bu buluşlara Ahi Evran önem vermekte idi Ahi Evran'ın Selçuklu Sultanı II Izzettin Keykavus'a sunduğu Letaif-i Hikmet adlı kitap, sultanlara ve yöneticilere nasihat verici ve ,,Siyasetname" türü bir eserdir Bu eserde halkın ihtiyaçları belirlenmekte, bu ihtiyaçların karşilanması, istihdamın, kaliteli bol ve ucuz üretimin arttirilmasi sırasında çıkabilecek sorunlara karşi tedbirlerin neler olması gerektiği şöyIe anlatılmaktadır Allah insanı medeni tabiatlı yaratmıştır: Bunun açıklaması şudur, Allah insanları yemek, içmek, giymek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçarı karşılayamaz Bu yüzden demircilik, marangozlük, dericilik gibi çeşitli mesleklen yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektiği alet ve edavat, imal etmek için de bir çok insan gücüne ihtiyaç vardır Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretimi için gerekli olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir

0 halde toplumun büyük bir kesiminin sanata yönlendirilmesi ve her birinin beli bir sanat dalıyla meşgul olması gerekir ki toplumun ihtiyaci görülsün Ahi Evran'in kurduğu Ahilik Teşkilatının eğitim anlayışı bu temel görüşe dayanmaktadır Devlete düşen görev bu görüşe destek vererek halkın eğitilmesine ve yönlendirilmesine yardımcı olmaktır Ahi Evran eserinde belirttiği eğitim ve öğretim konusundaki tüm önerilerini kendisi Ahi birliklerinde uygulamıştır Ahi Evran'ın teknik öğretim ve ahläka yönelik eserleri yıllarca Ahi Birlikleri'nde kitap olarak okutulmuştur

Ahi Evran, Letaif- Giyasiye, Letaif-i Hikmet'ten başka Vaziyet, Ruh'un Bekäsı, Tıp ve Ibn-i Sinadan tercüme kitabı dahil olmak üzere yirmiye yakın eser bırakmıştır Ahi Evran hayatı boyunca ilimle ve eğitimle uğraşmış ,,Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış" Hadis-i şerifini kendisine ilke edinmiştir Birlik üyelerine devamlı olarak çalışmayı önermiştir Üretimin ancak çalışarak sağlanacağını bilen Ahi Evran insanların ihtiyaçlarını gidermenin de bir Tanrı buyruğu olduğuna inanmaktadır Bu bakımdan çalışmak, insanları mutlu etmek ibadet etmek kadar önemlidir


Osmanlı Devleti'nin kurulmasında da önemli rol oynayan Ahi Evran Cevat Hakkı Tarım’ın deyişiyle ,,Doksan üç yıl yaşayan, akla yär, nefse düşman olan bu faziletli er kişi, tekkesine kapanmiş dünyadan elini etegini çekmiş münzevi bir sofu ve softa değildi 0 hayatını kazanmak için diyar diyar dolaşmiş her sanat ve zanaata başvurmuş öğrendiklerini de insanoğluna öğretmek için uğraşmıştır"


alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.