Prof. Dr. Sinsi
|
Herşeye Rağmen Sevmek-aşk hikayesi
Son sınıftaydı Nihayet lise bitecek ve üniversiteye gidecekti Tek amacı bir gün üniversite kürsüsünde öğretiyor olmaktı Hedefte bu varken aklını meşgul edecek, dikkatini dağıtacak sevda ilişkilerine girmeye hiç niyeti yoktu Birçok arkadaşı vardı ama, bir sevdiği olmamıştı Aslında ‘biriyle çıkmak' o devirde öyle ayan beyan yapılan bir iş değildi Sokak aralarında dolaşarak, pastene köşelerinde saklanarak arkadaşlık etmek hiç cazip gelmiyordu ona Zaten anne tarafından aile efradı tutucuydu Duysalar, görseler kıyametler kopardı Ne gerek vardı güzelim huzurunu bozmaya! Ayrıca öyle çok da gönlünü kaptıracak biri yoktu çevresinde Okulda ve mahallede arkadaşlık ettiği yaşdaşı erkekler ona göre çok çocuksuydular; hiç uğraşamazdı!
Tabii ki sosyal hayatı seviyordu ve sinemaya, tiyatroya, baleye gidiyordu Hatta arkadaşlarıyla bir grup yapmışlardı, önceden bilet alıp hafta sonları topluca sanat olaylarının tadını çıkarıyorlardı Geceleri gitmek gerektiğinde ise, aynı mahallede oturduğu yakın arkadaşının çıktığı çocuk onu da evden alıyor, dönüşte eve bırakıyordu Babası istemişti böyle olmasını 'Güvendiğin bir arkadaşına rica et, gelsin tanışalım,' demişti Böylece hem babasının içi rahat etmişti, hem de kendisi gönül ferahlığıyla aktivitelere katılıyordu

Her şey yolunda gidiyorken bir gün, önceki sene okula yeni gelen bir çocuğun kendisini sürekli süzdüğünü farketti Hiç ısınamamıştı çocuğa, bakışlarından rahatsız olmuştu Ayrıca hiç tipi de değildi O, sarışın erkekleri daha çok beğenirdi Çocuk ise esmerdi ve biraz kısa boylu, tıknazdı ona göre! Israrlı süzüşlerden huzursuz olduğunu farkettirmemeye gayret ediyordu Uzak duruyor ve çocuktan yana bakmıyordu Sonra bir gün, onun kendisini eve kadar takip ettiğini farketti Evden okula, okuldan eve hep yürürdü Yarı yola kadar aynı sırayı paylaştığı yakın arkadaşıyla giderler, sonra o, yolun devamını yalnız tamamlardı İşte o noktadan sonra çocuğun kendisini daha yakından takip ettiğini, konuşma fırsatı kolladığını hissederdi Öyle zamanlarda koşarcasına hızlı yürür, büsbütün huzursuz olurdu Eve vardığında, ise derin bir ‘oh' çeker ve çok gerekmedikçe uzun süre tekrar evden çımazdı Zira onun karşı bahçe duvarında oturup, kendisini beklemeye devam ettiğine birkaç kez şahit olmuştu
Bir süre sonra çocuk okula gelmemeye başladı Hasta mıydı acaba? Yoksa okuldan mı ayrılmıştı! Onun yokluğuyla ilgilendiğini kimseye belli etmek istemiyordu Fakat dayanamadı ve sonunda karar verdi: durumu, akşamları tiyatroya giderken onu evden alan arkadaşından öğrenecekti Güvendiği bir insandı ve rica ederse çocuğu kendisinden sorduğunu kimseye söylemezdi Yalnız olduğu bir anı kolladı ve sonunda merakını giderecek soruyu sordu Ama hiç beklemediği sert bir tavırla karşılaştı Arkadaşı ona çok kızgındı 'Senin yüzünden!' diyordu O olan biteni anlattıkça, sözleri bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu! Çocuk meğer 'Belki pencereden bakar, son bir kez görürüm' ümidiyle evin karşısında geç vakitlere kadar beklermiş Bir akşam, uzun zamandır durumu gözleyen bir komşunun şikayeti üzerine çocuğu alıp, ‘hırsızlık yapmak için çevreyi kolaçan ediyor' suçlamasıyla karakola götürmüşler Sevdiği kızı olaya karıştırmamak için neden orada olduğunu anlatmıyor, kıyasıya dayak yiyormuş Sonunda polisler bir arkadaşını aramasına izin vermişler Telefonları çalınca onun başına gelenleri öğrenip çok şaşırmışlar Babası karakola gidip çocuğa kefil olmuş ve alıp evine götürmüş Çocuk, ağrıları geçmeden okula gelemiyormuş!

Habere çok üzüldü, ama kızdı da Çocuk neden akşamlara kadar duvar üstlerinde oturup evi gözlemişti ki! Ya iyileşince tekrar gelirse, ne yapardı? Ablasına olanları anlattı ve birlikte annesine de söylemeye karar verdiler Durumu ilettiklerinde annesi çok öfekelendi Öyle gözüküyordu ki, çocuk onun eline düşse karakolda yediği dayağı yeğlerdi Bu tavır büsbütün keyfini kaçırmıştı Meseleyi bir an önce halletmesi gerekecekti Çocuğun kendisini takip etmesine engel olmalıydı Yoksa işler büsbütün karışacaktı Değer miydi bütün bunlara? İstemiyordu işte onu Zorla güzellik olmazdı ki!
Çocuk bir süre sonra sınıfa döndü Heyhat, aynı yakın takipler başlamıştı Hiç vargeçmeyecekti anlaşılan Bazen öyle yaklaşıyordu ki, adeta onun nefesini ensesinde hissediyordu Sinir olmuştu bu densizliğe Bir gün, yine öyle kendisine çok yaklaştığında, aniden durdu ve öfkeyle arkasına döndü Sert sert çocuğun gözlerinin içine bakarak, 'Beni takip etmekten vazgeç!' diye çıkıştı 'Anla, hoşlanmıyorum senden ve ısrarlı tavırlarından!' Çocuk gafil avlanmıştı, cevap bile veremez halde öylece bakıyordu Ona söyleyeceğini ilettiğine göre, yoluna devam edebilirdi Hızla döndü ve daha seri adımlarla eve doğru yoluna devam etti Ama, o da ne! Çocuk halâ arkasından geliyor ve bir şeyler söylüyordu Kendi soluğunun sesinden çocuğun ne dediğini duyamıyordu ama tahmin edebiliyordu Hışımla döndü, bir kol mesafesi kadar yakınında buldu onu O anki öfkeyle, 'Nefret ediyorum senden!' diye bağırdı hiç düşünmeden Çocuğun gözlerinde yaşa benzer bir parlaklık hissetti Yüzü de sapsarı olmuştu Kendisine bir adım daha yaklaşan çocuk, 'Dilerim bir gün birini sever, karşılığını görmezsin; o zaman beni anlayacaksın!' deyip arkasını döndü ve başı önde, sessizce oradan uzaklaştı

Hallolmuş muydu mesele şimdi? Yarın anlardı Biraz huzursuz, biraz şaşkın, eve vardı Kimseye bahsetmedi olanlardan Ertesi gün ve daha sonraki günlerde farketti ki çocuk artık bakışlarını kaçırıyor ve uzak duruyordu Gördüğü kadarıyla yollarda arkasından da gelmiyordu Sözlüler, yazılılar, bitirme sınavları derken okul sona erdi ve yaz geldi Babasının işi dolayısıyla şehir değiştirdiler Üniversiteyi kazandığı halde ailesi onaylamadığı için okuyup üniversite hocası olma rüyalarından vazgeçmek zorunda kaldı Aile bütçesine katkı yapmak için çalışmaya başladı Evden işe, işten eve gelip gidiyor, okuyamamanın derin üzüntüsünü, kendini işe vererek ruhunun derinliklerine gömmeye çalışıyordu Sabredecekti Kardeşleri okulu bitirene kadar çalışacak, kazancından ayırabildiklerini kenara koyacak ve bir gün okula dönecekti
Zaman akıp gidiyordu Annesi, onun bu kararlı tavrından ve ara ara ağzından kaçırdığı umut dolu sözlerinden gelecek planlarını sezmişti Sık sık evlilik zamanının geldiğinden söz ediyordu Yok yok, o okuyacaktı Hiç heveslenmesinlerdi, evlenmeye niyeti yoktu

Bir bayram günü, uzak bir semtte oturan bir aile dostlarını ziyarete gittiler Akşam, babası, annesi ve ablasıyla dönüş için otobüs durağında beklerken birden karşı yöndeki durakta kendisine dikkatle bakan birini farketti Evet, evet, yanılmıyordu! Bu aynı çocuktu Hem de ta kendisi! Hem de bu koca şehirde! Buradaki üniversiteyi kazanmış olmalıydı Etrafa farkettirmeden ablasının kolunu tuttu ve karşıyı işaret etti Telaşla o yöne tekrar baktığında ise gözlerine inanamadı Çocuk yoldan karşıya geçmeye çalışıyordu! Annesi telaşı farketti, kafasını kızlarının baktığı yöne çevirdi Abla durumu fısıldayınca, 'Muhatap olmayın,' diye tembih etti İşte otobüs de geliyordu zaten, hemen giderlerdi
O da ne! Çocuk da aynı otobüse binmişti O andan itibaren müthiş bir takip başladı Otobüsten sonra vapura bindiler, çocuk da bindi İskeleden çıkınca, evlerine gidecek otobüs için durağa doğru hızlı hızlı yürüdüler Annesi babalarının kolundan tutmuş, onu adeta sürüklüyordu Nasıl oldu ise bir an için çocuk onların izini kaybetmişti Yaşasın, kurtulmuşlardı! Çocuk son anda onları farketmişti ama, o gelemeden otobüs kalkmıştı bile Tam rahatlamışlardı ki, çocuğun bir taksiye atladığını farkettiler Otobüsü izliyordu Evlerinin yakınındaki durakta indiklerinde, çocuğun da taksiden indiğini gördüler Eyvah, nerede yaşadıklarını öğrenmişti! Daha önce gördüğü film sanki başa sarılmıştı  
Geceyi çok huzursuz geçirdi İşe yalnız gitmemeliydi Tekrar aynı olayları yaşamak istemiyordu Birden sabahları karşılaştığı ve ara sıra işin yakınlarına kadar birlikte gittiği mahalle arkadaşını hatırladı Zamanını ona göre ayarlayacak, hep bu arkadaşıyla gidecekti Öyle de yaptı Hissettirmeden etrafını kolaçan etmeye çalışıyordu ama çocuğun onları takip edip etmediğini anlayamadı hiç Belki de evin uzaklığı, şehrin trafiği, işe gidiş saatinin çok erken, dönüşün de geç olması nedeniyle uygun olmuyordu kendisini izlemesi Ama o, tedbiri elden bırakmayacaktı; yalnız dolaşmak yoktu artık!
Aslında evde dönen dolapları bilseydi, esas endişe etmesi gerekenin çocuk olmadığını anlardı Annesi, komşularının aracılığı ile evlilik planlarını devreye sokmuştu bile Bir akşam eve geldiğinde ona, 'Acele et, üstünü değiştir, süslen, görücüye geliyorlar' demez mi! Annesinin kızmasını göze alıp, en gösterişsiz kıyafetini seçti, en aldırmaz tavrını takındı ve öyle karşıladı gelenleri Atlatacaktı bu akşamı da O evlenmeyecekti, okuyacaktı! Ama anladı ki, misafirler onu görmeye değil istemeye gelmişlerdi Zaten kendisini gördüklerini, beğendiklerini söylüyorlardı Kulaklarına inanamadı, ama umurunda değildi; onun başka planları vardı!

İşler hiç de düşündüğü gibi gelişmedi Sanki bir girdaba kapılmıştı Planlar yapılıyor, yüzükler alınıyor, ev ve eşyalar ayarlanıyor, tarih kararlaştırılıyordu Sanki evlenecek olan o değildi Adeta dışardan kendisini seyrediyordu Araya girecek olsa, karşısında ağız birliği etmiş bir ‘ikna mekanizması' buluyordu Kendisi haricinde herkes, ama herkes bu evliliği çok isabetli görüyordu Çırpındıkça batar gibiydi Okumayı istemek dünyanın en anlamsız nedeniydi sanki Daha ne istiyordu ki? Talih kuşu başına konmuştu! Bu devirde böyle iyi bir aileyi, böyle efendi birini nereden bulacaktı? Peki ya onun hayallerinin, onun hedeflerinin anlamı? Yok, yok! Saçmalıyordu, ayağına gelen kısmeti tepiyordu, aklını çalıştırmıyordu!
Aslında, yüreğinin sesi dışında her şey yolunda görünüyordu Nikahta keramet vardı büyüklerine göre Aklına koyduğu, ama bir türlü kabul göremeyen ‘okula dönme' ümidi dışında, onlara sorun olarak sunabileceği tek sebep iç sesiydi Ama sonunda o ses de sustu, ümit de soldu Göreneklerin kırılmaz direncine yenildi, mücadeleden vazgeçti Herkesi mutsuz edeceğine, dünyayı karşısına alacağına, bıraktı kendini olayların akışına Alıp başını gidemezdi ki Kardeşlerinin eğitimi ona bağlıydı Sırtını dönemezdi onlara Yeni yaşamında belki bir yolunu bulur, bir gün kendi eğitimi için de fırsat yaratırdı
Nikahtan iki gün önceydi Akşam karanlığında işten dönüyordu Sokağın başında otobüsten inip eve doğru yürürken, tedirgin bir sesin arkasından ismini seslendiğini duydu Döndüğünde sesin sahibinde yanılmadığını gördü Çocuk karşısındaydı Olgunlaşmış mıydı, yoksa ona mı öyle gelmişti? O eski süzen bakışlar gitmiş, yerini ‘büyümüş' bir delikanlının sakin bakışları almıştı Ne diyeceğini bilemedi, onun konuşmasını bekledi ‘Biliyorum, evleniyorsun' dedi çocuk, ve devam etti: 'Sana mutluluklar diliyorum Bir daha karşına çıkmayacağım, ama senden son bir ricam var ' Nedir der gibi baktı çocuğa Kısa bir sessizliğin ardından yüreğini delen o sözleri işitti: 'Bir kez, tek bir kez elimi sık; sana veda anım olsun ' Hiç tereddüt etmeden elini uzattı çocuğa Hiçbir zaman unutmayacaktı o içten, o sıcacık vedayı Ne kadar zarifti o bir anlık tuttuğu el ve ne kadar üzgündü o bakışlar Ama kırgınlık yoktu ifadesinde; anlayış vardı, saygı vardı

Yılar sonra, halâ aynı canlılıkla hatırladığı o an belki bininci kez tekrar gözlerinin önüne geldiğinde, ‘Artık yaşlı bir adam o' diye geçirdi içinden Acaba bu yürekli çocuk daha sonra mutluluğu yakalamış mıydı? Öyle olmasını diledi içtenlikle Kimse haketmiyorsa, o her şeye rağmen seven delikanlı hakkediyordu sevilmeyi ve doyasıya mutluluğu  
|