Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Aşk & Sevgi - Bayanlar, Erkekler > Bayanlara Özel > Bebek & Çocuk

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çocuk, hazineler, kaybolan, masalı

Kaybolan hazineler çocuk masalı / kaybolan hazineler

Eski 06-23-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kaybolan hazineler çocuk masalı / kaybolan hazineler



KAYBOLAN HAZİNELER





Sevgili aynacık gecelerden bir gece o güzel masallarından birisini seçerek padişah kızının yanına gelmiş: Ey padişah kızı, bu gece sana uzun bir masal anlatacağım İyi dinle Gözlerini hemencecik uykuya teslim etme

Uzun zaman önce; belki bin yıl, belki iki-bin yıl önce bir padişah varmış Bu padişah çok uzak memleketlerin birisinde yaşıyormuş Bu ülke öyle uzakmış ki, oraya varmak için yüz tane dağ, elli tane ova, beş-yüz tane de ırmak geçmek gerekiyormuş İşte ben sana bu ülkede geçen bir olayı anlatacağım bu gece

Birgün ülkenin padişahı veziri ile beraber şehri dolaşmaya çıkmış Herkes kendi işiyle ilgileniyor, bir koşturmacadır devam ediyormuş Her sabah olduğu gibi bu sabah da dükkanlar bir bir açılmış Padişah, halkının böylesine çalışkan olmasından büyük bir memnunluk duyuyormuş

Yürürken karşılarına bir demirci dükkanı çıkmış Demirci, ikidebir örsün başına geliyor ve ağlıyormuş Öyle bir ağlıyormuş ki, görenin merak etmemesi mümkün değilmiş Bütün gün bunu yaptığı için hiç müşterisi kalmamış zavallı adamın Çünkü ağlamaktan iş yapamıyormuş Tabiî ki durumu gören padişah da meraklanmış

- Çok garip, demiş içinden Ne ola ki bu adamın derdi? Bilebilsek de bir yardımımız dokunsa

Hemen vezirine emir vermiş:

- Tez öğrenin bu adamın derdini, bana haber verin

Yürümeye devam etmişler O sokak senin, bu sokak benim dolaşıyorlarmış Padişah halkının durumunu merak ettiği için her şeyi inceliyormuş

Karşılarına bir bahçe çıkmış Bahçede çeşit çeşit ağaç varmış Birden gördükleri şeye inanamamışlar Bahçıvan kocaman bir elma ağacının yanında bekliyor, birden ağacın başında bir şey görmüş gibi sevinçle ağaca tırmanmaya başlıyor, fakat ağlaya ağlaya geri iniyormuş Padişah hiçbir anlam verememiş adamın bu davranışına:

- Acep bu bahçıvanın derdi ne ki?

Vezirine dönmüş ve;

- Bu adam neden böyle yapmaktadır öğrenesin, demiş

Padişah vezirle beraber yine yoluna devam etmiş Hava öyle güzelmiş ki, yürüdükçe yürümek istiyorlarmış Her taraf yemyeşilmiş Rengarenk çiçeklerin kokusu insanı sevince boğuyormuş Neşeyle biraz daha yürümüşler Bu sefer de karşılarına bir dilenci çıkmış Bu dilencinin gözleri
görmüyormuş Fakat garip olan, yoldan gelip-geçen insanlar bu dilencinin ensesine bir tokat indirip avucuna para bırakıyorlarmış Dilenci her tokat yiyişinde;

- Sağolun, eksik olmayın; diyormuş

Padişah hayretler içinde kalmış “Acaba bu insanlar delirmiş de benim mi haberim yok”, diye kendi kendine sorar olmuş Bir yandan da kızıyormuş:

- Şu devletin padişahıyım Bu insanların bir derdi olmalı ki böyle garip davranıyorlar Ve ben bütün bunlardan habersizim Kimbilir daha kaç kişi böyle acı çekiyor

Vezirine;

- Bu dilencinin de derdini dinleyin, demiş Hepsinin başına ne geldiğini tez öğrenmek isterim

Padişah ile vezir saraya dönmüşler Fakat padişah huzursuz, bütün gördüklerinden şaşkına dönmüş

Vezir hemen ertesi gün bu üç adamı saraya çağırtmış Demirci, bahçıvan ve dilenci biraz korkmuşlar Fakat emir padişahtan, gitmek zorundaymışlar Endişeli endişeli sarayın yolunu tutmuşlar Önce demirci başlamış başından geçenleri anlatmaya:

- Birgün dükkanımın önünden tavuk satan bir adam geçiyordu Onu hemen durdurup iki tane tavuk satın aldım Çırağımla bu tavukları eve gönderdim Çırağa, “Hemen ikisini de pişirsinler Birini kendileri yesin, diğerini de bana göndersinler İşim çok Bütün gece çalışabilirim” dedim Akşam vakti çırak tavuğu getirdi bana Öyle acıkmışım ki, ocağın başına soframı kurdum Oturdum bir güzel tavuğu yemeye başladım O sırada örsün yanında bir kedi ortaya çıktı Nereden geldiğini görmemiştim Yediğim tavuktan istediği açıktı Miyavlayıp duruyordu Fakat ne kadar yalvardıysa tek bir lokma dahi vermedim kediye Tavuğun bir budu bir de kanadı kalmıştı geriye Tam kanadı yiyecekken kedi konuşmaya başladı: “Bana o kanadı verirsen, karşılığında sana yüz tane altın veririm” Kedinin konuşması beni şaşırtmıştı, ama onu dinlemedim Kanadı da afiyetle yedim Tavuğun budunu elime almıştım ki, kedi yine konuşmaya başladı: “Budu yeme Bana ver Buna karşılık sana bir hazine veririm” Ben kediyi kovaladım Ve budu da bir güzel yedim Budu tam bitirmiştim ki kedinin birden ortadan kaybolduğunu farkettim Nereye gitmişti anlamadım Fakat kedinin bulunduğu yerde bir parıltı vardı Yaklaştım, bir de ne göreyim Bir delik ve bu delikten bir hazine görünüyor Elimi uzattım Ama elimi her uzatışımda hazine kayboldu Çıldıracaktım Uzaklaşıyordum, hazine ortaya çıkıyordu Yaklaşıyordum, kayboluyordu Bunun için o günden beri örse yaklaşıp yaklaşıp ağlıyorum

Demircinin hikayesini dinledikten sonra sıra bahçıvana gelmiş O da başına gelenleri şöyle anlatmış:

- Bir sabah meyveleri toplamak için bahçeye girdim Elma ağacının başına çıkmış bir bir meyveleri topluyordum Bu sırada tam karşımda duran çok güzel bir kuş gözüme çarptı Daha önce böylesine güzel bir kuşu hiç görmemiştim Kuşu yakalamak için elimi uzattım, fakat o daha hızlı davrandı ve beni yakaladığı gibi havalandı Bir süre uçtuktan sonra kocaman bir gül bahçesine indik Daha önce bu kadar güzel bir gül bahçesi de görmemiştim Güller öyle güzel açmıştı ki, o renkte güllerin varlığını bile bilmiyordum Akılım başımdan uçtu gitti Bahçede deli-divane gezinirken bir ihtiyar çıktı karşıma

Beraberce bir köşeye oturduk Benimle konuşmaya başladı: “O kuşu sana ben gönderdim Seni alıp getirmesini ben istedim ondan Seni oğlum olarak seçtim” Bunları söyledikten sonra bahçenin ortasında bulunan muhteşem bir saraya gittik Sarayda bir hazinesi vardı ve bu hazineyi bana gösterdi Bu kadar çeşit mücevheri bir arada görmek benim için sadece rüyalarda mümkün olabilirdi İhtiyar bana; “Yaşlandım, yakında öleceğim Oğlum olmayı kabul edersen bütün bu gördüklerin senin olacak” dedi Teklifi sevinçle kabul ettim tabiî ki İhtiyar adam bir ara dışarıya çıktı Ben de onun gidişinden faydalanmak istedim ve bir yüzüğü cebime attım Adam geri geldiğinde yüzündeki ifade değişmişti Kuşu çağırdı, “Bu adamı nereden getirdiysen oraya götür Ben böyle bir evlat istemiyorum” dedi Kuş beni yakaladığı gibi elma ağacının başına getirdi Şimdi aşağıda olduğum zaman kuşu aynı yerde görüyorum Hemen ağaca tırmanıyorum Fakat kuş kaybolmuş oluyor Ağlayarak tekrar iniyorum

Bahçıvanın hikayesi de böyleymiş Hayretle dinliyorlarmış bu garip adamların başından geçenleri Sıra dilenciye gelmiş Onun da hikayesini ilgiyle dinlememek mümkün değilmiş:

- Ben sapasağlam bir insandım Gözlerim görüyordu Bir işim vardı Mutluydum Yetmiş tane atım vardı benim Onlarla yük taşırdım İşim iyiydi Kimseye muhtaç değildim Fakat açgözlülüğüm yüzünden her şeyimi kaybettim Birgün bir tüccar atlarımı kiraladı Bütün yükü güzelce yerleştirdik ve beraber yola çıktık Konuşa konuşa yolumuza devam ediyorduk Bir ara adam yükün tamamının altın olduğunu söyleyiverdi Bir anda aklıma olmadık kötülükler gelmeye başladı Zengin olabilirdim İçimdeki ses tüccarı öldürmemi söyleyip duruyordu Issız bir yerden geçiyorduk Ben atları durdurdum Tüccar karşı çıktı: “İşim çok acele, durmadan devam etmeliyiz” Fakat ben onu dinlemiyordum “Seni öldüreceğim ve bütün altınlar benim olacak” diyordum adama Adam altınların yarısını teklif etti, ama kabul etmedim İlle de hepsi olacak diye tutturmuştum Hem adamı bırakırsam beni şikayet etmesinden korkuyordum Öldürmeliydim Gözüm hiçbir şey görmüyordu Bu kadar kötü kalpli olduğumu ben de bilmiyordum Meğer öyleymiş Demek ki para, insanı bu kadar değiştirebiliyormuş Tam elimdeki bıçağı saplayacaktım ki, adam beni durdurdu “Dur” dedi “Bende bir sürme var Göze sürüldüğü zaman toprak altında ne kadar hazine varsa hepsi görülüyor” Bıçağı çektim “Sür de görelim”, dedim Keşke demeseydim Sürmeyi cebinden çıkardı ve tek gözüme sürdü Gerçekten de dediği doğruydu Toprak altındaki hazineleri görebiliyordum Bu sefer de öteki gözüme sürmesini istedim “Olmaz” dedi “Eğer iki gözüne sürersem kör olursun ve bir daha hiçbir şey göremezsin” İnanmadım Diğer gözüme de sürme çektirdim Ve bir anda her taraf karardı Artık hiçbir şey görmüyordum Tüccar atlarımı da alarak kaçtı Yaptıklarımın cezasını enseme tokat attırarak ödemeye çalışıyorum Akılsızlığıma yanıyorum

Padişah hikayelerin hepsini dikkatle dinlemiş, adamlara acımış Hemen onlara hazineden para verdirmiş Ve sarayda görevlendirmiş onları İnsanlara başlarından geçen olayları anlatacaklarmış Anlatacaklarmış ki hiçkimse böyle açgözlü olmasın

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.