Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
donanması, donanmayı, hümayun, osmanlı

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun

Eski 06-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun




OSMANLI DONANMASI

Osmanli denizciliginin temelinde, Anadolu Selçuklu Devleti, Aydinogullari ve Karesi Beyligi gibi komsu devlet ve beyliklerin teknik ve tesirleri bulunmaktadir Gerçekten, Osmanli Beyligi gelisip denizlere ulastigi ve kiyi sahibi oldugu zaman, komsu Türk beyliklerinin gemilerinden istifade etmisti Nitekim Rumeli'ye de bu beyliklerin gemileri ile geçmisti Bununla beraber Osmanlilarin ilk zamanlarda küçük de olsa Karamürsel, Edincik ve Izmit'te tersane kurduklari bilinmektedir Gelibolu'nun fethinden sonra burada bir tersane kurularak denizcilik yolunda ilk önemli adim atilmis oluyordu Bundan baska Saruhan, Aydin ve Mentese beylikleri gibi denizde kiyisi olan beylikler, Osmanli Devleti'nin idaresine girince, onlarin tersanelerinden de istifade edilmisti Böylece daha ilk dönemlerden itibaren tarih sahnesinde önemli rol alip hizmet yapacak olan muazzam bir devletin donanmasinin temelleri atilmis oluyordu Gibbons'un ifadesine göre, Osmanlilardan önce Ege sahillerine yerlesmis bulunan Türklerden de Latinler gibi Akdeniz'de korsanlik yâpanlar vardi Bunlar, Venedik ve Cenevizlilerin ticareti ile Yunanistan ve adalarda kalmis olan Latin prenslerinin hakimiyetleri için tehlike teskil etmeye baslamisti Bu korsanlar daha sonra Osmanli donanmasinin hizmetine alinmislardi Osmanli donanmasi, özellikle Yildirim Bâyezid zamaninda büyük bir gelisme göstermisti Bu arada Sakiz ve Egriboz adalari ile Yunanistan'in dogusuna akinlarda bulunulmustu Bu yüzden Venedikliler, Ceneviz gemileri ile birleserek Çanakkale Bogazindan içeri girmislerdi Fakat Saruca Pasa komutasindaki on sekiz parçadan meydana gelmis olan Osmanli donanmasina yenilmislerdi Buna karsilik Rodos sövalyeleri ve yeni gemilerle takviye edilen Venedikliler, Osmanli donanmasini maglup ettikleri gibi onu yakmislardi
Osmanli donanmasinin ikinci ciddi çatismasi Çelebi Sultan Mehmed zamaninda meydana gelmisti Çali Bey komutasindaki Osmanli donanmasi, Ege'de Naksos dükaligina ait adalari vurduktan sonra 1415'te Venediklilerle savasti Bu savasta Çali Bey sehid olmus, donanma da yok olurcasina zayiat verip maglub olmustu Bu maglubiyetler, Osmanli denizciliginin gelismesini yavaslatmissa da, devletin büyüyüp gelismesinde, donanmaya olan ihtiyaci açikça ortaya koymustur Bu anlayis, iyi bir donanmaya sahib olmak için gerekli çalismalarin hizlandirilmasina sebep olmustur Nitekim Sultan II Murad döneminde donanma, Karadeniz'de Trabzon Rum Imparatorlugu'nu tehdid edecek bir güce ulasmisti Ayni donanma, Fâtih Sultan Mehmed zamaninda ve Istanbul'un fethi sirasinda Baltaoglu Süleyman Bey komutasinda önemli roller oynamisti Bununla beraber henüz Venedik donanmasiyla boy ölçüsecek bir güce ulasamamisti Bu sebeple Istanbul'un fethini müteakip, donanmanin daha da gelismesi için çalismalar yapildigi ve hatta Fâtih'in Trabzon seferi sirasinda Osmanli ordusuna denizden büyük destek sagladigi görülmektedir
Osmanli harp gemileri, Gelibolu ile Istanbul tersanelerinden baska Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerindeki birçok iskele ve mevkide yapilirdi Donanmaya olan ihtiyaç sebebiyle bu hariç tersanelerde yapilacak gemilerin sayi ve çesitleri, hükümet tarafindan o mahallin kadilarina bildirildigi gibi bunlarin insa müddeti de tayin edilirdi Bunlarin insasi için icab eden malzeme ile mühendis ve ustalar, ya mahallinden tayin olunur veya gönderilirdi Onyedinci asrin ortalarina kadar her sene kirk tane kadirga yapilmasi kanundu Daha sonraki tarihlerde bu kanun terk edilerek yavas yavas kalyon tipi gemilerin insasi ehemmiyet kazanmisti
Osmanlilarin, kurulustan itibaren XVI asir sonlarina kadar kullandiklari gemilerin esasini çekdiri sinifindan gemiler teskil etmekteydi Kürekle hareket eden gemiler, genellikle çekdiri sinifindandi Bununla beraber yelkenli gemiler de vardi Buna göre Osmanli donanmasinda biri kürekli ve yelkenli, digeri de sadece yelkenli olmak üzere iki çesit gemi bulunuyordu Çekdirilerin en küçük gemisine Karamürsel, en büyügüne de Bastarde denirdi Bastarde, kaptanin bindigi otuz alti oturakli en büyük savas gemisi idi ki, her oturaginda bes ila yedi kürekçi bulunurdu Gemi mevcudu kürekçi, savasçi, topçu vs ile birlikte sekiz yüz kadardi Bunlardan baska gerek ince donanmada, gerekse büyük donanmada kullanilan gemilerden bazilari sunlardir: Uçurma, Varna bes çifteleri, Aktarma, Çete kayigi, Celiye, Kütük, Kancabas, Sayka, Sahtur, Çekelve, Kirlangiç, Firkate, Mavna, Kadirga Yelkenlerle hareket eden gemilere gelince bunlar da iki ve üç direkli olarak iki kisimdi Salope, Brik ve Uskuna iki direkli; Kalyon, Firkateyn ve Korvet üç direkli idiler


Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun

Eski 06-22-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun




Preveze Deniz Savaşı Sürecinde Türk Denizciliği:

Osmanlı Devleti'ne -denizlerdeki üstünlüğünün bir sonucu olarak- dünyanın çeşitli devletlerinden çeşitli gerekçelerle yardım talepleri geliyordu Bu doğrultuda büyük Hind hükümdarlarından Bahadır Şah da Osmanlı Padişahı'na -Hint Denizi'nden Portekiz gemilerinin temizlenmesi ricasıyla- çok değerli bir hazine gönderdi Hazineyi İstanbul'a getirmekte olan Salih Reis komutasındaki 20 kadırgaya baskın yaparak ele geçirmek hülyasıyla yola çıkan Andrea Doria, Barbaros'un 40 gemiyle Salih Reis'i korumak için gelmekte olduğunu haber alınca hemen uzaklaşarak ortadan kayboldu Hazine İstanbul'a sağ salim teslim edildikten sonra Venedikliler’den Syra, Loura, Pathmos, Nio, Stampalie, Egine(Ekin), Paros, Anti-Paros, Tine adaları da dahil toplam 28 ada ve 7 kale fethederek Osmanlı Devleti'ne bağlayan Barbaros, Naxos(Nakşe) adasındaki dukalığı da boyun eğdirip vergiye bağladı Çerigo (Çuha) Adası ile Girit Adası'nda 80 köy basıp buradaki bazı kalelerle birlikte Kerpe ve Kaşot Adasını da fethederek harekatlarda ele geçirdiği 20000 esiri İstanbul’a gönderdi Venedik'in Adalar(Ege) Denizi ile alakasının tamamıyla kesilmesinden sonra başta İspanya, Almanya, Venedik, Ceneviz, Papalık, Floransa, Portekiz ve Malta gemilerinden oluşan "Haçlı Müttefik Avrupa Donanması" 308’i savaş, 300'ü de yük ve taşıt gemisi olmak üzere toplam 608 gemilik dev bir donanma ile 22 Eylül'de Korfu Adası'nda toplandı Avrupa donanmalarının bir araya gelerek oluşturduğu ve adeta yüzen bir şehri andıran bu büyük müttefik donanmanın kürek çeken onbinlerce forsasından başka 60000 asker ve 2500 topu bulunmaktaydı Gözler daha önce denizlerde böyle büyük bir olaya hiç şahit olmamıştı Çokluklarına güvenerek savaşı kazanacaklarına kesin gözüyle bakan batılı krallar, hangi Türk ülkesinin kime ait olacağını çoktan kararlaştırmış ve kendi aralarında pay etmişlerdi bile! 27 Eylül 1538 tarihinde Preveze'de yapılan ve iki taraftan toplam 120000 kişinin katıldığı savaş sonunda 30000 mürettebatı ölen düşman gemilerinden 128 tanesi batırılırken, 29'u da 2775 personeliyle birlikte esir edildi Hiçbir gemisini kaybetmeyen Türk donanmasının kaybı ise 400 şehit ve 800 yaralıdan ibaretti (Preveze Zaferi 27 Eylül 1538) Birleşik Haçlı Avrupa Donanmaları'na karşı kazanılan dünya tarihinin bu en görkemli deniz zaferinin müjdesi İstanbul'a ulaşınca Fetihname'yi dîvânla birlikte ayakta dinleyen Kanuni Sultan Süleyman, dört bir yana fetihnameler yollatarak üzerinde güneşin batmadığı bütün ülkelerinde -zaferin şerefine- şenlikler yapılmasını emretti Donanmay-ı Hümayûn’la muzaffer bir şekilde İstanbul'a ulaşan Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa hususi bir mecliste günlerce padişahla baş başa kalarak zaferin ayrıntılarını kendisine anlattı

Hadım Süleyman Paşa da 72 parçadan oluşan Donanma ile 1538 yılında Umman Denizi’ne açılarak Aden’i ele geçirdi ve leventleriyle Hindistan’a gidip Portekizliler'le mücadeleye girişti Doğudaki deniz ticaret yollarının kontrolüne büyük önem veren Osmanlı Devleti bu konuda uzun yıllar büyük çaba sarf etmiştir "Süveyş Kaptanı" unvanı verilen Selman Reis, Piri Reis, Murat Reis ve Seydi Ali Reis gibi ünlü Amiraller Umman Denizi ve Hint Okyanusu’nda uzun yıllar Portekiz Donanması ve diğer ülkelere karşı deniz kontrolünü sağlamak için sürekli bir mücadele halinde olmuşlardır

Preveze zaferinden bir yıl sonra Barbaros'un yardımcısı Hasan Reis ile Turgut Reis, Nova Kalesi'ni alarak Venedik'i barış yapmaya zorladılar Birçok adasını ve kalesini Osmanlı'ya bırakan Venedik ayrıca 300000 altınlık ağır bir de tazminat ödemek zorunda kaldı Böylece Akdeniz'deki düşman varlığı bitirilmiş ve Osmanlı hakimiyeti tamamlanmış oldu Bu arada Hasan Reis önderliğindeki levendlerin Cebelitarık Kalesi'ni ele geçirerek Cezayir'deki Türk sınırını İspanya topraklarının burnunun dibine kadar yaklaştırmasıyla çılgına dönen İspanyollar Preveze'nin intikamını almak için Cezayir'e çıkarma yapmak için hazırlıklara başladılar 1541 yılında bizzat İmparator Şarlken komutasında, Andrea Doria ile birlikte İspanyol, Alman, İtalyan, Flaman ve Maltalı asilzadelerinin en büyükleri, 36230 savaşçı ve 4000 safkan süvari atdan oluşan 516 gemilik Birleşik Avrupa Donanması'yla Cezayir önlerine geldiler 1000'i Türk olmak üzere toplam 9000 askeri bulunan Barbaros'un vekili Hasan Reis işi sabaha bırakmayarak düşman üzerine bir gece baskını düzenledi Yağan yumurta büyüklüğünde dolu, yağmur ve fırtınayla beraber kalkan kılıçlarla Cezayir sahilleri kilometrelerce binlerce ceset, hayvan leşleri ve parçalanmış gemi enkazları ile doldu Düşmanın birbirini çiğneyip kaçıştığını görerek cesaretlenen yerli Arap halktan binlercesi de savaşa katılmıştı Boğulan, öldürülen ve esir edilen düşman sayısı 20000'i buldu (24 Ekim 1541) Haçlılar, en küçük ağırlıklarını bile gemilerine bindiremeden kaçtıklarından elde edilen bu ganimetlerle Cezayir kat kat daha zenginleşti Generaller, amiraller, dukalar, prensler, kontlar, şövalyeler ve Cezayir’in fethini görmek için gelen Avrupa saraylarının en asil kadın ve kızları esir edildi İspanya ve İtalya limanları, Türk Kılıçları'ndan geriye kalan Avrupalı savaşçılarla doldu Avrupa'nın yarısına sahip, dünyanın en büyük hristiyan devleti İspanya'nın İmparatoru Şarlken, bir avuç levendin koruduğu Cezayir’den kaçarken, başındaki tâcı fırlatıp denize attı ve başı eğik utançla ülkesine geri döndü

Fransa'ya Donanma Yardımı:

İspanya'nın Avrupa'daki en büyük iki rakibinden biri olan Fransa, baş edemediği İspanya kuvvetlerine karşı Osmanlı Devleti'nden yardım talep edince 150 gemilik dev bir Osmanlı Filosu Fransa Seferi'ne gönderildi Kanuni Sultan Süleyman'ın İspanyollar’ın güçlü donanmaları karşısında çaresiz kalarak yardım isteyen Fransa Kralı Fransuva'ya gönderdiği "Ferman"da kullanılan dikkat çekici üslup Fransa’ya karşı Osmanlı'nın izzetini gözler önüne seriyordu

"Ben ki Sultanlar Sultanı, Hakanlar Hakanı, Hükümdarlara taç veren, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve Bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve Nice memleketlerin Sultanı ve Padişahı, Sultan Bayezid Han Oğlu, Sultan Selim Han Oğlu, Sultan Süleyman Han'ım Sen ki Fransa vilayetinin Kralı Fransuva'sın! Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektup gönderip, ülkenizi düşman istila edip, şu anda hapiste olduğunuzu bildirip, kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur Her şeyden haberdar oldum Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır Yüce Allah hayırlara bağışlasın Allah'ın istediği ne ise olur Bundan başka haberleri, gönderdiğiniz adamınızdan öğrenesiniz Böyle biliniz"

Padişah tarafından bu işle görevlendirilen Barbaros Hayreddin Paşa toplam mürettebatı 30000'i bulan 150 gemilik dev bir filo ile Fransa'nın Marsilya Limanı'na girdi (20 Temmuz 1543) Limanda sevinç içinde hazır bulunan devlet erkânı ve binlerce Fransız yardıma gelen Türk gemilerini görkemli törenlerle karşıladılar Barbaros, mahiyetine Fransa Donanması Amirali Duc D'Enghien'i de alarak Nice şehrini zaptetti (20 Ağustos 1543) Fakat Fransız donanmasındaki düzensizlik ve barut fıçısından çok şarap fıçısı getirmeleri sebebiyle Fransızlar'dan beklenildiği kadar istifade edilemeyince Türk donanması, Nice'i kurtarmaya gelen Andrea Doria'nın donanması ve Marguis del Vasto'nun ordusunun önünden Toulon'a çekildi Toulon şehri, Fransa Kralı I François'in emri ile Türk gemilerinin ihtiyaçlarının karşılamak için Barbaros'un idaresine bırakıldı Bu süre içinde Fransa'nın Toulon Şehri'ne Osmanlı Bayrağı çekildi ve o yılın vergisi de Türk memurlarına ödendi Türk Donanması Toulon'da 8 ay kaldı Bu sırada Salih ve Hasan Reis komutasındaki filolar yaptıkları akınlarla İspanya ve İtalya kıyılarını vurdular 3 yıldır Cenevizliler’in elinde esir bulunan Turgut Reis'i 3000 altın karşılığı kurtaran Barbaros İspanyollar'ı da Fransızlar'la Crespy Barışı’nı yapmaya mecbur bıraktı (1544) Fransa Seferi'ni başarıyla tamamlayan Osmanlı Donanması törenlerle Toulon şehrinden ayrıldı Dönüş yolunda Elba Adası'nı basarak, İtalyanlar’ın elinde tutsak bulunan Sinan Reis'in oğlunu kurtaran Kaptân-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa İtalya kıyılarını yağma ederek çok sayıda esir aldı Bunların bir kısmını Cezayir'e gönderikten sonra onbinlerce İstanbullu'nun sevinç gösterileri arasında 14000 esirle limana girdi


Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun

Eski 06-22-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun




Anadolu Beylikleri'nde Denizcilik ve İlk Türk Donanması:

Medeniyetler'in buluşma havzası olan Akdeniz’e hakimiyet; cihangirlik davasının başlıca unsurlarından biriydi Roma’nın bu denize hakimiyeti, onun cihangirlik vasıflarından birini oluşturuyordu Bu sebeple de Akdeniz’e Mare Nostrum (Bizim deniz) diyorlardı Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, İslamiyet'in doğuşuna kadar bu hakimiyeti elinde tuttu Emevîler'in kuruluşundan itibaren Müslümanlar, süratle denizciliğe başladılar Az zamanda Akdeniz hakimiyetini ele geçirdiler ve bir kısım kuzey sahilleri dışında, bütün kıyılarına hakim oldular ve bunu asırlarca sürdürdüler

Oğuz Türkleri'nin Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmeleri ve küçük Asya’da yerleşmeleri ile birlikte Türkler denizlerle ilk kez tanışmış, böylece açık denizlere doğru yelken açmaya, karşılarına ilk kez çıkan ve sonsuzluğu çağrıştıran bu uçsuz bucaksız mavi suların gizemli dünyasını adım adım keşfetmeye başlamışlardır Oğuz Türkleri, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan liderliğinde 1071 yılından itibaren Anadolu’ya yerleşmeye başlamış ve 1081 yılına kadar öncü Türk Beylikleri, Ege ve Marmara kıyılarına ulaşmıştır Böylece, geçmişten gelip geleceğe uzanacak olan, köklü bir tarihi miras ve geleneğe sahip Türk Denizciliği yeşermeye başlamıştır Türkler, Anadolu’ya gelişlerinden bir müddet sonra denizlere hakim olma yolunda hızlı bir gelişim sürecine girdiler Türkler’in karasal bölgelerden henüz gelmelerine ve denizcilik tecrübeleri olmamalarına rağmen tüm handikapların üstesinden gelerek yüzlerce yıldır denizcilik tecrübesi olan Avrupa devletlerine kök söktürecek bir aşamaya gelme yolunda attıkları adımların ilki İzmir’de küçük bir devlet kuran Çaka Bey öncülüğünde başlatıldı

Çaka Bey, Selçuklu Ordusu'nun gözü pek, akıncı liderlerinden birisi olarak, Türkler'in savaşa savaşa Batı’ya yönelik ilerlemeleri sürecinde, 1078 yılında Bizans’a esir düşmüş ve İstanbul’a gönderilmiştir İstanbul’daki esaret döneminde deniz ve denizciliğe karşı tutku derecesinde bir ilgi duymaya başlayan Çaka Bey, Bizans İmparatoru’nun 1081 yılında değişimi esnasında İstanbul’da başlayan karışıklıklardan yararlanarak kaçmayı başararak beyliğinin askerleri ile yeniden bir araya gelip İzmir’i ele geçirmiş ve bir Türk Beyi olarak kurduğu devletin sınırlarını genişletmeye başlatmıştır Çaka Bey, İzmir’de güzel bir tersane yaptırarak tersane civarındaki bölgeyi deniz üs kompleksine dönüştürmüştür Bu aşamadan sonra gemi inşa faaliyetlerine geçilmiş, kürekli ve yelkenli gemilerden oluşan 50 parçalık ilk Türk Donanması 1081 yılında inşa edilmiştir Türk Deniz Kuvvetleri'nin kuruluş yılı olarak kabul edilen bu yıl içinde Emir Çaka Bey donanması ile Ege’nin sıcak sularına yelken açmıştır

İlk Deniz Savaşı ve Koyun Adaları Zaferi:

Çaka Bey'in komutasındaki Türk Donanması 17 çektiri ve 33 yelkenliden oluşan donanma gücü ile 1090 yılının Mayıs ayı başlarında İzmir’den Ege’ye açıldı İlk olarak Bizans’ın İzmir yolu üzerindeki Midilli Adası’nı ele geçiren Türk Filosu, Sakız Adası’nı da ele geçirdikten sonra, keşif kuvvetlerinden, Bizans Donanması’nın Çandarlı açıklarından güneye doğru ilerlemekte olduğu haberini aldı Çaka Bey donanması ile hemen harekete geçerek Niketa Kastamonita komutasındaki Bizans Donanması'nı karşılamak üzere seyre başladı

19 Mayıs 1090 tarihinde öğle üzeri her iki donanma, Koyun Adaları yakınlarında karşı karşıya geldi Çaka Bey, Türk Filosu'nu Bizans Donanması'na rampa ederek gemileri birbirine kenetleyerek karşısındakini yok etme hedefini güden bir savaşa girişti Kanlı boğuşma gece yarısına kadar sürdü Neticede Bizans Donanması'nın kaçıp kurtulabilen 5-10 teknesi dışında bütün gemileri ya ele geçirildi ya da batırıldı Türkler'in bu ilk büyük deniz savaşı Bizans Donanması'nın yenilgisi ile sona erdi ve düşman büyük bir kayıp verdi

Türk Donanması’nın ilk deniz savaşı olan ve tarihe "Koyun Adaları Savaşı" adıyla geçen 19 Mayıs 1090 tarihli deniz savaşı Türk Donanması'nın büyük zaferiyle sonuçlandı Koyun Adaları zaferinden sonra Çaka Bey’in önderliğindeki Türk güçleri Bizans’a ait olan Sisam Adası'nı da ele geçirdi Böylece Ege Denizi’nin kontrolü tamamen Türkler'in eline geçmiş oldu

13 ve 14 asırlarda, Mısır-Suriye Türk Memlûkları, Akdeniz’in doğusunda belli bir kuvvette deniz gücüne sahip oldular İlk Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın ölümünden sonra ise İznik Türk beyleri de Marmara’da Bizans’a karşı bir donanma inşasına başladılar Fakat İmparatorluğun deniz kuvvetleri, bu tesisleri tahrip etti Selçuklu Türkleri 13 asır başlarında, Akdeniz’de Antalya ve Alanya, Karadeniz’de ise Sinop ve Samsun Limanları'nda tersaneler kurup, donanmalar vücuda getirdiler İki Denizin Sultanı (Sultan-ül Bahreyn) ünvanlı Anadolu Selçuklu Sultanı I Alaeddin Keykubat zamanında yapılan Alanya Tersanesi, Türkler tarafından kurulmuş "İlk organize tersane" olarak kabul edilmektedir Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol baskısına dayanamayarak 1308 yılında parçalanmasından sonra özellikle Batı Anadolu’da bir takım Uç Beylikler'i kurulmuştur

Bu Uç Beylikler, (Karesioğulları, Saruhanoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Candaroğulları) Moğol istilasıyla hızını kaybeden Türk Denizciliği’nin gelişim sürecine yeni bir ivme ve yeni bir heyecan kazandırmıştır Balıkesir ve civarında kurulan Karesi Beyliği (1302-1361) döneminde denizlere büyük önem verilmiş; Edincik’te bir tersane kurularak, gemi inşasına başlanmıştır Bu gemiler hem Marmara’da hem de Kuzey Ege’de Bizans Donanması'nın hareket serbestisini kısıtlamış; bölgedeki deniz güçleri için ciddi bir rakip olmuştur Osmanlı deniz gücünün ilk çekirdeğini de bu beylik oluşturmuştur Aydın civarında kurulan Aydınoğulları Beyliği (1308-1390) özellikle Umur Bey döneminde denizcilikte büyük atılımlar yapılmış, deniz gazâ ve seferleriyle adaları ve sahilleri hakimiyetleri altına almışlardır Umur Bey, 1334-1348 yılları arasında Ege’de, Bizanslılar ve Cenevizliler'e karşı büyük başarılar kazanmış; Rodos’tan Çanakkale Boğazı’na kadar, Mora ve Rumeli kıyıları da dahil olmak üzere denizlerde kesin bir kontrol sağlamıştır Düşmana karşı son derece atak ve taktik baskın şeklinde manevralar yapan Umur Bey, çetin deniz savaşlarından birisinde şehit olmuştur Manisa ve civarında kurulan Saruhanoğulları Beyliği (1313-1390) ise sürekli olarak Umur Bey'in denizdeki faaliyetlerine destek vermiş, özellikle Süleyman Bey Umur Bey'in donanmasına gemi, üs ve onarım yönünden büyük kolaylıklar sağlamıştır

Osmanlı Kuruluş Dönemi Türk Denizciliği:

Yeni kurulmakta olan Osmanlı Beyliği de ufkunu denizlere çevirmişti Söğüt'ün bağrında sessiz sedasız çimlenen bu filiz kısa zamanda alp-erenler, gazi-dervişler ve garip-yiğitler yoluyla etrafına dal budak salarak kökleşti Bir uç geleneği olarak "sürekli gazâ" Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun ve yükselişinin en önemli dinamiği oldu Karamürsel’in 1323 yılındaki fethi ile Marmara Denizi’ne ulaşan Osmanlı Beyliği, 1324 yılında Batı komşusu Karesi Beyliği’nden yardım maksadıyla Mürsel Bey komutasında gönderilen 24 gemiden oluşan kuvvet sayesinde denizlerle tanışmış ve güçlü bir Deniz Kuvveti'ne gidecek uzun yoldaki ilk kararlı adımlarını atmıştır

Osmanlı Beyliği, Doğu Marmara’da kesin bir hakimiyet sağlayınca, deniz gücünün kurumsallaşması için gerekli çalışmaları başlatmıştır Karamürsel’de 1327 yılında ilk Osmanlı Tersanesi kurulmuş, burada ilk Osmanlı savaş gemisi inşa edilmiştir

Donanma hiyerarşik bir sistemle teşkilatlandırılarak, Donanma Komutanı’na "Derya Beyi" ünvanı verilmiştir Kara Mürsel Bey, Osmanlı Devleti’ndeki ilk "Derya Beyi" olarak Türk Deniz Tarihi’nin öncüleri arasında yerini almıştır

Karamürsel’in fethinden sonra 1334 yılında Gemlik, 1337 yılında ise İzmit alınmış; böylelikle 1353 yılında Osmanlılar'ın Rumeli’ye geçişinde büyük kolaylık sağlanmıştır Karamürsel’den sonra Türk Denizciliği’nin merkezi önce İzmit, daha sonra Gelibolu ve sonunda da İstanbul olmuştur

İstanbul'un Fethi ve Fatih-Yavuz Dönemi Türk Denizciliği:

Sultan II Murat'ın gösterdiği ihtimam neticesinde Osmanlı Donanması, Trabzon-Rum İmparatorluğu'nu denizden tehdit edecek kadar kuvvetlenip, deniz harekâtına alışmıştı Yıldırım Beyazıt döneminde Karesi Beyliği gemilerinden de istifade edilerek, Rumeli’ye geçildikten sonra yapımına 1390 yılında başlanan Gelibolu Deniz Üssü'nün 1401 yılında tamamlanması ile birlikte "Kaptan-ı Derya" terimi de Osmanlı Deniz Kuvvetleri'nde ve devlet hiyerarşisinde yerini almıştır Kaptan-ı Deryalık (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı) makamı ilk kez bu dönemde kurulmuş ve Saruca Paşa Türk Tarihi'nin ilk Kaptan-ı Derya'sı olmuştur Bu dönemde Gelibolu, Çanakkale Boğazı ve Marmara’yı korumada önemli roller üstlenmiş; aynı zamanda Osmanlı Ordusu'nun Rumeli Seferleri’nde ileri üs görevi yapmıştır Bir çok ünlü Türk Amirali gibi, iki büyük deniz haritacısı Piri Reis ve Ali Macar Reis de Gelibolu’da yetişmiştir Gelibolu Tersanesi'nde Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar 150 parça gemi inşa edilmiştir Ünlü Türk Bilgini İbn-i Kemal tarih kitaplarında Gelibolu’yu şöyle tasvir etmektedir: "Gelibolu’da doğan çocuklar timsah gibi su içinde büyürler Beşikleri ecel tekneleridir Sabah ve akşam gemilerin silistre avazesiyle (sesiyle) uyurlar"

Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, Anadolu’daki Türk Beylikleri’nin etkileri kaybolmuş ve bu beylikler Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) döneminde tamamen İmparatorluk sınırlarına dahil olmuştur Beyliklerdeki denizci karakter, bir anlamda Akdeniz’e kök söktürecek güçlü Osmanlı Donanması'nın doğal alt yapısını oluşturmuştur Osmanlı İmparatorluğu, bu beyliklerin denizcilik birikimi, üs ve liman kolaylıkları ve tersanelerinden önemli ölçüde istifade etmiştir Fatih Sultan Mehmet Osmanlı Donanması'nı ateşli silahlarla teçhiz ederek ona stratejik bir boyut kazandırmıştır

Osmanlı Donanması, İstanbul’un fethi’nden sonra atağa kalkmış ve Türk Denizciliği, tarihinin en parlak dönemine girmiştir Zaferler Yüzyılı olarak adlandırılan bu döneme (1453-1571) Türk denizciliği, hem askeri denizcilik hem ticaret filoları hem de deniz bilimleri açısından damgasını vurmuştur

Bu konuda Katip Çelebi’nin yapmış olduğu değerlendirme, deniz stratejisi açısından tarihi belge niteliği taşımakta ve dönemin devlet adamlarının ileri görüşünü ve jeopolitik dehasını ortaya koymaktadır: "Gizli değildir ki bu Osmanlı Devleti’nin en büyük dayanağı olup şanına iş güç edinip, önem verilmek ön sırada bulunan deniz işleridir Zira bahtı gelişen devletin revnak ve ünvanı iki denize ve iki karaya (Akdeniz ve Karadeniz, Anadolu ve Rumeli'ye) hükmetmektedir Bundan başka, Osmanlı Ülkesi’nin çoğu adalar ve kıyılar olduğundan, hele saltanatın yöresi, yani İstanbul’un velinimetinin iki deniz olduğundan şüphe yoktur"

Fatih Sultan Mehmet'in 1453 baharında gemileri karadan yürüterek İstanbul’u fethetmesi aslında Osmanlı Devleti’nin stratejik açıdan Deniz Kuvvetleri'ne verdiği önemin de bir göstergesidir Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethi’nden sonra Karadeniz ve Ege’den sonra Akdeniz’e yöneldi İmroz, Limni, Taşoz, Semendirek, Midilli ve Eğriboz Adaları da fethedilerek Sakız ve Sisam Adası vergiye bağlandı Ardından Akdeniz’de korsanlık yapan Türk leventleri reislerinden Kemal Reis'in Osmanlı Devleti hizmetine girmesi, donanmaya yeni bir canlılık kattı Akdeniz’deki deniz seferleri, İspanya sahillerine kadar uzandı Sultan II Bayezid döneminde, gemicilik daha da gelişti

Fatih Sultan Mehmet’in 1455 yılında Kasımpaşa’da kurmuş olduğu İstanbul Tersanesi (Tersane-i Amire) uzun yıllar dünyanın en büyük tersanelerinden birisi olarak tüm yabancı ülkelerin hayranlığını kazanmıştır Sultan IIBayezid döneminde (1481-1512), Burak ve Kemal Reis'ler denizleri kullanmada gösterdikleri maharet ve deniz savaşlarındaki kahramanlıkları ile büyük saygınlık kazanmışlardır 1495 yılında inşa edilen ve "Göke" adı verilen iki büyük gemi bu dönemin eseridir Türk Deniz Tarihi’nin en büyük bilim adamlarından biri olan ve özellikle kartografi çalışmaları ile tüm dünyada büyük yankılar uyandıran Piri Reis 1513 ve 1528 yıllarına ait iki ayrı dünya haritası yapmıştır

Piri Reis'in Dünya Denizcilik Tarihi’ne diğer bir hediyesi de 1521 ve 1525 yıllarında iki kez yayınladığı ünlü, "Kitab-ı Bahriye" adlı kılavuz kitabıdır Bu emsalsiz çalışmada, usta bir gözlem ile Ege ve Akdeniz her açıdan incelenmektedir

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesi ile Kızıldeniz ve Hint Okyanusu da Türk Denizciliği'nin ilgi alanına girmiştir Yavuz Sultan Selim’in Mısır’a yönelik kara harekatında Osmanlı Donanması çok büyük lojistik destek sağlamıştır Yavuz Sultan Selim’in başarıları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuzey Afrika’da bir güç merkezi haline gelmesi, Akdeniz’de bağımsız olarak faaliyet gösteren Türk ve Müslüman denizcileri Osmanlı Devleti ile kaynaştırmıştır

Yavuz Sultan Selim denizlerde büyük bir güç olmadan Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’da tutunamayacağını bildiğinden Veziri Piri Mehmet Paşa'ya şu emri vermiştir: "Hristiyan ülkeler denizi gemilerle örtüyor ve benim sularımda Papa’nın, Fransa ve İspanya Kralları’nın sancakları dalgalanıyorsa bunun sebebi senin tembelliğin ve benim de hoşgörümdür Artık çok güçlü bir Donanma'ya sahip olma zamanı gelmiştir Büyük bir Donanma istiyorum"

Bu söz, artık kabına sığmayan ve bütün dünyayı ilgi alanına almış bir Devlet'in denizcilik alanındaki fikri alt yapısının gelişmesinde ve çok güçlü bir deniz gücü oluşturulmasında kilit rol oynamıştır Öncelikle büyük bir ihtimamla İstanbul’daki tersanelerin kapasiteleri artırılmış ve denizcilik eğitimi daha akademik boyutlarda ele alınarak denizciliğin yaygınlaştırılıp kurumsallaştırılması çalışmaları yapılmıştır Cezayir'de dünyanın en büyük hristiyan devleti İspanya'ya kök söktüren ve yaptığı savaşlarda onbinlerce İspanyol askerini öldüren ve 70000 Endülüslü'yü İspanyol zulmünden kurtarıp gemilerle Kuzey Afrika'ya taşıyan Barbaros Hayrettin Paşa ve beraberindeki leventlerin Osmanlı Devleti'ne katılma arzusu da kabul edilerek Türk Denizciliği'ni zirveye taşıyacak gelişmelerin önü açıldı Sultan Selim’in Barbaros Hayrettin Paşa'ya hediye olarak gönderdiği som sırma ayetler yazılı yeşil sancak ve flandra ise sürekli olarak Donanma'nın sancak gemisinde Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün ve denizcilik bilincinin bir sembolü olarak okyanuslarda şerefle dalgalandı

Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Türk Denizciliği:

Kanuni Sultan Süleyman, Belgrad’ı fethettikten sonra Rodos’u da almaya karar verdi Osmanlı'nın niyetini öğrenen Şövalyeler Kralı Vilye dö Lil Adam derhal harekete geçerek savaş hazırlıklarına başladı 300 savaş ve 400 nakliye gemisinden meydana gelen donanmanın sevk ve idaresi ise Kurdoğlu Muslihiddin Reis’e verildi 4 Haziran 1522’de, İstanbul’dan harekete geçen Osmanlı Donanması 24 Haziran’da Rodos’a ulaştı Kanunî Sultan Süleyman ise, 16 Haziran’da kapıkulu ve eyalet askerleriyle birlikte, İstanbul’dan kara yoluyla harekete geçti Kanunî, Kütahya yoluyla Marmaris’e, oradan da gemilerle Rodos’a çıktı (28 Temmuz) Teslim teklifinin şövalyeler tarafından reddi üzerine, Ağustosun birinci günü kale dövülmeye başlandı Bütün Ağustos ayı, karşılıklı top ateşi ve yine karşılıklı lağım açmakla geçti Açılan top ateşiyle, kalede mühim tahribat yapılmasına rağmen, bu tahribat kısa zamanda düşman tarafından kapatılıyordu Türk lağımcılarının Rodos burçlarının altına açtıkları lağımlar sürekli düşman lağımlarıyla karşılaşıyor ve yer altında korkunç boğuşmalar oluyordu

Bu sırada, 4 Eylül günü, İleki Adası'nın Kara Mahmud Reis tarafından zaptı haberi geldi 6 Eylülde ise Rodos’un kuzeybatısında bulunan İncirli Adası ele geçirildi 10 Aralığa kadar, şiddetli top atışları, lağımlar ve sık sık tekrarlanan umumî hücumlarla, kale iyice yıpratıldı 18 Aralıkta yapılan bir büyük hücumda şövalyeler, şehir içindeki istihkam ve hendeklerin arkasına çekilmeye mecbur kaldılar ve daha fazla dayanamayarak teslim oldular (20 Aralık 1522)

Teslim şartları arasında; şövalyelerin eşya ve top dışındaki silahlarını alıp, on gün içinde Rodos’tan ayrılmaları; bu günler zarfında şehirdeki istihkâmların 4000 yeniçeri tarafından emniyete alınması ve asıl kuvvetlerin iki kilometre mesafede beklemesi yer alıyordu Kalenin boşaltma işlemlerinden sonra şövalyeler, Üstâd-ı âzam gemilerine binip gittiler Rodos Kalesiyle beraber Oniki Adanın tamamı ve şövalyelere ait olan Bodrum da Osmanlı Devletine bırakılmıştı Osmanlı Devletine, 20000’den fazla şehide mâl olan bu fetihten sonra, Kanunî Sultan Süleyman 29 Aralıkta şehre girip kaleyi gezdi 2 Ocak Cuma günü ise, camiye çevrilen Saint Jean Kilisesinde Cuma namazını kıldı Nâmına okunan hutbeyi dinledi Aynı gün, adadan ayrılıp Marmaris’e geçti

3 Ocak günü Aydın, Midilli, Karasi, Menteşe, Saruhan sancakbeylerine, Anadolu Beylerbeyi Kasım Paşanın nezaretinde Rodos’taki inşaat, imar ve iskân işleri bitinceye kadar adada kalmalarını emredip, İstanbul’a döndü Rodos’a derhal Türk göçmenleri yerleştirilmeye başlandı Ada bir sancak yapılıp, Cezâyir-i Bahr-i Sefîd eyaletine bağlandı Sancakbeyi olarak Mehmed Bey tayin edildi Bundan sonra birçok cami, imaret, mektep, medrese ve yol yapılıp ada imar edildi

Barbaros'un Kaptan-ı Deryalığı:

Barbaros'un Osmanlı Devleti'nin Kaptan-ı Derya’lığına atanması İspanya'da büyük korkuya sebep oldu 1534'ün Ağustos'unda 80 parça gemi ve 8000 savaşçıdan oluşan donanması ile Akdeniz'e açılan Barbaros Messina Boğazı'nın İtalya yakasındaki Reggio Limanı ile Sicilya Adası yakasındaki Messina Limanı'nı ele geçirdi Zengin bir kale olan Arçile'yi yağma etti Santa Luka, Sidraro, Fondi ve İsperlonga şehir ve kalelerini zapt ve tahrip etti Toplam 18 kale fetheden Barbaros, kale anahtarlarını, 16000 esir ve 425 sandık ganimet eşyasını 40 kadırgayla İstanbul’a gönderdi İtalya'nın güney sahillerini vurup Sardunya Adası'na çıkarak büyük savaşlar yaptı

Kanuni Sultan Süleyman'ın Barbaros'u İstanbul'a çağıran emri Cezayir'e ulaşınca 3 gün büyük ziyafetler veren Barbaros Cezayir'den İstanbul'a hareket etti 19 gün İstanbul'a ulaşan Barbaros Padişah'ın huzuruna çıktı Sultan Süleyman'ın "Mücahit Lalam" diye kendisini onurlandırdığı Barbaros karşılaştığı iltifatların ardından baş başa kaldıkları bir mecliste son olayları ve yapılacakları Padişah'la görüştükten sonra Tersane Başmühendisi’ni çağırtarak 30 yeni gemi yapılmasını emretti Bahar gelince de Osmanlı'nın karadan başlattığı Arnavutluk seferinde orduya denizden destek olmak için Padişah'ın emriyle Adriyatik Denizi’ne girdi Fakat Mustafa ve Hüsrev Paşa haber göndererek Barbaros'tan askerleriyle karaya çıkıp saldırıya karadan destek olmasını istediler Barbaros ise donanma askerinin karaya çıkmasının deniz usullerine aykırı olduğunu, ayrıca Padişah'ın kendisini denizde görevlendirdiğini bildirerek teklifi kabul etmedi Fakat Arnavutlar Venedikliler'e çoktan haber uçurup Barbaros'un karaya çıkacağını ispiyonladılar Bunu duyan Venedik donanması heyecanla "Şimdi bittin Barbaros" diye derhal harekete geçti Yaşayacağı zaferin müjdesini uykusunda alan Barbaros uyanıp rüyasını bir hocaefendiye tabir ettirirken ufukta da Venedik Donanması göründü Kahkahalar ve alaylarla iyice yaklaşan düşmana oyun oynayan Barbaros leventlerin karaya çıktığı izlenimini vermek için gemileri uzun bir süre hareket ettirmedi Düşman iyice yaklaşınca da hep birlikte sancaklarını çekip, toplarını ateşleyerek düşman gemilerinin içine dalan Türk Donanması 30 gemilik Venedik donanmasından 14'ünü batırıp 16'sını da ele geçirerek şanlı bir şekilde İstanbul'a döndü

Türk Denizciliği'nin Yavuz Sultan Selim'le başlayan atılım yüzyılı Kanuni Sultan Süleyman döneminde doruğa ulaşmış ve bütün dünyadaki rakiplerine kök söktürerek Akdeniz'den Ege'ye, Karadeniz'den Manş Denizi'ne, Kızıl Deniz'den Hindistan'a, Endonezya'dan Atlas Okyanusu'na kadar her yerde boy göstermiştir

Denizcilikte elde edilen bu başarılarda Osmanlı Devleti'nin birçok liman şehrine kurduğu çok sayıdaki tersanelerin de büyük rolü vardı Bunlardan en büyüğü, şöhreti dünyayı kaplayan Haliç üzerindeki İstanbul Tersanesi'ydi Dünyada eşi olmayan bu tersane kızaklanan gemi ve çalıştırılan işçi sayısı bakımından da rakipsizdi Her çeşit sanat erbabının çalıştırıldığı Tersane'de ustaların ve mühendislerin hepsi Türk'lerden oluşmakta, işçilerin çoğu ise ücretle çalıştırılan hristiyan esirlerden seçilmekteydi Ücretlerini biriktiren esirler değerlerini ödeyerek hürriyetlerine kavuşurlardı Yaklaşık 20000 kişinin çalıştığı İstanbul Tersanesi'nin kapasitesi öyle yüksekti ki istenildiği an 1 yıl içinde Venedik donanmasının bir eşini inşa etmek ve donatmak mümkündü Denizci bir ülke olan Venedik bile, Osmanlı Devleti ile barış halinde olduğu zamanlarda bu tersaneye kadırga ısmarlamaktaydı


Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun

Eski 06-22-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun




Ünlü Osmanlı Denizcileri

Oruç ve Hızır Reisler Bu iki kardeş aslen Ocakzâde yani babası ve ceddi tımarlı sipahi olan bir TürkFatih Sultan Mehmet zamanında Cenevizli bir âilenin elinden Midilli adası alınmış ve oraya tayin edilen tımarlı sipahiler arasında Oruç ve Hızır'ın babaları Yakup adındaki sipahi de bulunmuştu ailesinden olup Selanik ile Manastır arasındaki Yenice-i Vardar kasabasından idiler 1462 senesinde Sipahi Yakup'un, İshak, Oruç, Hızır ve İlyas isimlerinde dört oğlu vardı; bunların arasından önce denizciliğe heves edip gemi ile korsanlığa başlayan Oruç Reis olup kardeşi İlyas ile beraber faaliyete geçmişlerdi; daha sonra ayrı bir gemi ile Hızır da biraderi gibi korsanlığa başlamıştı
Oruç Reis'in Maceraları


Bunlardan Oruç Reis Anadolu, Suriye ve Mısır sahilleri tarafından Hızır Reis ise Ege denizi ve Selanik sahillerinde faaliyete geçmişlerdi; bunların seferlerinin birinde Şam Trablusundan dönmekte olan Oruç, bir Rodos şövalyeleri gemisinin taarruzuna uğrayarak mücadele neticesinde kardeşi İlyas şehit ve kendisi yaralanarak esir olup şövalyelerin elindeki Bodrum kalesinde hapsedilmiş ve bir müddet sonra kardeşi Hızır Reis'in gayretiyle esirlikten kurtulmuştur Oruç Reis bundan az sonra Memlûk devletinin hizmetine girerek bir kadırgada reislik etmiş ve onu müteakip Akdeniz'de korsanlık etmek üzere Antalya valisi bulunan Şehzade Korkud'un müsaadesini alarak on sekiz oturaklık bir gemi ile tekrar harekete geçmiş ve Rodos şövalyelerine göz açtırmamıştır Akdeniz'de düşmanlara dehşet veren Oruç Reis'i elde etmek için şövalyeler onu arayıp nihayet bir sahilde yatarken bastırdılarsa da Oruç, sahile çıkıp kurtulmuş ve gemisi şövalyelerin eline geçmiştir; Oruç Reis bu defa da, Manisa valiliğine nakletmiş olan Şehzade Korkud'a baş vurarak onun emriyle İzmir'de yirmi dört oturaklı bir kadırga yaptırarak tekrar korsanlığa başlamış, fakat Korkud'un tavsiyesiyle faaliyetini İtalya sahillerinde göstermiştir Gerek İtalya sahillerinden ve gerek avdette yakaladığı düşman gemileri ile Midilli adasına gelmiş olan Oruç Reis, Şehzade Korkud'un, saltanatı biraderi Şehzade Ahmed'e vermek istemesinden dolayı babasına darılarak Mısır'a gittiğini öğrenince Midilli'de duramayıp Mısır sahillerine çekilip kışı orada geçirmiştir
Oruç ve Hızır Reislerin Afrika sahillerindeki faaliyetleri


Oruç Reis bundan sonra Garp Trablusu ile Afrika sahilleri arasında bulunan Gabis körfezindeki Cerbe adasına gelerek kardeşi Hızır Reis ile birleşip orasını kendisine merkez yapmıştır (916 H 1510 M) Hızır Reis adalarla Rumeli sahilleri arasında korsanlık yaparken, yeni hükümdar Sultan Selim, biraderi Korkud'un gemilerle memleket dışına kaçmaması için bütün sahillere gemi girip çıkmasını menettiğinden Hızır Reis de bu suretle Garp Trablusu ile Preveze arasında iş yapmış ve daha sonra ise Cerbe adasına gelerek biraderi Oruç Reis ile birleşmiştir
Afrika Sahilindeki Üs Temini


Bundan sonra iki kardeş beraberce deizciliğe de başlamışlar ve Oruç Reis, kardeşine nisbetle daha tecrübeli olduğundan başkanlık ona verilmiş ve Türk leventlerinin Baba Oruç dedikleri bu değerli denizci bu suretle küçük bir filo kumandanı olarak daha geniş surette çalışmaya başlamıştı İki kardeş, Benî Hafs ailesinden Tunus sultanı Ebu Abdullah Muhammed Hâmis'e hediye takdimiyle müracaat ederek kendilerine ikametgâh olmak üzere Tunus'un iskele mevkii olan Halkulvad (Golta)'ı istediler Tunus sultanı, Oruç ve Hızır Reislerin elde ettikleri ganimet malından beşte birinin kendisine verilmesi şartiyle Halkulvad'a yerleşmelerine izin verdi Bu iki kardeşin 1513'de yapmış oldukları ilk müşterek seferleri muvaffakiyetle neticelendi ve bundan sonra da aynı başarı devam etti Bu suretle Barbaros kardeşlerin şöhreti bütün korsanları korkuttu; Türk korsanlarından meşhur yedi reis, gemileriyle kendilerine iltihak ettiklerinden mükemmel bir korsan filosu meydana gelmişti Kurdoğlu Muslihüddin ve Kemal Reis'in yeğeni Muhiddin Reis bu korsan reisleri arasında idiler Baba Oruç ve kardeşi îcabında yardımlarından istifade etmek üzere Osmanlı hükümdarına hediye göndermeği ihmal etmiyorlardı; nitekim 921 H 1515 M de Muhiddin Reis vasıtası ile Yavuz Sultan Selim'e hediye takdim edilmiş ve Osmanlı pâdişâhı da bunlara donanmış iki kadırga vermişti
İki Türk denizcisinin Afrikadaki mühim rolü


Afrika sahillerindeki İslâm devletlerinin inhitatı Afrika ile karşı karşıya olan İspanya krallığını buralarda bazı yerleri zabta sevk etmişti Halkulvad'ı kendilerine merkez yapan Oruç ve Hızır Reislere Cezayir'den gelen bir heyet Becaya (Buci) mevkiine yerleşmiş olan İspanyolların oradan tardını teklif etmiş olduklarından iki kardeş o tarafa gitmişlerdi Bunlar İspanyolları oradan çıkaramadılarsa da evvelâ Becaya'nın altmış mil doğusundaki Çiçel'i alıp sonra da kara yoluyla kendilerinden yardım isteyen Cezayir üzerine gidip şehri işgal ettiler (1516)
Cezair'in işgali ve Oruç Reis'in hükümdarlığı


Cezayir'in Oruç ve Hızır Reisler tarafından işgali mühim bir hâdise oldu; burada bulunan İspanyollar Cezayir'in karşısındaki Penon adasına iltica ederek derhal Şarlken'den yardım istediler; o tarihte henüz İspanya kralı bulunan Şarlken Cezayir'e, bir donanma gönderdiyse de Oruç Reis'i buradan çıkaramadılar Oruç buraya sahip olunca hükümdarlığını îlân etmiş ve içeriye doğru genişlemek için çalışmıştır Cezayir'in doğusundaki en güzel ve mamur şehirlerden olan Telemsan ile bunun iskelesi olan Oran limanını İspanyollar elde ederek Benî Ziyad ailesinden olan Telemsan hükümdarlarını nüfuzları altına almışlardı Cezayir'i harple Baba Oruç'tan alamayan İspanyollar, kara yoluyla burayı elde etmek için Telemsan emirini memur ettilerse de bunu vaktinde haber almış olan Oruç Reis Telemsan'ı zaptediverdi; İspanyollara iltica etmiş olan Telemsan emiri gerek İspanyol ve gerek Müslüman halktan topladığı kuvvetlerle Telemsan ı geri almak istedi
Oruç Reis'in ölümü


Oruç Reis Telemsan'da kalarak burayı müdafaa etti; fakat İspanyolların şiddetli muhasarası ve yerli ahalinin yardımı üzerine yedi ay müdafaadan sonra Cezayir'e dönmek üzere düşman muhasarasını yarıp dışarı çıktığı esnada iki yerinden vurularak şehit düştü (924 H 1518 M) Oruç'un Çerçel veya Şerşel kalesinde vefatı senesinde yaptırmış olduğu kale kitabesinde hükümdarlığını gösteren ibareler vardır Vefatında kırk dört yaşında olup Cezayir hükümdarlığı kardeşi Hızır Reis'e geçmişti
Hızır Reis'in Cezayir sultanlığı


Baba Oruç'un şehadetinden sonra Frenklerin bu ismin muharrefi olarak söyledikleri Barbaros adı Hızır Reis'e de verildi Türkleri Cezayir kıt'asından çıkarmak istiyen İspanyollar ile Telemsan emîri, vakit geçirmeksizin hazırlık yaptıktan sonra Cezayir üzerine geldiler Hızır Reis kuvvetlerini toplayarak îcabeden müdafaa tertibatını aldı; İspanyolların donanma kumandanı Hogo dö Monkada isminde bir amiral olup Cezayir hem kara ve hem de denizden kuşatılacaktı İspanyollar yirmi bin kişilik bir kuvvetle yaptıkları muhasarada muvaffak olamayarak ancak beş altı bin kişi ile dönebildiler; karadan Cezayir üzerine gelen İspanyolların müttefiki Telemsan emiri III Ebu Hamuda mağlûp edilerek kaçtı; bununla beraber Hızır Reis vaziyetini nazik gördü; bir avuç Türkle hem Şarlken'e ve hem de yerlilere karşı koymak imkânı çok azdı; bunun için îcabında kendisine müzahir olacak olan Osmanlı devletine müracaat etti; 1519 da dört gemi ile bir çok esiri hediyelerle beraber istanbul'a yolladı
Hızır Reis'in Osmanlılara müracatı


Yavuz Sultan Selim bu müracaattan memnun olarak Cezayir sultanı, Hayreddin Hızır Reis'e bir hayli harp ve gemi levazımı gönderdi Bundan başka emirlik beratı ve iki üç bin kadar da asker yollandığı gibi Anadolu'dan lüzumu kadar da asker yazmasına müsaade edildi Şarlken'in Cezayir'i elde etmek için beş bin asker ve kırk parça gemi ile yaptığı hareket muvaffak olmadı ve donanması da mahvoldu; Barbaros'un Osmanlıların nüfuzu altına girmesi Telemsan ve Tunus hükümdarlarının rahatını kaçırdı; bunlar Cezayir ahalisini isyana teşvik için çalışıyorlardı Telemsan hükümdarının kardeşlerinden olup Fas'a kaçmış olan Mes'ud ve Abdullah isimlerinde iki kardeşten Mes'ud bir aralık Hayreddin Hızır'ın yardımı ile Telemsan hükümdarı olduysa da bunun kendisiyle yaptığı muahede hilâfına olarak İspanyollarla anlaşması Hayreddin'i şüpheye düşürdüğünden Mes'ud'un yerine onun kardeşi Abdullah'ı hükümdar yaparak bu suretle Telemsan'ı nüfuzu altına almış ve Ebu Muhammed Abdullah-ı Sânî diye anılan bu hükümdarı müdafaa etmek üzere yanına yüz elli kadar Türk muhafızı bırakmıştır
Hayrettin'in Cezayirden ayrılıp tekrar burayı işgali


Bundan sonra Tunus hükümdarlarının teşvikiyle isyan eden İbnü'l Kadı mağlup edildiFakat şehirde çıkan bir isyanla Barbaros'un sarayı muhasara olundu ise de kendisine birşey yapmaya muvaffak olamadılar; lakin yerlilerle Türkler ve Araplar arasına nifak girdiği gibi Cezayir'e tâbi kaleler de elden çıkarak gelir menbaı azaldı; bunun üzerine Hayreddin mecburen Cezayir'i terk ile deniz "seferlerine başlamak üzere Çiçel'e çekildi (930 H 1524 M) Bir kaç sene sonra gösterilen arzu ve ısrar üzerine Cezayir üzerine gidip Kadıoğlu'nu (İbnü'l-Kadı) mağlûp ve aleyhdarlarını bertaraf ederek üç sene sonra Cezayir'e tekrar sahip oldu Hayreddin Reis, Cezayir emiri olmak dolayısiyle bizzat sefere çıkmadığı zamanlar kendi maiyyeti kaptanlarından Aydın Reis kumandasıyla mükemmel filosunu denize çıkarıp İspanyollarla deniz savaşları yapardı Aydın Reis'in İspanyollara karşı kazandığı bir galebesinde elde ettiği ganimetten bir kısmı Cezayir sultanı tarafından İstanbul'a yollanmıştı
Emir Hayreddin'in Andrea Dorya ile ilk mücadeleleri


1516 senesinde ve Oruç Reis zamanında Cezayir işgal edildiği halde şehrin önünde İspanyollara ait olup elde edilemeyen Penon veya mücadeleleri Adakaleyi Barbaros, 936 H 1530 M tarihinde zabtederek Cezayirlilere geniş bir nefes aldırdı; bu Penon adasının zabtı dolayısıyla Akdeniz'in en mahir denizcisi olup İspanyolların hizmetinde bulunan Cenevizli Amiral Andrea Dorya, Çerçel veya Şerşel adasına bir baskın yaptıysa da yapılan taarruz defedildi ve bunu müteakip otuz beş gemi ile denize çıkan Barbaros düşman sahillerini vurarak ganimet malıyla Cezayir'e döndü Barbaros'un bu hareketinde elde ettiği esirlerden İspanyol kumandanının hazırlığı hakkında malâmat aldı; tedarikâtını arttırdı; Cerbe adasındaki Sinan Reis'ide yardıma çağırdı; bunlarla beraber filosunun adedi kırk sekizi buldu Andrea Dorya'nın Fransa kralının vermiş olduğu yirmi kadırga ile beraber altmış gemisi vardı İsmanya amirali bu donanma ile Çerçel adasına hücum etmiş, şiddetli mukavemetle karşılaşmış ve bu sırada Barbaros'un geldiğini duyunca çekilmişti
Hızır Reis'in Endülüs Müslümanlarını Afrika Sahiline nakli


Barbaros bundan sonra Telemsan hükümdarı ile uğraşırken Andrea Dorya da bir donanma ile Mora sahillerine gitmişti Dorya'nın yokluğundan istifade eden Barbaros on beş gemi hazırlayarak İspanyol sahillerindeki Müslümanları Afrika yakasına geçirmek üzere gönderdi; banlar gerek bu gemilere ve gerek İspanyol sahillerinde elde etmiş oldukları gemilere bindirmek suretiyle yetmiş bin Endülüs Müslümanını Cezayir taraflarına taşıdılar Bu gemiler dönüp gelirlerken on beş kadar İspanyol gemisi Koyunluca adasında Türk gemilerini vurmak istedilerse de muvaffak olamadılar ve bunlardan ondördü ele geçti İspanya'da Müslümanlara karşı yapılan zulüm tahammülün üstünde idi Cezayir emiri Barbaros sonradan istimdat edilmesi üzerine otuz altı kadar gemi donatıp bunlarla İspanya sahillerine kuvvet göndermiş ve Müslümanların ihtiyar, kadın ve çocuklarını Afrika tarafına naklettirip kendi askerlerinden bir kısmıyla Müslüman gençlerini o tarafta müdafaa vaziyetinde bırakmıştır Barbaros Hayrettin Paşa
Barbaros'un Osmanlı Devleti Hizmetine Çağrılması


Osmanlı ordusu Anadolu seferinde iken Andrea Dorya, Mora sahillerine hücum ile Koron kalesine baskın yapıp hile ve Rumlarla Arnavutların hıyanetiyle 1532 Ağustosunda burayı işgal etmiş ve daha sonra Patras ile İnebahtı'yı da almıştı Bunun üzerine seferden avdeti müteakip Koron'un geri alınması için Semendire sancakbeyi Yahya Paşazade Mehmed Bey memur edilerek bunun tedbiriyle kale muhafızları olan Frenk, Rum ve Arnavutların arasına sokulan nifak neticesinde Koron geri alındı Osmanlı ordusu karada mükemmel surette muvaffak olduğu halde denizde henüz bu dereceye gelmemişti; fakat sahilleri geniş olan Osmanlı devleti bu defa karşısında İspanya kralı ve Alman imparatoru Şarlken'i gördüğünden denizde de muvaffak olması lâzımdı Bundan dolayı bir deniz kurdu olan Andrea Dorya ile karşılaşabilecek bir denizci lâzımdı ve buda Cezayir emiri Barbaros Hayrettin olabilirdi Bunun için Kanuni Sultan Süleyman tarafından Barbaros'a gönderilen fermanda yerini bir ehline bırakıp hemen İstanbul'a gelmesi, şayet orada yerine îtimat edilir birisi yoksa bildirmesi yazılmıştı
Barbaros'un İstanbul'a Nakli


Barbaros, Cezayir'de îcabeden tertibatı aldıktan sonra yerme oğulluğu olan Hadım Hasan Ağa'yı vekil ve Ramazan Çelebi ile Hacı isminde birini ona müşavir bırakarak 1532 Ağustos ortalarında (939 Muharrem) on çektiriden mürekkep bir filo ile denize çıktı; deniz yolunda rastladığı Deli Yusuf kumandasındaki on altı çektiriyi de beraberine alıp Sardunya ile Korsika adaları arasındaki Bonifaçyo boğazından geçip Sicilya adasına buğday götüren on sekiz gemiyi zabt ile yükünü ve mürettebatını aldıktan sonra gemileri ateşledi; bu muharebede Deli Yusuf şehit düşmüş ve ele geçen esirlerden Andrea Dorya'nın elli parça gemi ile Korona gittiği öğrenilmiş ve sür'atle hareket olunup Preveze'ye gelindiği zaman Andrea Dorya'nın altı gün evvel İtalya'ya kaçtığı haber alınmıştı
Barbaros Hayreddin'in Beylerbeylikte Kaptan-ı Derya Olması


Barbaros, Preveze'den kırk dört gemi ile yola çıkıp içlerinden yirmi beş tanesi Cezayir'e yollanıp kendisi on dokuz gemi ile Koron kalesine geldi; orada kaptan Kemankeş Ahmet Bey ile buluşarak beraberce İstanbul'a gelip Ahmed Bey'in Atmeydanı'ndaki konağına misafir oldu (1533) Sultan Süleyman, Barbaros ile on sekiz arkadaşını huzuruna kabul ederek görüşmüş, Akdeniz'deki faaliyetinden endişe ettiği Andrea Dorya'ya ait bir takım sualler sormuş, Barbaros'un verdiği pervasızca cevaplar hoşuna gitmiş ve beylerbeyilik rütbesiyle bütün tersane işlerini selahiyetle yeni amirale vermiş ve aynı zamanda kendisini İran seferi münasebetiyle Halep'te kışlamakta olan vezir-i âzam İbrahim Paşa'nın yanına göndermiştir Vezir-i âzam Halep'te Hayreddin Paşa'yı kabul edip uhdesine Gelibolu kaptanlığı ile Cezayir beylerbeyliğini tevcih ederek hil'atini giydirip İstanbul'a yollamıştır Turgut Reis
Turgut Nasıl Yetişti


Muğla'nın Serdaloz nahiyesi köylerinden birinde Veli adında bir köylünün oğlu olan Turgutça, gençliğinde ziraatle meşgul olmayarak ok atmak ve pehlivanlık etmek gibi spor hareketleriyle vakit geçirmiş ve sonra Ege mıntakasında âdet olduğu üzere gönüllü olarak bir Türk korsan (Levent) gemisine yazılmış ve orada iyice yetiştikten sonra kendi hesabına bir levent gemisi donatarak ona reis olmuştur Turgut Reis Preveze deniz savaşında harbe iştirak eden gönüllü gemileri (Türk levend gemileri) kumandanlığını yapmış ve harpten sonra serbest vaziyette korsanlığa devam ederek Venedik, Ceneviz, İspanyol, Napoli ve Sicilya denizcileriyle muvaffakiyetli surette çarpışmıştır
Turgut Reis'in Esir Olması


Turgut Reis 1540'ta Korsika adasında gemilerini yağlarken İspanyolların bir baskınına uğrayıp, kendisini toplamaya meydan kalmadan Türklerin Oğlan Kaptan dedikleri Janetino Dorya'nın adamları tarafından esir edilmiş ve bu kaptan tarafından hediye olarak amcası meşhur Andrea Dorya'ya verilmiştir Bu suretle bir müddet gemilerde forsa (Esir kürekçi) hayatı yaşayan Turgut, sonra Cenova'da hapsedilmişti; fakat 1543'te Barbaros Fransızlara yardıma gelip Tufanda kışladığı sırada onun tehdidi ve üç bin altın tazminat vermesi üzerine salıverilmişti Barbaros Hayrettin, "Benden yarardır" diye çok takdir ettiği Turgut'a kendisine ait yedek kadırgasını vermek suretiyle onu tekrar faaliyete sevketmişti
Turgut'un Tekrar Faaliyeti


Turgut Reis, Cerbe adasını kendisine hareket üssü yaptı; bütün Türk ve Arap korsanlarını etrafına topladı; yeni Tunus hükümdarı Mevlây Ahmed veya Hamid ile bir anlaşma yaparak erzak ve cephane temin etti ve buna mukabil Turgut da ganimet malından Tunus sultanına muayyen bir miktar verecekti Yirmi beş gemiye kumanda ediyordu Turgut, bu anlaşmadan sonra Tunus ile Trablus arasındaki bazı yerleri zabtetti ve daha sonra da kendisi için emin bir mahal olan Mehdiye şehrini işgal eyledi (956 H 1544 M)
Turgut ve Andrea Dorya


Kuzey Afrika'nın mamur şehirlerinden olan Mehdiye'nin Turgut Reis tarafından zabtedilmesi güney Avrupa'da hayret uyandırdı ve hemen Andrea Dorya kumandasıyla o taraflara mühim bir donanma sevkedildi; İspanyol amirali evvela Turgut Reis'in eline geçen bazı kaleleri ve uzun bir tazyikten sonra da Mehdiye'yi aldı; Turgut, buranın muhasarası esnasında donanmayı buradan ayırmak için İtalya sahillerini vurup Mehdiye'ye yardımcı kuvvet sokmak istemişse de muvaffak olamamıştı Cezayir ile alâkası dolayısıyla bu taraflarda cereyan eden hadiseleri gözden uzak tutmayan Osmanlı hükümeti bu işe yabancı kalmadı; bundan sonra T u r g u d'un hareket üssü olan Cerhe adası tazyik edildi ve o da Ege denizi taraflarına gelip vaziyeti hükümete arz etti ve kendisi Ağrıboz adasında gemileriyle emir bekledi
Malta Adası'nın Birinci Muhasarası Ve Trablusgarp'ın Alınması


1551 senesinin ilkbaharında doksan kadırgadan mürekkep bir donanma Ağrıboz adasındaki Turgut Reis donanmasıyla birleşti Bunlar doğruca Akdeniz'de Hıristiyan korsanlarının merkezi olan Malta adası üzerine yürüdüler Osmanlı kaptan-ı deryası, Rüstem Paşa'nın biraderi Sinan Paşa idi; Malta kuşatıldı ve bir müddet sonra Sinan Paşa ile Turgut Reis arasında ihtilâf çıktı; Sinan Paşa askeri gemilere alarak ayrıldı; beraberce Trablusgarp'a gelindi Burası da Malta şövalyelerinin elinde idi Denizden ve karadan yapılan tazyik üzerine 958 H 1551 M senesi Ağustosu'nun on dördünde Trablus alındı
Turgut Reis'in Osmanlı Devleti Hizmetine Girmesi


Turgut Reis'in büyük bir denizci olduğu ve yanında da Akdeniz'in en mahir denizcileri bulunduğu bu Malta ve Trablusgarp seferinde görüldüğünden Sinan Paşa'nın tavsiyesiyle Turgut Reis ve arkadaşları hizmete alınıp Turgut'a Karlıeli sancakbeyliği ve maiyetinde olan Gazi Mustafa, Uluç Ali, Hasan Kelle, Mehmed Reis, Sancaktar Reis, Deli Cafer ve Kara Kadı isimlerindeki reislere de yetmiş, seksen akçe ulufe ile fener taşımak hakkı yani Türk donanmasında gemi kumandanlığı (kadırga reisliği) etmek imtiyazı verilerek mirî gemilere reis tayin edilmişlerdir Turgut Reis, tayininden sonra sancak merkezi olan Preveze'ye gitti
Kemal Reis ve Türk Denizciliğinin Gelişmesi Osmanlı donanması, Kemal Reis denilen meşhur Türk korsanının devlet hizmetine alınmasıyla yeni bir devreye girmiş ve bu değerli denizcinin tecrübelerinden çok istifade edilmiştir Yani Kemal Reis hem gemi inşasında ve hem denizci yetiştirmekte Osmanlı bahriyesi ne isabetli bir veçhe vermiştir Kemal Reis, XV yüzyıl sonlarında Akdeniz'in en mahir Türk korsanı idi Emri altındaki gemilerle İspanya ve Afrika sahillerinde, Septe boğazı ve Balear adalarıHıristiyan korsanları ile muvaffakiyeti olarak çarpışmış ve Frenk sahillerini vurmuştur Bilhassa XV yüzyılda Batı Anadolu halkından veya Adalara iskân edilmiş Türklerden bazıları gemi donatarak Akdeniz'de korsanlıkTürk korsanlarıkorsan gemileri Anadolu sahillerine kadar gelemezlerdi çevrelerinde dolaşmış, ederler ve karşılarına çıkan Frenk korsanlarıyla çarpışırlardı Bu Batı Akdeniz'e kadar gittikleri halde Frenk Asya ve Avrupa kıtalarında (Anadolu ve Rumeli) geniş sahillere malik olan Osmanlı devleti, karşısına çıkan Venedikliler ve müttefikleriyle muvaffakiyetli surette boy ölçüşebilmek için tecrübeli gemicilere muhtaçtı; bunu temin için Sultan Bayezid çok isabetli bir görüşle Akdenizdeki Türk korsanlarından istifadeyi düşündü ve meşhur Türk korsan reisi Kemal Reis'i devlet hizmetine davet etti Kemal ReisSultan Bayezid'in davetine icabet ederek geldi: 900 H 1494 M de Ki bir gün lutf idüben Bayezid Han
Bize gönderdi geldi emr ü ferman
Buyurmuş kim Kemal gelsün kapuma
Deniz hizmetlerin elsün tapuma
O emrin tarihi bû idi ey can
Dokuz yüzde gelüben tuttuk evtan
Kemal Reis derhal donanmada tadilât ve ıslâhat yaptı ve ölümüne kadar şerefle Türk gemiciliğini müdafaa etti Kemal Reis'i tanımış olan İbn-i Kemal, bu büyük denizcinin Gelibolulu olduğunu kaydetmektedir Babasının adı sarih olarak bilinmiyor; rivayete göre kendi adı Ahmed Kemal ve babasının adı Ali imiş Kemal Reis'in, Hacı Mehmed isminde bir kardeşi olup bu da, Kitâb-ı Bahriye sahibi meşhur Pirî Reis 'in babası idi Kemal Reis'in devlet hizmetine girmesi ve ıslâhatı pek hayırlı olmuştu; çünkü dört beş sene sonra Venedik cumhuriyeti ile yapılan muharebedeki başarılar, Kemal Reis ile arkadaşları olan Burak Reis, Kara Hasan Reis, Herek reis ve Pirî Reis gibi denizcilerin gayretleriyle husule gelmişti Memlûklerle yapılan 1491(896 H) muahedesi mucibince Adana ve Tarsus'taki Mekke ve Medine'ye ait vakıfların varidatı her sene gemilerle iskenderiye'ye nakledilir ve oradan yollanırdı; fakat Rodos şövalyelerinin taarruzları sebebiyle bu varidat Osmanlı gemileri ile daha emin bir surette götürülüyordu; bundan dolayı 903 H 1498 M senesindeki bu vakıf varidatını Kemal Reis'in kumandası altındaki donanma nakletmişti Bu gidiş ve dönüşte Kemal Reis Rodos şövalyelerinin gemileriyle çarpışmış ve bunlara galebe ederek beş parça gemilerini zabt ile bir hayli esir almıştır 910 H 1504 M de Türk ve Müslüman gemilerine rahat vermiyerek hem seyr-i seferi ve hem ticareti sekteye uğratan şövalyeler üzerine Kemal Reis müthiş bir akın yapmış, Rodos'a asker döküp çok yerlerini vurarak adanın zaptını ileri sürmüşse de siyasî düşüncelerden ötürü arzusuna muvaffak olamamıştı Kemal Reis 19 cemaziyelevvel 913 (1507 Eylül)'de Kahire'ye gitmiştir Mehazımız olan İbn-i Ayaş tarihi bunun ne için geldiğini beyan etmeyerek hakkında şu mütaleayı yazıyor : " Bunun gece ve gündüz Frenklerle cihaddan usanmaz ve yılmaz olduğu ve Frenklerin bunun elinden âciz kaldıkları ve bu adamın mücahid bir reis olduğu söylendi Bu gelince sultan buna mübalağalı ikramlarda bulundu ve bu da az bir müddet Mısır'da ikamet ile memleketine döndü, Bu sırada bazı Frenk gemilerinin Kızıldeniz'de faaliyete geçip Hicaz sahillerine taarruzları ihtimaline mebni Mekke emiri, Memlûk hükümdarından donanma ile yardım istemişti Donanma levazımı Anadolu'dan tedarik edildiğinden Memlûk sultanının müracaatı üzerine Osmanlı hükümdarı bedeli mukabilinde derhal istenilen donanma levazımının verilmesini emrettiği gibi kendisi de ayrıca hediye olarak birçok levazım hazırlattırmış ve bunların Şehzâde Korkut'u Mısır'a götüren gemilerle nakli emrolunmuştu Bu gemi levazımından bedeli mukabilinde gönderilecek olanlar yüklenip tam gidecekleri sırada Rodos şövalyeleri gemileri, Alâiye taraflarında baskın yaparak alıp gitmişlerdi Bu vak'a haber alınır alınmaz Rodos şövalyelerinden intikam almak üzere 916 H 1510 M senesinde Kemal Reis sefere memur oldu Rivayete göre kendisinin şöhretini çekemeyen kaptan paşa tarafından verilen reis gemisi işe yaramaz bir şeydi Denize açıldıktan sonra nihayet şiddetli bir fırtınadan Kemal Reis'in gemisi battı ve kendisi de kurtulamayarak boğuldu Hatta 916 zilkadesinde (1511 Mart) sultan BayezidMemlûk hükümdarıdonanma levazımından bir kaç gemi yükü yollandığı beyan edilip salimen gelip gelmediği yazıldıktan sonra mücahid Kemal Reis'in gark olduğu ve hiç bir haber alınmadığı zikrolunarak o taraflarca bir haber olup olmadığı sorulmaktadır Bu kayıtlara göre Kemal Reis 916 hicrî senesine müsadif 1511 senesi başında vefat etmiş oluyor; halbuki Pirî Reis'in Kitâb-ı bahriyesinde Kemal Reis'in 917 H 1512 M de boğulduğu ve Osmanlı denizciliğine on yedi sene hizmet ettiği yazılmaktadır Bu iki kaydı telif edecek olursak bu büyük mücahidin 916 hicret yılı sonlarında boğulduğu ve vefatının 917 ihtidalarında tahakkuk ettiği anlaşılır
tarafından Memlûk sultanına gönderilmiş olan bir nâmede, tarafından istenilen Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın Faaliyeti XVIII asır ortalarında Venedik donanmasının ehemmiyetini hemen tamamen denilecek kadar kaybetmesi sebebiyle Osmanlı donanmasına Akdeniz'de karşı koyacak bir kuvvet yoktu; bununla beraber Osmanlı donanması personel itibariyle noksan bir halde olup Akdeniz tarafından kendisini tehdit edecek bir kuvvet de mevcud değildi Ruslar, kalkınma devrinde olduklarından Baltık denizindeki Rus donanması İngiliz amiral ve gemicileri tarafından ıslah ve nizam edilmekte idi; nihayet Akdeniz'e gelmesi hiç bir suretle tasavvur edilmeyen Rus donanması İngilizlerin idare ve yardımlarıyla bu tarafa gelerek 1184 H/1771 M'de Çeşme limanında Osmanlı donanmasını yakmıştı Tamamen yanan Osmanlı donanması sebebiyle Akdeniz adaları, bütün sahiller ve Çanakkale boğazında durum pek nazik ve tehlikeli bir şekil almıştı; işte bu sırada kaptân-ı derya olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa, büyük bir azim ve gayretle aleyhtarlarının engellemek istemelerine rağmen Boğazı muhafaza etmeye muvaffak olmuş ve 1188 H/1774 M de Küçük Kaynarca Antlaşması'nı müteakib yeni hükümdar olan I Abdülhamid'in kendisini tutmasıyla onun saltanatı müddetince tersaneyi ıslah etmeye çalışmıştır Gazi Hasan Paşa tecrübelerden almış olduğu derslerle donanmanın yeni esaslara göre hazırlanması lâzım geldiğini takdir etti ve bunun için yalnız gemi yapmak değil aynı zamanda yeni tarzda gemici yetiştirilmesini düşündü ve bu iki noksanı bir dereceye kadar telafi için eski ağır gemileri yenileriyle değiştirmek çaresini buldu Yeni yapılacak gemilerin inşası ingiliz ve Fransız sistemine göre oldu; gemiler daha hafif, topların taksimi daha oranlıydı; bu yeni inşaat ingiltere ve Fransa'dan getirilen gemi yapıcı ustalar vasıtasıyla bu iki devlet donanması biçiminde oldu Ege, Marmara, Karadeniz ve bilhassa İstanbul tersanelerinde bu tarzda gemiler yapıldı Gazi Hasan Paşa, donanma işine o kadar ehemmiyet verdi ki İstanbul tersanelerindeki inşaat için bizzat buranın kereste ocaklığı olan İzmit'e kadar giderek sevkiyata nezaret etti Kaptan Paşanın maksadı fırkateyn ve küçük gemilerden başka Osmanlı donanmasını kırk büyük harp gemisine yükseltmekti; bu kırk büyük savaş gemisi İstanbul'da emri altında bulunacaktı; donanma inşaatı çok paraya tevakkuf ediyordu; hazinede bunu temin edecek para olmamakla beraber inşaat ağır da olsa devam etti Donanmanın ikinci mühim şıkkı olan gemi elemanı işi vardı; çünkü gemiciler daimî olarak denizci olmayıp toplama efraddan oluşuyordu; donanma kışlamaya gelir gelmez altı ay müddetle hizmete alınmış olan bunlar memleketlerine giderler ve İstanbul'a gelen kalyoncular da Kasımpaşa ve Galata'daki bekâr odalarında yatıp kalkarak türlü edebsizlik edip kadın ve genç çocuklara saldırırlardı Bundan dolayı Gazi Hasan Paşa Ege denizinde Midilli veya İstanköy adalarından birinde ve Karadeniz'de Sinop limanında ve bir de İstanbul tersanesinde kışlalargemici olarak talim ve terbiye etmek istedi; fakat bu arzusunu tamamen tatbik edemeyerek aleyhtarlarının muhalefetlerine rağmen kendi kesesinden olarak 1198 H (1784 M)'de tersanede anbarlar yakınında bir kalyoncu kışlası yaptırmaya muvaffak oldu; 1189 H(1775 M)'de kurulmuş olan denizci zabit yetiştirmeye mahsus denizcilik mektebi de iyi neticeler vermeye başlamıştı yaparak bir visamiral'ın nezareti altında bunları


Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun

Eski 06-22-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun




XVI Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Donanması

Lepanto-İnebahtı muharebesi ile Osmanlı donanması hemen tamamıyla yok olmak derecesine geldi ise de devletin kuvvetli teşkilâtı ve Sokullu Mehmet Paşa'nın büyük faaliyeti neticesinde beş ay içinde yine evvelkisi gibi büyük bir donanma ile Akdeniz'e çıkılarak bu harikulade durum düşmanları şaşırtmış ve nihayet Venedik Cumhuriyeti galip iken mağlûp vaziyette bir sulh imzalamaya mecbur kalmıştır

Osmanlı Denizciliğinin Ehemmiyetini Kaybetmesinin Sebepleri


Barbaros Hayrettin Paşa'dan sonra yetişen Turgut, Kılıç Ali, Salih Paşalarla tecrübeli gemi reisleri (miri kaptanlar) ve sancak gemicileri Venedikli Uluç Hasan Paşa'nın kaptanlığından sonra (999 H - 1590 M) Osmanlı donanması yavaş yavaş eski kudret ve kuvvetini kaybetmeye başlamıştır: bunda denizcilikten yetişmeyenlerin veya uzun müddet denizcilik etmeyenlerin birbiri ardından kaptan paşa olmalarının tesiri olduğu gibi asıl büyük deniz harplerinin ve donanmada tadilat yapılmaması sebebiyle Osmanlı donanmasının eski faaliyet ve manevra kabiliyetini kaybetmesi ve çekdiri denilen kürekli gemiler için iyi ve mahir denizci yetiştirilmemesi de Osmanlı donanmasının gerilemesindeki mühim âmillerdendi
Yukarıda gösterdiğimiz sebeplerden başka donanmanın eski ehemmiyetini kaybetmesinin bir ciheti de Akdeniz'deki hükümetlerin yaptıkları gibi denizcilikte yeniliğe doğru gidilmek istenmemesi ve denizci yetiştirilmemesi, on yedinci yüzyılda görülen başarısızlıkların başında gelmektedir; bu asırda kaptan paşaların her ilk baharda kanun üzere Akdeniz'e çıkıp dolaştıktan sonra Kasım'da avdet etmeleri ya bir, iki korsan gemisi yakalayıp getirmeye veya bir yeri yağmalamaya inhisar etmişti
İç ve dış durumların fenalığı ve bunun az fasıla ile daha sonraları da (on yedinci yüzyılda) devamı esnasında Osmanlılardaki bu ihmâl ve atalete mukabil Akdeniz hâkimiyetini Türklere bırakmağa mecbur olan Venedikliler bundan istifade ile üstünlüğü tekrar elde etmeğe muvaffak olmuşlardı; hattâ küçük cumhuriyet olan Floransa ile Korsan olan Malta şövalyeleri on yedinci yüzyıl başlarında Akdenizde hâkim rol oynuyorlardı Bittabi bu hal Akdeniz'in dörtte üç sahillerine sahib olan Osmanlı Devleti için çok tehlikeli idi
Bu on yedinci yüzyıl sonlarına yakın tarihlere kadar Osmanlı donanması esas itibariyle, çekdiri yani kürekli olup bundan başka donanma arasında bulunan kalyon ve burtonlar asker ve top ve mühimmat nakli için kullanılırdı Bu suretle Osmanlı harp gemileri çekdiri yani kadırga olduğu halde Venedik ve İspanyolların harp gemileri kalyon olup çekdiri ikinci derecede bırakılmıştı Yani Osmanlı donanmasında esas harp gemileri kürekli, Venedik ve İspanyollarda da kalyon türünden yelkenli idi Bundan dolayı çekdirilerde bütün maharet kürekçilerde ve kalyonlarda ise yelkencilerde idi; bu sebeble bilhassa rüzgârlı havalarda düşmanın muazzam kalyonlarına karşı kürekli olan kadırga, kalite, firkete ve saire ile muvaffak olmak çok müşkül ve çok zaman şansa bağlı idi
XVII Yüzyılda Osmanlı Donanması
Donanmanın Yelkenliye Çevrilmek İstenmesi


Bu on yedinci yüzyıldaki deniz başarısızlıklarının sebeplerinden birinin kürekli gemilerle harp edilmesi olduğu fikrinin kabul olunması donanmada ona göre bir yenilik yapılmasına sebep oldu: Eski denizciler, kalyonlar aleyhinde bulunup donanmadan ön safın bunlara bırakılmasını istemedikleri halde Garp ocakları (Cezayir, Tunus, Trablusgarp) denizcileri düşmanla mütemadi çarpışma îcabı olarak yelkenli gemi kullanmayı Osmanlılardan evvel tatbike başlamışlardı
Girit muharebesi başlayıncaya kadar Osmanlı donanması ile denizcilerinin zaafı bariz olarak bilinmiyordu; bu muharebe Girit adasına sahip olan Venediklilerin denizcilik bakımından üstün ve Osmanlı gemiciliğinin de âciz durumlarını gösterdi; Garp ocaklarının yardımları olmasa Osmanlı donanması için daha elim neticeler meydana gelebilirdi
1058 H-1648 M senesinde sadrâzam Sofu Mehmet Paşa'nın sadaretinde Venediklilerin ağır basması üzerine Osmanlı hükümeti de kalyona karşı kalyonla muharebe etmek usulünü kabul edip derhal kalyon yapılmasına başlandı ve bu suretle bir müddet için Osmanlı donanmasında kalyon ön safa geçti; fakat buna karşı yelkenci ve diğer mahir mürettebat bulunmadığı için hemen iyi bir netice almak imkânı yoktu 1066 H-1656 M'da Kenan Paşa kumandasıyla Akdeniz'e çıkmak isteyen donanma da kırk kadırga, otuz kalyon ve on mavna vardı; donanmanın ön kısmında kalyon, arkasında mavna ve en geride de kadırgalar bulunuyordu
Kalyon yapma usulü Fazıl Ahmet Paşa'nın sadareti zamanına kadar devam etti; fakat Kenan Paşa'nın boğazda Venediklilere karşı pek fena mağlûp olması kalyon aleyhtarlarına cesaret verdi ve nihayet kalyonculuk ikinci dereceye indirilerek çekdiri yine ön safa alındı Bununla beraber hal ve vaziyet yelkenli gemilerin üstünlüğünü iyice meydana koyduğu için Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadaretinde ve 1093 H - 1682 M'de tekrar yelkenli gemiciliğe dönüldü ve artık bundan sonra kalyon ve kalyon türünden gemiler yaptırılarak çekdiri donanma aşamalı surette terkedildi
Bu yenilik üzerine mahir gemiciler yetiştirilip bu asır sonlarında Amcazade ve Mezomorto Hüseyin Paşalar tarafından Venediklilere ilk darbe vurularak Sakız adası geri alındı (1695) Ve bundan sonraki deniz ıslahatı ile Osmanlı donanması Akdeniz'de Venediklilere karşı üstünlüğü elde etti

Osmanlı Donanmasının Çıkışı


Osmanlı donanması, İstanbul'dan çıkan donanma ve kaptan paşa eyaletindeki sancaklarla bazı eyâlet ve adalardan çıkan bey gemileri, Mısır donanması ve bir de Garp ocakları donanması olarak dört kısımda İstanbul'da kaptan paşa kumandasında olarak hazırlanan donanma haliçten çıktıktan sonra evvela Beşiktaş önüne gelip bir iki gün sonra Yedikule'ye gider ve orada askeri yerleştirir ve oradan Akdeniz'e hareket ederdi Boğazdan çıkıldıktan sonra daha evvelden donanmaya iltihakları emrolunan bey gemileri ile Garb ocakları gemileri gelip muayyen yerde kaptan paşa ile buluşurlardı Kaptan paşa maiyyetinde olan on dört sancak beyinden her birinin bir kadırgası vardı On yedinci yüzyılda 1030 H-1621 M'de İstanbul'daki donanmadan başka Akdenizde altı donanma bölgesi şunlardı:
1- Rodos beyi ile Kiklad adalarından Milos ve Santurin adaları gemileri, Sığacık (Sakız adasının karşısında Anadolu sahilinde) ve Menteşe (Muğla) sancak beyinin kadırgaları ki toplamı yedidir 2- Sakız sancak beyinin yedi kadırgası 3- Kıbrıs beylerbeyi kadırgası ile Magosa (Famagosta) Baf, Tuzla, Limasol, Girine (Girinyo) beylerinin altı kadırgası 4- Mora kısmı olup Mora sancak beyinin iki gemisi ile Mizistra, İnebahtı, Santa Mavra (Ayamavra) ve diğer altı kadırga ki mecmuu on bir kadırgadır 5- Mısır donanması olup beylerbeyi ve Dimyat beyinin gemileriyle diğer altı kadırga 6- Akdenizin adalar ve sahil kısımları yani Midilli sancak beyi ile Çanakkale, Limni, Kavala, Selanik, Ağrıboz, Andros, Şira, Naksos (Nakşa) ve Parüs adaları beylerinin gemileri ki bütün bu Akdeniz filosu mevcudu -Garp ocakları hariç olarak- kırk ikiyi bulmakta idi

Donanmanın Akdeniz'de Harp Nizamı Üzere Hareketi


Osmanlı donanması boğazdan çıkarken kırmızı yelkenli kaptan paşa kadırgası (baştarde) ortada bulunup diğer gemiler etrafında olarak harp nizamı üzere yürürler; bu donanmanın üç mil ilerisinde karakol kaliteleri gidip gördüklerini donanmaya haber verirlerdi Bu donanmanın gerisinde büyük karakol olarak on kadırga ile tersane kethüdası yürür bunlar fener yakarak güçsüz düşen gemileri ve fırtınadan yelkenleri yırtılıp sereni kırılan gemileri yedeğe alarak yardım ederlerdi Bu donanmanın hareketinden bir saat sonra kaptan paşa eyâletine bağlı iki bey gemisi hareket eder; ve askerin döküntüsü varsa onları toplardı Kadırgaların, kalyona karşı hücum etmesi tehlikeli olduğundan önce top ile kalyonun dümen ve direği kırıldıktan sonra hücum edilirdi Muharebe esnasında derya beyleri gemileri ileride bulunup kaptan paşa gemisi geride durur ve önden iki ve geriden üç gemi ile muhafaza edilirdi Kaptan paşa kendi baştardesinden ayrılmayarak ağalarını askeri cesaretlendirmek için gönderir, muharebe esnasında kürek çekmekte istihdam edilen forsalar yani Hıristiyan esirlerin fenalık yapmaları ihtimali olduğundan bunların arasına Türk kürekçileri de konurdu



XVIII Yüzyılda Osmanlı Donanması

Karlofça antlaşmasından sonra Amcazâde ve Mezomorto Hüseyin Paşa'ların gayretleriyle ıslah edilen Osmanlı donanması, Akdeniz'in en kuvvetli donanmasına sahip olan Venediklilere karşı üstün vaziyet almış olup bu sayede Akdeniz sahil ve adalarında sükûn ve emniyet oluşturmuştu; bu sükûn 1769 senesine kadar devam etmiş ve Osmanlı-Rus savaşı esnasında Baltık denizi'ndeki Rus donanmasının Akdeniz'e, geçerek Çeşme limanında Osmanlı donanmasını yakması üzerine vaziyet nazikleşmiş ve Cezayirli Hasan Paşa'nın kaptan-ı derya tâyini üzerine Rusların Çanakkale boğazına taarruzları önlenmiş ise de Doğu Akdeniz ve Adaları barışa kadar Rus donanmasının nüfuzu altında kalmıştı
Osmanlı donanmasının Çeşme limanında batması üzerine mümkün mertebe yeniden donanma vücuda getirildi ise de bu donanma Akdeniz'de Ruslarla boy ölçüşecek vaziyette değildi; bununla beraber muharebe sonuna kadar şöyle böyle hizmet etti ve Kaynarca antlaşmasından sonra donanmaya önem verildi; fakat Kaynarca antlaşmasına kadar Karadeniz, Türkiye'nin bir iç denizi halinde iken bu antlaşma ile Rusların bu denize inmeleri, Azak denizi'nden başka Kırım sahillerinde Avlita (Sivastopol)'da gemi inşaat tezgâhları vücuda getirmeleri ve Gersore'da faaliyetleri, Osmanlı hükümetini aynı zamanda Akdeniz'den başka Karadeniz'de de meşgul ediyordu; bundan dolayı Osmanlı donanmasının evvelki mevcuduna nazaran her iki denize ait donanmasının iki misli olması gerekiyordu
1787 seferinde yalnız Karadeniz'de Rus donanmasına karşı Osmanlı donanmasıKaradeniz boğazına karşı yapmaları muhtemel bir donanma hücumunu önlemek için tedbir almaya çalışmış boğazdaki bazı kaleleri tamir ve tahkim etmeğe mecbur olmuş ve bu sırada mütareke ve antlaşma imzalalandığı için muhtemel tehlike önlenmişti 1787 seferinde Osmanlılarla ittifak yapmış olan İsveçlilerle Ruslar arasında Baltık denizi'nde iki taraf donanmaları arasında savaş olması sebebiyle Akdeniz'de Osmanlı sularına gönderilmek üzere hazırlanmış olan Rus donanması İsveç - Rus savaşından dolayı Akdeniz'e hareket edemediği için Mora ve Ege sahilleriyle bu taraflardaki adalar emniyet altında bulunmuş ve Osmanlı donanmasının Karadeniz'de meşgul olmasını fırsat bilen ve Mürted adasını kendisine üs yapan Lambros ismindeki korsan bir müddet Akdeniz'de faaliyet göstermiş ise de üzerine gönderilen filolarla buraları temizlenmiş ve asayiş iade olunmuştur harbin ilk senelerinde denk derecede iken daha sonra Rus donanmasının baskısı artmış ve bilhassa 1790 Eylül (1205 Muharrem) ve 1791 Ağustos (1205 Zilhicce)'ta vukua gelen muharebelerde Ruslar Karadeniz'de üstün vaziyete geçmişlerdir; bundan dolayı hükümet, telâşa düşüp Rusların
XVIII asır sonuna yakın senelerden itibaren Osmanlı hükümeti Karadeniz ve Akdeniz'de harp edecek kuvvette donanma tedarikine mecbur olup bunun için de III Sultan Selim, Kaptan paşalığa getirdiği Küçük Hüseyin Paşa ile İngiliz, İsveçdonanma vücuda getirmiştir uzmanlarının faaliyetleri sayesinde bu işi başarmaya kısmen muvaffak olmuş ve iyi bir


Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun

Eski 06-22-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Donanması - Donanma-yı Hümayun




Osmanlı Devleti’nde ilk donanma Karesi Beyliğinin alınmasıyla başlamıştır
* İlk Osmanlı tersanesi (gemi inşa ve tamir etme yeri) Yıldırım Bayezıt devrinde Gelibolu’da açılmıştır
* Osmanlı Devleti ilk deniz savaşını Çelebi Mehmet zamanında Venediklilerle yapmıştır
* Osmanlı denizciliği Fatih zamanında büyük gelişmeler göstermiştir
* Osmanlı denizciliği Kanuni zamanında altın çağını yaşamıştır Bu dönemde tersaneler Gelibolu, Süveyş, İstanbul ve Rusçuk’ta idi
* Osmanlı donanmasında Kalyon, Kadırga ve Fırkateyn adı verilen gemiler bulunurdu
* Donanma komutanına Kaptan-ı Derya denirdi Donanmadaki diğer komutanlara Reis, donanma askerlerine ise Levent adı verilirdi


Bazı Osmanlı Gemileri

Osmanlı donanmasında kullanılmış olan gemiler ilk devirlerde kürekli iken daha sonraki tarihlerde yani on altıncı asırdan itibaren aralarına az miktarda da olsa nakliyat için yelkenli gemiler karışmış ve on yedinci yüzyıl sonlarında yelkenliler esas olmuştur
Osmanlı donanmasının kürekli kısmı en başta kadırga olarak belli başlı kalite, firkate, kırlangıç vesaire gibi türleri vardı; bunlar tek anbarlı idi Bu gemilerden en büyüğü olan kadırga yelken devrine kadar Osmanlı donanmasının esasını teşkil etmişti
Kadırgalar gayet uzun ve ensiz olup boyları kırk beş ile elli metre arasında idi Yirmi beş oturağı olup sağ ve sol küreklerinden her birini dörder beşer kürekçi çekerdi Osmanlı kadırgaları bilhassa on yedinci yüzyılda pek hafif ve süratli olup mahir kürekçilerle pek serî manevra yaparlardı; kadırgaların yüz doksan altı kürekçisi ile yüz cenkçisi ve üç topu vardı
Yine kadırga envaından olup fakat ondan daha büyük olan Baştarde nin oturağı yirmi altı ile otuzdu; kürekçisi beş ilâ yedi kat yani beş ile yedi arasında idi Kaptan Paşa baştardesinin boyu ise yetmiş veya yetmiş iki zira yani elli iki ile elli beş metre arasında idi Bunun her küreğini yedi kürekçi çekerdi; kürekçi adedi beş yüzdü; baştardede kürekçiden başka iki yüz on altı cenkçi, topçu vardı Bütün mürettebat mevcudu sekiz yüz kadardı; Kaptan paşa baştardesinden başka bir de baştarde-i hümayun denilen pâdişâh baştardesi vardı Padişah, baştarde ile denizde gezmeye çıkacak olursa baştardenin dümenini tersane kethüdası tutardı
Kürekli gemilerden olan kalite kadırgadan küçük olup on dokuz ile yirmi dört arasında oturağı vardı; boyu otuz üç zira yani vasati olarak yirmi beş metre kadardı Takip ve karakol hizmetinde kullanılırdı ve baş tarafında topu vardı Bundan daha küçük olarak on ilâ on yedi oturaklı hafif donanma çekdirisi vardı; her küreğini ikişer, üçer kişi çekerdi Hafif donanmadan olup büyük nehirlerde de kullanılırdı
Osmanlı donanmasının hafif kısmından bir de kırlangıç denilen ve firkateden küçük olan bir gemi vardı ;bunlar muharebede karakol hizmetlerinde ve sığ yerlere ihraç hareketinde, muhabere işlerinde kullanılırdı; bütün mürettebatı mevcudu yüz kadardı
Osmanlı donanmasında mavna denilen kadırgadan yüksek ve daha geniş iki katlı bir gemi daha vardı Yirmi altı oturaklı olup boyu kadırgadan daha kısa idi Her küreğini yedi kürekçi çekerdi; bütün mevcudu altı yüz olup top adedi büyük küçük yirmi dört kadardı
Bütün bu kürekli gemilerin hepsine birden çekdiri ismi verilip bu saydıklarımızdan daha küçük olarak çok sayıda çeşitleri vardı
Osmanlı donanmasında yelkenli yürüyen büyük küçük anbarlı gemilerin çeşitleri ve faaliyetleri asıl on sekizinci asırda başlamakta ise de on altıncı asır başlarından itibaren tedrici surette artmış olan kalyondan da kısaca bahsetmek îcabetmektedir
Kalyon, üç direkli büyük, iki ve üç anbarlı harp gemilerindendi İki anbarlıların altmış ilâ seksen ve üç anbarlıların seksen ile yüz on arasında topu vardı Vasati olarak kalyonun boyu otuz üç, otuz dört metre kadardı; Osmanlılar ilk defa göğe adıyla ikinci Bayezid zamanında kalyon yapmışlarsa da bunu saff-ı harpte yani muharebe gemisiKanunî Sultan Süleyman zamanında Venediklilerin karaka denilen gemileri nevinden kalyon
olarak kullanmamışlardır; bunun boyu takriben yirmi üç metre kadardı yaptırıldı, bin beş yüz ilâ iki bin tonilato hacminde olan bu kalyonun rüzgârsız havada gitmemesi nedeniyle kadırgaya ehemmiyet verildi, fakat on yedinci yüzyıl sonlarına doğru kalyon esas oldu

II Bayezid Dönemi Osmanlı Donanması

Sultan Mehmed devrinde ehemmiyet kesbetmeye başlayan Osmanlı donanmasıAkdeniz'de en kuvvetli donanması olan Venedik cumhuriyeti donanmasından fazla ise de henüz onlar kadar üstün denizcileri yoktu ; fakat on beşinci asır sonuyla on altıncı asır baştanlarında Venediklilerle başa baş gelmeğe başlamışlardı adetçe II Bayezid devrinde adedi fazla olan donanmanın yeni inşasında değişiklik yapıldı Bilhassa Venedikliler ve onların müttefikleriyle yapılan ve uzun süren deniz savaşlarında Osmanlı donanmasının noksanları görülmüş ve bunların düzeltilmesine çalışılmıştır Nitekim II Bayezid zamanında Venedik gemileriçekdiri, kalyon ve güğe denilen ve çekdiri ile kalyon arasındaki iki katlı iki gemi yapılmıştır Bunların beheri o zamanın parasıyla yirmi beş bin altına çıkmıştı 27 rebiulâhır 893 (1488 Nisan) tarihli bir gemi levazım defterinde Osmanlı donanmasıbarça, ağribar, kadırga, kalite, mavna ve top gemisi ve dört adet de kalyon bulunmaktadır Sultan Bayezid daha sonra iki güğe yaptırıp bunların idaresini Kemal ve Burak Reis'lere vermişti Yine Sultan Bayezid İnebahtı seferinden dönerken Preveze sancakbeyi Mustafa Bey'e Venedik gemileri tarzında kırk kadar top mavnası yaptırmasını emreylemişti Denizcilikten alınan tecrübeler neticesinde Venedik gemileri örnek yapılıyordu
tarzında arasında

XVI Yüzyıl Ortalarına Kadar Osmanlılarda Denizilik

Osmanlı devletinin ilk zamanlarında İzmit, Gemlik taraflarının ve daha sonra Karesi ili'nin elde edilmesi bu küçük beyliği tabii olarak denizle alâkadar etmiş, mükemmel bir donanmaya malik olan Karesi beyliği gemilerinden de istifade edilerek Rumeli'ye geçilmiş ve daha sonra da yani XIV yüzyıl sonlarında (1390) Gelibolu'da, ehemmiyetli bit tersane vücuda getirilmiştir
Bu ilk devirler Osmanlı denizciliğinin acemilik zamanı olup denizde pek kuvvetli ve yetenekli olan Venediklilerle boy ölçüşecek kudrette değildi; bununla beraber bazı başarısızlıklara rağmen günden güne tecrübeli bir Osmanlı denizciliği vücuda gelmekteydi; çünkü boğazlara ve Rumeli'ye de sahip olan Osmanlıların bu tarafa geçmek için düşmandan emin olacak bir donanmaya sahip olmaları zarurî idi; nitekim Varna muharebesine geldiği sırada Boğaz tarafının düşman donanması tarafından kapandığını duyan II Sultan Murad, yolunu değiştirerek İstanbul Boğazına gelip külliyetli bir para mukabilinde Ceneviz gemileriyle o tarafa geçmişti
II Murad zamanındaki donanma Trabzon imparatorluğunu denizden tehdit edecek kadar çoğalıp deniz harekâtına alışmıştı İstanbul muhasarasında da Osmanlı donanması manevrasında muvaffak olamamakla beraber adetçe 300 parçadan fazla idi
Fatih Sultan Mehmed İstaubul'u aldıktan sonra burayı Akdeniz'den gelecek bir tehlikeye karşı muhafaza için Çanakkale boğazını tahkim etmekle beraber donanmaya da ehemmiyet verdi, ve bu sayede imroz, Limni, Taşoz, Semadirek, Midilli, Ağrıboz adaları alındı, Sakız ve Sisam vergiye bağlandı Bu suretle Anadolu sahilleri emniyet altına girdi Fatih devrinde Rodos muhasara edildi Venedik ve müttefikleriyle yapılan muharebeler evvelkilere nazaran daha müsait geçti; Osmanlı hükümeti galip vaziyette anlaşmalar imzaladı
Akdeniz'de korsanlık eden Türk levendleri reislerinden meşhur Kemal Reis'in Osmanlı devleti hizmetine girmesi donanmada yeni bir canlılık vücuda getirdi; Akdeniz'de İspanya sahillerine kadar gidildi
II Bayezid devrindeki gemicilik daha fazla gelişti; Memlûklerle yapılan muharebede Hersekzade kumandasıyla mühim bir donanma İskenderun sahillerine kadar gönderilmişti Yavuz Sultan Selim, donanmaya çok ehemmiyet verdi; o tarihe kadar Osmanlıların asıl tersanesi olan Gelibolu'dan başka Haliç'te de mükemmel bir tersanenin esasını kurdu; gemiler yaptırdı Karadaki büyük zaferleriyle eşit olmak üzere denizcilikte de Akdeniz hâkimiyetini elde etmek istiyordu Fakat ömrü yetmedi; oğlu Sultan Süleyman, Akdeniz'de İspanyollarla daimî surette mücadele halinde bulunan ve müstakil Cezayir beyi olan Barbaros Hayreddin'i devlet hizmetine çağırdı ve gelir gelmez onu donanmaya umum kumandan yaptı; Hayreddin Paşa'ya ait Cezayir beyliğini yine ona ona verdi Tersaneyi yeni tesisat ve ilâvelerle genişletti Bu suretle bu büyük denizci Osmanlı devleti hizmetine girdikten ve bir takım muvaffakiyetlerden sonra İspanyolların meşhur denizcisi ve Akdeniz hâkimi Andrea Dorya'ya, Preveze'de vurduğu darbe ile dehasını gösterdi; Osmanlı devleti hizmetine girdikten ve bir takım muvaffakiyetlerden sonra; Osmanlı devleti bu suretle karadaki hâkimiyetine ilâveten deniz hâkimiyetini de elde etti
Osmanlı hükümeti karada olduğu gibi denizde de yardım etmek suretiyle Fransa krallığını büyük bir tehlikeden kurtardı; bu yardım Fransa kralı I Fransuva'nın düşmanı olan Alman imparatoru V Şarl (Şarlken)'ın vefatından sonra da devam etti Batı Akdeniz sularına giden Barbaros Nis'i aldı; Turgut Reis ve kaptan Piyale Paşa da Fransızlara yardım etmek suretiyle aradaki ittifaka uyuldu Osmanlı donanması yalnız Gelibolu ve İstanbul'da yapılmayıp Karadeniz, Marmara denizi ve Akdeniz'deki inşaat tezgâhlarında da yapılırdı; Karadenizde Sinop, Çayağzı, Kefken adası, Rumeli sahilinde Varna, Burgaz, Ahyolu ve Tuna kenarında Rusçuk, Marmara denizinde İzmit, Gemlik, Edincik, Karabiga ve Ege denizinde bazı adalarla Edremit, Ayasuluğ (Selçuk), Milas (Küllük), Akdeniz'de Bodrum, Antalya, Alâiye ve Rodos adası bunlardan bir kısmıdır
Osmanlılar gemi levazımatı olan yelken, halat, zift, kürek, tel, gemi demiri vesaireyi tedarik için ocaklık olarak teşkilâta sahip olduklarından gerek gemi yapmak ve gerek bunların eşyasını tedarik hususunda asla sıkıntı çekmezlerdi
Başlangıçtan XVI yüzyıl sonlarına kadar Osmanlılarda donanmanın esası çekdirikadırga olup bu o devirde Osmanlıların en ileri savaş gemisi idi; bunlardan başka donanma olarak mavuna, kalite, perkende ve küçük olarak İşkampavye, Firkete, Karamürsel, Kütük isimlerinde gemiler ve kayıklarla bir de Çardak ile Gelibolu arasından çalışan ve tımarlı sipahi ve atlı sınıfını nakleden at gemileri vardı Bu asırlarda Osmanlı donanması çektiri türünden yani kürekli sınıfından sınıfındandı Bir kadırganın boyu bodoslama arasında 55 ve 56 zırâ yani 42 metre olup 24 oturaklı idi Her oturağında 4 kürekçisi bulunuyordu ve mevcut kürekçisi 196 idi 100 kadar cenkçi kaptan, yelkenci, kalafatçı, dümenci ve sairesiyle kadırga mevcudu 330 kişiyi bulurdu 13-14 topu vardı Mavuna kadırgadan büyük olup her küreğini yedişer kişi çekerdi; 150 cenkçisi, 24 topu vardı Kalite ve perkende ve diğerleri kadırgadan küçüktü; işkampavya haberci gemisi idi
Kaptan paşanın bindiği daha büyük kadırgaya baştarde adı verilirdi; kaptan paşa
denize çıktığı vakit 36 oturaklı olan bu kadırgaya binerdi; her oturağında 5 ilâ 7 kürekçisi vardı Paşa baştardesinin mevcudu kaptan ve 500 kürekçi, 216 cenkçi, topçu ve sair gemicileriyle birlikte 800 kadardı


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.