|  | Atatürk’ün Türk Diline Verdiği önem |  | 
|  06-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Atatürk’ün Türk Diline Verdiği önemToplumları millet haline getiren en önemli unsur dildir  Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu gibi, insan topluluklarının bir yığın ve kitle olmaktan kurtaran, aralarında "duygu ve düşünce birliği" olan bir cemiyet yani 'millet' haline getiren en önemli kültürel değerdir  Ayrıca dil, kültürün temeli olduğu gibi taşıyıcısıdır da    Dili yok ettiğiniz takdirde milli ruh ve kültür diye bir şey kalmaz  Bu sebeple dili korumak, koruyucu tedbirler almak önemlidir  Bizler Türk'üz ve dilimiz Türkçe'dir  Türkçe; dünyanın en eski, köklü ve en zengin iki dilinden biridir  Dil bilimcilere göre; kelime türetme yeteneği bakımından da dünyanın en güçlü dilidir  Her konuya ve duruma göre karşılık vermeye en müsait dil yine Türkçe'dir  Ayrıca Türkçe, yazıldığı gibi okunması özelliğiyle de gıpta edilen bir dildir  Türk dilinin bu güzelliğini ve gücünü bilen, Türk dili konusunda önemli çalışmalara imza atan en önemli kişi, hiç şüphe yoktur ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Atatürk'tür  Atatürk, Türk dili konusunda; "Türk milletinin dili Türkçe'dir  Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir  Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır  Bir de Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir  Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, an'anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor  Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir  " diyerek hem Türk diline verdiği önemi, duyduğu sevgiyi belirtmekle beraber, Türk dilinin büyüklüğünü ve Türk milleti için önemini ortaya koymuştur   Atatürk, bir dil bilimci değildi  Ancak, dile sadece bir devlet adamı ya da siyasetçi gözüyle de bakmıyordu  O, dilin bir milleti meydana getiren unsurları bir arada tutan en önemli etken olduğunu biliyordu  1931 yılında söylediği sözle bunu açıkça beyan etmişti  "Milletin çok açık niteliklerinden biri de dildir  Türk milletindenim diyen insan her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır  Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, Türk toplumuna bağlı olduğunu iddia ederse buna inanmak doğru değildir  " Ayrıca Atatürk'ün, dil konusundaki hassasiyeti eski tarihlere dayanmaktaydı  1916 yılında okuduğu şiir kitaplarına dil konusunda notlar düşmesi bunun açık delilidir   Atatürk, Türk kimliğini Türkçe ile tanımlıyordu  "TÜRK demek, TÜRKÇE demektir  NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!" diyordu  Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki temel davası Türkçe'yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan kurtarma-koruma, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur  Bu konuda da şunu söyleyecektir: "Kat'i olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas olacaktır  " Atatürk ayrıca, Türk dilini geliştirerek ve yayarak, bütün Türk dünyasının lehçe farklılıkları giderilerek müşterek bir dil bağı ile birleşmesini, kısaca bütün Türk dünyasında bir kültür birliği meydana getirmek istiyordu  Bu sebeple; "Türkiye dışında kalmış Türkler için, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenilmelidir  Nitekim biz Türklük davasını böyle müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz  Büyük Türk tarihinde, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz  Baykal Gölü ötesindeki Yakut Türkleri'nin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz" diyerek Türk dünyasındaki dil ve tarih birliği çalışmalarına ne kadar önem verdiğini gösterir  Ayrıca 1933 yılında, Sovyetler idaresinde kardeşlerimiz olduğunu, bir dağılmanın olacağını, buna hazırlanmamız gerektiğini, bunun için köprüleri sağlam tutmamız gerektiğini söylemiş, kültürün, dilin, tarihin birer köprü olduğunu işaret etmiştir   Gazi Mustafa Kemal, Şeyh Sait ayaklanmasının yarattığı bunalımı atlatır atlatmaz, önce 'Türk Dili Encümeni' kurdu  (Dil ve tarih üzerindeki çalışmalar, önceleri 'encümen' biçiminde başladı  Daha sonra bunlar 'Dil Kurumu' ve 'Tarih Kurumu' haline geldiler) Atatürk bir sözünde, "Milli his ile dil arasında bağ çok kuvvetlidir  Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca müessirdir  Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil, şuurla işlensin  Ülkesini ve yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" demişti  Bu sözünden yola çıkarak Türk Dili Encümeni'nin kuruluş gayesini anlamak mümkün   Encümenin kuruluşu ile Atatürk, dildeki Arap kökenli sözcükler yerine, halkın içinde yaşayan Türkçe sözcüklerin yerleştirilmesi için bir ön çalışma yaptırıyordu  Her ilde, "Kelime Kolları" kurulmuştu  Öğretmenlerin öncülük ettiği bu kollar, evlerdeki yaşlı insanlarla ilişki kuruyorlar; onların kullandıkları sözcükleri, arapça karşılıkları varsa onları da ekleyerek, Ankara'ya "Dil Encümeni"ne gönderiyorlardı  Gazi Paşa, dili özüne çekmeye, elverdiğince yabancı sözcüklerden arındırmaya kararlı idi  Eğer bir Türk Dünyası yeniden kurulacaksa, onun dili Arap ve Fars dilinin egemenliğinden kurtulmalıydı  Tarama kolları, önceleri çok başarılı çalışmalar yaptı  Fakat sonraları, bu kollarda çalışanların devlette itibar kazandığına dikkat edenler, halkın arasına girip sözcük derleyeceklerine 'uydurmayı' daha kolay buldular ve çalışmayı yıprattılar  "Dil Taramaları" göze girmenin, yükselmenin ilk basamağı gibi kullanılmaya başlandı   O dönemde bilimadamlarınca 'Güneş Dil Teorisi' ortaya atılmıştı  Teori; bütün dillerin kökünün-aslının aynı olduğu iddiası üzerine kurulu idi  Kök ise; Türkçe idi  Teori, içeride ve dışarıda büyük heyecan uyandırdı  Meksikalılar, Atatürk'e Astekler'e ait bir kitap gönderdiler ve genç, idealist, çalışkan ilim adamlarınca çalışmalar derinleştirildi  Prof  Adile Ayda Etrüsklerin dili-tarihi üzerinde dururken, Hamit Koşay Baskların dilini inceledi  Lakin, Güneş Dil Teorisi'ni beğenenlerde oldu, aşırı bulanlar, yadırgayanlar da   Atatürk'ün ölümünden sonra bu teori rafa kaldırılacaktır   Mustafa Kemal Paşa'nın çevresinde okumuşlardan oluşmuş heyecanlı bir ortam vardı, lakin sayıca sınırlı ve bilgi açısından tam anlamıyla yeterli değildi  Ayrıca inanmış ve sağlam bilgi birikimi olanların sayısı çok azdı; onlar da devlet hizmetindeydiler  Ayrıca ATA, hedeflerini en yakınında olan insanlara bile açıkca ifade etmiyordu  Atatürk'ün bu denli dil ve tarih çalışmalarına gömülmesini anlayamayanlar, yadırgayanlar vardı  Lakin Gazi Paşa için, bazı şeylerin azlığı ya da yokluğu, o işin yapılması çalışmalarını durdurmadı, sonuçta durduramamıştır da   Sovyetler Birliği, Mustafa Kemal Paşa'nın yoğun bir Türkolog trafiği yaratmasını, Orta Asya Tarihi üzerinde çalışmasını ve Türkçe'yi , Asya Türkleri'nin kullanabileceği biçime sokmasını dikkatle ve tedirginlikle izliyorlardı  Bu sebeble Sovyetler Birliği, bu ilişki ayaklarından birini yok etmek için yani Türkiye Cumhuriyeti ile yazışmaları engellemek için, kullanılan Arap harflerini yasaklamış, fakat Sovyetler Birliği yönetiminin milliyetçi davrandığını gizlemek, göstermemek için Kirl harfleri ile değil, Latin harfleri ile okuyup yazmayı kanunlaştırmıştı   Oysa M  Kemal Paşa, "Türkiyat Enstitüsü" nü kurmuş, Sovyetler Birliği'ni Türk ve yabancı Türkologların yağmuruna tutmuş, öte yandan da Türkiye'de basılan kitap ve gazeteleri bu giden, gelenlerin aracılığı ve posta ile göndererek ortak kültür hazırlığına girişmişti  Ama Sovyetler Birliği'nin, Latin harfleri ile okuyup- yazmayı zorunlu hale koyması, bu köprüleri yıkıyordu  Oysa dilde birlik kurulmadıkça, birliktelikten nasıl bahsedilebilirdi   İki yıl beklendi   Durumda herhangi bir değişiklik olmayınca Atatürk, Türkiye'nin Latin harfleri ile okuyup yazması fikrini ortaya attı  Orta Asya Türkleri ile bağların kopmaması gerekiyordu  Büyük bir hızla 1928 Harf İnkılabı gerçekleştirildi  Böylece Türkiye, Latin harflerini benimsedi  Bu yeni gelişme, Sovyetler Birliği'nin gözünden kaçmamıştı  Aslında bekledikleri bir durumdu  Atatürk Türkiyesi, Azerbaycan ve Türkistan Türkleri ile dirsek temasını yitirmek niyetinde değildi  Ama Sovyetler Birliği de bu dirsek temasından kuşkulanıyordu   Sovyetler Birliği'nde büyük bir gizlilik içinde, 1929 yılında "Bütün Sovyetler Birliği vatandaşları arasında yalnız Kiril harflerinin kullanılacağı" yasası çıkarıldı ve yeniden Türkiye'nin kurduğu köprüleri dinamitlediler  Artık Türkiye'nin "bu konuda" yapacak bir şeyi yoktu  Sovyetler Birliği'nin bu tür uygulamaları II  Dünya Savaşı yıllarında bile sürdü   Atatürk, Türk dilinin yabancı kelimelerden arınmasını bilimsel kararlara bağlayacak "Türk Dili Kurultayı" çalışmalarını her şeyin üstünde tutuyordu  Dünyayı şaşkına çevirecek, 'Büyük Türk Devletleri Birliği' nin temel taşları, işte bu kurultay çalışmaları idi  Bilimsel terimlere bile Türkçe karşılıklar bulunmuştur  Atatürk bu konuda şöyle diyor: "Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri tespit edilecektir  " Öyle de olmuştur; Atatürk bizzat kendisi bu dava uğruna çalışmış, bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız bir çok terimleri Türkçe'nin derinliklerinden çıkarıp bize armağan etmiştir  1938'de vefatından az bir zaman önce, "Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tespit edilmiş, bu surette dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır  Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hadise olarak kaydetmek isterim  " diyerek, bu konuda büyük bir ilerleme kaydedildiğini belirtmiştir   26 Eylül 1933'de Atatürk'ün isteği ile bütün yurt sathında "Dil Bayramı" kutlanmıştır  Yalnız, Türk dilinin temizlenmesini değil, eş anlam sözcüklerle dilin zenginleştirilmesi de gözleniyordu  Atatürk'e göre, dilin kaynağı millet idi, araştırmalar da milletten beslenmeliydi  Atatürk, hem dilin zenginleşmesine, eş anlam sözcüklerle sanat ve bilim dili olacak köklere kavuşmasına önem veriyor; hem bunları işleyip bilimsel yapıyı oluşturacak kuruluşları kazandırmaya çalışıyordu  İstanbul Üniversitesi'ne bağlı bir "Dil Okulu" açılması, halkevlerinde "Edebiyat ve Türk Dili Kolları" kurularak köylere kadar uzanan araştırma ve soruşturmalarla yeni sözcüklerin taranması, hep bu hedef doğrultusunda alınmış kararlar sonucu yapılmış çalışmalardır   Atatürk, bu çalışmaları büyük bir ilgiyle takip ediyordu  Her sabah, Türkiyat Enstitüsü'nün günlük çalışma raporlarına gözatıyor, Sovyetler Birliği'nin Türk Dünyası ile ilgili haberlerini (varsa) inceleyip değerlendiriyordu  TBMM kararı ile yapılmasına başlanılan Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesinin inşaat aşamalarını izliyordu   Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi    Böyle bir kuruluş, öğretim dünyasında yoktu  Tarih ve coğrafya fakültesi vardı  Dil fakülteleri de vardı  Fakat, hem dil, hem tarih-coğrafyanın bir fakültede birleşmesinin tek örneği Ankara'da idi  Çünkü Atatürk, Asya'daki Türklerin hem tarihini, hem coğrafyasını, hem dilini çok iyi öğrenmiş bir neslin yetişmesini istemekteydi   Bayar'ın başbakanlığı döneminde dil ve tarih çalışmaları aksamadan sürdü  Özellikle Atatürk, yoğun bir biçimde dil ve tarih üzerindeki bütün çalışmaları izliyordu  Kendisi bu tür çalışmalardan dolayı yorgun düşse de, çevresine bu yorgunluğunu belli etmemeye çalışıyordu   2 Ağustos 1936 tarihinde üçüncü Dil Kurultayı'nı açtı  Yaptığı konuşmada: "Konuk dil bilginlerinin, Türk dil bilginleri ile birlikte çalışmalarından, dil bilimin şimdiye dek çözemediği bir çok güçlükleri aşacağına, bu çalışmaların bir çok gerçeklerin günışığına çıkmasını sağlayacağına güvenim tamdır" diyordu  Günlerce süren kurultayın en sağlam izleyicisi, Atatürk'tü   Genel Kurul çalışmalarını izliyor, komisyonlardaki çalışmalara katılıyor, fikirlerini söylüyor  Hedefin yalnız Anadolu Türkleri'nin değil, bütün Türklerin ortak dilini yaratmak olduğunu durmadan tekrarlıyordu  1936 yılının 19 Ekiminde Türk Dil Kurumu'na gitti ve uzmanlarla 6 saat süren bir çalışma yaptı  Bu, o kadar uzun ve sürekli çalışma idi ki, uzmanların takatı tükendi  Bunu görünce Atatürk: "Yorulduğunuz anlaşılıyor  Benim bazı işlerim olmasa, sizinle kalıp çalışmaları birlikte sürdürmek isterdim  Başka bir fırsatta, bu çalışmaları yine birlikte yaparız, demişti   Hayatı elvermedi, bir daha buluşup, "Türk dilindeki yabancı sözcüklerin yerine Türkçelerinin konması çalışmalarına katılamadı   Vefatından önce de Ankara'da iken son ziyaret ettiği yer ise, inşaat bitene kadar çalışmalarına 'Evkaf Apartımanı'nda başlayan Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi olmuştu  Çalışmalar hakkında bilgi almış, inşaat halinde olan fakülte binasını görmüş, yetkililerle görüşmüştü  *** Atatürk; son nefesine kadar bilfiil milletin için, milletin geleceği için çalışmış, eşi benzeri olmayan büyük bir lider   O'nu o kadar özlüyoruz ki, kelimelerle anlatmak mümkün değil   Aslında bu yazının başlığı 'Bir Millete Adanan Ömür' olacaktı  Lakin, dil konusuna ve Atatürk'ün Türk dili konusundaki hassasiyetine ağırlık vermeyi düşündüğüm için bu başlığı kullanmadım  Bu yazıyı, küçük çaplı bu araştırmayı da dilimize yapılan saldırıların, horlamaların yoğunlaştığı bir dönemde bazı şeylerin daha iyi anlaşılmasını istediğim için toparladım  Keşke daha detaylı bir araştırma olsa idi, Atatürk için ne yapılsa az gelir   Bir kere daha anladık ki; herkes Atatürk değil, herkes Atatürk olamıyor  Atatürk için hayati önem taşıyan değerlerin, çalışmaların Atatürk'ün ölümünden hemen sonra ismini bile anmak istemediğim kişiler tarafından durdurulmasını, hızla değiştirilmesini, Türk dili yerine-Türk tarihi yerine Latin dilinin-kültürünün okullarda genç beyinlere sunulmasını hiç bir zaman unutmayacağız   Herkes Atatürk olamıyor! Atatürk, Türk dil ve tarih konusundaki çalışmalarına hastalığına rağmen, ölüme meydan okurcasına, çevresini hayrete düşüren bir güçle devam etmişti  Yorgundu ama, çevresine hiç bir şekilde yorgunluğunu belli etmiyordu  Bir millet sevilirse eğer, işte böyle sevilmeli   Atatürk, bu milleti çok seviyordu  Milletinin sevgisi gönlünde hayata gözlerini yumdu  Sevgisi karşılıksız değildi; milleti de bu şerefli evladını bağrına basmıştı   Gözyaşları sel oldu o gidince ebediyete, ama eceldi işte    Atatürk ölmedi, bütün zorluklara direnip yaş | 
|   | 
|  | 
|  |