Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
deyimleri

CÇ deyimleri

Eski 06-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

CÇ deyimleri



" C- Ç " harfleriyle başlayan deyimler


C


Cadı kazanı: Fesadın ve dedikodunun çok olduğu, herkesin birbirine düştüğü, türlü düşmanlıkların kaynaştığı, hile ve düzenlerin kurulduğu yer"Mahalle bir anda cadı kazanı gibi kaynamaya başladı"


Caka satmak: Çalım satmak, gösteriş yapmak"Caka satmayı bırak da işine bak"


Cambul cumbul: Pek sulu, suyu bol (yemek için)"Yemek cambul cumbuldu ama lezzetli olmuştu"


Cana can katmak: İnsanda yaşama sevincini artırmak; insana neşe, heves ve iç gücü vermek"Ah o cana can katan yaylaya bir daha çıkabilsem"


Can alacak yer (nokta): Bir şeyin en önemli yeri, en temelli noktası"Meselenin can alıcı noktasına bir türlü ulaşamadık"


Cana minnet (bilmek): İhtiyacı olduğu hâlde arayıp da bulamadığı şeylerden saymak"Yalnızca su mu? Canıma minnet, çabuk ver"


Can atmak: Herhangi bir şeye sahip olmayı, ya da herhangi bir şeye erişmeyi çok istemek"Top oynamaya can atıyordu"


Can borcunu ödemek: Ölmek"Beni korkutamazsın, bir can borcum var, onu da öder kurtulurum"


Cana yakın: Sevimli, sokulgan, insana pek sıcak davranan"Ne cana yakın bir insanmış meğer"


Can baş üstüne: İstenilen, arzu edilen şeyin büyük bir memnunlukla yapılacağını anlatır"Can baş üstüne efendim, kasabaya varınca onu hemen göreceğim"


Can çekişmek: Ölmek üzere bulunmak"Yanına vardığımızda hayvan can çekişiyordu"


Can damarı: Bir şeyin en önemli noktası, en mühim unsuru; bir şeyin yaşaması için en önemli araç"Babam evin can damarıdır"


Can damarına basmak: Bir işin en önemli noktası üzerinde durmak, ya da bir şeyin en duyarlı noktasını açığa çıkarmak"Adamın en sonunda can damarına bastılar, zararı da kendileri gördüler"


Can dayanmamak: Bir acı, üzüntü, sıkıntı ve istek karşısında direnme gücü kalmamak; dayanıklılığı yitirmek"Yıllarca uğraşıp didinip yaptığı ev bir anda kül oldu, buna can mı dayanırdı?"


Can düşmanı: Öldürmeyi bile düşünen, aşırı kin ve düşmanlık besleyen, dost olmayan"Can düşmanları etrafında cirit atıyorlardı"


Can evi: 1 Yürek 2 En duyarlı bölge"Onları can evlerinden vurmaya yemin etti"


Can evinden vurmak: En etkileyici, en can alıcı yönden saldırmak; bir daha yaşama imkânı kalmayacak şekilde vurmak"Onları can evinden vurmalıyız ki bir daha bellerini doğrultamasınlar"


Can havli ile: Ölüm korkusundan kaynaklanan güçlü bir tepkiyle (bir eylem yapmak)"Silâh sesini duyunca can havli ile yerinden fırladı"


Canı burnuna gelmek: Bir şey yaparken çok zorluk çekmek, bunalmak"Kömürü taşıdım ama canım da burnuma geldi"


Canı (gönlü) çekmek: Bir şeyi istemek, istek duymak, çok arzulamak"Şimdi o yeşil eriklerden olsa da yesek, öyle de canım çekti ki"


Canı çıkmak: 1 Ölmek 2 Çok yorulmak 3 Çok yıpranmak"Onu razı edinceye kadar canım çıktı"


Canı gitmek: Önem ve değer verdiği, beğendiği bir şeye zarar gelecek diye çok korkmak, kaygılanmak"Araba çizilecek diye canı gidiyor"


Canına değmek: 1 Çok hoşlanmak, yararına yapılan işten ötürü çok sevinmek 2 Ruhu şad olmak"Büyükannenin canına değsin, ikramın bizi oldukça sevindirdi"


Canına kıymak: 1 İntihar etmek, kendini öldürmek 2 Acımadan öldürmek 3 Kendini yoracak, yıpratacak kadar iş görmek"Komşunun kızı canına kıymış"


Canına okumak: 1 Bir kimseye büyük bir zarar vermek, kötülük etmek 2 İyi bir şeyi kötü hâle getirmek, heder etmek, harcamak"Yeni aldığım oyuncağın canına okudu bir günde"


Canına tak demek: Sabrı kalmamak, bir sıkıntıya dayanamaz duruma gelmek"Canıma tak dedi artık, ya yaptıklarına son verirsin ya da burayı terkedersin!"


Canına yandığım (yandığımın): Kimi zaman sevgi ve hayranlık, kimi zaman da kızgınlık ve öfke gibi duyguları anlatmak için kullanılır"Canına yandığımın adamı, bizi saatlerce bekletti bu soğukta"


Canına yetmek: Bezmek, bıkmak, bir zorluğa dayanamayacak duruma gelmek"Canıma yetti artık bu işi yapmayacağım"


Canından bezmek: Çektiği sıkıntılar yüzünden içinde olduğu hayatı artık istemeyecek bir duruma gelmek"Ne yapayım böyle hayatı, beni canımdan bezdirdi!"


Canını almak: Öldürmek"Allah canını alsın da kurtulalım senden!"


Canını bağışlamak: Öldürebileceği bir kişiyi öldürmekten vazgeçmek"Ona kıyamadı ve canını bağışladı"


Canını dişine takmak: Büyük sıkıntıları, tehlikeleri göze alarak bir işi başarmaya çalışmak"Canını dişine takıp koca kayayı parçalamaya devam etti"


Canını sokakta bulmak: Sağlığını koruması, kendini yıpratmaması ve tedbir alması gerektiğini anlatmak için kullanılır"Biraz soluk almama izin ver Ben canımı sokakta bulmadım"


Canının içine sokacağı gelmek: Birine karşı büyük ölçüde sevgi duymak, birinden çok hoşlanmak"Öyle ki o yavrucağı canımın içine sokacağım geliyor!"


Canını vermek: 1 Hiçbir şey esirgememek 2 Bir şey uğrunda en değerli varlığını feda etmeye, hatta ölmeye hazır olmak 3 Bir şeye aşırı ölçüde düşkün olmak"Vatan uğruna kim can vermez ki?"


Canını yakmak: 1 Fizikî acı vermek 2 Bir kimseyi zarara ya da sıkıntıya sokmak; üzmek, kaygılandırmak"Lütfen canını yakma çocuğun"


Canı tatlı: Acıya, üzüntüye ve sıkıntıya katlanmayan"Öyle de canı tatlı ki ne zaman bir şey taşınacak olsa bir bahane bulup ortadan kayboluyor"


Canı tez: Sabırsız, beklemeye tahammülü olmayan, ivecen"Bekle de gör, ne canı tez adamsın sen öyle!"


Canı yanmak: 1 Fizikî bir acı duymak 2 Bir işte zarar görmek, manevî bir üzüntü duymak"Canını yakmadan ver o elindekini bana!"


Can kalmamak: Gücü, kuvveti kesilmek; bitkin bir duruma düşmek"Daha fazla yürüyemeyeceğim, can kalmadı bende, siz gidedurun"


Can kaygısına düşmek: Her şeyi bırakıp, içine düştüğü tehlikeden varlığını kurtarma ve koruma çabasında olmak"Ortalık birbirine girip silâhlar patlamaya başlayınca can kaygısına düştü zavallı kadın"


Can kulağıyla dinlemek: Kendini vererek, büyük bir dikkatle dinlemek"Babasının söylediklerini can kulağıyla dinlemeye başladı"


Canla başla: Seve seve, her türlü zorluğa göğüs gererek, var gücüyle, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak"Hepsi canla başla çalıştı"


Canlı cenaze: Çok zayıf, güçsüz, zayıflıktan kemikleri çıkmış kimse"Adam canlı cenaze gibiydi"


Canlı yayın: Kişilerin ses ve davranışlarını o anda ve doğrudan doğruya veren radyo ve televizyon yayını"Parti temsilcileri bu akşam televizyonda canlı yayında tartışacaklar"


Can pazarı: Herkesin kendi canının kaygusuna düştüğü ve kendi canını kurtarmaya çalıştığı tehlikeli bir durum, yer"Ortalık toz dumandı; haykırışlar, inlemeler ortalığı çınlatıyordu; insanlar can pazarının tam ortasındaydılar"


Can sağlığı: Esenlik, kişinin sağlıklı olması"Ne demeli canım kardeşim, inan bundan ötesi can sağlığı"


Can sıkıntısı: Yapılacak iş ve bir şeyle oyalanma imkânı bulamamaktan duyulan tedirginlik, içine düşülen bunalım"Bütün gün evde oturuyor, can sıkıntısından ne yapacağımı bilemiyordum"


Can vermek: 1 Ölmek 2 Ruha güç vermek, yaşar duruma getirmek 3 Bir şeyi çok ister olmak"Adam bir kurşunda can verdi"


Can yakmak: 1 Üzmek, acı vermek 2 Zulmetmek, eziyet etmek 3 Bir kimseyi büyük zarar ve ziyana sokmak"Şu hareketlerinle canımı yakıyorsun"


Can yoldaşı: Yalnızlıktan kurtulmak için birlikte yaşanılan kimse"Her insanın bir can yoldaşına ihtiyacı vardır"


Cart curt etmek: Göz dağı vermek ya da övünmek amacıyla abartılı konuşmak"Karşımda cart curt edip durma"


Cart kaba kâğıt: Yüksekten atan, yapamayacağı şeyleri yapar gibi konuşan, çalım satan kimselere karşı söylenen küçümseme ünlemi


Cebi delik: Parasız, cebinde para tutmasını bilmeyen"Daha ne kadar cebi delik dolaşacaksın"


Cebini doldurmak: Karşılaştığı fırsatları değerlendirerek bol para kazanmak"Cebini doldurmaktan başka bir düşüncesi yok adamın"


Cehennem azabı: 1 Çok büyük sıkıntı, eziyet 2 İman etmeyenlerin, kâfirlerin, günahkârların cehennemde çekecekleri ceza"Allah bizi cehennem azabından korusun"


Cehennem olmak: Defolup gitmek"Çabuk cehennem ol yanımdan"


Cemaziyülevvelini bilmek: Bir kimsenin herkesçe bilinmeyen, geçmişteki kötü bir yönünü veya kötü durumunu bilmek"Sakın güvenme ona, ben onun cemaziyülevvelini bilirim"


Cendereye sokmak: Çok sıkıştırmak, manevî baskı altına almak"Adamı cendereye almayı iyi beceriyorsun"


Cevabı yapıştırmak: Karşısındakinin, beklemediği, ters, güç duruma düşürücü bir cevap vermek"Öyle bir cevap yapıştırdı ki hasmı donakaldı"


Ciğeri beş para etmemek: Değersiz, kendisine güvenilmez, korkak, aşağılık (bir kimse olmak)"Bırak, ondan söz etme bana, ciğeri beş para etmez adamlarla işim yok"


Ciğerimin köşesi: 1 Çok sevdiğim 2 Sevgili evlâdım"O, hâlâ benim ciğerimin köşesidir"


Ciğerini okumak: Karşısındakinin gizli düşüncelerini bilmek, aklından geçenleri anlamak"Bizimi düşünüyormuş? Ben onun ciğerini okurum; o kendinden başkasını düşünmez"


Ciğerini sökmek: Bir kimseyi büyük ölçüde zarar ve ziyana uğratmak"Söyle ona, beni oraya getirtmesin, gelirsem ciğerini sökerim onun"


Cin çarpmışa dönmek: Neye uğradığını anlayamayacak kadar kötü duruma düşmek"Bir tokatta cin çarpmışa döndürdü adamı"


Cin fikirli: Zeki, çok kurnaz, her zaman kendi çıkarını kollayan, çok anlayışlı"Endişelenmeyin; o cin fikirli, o işin de üstesinden gelecektir"


Cinler cirit (top) oynamak: Bir yerin ıssız, ürküntü verir olduğunu anlatmak için kullanılır


Cinleri başına toplamak: Öfkelenmek, kızmak, çok sinirlenmek"Zorla cinleri başıma topladınız"


Curcunaya çevirmek (veya döndürmek): Bir yeri kargaşa, şamata, gürültü patırtı ile doldurup kimsenin ne dediğini anlamayacak hâle getirmek"Çocuklar bir dakikada ortalığı curcunaya çevirdiler"


Cümbür cemaat: Topluca, hep birden"Halamlara cümbür cemaat gitmeye karar verdik"


Cümle kapısı: Konak, saray gibi büyük binaların ana giriş kapısı"Devletin ileri gelenleri konağın cümle kapısı önünde toplandılar"


Cüret etmek: Ataklık etmek, yüreklilikle davranmak"O, hemen herkesin yanında söz söylemeye cüret eden bir yapıya sahipti"


Cürmü meşhut hâlinde yakalamak: Bir kimseyi suçu işlerken şahitlerle birlikte yakalamak


Ç


Çaba göstermek: Bir işi başarmak için uğraşmak, kuvvet harcamak"Çaba göstermeden amacına ulaşamazsın"


Çabalama kaptan ben gidemem: "Zorlamanın hiç faydası yok, ben bu işi yapacak güçte değilim; boşuna uğraşıyorsun, yapamam, gitmem," anlamında kullanılır


Çağ açmak: Yeni bir gidişin, tutumun öncüsü olmak; evrensel bir gidişe yol açmak"İstanbul` un fethiyle yeni bir çağ açıldı"


Çakar almaz: İşe yarar gibi görünse de aslında yararsız, bozuk olan"Çakar almaz bir tabancayla bizi korkutacağını sanmıştı"


Çakı gibi: Canlı ve atik, çevik"Çakı gibi delikanlı olmuş"


Çalımından geçilmemek: Çok kibirli, kurumlu olmak; büyüklük taslamak, gösteriş yapmak"Adamın çalımından geçilmiyor, ona laf anlatmak çok zor"


Çalım satmak (caka satmak): Büyüklük taslamak, kurularak davranmak


Çalıp çırpmak: Eline ne geçerse (az ve çok) çalmak, bu yolla kazanç sağlamak"Yoksul kalınca çalıp çırpmaya başladı"


Çam devirmek: Farkında olmadan karşısındakini kıracak ya da kötü bir sonuca yol açacak söz söylemek, davranışta bulunmak"Onun da çam devirmede üstüne yok hani"


Çam yarması: İri gövdeli insan


Çanak tutmak (açmak): 1 Söz ve davranışlarıyla kavgaya, kargaşaya yol açmak 2 Dilenmek"Onun bu işe çanak tutmasına fırsat vermeyeceğim"


Çanak yalayıcı: Dalkavuk, çıkarı için dalkavukluk eden"Çanak yalayıcılar gün geçtikçe artıyor"


Çan çan etmek: Gerekli gereksiz sürekli konuşmak, yüksek sesle devamlı gevezelik etmek"Başımda ne çan çan edip duruyorsun, kes artık şu sesini"


Çanına ot tıkamak: Bir daha sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma sokmak"Elbet sizin de çanınıza ot tıkayacağım gün gelecek"


Çantada (torbada) keklik: "Ele geçirilmesi o kadar kesin ki elde edilmiş sayılır" anlamında kullanılır"Beni çantada keklik sanıyor ama yanılıyor"


Çaptan düşmek: Önceleri iyi olan durumu sonradan bozulmuş olmak; çalışma gücü, verimi tükenmiş olmak"Adamın bir ayda çaptan düşeceğini sandılar"


Çar çur etmek: Gereksiz, lüzumsuz yere harcayıp tüketmek"Paranı sakın çarçur edeyim deme"


Çarıklı erkânıharp: Daha ziyade öğrenimi olmayan ama kafası çalışan, kurnaz ve uyanık köylüler için şaka yollu kullanılır


Çark etmek: Dönmek, geri dönmek"Birkaç adım sonra çark ediniz"


Çarkına okumak: Bozmak, çalışamaz hâle getirmek, zarar vermek; birine büyük kötülük yapmak"Eline alır almaz saatin çarkına okudu"


Çarşamba pazarı: Her şeyi açıkta olan, karmakarışık yer"Etrafı çarşamba pazarı gibi yapmış çocuklar"


Çarçaf gibi: Dalgasız, dümdüz ve durgun"Deniz çarşaf gibiydi"


Çat kapı: Aniden, beklenmedik bir anda"Oturuyorduk, çat kapı çıkageldiler"


Çat pat: 1 Ara sıra 2 Yarım yamalak, biraz 3 Vakitli vakitsiz, uygunsuz zamanlarda"Çat pat okuması var diye mektubu ona uzattılar"


Çayı görmeden paçaları sıvamak: Ham hayaller kurmak; henüz zamanı gelmediği hâlde yapılacak bir iş, meydana gelebilecek bir olay için hazırlıklara girişmek"Durun bakalım hele, çayı görmeden paçaları sıvamayın, bir haber ulaşsın önce"


Çehre züğürdü: Çirkin, suratsız, yüzü yakışıksız"Oğlanı çehre züğürdü bir kızla evlenmek zorunda bıraktılar"


Çekeceği olmak: Çok acı çekeceği, sıkıntıya gireceği bir iş ya da durumla karşılaşacağı sezilir olmak"Öyle anlaşılıyor ki bu çavuştan çekeceğimiz var"


Çekidüzen vermek: Karışıklığı, dağınıklığı, başıbozukluğu gidermek"Kendine bir çeki düzen vermelisin artık"


Çekip çevirmek: Yönetmek, düzene sokmak, hâle yola koymak, çalışmasını sağlamak"Tek başıma bu işi çekip çeviremem ki!"


Çekip gitmek: Savuşmak, bırakıp gitmek, kimseye danışmadan ayrılmak"Aradığını bulamayınca çekip gitti"


Çekirdekten yetişme: Bir işi küçük yaştan, çıraklıktan başlayarak öğrenme ve o işte ustalaşma"Ali, çekirdekten yetişmiş bir marangozdu"


Çekişe çekişe pazarlık (etmek): Bir malı ucuza almak, ya da pahalıya satmak için titizce uzun süre yapılan pazarlık"Babam çok istediği atı alabilmek için, atın sahibiyle çekişe çekişe pazarlık etmeye başladı"


Çelme takmak: 1 Ayağını bacağına geçirerek yıkmaya çalışmak 2 Bir işin gelişmesini engellemek veya bir kimsenin iyi yürüyen işini bozmak"Sakin sakin giden arkadaşını çelmek takarak yere düşürdü"


Çene çalmak: Gevezelik ederek, çok konuşarak vakit geçirmek"Komşu kadınları çene çalmaya bayılırlar"


Çenesi düşük: Geveze, çok konuşan, gereksiz şeyler söyleyen"Senin kadar çenesi düşük bir adam daha görmedim"


Çenesi kuvvetli: Söylemekten yorulmayan, söylediği sözlerle kendisini dinletmesini bilen"İyi hatip, acaba çenesi kuvvetli hatip midir?"


Çene yarıştırmak: Karşılıklı gevezelik etmek, boş konuşmak"Sizinle çene yarıştırılmaz doğrusu"


Çetele tutmak: Hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çekmek"Ahmet amca, veresiye verdiği mallar için çetele tutmaktan usanmıştı"


Çetin ceviz: 1 Kırılması zor, kabuğu sert ceviz cinsi 2 Yola getirilmesi, yenilmesi zor rakip; başarılması güç iş"Şimdi anlıyordu rakibinin ne deneli çetin ceviz olduğunu"


Çevir kaz (ı) yanmasın: Karşısındakini kıracak bir söz söylediğini fark edip de çevirmeye kalkışanlara şaka yollu söylenir


Çıban başı: 1 Çıbanın patlamak üzere olan tepe noktası 2 Kötü sonuçların, uygunsuzlukların ana sebebi"Bu işte çıban başı mı olmak istersin?"


Çıfıt çarşısı: Türlü kötülüklerin, hile ve düzenlerin karmakarışık bir durumda bulunduğu yer"Daireyi çıfıt çarşısına çevirenler tek tek bulunmalıdır"


Çığır açmak: Bir alanda yeni bir yol açmak; yeni bir tutum, izlenecek yöntem bulmak"Bilim adamları kanserle mücadelede çığır açmak için kolları sıvadılar"


Çığırından çıkmak: Yoldan sapmak, doğru ve uygun gidişten ayrılmak, artık düzelemez hâle gelmek"İşler çığırından çıkmadan önlem almalıyız"


Çıkar yol: Çare, en tutarlı çözüm yolu"Sınıf geçebilmek için tek çıkar yol ders çalışmaktır"


Çıkış yapmak: Bir tartışma esnasında etkili söz ve sert davranışlarla düşüncelerini belirtmek"Ani bir çıkış yaparak herkesi şaşırttı"


Çıkmaza girmek: Çözümlenemeyecek, içinden çıkılamayacak bir duruma düşmek"İşler, hiç ummadıkları bir anda çıkmaza girdi"


Çıngar çıkarmak: Gürültü patırtı, karışıklık ve kavga çıkarmak"Çıngar çıkarmadan oturtun şu kadını"


Çıt çıkarmamak: Çok sessiz olmak, hiç ses çıkarmamak, gürültü yapmamak"Çocuklar korkudan çıt çıkarmıyorlardı"


Çiçeği burnunda: Çok taze, yeni koparılmış"Çiçeği burnunda bir haber getirmek için yarışa girdi muhabirler"


Çifte kumrular: Birbirini çok seven ve birbirinden ayrılmayan kimseler"İşte çifte kumrular geliyorlar"


Çiğlik etmek: İnsana yakışmayan; olgunluğa, yaşa uygun düşmeyen yersiz ve kaba davranışlarda bulunmak"Bir çiğlik edip de toplantıyı berbat edecek diye ödüm kopuyor"


Çiğ süt etmiş olmak: Soysuz ve namussuz olmak"Bu yürek yakıcı işi yapmak için çiğ süt emmiş olmak gerek"


Çiğ yemedim ki karnım ağrısın: "Herhangi bir suç işlemedim ki korku duyayım, işi eksik yapmadım ki olumsuz sonuçtan kaygılanayım" anlamında kullanılır


Çile çekmek: Üzüntü, eziyet, acı ve sıkıntı içinde yaşamak"Annen seni büyütünceye kadar ne çileler çekti biliyor musun?"


Çile çıkarmak: 1 Sıkıntılı bir işin veya durumun sona ermesini beklemek 2 Tasavvufta bir müridin belli bir eğitim safhasından geçmesi"Çile çıkarmayan mürit olgunlaşamaz"


Çileden çıkmak: 1 Çok öfkelenmek, olan bitenler karşısında dayanıklılığı kalmayıp taşkınlık göstermek 2 Çile süresini bitirmek"Ben çileden çıkmadan çabuk terk edin burayı"


Çil yavrusu gibi dağılmak: Toplu hâlde bulunan insanların her biri, herhangi bir sebeple bir yana dağılmak"Silâh sesini duyunca çil yavrusu gibi dağılmaya başladılar"


Çirkefe taş atmak: Edepsiz, geçimsiz, kaba saba kimsenin tepkisine yol açacak davranışlarda bulunmak"Şu çirkefe taş atıp da başını belâya sokmadan gir içeri!"


Çivi kesmek: Çok üşümek, donmak"Çocuklar soğuktan çivi kesmişlerdi"


Çizmeden yukarı çıkmak: Bilmediği, aklının kesmediği, yetkisinin dışında bir işe kalkışmak; haddini bilmemek"Kes artık, çizmeden yukarı çıkmaya başladın"


Çocuk oyuncağı: Önem verilecek değerde olmayan, kolay iş"Dereyi geçmek mi? Çocuk oyuncağı benim için"


Çocuk oyuncağı hâline getirmek: Bir işi sık sık değiştirip verilmesi gereken önemde ele almamak, küçümsenir duruma getirip değerinden düşürmek"Ne biçim adamlarsınız siz, bu güzel işi çocuk oyuncağı hâline getirdiniz!"


Çoğu gitti azı kaldı: İşin en güç, en önemli, en büyük kısmı bitti, kalanı önemsizdir"Ha gayret çocuklar, çoğu gitti azı kaldı"


Çok görmek: 1 Esirgemek, bir kimseyi o şeye değer bulmamak 2 Bir kimsenin yaptığını, davranışını yadırgamak"Gel, çok görme bana bu işi"


Çoluk çocuk elinde kalmak: Genç, tecrübesiz, çocuk denecek kişilerin yönetimi altında yaşar durumda olmak"Ülke çoluk çocuk elinde mi kalacak? Allah korusun!"


Çoluk çocuğa karışmak: Evlenip, çocukları dünyaya gelip, onlarla uğraşır olmak"Vay canına! Daha dünkü çocuktu, bugün çoluk çocuğa karışmış! Zaman ne çabuk da geçiyor"


Çorap söküğü gibi gitmek: Başlayan bir işin birbirine bağlı diğer bölümlerinin kolaylıkla halledilmesi"Hele bir başla sen, bak nasıl çorap söküğü gibi gidecek iş"


Çorbada tuzu bulunmak: Yapılan bir iş ya da hizmette az da olsa çabası, emeği bulunmak"Haydi durmayın, çorbada sizin de tuzunuz bulunsun!"


Çömlek hesabı: Güvenilmez, yanlış hesap"Senin yaptığın çömlek hesabı, bir muhasebeciye havale et işi"


Çuval gibi: Kaba ve seyrek, bol ve ütüsüz"Pantolonun çuval gibi olmuş"


Çürüğe çıkmak: 1 İşe yaramaz olduğu, sağlam olmadığı anlaşılarak bir yana atılmak 2 Sağlığı el vermediği için askerlik görevine alınmamak"Çürüğe çıkmak için can atanlar da yok değil bugün"


Çürük tahtaya basmak: Tedbirsiz hareket edip, kötü sonuçlanacak bir işe girişmek"Allah kimseyi çürük tahtaya bastırmasın"

Bugün tekil 3170 ziyaretçi siteye giriş yaptı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.