Erol Elmas ( 1969) |
08-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Erol Elmas ( 1969)1969 yılında Gümüşhane Kelkit’te doğduGazi Üniversitesi İİBF’den mezun olduBir kamu kuruluşunda görev yapmaktadırTBMM ve Başbakanlıkta görev yaptı Yerli düşünce eksenli Bu Ülkenin Çocukları dergisini çıkardı Bir çok dergide şiirleri yayınlandı ve çeşitli yarışmalarda dereceler elde ettiBazı şiirleri çeşitli bestekarlar tarafından bestelendi Ülke ve Yarın dergilerinde siyasi yazılar,Ustura ve Amele dergilerinde ‘Meclis Çaycısı Tek Şeker Dursun’ anlatıyor isimli mizahi öyküler yazdı Türkiye’nin değerlerine sahip çıkan,Türkiye’nin potansiyellerini harekete geçirilmesi konusunda fikirler üreten yazılarının yanı sıra Türkiye’ye içeriden bakabilen yerli bir bakışı yazılarında her zaman görmek mümkün ESERLERİ 1-Bu Ülkenin Çocukları Deneme 21Yüzyıl Yayınları Ankara 2004 ISBN 975-96921-1-2 Hakkında Yazılanlar: Erol Elmas, Bu Ülkenin Çocukları’ndan Anadolu’nun en ücra köşelerinden, yaylalarından, ovalarından, nehirlerinden sesler getiriyor Yaylalar, suyun soğuk, ayranın lezzetli, gençlerin sağlıklı olduğu alanlar Yaşadıkları kendi içlerinde derin ve dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi sarsıntılar, çatışmalar umutlar ve aşklar barındırıyor Gündeme gelmediği, sesleri duyulmadığı için yok sayılıyor Habersiz kılındığımız bir coğrafya Bu coğrafyanın ilk sakinleri Mutluluğun son kahramanları Ne var ki sesi olmayanın kendisini de yok sayıyoruz Erol Elmas bu coğrafyanın, bu coğrafyada sakin insanların sesine zemin olmuş; bu nedenle Bu Ülkenin Çocukları varlar ama sesleri kendilerine yetmiyor En derin gönüllerde yoğunlaşan, boğulan ve dağılan bir ses onlarınki Kitap, bu sesleri duyulur, feryat sahiplerini görünür kılıyor Onlar bizden, biz onlardanız ve biz onlar içinden çıkanlarız Şehirleri onlar adına kuşatıyor, seslerini şehirlerin en merkezî yerinde duyulur kılmaya çalışıyoruz Onlar halılarda, kilimlerde bu ülkenin türküsünü ilmik ilmik işlerken, genç kızların aşkını ipliklerin rengine boyarken, biz şehirlerde camilerin çinilerini çalıyor, geride derin, çirkin, hoyrat yara izleri bırakıyoruz Kim diyebilir ki Bu Ülkenin Çocukları’nın gönlünde bıraktığımız yaralar; çinisini kaybetmiş bir camii duvarından daha yaralı, daha hüzün verici değil Hiçbir fotoğraf resmedemez ve hiçbir kamera çekemez diye yaşanmaz mı sanılır acılar? Bu Ülkenin Çocukları kendi coğrafyalarında bir türkü olurken, estetik ve etik bir duruş sergilerken, sürüsünü yönlendiren bir çobanın kavalında bin yıllık bir nağme iken Büyükşehirlerde hoyrat, kaba ve saldırgan bir naraya dönüşüyor Ellerindeki bağlamaları, gitarla değiştiren, ama sesini, konumunu ve anlamını kaybedendir Türküleri çelik testerelerle keser, yüreğini zımparalarken kendi olmaktan çıkan, hiçbir yere ait olamamışlığın sakilliği içinde kalakalmakta, köprü altlarında yatarken, yüksek binalarda evrak imzalamaktadır Duruşu sarsılmış, sesi bozulmuş pahalı giysiler içinde köşe başlarında fedailik yapmaktadır Estetikten yoksun bir hoyratlığın mücessem abidesidir artık Yabancılaşmanın yön levhası, kaybolmanın resmi, göçebeliğin postmodern heykelidir Yaralı,ama sebebini bilmez, sarhoş ama içtiğini görmez, caddelerde ama nereye yürüdüğünü bilmez haldedir Herkesin gözü önündedir Kimse farkında değildir Kendisi de farkında değildir, yayladan şehre inerken kaybolduğunu bilmeyendir Bu Ülkenin Çocukları ince hastalıklarımızın teşhisi, farkındalığı ve şehirlerin vicdanı gibidir Her vicdan gibi kendisinden uzak ve gücünden habersizdir Bu ülkenin toprakları işgal edilirken çoğalan bebek mezarları, artan sığınma evleridir Bütün kalemler; bir sese dilini, bir yüze tebessümünü, bedenlere heybetini veremez bir kekemelik içindedir Mektup yazmak nostaljidir Konuşan, elektronik mail, digital mesaj, telefonlarda polifonik bir sestir Erol Elmas, doğal bir sesi, mütebessim bir yüzü ve umutlu bir aşkı anlatıyor Bu Ülkenin Çocukları, kendilerini ve ülkelerini aşkın gözalıcı renklerine boyadığı, albenili afişlere sığdırdığı, televizyon karelerine eklediği zaman herkes sılasına kavuşacaktır İçimizdeki sıladan uzak, gönlümüzün konaklarından habersiz, postmodern garipleriz İçimizde düşmanlıklar; şehirlerin yeni sakinleridirler Hem yerli hem yabancı hem gariptirler Gurbet öz diyarımız, sılalar gurbet olmuştur Bu hercümerci yaşayanlar, büyük depremlerin fay hattında çürük binalardır Yıkılması an meselesi, ayakta kalması mucizedir Bir mucize içinden geçmeden hiç kimse bir hikmete, irfana ulaşamayacak kadar bihaberdir Yaralı olan sadece, bilinçlerimiz değil, gönlümüz, sevdamız, medeniyetimizdir Bu yaraya tuz basmak Bu Ülkenin Çocukları’nın son çaresi; gideceği guraba hastanesi ve sigortası yeşil karttır Bu çembere sığmayanlar, ufuk çizgisine gözlerini dikmekte ve gelenin Nuh’un gemisi olması için sürekli duada, bitmeyen temenniler içindedir Bu Ülkenin Çocukları, bu temennilerden bir ses, kuyudan seslenen Yusuf’tur Mustafa Everdi 2-Ateşe Düşen Gül Şiirler Erol Elmas Ankara 1999 ISBN 975-96921-0-4 Hakkında Yazılanlar: Şiir ve Erol Elmas Şiir, duyguların en çarpıcı şekilde; samimi, melodik ve orijinal dille ifadesidirGüzel bir şiir, bir romanın özetidirGeleneksel şiirimiz olan hece vezni, koşma tarzımızın yaşaması için böyle yetenekli gençlere ihtiyacımız bitmeyecektirŞiir dünyamıza ilk kitabıyla adım atan şair Erol Elmas’ı kutluyor, gözlerinden öperken başarılarının devamını diliyorum Cemal Safi 3-Fıkra Değil Gerçek 1 (Mizah) İstanbul 2004 ISBN 975-281-012-8 Parantez Yayınları Helikopter yumurtası olur mu? İneğe yeşil kart verilir mi? Yangın merdiveni neden yapılır? İnsan kendi kendini zehirler mi? Tabancayla kaşınırsan ne olur? Türkiye garip ama gerçek olayların sürekli yaşandığı bir ülke Buradaki olaylar gerçek olmasına gerçek de gariplik kişiden kişiye değişebilir Fıkra gibi olaylar, günlük sıradan bir haberdir Hergün karşılaşma ihtimali olan bir olaydır Bir kısmına bizde şahit olmuş hatta başımızdan geçmiştir Çünkü biz de bu ülkede yaşıyoruz, buraya aitiz 4-Fıkra Değil Gerçek 2 (Mizah) İstanbul 2005 ISBN 975-281-042-X Parantez Yayınları Makinistsiz tren kaç kilometre gider? Kadınlık hormonundan doping olur mu? Yunan arıları Türk balını nasıl çalar? Şaşkın hırsız nereye sığınır? Hasta danayı hastaneye nasıl götürürsünüz? Otobüs durağı neden çalınır? Burnunu karıştırmanın cezası nedir? Vakitsiz öten horozu ne yaparlar? Dünya’nın en pahalı arazisi nerededir? Hepsi birer kara mizah örneği olan olaylar… “Burası Türkiye” dedirten yaşadığımız ülkenin gerçekleri… Bir fıkra, bir mizah eseri derinliğinde haberler… Erol Elmas, hayata gülerek bakalım diye birbirinden garip, ilginç olayları bir araya topladı x YETKİLER VE YETKİLİLER Erol Elmas erolelmas@gmailcom Masum ve güzel insanlar Anadolu’nun en ücra yerlerinden kalkıp geldiler buralaraDaha doğrusu buralara öyle kolay gelmediler;engelleri aşarak,bin bir zorlukla mücadele ederek geldilerYoksullukları ile geldilerNe dedeleri paşaydı,ne dayıları genel müdür,ne de bürokrasi de bir akrabaları vardıHayatları hep bıçak sırtlarında geçmiştiBir şekilde şehirle tanışmaları gerekirdi,onları şehirle zekaları ve azimleri tanıştırdıÖğretmensizliğe rağmen gelip şehir kapılarında bekledilerŞehir onları hemen kabul etmediÜniversiteler onlara hemen açılmadıAma zekaları engel tanımıyorduOkudular… Mezun olunca yine tanıdıkları yoktuKimse onları çağırıp iş teklif etmediAma gözlerindeki zeka pırıltıları bile dengeleri değiştiriyorduOnları saklamanın imkanı yoktuDaha ne kadar saklayabilirdiler ki…Saklayamadılar,yok sayamadılar… Kurumların sınavlarında ince ince işlenmiş oya gibi öne çıktılarFabrika dokumalarının yanında bunların bir el mahareti ile ortaya çıktıkları belliydiGözlerindeki zeka ışıltılarının yanında,gönüllerinde taşıdıkları değerler vardıGerçi kurumlar bunlara fazla bakmazdı ama olsun onların bir farkı olmalıydı değil mi?Okudukları okullar belliydiOkuduğu okulları karşılarına engel olarak koymak güzel bir buluştuBürokratlar bu konuda engel çıkarma ustalarıydıNasıl olsa engel çıkarmaya yetkileri vardı Hiçbir zorlukla karşılaşmamış,özel hocalarla okutulmuş,paralı kolejlere ve paralı üniversiteler yollanmış,iş teklif edilmiş bu insanlar,diğerlerini nasıl kabul etsinler ki…Bunlar da nereden çıktılar… Bazı yetkililerin;pahalı elbiseleri,masaj salonlarında rahatlamış yüzleri,pamuk gibi yumuşacık elleri,hanım hanımcık tavırları vardıLüks odaları,dilsiz uşakları,çekmecelerinde gizli mühürleri,bir insanın hayatını alt üst edecek kararları vardıSamimi sekreterleri,çok hatlı bedava telefonları,şoförlü arabaları,lojmanları vardıBir tehlike anında hemen devreye koyacakları bir çok tanıdıkları,eşleri,dostları,ahbapları vardıHer şeyleri garanti altına alınmıştı Anadolu’dan gelen bu güzel çocuklar;engellere,sınavlara ve mülakatlara tabi tutularak elenebildiği kadar elendilerKalanlar ağları yırtarak geçmişlerdiYapacak bir şey yoktuYoktu ama gidebilecekleri bir mesafe de yoktuGidebilecekleri mesafelere birkaç imza ile ulaşılabiliyorduBu kadar imzayı atacak ilişkileri hiçbir zaman olamazdıArkalarında sadece annelerinin duaları vardı… En pahalı lokantalara gidip yeni ortaklar bulmadılarHafta sonu tatilleri için dağ evlerine gitmediler Tanınmış(yada pahalı) elbise satan mağazalara uğramadılarYazları asla yurt dışındaki cennet köşelerine çoluk çocuk yada metresleri ile gitmedilerÇalıştıkları yerleri soyup soğana çevirmediler Bu çocuklar niye böyle şeyler yapmıyorlardı Bunlar da çok fazla oluyorlardıNe sanıyorlardı kendilerini |
|