Prof. Dr. Sinsi
|
Mehmet Emin Alpkan ( 1917)
MEHMET EMİN ALPKAN (1917–1990)
Kendi dilinden Mehmet Emin Alpkan
Mehmet Emin Alpkan, “Taşkent” kitabında hayat hikâyesini anlatıyor Bu anlatımını 1974 yılında 57 yaşında kaleme almıştır
“Ulu ceddim, bütün insanların atası olan Hazreti Adem (A S )dir Ondan sonraki iftiharım da Hz Nuh (A S )ın oğlu Yafes’in zürriyetinden geldiği rivayet edilen Türk milletine mensub oluşumdur Soyumun sürüngenlerden ya da maymunlardan geldiğini kabul edenlerden değilim Hür ve müstakil hayatına Orta Asya bozkırlarında başlayan milletim, şimdi olduğu gibi o zamanlarda da en sebil ve fakat en kindar ve gaddar bir topluluk olan Çinlileri, meşhur seddi inşa ederek onun arkasına sığınmağa mecbur bırakan yüksek bir hayatiyet ile tarih sahnesine çıkmıştır Artık çağlar boyunca sürüp gelecek olan bu hayatiyet, birbirinden asil ve olağanüstü tezahürleriyle iftihara lâyık bir tarihi oluşturmuş ve her topluluğa nasip olmayan yüksek medenî hasletlerin millî hayatımıza bir karakter olarak mal olmasını hazırlamıştır
Doğu’da Çin’i hükmüne ram eden atalarım, batıda büyük Hun İmparatorluğu adına bütün bir Avrupa’yı buyruğu altına almıştı Oğuzların Hak dinini kabullerinden sonra İslâmî şuur ve disiplin ile mücehhez olarak çok ulvî bir istikamet alan yüksek millî hasletlerimiz, ‘Allah, Vatan, Millet’ parolasının ışığında devamlı mücahedelerle yücelmiş, ‘at, avrat ve pusat’ı üç ilahî emanet olarak korumayı mukaddes bir vecibe bilen soylu bir tutku halini almıştır Kısacası tam bir ihlas ile Allah’ın askeri olmuşuzdur Bizi devamlı zaferlerle taltif eden inayeti Rabbanî, bu ihlasın yegane meşkûr mükâfatını teşkil etmiştir Böylece Anadolu’yu ikinci bir yurt olarak açan Selçuklu fetihlerinden sonra, ilâ-yı kelimetullah için mücahede eden dedelerimiz Osmanlılar, cihan imparatorluğunu kurarak tarihe medenî hamlenin şahikasını da hakketmişlerdir
ANA MEKTUBUNDAKİ DUA
Nasıl bir millete mensup olduğumu şu birkaç naçiz cümle ile dile getirmek benim iftiharım ve şükran borcumdur Aileme gelince; dedelerimin 1070’lerde Horasan’dan gelerek Klikya’ya yerleşen Avşar boyuna dahil bir oba’ya mensup bulundukları meşhurdur Bir kartal yuvasını andıran Pirlerkondu karyesine yerleşen bu Türkmen obasına baba tarafım Alpkanlar’dan Koca Mehmetoğlu Âma Lâtif Hoca ile ana tarafım Hacı Velilerden Veli kızı Zeliha’dan (1333’de) doğmuşum Babama yetişemedim, onu ben çok küçükken kaybetmişim Beni büyük güçlükler içinde yetiştirip terbiye eden anneme çok şey borçluyum Gerek köyde onun nezdinde iken; gerekse küçük yaşta köyümden ayrıldıktan sonra beni nasihatları ve mektupları ile durmadan aydınlatmaya çabalamış hayatın türlü muhataralarına karşı beni hazırlamaya gayret ederek hâlâ yoluma ışık tutan düsturlar telkin etmiştir Burada rahmete vesile olur imanı ile onun mektuplarından bir parçayı teberrüken kaydetmek istiyorum:
‘İlahi Mehmedim, iki cihanda yüzün ak, makamın cennet olsun Seni okutamadım, bir sanata da veremedim Gözü kör olsun yokluğun… Hep dualar ediyorum yavrum, okumadan alim yazmadan kâtipler olasın Yâr yüzü dostlarınla dola, düşmanların dizleri kötürüm gözleri kör ola Kadir Mevlam yedi iklim dört köşeye hak yolunda hizmetler etmek nasip ve müyesser eyleye Bu günlerinde Alperenler, Horasan pîrleri, Şam evliyaları ve Hızır Aleyhisselamlar yoldaşın ola Cümle ümmeti Muhammedi her türlü fenalıklardan saklayı bekleyiver Allah’ım… Habibin hürmetine Rabbim, az verip şaşırmaya, çok verip taşırmaya, kanattan ayırma, ayırma kim senin kapından gayriye muhtaç olmasın kuzum… Mehemmedim kuzum, rahmetli deden “ilim sabırla, insaniyet edeple mümkün olur” diyerek nasihata başlardı İnşallah sen de nasihatlara kulak verenlerden olursun Kuzum…’
ON YAŞINDA İŞ HAYATI
On yaşlarında kadardım Bozkır pazarına yakın akrabalarımla kiraz satmaya gittim O pazarın hâli çocukluk hafızamda yepyeni bir dünya intibaı bırakmıştı Mahşerî bir kalabalık vardı İş hayatına orada başladığımı söyleyebilirim Ondan sonra, Fethiye’de rahmetli eniştem Mustafa Nurullahoğlu ile maden seçtim Daha sonraları katır ile yolculuk yaptık Azıksız kaldığımız bir gündü Çumra’da arkadaşlarım ekmek ve hayvanlar için saman bulmak üzere beni vazifelendirdiler Başkalarından bir şeyler istemek bana zor geliyordu Arkadaşlarımın ısrarı üzerine mecbur kalarak mahalleye çıktım Hiçbir kapıyı çalamadan bir hayli dolaştıktan sonra nihayet çift kanatlı büyücek bir kapıyı çalarak gözyaşları içinde ekmek ve saman istedim Kapıyı aralayan kadının hayretle: ‘Aaa Zeliha halamın Mehmet…’ dediğini duydum Gözlerimi açtığımda Şerifelerin Abdullah Efendi merhumun evinde buldum kendimi
Bu hadiseden sonra Abdullah Karabacak ile İzmir’e giderek seyyar satıcılığa başladım Kol düğmesi, jilet ve sair ufak tefek çeşitlerim vardı 1930’larda kitapçılığa başlayarak 1938’e kadar İzmir’de kaldım Daha sonra İstanbul’a gelerek muhtelif işlerden sonra Deniz Yollarının Havuzlar Fabrikası’na girdim 1940 yılında asker oldum 1943’te terhis olduktan sonra aynı fabrikadaki işime tekrar başladım 1945’te Cuma namazına gittiğim için işten çıkarıldım ve bakkallık ederek hayatımı kazanmaya çalıştım Ancak 1951 yılında zarar ettiğimden bakkallığı terk ederek Topbaşların Bahariye Mensucat fabrikasına girdim 1959’da oradan ayrılıp biriketçilik yapmaya başladım 27 Mayıs 1960’da o iş başında dururken, Düşünen Adam adlı bir mecmuada arkadaşlarımın ısrarı ile idare müdürlüğünü deruhte ettim Daha sonra matbaacılığa geçtim Bilahare Sabah gazetesinin kuruluşuna önayak oldum Fakat onu da zenginlere bırakıp mütevazı matbaamda çalışmaya devam ederken hemşerilerimden, kendisi küçük imânı büyük olan Mehmet Yurttutmuş’un ısrarı ile halen imtiyaz sahibi bulunduğum Bizim Anadolu gazetesini yayınlamaya başladık 57 yaşında olduğum bugün halen bu noktadayım Daha ne kadar yaşayıp ne işler yapacağımızı Cenabı Hak bilir ”
Oğlu Dr Latif R Alpkan (Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi
Başhekim Yardımcısı) babasını Mehmet Emin Alpkan’ ı anlatıyor:
* Taşkent’in yetiştirdiği dava ve mücadele adamı babam Merhum Mehmet Emin Alpkan gençliğinden itibaren memleket meselelerine büyük ilgi duydu Sağda bütün oluşumların çekirdek kadrosunda yer aldı (Türk Kültür Ocağı, Milliyetçiler Derneği, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı vs )
* Milliyetçi çevrelerde lider ve bilim adamları onun reyine ve kanaatine büyük değer verir, herhangi bir teşebbüse girmeden onun desteğini almaya gayret ederlerdi
Babam Mehmet Emin Alpkan, 1917’de Taşkent’te Alpkanlar sokağındaki evlerinde doğmuş Alpkanlar sülalesinden Abdüllatif Hoca ile Hacı Velilerden Veli kızı Zeliha Hanımın, dört kızdan sonra doğan tek erkek evlatlarıdır 3 yaşında babasını kaybetmiş Mahalle mektebine giderken dedesi de vefat edince çalışmak zorunda kalmış Önce kunduracı çıraklığı yapmış Sonra Bozkır, Çumra ve ova köylerine kiraz vs satmaya gitmiş Daha sonra Fethiye’ye madende çalışmaya gitmiş, oradan da İzmir’e 1930–1938 arası İzmir’de seyyar kitapçılık yaparken yeni harflerle okuma yazmayı öğrenmiş Babam, bundan sonra da okumayı hiç bırakmadı
İkinci cihan savaşında 4 yıllık askerlikten sonra İstanbul’da Deniz Yolları Havuzlar fabrikasında çalışırken 1945’de Emirler sülalesinden Hasan Hüseyin Efendinin kızı Fatma Ruhan Hanımla (annemle) evlendi İşten çıkarılınca, Beşiktaş Yıldız’da bakkallık yapmaya başladı
Kendisine “milli bakkal” dendiği bu dönemdeki hizmetlerini, rahmetli Av Bekir Berk 10–12/8/1990 tarihleri arasında Yeni Nesil gazetesinde yayınlanan, Rahmetli Mehmet Emin Alpkan ile ilgili 40 yıllık hatıralarını şöyle anlatıyordu
Vatanperverliğin bu mümtaz siması dünyayı değil, ahireti, makamı değil hizmeti, almayı değil vermeyi, ikramı seçmiş, Yıldızdaki bakkal dükkanını bir ahlak, fazilet, himmet, gayret ve vatanseverlik okulu haline getirmiş, o civarda okuyan veya ikamet eden gençlere, Allah, vatan, millet, tarih sevgisini aşılamış ve Allah için vatan için, birlik ve beraberlik için yapılan hizmetlere destek olmuş, bu maksatla yapılan toplantılara iştirak etmiş, mevki değil vazife talep etmiş elinden gelen her gayreti göstermiştir
Kendisiyle tanışmamız Türk Kültür Ocağı başkanı olduğum sıralarda başlamış ve devam etmiştir 15 günde bir yayınladığımız, Komünizme Karşı Mücadele Dergisinin 34, 35, 36 sayılarında ise neşriyat müdürlüğünü merhum Mehmet Emin Alpkan yapmıştır
Bu örnek insanın doğduğu Taşkent’ e kadar giderek bir bayramı onun ailesi efradı arasında geçirmenin bahtiyarlığını yaşadım
Bu muhterem insan bu aziz dostla sevdiğini, Allah için seven bu vefakar kardeşimin Taşkent’te olduğu 1953 senesi bayramını Taşkent’e giderek onunla buluştum
Kartal yuvası köyünde onun misafiri oldum Kendisiyle İstanbul’dan ayrıldığım zamanlarda da muhabbetimiz devam etmiştir
Yine Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti 1960 yılında yayınladığı A Rıza Akdemir’in “Bir gün gelecek” adlı kitabının önsözünde Taşkent Vakfı’nın kurucusu rahmetli M Emin Alpkan’ a ilgili bir hatırasını şöyle anlatıyordu
Bir gündü İstanbul’da idim Zannedersem askerliğimi yapıyordum…1951 yılında… İstanbul’daki milliyetçi gençler beni “Yıldız”a davet ettiler Orada her hafta toplanıyor, hararetli konuşmalar yapıyorlarmış… Anlattılar, anlattılar… Şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz… “Peki” dedim, gittim
Yıldız’a Cedidiye Caddesi… ve bilmem hangi sokakta bir evin alt katında bir oda Kalenderce geniş bir yer… Odayı üniversiteli gençler doldurmuş
Benim arslan hemşehrim Mehmet Emin Alpkan, “Biz, işte böyle, her hafta toplanıyoruz…” diye anlatmaya başladı Zaten gençleri buraya toplayan da O Onun yegane zevki bu… Bu çocuklar için o neler yapmadı?! Yiyeceklerini kolayca temin etsinler diye bakkal dükkanına varıncaya kadar açtı
Hatta bu yüzden Mehmet’e “Milli Bakkal” derlerdi gençler Veresiye, vermiyesiye derken iflas etti Her şeyin menfaat ve hırs tarafını tepti; his ve ideal tarafını benimsedi
Bu yüzden yıllardır İstanbul’da kaldığı halde hala bir gecekondunun içindedir Evet, Taşkentli Mehmet Emin kardeşimiz, bu davanın vefakar, cefakar, isimsiz bir hadimidir İşte şimdi de bir ev tutmuş, yurtlarından yuvalarından ayrılmış bu memleket çocuklarını bir ağabey, bir baba gibi bağrında barındırıyordu
Bakkal dükkanı iflas edince Bahariye Mensucat fabrikasında mubayaa memurluğu daha sonrada briket imalatçılığı yaptı 1960’da Düşünen Adam dergisinde görev aldı Bu derginin idare müdürlüğünde bulundu Daha sonra matbaacılığa başladı “Alpkanlar Matbaası”nı kurdu Babıâli’de Sabah gazetesinin kuruluşunda önderlik etti 1969’da Bizim Anadolu gazetesini, hemşerimiz Mehmet Yurttutmuş ile birlikte kurdu ve imtiyaz sahipliğini yüklendi Seksenlerde Türkiye Gazetesi ve İnsan- Kâinat dergisinde danışmanlık yaptı
Yukarıda da defalarca belirtildiği gibi memleket sevgisi ile dolu idi Bu sebeple doğduğu topraklara da son derece bağlıydı Taşkentte hizmet edebilmek için Taşkent Vakfının kuruluşuna önayak oldu Vakfı, Mehmet Davutoğlu, Mehmet Yurttutmuş, Ali Kadıoğlu ve Hüseyin Babalık ile birlikte kurdular Vefatına kadar vakfın başkanlığını yaptı 1979’da binasını vakfın yaptığı imam hatip lisesinin açılışı için dönemin Başbakanı Süleyman Demirel onu kırmayıp Taşkent’e gelmişti
29 Haziran 1990 Cuma günü Beşiktaş Yıldız’daki evinde vefat etti
|