|  | Oğuz Kağan . |  | 
|  07-06-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Oğuz Kağan .Binlerce yıllık tarihinde Yüce Türk Milletinin feyz kaynağı olan Türk (Oğuz) Töresine ad veren, büyük Türk Hakanı Oğuz Kağan'ın babası Kara Kağandı  Kara Kağanın bir oğlu dünyaya geldi  Bu çok güzel bir çocuktu  Doğduğunda annesinin sütünü emmedi, daha sonra annesi rüyasında, çocuğun kendisine "Tanrıya iman etmedikçe sütünü emmeyeceğini" söylediğini gördü  Annesi bu rüyayı üç gece üst üste görünce, Tanrıya imam etti ve çocuk annesinden birkere süt emdi ve bir daha emmedi  Bir yıl sonra büyük bir adam gibi konuşmaya başladı  "Ben bir çadırda doğduğum için adımı Oğuz koymak gerekir" dedi  Adını Oğuz koydular  Harikulade halleri görülen Oğuz, çocukluğundan ergenlik çağına kadar, her fırsatta Tanrıyı anardı  Ona Tanrının nurlu feyzi erişti  Her türlü bilim ve hünerde, ok atmada, kargı kullanmada, kılıç çalmada ve bilgi hususunda, aleme ün salacak gelişme gösterdi  Babası onu amca kızıyla everdi  Fakat evlendiği kız imam eetmediği için ona yanaşmadı  En sonunda kendine imam eden bir kızla evlendi  Oğuz'un bir tek Tanrıya inandığını duyan babası, onu bir av dönüşü öldürmeyi planladı  Bu haberi alan Oğuz, putperes babasıyla yaptığı savaşı kazandı  Ok yarası alan Kara Kağan öldü  Bunun üzerine Oğuz, Kağan oldu ve puta tapanlara hiç bir merhamet göstermedi   Oğuz Kağan destanında anlatılan Oğuz Han, aynı zamanda Büyük Hun Türk İmparatorluğunun kurucusudur  Türk devlet geleneğinin temel taşlarını koyan, Türk Hakanının vazettiği kanunlar, Oğuz (Türk) Töresi olarak ün yapmış ve 16 Büyük Türk İmparatorluğunun da güç kaynağı olmuştur  24 Oğuz Boyunun atası olan Oğuz Han, Türk Töresini; Disiplin , Adalet, Ahlak ve Millete hizmet esası üzerine inşa etmiştir   İlk teşkilatı orduyu kuran Oğuz Han, Onlar-Yüzler-Binler-Onbinler diye tasnif yapıp, kumandanlarınada, Onbaşı, Yüzbaşı, Binbaşı, Tümenbaşı diye de ünvanlar vermiştir, Orduda itaatı esas kılmış, itaat etmeyenlerin boynunu vurdurmuştur   Daha sonra Oğuz Kağanın üç oğlu olmuş  Onlara Gün, Ay, Yıldız adını verir  Bir daha evlenir ve ondanda üç oğlu olur  Bu oğullarına da Gök, Dağ, Deniz adlarını verir  Gün gelir büyük bir toy (şölen) verir  Halkı çağırır, yenilir içilir sonra Beylerine ve Halka buyruk verir   "Ben sizlere oldum Kağan Alalım yay ile kalkan Nişan olsun bize buyan Bozkurt olsun bize uran" Dedi ve Dünyanın dört bir yanına yarlığı yazdı, Elçilere verip gönderdi  Bu fermanlarda şöyle yazıyordu: "Ben Türklerin Kağan'ıyım Dünyanın dört bucağına hakim olmam gerekir  Sizlerden itaatinizi istiyorum  Kim benim buyruğuma baş eğerse, hediyelerini kabul eder dost sayarım  Her kimde baş eğmez ise, ona gazab eder, üzerine Ordu çekip, baskın yapar yok ederim  "Çin Kağan'ı itaatini ve dostluğunu bildirdi  Urum Kağan'ı itaatini bildirmedi  Bunun üzerine Oğuz Kağan ordusuyla onun üzerine yürüdü ve onların yenip kendine bağladı  Daha sonra Oğuz Kağan devletin sınırlarını güneyde Hindistan, kuzeyde Sibiryay, doğuda Qindenizi, batıda Akdeniz ve Mısır'a kadar genişletti  Buralarda yaşayan Milletleri ve Devletleri kendine bağladı  Daha sonra büyük ganimetlerle ülkesine döndü   Büyük bir toy verir Oğuz Kağan ve Devleti oğulları arasında pay eder  Boz Oklar denen, Ayhan Yıldızhan ve Gökhan arasında devleti payeder  Üç Oklar denen Denizhan, Dağhan ve Günhan oğullarına da "Sizlerde Boz Oklar altında Beylik yapın" der  75 yılı savaşlarla geçiren Oğuz Kağan 116 yıllık hükümdarlığının sonunda hayata gözlerini yumar   Oğuz Kağan Milletine hizmeti daima ön planda tutardı  Eşsiz bir devlet adamı ve bilge kişiydi  Türk Milletinin ona atfettiği kutsallıktan ötürü onun bir Veli veya Nebi olabileceği tarihe geçmiştir  Onun buyruk ve vazettikleri Töre olmuşTUR  Oğuz Kağanın hayatı boyunca iki öğe çok önemli bir şekilde göze çarpar  Birincisi; Tanrıyı bir bilip ve daima ibadet etmesi  İkincisi; Millete hizmeti  Milletini daima ön planda tuttuğunu şu olay en iyi şekilde bize örnektir: Devletin zayıf olduğu bir zamanda, düşmanları ondan en sevdiği atını isterler, verir  Sonra eşini isterler onuda verir  Daha sonra çorak bir toprak parçası isterler, Oğuz Kağan "Atım ve eşim kendi malımdı verdim, fakat toprak çorakta olsa milletimindir veremem" der ve birliklerini toplar, kendinden emin olan düşmana ani baskın yaparak onları mağlup eder  Bu olayda Devlet malının Millete ait olduğunu ve Devlet malının üzerinde tasarruf edilemeyeceğini göstermiştir  Yani önce Devlet ve Millet manfaati gelir daha sonra diğer menfaatler gelir  Önce Devletim ve Milletim bir Oğuz Türk Töresidir  xxxxx TÜRK DESTANLARI Prof  Dr  Umay Günay Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır  Türk edebiyat geleneği içinde "destan" terimi birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmış ve kullanılmaktadır  Eski Türk Edebiyatı nazım şekillerinden mesnevilerin bir bölümü ve manzum hikâyeler, Anonim edebiyatta ve Âşık edebiyatında koşma veya mâni dörtlükleri ile yazılan veya söylenen ferdî, sosyal,tarihi, acıklı veya gülünç olayları tahkiye tekniği ile çeşitli üslûplarla aktaran nazım türüne ve bu yazıda ele alınan kâinatın, insanlığın, milletlerin yaradılışını , gelişimini, hayatta kalma mücadelelerini ve çeşitli olay ve nesnelerle ilgili sebeb açıklayan ve Batı Edebiyatında "epope" terimiyle anılan eserlerin tamamı da Türk edebiyatı geleneği içinde "destan" adı ile anılmaktadır  Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikayeleridir  Destanlar bütün bir milletin ortak mücadelesini ortak değerler, kurallar, anlamlar bütünlüğü içinde yorumladığı ve yaşatıldığı toplumun geçmişini ve geleceğini temsil ettiği için dünya edebiyatının en ülkücü eserleri olarak kabul edilirler  Destanlar her zaman tarihî gerçekleri doğru biçimde nakletmezler  Destanlarda tarihi olay ve kahramanlar milletin ortak bilinçaltının, vicdanının istek, beklenti ,doğruları ve değerleri ile idealleştirilir, eski hatıralarla birleştirilerek tarihî gerçekmiş gibi anlatılırlar  Her milletin millî kimlik ve nitelikleri, ortak dünya görüşü , hatıra ve beklentileri yanında kusurları ve yanlışları da destanlarına yansır  Cihangirlik tutkusu, kuvvet, binicilik ve savaşcılık yanında verdiği sözde durma , acizlere ve mağluplara hoşgörü ile yaklaşma, yardımcı olma Türk destanlarında dile getirilen ortak değer ve kabullerdir  Türk destanları,kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı, Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebeb açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır  ilk örneklerinin manzum olduğu kabul edilen Türk destanlarından Kırgız Türkleri arasında yaşayan Manas destanı dışında bütünüyle günümüze gelebilen örnek bulunmamaktadır  Diğer Türk destanları çeşitli kaynaklarda özet, epizot, hatıra, kısaltılmış seçme metinler halinde bulunmaktadır   Türk tarihine ana hatlarıyla bakıldığında Türk hayatı fetihlerle başlamış ve yeni toprakları yurt edinerek gelişmiştir  ilk anayurt olan Orta Asya hiç bir zaman terk edilmemiştir  Türk halkları ilk anayurt olan Orta Asya'dan itibaren dünya coğrafyası üzerinde geniş alana yayılmış ve bugün yedi Türk cumhuriyetinde, pek çok özerk topluluk da ve çeşitli devletlerin idaresinde azınlık halinde yaşamaktadır  Türk kültürü de tarih ve coğrafyadaki çok boyutluluğa paralel olarak çeşitlenmiş farklı seviye ve birikimlerle zenginleşerek ve farklılaşarak ancak ilk kaynaktan gelen ortaklıklarını sürdürerek günümüze ulaşmıştır  Bu sebeple Türk destanları da tarihî ve coğrafî çok boyutluluğun getirdiği dil ve kültür dairelerine paralel olarak çeşitlenmiştir  Türk destanları, ana hatlarıyla kültür dâirelerine, kronolojik ve içinde teşekkül ettikleri veya muhafaza edildikleri siyâsî birliklere göre şöyle sınıflandırılmaktadırlar: İlk Türk Destanları 1  Altay - Yakut Yaradılış Destanı 2  Sakalar Dönemi a  Alp Er Tunga Destanı b  şu Destanı 3  Hun Dönemi Oğuz Kağan Destanı 4  Köktürk Dönemi a  Bozkurt Destanı b  Ergenekon Destanı 5  Uygur Dönemi a  Türeyiş Destanı b  Göç Destanı İslamiyetin Kabulunden Sonraki Türk Destanları : 1  Karahanlı Dönemi Satuk Buğra Han Destanı 2  Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi Manas 3  Türk-Moğol Kültür Dâiresi Cengiz-name 4  Tatar-Kırım Timur ve Edige Destanları 5  Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri a  Seyid Battal Gazi Destanı b  Danişmend Gazi Destanı c  Köroğlu Destanı Türk Kozmogonisi-Yaradılış Destanı: Altaylardan Verbitskiy'in derlediği yaradılış destanı özetle şöyledir: Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti  Tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu  Göklerden gelen bir ses Tanrı Ülgen'e denizden çıkan taşı tutmasını söyledi  Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen artık yaratma zamanı geldi diye düşünerek şöyle dedi : Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayımş Su içinde yaşayan Ak Ana,su yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen'e şöyle dedi : Yaratmak istiyorsan Ülgen, Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren : De ki hep," yaptım oldu " başka bir şey söyleme  Hele yaratır iken,"yaptım olmadı" deme  Ak Ana bunları söyledi ve kayboldu  Tanrı Ülgen'in kulağından bu buyruk hiç gitmedi  insana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı : " Dinleyin ey insanlar, varı yok demeyin  Varlığa yok deyip de, yok olup da gitmeyiniz  " Tanrı Ülgen yere bakarak : " Yaratılsın yer!" Göğe bakarak "Yaratılsın Gök!" Bu buyruklar verilince yer ve gök yaratılmış  Tanrı Ülgen çok büyük üç balık yaratmış ve dünya bu balıkların üzerine konmuş  Böylece dünya gezer olmamış bir yerde sabit olmuş  Tanrı Ülgen balıkların kımıldadıklarında dünyaya su kaplamasın diye Mandı şire'ye balıkları denetleme görevi vermiş  Tanrı Ülgen, dünyayı yarattıktan sonra tepesi aya güneşe değen etekleri dünyaya değmeğen büyük Altın Dağın başına geçip oturmuş  Dünya altı günde yaratılmışdı, yedinci günde ise Tanrı Ülgen uyumuş kalmışdı  Uyandığında neler yarattım diye baktı: Ayla güneşden başka fazladan dokuz dünya birer cehennem ile bir de yer yaratmıştı  Günlerden bir gün Tanrı Ülgen denizde yüzen bir toprak parçacığı üzerinde bir parça kil gördü" insanoğlu bu olsun, insana olsun baba  " dedi ve toprak üstündeki kil birden insan oldu  Tanrı Ülgen bu ilk insana "Erlik" adını verdi ve onu kardeşi kabul etti  Ancak Erlik'in yüreği kıskançlık ve hırsla doluydu  Tanrı Ülgen gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı için öfkelendi   Tanrı Ülgen, kemikleri kamıştan, etleri topraktan yedi insan yarattı  Erlik'in yarattığı dünyaya zarar vereceğini düşünerek insanı korumak üzere Mandışire adlı bir kahraman yarattıktan sonra yedi insanın kulaklarından üfleyerek can, burunlarından üfleyerek başlarına akıl verdi  Tanrı Ülgen insanları idare etmek üzere May-Tere'yi yarattı ve onu insanoğlunun başına han yaptı  Yakut'lardan (Saka) derlenen yaradılış efsaneleri de Altay yardılış destanının yakın varyantı niteliğindedir  XIX  yüzyıl'da derlenen bu efsanelerin çeşitli din ve kültürlerin etkilerini taşıdıkları düşünülmektedir  Alp Er Tunga Sakalar dönemine âit Alp Er Tunga ve şu olmak üzere iki destan tesbit edilmiştir  Alp Er Tunga, M  Ö  VII  yüzyılda yaşamış kahraman ve çok sevilen bir Saka hükümdarıdır  Alp Er Tunga Orta Asya'daki bütün Türk boylarını birleştirerek hâkimiyeti altına almış daha sonra Kafkasları aşarak Anadolu Suriye ve Mısır'ı fethetmiş ve Saka devletini kurmuştur  Alp Er Tunga'nın hayatı savaşlarla geçmiştir  Uzun süre mücadele ettiği iranlı Medlerin hükümdarı Keyhusrev 'in davetinde hile ile öldürülmüştür  Alp Er Tunga ile iranlı Med hükümdarları arasındaki bu mücadelelerin hatıraları uzun asırlar hem Türkler hem iranlılar arasında yaşatılmıştır  Alp Er Tunga, Asur kaynaklarında Maduva, Heredot'ta Madyes, iran ve islâm kaynaklarında Efrasyab adlarıyla anılmaktadır  Orhun Yazıtlarında "Dokuz Oğuzlar" arasında "Er Tunga" adına yapılan "yuğ" merasiminden söz edilmektedir  Turfan şehrinin batısında bulunan "Bezegelik" mabedinin duvarında da Alp Er Tunga'nın kanlı resmi bulunmaktadır  "Divan ü Lügat-it Türk" ün yazarı Kaşgarlı Mahmud'a ve " Kutadgu Bilig" yazarı Yusuf Has Hacip'e göre "Alp Er Tunga" iran destanı "şehname" deki büyük ve efsanevî Turan hükümdarı "Efrasiyab"dır  Divan ü Lûgat-it Türk'de Turan hükümdarlığının merkezi olarak "Kaşgar" şehri gösterilmektedir  islâmiyeti kabul etmiş olan Karahanlı devleti hükümdarları da kendilerinin "Efrasyap" sülalesinden geldiklerine inanmışlar ve bunu ifade etmişlerdir  Moğol tarihçisi Cüveyni de Uygur devletinin hükümdarlarının da Efrasyap soyundan olduğunu yazmaktadır  şecere-i Terakime'ye göre Selçuklu Sultanları kendilerini Efrasyab soyundan kabul ederlerdi  Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğıinin dağılmasından sonra iletişim kurmak imkânı bulduğumuz ve Rusların Yakut adını verdiği Türk gurup aslında kendilerine Saka dediklerini söylemişlerdir  Tarih içinde kaybolduğunu düşündüğümüz Saka Türklerinin az da olsa bir bölümünün bugün hayatiyetlerini sürdürmeleri pek çok meselenin yeniden araştırılarak doğruların ortaya çıkmasına yardımcı olabilecektir  Tarihçi Mesudî de M  S  7  yüzyılın başındaki Köktürk hakanının "Efrasyab" soyundan olduğunu yazmaktadır  Bütün bu bilgilerden hareketle "Tunga Alp" le ilgili efsanelerin Kök Türklerden önce doğu ve orta Tiyanşan alanında yaşayan Türkler arasında meydana geldiğini ve bu destanın daha sonraları Kök Türk ve Uygurlar arasında yaşayarak devam ettiğini göstermektedir  Alp Er Tunga destanının metni bu güne ulaşamamıştır  Bir kısmından yukarıda bahsettiğimiz kaynaklarda bu değerli Saka hükümdarı ve kahramanı hakkında bilgiler ve bir de sagu (ağıt) tesbit edilmiştir: Alp Er Tunga Öldü mü Dünya sahipsiz kaldı mı Korkak öcünü aldı mı şimdi yürek yırtılır Felek yarar gözetti Gizli tuzak uzattı Beğlerbeyini kaptı Kaçsa nasıl kurtulur Erler kurt gibi uludular Hıçkırıp yaka yırttılar Acı seslerle bağırdılar Ağlamaktan gözleri kapandı Beğler atlarını yordular Kaygı onları durdurdu Benizleri yüzleri sarardı Safran sürülmüş gibi oldular Kutadgu Bilig'de "Alp Er Tunga" hakkında şu bilgi verilmektedir: " Eğer dikkat edersen görürsün ki dünya beyleri arasında en iyileri Türk beyleridir  Bu Türk beyleri arasında adı meşhur ikbali açık olanı Tonga Alp Er idi  O yüksek bilgiye ve çok faziletlere sahip idi  Ne seçkin, ne yüksek, ne yiğit adam idi ; zaten âlemde ferasetli insan bu dünyaya hâkim olur  iranlılar ona Efrasiyap derler; bu Efrasiyap akınlar hazırlayıp ülkeler zaptetmiştir  Dünyaya hâkim olmak ve onu idare etmek için pek çok fazilet, akıl ve bilgi lâzımdır  iranlılar bunu kitaba geçirmişlerdir  Kitapta olmasa onu kim tanırdı  " Bugünkü bilgilerimize göre Alp Er Tunga ile ilgili en geniş bilgi İran destanı şehname'de tesbit edilmiştir  şehname'nin başlıca konularından biri iran -Turan savaşlarıdır  Bu destana göre en büyük Turan kahramanı önce şehzade sonra hükümdar olan Efrasyap'tır  şehname'deki Alp Er Tunga ile ilgili bilgiler şöyle özetlenebilir: "Turan şehzadesi Efrasyap babasının isteği üzerine iran'a harp açtı  iki ordu Dihistan'da karşılaştılar  Boyu servi, göğsü ve kolları arslan gibi ve fil kadar kuvvetli olan Efrasyap, İranlı’ları yendi  İran padişahı Efrasyap'a esir düştü  iran'ın ilk intikamını o zaman iran'a bağlı olan Kabil Padişahı Zal aldı  Zal başarılı olmasına rağmen iran şahının öldürülmesini engelleyemedi  Efrasyab iran'ı ele geçirmek için yeni bir savaş açtı  iran'ın yetiştirdiği en büyük kahramanlardan Zal oğlu Rüstem Efrasyab'ın üzerine yürüdü   Efrasyab ile Zal oğlu Rüstem arasında bitmez tükenmez savaşlar yapıldı  iran tahtında bulunan Keykâvus, hem oğlu Siyavuş'u hem de Zal oğlu Rüstem'i darılttı  Siyavuş Efrasyap'a sığındı  Siyavuş'un Turan'da bulunduğu sırada evlendiği Türk beyi Piran'ın kızından bir oğlu oldu  Siyavuş oğluna babası Keyhusrev'in adını verdi  Efrasyab uzun yıllar Turan'da hükümdarlık etti  iran'lılar Siyavuş'un oğlu Keyhusrev'i kaçırarark iran tahtına oturttular  Keyhusrev Zaloğlu Rüstem'le işbirliği yaptı ve Turan ordularını yendi  Keyhusrev ile Efrasyap defalarca savaştılar  Sonunda ordusuz kalan Efrasyap Keyhusrev'in adamları tarafından öldürüldü  şehname'de Efrasyap adıyla anılan Turan hükümdarı Alp Er Tunga'nın iran hükümdarlarına sık sık yenildiği anlatılmaktadır  Ancak iran Turan savaşlarında iran hükümdarları sürekli değişmiş ı4o yıl yaşadığı rivayet edilen Alp Er Tunga ise mücadeleye devam etmiştir  Bu durum Efrasyap'ın başarısız olmadığını gösterir  Gerçek destan metni bulunduğu takdirde bu destanla ilgili daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir görüşündeyim  Şu Destanı : Şu destanı M  Ö  330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır  Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan'ı istilâ etmişti  Bu dönemde Saka hükümdarının adı şu idi  Bu Destan Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır  Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır  Kaşgarlı Mahmud Divan ü Lügat-it Türk'de İskender’den Zülkarneyn olarak bahsetmektedir  Destanın tespit edilebilen kısa metni şöyle özetlenebilir: İskender, Türk memleketlerini almak üzere harekete geççiğinde Türkistan'da hükümdar şu isminde bir gençti  İskender’in gelip geçici bir akın düzenlediğine inanıyordu  Bu sebeple de İskender’le savaşmak yerine doğuya çekilmeği uygun bulmuştu  İskender’in yaklaştığı haberi gelince kendisi önde halkı da onu izleyerek doğuya doğru yol aldılar  Yirmi iki aile yurtlarını bırakmak istemedikleri için doğuya gidenlere katılmadılar  Giden gurubun izlerini takip ederek onlara katılmaya çalışan iki kişi bu 22 kişiye rastladı  Bunlar birbirleriyle görüşüp tartıştılar  22 kişi bu iki kişiye: "Erler İskender gelip geçici bir kişidir  Nasıl olsa gelip geçer , o sürekli bir yerde kalamaz  Kal aç" dediler  Bekle , eğlen, dur anlamına gelen "Kalaç" bu iki kişinin soyundan gelen Türk boyunun adı oldu  İskender Türk yurtlarına geldiğinde bu 22 kişiyi gördü ve Türk'e benziyor anlamında " Türk maned " dedi  Türkmenlerin ataları bu 22 kişidir ve isimleri de İskender’in yukarıdaki sözünden kaynaklanmıştır  Aslında Türkmenler, Kalaçlarla birlikte 24 boydur ama Kalaçlar kendilerini ayrı kabul ederler  Hükümdar şu Uygurların yanına gitti  Uygurlar gece baskını yaparak İskender’in öncülerini bozguna uğrattılar  Sonra İskender ile şu barıştılar  İskender Uygur şehirlerini yaptırdı ve geri döndü  Hükümdar Şu’da Balasagun'a dönerek bugün şu adıyla anılan şehri yaptırdı ve buraya bir tılsım koydurttu  Bugün de leylekler bu şehrin karşısına kadar gelir, fakat şehri geçip gidemezler  Bu tılsımın etkisi hâlâ sürmektedir  Bu destana göre İskender Türkistan'a geldiğinde Türkmenlerin dışındaki Türkler doğuya çekilmişlerdi  İskender Türkistan’da mukavemetle karşılaşmamış bu sebeple de ilerlememiştir  Büyük ölçüde çadırlarda yaşayan Türkler İskender’in seferinden sonra şehirler kurmuş ve yerleşik hayatı geliştirmişlerdir  Hun - Oğuz Destanı : Oğuz Kağan destanı M  Ö  209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış olan Hun hükümdarı Mete'nin hayatı etrafında şekillenmiştir  Bütün Türk destanlarında olduğu gibi bu destanın da ilk şekli günümüze ulaşmamıştır  Bugün, elimizde Oğuz destanının üç varyantı bulunmaktadır  XIII ile XVI yüzyıllar arasında Uygur harfleriyle yazılmış ve İslamiyetten önceki inancı yansıtan varyantın ilk örneği temsil ettiği kabul edilebilir  XIV  yüzyıl başında yazıldığı bilinen Reşîdeddîn'in Câmiüt-Tevârih adlı eserinde yer alan Farsça Oğuz Kağan Destanı İslâmî varyantların ikincisini temsil etmektedir  Oğuz Kağan Destanının üçüncü varyantı ise XVII  yüzyılda Ebü'l-Gazî Bahadır Han tarafından Türkmenler arasındaki sözlü rivayetlerden ve önceki yazmalardan faydalanarak yazılmıştır   Oğuz Kağan Destanının İslamiyet Öncesi Rivayeti Ay Kağan'ın yüzü gök , ağzı ateş, gözleri elâ, saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu  Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et ,çorba ve şarap istedi  Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü  Ayakları öküz ayağı , beli kurt beli, omuzları samur omzu, göğsü ayı göğsü gibiydi  Vücudu baştan aşağı tüylüydü  At sürüleri güder ve avlanırdı  Oğuz'un yaşadığı yerde çok büyük bir orman vardı  Bu ormanda çok büyük ve güçlü bir gergedan yaşıyordu  Bir canavar gibi olan bu gergedan at sürülerini ve insanları yiyordu  Oğuz cesur bir adamdı  Günlerden bir gün bu gergadanı avlamağa karar verdi  Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanını aldı ve ormana gitti  Bir geyik avladı ve onu söğüt dalı ile ağaca bağladı ve gitti  Tan ağarırken geldiğinde gergedanın geyiği almış olduğunu gördü  Daha sonra Oğuz, avladığı bir ayıyı altın kuşağı ile ağaca bağladı ve gitti  Tan ağarırken geldiğinde gergedanın ayıyı da aldığını gördü  Bu sefer kendisi ağacın altında bekledi  Gergedan geldi ve başı ile Oğuz'un kalkanına vurdu  Oğuz kargı ile gergedanı öldürdü  Kılıcı ile başını kesti  Gergedanın barsaklarını yiyen ala doğanı da oku ile öldürdü ve başını kesti  Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrıya yalvarırken karanlık bastı  Gökten bir gök ışık indi  Güneşten ve aydan daha parlaktı  Bu ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu  Bu kız gülünce gök tanrı da gülüyor, kız ağlayınca gök tanrı da ağlıyordu  Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi  Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk doğurdu  Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız isimlerini verdiler  Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü  Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu  Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi  Oğuz bu kızı sevdi ve onunla evlendi  Günlerden gecelerden sonra Oğuz'un bu kızdan da üç oğlu oldu  Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular  Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi  Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı  Çeşit çeşit yemekler, şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler  Toydan sonra Beylere ve halka Oğuz Kağan şunları söyledi: Ben sizlere oldum kağan Alalım yay ile kalkan Nişan olsun bize buyan Bozkurt olsun bize uran Av yerinde yürüsün kulan Dana deniz, daha müren Güneş bayrak gök kurıkan Oğuz Kağan bu toydan sonra dünyanın dört bir tarafına elçilerle şu mektubu gönderdi:" Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olmam gerekir  Sizden itaat dilerim  Kim benim emirlerime baş eğerse, hediyelerini kabul eder ve onu dost edinirim  Kim baş eğmezse, gazaba gelirim  Onu düşman sayarım  Onunla savaşır ve yok ettiririm"  Yine o zamanlarda sağ yanda bulunan Altun Kağan, Oğuz Kağan'a pek çok altın gümüş ve değerli taşlar hediye etti ve ona itaat ederek dostluk kurdu  Oğuz Kağanın sol yanında ise askerleri ve şehirleri çok olan Urum Kağan vardı  Urum Kağan Oğuz Kağanı dinlemezdi  Oğuz Kağan'ın isteklerini gene kabul etmedi  Oğuz Kağan gazaba geldi, bayrağını açtı ve askerleriyle birlikte Urum Kağana doğru yürüdü  Kırk gün sonra Buz Dağ'ın eteklerine geldi  Çadırını kurdurdu ve sessizce uyudu  Tan ağarınca Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi  O ışıktan gök tüylü gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı  Kurt: " Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; Ey Oğuz ben senin önünde yürüyeceğim  "dedi  Bunun üzerine Oğuz çadırını toplattırdı ve ordusuyla birlikte kurdu izlediler  Gök tüylü gök yeleli büyük erkek kurt itil Müren denizi yakınındaki Kara dağın eteğinde durdu  Urum Hanın ordusu ile Oğuz Kağanın ordusu arasında büyük savaş oldu  Oğuz Kağan savaşı kazandı, Urum Hanın hanlığını ve halkını aldı  Oğuz Kağan ve askerleri Gök tüylü ve gök yeleli kurdu izleyerek itil ırmağına geldiler  Oğuz Kağan'ın beylerinden Uluğ Ordu bey itil ırmağını geçmek için ağaçlardan sal yaptı ve böylece karşıya geçtiler  Oğuz'un bu buluş hoşuna gittiği için bu Uluğ Ordu Bey'e "Kıpçak" adını verdi  Gök tüylü gök yeleli kurdu izleyerek yeniden yola devam ettiler  Oğuz Kağan'ın çok sevdiği alaca atı Buz Dağa kaçtı  Oğuz Kağanın çok üzüldüğünü gören kahraman beylerinden biri Buz Dağa çıktı ve dokuz gün sonra alaca atı bularak geri döndü  Oğuz Kağan atını ve karlarla örtünmüş kahraman beyi görünce çok sevindi  Atını getiren bu beye: " Sen buradaki beylere baş ol  Senin adın ebediyen Karluk olsun  " dedi  Bir süre ilerledikten sonra gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt durdu  Çürçet yurdu adı verilen bu yerde Çürçetlerin kağanı ve halkı Oğuz Kağana boyun eğmeyince büyük savaş oldu  Oğuz Kağan, Çürçet Kağını yendi ve halkını kendisine bağladı  Oğuz Kağan, ordusunun önünde yürüyen bu gök tüylü gök yeleli erkek kurdla Hint, Tangut, Suriye, güneyde Barkan gibi pek çok yeri savaşarak kazandı ve yurduna kattı  Düşmanları üzüldü, dostları sevindi  Pek çok ganimet ve atla evine döndü  Günlerden bir gün Oğuz Kağanın tecrübeli bilge veziri Uluğ Bey rüyasında bir altın yay ve üç gümüş ok gördü  Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanıyordu  Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu  Oğuz Kağan bu rüyayı dinleyince yurdunu oğulları arasında paylaştırdı  Köktürk Destanı Köktürklerle ilgili tesbit edilen destanın iki farklı rivayeti bulunmaktadır  Çin kaynaklarında tespit edilen varyant "Bozkurt", Ebü'l-Gâzi Bahadır Han tarafından tespit edilen varyant şecere-i Türk'te ise "Ergenekon" adıyla verilmiştir  Ergenekon Destanı Moğol ilinde Oğuz Han soyundan il Han'ın hükümdarlığı sırasında Tatarların hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş açtı  ilhan'ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak yendi  ilhanın ülkesindeki herkesi öldürdüler  Yalnız il Han'ın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kaçıp kurtulmayı başardılar  Düşmanın, onları bulamayacağı bir yere gitmeğe karar verdiler  Yabanî koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağıda dar bir geçite vardılar  Bu geçitten geçerek içinde akar sular,pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyva ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler  Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında "Ergene" kelimesiyle "dik" anlamındaki "Kon" kelimesini birleştirerek "Ergenekon" adını verdiler  Kıyan ve Nüküz'ün oğulları çoğaldı  Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon'a sığamadılar  Atalarının buraya geldiği geçitin yeri unutulmuştu  Ergenekon'un çevresindeki dağlarda geçit aradılar  Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi  Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar  Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler  Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı  ilhan'ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler, atalarının intikamını aldılar  Egenekondan çıktıkları gün olan 21 martta her yıl bayram yaptılar  Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak döğerler  Bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır  Uygur Destanları Uygurlara âit Türeyiş ve Göç isimli iki destan parçası tesbit edilmiştir  Türeyiş parçası Çin kaynaklarından Göç ise hem Çin hem iran kaynaklarında bulunmaktadır  Türeyiş Destanı Eski Hun beylerinden birinin çok güzel iki kızı vardı  Bu bey kızları ile ancak Tanrıların evlenebileceğini düşünüyordu  Bu sebeble ülkesinin kuzey tarafında yüksek bir kule yaptırarak iki güzel kızını Tanrılarla evlenmek üzere buraya yerleştirdi  Bir süre sonra kuleye gelen bir kurdun Tanrı olduğu düşüncesiyle kızlar bu kurtla evlendiler  Bu evlenmeden doğan Dokuz Oğuzların sesi kurt sesine benzerdi   Göç Destanı Uygurların yurdunda "Hulin" isimli bir dağ vardı  Bu dağdan Tuğla ve Selenge isimli iki ırmak çıkardı  Bir gece oradaki bir ağacın üzerine gökten ilâhi bir ışık indi  iki ırmak arasında yaşayan halk bunu dikkkatle izlediler  Ağacın gövdesinde şişkinlik oluştu, ilâhi ışık dokuz ay on gün şişkinlik üzerinde durdu  Ağacın gövdesi yarıldı ve içinden beş çocuk göründü  Bu ülkenin halkı bu çocukları büyüttü  En küçükleri olan Buğu Han büyüyünce hükümdar oldu  Ülke zengin halk mutlu oldu  Çok zaman geçti  Yuluğ Tiğin isimli bir prens hükümdar oldu  Çinlilerle çok savaştı  Bu savaşlara son vermek için Oğlu Galı Tigini bir Çin prensesi ile evlendirmeğe karar verdi  Çinliler , prensese karşılık hükümdardan Tanrı dağının eteğindeki Kutlu Dağ adını taşıyan kayayı istediler  Gali Tigin kayayı verdi  Çinliler kayayı götürmek için kayanın etrafında ateş yaktılar, kaya kızınca üzerine sirke döktüler  Ufak parçalara ayrılan kayayı arabalara koyarak Çin'e taşıdılar  Memleketteki bütün kuşlar, hayvanlar kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağladılar  Bundan yedi gün sonra da Gali Tigin öldü  Kıtlık ve kuraklık oldu  Yurtlarını bırakarak göç etmek zorunda kaldılar  Buraya kadar kısaca tanıtmağa çalıştığımız Türklerin ilk dönem edebî eserleri olan Yaratılış, Alp Er Tunga, şu, Oğuz Kağan, Ergenekon, Türeyiş ve Göç destanları bugünkü bütün Türk Cumhuriyet ve Topluluklarının ortak destanları olarak kabul edilmektedir  Büyük bir ihtimalle XV  yüzyılda yazıya geçirildiği kabul edilen "Dede Korkut Hikâyeleri" nin Hun-Oğuz Destan dâiresinden ayrılmış destan parçası olduğu görüşü oldukça yaygındır  Dede Korkut Hikâyeleri ve bu hikâyelerin hem anlatıcısı hem de kahramanlarından biri olan Dede Korkut bütün Türk dünyasında ortak olarak tanınan sözlü ve yazılı gelenekte yaşatılan önemli eserlerden biridir  Türklerin X  yüzyılda büyük kitleler halinde İslâmiyet’i kabul etmelerinden ve Oğuzların büyük bir bölümünün batıya bugünkü Anadolu topraklarına göçmelerinden sonra gerek Orta Asyada gerek Anadolu , Balkanlar ve Orta Doğuda, Türkler farklı siyasî birlikler içinde yaşamışlardır  X  yüzyıldan sonra teşekkül eden destanlardan Köroğlu dışındakiler Türk topluluk ve guruplarının iletişimleri ölçüsünde yaygınlaşmıştır  Köroğlu destanı XVI  yüzyılda Anadolu'da teşekkül etmiş ve hemen hemen bütün Türk dünyası tarafından benimsenmiş ve çeşitlenerek yaşatılmaktadır  İslâmiyetin Kabulünden Sonraki Türk Destanları Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han X  yüzyılda islâmiyeti resmen devlet dini olarak kabul etmiştir  islâmiyetten sonra ilk teşekkül eden destan da bu hükümdarın islâmiyeti kabul ve yaymak için yaptığı mücadelelerin efsanelerle zenginleştirilerek anlatımıyla doğmuştur  Bu destanın bir elyazmasında bulunan metni kısaca şöyle özetlenebilir : Satuk Buğra Han Destanı Hz  Muhammed kanatlı atı Burak'ın sırtında göklere yükseldiği "Mirâc Gecesinde" gök katlarında kendinden önceki peygamberleri görür  Bunlar arasında birini tanıyamaz ve Cebrail'e bunun kim olduğunu sorar  Cebrail : " Bu peygamber değildir  Bu sizin ölümünüzden üç asır sonra dünyaya inecek olan bir ruhtur  Türkistan'da sizin dininizi yayacak olan bu ruh " Abdülkerim Satuk Buğra Han" adını alacaktır  " Hz  Muhammed yeryüzüne döndükten sonra hergün islâmiyeti Türk ülkesine yayacak olan bu insan için dua etti  Hz  Muhammed'in arkadaşları da bu ruhu görmek istediler  Hz  Muhammed dua etti  Başlarında Türk başlıkları bulunan silâhlı, kırk atlı göründü  Satuk Buğra Han ve arkadaşları selâm verip uzaklaştılar  Bu olaydan üç asır sonra Satuk Buğra Han, Kaşgar Sultanının oğlu olarak dünyaya geldi  Satuk Buğra Hanın doğduğu gün yer sarsılmış, mevsim kış olduğu halde bahçeler , çayırlar çiçeklerle örtülmüştü  Falcılar bu çocuğun büyüyünce müslüman olacağını söyleyerek öldürülmesini isterler  Satuk Buğra Hanı, annesi : " Müslüman olduğu zaman öldürürsünüz  " diyerek ölümden kurtarır  Satuk Buğra Han ı2 yaşında arkadaşlarıyla birlikte ava çıkmağa başlar  Avda oldukları günlerden birinde kaçan bir tavşanın arkasından hızla koşarken arkadaşlarından uzaklaşır  Kaçan tavşan durur ve bir ihtiyar insan görünümü kazanır  Satuk Buğra Han'ın sonradan Hızır olduğunu anladığı bu yaşlı kişi ona müslüman olmasını öğütler ve islâmiyeti anlatır  Satuk Buğra, Kaşgar hükümdarı olan amcasından islâmiyeti kabul etmesini ister  Kaşgar Hanı, müslüman olmayacağını söyler  Satuk Buğra Han'ın işaretiyle yer yarılır ve hükümdar toprağa gömülür  Satuk Buğra Han hükümdar olur ve bütün Türk ülkeleri onun idaresinde islâmiyeti kabul ederler  Satuk Buğra Han, ömrünü müslümanlığı yaymak için mücadele ile geçirmiştir  Menkabelere göre Satuk Buğra Han'ın düşmana uzatıldığında kırk adım uzayan bir kılıcı varmış ve savaşırken etrafına ateşler saçıyormuş  96 yaşında Tanrıdan davet almış bu sebeble Kaşgar'a dönmüş ve hastalanarak burada ölmüştür   Manas Destanı Kırgız Türkleri arasında doğan Manas destanı Kazak-Kırgız Türk kültür dâiresi içinde bugün de bütün canlılığı ile yaşamaktadır  Bu destanın XI ile XII  yüzyıllarda meydana geldiği düşünülmektedir  Destanın kahramanı Manas da, Oğuz Kağan destanının islâmî rivayetindeki ve Satuk Buğra Han gibi islâmiyeti yaymak için mücadele eden bir kahramandır  Böyle olmakla beraber Manas destanında islâmiyet öncesi Türk kültür , inanç ve kabullerinin tamamını görmek mümkündür  Bazı varyantları 4oo  ooo mısra olan Manas destanı Türk-Bozkır medeniyetinin Kazak -Kırgız dâiresinin kültür belgeseli niteliğindedir   Cengiz-nâme Ortaasya'da yaşayan Türk boyları arasında XIII  yüzyılda doğup gelişmiştir  Cengiznâme Moğol hükümdarı Cengiz'in hayatı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz'in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir  Orta Asya'da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır  Cengiz-nâme'de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi anlatılmaktadır  Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı'nın çocuğu olarak doğar  Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir  XVII  yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli yazarı Ebü'l Gâzi Bahadır Han, "şecere-i Türk" adlı eserinde "Cengiz-Nâme"nin ı7 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir  Bu bilgi, bu destanın, Orta Asya'daki Türkler arasındaki yaygınlığını göstermektedir  Orta Asya Türkleri, Cengiz'i islâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir  Batıdaki Türkler tarafından ise Cengiz hiç sevilmemiştir  Arap tarihçilerinin, bu hükümdarı islâm düşmanı olarak göstermeleri ve tarihî olaylar onun sevilmemesinde etkili olmuştur  Moğolların Anadoluya saldırgan biçimde gelip ortalığı yakıp yıkmaları, Bağdat'ın önce Hülâgu daha sonra Timurlenk tarafından yakılıp yıkılması, Timurlenk'in Yıldırım Beyazıd'la sebebsiz savaşı gibi tarihi gerçekler, Cengiz'in de diğer Moğollar gibi sevilmemesine sebeb olmuştur  Cengiz-Nâme batıda yaşayan Türkler'in hafıza ve gönüllerinde yer almamıştır  "Cengiz-Nâme"nin Orta Asya Türkleri arasında bir diğer adı da " Dâstân-ı Nesl-i Cengiz Han"dır  Edige Bu destanda XIII yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV  yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır  Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza Bahadır'a atfen verilmiştir  Edige Mirza Bahadır'ın devletini ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV  yüzyılda destan haline getirilmiştir  1820'yılından itibaren yazıya geçirilen Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak, Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir Çeşitli Türk guruplar arasında Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan gibi ilk Türk destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dtünya görüşünü temsil eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği içinde yer almamış pek çok başka destan örneği bulunmaktadır  Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler olarak da nitelendirilen çok tanınmış ve bir çok Türk topluluklarınca da bilinen Köroğlu örneği yanında daha sınırlı alanlarda tesbit edilen Danişmendname , Battalname gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır  Battal-Nâme Bu destanın kahramanı Türkler arasında Battal Gâzi adıyla benimsenmiş bir Arap savaşcısıdır  Asıl destan, VIII  yüzyılda, Emevî'lerin hırıstıyanlarla yaptıkları savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermiş Abdullah isimli bir kişiyle ilgili olarak doğmuştur  Battal arapça kahraman demektir, Battal Gâzi, Arap kahramanına verilen unvanlardır  Türklerin müslüman olmalarından sonra Battal Gâzi destan tipi Türkleştirilmiş önceki destan epizotlarıyla zenginleştirilmiş ve anlatım geleneği içine alınmıştır  XII ve XIII yüzyıllarda Battal-Nâme adı ile ve nesir biçimi yazıya geçirilmiştir  Hikâyeci âşıkların repertuarlarında da yer almıştır  Seyyid Battal adıyla da anılan bu kahraman hem çok bilgili, çok dindar ve cömertdir  Müslümünlığı yaymak için yaptığı mücadelelerde insanların yanında büyücü, cadı ve dev gibi olağanüstü güçlerle de savaşır  " Aşkar Devzâde" isimli atı da kendisi gibi kahramandır  Arap, Fars ve Türklerin X-XX  yüzyıllar arasında oluşturdukları ortak islâm kültür dâiresinin ürünlerinden biri olmakla beraber Orta Asya'da yaşayan Türk guruplar arasına da yayılarak Türk kabul ve değerleriyle kaynaşmıştır   Dânişmendnâme Anadolunun fethini ve bu mücadelenin kahramanlarını anlatan, X11  yüzyılda sözlü olarak şekillenen X111  yüzyılda yazıya geçirilen islâmî Türk destanlarındandır  Danişmendnâme'de hikâye edilen olayların tarihi gerçeklere uygunluğu, kahramanlarının yaşamış Türk beyleri olmalarından, Anadolu coğrafyasının gerçek isimleriyle anılmasından dolayı uzun süre tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir  Köroğlu metni destan adıyla anılmakla ve bazı destanî niteliklere de sahib olmakla birlikte XX  yüzyılda Anadolu'dan derlenen örnekleri daha çok halk hikâyesi geleneğine yakındır  Anadolu'da hikâyeci âşıklar tarafından 24 kol halinde anlatılan hikâyesinin özeti kısaca şöyledir : Köroğlu Destanı Bolu beyi, güvendiği seyislerinden biri olan Yusuf'a : " Çok hünerli ve değerli bir at bul  " emrini verir  Seyis Yusuf, uzun süre Bolu beyinin isteğine uygun bir at arar  Büyüdüklerinde istenen niteliklere sahip olacağına inandığı iki tay bulur ve bunları satın alır  Bolu beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve seyis Yusuf'un gözlerine mil çekilmesini emreder  Gözleri kör edilen ve işinden kovulan Yusuf, sıska taylarla birlikte evine döner  Oğlu Ruşen Ali'ye verdiği talimatlarla tayları büyütür  Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen Ali, babasının isteğine göre atları yetiştirir  Taylardan biri olağanüstü bir at haline gelir ve Kırat adı verilir  Kırat da destan kahramanı Köroğlu kadar ünlenir  Seyis Yusuf, Bolu beyinden intikam almak için gözlerini açacak ve onu güçlü kılacak üç sihirli köpüğü içmek üzere oğlu ile birlikte pınara gider  Ancak, Köroğlu babasına getirmesi gereken bu köpükleri kendisi içer, yiğitlik, şâirlik ve sonsuz güç kazanır  Babası kaderine rıza gösterir ancak oğluna mutlaka intikamını almasını söyler  Köroğlu Çamlıbel'e yerleşir, çevresine yiğitler toplar ve babasının intikamını alır  Hayatını yoksul ve çaresizlere yardım ederek geçirir  Halk inancına göre silâh icat edilince mertlik bozuldu demiş kırklara karışmıştır  Çeşitli dönemlere ve farklı siyâsî birlikler sahip Türk gurubları arasında tesbit edilen Türk destanlarının kısaca tanıtımı ve özeti bu kadardır  Bu destan metinleri incelendiğinde hepsinde ilk Türk destanı Oğuz Kağan destanının izleri bulunduğu görülür  Bu destan parçaları Türk dünyasının ortak tarihî dönem hatıralarını aksettiren ilk edebî ürünler olarak da önem ve değer taşırlar  Bir gün bu parçalardan hareketle Fin destanı Kalavala gibi değerli mükemmel bir Türk destanını yazılabilirse çeşitli kaynaklarda dağınık olarak bulunan malzeme daha anlamlı hale gelebilir kanaatindeyim  Kaynaklar 1  Banarlı Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Istanbul 1971  2  Bang W  - R  R  Arat, Die Legende von Oghuz-Kaghan, Berlin ı932  Türkçe çevirisi, Oğuz Kağan Destanı,Istanbul 1936   3  Ebulgâzi Bahadır Han, şecere-i Terakime, fotokopi, Istanbul ı937  4  Gökyay Orhan şâik, " Han-nâme" Necati Lugal Armağanı, Ankara ı968   5  inan Abdulkâdir, Tarihte ve bugün şamanizm, Ankara ı945   6  Köprülü Mehmet Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, Istanbul 1928  ikinci baskı Istanbul 1982  7  Moğolların Gizli Tarihi, çeviren Ahmet Temir, Ankara ı948  8  Orkun H  N  , Oğuzlara Dâir, Ankara ı935  9  Ögel Bahaeddin, "Uygurların Menşe Efsanesi", A  Ü  Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi , Ankara 1947  10  Ögel Bahaeddin , Türk Kültür Tarihi, Ankara 1962  11  Türk Mitolojisi, Ankara 1971  12  Sümer Faruk, Oğuzlar , Ankara 1967  13  Togan Zeki Velidi, Umumî Türk Tarihine Giriş, Istanbul 1946   | 
|   | 
|  | 
|  |