Prof. Dr. Sinsi
|
Hacı bektaş-ı veli
Haci Bektâs-i Velî'nin zamani ile ilgili dökümanlar, belgeler çok azdir Haci Bektâs-i Velî Horasan'lidir Horasan bugün Iran'in kuzey dogusuna, Hazar Denizi'nin güney dogusuna rastlayan mintika  Özbekistan'in, Türkmenistan'in, Afganistan'in bir kismini içine alan bir bölge  Bu bölgede, Nisâpur sehrinde dogdugu rivayet ediliyor Dogru olabilir Bunun dogrulugunu eserin içindeki fikirlerin tahlilinden, Haci Bektas'in kültürel yapisinin incelenmesinden de te'yid ediyoruz Böyle oldugu mümkün  
Haci Bektâs-i Velî, onu sevenlerin söyledigine göre Arap soyundan, hattâ Peygamber Efendimiz'in evlâdindan  Yâni seyyid  Kendileri seyyid diyorlar, çok net olarak  O zaman tabii bir Arab'in kalkip da Türkçülük yapmasi olamaz
Sonra Arap kültürüne reaksiyon olarak Kirsehir'de Türkçü bir cereyan baslatmis!? Bu masal, böyle sey olamaz Mümkün degil böyle sey olmasi  Zâten, milliyetçilik cereyanlari 19 Asir'da çikmis O asirda böyle bir miliyetçilik cereyani yok  Kavmiyetçilik çok günah, ayip diye düsünüyor herkes  Birçok kavimler bir potada erimis, birbirlerini kardes biliyorlar Böyle bir sey bahis konusu degil  Simdiki az düsünen düsünürlerin fantazileri  Mümkün degil  
--Seyyid olmasi mümkün mü? 
--Mümkündür Çünkü, Nisâpur Arap ordugâh merkezi idi zâten  Araplarin fütühat ordularinin karargâhi idi Nisâpur'dan Arap oldugunu bildigimiz çok alim yetismistir Meselâ, Hâce Abdullah-i Ensârî; yâni ensardan, Medine'den, Medine kabilesinden  Çok net olarak sülâlesini, seceresini biliyoruz Arap kavminden  Nisâpur'a yakin bir sehirden  Daha pek çok isimler verilebilir Mümkündür, Haci Bektâs-i Velî de seyyid olabilir
Zâten Makalât isimli eserini Farsça degil, Türkçe degil Arapça olarak yazmistir O devirde Farsça çok yaygin ve Haci Bektâs'in yasadigi zamanda bir çok kimse Farsça yaziyor Divanda, devletin kademelerinde Farsça konusuluyor Sonra Karamanoglu Mehmed Bey, ''Bundan sonra bargâhta, dergâhta Türkçe konusulsun!'' demis de, Farsça'dan öyle vaz geçilmis Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Konya'da - -biliyorsunuz-- Mesnevî'yi Farsça söylüyor Böyle bir durumda Arapça eser yaziyor Dogru  Demek ki, Arap irkindan ki, Arapça yazmayi uygun görmüs
Ne zaman yasamis? Çesitli rivayetler var, onlari inceliyoruz Burda detayi var, o detaya sizi sokmak istemem, yormak istemem Mevlânâ ile çagdas  
Tarikatlarin tekkelerinde tomarlar vardir Böyle tomar halinde dürülmüs, deri veya çok saglam kâgit üzerine yazilmis secereler vardir Yâni, bu makama kim geldi, ondan sonra kim geldi, ondan sonra kim geldi? Böyle sira ile yazilir ve intikal eder Seyhinden halifesine, ondan ötekine intikal eder Iste o tomar denilen bu secere kâgitlarinda verilen bazi rakamlar var   O rakamlarin dogru olmasi mümkündür Çünkü, o gibi evrak muhafaza edilmistir, korunmustur ve ordan alinmis olmasi mümkündür
Altmisüç yil yasamis; milâdî 1209'da dogup, 1270'de vefat etmistir o kayitlara göre  Biz bunu birtakim vakfiye kayitlarindan da tesbit ettik, yanlislari düzelttik Baska tarihler söyleyenler var  738'de ölmüstür diyenler var  Mümkün degil; çünkü, ondan kirk elli yil önce yazilmis vakfiye kayitlarinda merhum gibi ifadelerle bahsedildigine göre, demek ki ondan evvel ölmüs diye çikartiyoruz
Yakin devirde onunla ilgili bilgi veren kitaplara bakiyoruz ve bu verdigimiz rakamlarin dogru oldugunu tahmin ediyoruz Hicrî 606 - 669, milâdî 1209 - 1270 yillari arasinda yasamis ki, bu Mevlânâ ile akran demektir, çagdas demektir Zâten menâkibnâmelerde de onunla çagdas olduguna dair, birbirleriyle münâsebetleri olduguna dair rivayetler var  
Konusmayi canlandirmak için, o rivayeti anlatayim Eflâkî diye Menâkibül Arifîn'i Maarif Klasikleri arasinda nesredilmis olan, Mevlânâ'dan sonra yasamis, onun torunuyla çagdas bir yazar var  O Mevlânâ ile ilgili rivayetleri duyarak, çevreden toplayarak o eseri meydana getirmis
Diyor ki: Kirsehir'de bir Sulucakarahöyük denilen yerde --simdiki Hacibektas kasabasi-- bir sahis varmis ve Mevlânâ'ya muhalif imis Bir müridini, halifesini oraya göndermis Demis ki: ''Git o Mevlânâ denilen adama, sor ki: Eger aradigini bulduysa, Rabbine kavustuysa, erdiyse, erenlerden olduysa; bu velveleyi, bu gürültüyü kessin! Bu gürültü ne? Bulmus, muradina ermis Eger aradigini bulamamissa, bu gürültü niye? Bulamayan insanin bu gürültüsü iddia oluyor, palavra oluyor, gösteris oluyor, tantana oluyor O da tasavvufta makbul bir sey degil  Git bunlari o zata söyle!'' demis Haci Bektas-i Velî, Eflâkî'ye göre  
Eflâkî tabii, Mevlevî dervisi  Söyle anlatiyor: Haci Bektas-i Velî'nin gönderdigi sahis Konya'ya gelmis sormus:
''--Bu Mevlânâ nerdedir? ''
''--Falanca medresededir ''
O medreseye gitmis, kapisindan içeriye girmis Mevlânâ o anda semâ' halinde  
Semâ' dedigimiz sey, artik radyodan, televizyondan hepiniz duydunuz, gördünüz, biliyorsunuz ki vecde gelerek dönmek  Tabii, vecdsiz dönüp de sonra vecde ulasmak tarzinda kullaniliyor simdi  Eskiden tabii olan sekli, vecde geldi mi dönerdi insan  Simdi döne döne vecde gelmeyi deniyorlar Tersine bir çalisma  
Mevlânâ meselâ, kuyumcular çarsisinda dolasiyormus Selâheddin-i Zertûb'un --altin isçiligi isleyen kuyumcu Selâhaddin'in-- dükkâninin önüne gelince  Içerden çekiç sesleri geliyor Yüzük yapacak, bilezik yapacak altini  ''Takka tiki tiki  Takka tiki tiki  Takka tiki tiki  '' bir çalisma var O seslerden Mevlânâ vecde gelmis, baslamis semâ' etmege; yâni, pervâneler gibi dönmege  
Pervâne de aslinda kelebek adidir; sonradan yapilan bu elektrikli döner alet degil  Ve söyle diyor:
Yeki gencî pedîd âmed, der in dükkân-i zer kûbî,
Zihî sûret, zihî ma'nî, zihî hubî, zihî hubî
''Su kuyumcu dükkânindan bir hazine gözüme göründü Su kuyumcu dükkânindan içeriye baktim; bir hazine gözüme eristi Zuhura geldi ki, ne güzel sûret, --yâni görünüm-- ne güzel mânâ --yâni sîret, iç hali- - Disi güzel, içi güzel  Ne güzellik, ne güzellik  Yâni orda o Selâhaddin-i Zerkûb'un dükkânina bakmis Evet, esnaf  Kuyumculuk isi yapiyor, imalâtla mesgul  
Mevlânâ onu kapidan görünce  Yüzü güzel, nurlu  Içi güzel; kalbinin, sîretinin, mânevî halinin güzelligini görmüs Mevlânâ  ''Ne güzel yüz, ne güzel iç alemi; ne güzellikler, ne güzellikler  '' diye cosmus, semâa geliyor Semâ' bu  Yâni böyle vecde gelip, kendinden geçip, aska gelip dönmek  
Simdi vecde gelmis dönüyor Mevlânâ  Bir taraftan da bir rubâî söylüyor Ama rubâîyi onlar bizim gibi düz okumazlardi Yâni gazel demek, rubâî demek, o zaman için ses esliginde, makamla, bir ahenkle söylemek demek  Düz siir okur gibi, böyle kas çatarak söylemek degil  
Bir taraftan dönüyormus, bir taraftan da bir ilâhî söylüyormus ki, Türkçe'si söyle:
''Eger senin yârin, dostun, sevgilin yoksa, neden taleb etmiyorsun? Eger yârini, sevdigini, dostunu bulup ona kavustuysan niçin tarab etmiyorsun? ''
Tarab etmek, sevinmek demek  Tarabya, Bogazda sevinçli islerin oldugu yermis demek ki  ''Niçin o zaman da sevinç izhar etmiyorsun? Tenbel tenbel oturmussun da, kendi acâip halinin farkinda degilsin de, bizim halimize ne kadar acâip hal diyorsun Halbuki, senin halin acaip  Yoksa kalk talep et, gayrete gel; varsa, sevincinden sikir sikir oyna!'' demek istiyor Mevlânâ  O zaman Haci Bektâs-i Velî'nin tenkidine cevap vermis oluyor
Yâni, ''Bulduysa otursun yerine!'' demisti; ''Buldumsa, sevincimden oynayacagim '' diyor ''Bulmadiysa, yine otursun yerine!'' demisti; ''Bulmadiysam, aramak için bir coskunluk içine girecegim '' demis oluyor Tabii bunlar bir meseleye iki ayri bakistir; ictihad farki  Birisi o zihniyette, birisi baska zihniyette  Ikisi de hakli olabilir, mümkündür; çünkü, niyetleri temizdir
Iste böyle münâsebetleri oldugu düsünülüyor Sizin hatirinizda çok rahat kalabilir ki, biz bir profesörden duyduk diyebilirsiniz, Mevlâna ile çagdastir Haci Bektas-i Velî  Öyle Orhan Gazi'yi görmüslügü, yeniçerilerinin kurulusunda dua ettigi, kiliç kusattigi filân yok  Olsa olsa, o isi torunlari yapmistir Ondan sonra Haci Bektas'in kendisi sanilmistir Aslinda öyle olmadigi muhakkak  
Mentes adinda bir kardesi oldugu muhakkak  Asikpasazâde diye bir kimse var  Kirsehir'den Kayseri'ye dogru geçerken sol tarafta görmüssünüzdür; bembeyaz, sahâne, güzel, sevimli bir sanat eseri var  Asik Pasa'nin türbesi  Iste onun torunu olan bir Asikpasazâde var ki, Osmanli tarihi yazmistir Tarihçilerimiz bilir Içinizde o bölümde olan var  
Asikpasazâde diyor ki, ''Be bu Haci Bektas-i Velî'nin ve çocuklarinin ahvâlini bütün detayi ile biliyorum '' diyor kitabinda  Biliyormus ama, söylememis mübârek  Bildigini yazsaydin ya  ''Tevâtür-ü sahih ile hepsini bilirim '' diyor Kirsehir'lidir, bilebilir, dogrudur Zaman bakimindan arada uzun bir zaman farki var ama, bilebilir Diyor ki, ''O seyhlikten, müridlikten uzak, kendi halinde bir büdelâ aziz idi ''
Büdelâ demek, evliyânin birisi gidince yeri otomatik doldurulan, sayisi belli, üçler, kirklar, yediler gibi birisi demek  Mânevî makami vardi demek istiyor ''Kendi basinda bir insandi Öyle seyhlik, müridlik, silsile, tarikat meselesi yoktu '' diyor Asikpasazâde  
Biz simdi ilim adami olarak, her tarih kitabinda yazilani kabul etmiyoruz Müskülpesendiz, talebeyi terletir gibi böyle yazarlari da, eserlerini de terletiriz biz  Inceliyoruz, dogru degil  
--Niye dogru degil, nerden çikariyorsun? Asikpasazâde Kirsehir'li  Hem ona da yakin bir zamanda yasamis, sen yirminci yüzyilda yasamissin
--Eseri var elimizde  Haci Bektas eserinde seyhlikten, müridlikten, tasavvuftan bahsediyor Sen de ilgisi yok diyorsun; dogru degil  Eseri, tekzib ediyor yâni  Biz delilleriyle onun ilgisi oldugunu göstermis oluyoruz
Özel hayatiyla ilgili çesitli rivâyetler var  Adi bile münâkasali  Bazi rivayetlerde adi Bektas  Bazilarinda Bektas isim degil lakab; adi Muhammed  Olabilir Bektas çünkü, Türkçe bir isim  Kendisi Arap asilliysa, Muhammed diye ismi olabilir
Horasan'dan geldigi kesin  Hacca gittigi kesin  
--Nerden kesin hacca gittigi? 
--Menâkibnâmeye bakarsaniz, inanmaya-bilirsiniz Menâkibnâme'de yazdigina göre, seyhi Lokmân-i Perende denilen mübârek zât hacca gitmis Hacda Arafat'a çikmislar Arafat'ta müridlerine demis ki, ''Ah, simdi bizim Nisâpur'da arafe günü  Her evde bir faaliyet vardir Tavalarda pisi pisirilir '' Hanimlar bilirler bu isi  Hamur yapiliyor Kizgin yagin içinde pisiriliyor Zeytin yaginda piser, peynirle güzel olur Lokmân-i Perende, ''Nisâpur'da bugün ne güzel pisi pismistir, arafe günü bayram için hazirlik yapilmistir '' filân deyince; Haci Bektâs-i Velî evliyalik yoluyla seyhinin Arafat'ta böyle dedigini duymus Horasan'dan almis eline bir tabagi, hoop gelmis Arafat'a, pisileri getirmis seyhine  Tabii bu menkabe, böyle yaziyor Menâkibnâme  Ondan dolayi adina haci demisler
Ama biz eserini inceledigimiz zaman, hac yapilan yerlerle ilgili o kadar canli tasvirlerde bulunuyor ki, o diyarlari gezmis oldugu anlasiliyor Bir kaç defa da hac yapmistir hattâ  Hem de sunu söyleyeyim, su zamanda hacilik kolaydir amma, o devirde hacilik çok zor oldugundan, çok kiymetli bir unvandir Herkes hacca gidemez Osmanli padisahlarindan hacca giden bir tek fert yoktur Belki vekil göndermislerdir amma, kendisi gidememis Herkesin gitmesi kolay degil  
Su bizim bir asir öncesine, vapurun ve otomobilin olmadigi devreye gittiginiz zaman, birisinin adinin basinda haci ünvanini gördügünüz mü, gözünüzde büyüsün o  Yâni, kolay bir is degil  Hem parasi çok demektir, hem de çok zor bir isi basarmis bir insan demektir Çünkü, yollar tehlikeli, çöller büyük, bata çika gitmek zor  Sicaktan ölmek kaderde var  Hacilarin çogu telef oluyor Haci Bektas-i Velî bu isi basarmis bir kimse  
Nesli var mi, yok mu? Bazilari diyor ki: ''Evlenmedi Yol evlâdidir, Haci Bektas'in evlâdiyim diyenler  '' Tabii bu bir söz, laf  Evlenmesi normaldir Bazilari da diyorlar ki: ''Evlendi ve çoluk çocugu oldu Iste o sülâle, onlardan gelenlerdir '' Onun evlâdindan oldugunu söyleyen bazi kimselerle de görüstük
Seyh oldugu da, mürid yetistirdigi de, tasavvufu bildigi de kesin olarak ortada  Haci Bektas-i Velî'nin bagli oldugu tarikat Yeseviye Tarikati'dir Altini kirmizi ile üç defa, bes defa çizerek kesin olarak söyleyebilirsiniz Bütün münakasalarin ötesinde kesin bir gerçektir Neden? Ahmed-i Yesevî'nin Fakirnâme'sini bulduk Ahmed-i Yesevî'nin Fakirnâme'si ile Haci Bektâs-i Velî'nin Makalât'inin bir bölümü tamamen ayni Bin kelimeden sekiz on kelime farkli; o kadar ayni  Ötekiler de nüsha farkidir, kâtibin hatasidir filân Ufak tefek degisiklikler  
Demek ki, tamamen Ahmed-i Yesevî'nin fikirlerini bu tarafa getirmis bir kimse  Yeseviyye dervisi oldugu muhakkak  Ama, Ahmed-i Yesevî ile kendisinin arasinda uzunca bir zaman var  Bu arada silsilenin halkasinda kimler vardi? Bir Lokman-i Perende ismi geçiyor Perende Farsça, uçan demek  Peri de, kanatli uçan seylere deniyor; melek mânâsina  Lokman-i Perende demek ki, evliyalik yoluyla uçan bir kimse oldugu için o ismi almis
Fikir yapisi bakimindan tamamen Ahmed-i Yesevî'ye bagli  Ahmed-i Yesevî de biliyoruz ki, Abdülhalik-i Gücdevânî Hazretleri'nin halifesi  Yâni Naksiligin ilk devresi olan Hacegâniyye tarikatindan  Naksî diyebiliriz Ahmed-i Yesevî'ye  Tabii Bahaddin Naksibend daha sonra yasadigi için, Naksîlik ismi sonra çikiyor ama ayni kökten  Abdülhalik-i Gücdevânî'den  O zaman Haci Bektas-i Velî de Yeseviye tarikatindan olunca, Naksîlerle amcazâde oluyor, akraba oluyorlar, yakin oluyorlar; kesin  
Onun için, yeniçerileri kaldirdigi zaman padisah Ikinci Mahmud, Bektasî tarikatini da kapatmis ve ondan sonra da, ''Bu Bektâsîler namaz kilmiyor '' diye, Bektasî tekkelerine Naksî seyhler tayin etmis Yâni onlar isi aslina döndürsün diye  Onun üzerine bazi Bektâsî babalari da biz Naksîyiz diye müracaat edip, aslinda Bektâsî oldugu halde Naksî imis gibi, tekkelerini alanlar da olmus
Bu namaz kilmama meselesi gerçekten var  Hacibektas kasabasina gittim, kütüphanelerini inceledim Dergâh  Mevlânâ'nin Konya'daki dergâhi neyse, onun gibi; sahâne, çok güzel mimarisi olan, iç içe avlulari, havuzlari olan çok güzel bir yer  
Iki tane cami var  Birisi dergâhin içinde sonradan yapilmis; onun için, Naksibendî camii deniliyor Bir de asagida cami varmis; orda namaz kilinmiyordu benim gittigimde  Dergâh içinde kiliyorduk biz vakit namazlarini  Alti kisi kiliyorduk, onu bildireyim size: Birisi bendeniz, ben fakir; ikincisi imam, üçüncüsü müezzin, dördüncüsü savci, besincisi hakim, altincisi da Toprak Mahsulleri Ofisi müdürü Elazig'li Mehmet Bey  Hani beldenin Haci Bektas'in çevresindeki ahalisi? Kimse camiye gelmiyordu yâni  Bizim gördügümüz o  
Siilik ve batinîlik isnadi var Haci Bektâs-i Velî'ye  ''Haci Bektâs-i Velî Alevî idi; Sia akîdesine, tevellâ ve teberrâya kail bir insandi '' Tevellâ demek, Hazret-i Ali Efendimiz'e ve onun evlâdina dost olmak  Teberrâ da onun muhaliflerine düsman olmak; Ebûbekir ve Ömer ve Osman'i (ridvânullahi aleyhim ecmain) defterden silmek, aleyhinde olmak filân gibi bir takdir, uygulama  Iran'da var bugün  
Böyle oldugunu söylüyor Ord Prof Fuat Köprülü söylüyor Gel de inanma, koca ordinaryüs profesör söylemis diye  Ama dogru degil! Çünkü inceliyorum ben  Nerden söylemis, arastiriyorum Diyor ki: ''Makalât'in manzum tercümesinin basinda böyle bir ifade var  Bakiyoruz aslinda yok  Sonradan baskasi oraya bir seyler yazmis, böyle sanilmis Hadi o sonradan ilâve ama, yine aslinda acaba böyle bir görüs olabilir mi? 
Eserine bakiyoruz; eserinde Sahâbe-i Kirâm'in hepsine hürmet var, ayirim yok  Namaz var, oruç var, zekât var, hac var  Helâli helâl biliyor, harami haram biliyor Seriatin emirlerine bagli oldugunu açikça ifade ediyor ''Bunlardan birisi eksik olursa, insan Allah'a ulasamaz!'' diye açikça söylüyor Daha baska seyler de söyledigini biraz ilerde anlatacagim
Demek ki, dogru degil! Bunun da altini çizerek, kesin olarak, patentli, isbatli söyleyebilirsiniz ki, öyle degil  Seriatin ahkâmina bagli, saygili, namazli niyazli bir kimse olarak görünüyor, eserinde  Video kalmamis ki onun zamanindan, bilelim Eserini en önemli kaynak olarak görüyoruz Baskalarinin sözlerini duydugumuz zaman, incelemek kaydiyla aliyoruz Eserindeki fikirlerini önemli görüyoruz
|