Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
cehennem, cennet, islamda

İslam'da Cennet, Cehennem.

Eski 10-24-2011   #1
karamela
icon111

İslam'da Cennet, Cehennem.



Cennet, çeşitli dinlerde ve ruhani felsefelerde bulunan ahirete (ölümden sonraki yaşama) dair bir kavramdır

Cennet kavramına inanan inanç ve kişiler genellikle cennetin insanların bir kısmı, çoğunluğu veya hepsi için ahirette bulunan nihai bir varış noktası, mekan olduğunu düşünürler Ayrıca cennet kavramına sahip inançların çoğunluğunda cennet iyi insanların ulaştığı bir ahiret mekanıyken, cennetin zıttı olan kötü insanların ulaştığı cehennem diye anılan bir ahiret mekanı bulunur Cennet genellikle farklı tanım ve niteliklerle harika, çok iyi ve mükemmel bir mekan olarak düşünülmüştür Cennet kavramının bulunduğu her inanç, felsefi akım, kült ve gelenekte cennet kavramı farklı yorumlanmış ve tanımlanmıştır Bu maddede belli başlı inanç, akım ve geleneklerin cennet kavramına kısaca değinilmiştir

Cennet sözcüğü Arapça kökenlidir Her dininin cennet kavramına verdiği özel isimler olabilir Cennet sözcüğü aslında İslam dinindeki cennet kavramı için kullanılır, fakat Türkçe'de genel olarak cennet kavramı için kullanılmaktadır TDKDinî inanışlara göre dünyada iyilik yapanların, günahsızların, öldükten sonra sonsuz bir mutluluğa kavuşacakları yer, uçmak, behişt"tir Ayrıca cennet kelimesi Türkçe'de mecazi şekilde sıfat olarak, çok güzel, huzur veren gibi anlamlarda kullanılır1 Cennet sözcüğünün dışında yine "cennet" anlamında olan Farsça kökenli behişt ve Soğdca kökenli uçmak da Türkçe'de kullanılmaktadır Yine de en yaygın olan cennet sözcüğüdür

İslam'da Cennet

Cennet İslam'da, İslam dinine inananların ebedi olarak kalacakları bir ahiret mekanıdır Cehennemin zıddıdır İslam'a göre cennetteki hayat sonsuz olacaktır Ayrıca cennette olacaklara birçok mükafat verilecektir İslamkafir (inanç esaslarından bir veya daha fazlasını inkar eden), müşrik (ALLAH'ın birliğine inanmayan) ve münafık (Müslüman gibi görünüp İslam'a inanmayan) kişiler cennete giremez, ebedi olarak cehennemde kalırlar Müslüman olup günah işleyenlerinse, Allahgünahlarını affetmezse, bir süre cehennemdegünahlarının cezasını çekecek daha sonra da cennete gireceklerine inanılır


Hristiyanlık'ta Cennet

Hristiyanlık'ta cennet sadece hoşnutlukla ilgilidirHerhangi bir mükafat verildiği yazılmamakla birlikle,ruhlar sadece tanrının kendilerini cennete sokmasıyla samimi bir şekilde hoşnut olurlarOrası dünyevi bir mekan olmadığı için nimetler anlatılmazSadece sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşayacakları belirtilmiştirAsıl büyük nimet Rab'lerinin onlarla yaşamasıdır ki bu onlar için en büyük nimet olarak görülmektedir

Cehennem

Cehennem, çeşitli inançlarda ölüm sonrası ceza çekilen ateşli bir yer olarak gösterilir Cehennemde kalma süresi inanca göre değişiklik gösterebilir Cehennemde günah borcu ödeninceye kadar kalınıp sonra tekrar cennete gidilebilir Ancak, cehennem bazıları için sonsuza dek ateşte yanmak anlamına gelir

İslam'da Cehennem

Cehennem; çoğu dinde olduğu gibi İslam dininde de, Ahiretteki azap yeridir İnsanlar dünyadaki hareketlerine ve inançlarına göre cennete veya cehennemeİslam inancına göre, kafirler (inanç esaslarından bir veya daha fazlasına inkar eden), müşrikler (İslam inancına göre Allah'ın birliğine karşı çıkanlar) ve münafıklar (İman ediyor gibi görünüp İslam inancına inanmayanlar) ölümden"derece derece olan cehennemde" belli zaman zarfında kalacak ve azap göreceklerdir Belirtilen şudur ki, İslam inancına aykırı hareket etmiş Müslümanİslam dinindeki farklı itikat (inanç) mezheplerinin bu konuda farklı fikirleri ve çeşitli ayrışmaları olsa da, İslam'daki genel görüş budur


İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an 'da cehennem için çeşitli isimler kullanılmıştır, bu isimlerin büyük bir kısmı cehennemi tanımlayıcı niteliktedir: NârHâviye (düşenlerin çoğunun geri dönemediği uçurum), Saîr (çılgın ateş ve alev), Lezâ (dumansız ve katıksız alev), S akar (ateş) ve Hutame (obur ve kızgın ateş) Ayrıca, Kur'an'da cehenneme ve azap görenlere dair birçok tanım ve tasvir bulunur (ateş),
İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an 'a göre Allah müşrikleri (Allah'a ortak koşanları) cehennemde sonsuza kadar tutacaktır Günah işlemiş ancak imanlı olan kişiler ise İslam inancına göre cehennemde bir müddet kalacaklardır

Hristiyanlıkta cehennem

Git ve: kullan, ara
Cehennem sözcüğü İbranicedeki "Ge-Hinnom" sözcüğünden gelir “Ge” sözcüğünün anlamı “Vadi”dir "Hinnom" sözcüğü ise isimdir Buna göre Ge-Hinnom sözcüğünün karşılığı “Hinnom Vadisi”dir Ge-Hinnom, Ge-Ben-Hinnom'un kısaltılmış şeklidir Hinnom Vadisi'nin bulunduğu yer coğrafi olarak Kudüs'ün güney ve güney batısıdır
Hinnom Vadisi, eski devirlerde İsrail Krallığı'nda yaşayan insanların çocuklarını Molek adı verilen bir puta kurban olarak sundukları bir yerdi İsrail Krallığı'nda bazı insanlar kendi çocuklarını canlı olarak bu putun ortasındaki ateşe atıyorlardı İsrail Krallığı'ndaki bu tür kişiler kendilerine verilen Tanrı'nın emirlerinin aksine davranarak, diğer ulusların yaptıkları bu putperest tapınma biçimini benimseyip uygulamışlardı 2 Krallar 21: 1-6'da şunlar yazılıdır:
Manaşşe on iki yaşında kral oldu ve Yeruşalim'de elli beş yıl krallık yaptı Annesinin adı Hevsivah'tı RAB'bin İsrail halkının önünden kovmuş olduğu ulusların iğrenç törelerine uyarak RAB'bin gözünde kötü olanı yaptı Babası Hizkiya'nın yok ettiği puta tapılan yerleri yeniden yaptırdı İsrail Kralı Ahav gibi, Baal için sunaklar kurdu, Aşera putu yaptı Gök cisimlerine taparak onlara kulluk etti RAB'bin, “Yeruşalim'de bulunacağım”dediği RAB'bin Tapınağı'nda sunaklar kurdu Tapınağın iki avlusunda gök cisimlerine tapmak için sunaklar yaptırdı Oğlunu ateşte kurban etti; falcılık ve büyücülük yaptı Medyumlara, ruh çağıranlara danıştı RAB'bin gözünde çok kötülük yaparak O'nu çok öfkelendirdi (l) O devirlerde çocuklarını canlı olarak ateşte kurban etmek sahte tapınmanın diğer uygulamalarının sadece bir kısmıydı Tanrı'nın gözünde, İsrail Krallığı'nda insanların çocuklarını ateşe atarak Baal ve Molek gibi put tanrılara kurban olarak sunmaları iğrenç bir şeydi Bu uygulamayı yapan başka bir kral ise Ahaz'dı 2 Tarihler 28: 2-4'te şunlar yazılıdır:
İsrail krallarının yollarını izledi; Baallar'a tapmak için dökme putlar bile yaptırdı Ben-Hinnom Vadisi'nde buhur yaktı RAB'bin İsrail halkının önünden kovmuş olduğu ulusların iğrenç törelerine uyarak oğullarını ateşte kurban etti Puta tapılan yerlerde, tepelerde, bol yapraklı her ağacın altında kurban kesip buhur yaktı (l) Yeremya 32: 35'te de şunlar kayıtlıdır:
Ben-Hinnom Vadisi'nde ilah Molek'e sunu olarak oğullarını, kızlarını ateşte kurban etmek için Baal'ın tapınma yerlerini kurdular Böyle iğrenç şeyler yaparak Yahuda'yı günaha sürüklemelerini ne buyurdum, ne aklımdan geçirdim (1) İsrail Krallığı'ndaki bu insanlar o zamanki ulusların törelerine uyarak, oğullarını ve kızlarını ilah Molek'e kurban olarak olarak sunuyorlardı Ayetlerin içinde geçen “ulusların iğrenç törelerine uyarak RAB'bin gözünde kötü olanı yaptı”, “RAB'bin gözünde çok kötülük yaparak O'nu çok öfkelendirdi” ve “Böyle iğrenç şeyler yaparak Yahuda'yı günaha sürüklemelerini ne buyurdum, ne aklımdan geçirdim” ifadeleri Hristiyanlığın bu konuda ne dediğini göstermektedir
İsrail krallarından bir başkası olan kral Yoşiya ise diğerlerinin aksine bu uygulamaya bir son verdi Bunu yaparak başkalarının bu bölgeyi artık sahte tapınma amaçlı olarak kullanarak, çocuklarını kurban olarak sunmalarına engel olmaya çalıştı 2 Krallar 23: 10'da şu bilgiler veriliyor:
Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını ilah Molek için ateşte kurban etmesin diye, Ben-Hinnom Vadisi'ndeki Tofet'i kirletti(1) Daha sonra bu yer, şehrin çöplüğü olarak kullanılmaya başlandı; ve burası zamanla, ağır suç işlemiş kişilerin cesetlerinin, hayvan ölüsünün ve ayrıca her çeşit çöpün atıldığı bir yer durumuna geldi Ve insanlar bu çöplerin yığılmasını önlemek için bunları yaktılar ve kükürt atarak ateşin devamını sağladılar Tıpkı günümüzde de çöplerin yakıldığı gibi Burası artık insanların canlı olarak putlara kurban olarak yakıldığı bir yer olmaktan çıkıp sadece bir mezara gömülmeye değer bulunmayan kişilerin cesetlerinin atıldığı bir yer olarak kullanıldı İsa'nın Ge-Hinnom sözcüğünü kullandığı dönemde de Hinnom Vadisi aynı bu amaçla kullanılan bir yerdi
Ancak gene de Kutsal Metin'de Hinnom Vadisi ya da orijinal şekliyle Ge-Hinnom bir ceza yeri olarak gösterilmektedir Öyleyse bu yukarıda sözü edilen bilgilerle ve Tanrı'nın kişiliğiyle ne derecede uyumludur, buna bakmak gerekir Birisinin ceza olarak Hinnom Vadisi'ne atılacağına ilişkin bazı örneklere bakalım Bazı ayetler şöyledir Markos 9: 43-47:
“Eğer elin seni günaha sokuyorsa, onu kes at; çolak olarak hayata erişmen iki elli olarak Hinnom Vadisine, sönmez ateşe gitmenden iyidir – Eğer ayağın seni günaha sokuyorsa, onu kes at; topal olarak hayata erişmen iki ayağınla Hinnom Vadisine atılmandan iyidir – Eğer gözün seni günaha sokuyorsa, onu çıkarıp at; tek gözlü olarak Tanrı'nın krallığına erişmen iki gözünle Hinnom Vadisine atılmandan iyidir Orada onların kurdu ölmez ve ateşi sönmez (2) İsa burada, Hinnom Vadisi'nin ateşli bir ceza yeri olduğunu söylemektedir Ayrıca birisinin sürçüp Hinnom Vadisi'ne gitmemek için, elini, ayağını ya da gözünü çıkarmasını öğütlemektedir
İsa, kendi yaşadığı dönemdeki din adamları için Hinnom Vadisi'yle ilgili bir yargıyı içeren sözlerinden bazı kısımlar şöyledir: Matta 23: 13-15, 33:
Vay halinize yazıcılar ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Çünkü göklerin krallığının kapısını insanlara kapatıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyorsunuz, ne de girmeye çalışanları bırakıyorsunuz - Vay halinize yazıcılar ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Çünkü siz birine inancınızı benimsetmek için denizler karalar aşarsınız O kişi sizden biri olduğunda ise onu Hinnom Vadisine atılacak hale getirirsiniz; hem de kendinizden iki kat beter ederek (2) Ey yılanlar, ey engerekler soyu Hinnom Vadisi cezasından nasıl kaçacaksınız? (2) İsa'nın şu sözleri Hinnom Vadisi'yle ilgili bir anlayış kazanmaya yardım eder Matta 10: 28:
Sizi öldürmeye gücü yeten fakat hayattan yoksun bırakmaya gücü olmayanlardan korkmayın, asıl sizi Hinnom Vadisinde tamamen yok edebilecek olandan korkun (2) Aynı konuda İsa'nın diğer sözleri şöyledir Luka 12: 4-5:
Ayrıca dostlarım, size şunu söyleyeyim, bedeni öldürebilen fakat bundan ötesini yapamayanlardan korkmayın Kimden korkmanız gerektiğini ben size söyleyeyim: Öldürdükten sonra Hinnom Vadisine atma yetkisi olandan korkun Evet, size derim ki, O'ndan korkun (2) Acaba İsa bütün bu ifadeleriyle Hinnom Vadisi'nden söz ederken, Hinnom Vadisi'ni, kötü insanların ceza olarak ateşte işkence edildiği bir yer olarak mı göstermek istemektedir? Hayır İsa, “Sizi öldürmeye gücü yeten fakat hayattan yoksun bırakmaya gücü olmayanlardan korkmayın, asıl sizi Hinnom Vadisinde “tamamen yok edebilecek” olandan korkun” diyerek, Hinnom Vadisi'nin bir daha dirilmenin mümkün olmadığı bir yer olduğunu göstermektedir Diğer bir deyişle Tanrı bir kişiyi “Hinnom Vadisinde tamamen yok edebilecek”tir Demek ki, Hinnom Vadisi tamamen yok edilmeyle ilgili olarak kullanılmaktadır Aksi takdirde Hinnom Vadisi'nde birisi yaşayıp acı çekiyorsa bu onun tamamen yok edilmediği demek olur
Aşağıdaki ayetler Hinnom Vadisi'ne gidecek şeyleri ve kişileri gösterir Vahiy bölümünde, soyut kavramlar olan ve bir durumu gösteren ölüm ve ölüler diyarı ile, adı yaş** kitabına yazılmamış somut varlıklar olan insanların aynı yere atılacakları gösteriliyor Soyut ve somut kavramların buradaki ortak özelliği ikisinin de yok edilecek olmalarıdır Vahiy 20: 13-15 şunlar yazılıdır:
Deniz kendisinde bulunan ölüleri geri verdi Ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde bulunan ölüleri geri verdiler () Ölüm ve ölüler diyarı ateş gölüne atıldı Bu ateş gölü, ikinci ölümdür Ayrıca, adı hayat kitabında yazılı bulunmayan kim varsa ateş gölüne atıldı (2) Ayet, “İşte bu ateş gölü ikinci ölümdür” diyerek bunu açık bir şekilde göstermektedir İkinci ölüm varlıktan silinmeyi ifade etmektedir “İkinci ölüm budur” ifadesi Vahiy 21: 8'de de geçer Bu hayat kitabına yazılmamış olanlar bir daha dirilmeyecekleri için ikinci ölüme gitmiş olacaklardır Ayrıca gelecekte cennette ölüm olmayacağı için ölüm de varlıktan silinecektir Ve gene bir dirilme olacağından ölüler diyarı diye bir yer de kalmayacaktır Çünkü boşalmış olacaktır Kutsal Metin ateşi “yiyip bitiren-tüketen” olarak göstererek, bir şeyin yok edilmesinde ateşi simgesel olarak kullanır Matta 25: 41 ve 46 bunu daha açık bir dille gösterir:
Siz ey lanetliler, benden uzak durun, İblis ve melekleri için hazırlanmış sonsuz ateşe gidin (2) Bunun üzerine kral onlara şöyle diyecek: () Bunlar sonsuz ölüme, fakat doğru kişiler sonsuz yaşama gidecekler (2) Kutsal Metin, Hinnom Vadisi'ni ateşli bir işkence yeri olarak göstermemektedir Tanrı'nın böyle bir şeyi iğrenç bulduğunu alıntılar göstermektedir Ayrıca Tanrı, böyle bir şeyi yapmayı İsraillilere ne buyurduğunu ne de aklından geçirdiğini söylemektedir Cehennemin işkence çekilen ateşli bir yer olduğu düşünüldüğünde akla şu gibi sorular gelebilecektir: Tanrı sevgi ve merhamet dolu olduğuna göre, insanlara böyle bir işkenceyi uygun görebilir mi? Örneğin bir babanın oğlu ıslah olmaz derecede kötü ise bu baba ******nu sobaya atarak mı cezalandırır? Aslında insanlar hayvanlara bile böyle cezaları uygun görmezler
Tanrı, önceden hazırlık yaparak, Âdem'le Havva'yı Aden Bahçesi'ne yerleştirdi Kutsal Metin, Tanrı için şu sözleri söyler: “Böyle iğrenç şeyler yaparak Yahuda'yı günaha sürüklemelerini ne buyurdum, ne aklımdan geçirdim” Ama aşağıdaki ayetler birilerinin aklından geçtiğini göstermektedir Mezmurlar 106: 36-39:
Putlarına taptılar, Bu da onlara tuzak oldu Oğullarını, kızlarını Cinlere kurban ettiler Kenan putlarına kurban olsun diye Oğullarının, kızlarının kanını, Suçsuzların kanını döktüler; Ülke onların kanıyla kirlendi Böylece yaptıklarıyla kirli sayıldılar, Vefasız duruma düştüler töreleriyle RAB'bin öfkesi parladı halkına karşı, Tiksindi kendi halkından (1) Buradaki sözler İsrail Krallığı'ndaki bu insanların putlara taptıklarını ve bunun onlara tuzak olduğunu, sonuçta da çocuklarını cinlere kurban ettiklerini gösterir Bu insanlar çocuklarını Baal için, Molek için ateşte kurban ettiler, ama aslında onlar çocuklarını cinlere kurban etmişlerdi Çünkü bu törelerin-öğretilerin sahibi ve bu işkencenin yapılmasından sadistçe zevk duyanlar Kutsal Metin'e göre aslında cinlerdi
Kutsal Metin'de, Ge-Hinnom sözcüğü gökle veya başka bir yerle ilgili olarak kullanılan bir sözcük olmamıştır; Ge-Hinnom sözcüğü Dünya'daki bir yerin adıdır ve günümüzde artık çöp dökülen bir yer olmaktan da çıkmıştır
  • Not: Eski İsrail Krallığı'nda İsrailliler ve İsrailli olmayan karışık bir halk yaşıyordu Bunların bir kısmı, İsrailliler Mısır'dan çıktıklarında onlarla birlikte eski Mısır'dan çıkan çok karışık halktı




Cehennem




Derin kuyu, ahirette kâfir ve günahkâr kimselerin azap Cekecekleri ceza yeri Kur'an-ı Kerîm'de inanan ve güzel amel işleyen kimselere Cennet vadedildiği gibi
kâfir ve günahkâr kimselere de Cehennem vâdedilmiştir


Kâfir, münâfık ve müşrikler Cehennem'de ebedî kalırlar, orada ölmezler ve azabları hafifletilmez


Tövbe etmeden günahkâr olarak ölen ve Allah'ın kendilerini affetmediği mü'minler ise Cehennem'de ebedî kalmazlar Kendilerine günahları kadar azap edilir Sonra oradan kurtulup Cennet'e girerler ve orada ebedî kalırlar


Allah Cehennem'i diğer yaratıklardan önce yaratmıştır ve şu anda mevcuttur, yok olmayacaktır Nitekim şu ayet bu durumu gayet açık ifade eder:


"Artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odun insanlarla taşlardır O kâfirler için hazırlanmıştır "



"Kâfirler için hazırlanan ateşten korkun "


İnsanın eğitimi ve iyi davranışlara yönlendirilmesi açısından Cennet ve Cehennem inancının dünya hayatına etkileri açıktır Kişi, gizli ve açık yaptığı her şeyin karşılığını, bulacağını ve Cehennem'deki cezânın dehşetini hatırladığında, elbette hareketlerine çeki düzen verme ihtiyacını duyacaktır


1)Kehf, 1072) Bakara,24
3)Âli İmrân,131


Kaynak :Cehennem, M Sait ŞİMŞEK, Şamil İslam Ansiklopedisi





Cennettekilerin Allah'ın Yüce Zatı'nın Tecellisini Görebilmeleri


Şimdiye kadar değindiğimiz tüm bu nimetlerin yanı sıra, Allah'a olan yakınlıkları, cennet ehlinin sahip oldukları en büyük ve en önemli nimet olacaktır Peygamber Efendimiz (sav)'in pek çok hadisinde, cennetteki müminlerin Allah'tan bir lütuf olarak O'nun Zatı'nın bir tecellisini görebileceklerinden bahsedilir:
Cennet ehli cennete girdiği zaman, Allah Tebareke ve Teala şöyle buyuracak: "Size ilave olarak yapmamı istediğiniz başka bir şey var mıdır?"
"Sen bizim yüzlerimizi bembeyaz yapmadın mı? Cehennemden kurtarıp bizi cennete sokmadın mı; (Bundan daha iyi ve fazla ne olabilir ki?)" diyecekler
Bunun üzerine perde kaldırılacak, kendilerine Rableri Tealayı görmekten daha sevimli bir şey verilmediğini anlayacaklar [Büyük Hadis Külliyatı-5, s 415/10130]
"Ey Allah'ın Resulü! Rabbimiz'i görecek miyiz?"
"Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde Ay'ı görmek için itişip kakışır mısınız?"
"Hayır"
"Bulutsuz bir günde Güneş'i görmek için birbirinizi itip kakarak birbirinize zahmet verir misiniz?"
"Hayır"
"İşte Rabbinizi de öyle zahmetsiz ve sıkıntısız, apaçık göreceksiniz"… [(Buhari, Müslim, Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s 416/10133]
Bir rivayete göre ise Peygamberimiz (sav)'in bu konu ile ilgili sözleri şöyledir:
Cennet ehli cennete girdiklerinde amellerinin derecelerine göre oraya yerleşecekler Sonra onlara dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre Rablerini ziyaret etmelerine izin verilecek Onlara Allah'ın Arş'ı gösterilecek Onlara cennet bahçelerinden bir bahçede gözükecektir Onlara, nur minberleri, inci minberleri, yakut minberleri, zeberced (zümrüt cinsinden parlak, yeşil, kıymetli bir taş) minberleri, altın minberleri ve gümüş minberleri kurulacak En aşağı dereceli kişileri bile -ki içlerinde aşağı dereceli kimse yoktur- misk yığını üzerinde oturacak Kürsi sahiplerinin onlardan daha üstün meclisleri bulunduğunu görmezler O mecliste Allah'ın yanında bulunup, O'na muhatap olmayacak hiç kimse olmayacaktır… [(Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s 409-410/10100]
… Adn Cenneti'nde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın vechindeki (yüzündeki) rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur [(Buhari, Müslim, Tirmizi), Cennet 3, 2530]



__________________

zemheride taşa taş bile kuytu olurken, sen benim başıma kar yağdırıyorsun

gölge etme, başka ihsan istemez



Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem.

Eski 10-24-2011   #2
karamela
Varsayılan

Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem.



Adn Cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur
(Tevbe Suresi, 72)

Cennet ehlinin Allah'ın huzurunda olmaktan ötürü duydukları mutluluk ise bir hadiste şu sözlerle vurgulanmıştır:
Cennet ehli Allah'ın huzuruna iki defa girer Onlardan her biri o mecliste, amellerine göre, inci, yakut, zümrüt, altın ve gümüşten minberler üzerinde otururlar Gözleri hiçbir zaman bu kadar aydın olmamıştır Bunun tekrarına kavuşmak ümidi ile ertesi günü bekler halde yerlerine dönerler [Ramuz el-Ehadis-1, s 120/3]
Allah'ın Hoşnutluğunu Kazanmış Olmaları:
Allah cennette kendisinden razı olduğu kulları için sınırsız nimet sunmaktadır Ancak iman eden müminler için herşeyin üzerinde olan, Allah'ın hoşnutluğunu kazanabilmiş olmalarıdır Müminler dünyada mallarını, canlarını, sahip oldukları tüm imkanları Allah'a yakınlaşabilmek ve O'nun rızasını kazanabilmek için ortaya koymuş, tüm hayatlarını O'na adamışlardır Cennette ise hayatlarının bu amacına ulaşmanın tarifsiz mutluluğunu yaşarlar Bir ayette Allah'ın hoşnutluğunu kazanmanın ne kadar büyük bir nimet olduğundan şöyle bahsedilir:
Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn Cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur (Tevbe Suresi, 72)
Kuran'da müminlerin cennette her yönden hoşnut olacakları ise şu ayetlerle bildirilir:
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön Artık kullarımın arasına gir Cennetime gir (Fecr Suresi, 27-30)
Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn Cennetleridir Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan kimse' içindir (Beyyine Suresi, 8)
Bir hadiste cennet ehlinin Allah'tan razı olduklarından şöyle bahsedilir:
"Ey Rabbimiz, buyur! Emrine âmâdeyiz! Hayır Senin elindedir!" derler Rab Teâla:
"Razı oldunuz mu?" diye sorar Onlar:
"Ey Rabbimiz! Razı olmamak ne haddimize! Sen bize mahlûkatından bir başkasına vermediğin nimetler verdin!" derler [(Buhari, Müslim, Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s 456-457/13]



Cennet Nimetleri
Ebu Hureyre (RA) diyor ki; "Bir gün Peygamber Efendimiz (SAV) 'e; "Ya Resulullah! Cennet neden yaratıldı" diye sorduk Bize; "Sudan yaratıldı" cevabını verdi Arkasından; "Bize onun yapısı hakkında bilgi ver" dedik Bize şöyle cevap verdi; "Onun bir tuğlası altından, bir tuğlası gümüştendir Harcı keskin kokulu misktir, toprağı zağferan ve çakılı inci ve mercandır Oraya giren mutlu olur, asla ümitsizliğe düşmez Ebedi olarak kalır, hiç ölmez Ne elbiseleri yıpranır ve ne de gençliği gider" (Tirmizi, Taberani, Ahmed b Hanbel, Bezzar)
Ebu Hureyre (RA) Peygamber Efendimiz (SAV) 'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir; "Cennette öyle bir ağaç vardır ki, atlı bir kimse gölgesinde yüzyıl yol alsa da yine bu gölgeyi aşamaz" Eğer isterseniz -uzun gölge- mealinde ki (Vakıa Suresi: 30) ayeti okuyunuz (Buhari, Tirmizi)
Ebu Hureyre (RA) Resulullah (SAV) 'dan şöyle rivayet etmiştir: "Cennet ehli cennete girerken tüysüz, genç, beyaz tenli, saçları dalgalı ve kara gözlü olacaklar Yaşları otuzüç, boyları da Adem (Aleyhisselam) gibi altmış arşın ve vücudlarının genişliği yedi arşın olacaktır" (Tirmizi)
Meymune (RA) Resulullah (SAV) 'den şöyle işittim dedi; "Cennette kişi kuş yemek isteyince, Horasan devesi gibi bir kuş ateş ve duman değmeden, pişmiş olarak sofrasına gelir Ondan doyuncaya kadar yedikten sonra, tekrar uçar gider (Bezzar)
İbn Abbas (RA)'den şöyle rivayet olunmuştur; "Eğer bir huri, gök ile yer arasında bir avucunu çıkarıp gösterse, onun güzelliği karşısında bütün insanlar şaşkına döner, güzelliğine vurulurlar Şayet eşarbını çıkarsa gösterse, onun güzelliğinin yanında, güneşin altında mum ışığı nasıl sönük ise, güneşin ışığı öyle zayıf kalır Şayet yüzünü gösterecek olsa, güzelliği yer ile gök arasını aydınlatır" (Buhari)
Suheyb diyor ki; Peygamber Efendimiz (SAV) “İyi iş güzel amel edenlere; daha güzel iyilik, bir de ziyade vardır" (Yunus; 26) ayetini okuduktan sonra şöyle buyurdu;
"Cennettekiler cennete, cehennemlikler de cehenneme girip, herkesi aldıktan sonra bir münadi cennetliklere hitaben; -Ey cennet halkı, Allah-u Teâlâ'nın size vaadi var, onu yerine getirmek ister Cennetlikler; "O vaad nedir? Sevabımızı ağır getirmedi mi? Yüzümüzü nurlandırmadı mı? Bizi cehennemden kurtarıp cennete koymadı mı? Bütün bu nimetten vermedi mi? Daha ne kaldı?" derler Bunun üzerine Allah-u Teâlâ perdeyi kaldırır ve cennet ehli, onun cemaline nazar ederler O’nun mah cemaline bakmaktan daha zevkli bir şey onlara ve-rilmemiştir (Müslim) İnsanlar gidecekleri yere göre iki kısma ayrılacaklardır Bir kısmı cehenneme giderken bir kısmı da cennete gidecektir

Ey nefsim!
Akıllı olan bir kimse gibi bu okuduğun cennet ve cehennemin vasıflarını göz önüne getir ve onları iyice düşün Dünya ile sarhoş olan bir kişinin yapacağı şekilde, bu anlatılanları sanki duymamış, okumamış gibi olma İnsanın kendisini vasıflarını saydığımız bu cehenneme müstehak edip de, daha sonra kendisini akıllı sayması nasıl olur?
Cennetin o vasıflarını duyupta kendisini ona müstehak etmeyen insan kendisini nasıl akıllı sayabilir

Ey nefsim!
Eğer dünya muhabbetiyle, keyf-ü sefasıyla sarhoş değilsen ve aklın yerindeyse; gidilecek bu iki yerden kendine faydalı ve selametli olanını seç Eğer aman, ben cehennemin bu şiddetli azaplarına dayanamam, ben cennet nimetlerine müstehak olmayı istiyorum, diyorsan;
Öyleyse
Ey Nefsim! Allah-u Zülcelal'e karşı tevbe et ve anlattığımız programa uy


Cennette Allah (CC)' ın Cemali Görülecek midir?
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Cennetlikler cennete ve cehennemliklerde cehenneme girince cennetliklere şöyle seslenilir: “Ey cennetlikler, Allah-u Teala size bir şey vaad etmişti Şimdi onu gerçekleştirmek istiyor” Cennetlikler bu çağrıya şöyle karşılık verirler: “O vaad bedir ki? Allah-u Teala bizim amellerimizin sevap kefesini baskın kılarak, yüzlerimizi ağartmadı mı? Bizi cennete koyup cehennemden uzaklaştırmadı mı?” Bunun üzerine perde kalkıverirde cennetlikler O’nu görüverirler Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, cennetliklere verilen hiçbir şey O’nun cemalini görmek kadar güzel olmayacaktır(Müslim)

Diğer bir rivayete göre ise, Allah-u Teala cennette meleklerine: “Dostlarıma yemek verin” buyurur Bunun üzerine ortaya türlü türlü yiyecekler getirilir Cennetlikler bu yiyeceklerin her lokmasında farklı bir lezzet bulurlar Yemekler bitince Allah-u Teala: “Kullarıma içecek sunun” buyurur Bunun üzerine ortaya türlü türlü içecekler getirilir Cennetlikler bu içeceklerin her yudumunda diğerlerinde bulunmayan bir lezzet bulurlar

İçecekler bitince, Allah-u Teala: “Ben sizin Rabbinizim, size verdiğim sözü gerçekleştirdim Şimdi canınız ne diliyorsa isteyinizde vereyim” der Cennetlikler iki veya üç kez üst üste: “Ey Rabbimiz! Biz senin rızanı istiyoruz” derler Bunun üzerine Allah-u Teala kendilerine şöyle buyurur: “
Ben sizden razıyım Üstelik bu gün tarafımdan size bundan daha fazlası bağışlanacaktır

Bunun arkasından perde kalkar da cennetlikler Allah’ın dilediği kadar O’nu görüverirler Cennetlikler Allah-u Teala’yı görünce tekrar secdeye kapanırlar ve Allah’ın dilediği sürece secdede kalırlar Arkasından Allah-u Teala kendilerine: “Kaldırın başlarınızı, burası ibadet etme yeri değildir” buyurur Cennet-likler Allah-u Teala’yı görünce oranın tüm ni’metlerini unutuverirler Allah-u Teala’yı görmek onlara diğer bütün ni’metlerden daha tatlı gelir

Sonra yerlerine dönerler Bu sırada arş’ın altından çevresinde bulundukları misk tepesine doğru bir rüzgar eser Bu rüzgar onların başlarını ve binek hayvan-larının alınlarını yalayıverir Yerlerine dönünce eşlerinin ayrıldıkları andan daha da güzelleştiklerini görürler Eşleri de onlara: “Siz de eskisine göre daha da güzelleştiniz” derler

Abdullah b Zeyd şöyle derdi:
“Allah-u Teala cennet ehlini dünyada korkulu, üzüntülü, ağlamaklı ve şefkatli olmaları sıfatlarıyla beyan etti Sonra onlara karşılık olarak da cennete girmeyi, cennetteki ni’metleri, sevinç ve sürurlara kavuşmayı takip ettirdi

Sonra Abdullah b Zeyd: “Biz hakikat bundan önce dünyada ev halkımız içinde akıbetimizden korkanlar idik işte Allah bize (mağfiret ve rahmetini) lutfetti de bizi mesamata kadar işleyen sıcak sam yeli azabından korudu (Rahman; 46) mealindeki ayetlerini okurdu


Cennet ve Cehennemlikler Kimlerdir?
“Rabbinizin mağfiretine ve takva sahipleri için hazırlanmış olan cennete koşun Onlar (o takva sahipleri) bollukta ve darlıkta infak edenler, öfkelerini yutanlar, insanlar (ın kusurlarından) af ile geçenlerdir Allah iyilik edenleri sever Ve çirkin bir günah işledikleri, yahut nefslerine zulmettikleri vakit hemen istiğfarda bulunurlar Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar işledikleri günah üzerinde bile bile ısrar etmezler Onların mükafatı Rablerinden bir mağfiret ve altından ırmaklar akan cennetlerdir ki, orada ebedi kalıcıdırlar Böyle yapanların mükafatı ne güzeldir (Al-i İmran; 133-136)

Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Rabbinizin mağfiretini ve genişliği göklerle yer kadar olan cenneti kazanmak için yarışın Bu cennet Allah’a ve peygambere iman edenlere va’dedilmiştir Bu Allah’ın fazl ve keremidir, onu dilediğine verir Allah, büyük fazl ve kerem sahibidir (Hadid; 21)

Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: "Cennette yüz derece vardır Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir Firdevs bunların en yukarıda olanıdır Cennetin dört nehri buradan çıkar Bunun üstünde Arş vardır Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin" (Tirmizî)

Hz Peygamber (SAV) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Bir melek cennet ehline şöyle seslenir: Ey Cennet ehli! Sizin için burada devamlı sağlık vardır Siz burada hiç hastalanmayacaksınız Sizin için burada devamlı yaşamak vardır Siz burada hiç ölmeyeceksiniz Sizin için burada devamlı gençlik vardır Siz burada hiç ihtiyarlamayacaksınız Sizin için burada devamlı sevinç vardır Siz burada hiç üzülmeyeceksiniz(Müslim)
Şunu iyi bilelim ki, cennet ve cehennem birbirinin tamamen zıddıdırlar Cehennem akla gelebilen ve akla gelmeyen azapların, sıkıntıların ve musibetlerin yeri; cennet ise akla gelebilen ve gelmeyen saf ni’metlerin, sevinçlerin ve mutlulukların yeridir Onun için cehenneme karşı korku, cennete karşı da ümit hislerini geliştirmek ve bu hislerle nefis ve iradeyi kötülük ve şer yolundan çevirip takva ve hayır yoluna sevk etmek lazımdır
Cennette yalnızca ölüm ve ayrılığın olmaması, hastalık, ihtiyarlık ve fakirliğin bulunmaması yeterli ni’metler iken bunların yanında gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, aklın tasavvur edemediği ve hayalin yetişemediği ni’metler vardır Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse kendisi için ne gibi göz kamaştırıcı ni’metlerin hazırlandığını bilemez (Secde; 17)

Sehl İbn Sa'd (RA) anlatmıştır: "Ey Allah'ın Resulü! dedim, insanlar neden yaratıldı?" "Sudan!" buyurdular"Ya cennet? dedim, o neden inşa edildi?" şöyle buyurdu: "Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da za'ferandır Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz

Hz Peygamber (SAV) sözlerine şöyle devam buyurdular:

"Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir): Adil imam (devlet başkanı) İftarını yaptığı zaman oruçlu Zulme uğrayanın duası Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala hazretleri: "İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur" (Tirmizî)



Cennet ve Cehennem Ehli

“Ey İman edenler! Gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanlarla taştır (O ateşin) üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler vardır (me’murdur) ki, onlar Allah-’ın kendilerine emrettiği şeylere asla isyan etmezler Neye de me’mur edilirlerse yaparlar (Tahrim; 6)
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Cehennem bin sene yakıldı, sonunda kıpkırmızı oldu Bin yıl daha yakıldı Sonunda kapkara kesildi Şimdi o karanlık gece gibi simsiyahtır (Tirmizi) Cehennem, ahirette kafirlerin ve dünyada günah işleyip tevbe etmeden ölenlerin, ahirette de şefaat edenlerin şefaatlarına nail olamayan Müslümanların azap görecekleri yerdir Orada kafirler ebedi olarak kalıp azap görecekler, Günahkar müslümanlar ise günahları kadar azap görüp cehennemden çıkarlar ve cennete girerler

İnsan, Allah-u Zülcelal'in emir ve yasaklarına kulak vermez ve O'nun yolundan ayrılırsa, Allah-u Zülcelal ona, Şedidü'l İkab (Şiddetli azap veren) sıfatıyla cehennem ateşiyle azap edecektir Ahirette iki yer bulunduğunu bunların cennet ile cehennem olduğunu ve cennete mü’minlerin gireceğini, cehenneme ise kafirlerin yerleştirileceğini, bunların ebedi olduğunu kur’an-ı kerimdeki ayetler, hem bunlar hakkında varid olan hadis-i şerifler açıktan açığa beyan etmektedir Allah-u Zülcelal ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur: “İyiler cennette, kötüler de cehennemde olacaklardır (İnfitar; 13) “Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden sakının O, kafirler için hazırlanmıştır (Bakara; 24)

“Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrayacaktır Bu, Rabbinin üzerine kat’i olarak aldığı, kaza ettiği (bir şey) dir Sonra takvaya erenleri kurtaracağız, zalimleri ise orada diz üstü düşmüş bir halde bırakacağız(Meryem; 71-72)

Bu ayet-i kerimeye göre, insanların cehenneme girmeleri kesindir Fakat oradan çıkmak kesin değildir Çünkü bunun şartı takva sahibi olmaktır Takva sahibi olmayanlar ve zalimler ise orada kalacaklardır Öyleyse bu akıbetleri düşünmeli ve kendimize gelmeliyiz Şunu iyi bilelim ki, Allah-u Zülcelal’in rah-meti de, azabı da kudreti gibi sonsuzdur Onun sonsuz rahmeti cennette, sonsuz azabı ise cehennemdedir
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Cehennemde deve boynu kalınlığında yılanlar vardır Soktuğu kimse yetmiş sene acısını çeker Orada katır gibi akrepler de vardır Bunların da soktuğu kimseler kırk sene zehirinin etkisinden kurtulamazlar

Mücahid şöyle demiştir:
“Cehennemin öyle kuyuları vardır ki, içlerinde deve boynu gibi yılanlar ve katır iriliğinde akrepler bulunur Cehennemlikler ateşten bu yılanlara doğru kaçınca yılanlar onları ağzları ile yakalayıverirler ve vücutlarını didik didik parçalarlar Cehennemliklerin bu yılanlardan kurtulabilmek için tek çareleri ateşe sığınmak olur

Hz Peygamber (SAV) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Bildiğiniz dünya ateşinin yakıcılığı, cehennem ateşi yakıcılığının yüzde biridir” (Ahmed b Hanbel) (Ahmed b Hanbel, Taberani, İbn Hıbban, Hakim)

“Cehennemliklerin en hafifi azaplısı ayaklarına ateşten iki nalın giydirilmiş olan kimsedir Bu nalınlar o kimsenin beynini tıpkı bir kazan gibi kaynatırlar Kulakları kor, azı dişleri kor ve kirpikleri yalazdır Karın boşluğundaki iç organları eriyip ayaklarından akar Bu kişi en hafif azaplı cehennemliklerden biri olduğu halde en ağır cehennem azabını çekenlerden biri olduğunu zanneder(Müttefekün Aleyh)
Cehennem ateşi öyle bir ateştir ki, cehennem ehlinin etini yakıp döker Geriye kemikten ibaret iskeletler kalır Bunların azapları tekrar tatması içinde derileri yine eski halini alır Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Onların derileri pişip yandıkça azabı duymaları için onlara yeni cilt giydiririz” (Nisa; 56) Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “Onların derileri günde yetmiş bin kere yanar ve yenilenir

Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Cehennem ehlinin alt çeneleri göğüsleri üzerine iner, üst çeneleri de alınlarına kadar çıkar Bundan sonra sırıtan bir kelle halinde kalırlar(Tirmizi)

Cennet ve Cehennem Vardır
Ey Nefsim!
Senin önünde cennet ve cehennem vardır Yakında öleceğini ve bunlardan birisine gideceğini bilmiyor musun? Hesap günü gibi büyük bir güne adım adım yaklaşırken, başına gelecek tehlikelere hiç aldırmadan zevk ve sefa içinde kalmayı nasıl istiyorsun?
Ölümün bir gün hiçbir elçi ve haber göndermeden sana ulaşacağını ve bitmez sandığın bu dünya hayatına son vereceğini bilmiyor musun? Sana herşeyden daha yakın olan ve asla kaçamayacağın ölüme neden hazırlık yapmıyorsun?
Allah-u Zülcelal'in: “ İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hala habersiz, haktan yüz çeviriyorlar Rablerinden gelen her yeni ihtarı mutlaka kalpleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler" (Enbiya; 1-2-3) ayet-i kerimesi üzerinde hiç mi düşünmüyorsun?


Cehennemin İsimleri ve Sakinleri
Hz Peygamber (SAV) Cebrail (AS)'ma ; “Cehennemin katlarının sakinleri kimler olacaktır?” diye sorunca, Cebrail (AS) sözlerine şöyle devam etti:
Birinci cehennemin ismi, Sair'dir
İkinci cehennemin ismi, Leza'dır
Üçüncü cehennemin ismi, Sakar'dır
Dördüncü cehennemin ismi, Cahim'dir
Beşinci cehennemin ismi, Cehennem'dir
Altıncı cehennemin ismi, Haviye'dir
Yedinci cehennemin ismi, Hutame'dir

Cebrail (AS) sözlerinin burasında Hz Peygamber (SAV)’den çekinerek susunca, Hz Peygamber (SAV) kendisine; “Yedinci kata kimlerin yerleştirileceğini bana söyle!” dedi Bunun üzerine Cebrail (AS); “Yedinci kata da ümmetinden büyük günah işleyipte tevbesiz ölenler yerleştirilecektir dedi

Cebrail (AS)’in bu cevabı üzerine Hz Peygamber (SAV) bayılarak yere düştü ve Cebrail (AS) ayılıncaya kadar mübarek başını kucağına dayadı Ayılır ayılmaz, Cebrail (AS)’e; “Ey Cebrail! Musibetim büyük ve derdim ağır Acaba ümmetimden cehenneme giren olacak mı?” diye sordu Cebrail (Aleyhisselam)’de: “Evet ümmetinden tevbe etmedikleri halde ölen büyük günah işleyenler cehenneme girecektir dedi

Cebrail (AS)’in bu cevabı üzerine Hz Peygamber (SAV) tekrar ağlamaya başladı Arkasından Hz Peygamber (SAV) eve kapandı Sadece namaz kılmak için odasından çıkıyor ve hiç kimse ile konuşmaksızın mescide gidiyordu Namazda ağlıyor ve Allah’a yalvarıyordu Böylece üç gün geçti
Üçüncü günü Hz Ebu Bekir kapısına geldi ve içeri girmek için izin istedi Fakat içerden hiçbir cevap gelmeyince ağlaya ağlaya geri döndü Arkasından Hz Ömer, daha sonra Selman-ı Farisi de girmek için izin istedi Fakat içerden yine cevap gelmeyince onlarda ağlamaya başladılar
En son Hz Fatıma Hz Peygamber (SAV)’in kapısına geldi ve izin istedi Hz Peygamber (SAV) o sırada secde de idi Kızının sesini duyunca başını secdeden kaldırdı ve girmesi için kızı Hz Fatıma’ya izin verdi

Hz Fatıma Hz Peygamber (SAV)’i görünce ağlamaya başladı Çünkü Hz Peygamber (SAV) ’in çehresini sararmış görmüştü Devamlı ağlamaktan ve üzüntüden yanaklarında iz kalmıştı Bu durumu görünce; “Ey Allah’ın Resulü! Sana ne indi?” diye sordu Hz Peygamber (SAV’de bütün olanları anlattı

Hz Fatıma; “Ey Allah’ın Resulü! Ümmetinin büyük günah işleyenleri cehenneme nasıl girecek?” diye sordu Hz Peygamber (SAV)’de bu soruyu şöyle cevaplandırdı: “Azap melekleri, erkekleri sakallarından, kadınları ise saç örgüleri ile alınlarından tutup sürüklerler Ümmetimin nice yaşlıları sakallarından tutulup cehenneme doğru sürüklenirken; “Ah yaşlılık, ah zavallılık!” diye feryat ederler Sakalından tutulup cehenneme sürüklenen nice gençlerde; “Vah gençliğime, eyvah güzelliğime!” diye bağırır Buna karşılık ümmetim içinde, alınlarından tutulup cehenneme doğru sürüklenen nice kadınlar da; “Eyvah rezil oldum, eyvah üstüm başım açıldı!” diye feryat ederler
Böylece onlar cehennemin baş sorumlusu Malik’e teslim edilirler Malik onlara kim olduklarını sorunca; “Bizler kendilerine Kur’an indirilenlerdeniz, bizler Ramazan ayında oruç tutanlardanız” diye cevap verirler O zaman Malik; “Kur’an sadece Muhammed’in ümmetine indirildi” deyince, hemen Hz Muhammed’in adını hatırlayarak; “Bizler Muhammed ümmetindediz” diye bağırırlar Fakat Malik de onlara şöyle der: “Peki, Kur’an da sizi Allah’ın emirlerine aykırı hareket etmekten alıkoyacak bir ayet yok muydu?”

Bu Ümmetin günahkarları cehennemin kenarına kadar getirilip ateşle ve zebanilerle karşı karşıya bırakılınca; “Ey Malik! İzin ver de halimize ağlayalım” derler Malik’in izin vermesi üzerine gözyaşları kuruyuncaya kadar ağlarlar Gözyaşları akmaz olunca da kan ağlamaya başlarlar Bu durumu gören malik kendilerine; “Eğer bu ağlama dünyada iken olsaydı, ne iyi olurdu Eğer bu ağlama dünyada ve Allah korkusu ile meydana gelseydi, bu gün size ateş hiç dokunmayacaktı der

Arkasından Malik zebanilere;
“Haydi şunları cehenneme atıverin” diye emir verir Bu ümmetin günahkarları ateşe atılınca hep birlikte; “La İlahe İllallah” diye seslenirler Onlar böyle seslenince ateş geri çekilir Bunun üzerine Malik cehenneme; “Ey Ateş, onları yakala!” diye emir verir Cehennem de; “Onları nasıl yakalayayım, hepsi La İlahe İllallah diyorlar” diye cevap verir

Bunun üzerine Malik; “Evet, öyle demelerine rağmen onları yakalayacaksın Çünkü Arş’ın Rabbi böyle emretmiştir deyince ateş üzerlerine dönerek onları yakalayıverir Bu ümmetin günahkarları Allah’ın dilediği kadar bir süre cehennemde kalırlar Cehennemdeyken; “Ya Erhamerrahimin, ya Hannan, Ya Mennan” diyerek Allah’a yalvarırlar Allah-u Teala’nın hükmü yere gelince Cebrail’e; “Ya Cebrail! Muhammed ümmetinin günah-karları ne durumdadır?” diye sorar Cebrail de; “Ya Rabbi! Onların durumlarını sen daha iyi bilirsin!” diye cevap verir Allah-u Teala, Cebrail’e; “Git de gör bakalım, ne durumdadırlar?” diye emir verir

Bu emir üzerine Cebrail, Malik’in yanına varır Cebrail’i görünce; “Ey Cebrail! Seni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar Cebrail de ona; “Muhammed ümmetinin günahkarlarına ne yaptın?” diye sorar Malik, Cebrail’in bu sorusuna; “Durumları pek fena, kaldıkları yer çok dar Ateş vücutlarını ve etlerini yedi bitirdi, geride sadece yüzleri ve kalpleri kaldı Çünkü buralarında iman parıldıyordu diye karşılık verir

O zaman Cebrail, Malik’e; “Onların üzerinden cehennem kapağını kaldır da kendilerini göreyim der Cebrail böyle deyince Malik, cehennem muhafızlarına derhal emir verir ve bu ümmetin günahkarları üzerinden cehennem kapağı kaldırılıverir Bu ümmetin cehennemlikleri Cebrail’i ve onun güzelliğini görünce onun bir azap meleği olmadığını hemen anlayarak kim oldğunu sorarlar Malik de;“Bu dünyada Muhammed’e vahiy getiren Cebrail’dir diye cevap verir Bu ümmetin cehennemlikleri Hz Muhammed’in adını duyunca hep bir ağızdan yüksek sesle; “Ya Cebrail! Muhammed’e günahlarımızın bizi kendisinden ayrı düşürdüğünü ve ne kadar kötü şartlar içinde bulunduğumuzu haber ver derler

Bunun üzerine Cebrail oradan ayrılarak Allah’ın huzuruna varır Allah-u Teala kendisine; “Muhammed’in ümmeti ne durumda?” diye sorunca, bu soruya; “Ya Rabbi! Durumları çok fena ve yerleri çok dar!” diye karşılık verir O zaman Allah-u Teala; “Peki onlar senden bir şey istediler mi?” diye buyurur Cebrail de; “Evet, peygamberlerine içinde bulundukları kötü durumu bildirmemi istediler” diye cevap verir Bunun üzerine Allah-u Teala, Cebrail’e;“Git, durumu Muhammed’e bildir diye buyurur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem.

Eski 10-24-2011   #3
karamela
Varsayılan

Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem.



Allah-u Teala’nın bu emri gereğince Cebrail, hemen Hz Peygamber (SAV)’in yanına gider Hz Peygamber (SAV)'in yanına varır varmaz şöyle der: “Ya Muhammed! Ümmetinden şu anda cehennem azabı çeken günahkarlar adına sana geldim Onlar durumlarının çok kötü ve yerlerinin çok dar olduğunu sana bildiriyorlar

Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV) hemen Arş’ın altına giderek secdeye kapanır O zaman Allah-u Teala; “Başını kaldır da iste Ne istersen verilecektir Şefaatçı ol şefaatın kabul edilecektir buyurur

Allah-u Teala’nın bu buyruğuna karşılık Hz Peygamber (SAV):
“Ya Rabbi! Ümmetimin günahkarları ile ilgili hükmünü uyguladın Şimdi onlar hakkında benim şefaatımı kabul eyle” der Allah-u Teala, Hz Peygamber (SAV)’in bu dileğine şöyle cevap verir: “Senin onlarla ilgili şefaatını kabul ediyorum Hemen cehenneme git ve (La İlahe İllallah) diyen herkesi oradan çıkar

Allah-u Teala’nın bu emri uyarınca Hz Peygamber (SAV) hemen Malik’in yanına gider ve; “Ey Malik! Ümmetimin günahkarları ne durumdadır?” diye sorar Malik bu soruya: “Durumları çok fena ve yerleri çok dar!” diye cevap verir Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV) ona: “Kapıyı aç ve kapağı kaldır!” diye buyurur Az sonra cehennemlikler Hz Peygamber (SAV)’i görünce hep bir ağızdan ve yüksek sesle:“Ya Muhammed! Ateş derilemizi ve ciğerlerimizi yakıp kül etti” diye seslenirler

Daha sonra Hz Peygamber (SAV) hepsini cehennemden çıkarıverir Ateş onları yemiş, kül ve kömür haline getirmiştir Hz Peygamber (SAV) alıp onları cennetin kapısı önünden geçen ve hayat nehri adını taşıyan bir nehre ***ürür Bu nehre girip yıkanırlar Oradan da ak yüzlü birer delikanlı olarak çıkarlar arkasından da cennete yerleştirilirler Diğer cehennemlikler müslümanların oradan çıkarıldıklarını görünce:“Keşke bizde Müslüman olsaydık, bizde cehennemden çıkardık!” derler Nitekim Allah-u Teala ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur: “Bir zaman gelir ki, kafirler; keşke Müslüman olsaydılar, diye arzu ederler (Hicr; 2)

Ebu Said (RA) şöyle anlatmıştır: "Resûlullah (SAV) okudu: "Ey Muhammed! Hâlâ gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları, onları işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar" (Meryem; 39)

Sonra dedi ki: "(Kıyâmet günü) ölüm alaca bir koç suretinde getirilir Cennetle cehennem arasında yer alan sur üzerinde durdurulur Önce: "Ey cennet ahalisi!" diye bağırılır, onlar başlarını kaldırırlar Sonra: "Ey cehennem ahâlisi!" diye bağırılır, onlar da başlarını kaldırırlar Sonra sorulur: "Bunu tanıdınız mı, nedir bu?" Hepsi birden: “Evet tanıdık, Bu ölümdür!" derler Koç yatırılır ve kesilir Arkasından da önce cennetliklere: “Ey Cennetlikler! Artık size ölüm yok” denir Sonra cehennemliklere de: “Ey Cehennemlikler! Bundan sonra size de ölüm yok” diye seslenilir İşte bu hadise sebebiyle cennet ehlinin ferahına bir ferah daha ziyade olur Cehennem ehlinin kederine de bir keder daha ziyade olur (Buhârî, Müslim, Tirmizî)

Cehennem Nasıl Bir Yerdir?
Taberani’nin Mu’cemu’l-Evsat’ta belirttiğine göre, Enes b Malik (RA)’ den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Cebrail alışılmışın dışında bir saatte Hz Peygamber (SAV)’ e geldi yüzünün rengi uçuktu Hz Peygamber (SAV) kendisine: “Niye yüzünün rengi uçuktur?” diye sorunca Cebrail şöyle dedi: “Ey Muhammed! Sana geldiğim şu saatte Allah-u Teala cehennem körüklerine üflenmesini emretmiştir Cehennemin, ateşin, kabir azabının her şeyden ağır olduğunu bilen kimsenin bunlardan emin olmadıkça yüzü gülmemelidir
Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV), Cebrail’e; “Ey Cebrail! Bana cehennemi anlat dedi Cebrail de şunları söyledi:
Allah-u Teala cehennemi yaratınca onun ateşi bin yıl boyunca yakıldı, nihayet kıpkırmızı oldu Arkasından bin yıl daha yakılınca akkor haline geldi Şimdi o zifiri bir karanlık halindedir Ne yalazı ne de koru hiç sönmez Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’ a yemin ederim ki, eğer cehennemden iğne ucu kadar bir delik açılsa, tüm dünya halkı son ferdine varıncaya kadar delikten sızacak hararetin etkisi ile yanıp kül olurdu Eğer cehennemliklere giydirilen elbiselerden biri yer ile gök arasına asılsa bu elbisenin yayacağı yüksek hararetin ve ağır kokusunun etkisi ile tüm dünya halkı ölüverirdi
Cehennem zincirinden bir dirsek boyu kadarı bir dağın tepesine konsa koca dağ yedi kat yerin dibine kadar eriyiverirdi Eğer bir kişi doğuda cehennem azabını görse, bu kimsenin gördüğü azabın etkisi ile batıda bulunan kimse tutuşurdu Cehennem yüksek hararetli ve pek derindir Zineti kızgın demir İçeceği kaynar su ile irin ve elbiseleri ateş parçalarıdır Yedi kapısı vardır Her kapısının erkek ve kadınların gireceği ayrı bölümleri vardır
Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Bu kadar yeter, daha anlatma! Nerdeyse kalbim parçalanıp öleceğim
Sonra ağladı, Cebrail’ e bakınca onunda ağladığı gördü ve sordu: “Ey Cebrail! Allah katındaki mevkiine rağmen sende mi ağlıyorsun?”
Cebrail şöyle cevap verdi: “Neden ağlamayayım? Kim bilir belki ben Allah’ ın ilminde şimdiki durumumdan başka bir durumda olurum Kim bilir benimde başıma İblis’ in başına gelen şeyler gelebilir Zira (başlangıçta) o da meleklerdendi Kim bilir Harut ile Marut’ un uğradığı akıbete ben de uğrayabilirim
Cebrail böyle konuşunca ikisi de ağlamaya devam ettiler Nihayet kendilerine şöyle bir ses geldi: “Ey Muhammed ve ey Cebrail! Allah-u Teala kendine asi gelmekten sizi emin kıldı


Cehennem Azabı
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Halbuki üzerinizde sizi gözetleyen, doğru ve şerefli olan katip melekler vardır Her ne yaparsanız, O bütün yaptıklarınızı bilendir" (İnfitar; 1O-12) Burada Allah-u Zülcelal'in katiplerinin, insanın amelini yazmaya hiç ihtiyacı yoktur Çünkü devamlı olarak, Allah-u Zülcelal, ilmi ile bizimle beraberdir Yaptıklarımızdan, zerre kadar dahi olsa, hiç bir şey O'ndan gizli kalmaz Bu ayet-i kerimeden maksat; Allah-u Zülcelal'in kıyamet gününde melekleri bizim üzerimize şahid göstermesi içindir Allah-u Zülcelal insanların günahlardan muhafaza olması için meleklere, insanoğlunun amellerini yazmalarını emretmiştir
Allah-u Zülcelal ne kadar merhamet sahibi ise, o şekilde ağır azap edicidir Allah-u Zülcelal'in azabından insanın korkması gerekir Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Onların derileri pişip yandıkça azabı duymaları için onlara yeni cilt giydiririz" (Nisa; 56) İbn-i Abbas radıyallahu anh bu ayetin tefsirinde: "Onların derileri kağıt gibi incedir" demiştir Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Onların derileri günde yetmiş bin kere yanar ve yenilenir"
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: "Cehennemliklerin en hafif azaplısı ayaklarına ateşten iki nalın giydirilmiş olan kimsedir Bu nalınlar o kimsenin beynini tıpkı bir kazan gibi kaynatırlar Kulakları kor, azı dişleri kor ve kirpikleri yalazdır Karın boşluğundaki iç organları eriyip ayaklarından akar Bu kişi en hafif azaplı cehennemliklerden biri olduğu halde en ağır cehennem azabını çekenlerden biri olduğunu zanneder" (Müttefekün Aleyh)
Mücahid şöyle demiştir: "Cehennemin öyle kuyuları vardır ki, içlerinde deve boynu gibi yılanlar ve katır iriliğinde akrepler bulunur Cehennemlikler ateşten bu yılanlara doğru kaçınca yılanlar onları ağzları ile yakalayıverirler ve vücutlarını didik didik parçalarlar Cehennemliklerin bu yılanlardan kurtulabilmek için tek çareleri ateşe sığınmak olur" Anlatıldığına göre, cehennemlikler bin yıl boyunca feryat eder, fakat bu feryat onlara hiçbir fayda sağlamaz Sonra: "Dünyadayken sabredince feraha kavuşurduk!" diyerek bin yıl kadar sabrederler Fakat çektikleri azapta hiçbir hafifleme meydana gelmez Bunun üzerine: "Bizim için sabretmekte feryat etmekte birdir, hiçbir kurtuluş çaremiz yoktur" derler
Arkasından aşırı susuzlukları ve ağır azapları karşısında Allah'tan bir yıl boyunca üzerlerine yağmur yağdırmasını isterler Böylece içinde kıvrandıkları yüksek harareti ve susuzluğu dindirmek isterler Bin yıllık yalvarmanın sonunda Allah-u Zülcelal, Cebrail aleyhis-selam'a: "Bunlar ne istiyor?" diye sorar Cebrail de Allah-u Zülcelal'e: "Ey Rabbim! Sen onların durumunu herkesten daha iyi bilirsin, onlar yağmur istiyorlar" diye cevap verir Bunun üzerine, üzerlerinde bazı kızıl bulutlar belirir Onlar bu bulutları görünce yağmur yağacak sanırlar Fakat üzerlerine katır iriliğinde öyle akrepler yağdırılır ki, her biri insanı ısırınca acısı bin yıl boyunca devam eder
Sonra bin yıl daha Allah-u Zülcelal'den yağmur dilerler Bin yıl sonra başları üzerinde bir takım kara bulutlar belirir Bulutları görünce: "İşte bunlar yağmur bulutlarıdır" derler Fakat üzerlerine öyle deve boynu kalınlığında yılanlar yağdırılır ki, her biri insanı sokunca acısı bin yıl boyunca devam eder İşte Allah-u Zülcelal'in aşağıdaki ayetin manası budur:
"İşte, dünyadaki bozgunculuklarının (Küfür ve isyanlarının) karşılığı olarak çektikleri azabın üzerine başka bir azap ekleriz" (Nahl; 88)

Cehennem ehli kendi kendilerine şunu söyleyip inlerler: "Kısa olan dünya hayatımızda biraz sabretseydik, şimdi her şey başka olurdu Biz o zaman bu elemli ve karanlık ateş kuyularında yanıp azap çekmez, Allah-u Teala'nın nuruyla aydınlanmış cennetin geniş bahçelerinde, serin gölgelerde ve güzel köşklerde zevk ve sefa sürerdik!" İşte cehennem böyledir Buna göre insan ne cür'etle Allah-u Zülcelal'e karşı günah işleyebilir? Allah-u Zülcelal, bu azaplardan kurtulmamız için bizlere iman cevherini hediye etmiştir
Zamanlardan bir zaman, büyük bir ordusu olan bir padişah, İslam ordusunu daima sıkıştırıyordu Zamanında İslam ordusu bir sefer düzenleyerek, o padişahı esir etti Müslümanlar onu öldürmeyip; bir kazanın altına ateş yakarak ona eziyet vermeye karar verdiler ve de öyle yaptılar Bu durumda padişah taptığı putlara yalvardı Fakat hiç kimse onun yardımına gelmedi ve anladı ki, bunların hepsi yalancıdır Daha Sonra Allah-u Zülcelal'e yalvardı ve kelime-i tevhid getirdi Bu padişah böyle dediği zaman Allah-u Zülcelal yağmur yağdırdı ve bütün ateşi söndürdü Bir fırtına başlayarak onun içinde bulunduğu kazanı havada uçurmaya başladı Allah-u Zülcelal, bu padişahı, hiç Allah'tan haberi olmayan bir kavmin içine attı
Padişah bu kavmin içine düştükten sonra da: "La İlahe İllallah" dedi Bu kavmin insanları, padişahın başına toplanarak halini sordular Padişah da onlara başından geçen olayların hepsini anlatı Ve bu padişahın vesilesiyle, bu kavmin hepsi imana geldiler İşte iman böyledir İman, insanı cehennem ateşinden muhafaza eder Dünyada da insanı bu şekilde kurtarır Fakat bizim için mühim olan, imanı muhafaza etmektir Onun muhafazası da; tevbe etmek, günahlardan uzak durmak ve Allah-u Zülcelal'in zikrine sarılmakla olur
Ebu Hureyre (RA)'dan rivayetle Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Zülcelal buyurdu ki: "Kulumun inancı oranında yanındayım (Tevbe ederse tevbesini kabul ederim, Af dilerse suçlarını bağışlarım) Beni nerede anar hatırlarsa, ben orada yanındayım Allah'a and olsun, Allah kulunun tevbesine, çölde devesini yitirip tekrar bulanınızın sevinmesinden daha çok sevinir Ondan razı olur, günahlarını affeder Kulum bana ibadet ve hayır işlerde bir karış yaklaşırsa, ben ona (Rahmetimle) bir arşın yaklaşırım Kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona (Rahmetimle) bir kulaç yaklaşırım Kulum bana yürüyerek yaklaşırsa, ben ona (Rahmetimle) koşarak yaklaşırım (Kulumun ibadet ve taatına, yararlı işlerine hakettiğinden daha çok ecir ve sevap vererek onu mükafatlandırırım)" (Buhari, Müslim)
Hz Peygamber (SAV) bir gün ashab-ı kirama şöyle buyurmuştur: "Sizden önce geçen milletlerden doksandokuz kişiyi öldüren bir adam yeryüzünde en büyük alimin kim olduğunu sorduğunda, falanca rahip dediler Rahibe giderek: "Doksandokuz kişi öldürdüğünü, günahlarından tevbesi kabul olunur mu?" diye sorunca rahip: "Hayır!" dedi Bunun üzerine rahibi de öldürür Öldürdüklerinin sayısı yüz olur Daha sonra yeryüzünde: "En büyük alim kimdir?" diye sorunca, falan alim derler Onun da yanına giderek: "Yüz kişi öldürdüm, tevbe etsem kabul olunur mu?" diye sorunca alim: "Evet, kim tevbenle arana girebilir Filanca şehre git Orada Allah'a ibadet eden insanlar var Onlarla beraber Allah'a kulluk et Bir daha da memleketine dönme Zira orası kötülerin yeridir Sen de onlarla kötü oluyorsun" der
Bunu dinleyen günahkâr iyi kimselerin şehrine gitmek üzere yola çıkar Yarı yola varınca, ölüm meleği (Azrail) canını almaya gelir O sırada rahmet melekleri ve azap melekleri gelir, aralarında çekişirler Rahmet melekleri: "Bu adam kalbini Allah'a bağlayarak, günahlarından tevbe etti" derler Azap melekleri de: "Bu adam hiç hayır işlemedi Bütün işleri kötülüktür" derler Bunun üzerine insan suretinde bir melek gelir ve der ki: "Çıktığı Şehirle gideceği yeri ölçün Hangisine daha yakınsa oralı sayılır" der Ölçerler, gideceği yeri daha yakın bulduklarında, ruhunu rahmet melekleri alır (Cennet bahçesine ***ürürler)
Diğer bir rivayette: "İyi kimselerin olduğu şehre bir karış daha yakın olduğu için oranın halkından kılınmıştır" denilir Başka bir rivayette de şöyle denilmiştir: "Allah, çıktığı şehre uzaklaşmasını, gideceği şehre de yaklaşmasını emretti ve: "Aralarını ölçünüz!" dedi Ölçünce gideceği yere bir karış daha yakın buldular Bunun üzerine günahları affolundu" (Buhari, Müslim, İbn Mace)
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Gerçekten biz, Ademoğullarına akıl vermek suretiyle onları şan ve şeref sahibi kıldık!" (İsra; 70)
Eğer bu akıl ile derin olarak düşünürsek, elimizde ne kadar fırsatların var olduğunu anlarız Bu ömürle, bu sermayeyle bir çok şey yapabiliriz İyi şeyler yaptığımız zaman, ne kadar kârlı olduğumuzu, yapmadığımız zaman da ne kadar zararlı çıktığımızı akıl ile çözebiliriz İşte insanın bunu düşünmesi lazımdır İnsan bunu düşünmediği zaman, aklı tesirsiz hale gelmiş demektir Çok kıymetli bir cevher olan akıl tesirsiz kalıp, saltanatını sürdüremiyor demektir Allah-u Zülcelal, aklı bir padişah gibi insanın vücuduna yerleştirmiştir İnsan bunu düşündüğü takdirde, aklını iyi kullanır Eğer derinlemesine düşünürsek, Allah-u Zülcelal bizlere çok güzel fırsatlar vermiştir İşte bu aklı tesirsiz bırakmamak için, onun üreteceği çarelere başvurmak lazımdır
Aklı güzel kullanmak için, daima dini sohbetlere gidilmeli ve o sohbetlerde Allah-u Zülcelal'in kelamına, Hz Peygamber (SAV)'in hadis-i şeriflerine ve büyük zatların menkıbele-rine yer verilmelidir Bizim için yegane kazanç, bu dünya hayatında iken ebedi saadeti kazanmaktır Hepimize malum olduğu gibi, Karun çok zengin bir kimse idi Şimdi size soruyorum; Karun'un o kadar malı ve mülkü acaba nerededir? İşte dünya böyledir Dünya hiç kimseye yaramadığı gibi bizlere de yaramaz Allah-u Zülcelal, insana çok büyük bir nimet olarak aklı bağışlamıştır İnsan bu akılla, hem dünyasını hem de ahiretini kazanmalıdır Akıl öyle bir nurani cevherdir ki, onun nuru, kalbin üzerine gelerek, bütün vücudu hareket ettirir Ulema, dünya hayatının fani, ahiret hayatının ise baki olduğuna, nakil ve akıl ile ittifak etmişlerdir İnsan için dünyanın nimetleri ne kadar çok olursa olsun, fani oldukları için hiçbir şeye yaramaz Dikkat edersek; kendimiz de bunu akıl ile çözebiliriz
Allah-u Zülcelal, yine bizlere, Kur'an-ı Kerim'de şöyle bir uyarıda bulunuyor: "Şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır" (Bakara; 208) Şeytanın yeri, cehennemin dibidir Şeytan, Allah'ın kullarıyla uğraşıp onların da kendisiyle birlikte cehenneme girmesini istiyor Nitekim Allah-u Zülcelal, bu ayet-i kerimede, şeytanın düşmanımız olduğunu bizlere beyan etmiştir Onun için insanın, daima düşmanıyla mücadele içerisinde olması gerekir Şeytan, birinci olarak, insanın imansız olarak dünyadan ayrılmasına sebep olmak ister Bunu yapamazsa, büyük günahları yaptırmak ister
Bunu da yaptıramazsa, küçük günahlara devam etmesini ister Eğer bunu da yaptıramazsa, ibadetten geri bırakmak ve keyf-ü sefa yaptırmak ister Sonsuza kadar cehennemde kalacağından, insanların da kendisiyle beraber yanması için çalışır İnsan dünyada müslüman olarak yaşasa dahi, yine şeytan son nefesinde onunla uğraşır Fakat hakkı talep eden, Allah-u Zülcelal'in rızasına talip olan mü'min, bunun şuurunda olur
Mü'minin kalbinde bir melek bir de şeytan bulunur Bunlar, daima savaş halindedir Eğer bu savaşta melek galip gelirse, kalp Allah-u Zülcelal'e açılır O zaman şeytan da teslim olup, artık hayrı talep eder İşte biz de aklımızla bu meleğe yardımcı olalım Nefsimiz, daima Allah-u Zülcelal'in ibadetinde, zikrinde ve hizmetinde bulunduğu zaman Melek, şeytanımıza karşı galip olacaktır Böyle olduğu zaman, kalbimiz Allah-u Zülcelal'in ibadetine, zikrine, hizmetine ve rızasına yönelecek ve şeytan, meleğe esir olacaktır
Diğer türlü davranıp günahlara yönelir de, ibadet ve zikir yapmazsak; o zaman şeytan, meleğe galip gelecek ve onu esir alacaktır Böyle olunca, şeytan, boğazımıza bir ip takmış gibi bizleri günahlara sevk edecektir Onun içindir ki bazı sadat-ı kiram şöyle buyurmuştur: "İnsan anasından doğduğu zaman, bir şeytan da onunla birlikte gelir İşte insan, bu şeytanı öldürmezse kamil mü'min olamaz"
Zahiri vücudumuz, gün be gün Allah-u Zülcelal'e nasıl yaklaşı-yorsa, maneviyat ve muhabbetimiz de gün be gün Allah'a yakın olması gerekir
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin

Cehennemin Şiddeti

Ömer bin Hattab (Radıyallahu Anh)'dan şöyle rivayet olunmuştur; "Cebrail (Aleyhisselam) her zaman geldiği vaktin dışında Resulullah (SAV)'in yanına geldi Bunu gören Resulullah (SAV) ayağa kalktı; "Ya Cibril! Neden rengin değişmiş ve solgun görüyorum?" dedi O da; "Allah-u Teâlâ, cehennem ateşinin körüklenmesini, şiddetli yandırılmasını emretti, onun heyecanı ile geldim" dedi
Peygamber Efendimiz (SAV); "Ya Cebrail Bana cehennem ateşini anlat,” deyince, Cebrail (Aleyhisselam) cehennemi şöyle anlattı; "Yüce Allah (Celle Celaluhu) Cehennemin yakılmasını emretti Bin yıl yakıldı, bembeyaz oldu Sonra yine yakılmasını emretti Bin yıl daha yakıldı, simsiyah oldu O şimdi kapkara ve karanlıktır Kıvılcımlarının parıltısı görünmez, alevi sönmez Seni hak din ile gönderen Allah'a (Celle Celaluhu) yemin ederim ki, cehennemden dünyaya iğne deliği kadar bir delik açılsa, sıcaklığından yeryüzündeki butün canlılar ölür Seni hak din ile gönderen Allah'a (Celle Celaluhu) yemin ederim ki, eğer cehennem zebanisi dünyadaki insanlara görünse onun pis kokusundan ve çirkinliğinden bütün insanlar ölür Seni hak din üzere gönderen Allah'a (Celle Celaluhu) yemin ederim ki, Allah (Celle Celaluhu)'ın kitabında bahsettiği cehennem zincirinin bir halkası dağların üzerine konulsa, dağlar ezilir, yere batardı (Tirmizi, İmam-ı Malik)
Ebu Hureyre (RA) der ki; "Bir ara Peygamber Efendimiz (SAV)'in yanında idik Bir ses duyduk Peygamber Efendimiz (SAV); 'Bu ne sesi biliyor musunuz?' dedi Allah ve Resulü bilir, dedik 'Bu, Allah'ın (Celle Celaluhu) yetmiş sene önce cehenneme attığı bir taştır; dibine şimdi ulaştı" buyurdu (Müslim)
İmam Ahmed ve Ebu Ya'la şu hadisi rivayet ederler; "Cehennemin demir topuzu bir dağa vurulsa, dağ parçalanır, sonra eski haline gelir" (Ahmed b Hanbel, Ebu Ya’la)
Harisoğlu Abdullah (Radıyallahu Anh) Resulullah (SAV)'in şöyle buyurduğunu rivayet etti; "Cehennemde deve boynu kalınlığında yılanlar vardır Soktuğu kimse yetmiş sene zehirini çeker Orada katır gibi akrepler de vardır Bunların da soktuğu kimseler kırk sene zehirin etkisinden kurtulamazlar" (Taberani, Ahmed b Hanbel, Hakim, İbn-i Hıbban)

Ebu İmame (RA)'den şöyle rivayet olundu; "Resulullah (SAV); "Ona irinli sudan içirilecektir O suyu yutkunur" (İbrahim; 16-17) ayet-i kerimesinin tefsirinde der ki,
"O su ağzına yaklaştırılır, içmek istemez Yaklaştırılınca sıcaktır yüzünü yakar, başının derileri dökülür İçinde bağırsakları paramparça olur Hatta başka organlarıda dışarı çıkar" (Tirmizi, Ahmed b Hanbel)

Hakimin rivayetinde Resulullah (SAV) şöyle buyurdu; "Kudret ve iradesi ile yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, şayet zakkumdan bir damla yeryüzündeki sulara dökülse hepsini acılaştırır, içilemez hale getirir" (Hakim) Ya bütün yedikleri zakkum olanın hali ne olacak? Muslim şu hadisi rivayet etmiştir "Cehennemde en hafif azap görenin ayağında ateşten iki ayakkabı olacak, onların şiddetinden kazanın kaynaması gibi beyni kaynayacak Orada en hafif azap gören de budur" (Müslim)
Tirmizi'nin rivayet ettiği bir hadis-i serif şöyledir; "Ahirette kafirin derisinin kalınlığı kırkiki arşın, dişinin büyüklüğü Uhud dağı ve cehennemde oturduğu yer Mekke ile Medine arası kadar olacaktır" (Tirmizi)
Resulullah (SAV) şöyle buyurdu; "Ümmetimden Mudar kabilesinden daha çoğu kadarının şefaatimle cennete girenler olacağı gibi, yine ümmetimden daha çok azap duymaları için cehennemin bir köşesini dolduracak kadar vücutları büyüyenler de olacaktır" (Tirmizi, İbn-i Mace, Hakim)
Abdullah ibn-i Ömer (RA)’den şöyle rivayet edilmiştir; “Eğer cehennem ehlinden biri bu dünyaya çıkarılsa idi, onun korkunç görünüşünden ve pis kokusundan bütün dünya halkı ölürdü” Abdullah ibn-i Ömer (ra) bunu söyledikten sonra hüngür hüngür ağlamıştır (İbn-i Ebi’d-Dünya)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem.

Eski 10-24-2011   #4
karamela
Varsayılan

Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem.



Müminlerin Asıl Yurdu:Cennet

Birçok kimsenin hayalinde cennet, bulutların içinde, bir sis perdesinin ardında, beyaz rengin hakim olduğu, aydınlık, fakat puslu bir rüyalar alemidir Cennete girmeye hak kazanan insanlar ise yüzlerinde saf bir tebessüm ve uykulu gözlerle bulutların üstünde uçuşan ve bununla mutlu olan insanlardır Bazı kişilere göre ise yalnızca yeşilliğin, kırların ve çayırların bulunduğu, kuzuların otladığı, insanların ağaçların altında oturup önlerinden akan dereleri seyrettikleri yeşilliklerdir Bu cahilce anlayışa göre cennet, her ne kadar huzurlu, sakin, güvenli de olsa, sonsuz bir hayat düşünüldüğünde monoton ve sıkıcı bir yer olarak düşünülmektedir
Bu kavrayış yetersizliğinin en önemli sebebi, kişinin Kuran'da anlatılan gerçeklerden ve Kuran'ın müminlere kazandırdığı akıl ve ferasetten yoksun olmasıdır Hem bilmeyen hem de akledemeyen bir insan ise, kuşkusuz konuları derinliğine düşünemez, birtakım incelikleri kavrayamaz, gerekli bağlantıları zihninde kuramaz Sonuçta da sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmeler yapamaz Dolayısıyla dünyevi konularda olduğu gibi, ahiretle ilgili konularda da, Kuran ayetlerini bilmeyen ve müminlere has akletme kabiliyetine sahip olmayan gaflet ehlinin zihnindeki cennet anlayışı yukarıda verdiğimiz örneklerin ötesine geçemez
İnkarın insanlar arasında yaygınlaşmasını ve Kuran'da anlatılan gerçeklerden uzaklaşmalarını arzu eden bir kısım inkarcılar da, toplumda yaygın olan çarpık ahiret anlayışlarını, özellikle de cennet hakkındaki ilkel bakış açılarını derleyip, din ve Müslümanlar aleyhinde kullanırlar Bu kişiler kıyamet, cennet, cehennem gibi konuları, toplum içinde yaygın olan kanaatler doğrultusunda, ilkel ve batıl kalıplara sokarak bir alay ve eğlence konusu haline getirirler İnsanları Kuran ahlakından uzaklaştırmak için Müslümanları, sonsuz hayatları için yukarıda tarif ettiğimiz şekilde bir cennet beklentisiyle mutlu olan küçük ve basit zevklere sahip, estetik, sanat, zenginlik, ihtişam, teknoloji, konfor, refah, lüks gibi kavramlardan habersiz, yeme, içme, cinsellik, giyinme, eğlenme gibi konulardaki zevkleri belli sınırlarda olan dar kalıpları aşamayan, geri kalmış kimseler olarak lanse ederler Bu suretle insanları İslam'dan ve Müslümanlardan mümkün olduğunca soğutmaya çalışırlar
Halbuki bu düşünceler, toplum içinde hakim olan yanlış anlayışlara, geleneklerden gelen çarpık düşünceleri yansıtmaktadır Çünkü Allah'ın Kuran'da inanan kullarına vaat ettiği cennet, insan aklının kavramakta zorlanacağı bir güzelliğe sahiptir Cennet dünyaya çeşitli yönlerden benzemekle birlikte dünyanın kat kat daha üstün, kusursuz ve eksiksiz olanıdır Üstelik ölümden sonra insanı bekleyen iki sonuçtan biridir ve hiç şüphesiz elde edilmesi için büyük bir uğraş gerekmektedir O halde kişinin yapması gereken, samimi bir kalple Rabbimize teslim olması, sahip olduğu tüm batıl inançları terk edip Kuran ayetlerini eksiksizce yaşaması ve tüm hayatını Allah'ın razı olacağı şekilde geçirmeye çalışmasıdır Aynı zamanda cennetin varlığı ile ilgili düşüncelerini de iyice netleştirmeli ve Kuran ayetlerinde cennet hakkında bildirilen doğru bilgileri bir an önce öğrenmelidir
CENNET EHLİNİN DÜNYADAKİ DURUMLARI
Müminlerin Dünyadaki Güzel Yaşamları
Mümin Kuran'da sonsuz bir ecir, sonsuz bir mükafat, sonsuz bir mutlulukla müjdelenmiştir Ancak çoğunlukla dikkatlerden kaçan önemli bir nokta vardır O da, sonsuz zaman içinde, sonsuz güzelliklere uzanan bu müjdenin, mümin daha dünyadayken ona erişmeye başladığıdır Çünkü mümin ahirette cennetle müjdelendiği gibi, bu dünyada da Allah'ın lütuf ve ikramıyla nimetlendirilmektedir Kuran'da, salih amellerde bulunan müminlerin bu dünyada da güzel bir hayatla yaşatılacakları şöyle haber verilir:
Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz (Nahl Suresi, 97)
Ayetin bu müjdesinin, başta peygamberler olmak üzere salih müminler üzerinde gerçekleştiğini pek çok Kuran ayetinden öğrenmekteyiz Örneğin, Kuran'da cennetin en yüksek dereceleri, en üstün makamlarıyla müjdelenen Peygamberimiz (sav)'i dünya hayatında Allah'ın zengin kıldığı, "bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?" (Duha Suresi, 8) ayetinden anlaşılmaktadır Ayrıca Hz Davud'a, Hz Süleyman'a, Hz Zülkarneyn'e, Hz İbrahim ve ailesine bu dünyada büyük bir mülk ve imkan verildiğinden de birçok ayette bahsedilir
Hem bir mükafat ve şevk kaynağı, hem de karşılıksız lütuf ve ihsanının bir göstergesi olarak salih kullarına dünyada nimet ve güzellik vermesi Allah'ın değişmez bir kanunudur Zenginlik, ihtişam ve güzellik cennetin en temel özelliklerinden olduğu için, Allah sevdiği seçkin kullarına cenneti hatırlatacak, onların cennete kavuşma arzusu ve heyecanlarını artıracak nimetlerin benzerlerini bu dünyada da yaratır Bu yüzden, nasıl inkarcıların ebedi azapları daha bu dünyadan başlıyorsa, salih müminler için vaat edilen ebedi güzellikler de kendilerine dünyadaki hayatlarında gösterilmeye başlanır
Bir mümin, onu yaratan yüce Allah'ın bilincinde olmasından, O'nun emir ve yasaklarına uymasından, O'nun insanlar için seçip beğendiği dini yaşamasından ve en önemlisi ölümünden sonrası için çok büyük umut ve beklentiler taşımasından ötürü, dünyadaki yaşamı boyunca her türlü ruhsal sıkıntı ve üzüntüden uzaktır Herşeyden önce Rabbimizin yardımı ve desteği kendisiyle beraberdir Allah " elçisi ile müminlerin üzerine güven duygusu ve huzur" (Tevbe Suresi, 26) indirmiştir Bu, müminlerin her namazda, her salih amelde, Allah rızası için yapılan küçük büyük her işte Allah'ın kendilerini gördüğünü, meleklerin bunları amel defterlerine yazdığını ve ahirette tüm bunların karşılığını alacaklarını bilmelerinden doğan bir huzurdur Bu, Allah'ın kendilerini görünmeyen ordularla ve meleklerle desteklediğini, "önlerinden ve arkalarından izleyenleri" olduğunu ve bunların kendilerini " Allah'ın emriyle gözetip-korumakta" (Rad Suresi, 11) olduklarını, O'nun yolunda yapılan mücadelede galip gelecek olanların, cennetle müjdelenmiş olanların hep kendileri olduklarını bilmelerinden kaynaklanan bir güven duygusudur Böylece salih müminler, Allah'ın meleklere, " iman edenlere sağlamlık katın" (Enfal Suresi, 12) vahyi doğrultusunda, asla korkuya ve heyecana kapılmazlar
Müminler, " bizim Rabbimiz Allah'tır deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturan" (Fussilet Suresi, 30) insanlardır Ve, "onların üzerine melekler iner 'Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaadolunan cennetle sevinin'" (Fussilet Suresi, 30) derler Müminler Allah'ın " kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz" (Araf Suresi, 42) bilmişlerdir Kadere ve herşeyi yapıp edenin Allah olduğuna kesin bir bilgiyle inanırlar ve böylece başlarına gelenlere " Allah'ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez" (Tevbe Suresi, 51) ayetince tevekkül ederler Allah rızasına uyduklarından, " Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediklerinden dolayı da onlara hiçbir kötülük dokunmayacaktır (Al-i İmran Suresi, 173-174)
Ancak dünya bir deneme süresi olduğundan elbette müminin karşısına çeşitli zorluklar çıkabilir Belli dönemlerde açlık, hastalık, uykusuzluk, kaza, maddi kayıp gibi çeşitli sıkıntılarla karşılaşabilir Bakara Suresi, 214 ayette belirtildiği şekilde fakirlikle ve zorluklarla da denemeden geçirilebilir Ayette bu imtihan şöyle bildirilmiştir:
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu Dikkat edin, şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır (Bakara Suresi, 214)
Kuşkusuz ki bu zor durum, peygamberin ve yanındaki müminlerin Allah'a olan güçlü imanlarını, Kuran ayetlerini uygulamadaki kararlılıklarını kesinlikle etkilememiştir Zaten Allah, ayetin sonunda yardımının çok yakın olduğunu da müjdelemektedir Sonuçta, "Allah, takva sahiplerini (inanarak ve inançlarını uygulayarak) zafere ulaşmaları dolayısıyla kurtarır Onlara kötülük dokunmaz ve onlar hüzne kapılmayacaklardır" (Zümer Suresi, 61)
Müjde
Kuran'ın birçok ayetinde Allah'ın cenneti vaat etmesinden ve müminleri bununla müjdelemesinden bahsedilmektedir Bu müjdeleme bir ayette şöyle ifade edilmiştir:
Rableri onlara katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisinde sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler (Tevbe Suresi, 21)
Bir başka ayette ise müminler için şöyle denmektedir:
Müjde dünya hayatında ve ahirette onlarındır Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur (Yunus Suresi, 64)
Kuran'da müminlerin melekler vasıtasıyla da müjdelenecekleri bildirilmektedir Şüphesiz ki bu müjde, cenneti şiddetle arzulayan bir mümin için tarifsiz bir sevinçtir Bu durum Kuran'da şöyle anlatılır:
Şüphesiz "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaadolunan cennetle sevinin"Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir "Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak" (Fussilet Suresi, 30-32)
Allah resullere de müminleri müjdeleme görevi vermiştir Allah Ahzap Suresi'nin 47 ayetinde elçisine müminlere Allah'tan büyük bir fazl olduğunu müjdelemesini, Yasin Suresi 11 ayette de Kuran'a uyan ve gayb ile Rahman'a karşı içi titreyerek korkan kimseleri bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdelemesini emretmektedir Zümer Suresi, 17 ayette ise tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler için bir müjde olduğu duyurulmaktadır Allah Yunus Suresi'nin, 2 ayetinde ise elçisine "… İman edenlere Rableri katında gerçek bir makam olduğunu müjde ver" diye vahyetmiştir
Allah'ın Vaadi
Allah, huzuruna mümin olarak gelecekler için içlerinde ebedi olarak kalacakları cenneti vaat etmiştir Allah'ın vaadi ise şüphesiz ki gerçekleşmesi kuşku ***ürmeyen, en kesin sözdür Bir ayette şöyle geçer:
Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) kendi kullarına gaybtan vaadetmiştir Şüphesiz O'nun vaadi yerine gelecektir (Meryem Suresi, 61)
Allah'ın müminlere cenneti vaat etmesiyle ilgili bir başka ayet şöyledir:
Şimdi kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının ****ı ile ****landırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir? (Kasas Suresi, 61)
Bu ayetten de açıkça anlaşıldığı gibi, Allah'ın bir vaadde bulunması, buna kavuşmak için kesinlikle yeterlidir Müminler de cennete girdiklerinde bu durumu ikrar edecek ve Allah'a şöyle şükredeceklerdir:
Dediler ki: Bize olan vaadinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz (Salih) amellere bulunanların ecri ne güzeldir (Zümer Suresi, 74)
Dünya hayatında çeşitli kereler müjdelenmiş ve Allah'ın cennet vaat ettiği müminler, yaşamlarının sonunda umut ettiklerine kavuşacaklardır Müminlerin cennete girişleriyle ilgili bir ayet bu eşsiz manzarayı şöyle tarif eder:
Onlar Adn cennetlerine girerler Babalarından, eşlerinden ve soylarından salih davranışlarda bulunanlar da (Adn cennetlerine girer) Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler "Sabrettiğinize karşılık selam size (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel" (Rad Suresi, 23-24)
Onlar cennette "esenlik dileği ve selamla" (Furkan Suresi, 75) karşılanacak ve "Oraya esenlikle ve güvenlikle" gireceklerdir (Hicr Suresi, 46)
AHİRETE GÜZEL GEÇİŞ
Güzel Ölüm
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin" (Nahl Suresi, 32)
İster iman eden bir kişi olsun, isterse Allah'ın ayetlerini inkar eden bir kişi, hiç kimse nerede ve ne zaman öleceğini kesinlikle bilemez Bu gerçek Kuran'da şöyle açıklanmıştır:
Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz 'ın katındadır Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır (Lokman Suresi, 34)
Ölümün müminleri nasıl karşılayacağını, canlarının nasıl alınacağını, ölümleri anında neler olacağını Kuran'dan öğrenme imkanımız vardır Kuran'da bize bildirildiği kadarıyla, müminin ölümü çok yumuşak bir geçiş, anlık bir boyut değiştirme şeklinde olacaktır Aynen uyku sırasında Allah'ın "bir tür ölüme sokmuş olduğu kişinin" (Zümer Suresi, 42) ertesi sabah uyanarak yeni bir güne başlaması gibi, mümin de ölümünde, bir anda "dünya" boyutundan sıyrılacak ve "ahiret" boyutuna geçecektir Allah bu sıkıntısız ve rahat geçişi, Naziat Suresi'nin 2 ayetinde görevli meleklere işaret ederek, "yumuşacık çekip alanlara" şeklinde haber vermektedir
Melekler, müminlerin canlarını almaya geldiklerinde aralarında geçen bir konuşma Nahl Suresi'nin 32 ayetinde ise şu şekilde anlatılır:
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: 'Selam size' derler Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin (Nahl Suresi, 32)
Başka bir ayette de müminlerin ölüm anı şöyle tasvir edilir:
Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: 'İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti' diye melekler onları karşılayacaklardır (Enbiya Suresi, 103)
Görüldüğü gibi, dünyada güzel bir hayat yaşatılan müminin ölümü de güzel ve rahat olacak, ahiret hayatı meleklerin karşılamasıyla başlayacaktır Bunun devamında da mümini, en başından beri olduğu gibi rahatlık ve kolaylık beklemektedir
Kolay Hesap
Kıyametin kopmasıyla birlikte başlayan tüm gelişmeler, dünya tarihi boyunca yaratılmış bütün insanların yeni bir bedenle diriltilmeleri ve cehennem ateşinin çevresinde biraraya toplanmalarıyla devam edecektir Daha sonra tüm şahitler getirilecek, her bir kişinin amel defteri açılacak ve herkes dünya hayatında yaptıklarından hesaba çekilecektir Bunların sonunda Allah müminleri rahmetiyle cehennem ateşinden kurtararak, cennetine sokacaktır Sur'a ilk üfürülüş ile Kıyamet başlamıştır Kafirleri öldürücü bir utanca sürükleyen bu anda müminler, sevinçli ve coşkuludurlar Çünkü " O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir" (Tahrim Suresi, 8) Allah "Elçilerine ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için) duracakları gün yardım edeceğini" vaat etmiştir (Mü'min Suresi, 51)
Bu ihtişamlı "sahnede" salih müminler, tüm hayatları boyunca yapıp-ettiklerinin yazılmış olduğu hesap defterlerini "sağ yanlarından" alacaklardır Bu tanım, Kuran'da "kolay" hesaba çekilecek ve cennete sokulacak insanlar için kullanılmıştır:
Artık kitabı sağ eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir Yüksek bir cennette (Hakka Suresi, 19-22)
Rabbimizin kendilerine vaat ettiğine kavuşmak üzere olan müminler, o "ebedilik gününde" (Kaf Suresi, 34) heyecanlı ve mutludurlar, bu durumları bir başka ayette şöyle tasvir edilmiştir:
Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır (İnşikak Suresi, 7-9)
Hesaba çekilmeleri bittiğinde artık müminler, kurtulmuş olmanın sevinci içinde Rabbimizin söyleyeceği tek bir söze bakmaktadırlar: "Oraya esenlikle ve güvenlikle girin" (Hicr Suresi, 46) Bu durum başka bir ayette de şöyle anlatılır:
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön Artık kullarımın arasına gir, cennetime gir (Fecr Suresi, 27-30)
Artık Allah, rahmet etmiş olduğu kullarının günahlarını da bağışlamış, kötülüklerini iyiliğe çevirmiş ve cennete girmelerine izin vermiştir Kendisine "cennete gir" denilen mümin bir kişi ise, şöyle söyler:
Keşke kavmim de bir bilseydi, Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını (Yasin Suresi, 26-27)
Bir başka ayette Allah, cennet ehlini şöyle müjdelemektedir:
Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır (Maide Suresi, 119)
Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahsun olmayacaksınız (Zuhruf Suresi, 68)
Ortam da gittikçe güzelleşmektedir, "Cennette, muttakiler için, uzak değildir, yakınlaştırılmıştır" (Kaf Suresi, 31) Kuran'da bildirildiği üzere müminler için çok heyecanlı bir bekleyişten başka bir şey söz konusu olmayacaktır: Cennete sevk edilişleriyle ona girmeleri arasında geçecek kısa bir bekleyiş
Cennetteki Doğal Güzellikler
Takva sahiplerine vaat edilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkar edenlerin sonu ise ateştir (Rad Suresi, 35)
Cennet, " ne (yakıcı) bir güneş, ve ne de dondurucu bir soğuk" (İnsan Suresi, 13) şeklinde tarif edilen, insana hiçbir rahatsızlık vermeyen, hoş bir iklime sahiptir İnsanı bunaltan, terleten sıcaklar ya da titreten, donduran soğuklar orada yoktur Allah müminleri cennette " ne sıcak-ne soğuk, tam kararında bir gölgeliğe" sokacaktır (Nisa Suresi, 57) "Tam kararında" ifadesi, bu ayette iklimin tam insanın isteyeceği ve rahat edeceği gibi olduğunu bildirmekle beraber, aslında cennetteki bütün şartların, insan ruhunun gerçek anlamda doyum sağlayacağı, rahat edeceği biçimde hazırlandığına işaret etmektedir Cennetteki herşey ve her durum müminin "tam istediği" gibi olacaktır Zaten başka türlü olması, bir kusur, eksiklik ve mahrumiyet anlamına gelir ki, cennette bu tür kavramlara yer yoktur
Allah'ın cennet ayetlerinde en çok bahsettiği doğal güzelliklerden biri de, "Durmaksızın akan su(lar)"dır (Vakıa Suresi, 31) Dünya hayatından da gözlemlediğimiz gibi insan ruhu sudan, özellikle de akan sulardan büyük zevk alır Bir göl, bir akarsu veya bir şelale, ormanın içinden akan bir ırmak insanın ruhuna hitap etmektedir Sarayların, konakların, malikanelerin ya da villaların bahçelerine yapılan göletler, havuzlar ve fıskiyelerin, yapay veya doğal akarsuların amacı hep ruhtaki bu estetik özlemin tatminidir
Bu estetik görüntülerin hoşa gitmesinin başlıca sebebi insan ruhunun cennete göre yaratılmış olmasıdır Bir diğer ayette de bu güzellik şöyle ifade edilmiştir: "İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır" (Rahman Suresi, 66)
"Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır" (Hicr Suresi, 45) ayetinden de anladığımız gibi, müminler cennette bu tür yerlerde yaşarlar ve bundan zevk alırlar Benzer başka bir ayette de "Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır" (Mürselat Suresi, 41) şeklinde bildirilmektedir Bahsedilen gölgelik, (Allah en iyisini bilir) oturmak ve güzellikleri seyretmek amacıyla özel olarak oluşturulmuş bir mekandır Cennet köşkleri gibi gölgelikler de yükseklerde kurulmuşlardır Böylece yükseklerden bakılarak daha aşağılardaki güzellikler seyredilir, birçok detay aynı anda görüş sahasında bulunur Gölgelikler, özel olarak müminlere zevk alacakları bir ortam hazırlamak için yapılmış, her çeşit yiyecek ve meyvenin yeneceği, cennete has içkilerin içileceği, müminlerin biraraya gelerek sohbet edecekleri ve birlikte eğlenecekleri mekanlardır Bu gölgeliklerin pınar başlarına, insan ruhunun çok hoşlandığı yerlere kurulmuş olması da buraların çekiciliğini artırmaktadır Bu pınarlardan tertemiz, tadı güzel ve içenlere lezzet veren sular fışkırır
Cennete has bir başka doğal güzellik ise ayette sözü geçen bahçelerdir Şura Suresi'nin 22 ayetinde bahsedilen "cennet bahçeleri" sadece müminler için hazırlanmıştır Bahçelerin özelliği, birçok doğal güzelliği uyum içinde barındırıyor olmasıdır Bu bahçelerde dünyanın çeşitli bölgelerinde yetişen en narin ve en güzel kokulu bitkilerin benzerleri ve bunlar gibi sonsuz çeşidi yetişmekte, insanın bildiği ve de bilmediği birçok hayvan bir arada yaşamaktadır
Bahçeler, değişik boylarda ağaçlar, "alabildiğine yemyeşil" (Rahman Suresi, 64) alanlar, bitkiler ve çiçekler, bazı yerlerde havuzlar ve fıskıyelerle süslenmiştir Civarda görülen ağaçların bir kısmı da meyve ağaçlarıdır ve cennetin bolluğunu simgelercesine "yüklü dalları bükülmüştür" (Vakıa Suresi, 28), "üst üste dizilmiş meyveleri sarkmıştır" (Vakıa Suresi, 29) Yeşillikler, deniz ya da göl kıyısına kadar kesintisiz devam eder Bazı ağaçlar suların ulaştığı yerlerden bile çıkabilir
Tüm bu saydıklarımız, cennete has özelliklerin ayetler ışığında tefekkür edebildiğimiz en genel bölümüdür Bir kısmı dünyadakileri andıran, bir kısmı ise daha önce hiçbir nefsin görüp bilmediği, "çeşit çeşit inceliklere ve güzelliklere sahip" (Rahman Suresi, 48) olan cennetin nimet ve güzellikleri, tahayyül ve ifade sınırlarımızın çok ötesindedir Bilinmelidir ki, bizim hayal gücümüzün ötesinde ve Allah'ın sonsuz ilmiyle hazırlanmış birçok güzellik ve sürpriz de cennette müminleri beklemektedir Özellikle " Rableri katında her diledikleri onlarındır İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur" (Şura Suresi, 22) ayetinin bildirdiği gibi, tüm doğal güzellikler de dahil cennetteki herşey müminin kendi zevkiyle dilemesi neticesinde gerçekleşmektedir Yani Kuran'da bildirilmiş güzelliklerin ötesinde, kişinin hayalgücü, Allah'ın izni ve lütfu sayesinde ortam şekillendirilecektir
Cennette Müminlerin Yaşadıkları Yerler
Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur (Tevbe Suresi, 72)
Müminlerin yaşadıkları güzel meskenler, evler, köşkler bir önceki bölümde tasvir edilen doğal güzelliklerin içinde kurulmuş olabileceği gibi, bunların son derece modern, üstün bir teknolojiye ve estetik mimariye sahip şehirlerde inşa edilmiş olması da mümkündür
Kuran'da sözü geçen evler, genellikle doğal güzelliklerin içine inşa edilmiştir Bunu bildiren bir ayete şöyle buyrulmaktadır:
Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise, onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir Onların altında ırmaklar akmaktadır (Bu), Allah'ın va'didir Allah va'dinden dönmez (Zümer Suresi, 20)
Köşklerin yükseklerde olması karşılarındaki ve aşağılarındaki manzara seyredilirken, görüntüye çok sayıda detay girmesini sağlar Böylece birçok güzelliği aynı anda algılama imkanı doğar Yükseklik değiştikçe görüntünün güzelliği de değişir Her metre farkta görünen güzelliklerin boyutu bir öncekiyle aynı olmayacaktır Cennette bazı köşkler daha yüksekte, bazıları daha alçakta olabilir, böylece her birinin manzarasının ve dolayısıyla buralardan alınacak zevklerin farklı olması mümkün olacaktır
Ayette bahsedilen, yüksek yerlerde kurulmuş köşklerin altlarından sular akar, bu manzarayı seyretmek için geniş pencereli ya da dört bir tarafı camlardan inşa edilmiş salonlar olabilir Böylece insan ruhunun en çok zevk alacağı şekilde döşenmiş evlerde, tahtlar üzerinde yaslanırken, ve en güzel meyvalar ve içeceklerle rızıklandırılırken müminler, yükseklerden bakarak birbirinden muhteşem manzaraları da seyretme zevkini tadarlar
Köşklerin tasarımı ve döşenmesi en kaliteli malzemeyle, en uyumlu renklerle yapılmıştır Rahat koltukları, karşılıklı oturulan tahtları vardır "Özenle işlenmiş mücevher tahtlar üzerindedirler Karşılıklı yaslanmışlardır" (Vakıa Suresi, 15-16) ve "özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır" (Tur Suresi, 20) şeklindeki ayetlerden de anlaşılacağı gibi tahtlar zenginlik, ihtişam ve kudret sembolüdür Allah sonsuz cennet nimetlerini nasip ettiği müminlere böylesini layık görmüştür Onlar cennetteki tahtlar üzerinde kurulup yaslanırlar Bu ortamda müminler sürekli Allah'ı anarlar:
Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz" (Fatır Suresi, 33-35)
İhtişamlı tahtlar üzerinde oturan müminler çevrelerini "bakıp-seyretmektedirler" (Mutaffifin Suresi, 23) Dünyada gördüğü güzel bir manzaranın, güzel bir görüntünün karşısından ayrılmak istemeyen insan için cennetteki muhteşem manzaraların ve güzelliklerin yalnızca seyredilmesi bile görsel bir ziyafet, büyük bir nimettir Müminlerin bakıp seyrettikleri bir eğlence, bir şölen de olabilir Dünyanın yaratılışından yokoluşuna kadar yaşamış ya da yaşayacak müminlerle bu zevkleri ve güzellikleri paylaşmak sadece cennete has bir nimettir Örneğin Hz Musa ile, Hz İsa ile ya da salih müminler ve sahabelerle karşılıklı tahtlarda oturup sohbet etmek, birlikte Allah'ı anmak dünyada nasip olabilecek bir zevk değildir, bu zevk ancak cennete mahsustur
Cennette müminlerin her diledikleri şey yaratılacaktır Allah dileklerinin kendilerine ulaştırılması için özel hizmetkarlar görevlendirmiştir Ayette şöyle geçer: "Kendileri için (hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl" (Tur Suresi, 24) Bir başka ayette de bu durum şöyle ifade edilir: "Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır durur, sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın" (İnsan Suresi, 19)
Allah'ın cennetine layık kıldığı müminler son derece değerli ve seçkin insanlardır Müminlerin hizmet edilen, "ikram görenler" (Saffat Suresi, 42) konumunda olmaları da Allah'ın onlara verdiği değeri gösterir Müminlere hizmet etmeleri için yaratılan hizmetkarlar müminlerin arasında dönüp dolaşırlar, müminlerin bir dediği iki edilmez Sürekli, kesintisiz bir hizmet ve ikram yapılır Kuran'da cennettekilere hizmet için yaratılmış civanlardan şöyle bahsedilir:
Kendileri için (hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırılpırıl' (Tur Suresi, 24)
Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın (İnsan Suresi, 19)
Cennette müminlerin dilediklerinin anında sebepsiz yaratılmasının yanısıra, nimetlerin böyle kusursuz bir hizmet ve ikram içinde sunulmaları da görkemli bir güzellik oluşturur Hizmette kullanılan eşyalar da çok değerli, kaliteli ve gösterişlidir Ayetlerde altın ve gümüş kullanıldığı anlatılır:
Çevrelerinde gümüşten billur kaplar, kupalar dolaştırılır Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir (İnsan Suresi, 15-16)
Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var Ve siz orada süresiz kalacaksınız (Zuhruf Suresi, 71)
Müminlerin dünyadaki çabalarından biri de dünya hayatındayken Kuran'da tarif edilen cennet nimetlerine, cennet hayatına yakınlaşmaktır Cennetteki kıyafetlerin, elbiselerin ve kumaşların mükemmelliğini ayetlerden öğrenmekteyiz Dünyada Allah giyinmeyi insanlara öğreterek, onların bu sayede hem örtünmelerini hem de şık ve estetik olmalarını sağlamıştır Bu durumu açıklayan bir ayet şöyledir:
Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (varettik) Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır Bu, Allah'ın ayetlerindendir Umulur ki öğüt alıp-düşünürler (Araf Suresi, 26)
Allah "Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının Yiyin, için ve israf etmeyin Çünkü O, israf edenleri sevmez" (Araf Suresi, 31) ayetiyle iman edenlere şık ve temiz kıyafetler giymelerini tavsiye etmiştir İşte cennette müminlere giydirilecek kıyafetler de, dünyadakilerden kat kat ihtişamlı ve gösterişli olacaktır Kuran'da özellikle cennette bulunan iki kumaşa dikkat çekilmiştir: İpek ve atlas Bir ayette cennettekiler için "hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler" (Duhan Suresi, 53) denmiştir Bu iki kumaş da dünya standartlarında az bulunan, pahalı ve çok kaliteli kumaşlardır Bunlardan yapılan elbiseler de giyen kişiye estetik bir zevk vereceği gibi seyreden kişiye de çok büyük bir zevk verecektir Bu elbiselerin güzelliği ve ihtişamı, onları taşıyanların güzelliği ve kusursuzluğu ile bütünleşir ve ortaya muhteşem bir manzara çıkar
Kuran bize, bu güzel elbiselerin bazı takılarla süslendiğini ve gösterişlerinin artırıldığını haber verir Bu takılardan özellikle dikkat çekilenler altından ve gümüşten bilezikler ve incilerdir Örneğin, Hac Suresi 23 ayette " orada altın bileziklerle ve incilerle süslenirler, oradaki elbiseleri ipek(ten)dir" şeklinde bildirilmektedir Bir başka ayette ise "Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir" (İnsan Suresi, 21) şeklinde bildirilir Böylece güzel kıyafetler güzel takılarla tamamlanmış ve müminlerin zevkine sunulmuştur
Cennet insanın hayal gücünün çok ötesindidir

Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var Ve siz orada süresiz kalacaksınız (Zuhruf Suresi, 71)

Dünyevi şartlarda insan, bedenen zayıf yaratıldığından kolay yorulur Yorulduğunda ise zihni bulanmaya başlar, konsantrasyonu dağılır, sağlıklı düşünebilmesi zorlaşır, algılaması da zayıflar Oysa bu durum cennette söz konusu olmayacaktır Müminin Allah'ın nimetlerini eksiksiz algılayabilmesi ve bunlardan zevk alabilmesi için zihni her zaman açık, şuuru keskin olacaktır Dünyanın eksikliklerinden birisi olan yorgunluk hissi ortadan kaldırılacağı için, müminlerin sonsuz nimetlerden aralıksız istifade edebilmeleri mümkün olacaktır Ayetlerde de bildirildiği gibi zevk almaktan bıkkınlık duyulmayacak, cennet nimetlerinden eksiksiz bir haz alınacak ve bir nimetten diğerine geçilecektir Yorgunluğun ve bıkkınlığın dokunmadığı bir ortamda Allah, müminlerin "her dilediklerini" (Şura Suresi, 22; Furkan Suresi, 16; Zümer Suresi, 34) yaratarak onları ödüllendirmektedir Olmasını arzuladıkları akla gelebilecek herşey orada müminlerindir Allah, "Orada diledikleri herşey onlarındır, katımızda daha fazlası da var" (Kaf Suresi, 35) ayetiyle insanın isteyebileceğinden, hayal edebileceğinden de fazlasını vereceğini, sınırlı isteklerimizin, cennette kat kat artırılacağını belirtmektedir
TÜM NİMETLERİN EN ÜSTÜNÜ:ALLAH'IN RIZASI
Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur (Tevbe Suresi, 72)
Cennetin tüm anlatılanlardan çok daha üstün olan en büyük nimeti, Allah'ın rızasıdır Müminin Allah'ın rızasını kazanabilmiş olmasından dolayı hissettiği sevinç ve huzurdur Dahası, Allah'ın verdiği herşey için O'ndan razı olmanın, O'na daimi bir şükür içinde bulunmanın verdiği asil mutluluktur Kuran'da, cennet ehlinin bu vasfına şu şekilde dikkat çekilir:
" Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuşlardır İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur" (Maide Suresi, 119)
Müminlerin Allah'ın rızasını kazandıklarını hissetmelerinin en çarpıcı ifadesi ise, Allah'ın onlara görünecek şekilde tecelli etmesidir Dünyada bu durum olanaksızdır, çünkü "gözler O'nu idrak edemez" (Enam Suresi, 103) Ancak Kuran'da bildirildiğine göre, Allah, ahirette mümin kullarına belirli bir şekilde tecelli ederek gözükecektir Bunun nasıl olacağı ise Allah katındadır Ancak ayetlerde geçen ifadelere göre, mahşer günü, Allah sekiz meleğin taşıdığı arşında müminlerin karşısına gelecektir (Hakka Suresi, 17) O an müminlerin "yüzleri ışıl ışıl parlar, Rablerine bakıp-durur" (Kıyamet Suresi, 22-23) Dahası "çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü 'Selam' (vardır)" (Yasin Suresi, 58) İçinde bulundukları doğruluk makamı, Allah'ın onurlu-üstün makamıdır ve müminler burada "çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ın yanında, doğruluk makamındadırlar" (Kamer Suresi, 55)
Tüm bunlar, müminlerin Allah'ın rahmetini ve rızasını üzerlerinde en yoğun biçimde hissetmeleri anlamına gelir ki, olabilecek en büyük nimet budur Allah'ın rızasını kazanmış olmak, hiçbir maddi güzellikle karşılaştırılamayacak kadar büyük bir sevinç ve mutluluktur
Aslında cennetin diğer nimetlerini değerli kılan şey de, yine Allah'ın rızasıdır Çünkü aynı nimetler dünyada da kısmen var olabilirler, ama Allah'ın rızası dahilinde olmadıktan sonra mümin için bir anlam taşımazlar
Cennetteki en çarpıcı nimetlerden biri olan ve Kuran'ın da sık sık vurguladığı güzel kadınları (hurileri) ele alalım Bu kadınlar, estetik kavramının doruğunu temsil ederler ve son derece çekicidirler Bunlarla birlikte olmak başlı başına büyük bir nimettir Nitekim Kuran'da bu teşvik edilir, onların yüzlerinin, ciltlerinin ve hatta göğüslerinin güzelliğine dikkat çekilir Allah'ın yarattığı en büyük maddi nimetlerden biri olan cinsellik, bu muhteşem kadınlarla sonsuza dek en mükemmel biçimde yaşanır
Ancak bu kadınları bu denli değerli kılan şey, kendi güzelliklerinin ötesinde, onların Allah'tan gelen birer "ikram" olduğunun bilinmesidir Sonuçta varılan en büyük zevk, ikram edenin sevgi, yakınlık, lütuf ve iltifatına kavuşmanın verdiği zevktir Yapılan ikram, verilen hediye ne kadar değerli olursa olsun, bunlardan daha değerli olan alemlerin Rabbi olan Allah'ın ikramına layık görülmenin, Allah'tan hediye almanın verdiği zevktir
Nitekim eğer, "Allah'ın ikramı" olmasa, bir mümin için tüm nimetler anlamlarını yitirirler En güzel kadın dahi, mümine eğer Allah'ın rızasına aykırı biçimde -yani helal dairesinin dışında- yaklaşırsa, anlamını yitirir Böyle bir yaklaşım, Allah'ın rızasına muhalif bir ruhu barındırdığı için, müminin kalbini asla cezbedemez
Hz Yusuf'un gösterdiği büyük asalet, mümin ahlakının bu yönünü en güzel şekilde ortaya koyar Kuran'da Mısır vezirinin karısının Hz Yusuf'tan murad almak istediği, hatta bunun için Hz Yusuf'u zorladığı bildirilmektedir Ayetlerde, Hz Yusuf'un da söz konusu kadını çekici bulduğu bildirilmektedir Ancak Hz Yusuf, Allah'ın haram kıldığı bu ilişkiden Allah'ın işaretiyle sakınmıştır Kadın onu tekrar zorladığında ise, zina etmektense, hapse girmeyi yeğleyerek şöyle demiştir: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir" (Yusuf Suresi, 33)
Hz Yusuf'un son derece kötü şartlardaki bir hapishaneyi vezirin karısının kendisini çağırdığı fiilden daha "sevimli" bulması, Allah'ın rızasının mümin için olan önemini gösterir Allah'ın rızasına uygun hareket etmek, O'nun hoşnutluğunu kazandığını bilmek, müminin kalbi için herşeyden daha önemlidir Maddi nimetler, eğer Allah'ın rızasına aykırı biçimde müminin önüne gelirse, nimet olmaktan çıkarlar ve değerlerini yitirirler
Cennette ise, tüm maddi nimetler Allah'ın rızasına uygun bir biçimde vardırlar Hurileri Allah özel olarak yaratmış ve kullarına ikram etmiştir Evler, yiyecekler, tabiat güzellikleri ve diğer herşeyi Allah sunmaktadır Onları değerli kılan şey de budur
İşte bu nedenle, insanın kalbi ancak cennetle tatmin olur Allah'a kulluk etmek için yaratılmıştır ve bu yüzden ancak O'nun ikramından zevk alır Dünyada ise, cenneti andıran ortamlarda, yani nimetlerin O'nun rızasına uygun ve O'na şükredilerek kullanıldığı ortamlarda huzur bulur İnkarcıların eskiden beridir hayalini kurdukları "yeryüzünde cennet" ideali, işte bu nedenle mümkün değildir Cennette var olan maddi güzelliklerin dünyadaki benzerlerini alıp bir yere toplasanız bile, Allah'ın rızası olmadıktan sonra, hiçbir anlam ifade etmezler Hem Allah, o maddi güzelliklerden alınan zevki de hemen yok eder
Kısacası, cennet Allah'ın bir ikramıdır ve bu nedenle değerlidir Cennet ehli, "ikrama layık görülmüş kullar"dan (Enbiya Suresi, 26) oldukları için ebedi mutluluk ve sevince kavuşurlar Orada söylenecek en hikmetli söz ise "Celal ve ikram sahibi olan" Allah'ın adını övüp yüceltmektir (Rahman Suresi, 78)

Sonuç
Sonsuz Azaptan Kurtulmak İçin Bir Hatırlatma

Kitap boyunca, dünyada Allah'ın ayetlerinden yüz çeviren ve herşeyi yaratan Rabbimizi şuursuzca inkar edenlerin, ahirette hiçbir kurtuluşlarının olmayacağı, cehennemde dehşet verici bir azapla karşılaşacakları tüm detaylarıyla anlatıldı
İşte bu yüzden her insan, burada anlatılan gerçekleri öğrendiğinde hiç zaman yitirmeden içine girdiği yanlış yoldan geri dönmelidir Çünkü bu yolun sonu büyük bir yıkım getirir Yapması gereken en önemli şey ise kendini Allah'a teslim etmektir Bunu yapmadığı takdirde, ebedi bir pişmanlık yaşayacaktır Kuran'da inkarcıların pişmanlığı şöyle haber verilir:
O inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler Onları bırak, yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun İleride bileceklerdir
Sonsuz azaptan ve bu pişmanlıktan kurtulmanın ve kitabın diğer bölümlerinde detaylı olarak tarif edilen Cenneti, Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmanın yolu ise bellidir:
Geç olmadan Allah'a gönülden iman etmek,
Tüm yaşamını O'nu razı edecek davranışlarla geçirmek


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.