karamela
|
Cevap : Peygamberimizin Gelecekten Verdiği Haberler
2- "Irak halkına ölçeğin (gıdanın) ve dirhemin (paranın) yasaklanması yakındır Sahabi sorar: Ya Rasulallah, bu nasıl olacak? Rasulullah cevap verir: Acemler bunu yapacak bunları, Irak ehlinden men edecekler " (Müslim, Fiten, 67)
Hadis-i şerif sanki 90’lı yıllarda Irak'a uygulanan ambargoyu tarif etmektedir Acem, Arab olmayanlara verilen isimdir Hadisin devamında "Suriye halkının da "Rumlar" tarafından böyle bir hale ma'ruz kalacağı" anlatılmaktadır
3- "İnsana vahşi hayvanlar, kamçısının ucu ve ayakkabısının bağı konuşmadıkça, uyluğu ailesinde kendisinden sonra ne olup bittiğini söylemedikçe kıyamet kopmaz " (Tirmizi, Fiten, 19)
Kamçının ucunun konuşması, adeta telsizlerin bir tarifidir Diğer konuşmalar da nazara alınırsa şu anda hayretle izlediğimiz iletişim imkânlarının, ilerde çok daha hayret verici boyutlara ulaşacağı söylenebilir
Kıyamet Çeşitleri
Şu ana kadar zikrettiğimiz hadislerden öyle anlaşılıyor ki, şu anda bizler ahirzaman fitnesinin tam içindeyiz Belki pek çoğumuz, yavru balığın anne balığa "anne, deniz nerde?" demesi gibi "ahirzaman nerde, ne güzel yaşıyoruz" diyebilirler Fakat şunu söyleyelim ki, peygamberimizin gönderilmesi zaten bir ahirzaman alametidir Hz Peygamberin, işaret ve orta parmağını açarak "Ben ve kıyamet bu ikisi gibiyiz" buyurması bunun bir delilidir (Müslim, Fiten, 132) Ayrıca, Kur'an-ı Kerim'in "Kıyamet yaklaştı" diye haber vermesi de, son derece anlamlıdır (Kamer,1)
Bir gün Hz Peygamber ashabına olmuş- olacak şeylerden bahsederken ashap "acaba güneş battı mı? diye bakarlar Rasulullah der:
“Dikkat edin, dünyanın geçen ömrüne nisbetle geriye kalan ömrü, ancak bugünümüze nisbetle geriye kalan zaman gibidir ” (Tirmizi, Fiten, 26)
Fakat şu da unutulmamalı, dünyanın milyonlarca, hatta milyarlarca senelik ömrü içinde peygamberimizin devrinden bugüne kadar geçen bindörtyüz küsür senelik zaman, az bir zamandır
İnsan, kendi eceliyle alakadar olduğu gibi, dünyanın eceli demek olan kıyametle de alakadardır Hz Peygamber, civardan kendisini ziyarete gelip de, "kıyamet ne zaman kopacak?" diye sorduklarında, onların en gencini gösterip şunu söylerdi: Eğer bu yaşarsa yaşlanmadan kıyametiniz kopar " (Müslim, Fiten, 136)
Hz Peygamberin bu cevabı latif bir nükteyi ihtiva etmektedir "Bu yaşarsa yaşlanmadan kıyamet kopar" demeyip "kıyametiniz kopar" demesi o neslin kıyametini ifade etmektedir Çünkü ölenin kıyameti kopmuş demektir Nesillerin de kıyameti vardır İlerde dünyanın da kıyameti olacaktır Küçük bir âlem olan insan, ölümden kurtulamadığı gibi, büyük bir insan olan âlem de kıyametten kurtulamayacaktır
Toplum Gemisi
Kıyametin çeşitli alametlerini haber veren peygamberimiz, o fitneler hengâmında yapılması gerekenleri, gösterilmesi gereken tavırları da bildirmiştir Bunlardan bir kısmı şöyledir:
"İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, onlar içinde dinine sabretmek kor ateşi avuçta tutmak gibidir " (Tirmizi, Fiten, 73)
"Siz öyle bir zamandasınız ki, sizden her kim emrolunanın onda birini yapmazsa, helâk olur Sonra, insanlara öyle bir zaman gelecek ki, emrolunanın onda birini yapanınız kurtulacak " (Tirmizi, Fiten, 79)
"Fitneler zamanında ibadet, bana hicret gibidir " (Müslim, Fiten, 130)
"Ümmetimin bozulduğu zamanda kim benim sünnetime sarılsa (yolumdan gitse), ona yüz şehid sevabı vardır ” (İbnu Mace, Fiten, Hadis No: 3986 )
"O fitnelere yetişirseniz oklarınızı kırın, yaylarınızı parçalayın, kılıçlarınızı taşlara vurun Âdem’in iki oğlundan hayırlı olan gibi olun ” (İbnu Mace, Fiten, Hadis No:3961)
Yani, müslümanlar içinde meydana gelen dahili fitnelerde kan döken taraf olmayın
"Said, fitnelerden kaçınan kimsedir Said, fitnelerden kaçınan kimsedir Said, fitnelerden kaçınan kimsedir Belaya maruz kalıp sabredendir Fakat böylesi ne kadar da azdır " (Ebu Davud, Fiten, Hadis No:4263)
Zikredilen bu hadislerde, fitneler zamanında ferdi ibadete dikkat edilmesi, aktif olarak fitnelere girilmemesi nazara verilir Şu hadislerde ise, şuurlu bir müslümanın hareket tarzı çizilmiştir:
"Sizden her kim bir kötülük görürse, eğer gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin Yetmezse diliyle düzeltsin Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğzetsin Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir " (Tirmizi, Fiten, 11)
Demek, seyirci kalınmayacak Müslüman, imkânı nisbetinde çevresindeki günahlara engel olmaya çalışacak
Bu meselede Hz Peygamber, aynı gemide yol alan iki grub insanın hallerini nazara verir
"Geminin alt kısmındaki yolcular üstekilerden su isterler Üstekiler ise, ne su verirler, ne de onların su almak için yukarı çıkmasına müsaade ederler Bunun üzerine alttakiler su niyetiyle gemiyi delmeye başlar Üsttekiler eğer onlara engel olurlarsa hepsi kurtulur Fakat onları kendi hallerine bırakırlarsa hep beraber boğulurlar " (Tirmizi, Fiten, 12)
Aynı toplumda yaşayan fertler olarak, bazılarının bu toplum gemisini batırmasına seyirci kalırsak, hepimiz beraber batarız Rasulullah'ın ifadesiyle: "Nefsim elimde olan Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülüğe engel olursunuz Ya da Allah yakında umumi bir bela verir O zaman, dua edersiniz, fakat duanız kabul olunmaz ” (Tirmizi, Fiten, 9)
Bu meselede, Hz Peygamberin şu ikazı çok manidardır:
"Sizden birisi kendini küçük düşürmesin!"
Derler: "Ya Rasulallah bizden biri kendini nasıl küçük düşürür?"
Rasulullah der: "Kötü bir durum görür Orada, Allah için bir söz söylemesi lazımdır Fakat birşey demez Allah ona kıyamet günü "şöyle şöyle demene engel olan neydi?" der O kimse "İnsanlardan korktum" deyince Cenab-u Hak buyurur: Asıl benden korkman gerekirdi " (İbnu Mace, Fiten, Hadis No: 4008)
Aynı konuda Hz Ebu Bekir'in şu hatırlatması da mühim bir noktadır:
"Ey İnsanlar! Ey İman edenler! Siz kendinize bakın Siz hidayette olduktan sonra başkasının dalaleti size zarar vermez" (Maide 105) ayetini okuyor, ama yanlış yorumluyorsunuz Biz Rasulullah'ın şöyle dediğini duyduk: "İnsanlar kötülüğü görüp de onu değiştirmeye çalışmazlarsa, Allah'ın onlara umumi bir bela vermesi yakındır " (İbnu Mace, Fiten, Hadis No: 4005)
Hz Ebu Bekir'in bu ifadesi, ayetin "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın Gemisini kurtaran, kaptan" gibi yanlış anlaşılma endişesinden kaynaklanmaktadır
Bidiüzzaman, aynı ayetle ilgili şu noktaya dikkat çeker: "  Sizler lüzumsuz onların dalaletleriyle meşgul olmayasınız " Evet, nice insan vardır ki, menfi şeylerle zihnen meşguliyetten müsbet hareket edemez hale gelmiştir Bir doktora düşen, hastanın içler acısı durumuna üzülmekle vakit geçirmek değil, ümidini kesmeden tedaviye devam etmektir
Hz Peygamberin şu ifadesi ise, imandan gelen cesaretin bir göstergesi gibidir:
"En efdal cihad, zalim sultanın yanında hak sözü söylemektir ” (Ebu Davud, Melahim,, Hadis No: 4344)
Deccal - Mehdi Hadisleri
Hz Peygamberin geleceğe yönelik hadislerinden bir kısmı deccal ve mehdi ile ilgilidir Deccal, İslama zarar verecek dehşeti bir kişi, mehdi ise deccala karşı mücadele edecek büyük bir âlimdir
Resulullah'ın deccalla ilgili haberlerinden bir kısmı şöyle:
"Sizi ondan sakındırırım Hiçbir peygamber yoktur ki, kavmini ondan sakındırmış olmasın Ben size, hiçbir peygamberin onun hakkında demediği bir şeyi söylüyorum: Onun bir gözü kördür ” (Müslim, Fiten, 95)
Yani, maddiyatı görür, maneviyatı görmez Sistemi de sırf dünyaya yöneliktir
"Alnının ortasında K-F-R "kâfir" yazılıdır Her ehl-i iman onu okur " (Müslim, Fiten, 103) İbn-i Mace'de geçen şekliyle "okuması olan ve olmayan herkes o yazıyı okur " (İbnu Mace, Fiten, Hadis No: 4077) Yani onun küfrü, iman nuruyla bilinir Alnındaki "kâfir" yazısı bildiğimiz harflerle olmayıp, küfür alameti şeyleri taşımasından kinayedir
"Onun ****** olmayacak, Mekke ve Medine'ye giremeyecek " (Müslim, Fiten, 91)
"Onun bir suyu ve ateşi olacak İnsanların su olarak gördükleri yakıcı bir ateştir Ateş olarak gördükleri ise, soğuk tatlı bir sudur Sizden her kim ona yetişirse, ateş olarak gördüğüne talib olsun Çünkü o, temiz- tatlı bir sudur " (Müslim, Fiten, 107)
Şu hadis-i şerif ise, deccal fitnesinin büyüklüğünü göstermektedir:
"Hz Âdem’in yaratılışından kıyamet kopuncaya kadar deccaldan daha büyük bir fitne yoktur " (Müslim, Fiten, 126)
"Rasulullah, deccaldan bahseder Sorarlar: Ya Rasulallah, yeryüzünde ne kadar kalacak? Der: Kırk gün Bir günü bir sene gibidir Bir günü bir ay gibidir Bir günü bir hafta gibidir Diğer günleri sizin günleriniz gibidir
Derler: "Ya Rasulallah bir sene gibi olan günde bir günlük namaz yeterli midir? Rasulullah cevap verir: Hayır, takdir edersiniz " (Tirmizi, Fiten,59)
Bediüzzaman, bu rivayetin iki te'vilini yapar:
1- Büyük deccal, kuzey kutbu tarafında çıkacaktır Çünkü burada bütün sene bir gece, bir gündüzdür Daha sonra bir ay, güneşin batmadığı, derken bir hafta batmadığı yerlere gelinir Demek büyük deccal, kuzeyden çıkıp diğer yerlere yayılacağına bir işarettir
2- Hem büyük deccalın, hem İslam deccalının üç istibdad dönemleri olacak Bir dönemlerinde öyle büyük icraat yapacaklar ki, üçyüz senede yapılmaz İkinci devrede bir senede, otuz yılda yapılmayan işleri yaptırır Üçüncü devresi, bir senede yaptığı değişiklikler on senede yapılmaz Dördüncü günü ve devresi ise, normal hale gelir, bir şey yapamaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır (Şualar, s 586-587)
Şu hadis ise, deccalın münafıkane iş göreceğini bildirir:
"Kim deccalı duysa ondan yüz çevirsin Vallahi, kişi onu mü'min zannederek ona tabi olur Sevk ettiği şüpheli şeylerin ardına düşer " (Ebu Davud, Melahim, Hadis No: 4319)
Deccala karşı Mehdi mücadele edecektir Mehdi Al-i Beyt'ten olacak, Allah onu bir gecede ıslah edecektir (İbnu Mace, Fiten, Hadis No:4085) Zamanında ümmet bolluk içinde yaşayacaktır (İbnu Mace, Fiten, Hadis No:4083)
Hz Peygamberinin bu konuda talimatı şudur: “Onu gördüğünüzde, buz üzerinde sürünerek de olsa, gidip ona biat edin Çünkü o, Allah'ın halifesi olan Mehdidir ” (İbnu Mace, Fiten, Hadis No:4084)
Mehdiyle ilgili olarak Bediüzzaman'ın şöyle bir hatırası nakledilir:
Sürgünde iken saf gönüllü bir zat "Hocam, der Merak etmeyin, mehdi gelecek, herşeyi düzeltecek " Bediüzzamanın cevabı anlamlıdır: "Mehdi geldiğinde seni vazife başında bulsun "
Yani, mehdiyet meselesi müslümanları tembelliğe itmemelidir Mehdi geldiğinde elinde sihirli değnekle bir anda ortalığı süt liman yapacak değildir En büyük insan ve en büyük peygamber olan Hz Muhammed'e (asm) verilmeyen bir imtiyaz, O'nun ümmetinden olan bir zata verilecek değildir Fakat nasıl ki, Hz Peygamber gelmiştir, ashabını yetiştirmiş, onlar vasıtasıyla İslamı dört bir tarafa yaymıştır Öyle de, mehdi dahi geldiğinde, yetiştirdiği cemaatle büyük İslami hizmetlere vesile olacaktır
Hadislerde, deccal ve deccallardan bahsedilmesi, böyle münafık tiplerden ehl-i imanın sakınması için; mehdiden bahsedilmesi ise, ehl-i imanı ümitsizlikten kurtarmak içindir
Hz İsa tekrar gelecek mi?
Hz İsa'nın ahir zamanda tekrar gelişi, hadislerde açık bir şekilde kıyamet alametlerinden biri olarak bildirilir Ayetlerde ise böyle bir açıklık olmayıp, ancak bazı işaretler söz konusudur Mesela şu ayetlere bakalım:“O, kıyamet için bir ilimdir (alamettir)" (Zuhruf, 61)
Ayetteki “O” zamiri Hz İsa olarak açıklanır Fakat aynı ayetin yorumunda, "O" zamirini Kur'an'a raci kılanlar da olmuştur Çünkü Kur'an kıyametin gelişinin yakınlığına delalet eder Veya onunla kıyametin halleri ve dehşetli durumları bilinir Kurtubi, zamiri Hz Peygambere raci görür Çünkü Hz Peygamber, işaret ve orta parmaklarını gösterip "ben ve kıyamet bu ikisi gibiyiz" demiştir “O, insanlarla hem beşikte hem de yetişkin iken konuşacak” (Al-i İmran, 46)
Hz İsa daha kundakta bebek iken harika bir şekilde konuşmuştur Mealde “yetişkin” şeklinde ifade edilen kelimenin aslı “kehlen”dir ve bu ifade bazı yorumlara göre 35-40 yaşlarından sonrası için kullanılır Hz İsa ise 33 yaşında semaya yükseltilmiştir Demek ki tekrar gelecek ve o dönemi yaşayacaktır Ancak “kehlen” kelimesinde böyle bir yaş sınırı anlamı görmezsek aynı neticeye varmayız “Kitap ehlinden hiçbir fert yoktur ki, ölümünden önce O’na (İsa’ya) iman edecek olmasın…” (Nisa, 159)
Bazı yorumlara göre bu ayet Hz İsa’nın tekrar geleceğine ve ehl- i kitap olan yahudi ve hristiyanların kendisine toptan iman edeceğine işaret eder Kanaatimizce bu ayeti sekerat haliyle açıklamak daha uygun olsa gerek Perdenin aralandığı o anda ehl- i kitaptan olan her fert O’nun gerçek şahsiyetini görecek ve o şekilde inanacaktır Ama bu iman kendilerine bir fayda sağlamayacaktır Zira imtihan bitmiş, iş işten geçmiştir “Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım günde bana selam olsun ” (Meryem, 33)
Bazı yorumlara göre “öleceğim gün” ifadesi Hz İsa’nın tekrar geleceğine bir işarettir Zira O, ölmemiş, semaya yükseltilmiştir Demek ki tekrar gelecek, ölümü tadacaktır
Bu yorum ilk bakışta çok kuvvetli görülse de delil olmaktan uzaktır Çünkü Maide suresinin son sayfasında anlatılan olayda Hz İsa’nın vefat etmiş olduğu anlaşılmaktadır
Konunun hayli ayrıntıları olmakla beraber, şu noktalara işaretle yetiniyoruz:
-Kur'an'ın bir kısım ayetleri muhkem, bir kısım ayetleri müteşabihtir Muhkem, manaya delaleti açık olan; müteşabih, manaya delaleti kapalı olan ayetler için kullanılır Muhkemin te'vili bilinir, mana ve tefsiri kolay anlaşılır Müteşabihte ise, mananın çok vecihlere ihtimali söz konusudur Muhkem ayetler, Kur'an ağacının kökü, müteşabih ayetler ise, o ağacın dalları durumundadır
-Müteşabih ayetler, aklı işlettirmek, taklit zulmetinden kurtarmak içindir Muhataplarına, köklü bir anlayışa ulaşmaları için, lugat, fıkıh gibi ilimlerin tahsiline lüzum hissettirir Bu tür ayetler, insan aklının daha çok çalışmasını sağlamış, onu aklını kullanmaya zorlamıştır
-Müteşabih ayetler ufuk açıcıdır Ulaşılan her ufuktan ilerde bir başka ufuk kendini gösterir Böylece, idrak bir ufuktan bir başka ufka açılır, düşünce monotonluktan kurtulur, Kur'ana yönelenler "ufuk-u âlâ"ya / en yüce ufka doğru yol alırlar
-Müteşabih ayetler sadece iman edilmek için değil, aynı zamanda anlaşılmak için gelmiştir İslâmi düşüncenin gelişmesi, müteşabih ayetlerin muhkem ayetler rehberliğinde yorumuyla gerçekleşecektir
-Muhkem ayetler tefsir, müteşabih ayetler te'vil edilir Te'vil, "bir delile dayanarak, lafzın muhtemel manalarından birini tercih etmektir ” Te'vilde bir katiyet olmayıp, "mümkün bir ihtimal" söz konusudur Bu cihetten, müteşabih ayetlerle ilgili te'viller, kanaat verebilirse de kesinlik ifade etmezler Bunlarla ilgili nihai hüküm ve söz, Cenab-ı Hakk'ındır
"Doğrusunu Allah bilir" kaydıyla "bu müteşabih ayetten murat bu olabilir" diye göstermek, "Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa bazı kalblerde kilitler mi var" ayetinin mucibince amel etmektir (Muhammed, 24) Müteşabihatı bütünüyle yorum dışı bırakmak ise, aynı surede beş defa tekrarlanan "Biz Kur'an'ı zikr (öğüt) için kolaylaştırdık Yok mu düşünen?" ayetine aykırıdır (Kamer, 15, 17, 22, 32, 40)
Muhkem ayetler "ümmü'l kitab"tır Yani, ana kitap veya kitabın anası, esasıdırlar Mesela, Allah'a el, vecih, gelmek  isnat eden ayetler müteşabih; "hiçbir şey O'nun misli gibi değildir " ayeti ise muhkemdir (Şura, 11)
Keza, "Meryem oğlu İsa ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir O'nu Meryem'e ilka etmiştir ve O'ndan bir ruhtur" (Nisa, 171) ayeti müteşabih; "Allah'ın bir çocuk edinmesi olur şey değildir" ayeti ise muhkemdir (Meryem, 35)
Hz İsa'nın Allah'ın bir kelimesi, olması, babasız bir şekilde doğrudan "kün: ol" emriyle yaratılmış olduğu cihetledir
O'ndan bir ruh olması ise, -haşa- Hristiyanların iddia ettikleri gibi, Hz İsa'nın Allah'tan bir cüz, uluhiyetten bir rükün olması anlamında olmayıp "teşrif" içindir Her ne kadar bütün ruhlar Allah'ın yaratmasıyla ise de, Hz İsa'da özel bir durum olduğundan, Cenab-ı Hak, O'nu doğrudan zatına nispet etmiştir
Kur'an-ı Kerim'de "Allah gökleri ve yerde olanları size musahhar kıldı" ayetinin devamında "hepsi O'ndandır " denilmesi konumuza açıklık getirmektedir (Casiye 13) Gökler ve yerdekiler Allah'tan bir parça olmadığı gibi, Hz İsa da O'ndan bir cüz değildir
İşte, bu tür farklı yorumlara açık olması sebebiyle, bahsedilen ayetlerin Hz İsa'nın nüzulüne delaleti katiyetten düşer, ancak bir kanaat bildirebilir Bu konuda gelen hadisler esas alındığında ise, Hz İsa’nın kıyamet öncesi geleceği anlaşılır
Hz İsa'nın nüzulüne inanmak, akideye dâhil değildir İlgili ayetler ve hadisler te'vile açık olduğundan "ben Hz İsa'nın ahir zamanda bedenen tekrar nüzulüne inanmıyorum" diyen birisi, asla tekfir olunamaz Zira bu tür bir ifade, ayet veya hadisi inkâr olmayıp, onların muhtemel bir tevilini reddetmektir Aynı ayet ve hadislerin başka yorumları da vardır
Müteşabih ayetlerde nihai söz Cenab-ı Hakk'ındır "O gün sırlar ortaya çıkacak" (Tarık, 9) ayetinin hükmüyle, sırlar kıyamet günü bildirilecek, "Allah kıyamet günü, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size açıklayacak" ayetinin manası görülecektir (Hacc, 69)
Dâbbetü'l – Arz nedir?
Kıyamet alametlerinden biri "dâbbetü'l - arz"ın çıkışıdır Peygamber efendimiz şöyle bildirir:
"Onun alametlerinden biri, güneşin battığı yerden doğması ve kuşluk vakti insanların üzerine "dâbbe''nin çıkmasıdır Bu alametlerden hangisi önce belirirse, ötekisi onu kısa zamanda takip edecektir " (Müslim, Fiten, 118)
"Dâbbe, yanında Hz Musa'nın asâsı ve Hz Süleyman'ın mührü olduğu halde çıkar Mü'minin yüzünü asa ile parlatacak, kâfirin burnunu da mühürle damgalayacak O zamanda yaşayan insanlar bir araya geldiklerinde mü'min- kâfir belli olacaktır " (Ahmed b Hanbel, "Müsned", II, 491)
Dâbbe kelimesi “canlı, hareket eden varlık” anlamında kullanılır Kelime anlamından hareketle tren, otomobil gibi şeylere de “dâbbe” denebilir Mesela, bin yıl önce yaşamış birisini hayalen günümüze getirsek, yüz vagonlu treni görse “işte bu dâbbetü'l-arz" diyebilir Ama bu kelime daha çok hayvanlar için kullanılır
Burada “Dâbbetü'l- arz acaba tek bir fert midir? Yoksa bir tür müdür?” sorusu hatıra gelebilir Tek bir ferdin o kadar insana muhatap olması düşünülemez Bu durumda onu bir tür olarak görmek daha uygun olacaktır
Dâbbenin ne olduğu hususunda değişik yorumlar yapılmaktadır Mesela Hz Alinin şöyle dediği nakledilir: “Bundan murat kuyruklu değil sakallı dâbbedir ” Böyle bir bakışta onun bazı şerli insanlara işaret ettiği anlaşılabilir
Dâbbeye “AİDS mikrobu” diyenler vardır “Televizyon” şeklinde değerlendirenler vardır Hatta “robotlar olabilir” görüşünü ileri sürenler vardır Bu son görüşe, zaman gelecek insan eliyle yapılan ve yapay bir zekâ verilen robotlar, “efendilerinin” sözünü dinlemeyecekler, insan medeniyetini alt üst edeceklerdir
Kur’anda Dâbbe
"Dâbbe" kelimesi Kur’anda ondört defa geçer Bu kelimenin çoğulu olan “devâbb” ise dört defa kullanılır Örnek olarak bunlardan bazılarına bakalım:
"Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların (her dâbbenin) rızkı ancak Allah'a aittir " (Hûd, 6)
“Her canlının (dâbbenin) dizgini Allahın elindedir ” (Hud, 56)
"Allah her canlıyı (dâbbeyi) sudan yaratmıştır Bunlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi de dört ayakla yürür Allah dilediğini yaratır Allah, şüphesiz her şeye kadirdir " (Nûr, 45)
Neml suresi 82 ayette geçen "dâbbetü'l- arz" ise, müfessirlerce genelde kıyamet alameti olarak açıklanır:
"Tehdit edildikleri şey başlarına geldiği zaman onlara yerden bir dâbbe çıkarırız da, insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını kendilerine söyler "
Ayetin zahirine göre, arzdan çıkacak bu dâbbe insanlara konuşacak, onların İlahi ayetlere tam inanmadıklarını söyleyecektir Buradan hareketle bu dâbbenin radyo, televizyon, hatta internet olabileceğini söyleyenler vardır Çünkü bunlar yerden çıkan hammaddelerle yapılır ve insanlarla konuşurlar Hatta bazı rivayetlerde “Dâbbenin başı bulutlara değecek” denilir Bilindiği gibi, televizyonlar uydu bağlantılıdırlar ve uyduların da başı semadadır
Dinin helal – haram ölçülerine uyan insanlar bu aletlerden yararlanırlar Böyle ölçülerden mahrum olanlar ise, daha çok zarar görürler Çünkü bu aletler şerde ve günahta da kullanılabilmektedir ve hatta bu tarz kullanımları daha yaygındır
Kanaatimizce dâbbenin konuşmasını dil ile konuşmak şeklinde anlama zorunluluğu yoktur Bu konuşma “lisan-ı hal” yani hal diliyle de olabilir Mesela trafik lambaları ve işaretlerinin dili yoktur ama insanlara çok şeyler söylerler
Dâbbe neler söylüyor?
Şu gördüğümüz âlem İlahi ayetlerle doludur Ama insanların çoğu bu ayetleri anlamaz, günlük olayların akışına kapılır, gafletle günlerini geçirir Cenab- Hak, insanları uyarmak için zaman zaman felaketler gönderir Bu, bir deprem, bir kasırga, bir sel olabildiği gibi, bazen da bir hayvan olabilir
Kur’ana baktığımızda bazı kavimlere bazı hayvanların ceza olarak gönderildiklerini görürüz Mesela Firavun ve kavmine bit, çekirge ve kurbağa gönderilmiş, bunlar her tarafı istila ederek o inatçı insanları cezalandırmışlardır Bunların benzerlerini günümüzde de görmek mümkündür “Rüzgârın dişleri” denilen çekirgeler kara bir bulut halinde gelip ekin tarlasına inmekte ve tekrar havalandıklarında geride işe yarar bir şey bırakmamaktadırlar
Keza, Ka’beyi yıkmak için gelen Ebrehe ve ordusuna sürüler halinde kuşlar gönderilmiş, bunlar gaga ve ayaklarında taşıdıkları özel taşları bu zalimlere yağdırmışlar, onları darmadağın etmişlerdir Bu olay Kur’anda müstakil bir sureyle anlatılır Fil suresinde anlatılan bu olay, peygamber efendimizin dünyaya teşriflerinden kısa bir süre önce meydana gelmiştir Surede geçen “ebabil” kelimesi kuşların sürüler halinde geldiklerini ifade eder Tasvir edilen tablo, tam bir “semavi bombalama” olayıdır Filolar halinde gelen bombardıman uçaklarının hedefe bomba yağdırmaları gibi, bu kuşlar grup grup gelerek o insanları “kendisinden çekirge sürüsünün geçtiği bir ekin tarlasına” çevirmişlerdir
Kur’an, göklerin ve yerin askerlerinin Allahın emrinde olduklarını bildirir (Müddessir 31) Allah dilediği zaman bu askerlerini inatçı kimseleri cezalandırmada kullanır Mesela su rahmettir Ama Allah dilerse, Nuhun kavmini helak eden bir tufana dönüşür Gökten bardaktan boşanırcasına yağmur indirilir, yerden sular fışkırtılır Bunun sonunda, asi ve inatçı bir kavim sulara gark olur, tarih sahnesinden silinir
Bazıları bu tür olayları tesadüfle açıklamaya çalışabilir Ama âlemde tesadüfe asla yer yoktur Einsteinin ifadesiyle “Allah zar atmaz ” Yani işini ihtimale bırakmaz Hamdi Yazır'ın da dikkat çektiği gibi, “bizim tesadüf olarak gördüğümüz şeyler, gerçekte İlâhî birer tasarruftur ” (Yazır, IV, 2802)
Kur'anın bildirdiğine göre, Cenab-ı Hak her an tasarruftadır (Rahman, 29) Şu âlem yoktan var edilmesiyle Yüce Yaratıcıyı gösterdiği gibi, atomdan galaksilere varıncaya kadar her şeyde meydana gelen faaliyetlerle O'nun tasarruflarından haber verir Cenab-ı Hak, kâinatı yaratıp, sonra onu kurulmuş saat gibi kendi halinde işlemeye terk etmiş değildir Bir zerre bile Onun izni olmadan hareket etmez "Bir yaprak bile Onun ilmi dışında yere düşmez " (En'am, 59) "Hiçbir dişi O'nun bilgisi dışında hamile kalmaz ve doğurmaz " (Fatır, 11) Deli dolu esiyor görülen rüzgâr, rastgele değil, Onun emrettiği şekilde eser Bazan meltem olur yüzümüzü okşar, bazan fırtına olur, bir "azap kamçısı" olarak görev yapar
Dâbbe ile ilgili rivayetler incelendiğinde bu dâbbenin ahirzamanda insanların büsbütün yoldan çıkmalarıyla onlara ceza olarak çıkacağı anlaşılır Mü’minler imanın bereketiyle ondan zarar görmezler, ama isyankâr kimseler bununla cezalandırılırlar
AİDS Dâbbe mi?
Bu noktada hatıra AİDS mikrobu gelebilir Çünkü bu mikrop daha çok gayr-i meşru beraberliklerin neticesinde bulaşmaktadır Tarih boyunca gayr-i meşru beraberlikte bulunanlar daima olmuştur ama hiçbir zaman bu beraberlikler günümüzdeki çılgınlık boyutlarına varmamıştır Bu açıdan AİDS mikrobunu İlahi bir ceza olarak değerlendirmek gayet makul görülmektedir
Hatta Hz Süleymanla alakalı Kur’anda anlatılan şu olay, dâbbenin bu cihetine bir işaret olarak görülebilir:
Hz Süleyman'ın, cinleri büyük binalar, heykeller vb yapımında çalıştırması anlatıldıktan sonra, şöyle denilmektedir
"Eceli gelip de Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimizde asasını kemirmekte olan bir ağaç kurdu (dâbbetü'l- arz) ölümünü onlara fark ettirdi Süleyman yere düşünce, cinler anladılar ki, eğer kendileri gaybı bilselerdi, o meşakkatli işe devam edip durmazlardı " (Sebe, 14)
Rivayete göre Hz Süleyman onları bu işte çalıştırırken bastonuna yaslanır, bu şekilde onları kontrol ederdi Ama bu haldeyken Azrail (as) gelip ruhunu kabzetti Cinler Onun vefat ettiğini anlamadılar, çalışmaya devam ettiler Bir ağaç kurdu Onun bastonunu kemirince, bastonu kırıldı, Hz Süleyman yere düştü Cinler Onun vefatını ancak o zaman anladılar Şayet gaybı bilselerdi bu şekilde bir azap içinde çalışmaya devam etmezlerdi
(Not: Burada nazara verilen Hz Süleymanın bastonu, Onun kurduğu devlet sistemine ve ağaç kurdunun bunu kemirmesi, içten içe bu sistemi yıkmaya çalışan komitelere bir işaret olarak da değerlendirilmiştir Doğrusunu Allah bilir )
İşte bu dâbbe Hz Süleymanın bastonunu kemirdiği gibi, dâbbetü'l- arz dahi AİDS mikrobu şeklinde veya başka bir şekilde haddini aşan bazı insanları kemirip onları mağlup etmesi mümkündür
Ama “dâbbe AİDS midir?” denilirse “evet” demek bir takım sıkıntıları beraberinde getirir Çünkü AİDS dâbbe hakikatının bir parçası olabilir, ama onu tümüyle ifade etmeyebilir
Meseleye şu açılardan bakmakta yarar görüyoruz:
-Ayette geçen "dabbe" kelimesinin elif lamsız, yani belirsiz bir şekilde kullanılmış olması, bunun bilinmeyen, tanınmayan bir varlık olduğunu ifade eder (İngilizcede kullanılan “the” takısı gibi Arapçada “el” takısı vardır Dâbbe kelimesinde bu takının kullanılmaması onun tam bilinmediğine, hatta tam bilinemeyeceğine bir işaret gibidir )
-Delalet etmek ayrı, tazammun etmek ayrıdır Dâbbe kelimesi AİDS veya kötüye kullanılan televizyonu içine alabilir, ama onlara kesin bir delaleti yoktur
-Din bir imtihandır İmtihanda ise “akla kapı açılır, irade elinden alınmaz ” Böyle olunca, kıyamet alametlerinin herkesin görüp anlayacağı şekilde çıkmalarını beklemek yanlış olur Mesela alnında “bu kâfir” yazan bir deccal beklemek, elinde sihirli bir değnekle birden ortalığı düzeltecek bir mehdinin zuhurunu gözlemek, gibi rivayetleri tam anlamamak anlamına gelir Ashab-ı Kehfin tekrar mağaralarından çıkmalarını beklemek de böyledir Bazı kitaplarda “Mehdi zamanında mağaradaki Ashab-ı Kehf uykudan uyanırlar ” rivayeti geçer Demek ki Mehdi, üçyüz yıldır uykuda olan gençliği uyandırır Onun mühim bir kuvveti gençlerden meydana gelir Çünkü Kehf suresinde Ashab-ı Kehfin bir takım gençler olduğu açıkça ifade edilmektedir
Baştan buraya kadar yaptığımız nakiller ve değerlendirmelerde herkesin tam kanaat getireceği bir sonuca varmadığımız, konuyu bir derece askıda bıraktığımız görülür
İnsanın ilmi sınırlıdır Mesela “zaman nedir, ruh nedir” gibi sorulara çok net cevap veremeyiz Hatta bazı kevni gerçeklerde de bir derece bilinmezlik söz konusudur Sözgelimi atomun ne olduğunu tam bilmiyoruz, hayatın muammasını tam çözmüş değiliz Demek ki bazı meseleler gül goncası gibidir, bir yaprağı araladığımızda aralanmayı bekleyen başka yapraklar karşımıza çıkar Bize düşen, bilinmezleri bilme yolunda uğraşı vermek, gayret göstermektir İnsanın bu tür sırlı meseleleri araştırması sisli bir denizde yapılan seyahate benzer İnsan böyle bir seyahatte önünü çok net göremez Ama bu gizemlilik, bu seyahate ayrı bir güzellik katar
Kanaatimizce meselenin bu tarzda ele alınması daha isabetlidir “Bundan murat şudur” diyenler yarın öyle olmadığını gördüklerinde mahcup olabilirler Kesin hüküm vermek yerine “Bundan murat şu olabilir ” demek daha yerindedir ve ihtiyata daha uygundur
Çünkü,
“De ki: Gerçek ilim Allahın katındadır ” (Mülk, 26)
“Göklerde ve yerde Allahtan başkası gaybı bilemez ” (Neml, 65)
|