|  | Deyimlerin Hikayeleri |  | 
|  03-22-2007 | #1 | 
| 
flipper
 |   Deyimlerin HikayeleriGünlük konuşma dilimizde kullandığımız atasözleri ve deyimlerin ağırlığı ve etkinliğini azımsayan kimse yoktur sanırım  Bir konudaki düşüncemizi doğrudan ve çarpıcı bir şekilde ifade etmemizin en belirgin örnekleridir deyimler ve atasözleri  Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre deyim: “genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış anlatım, tabir” diye tanımlanmış  Örnek olarakta; etekleri zil çalmak ve küplere binmek deyimleri gösterilmiş  Şimdi buraya kadar yazdıklarımı hepimiz az çok biliyoruz zaten  Bana sorarsanız deyimlerimiz lafı gediğine koyma, bir iki kelime ile bir konu hakkındaki yorumumuzu en veciz ve çarpıcı şekilde karşımızdakine aktarabilme yöntemidir  Mesela, uzun uzun kendini öven, başarılarına bin katarak kendini devleştirmeye çalışan birinin yarım saatlik kendine düzdüğü methiyeleri hiç ses çıkarmadan dinleyip sonunda da “atma recep biz kardeşiz” dedin miydi, adam iptal olur, uzun süre nutku tutulup kendine gelemez  Bu dört kelime ile deyim yerindeyse adamın canına ot tıkarsın  İşte deyim yeri ve zamanında kullanılınca böyle tesirlidir  Ayrıca çok çalışmayı ve üretmeyi sevmeyen, kestirmeden işi bitirmeye çalışan biz Türkler içinde bulunmaz bir nimettir deyimler  Peki; bu kadar deyim biliyoruz, her fırsatta kullanıyoruz da bu deyimlerimizin kaynağı, ortaya çıkış hikayeleri hakkında bilginiz var mı? Ben hiç üşenmedim bu konuda biraz eski kitap karıştırdım, öğrendiklerimi sizlere de aktarayım istedim  Bunların içinden en hoşuma giden ve eğlenceli bulduğum birkaç tanesini sizinle paylaşıyorum, işte ilki    Saman Altından Su yürütmek: Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış  Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış  Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış  Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş  Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar  Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor  Cevap belli: “Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!” -Atı Alan Üsküdar’ı Geçti: Bolu dağlarında yaşayan Köroğlu efsanesini duymayanımız yoktur  Bir sabah Köroğlu kalktığında atını bağladığı yerde bulamamış  Düşünsenize; Köroğlu gibi biri için Attan mühim ne olabilir ki! Önce bütün Bolu’nun, sonra da civar illerin altını üstüne getirmiş Köroğlu ama atını bir türlü bulamamış  Tesadüfen İstanbul’un Avrupa yakasındaki bir at pazarını gezerken atına rastlamış  Atta onu tanımış tabi ki  Köroğlu bindiği gibi yıldırım hızıyla uzaklaşmaya başlamış pazardan, satıcıda tabi peşinden  Kıyıya ulaştığında hemen bir tekne bulup atıyla beraber Üsküdara doğru yoluna devam etmiş Köroğlu  Satıcı beyimiz kıyıya vardığında Köroğlu çoktan Üsküdara varmış  Durumu gören biride o ünlü sözü patlatmış: “Boşuna uğraşma beyim, atı alan Üsküdar’ı geçti” -İnsanoğlu Kuş Misali: Hazır Üsküdar’a geçmişken ordan devam edelim  Zamanında Üsküdar’da bir “Miskinler Tekkesi” bulunurmuş  Adından da anlaşılacağı üzere buraya yurdun en tembel, en miskin insanları takılırmış  İşte burada iki miskin kendilerine iki sandalye bulup oturuyorlarmış  Gel zaman git zaman havalar gittikçe soğumaya başlamış  Tekkeninde penceresi açık ama kimsenin ayağa kalkıp pencereyi kapatmaya mecali yok   Birinci miskin: Yahu havalar iyice soğudu, şu pencereyi kapatmak lazım  İkinci miskin: Doğru söylüyorsun mirim, kapatmak lazım   Aradan saatler geçer, haftalar geçer, hatta ay geçer, yine aynı diyalog aralarında sürer gider  Sonunda birinci miskin daha fazla dayanamaz bütün gücünü toplayıp karşı pencereye ulaşır, camı kapatır ve hemen oracıktaki bir iskemleye kendini bırakır  Sonra öteki miskin arkadaşına şunları der: “Ya mirim gördün mü, insanoğlu kuş misali  Dün neredeydim, bugün neredeyim” - Hakkında Hayırlısı Böyleymiş: Bu deyim daha çok değer verilmeyen birinin başına gelen felaketi –birazda alay ederek- hafife almak için kullanılıyor  Hikaye şöyle; Bir zamanlar Üç kişilik bir hırsız gurubu varmış  Bunlar her gittiği yeri soyup soğana çevirmekte yurt çapında ustalaşmış, namı almış yürümüş kişilermiş  Aralarından biri şefmiş  Şef oldukça sert mizaçlı, acımasız biriymiş  Bir gece konağın birini soyuyorlarmış, çatıdan salona iç sallandırmışlar, biri topladığı eşyaları iple tırmanarak çatıdaki şefe veriyor, şef; bunları dışarıda gözcülük yapan diğer hırsıza ulaştırıyormuş  İçerdeki hırsız salonda som altından bir şamdan görmüş, iple çatıya çıkarken, “şefim bu şamdan benim ona göre” demiş  Şef bu lafa bir hayli sinirlenip ipi kesmiş, adam kafa üstü yere çakılıp ölmüş  Konaktan yürütebildikleri ile birlikte öteki hırsızla hızla uzaklaşırlarken adam ölen arkadaşı ile ilgili bütün cesaretini toplayıp; “Zühtü de iyi adamdı be şefim” Şef sert bir bakış fırlattıktan sonra gür sesiyle bağırmış: “ Sus ulan! Hakkında hayırlısı böyleymiş” Bize de mi lo lo!: “Başkalarının hakkını yiyiyorsun, yamuk yapıyorsun, bari bize yapma ” manasında  Bir gün adamın biri pazarcıyla bir sebepten münakaşaya başlamış ve kahramanımız sonunda kendini tutamayarak pazarcıya okkalı bir küfür savurmuş  E tabi pazarcıda arkadaşı mahkemeye vermiş  Adam ettiğine bin pişman, pazarcıdan özür üstüne özür diliyor ama pazarcı yumuşamıyor  Adam ümitsiz durumu bir arkadaşına anlatmış  “Mahkemelerde itibarım iki paralık olacak” diye hayıflanmış  Arkadaşı: “Ben seni bu dertten kurtarırım ama on altın isterim” Adam çaresiz kabul etmiş  “Ne yapmam lazım söyle, ben bu davadan yırtayım on altının lafı olmaz “ demiş  Arkadaşı: Mahkemeye çıktığında hiç konuşma, sadece “lo lo lo” de  Hakim seni dilsiz sanınca davada kendiliğinden düşer” Duruşma günü gelmiş arkadaşının dediğini yapınca beraat etmiş, sevinç içinde eve dönerken arkadaşı çevirmiş yolunu: “Hani bizin on altın?” adam rolüne kendisini o kadar kaptırmış ki “lo lo” diye cevap vermiş  Arkadaşı da, “Ulan demiş, bize de mi lo lo!” Birde aklıma gelen “Ananın Örekesi” deyimi var  Kibarca “Yok devenin nalı” ya da “Yok devenin bale pabucu” anlamında kullanılıyor  Bu deyimle ilgili bir hikayeye raslamadım ama ilginçtir bir şiire denk geldim  Şiir aynen şöyle; Dağın ötesi yeşil Yeşilin ötesi su Suyun ötesi mavi Mavinin ötesi gökyüzü Yeryüzü beni ötem Benim ötemin ötesi Ananın örekesi! | 
|   | 
|  | 
|  | Cevap : Deyimlerin Hikayeleri |  | 
|  12-09-2008 | #2 | 
| 
KRDNZ   |   Cevap : Deyimlerin HikayeleriAKLA KARAYI SEÇMEK(Bir işin üstesinden gelene kadar çok zorluk çekmek, güçlükle başarmak) Dinimize göre, sabah namazının kılınma vakti, güneş doğuncaya kadar geçerlidir  Ortalık ağarmaya başlayıp da ak iplik ile kara iplik birbirinden seçilinceye kadar sabah namazı kılma süresi devam eder  Ağır hastalar bütün gece sancı ve ızdırap içinde kıvranarak uyuyamadıklarından, sabahı zor ederler  İPE UN SERMEK (İstenilen işi yapmamak için çeşitli bahaneler uydurmak, güç koşullar öne sürmek, güçlük çıkarmak anlamında bir deyim  ) Nasreddin Hocanın, aldığını bir türlü geri vermeyen ya da kırık dökük, delik, kopuk, sakat olarak geri getiren bir komşusu Hocadan bir gün urgan ister  Hoca da Bizim hanım biraz evvel urganın üzerine un serdi, veremeyiz  Der  Komşusu güler;Aman hocam, hiç urgan üstüne un durur mu, ipe un serilir mi? diye sorunca, Hoca cevabı yapıştırır  Neden serilmesin  Vermeye gönlüm olmayınca, ipe un da serilir elbet  Ağzından Baklayı Çıkarmak Vaktiyle çok küfürbaz bir adam yaşarmış  Bu durumuna çözüm bulmak için soluğu bir tekkede almış  durumunu şeyhe anlatmış  Şeyh efendi bakmış niyeti halis , geri çevirmkek olmaz , matbahtan bir avuç bakla tanesi getirmiş  Bunları okuyup üfledikten sonra şunları tenbih etmiş: " Şimdi bu bakla tanelerini al  Birini dilinin altına , diğerlerini cebine koy  Konuşmak istediğin vakit bakla diline takılacak , sen de küfretmeme isteğini hatırlayıp o anda söyleyeceğin küfürden vazgeçeceksin  Bakla ıslanıp erimeye başlarsa cebinden yeni bir baklayı dilinin altına yerleştireceksin   Gel git zaman adam bu duruma alışır ve küfretmemeye başlar , bu arada da şeyhle sıkı dost olmuşlardır  Şeyh efendi her gittiği yere bu adamı da götürmektedir  Yağmurlu bir günde şeyh ile derviş olmaya aday bu adam bir sokaktan geçerlerken bir evin penceresinden genç bir kız başını uzatarak: " Şeyh efendi biraz durur musunuz?"deyip pencereyi kapatır  Yağmur altında sığınacak yer de yoktur  ve şeyh baklalı adam beklemeye başlarlar  Kız yine cama çıkar ve:" Şeyh efendi bir kaç dakika daha bekleseniz  " der  Şeyh La Havle çeker ve yine beklerler  Aradan biraz daha zaman geçer , genç kız yine pencereye yönelir:" Gidebilirsiniz artık  " Şeyh efendi ve baklalı adam şaşırır ve şeyh efendi:" İyi de evladım bir şey yok ise niye bizi boş yere beklettin  "der  Genç kız: " Efendim sizi boş yere bekletmedim  Tavuklarımız kuluçkaya yatırıyorduk  Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur , horoz çıkarmış  Annem sizi geçerken gördü de yumurtaları kuluçkaya koydu  "der  Münasebetsisliğin bu derecesi üzerine şeyh efendi:" Ulan derviş , şimdi çıkar ağzından baklayı  "der  buyrun cenaze namazına IV  Murad zamanında tütün,içki ,keyif verici madde yasağı koyar  ve yasağa uymayanları şiddetle cezalandırır  bugünkü üsküdar civarında bir kahvehanede tütün vs  içildiğini istihbarat alır  derviş kılığında tebdili kıyafet buraya gider  selam verir  oturur  kahveci yanına gelip, -baba erenler kahve içermi diye sorar  -padişah  evet  -k  tütün içermisin  der  -p:hayır  der  kahveci işkillenir  tütün içimiyorda ne işi var burda  zaten padişahın tebdili kıyafet dolaştığı haberleri var  eli titreye titreye kahveyi götürür  -k  baba erenler ismini bağışlarmı? -p  Murad  -k  peki isimde sultanda varmı? -p  elbette var   deyince kahvecinin bet beniz atar  zangır zangır titrer  ve  -k  öyleyse buyrun cenaze namazına der  olduğu yere yığılır  IV  Murad bu lafa çok güler ve kahveciyi bir degalığına af eder  Hoşafın yağı kesildi Yeniçeri ocaklarında efrada yemek dağıtılırken mutfak meydancısı elinde tuttuğu üzeri ayet ve dualar yazılı kallavi koca kepçe ile evvela yağlı yemekleri ve pilavı dağıtır, sonra da hoşaflara daldırırmış   Hal böyle olunca, sofralara gelen hoşaf bakracının üstünde, bir parmak kalınlığında yağ tabakası yüzermiş  Bu durumu gören Yeniçeri ağalarından akıllı birisi meydancıya emir vererek "Kepçeyi yağlı yemeklere batırmadan evvel temiz iken hoşafları dağıt, sonra yemek tevziatına geç    " demiş   Demiş amma, bu sefer sofralara giden hoşaf bakraçlarının üzerinde yağ tabakasını göremeyen Yeniçeriler isyan bayrağını çekmişler: - "Hakkımızı yiyorlar, istihkakımızdan çalıyorlar, zira hoşafın yağını bile kestiler, yağlı hoşaf isterük    " diye bağırmışlar Atma recep hepimiz din kardeşiyiz   Balkan devletlerinin mühim bir kısmı ve bu meyanda Arnavutluk, Osmanlı İmparatorluğu haritasına dahil iken, bu ülkeleri idare etmek çok zordu  Bu devirlerde sık sık dağa çıkan Arnavut eşkıyalarını takip eden hükümet kuvvetleri Recep isminde bir sergerdenin avanesini kuşatıp sıkıştırıyorlar  Çıkar yol kalmadığını gören Arnavutlar ve başlarındaki Recep, saklandıkları yerden bağırıyorlar: - "More atmayın, biz de din kardeşiyiz, teslim olacağız  " Teslim oluyorlar, az bir ceza ile kurtuluyorlar  Fakat palavracı Arnavut bu olayı şurada burada anlatırken: - "More vallahi geberttirecektim zaptiyeleri, çolukumuz çocukumuz var deyip ağladılar, acıdım da bıraktım" şeklinde palavra atınca etrafında toplanıp dinleyenler arasında olayın iç yüzünü bilen birisi: - "Atma Recep biz de din kardeşiyiz    " deyince Arnavut Recep şaşırır Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak Dimyat Mısır'da, Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir  Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye gelirdi   Dimyat'a pirinç almak için giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdenizde Arap Korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışlar   Binbir müşkilat içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş  İstanbul'dan kalkmış, memleketi olan Karaman'a gitmiş  O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar  "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" sözünün aslı buradan kalmıştır Atı alan üsküdarı geçti  zamanında Bolu beyine baş kaldıran köroğlunun dillerde yağızmı yağız atı çalınır  bütün civarı arar tarar yok  bir kimse birde istanbuldaki pazarları dolaş der  istanbulda pazarları dolaşırken atına rastlar  pazar sahibine şu ata bir bineyim hele der  pazarcıda buyur der  eski sahibinin kokusunu alan at şahlanıp,dört nala ordan uzaklaşır  dövünen pazarcıya ihtiyarın biri gelip , ah evlat! atı alan üsküdarı geçti  o köroğluydu ,atın gerçek sahibi    çok kullandığımız bir deyimde Güme gitti  ! yeniçeri ler günümüz polisliğini yaptığı dönemlerde olaylara müdahele edip,göz altına alacakları adamları kodeslere götürür  içeri atarkende hooop    güümm derlermiş  ahalide bir olay sırasında suçsuz yere içeri alınan insanlara  vay be! adam bağıra çağıra güme gitti!derlermiş  iş inada bindi nin öyküsü   adamın biri hayatında hiç namaz kılmamış  bunu bilen bir arkadaşıda yahu şu mübarek ramazan bari bir-iki rekat namaz kıl demiş  o da tamam tamam kılarız  iki rekat deyip  akşam teravih namazına gitmiş   teravih başlamış  bir-iki-dört derken namaz devam ediyor  bir camdan kafasını uzatıp cami önünde bekleyen oğluna , evlat sen eve git bu iş inada bindi  demiş  Bu boru değil? Eskiden askeri okullarda nerdeyse bütün işler borunun verdiği sese göre yapılır  Öğrenciler bu boru sesine göre hareket ederlermiş  Kalk borusu,yat borusu ,karavana,paydos,derse gir,dersten çık ,istirahat v  s, bir çok boru sesi  Hikayenin geçtiği askeri lisede o gün ,sınıf kıdemlisi öğrenci, sınıfa dalar  -Çocuklar size havadisim var! Duydunuzmu? diyerek bağırır  Diğer öğrenciler de –Duymadık !  Ne ise borusu çalar biz de duyarız  demişler  Kıdemli öğerencide -Çocuklar! bu boru değil  Yarın yeni padişah tahta çıkıyor  Şenlikler var  Sınıf komutanın özel emri var  Bütün dersler paydos demiş  Diğer öğrencilerde çok sevinirler bu işe  O günden sonra o okul ve diğer okullarda öğrenciler aralarında konuşmaya başlamadan önce, -Dinle ! Bu boru değil  Anlatacaklarım çok önemli    diyerek lafa başlarlarmış  Hakkında hayırlısı derken - Hakkında Hayırlısı Böyleymiş Bu deyim daha çok değer verilmeyen birinin başına gelen felaketi –birazda alay ederek- hafife almak için kullanılıyor  Hikaye şöyle; Bir zamanlar Üç kişilik bir hırsız gurubu varmış  Bunlar her gittiği yeri soyup soğana çevirmekte yurt çapında ustalaşmış, namı almış yürümüş kişilermiş  Aralarından biri şefmiş  Şef oldukça sert mizaçlı, acımasız biriymiş  Bir gece konağın birini soyuyorlarmış, çatıdan salona ip sallandırmışlar, biri topladığı eşyaları iple tırmanarak çatıdaki şefe veriyor, şef; bunları dışarıda gözcülük yapan diğer hırsıza ulaştırıyormuş  İçerdeki hırsız salonda som altından bir şamdan görmüş, iple çatıya çıkarken, “şefim bu şamdan benim ona göre” demiş  Şef bu lafa bir hayli sinirlenip ipi kesmiş, adam kafa üstü yere çakılıp ölmüş  Konaktan yürütebildikleri ile birlikte öteki hırsızla hızla uzaklaşırlarken adam ölen arkadaşı ile ilgili bütün cesaretini toplayıp; “Zühtü de iyi adamdı be şefim” Şef sert bir bakış fırlattıktan sonra gür sesiyle bağırmış: “ Sus ulan! Hakkında hayırlısı böyleymiş” İnsanoğlu Kuş Misali Zamanında Üsküdar’da bir “Miskinler Tekkesi” bulunurmuş  Adından da anlaşılacağı üzere buraya yurdun en tembel, en miskin insanları takılırmış  İşte burada iki miskin kendilerine iki sandalye bulup oturuyorlarmış  Gel zaman git zaman havalar gittikçe soğumaya başlamış  Tekkeninde penceresi açık ama kimsenin ayağa kalkıp pencereyi kapatmaya mecali yok   Birinci miskin: Yahu havalar iyice soğudu, şu pencereyi kapatmak lazım  İkinci miskin: Doğru söylüyorsun mirim, kapatmak lazım   Aradan saatler geçer, haftalar geçer, hatta ay geçer, yine aynı diyalog aralarında sürer gider  Sonunda birinci miskin daha fazla dayanamaz bütün gücünü toplayıp karşı pencereye ulaşır, camı kapatır ve hemen oracıktaki bir iskemleye kendini bırakır  Sonra öteki miskin arkadaşına şunları der: “Ya mirim gördün mü, insanoğlu kuş misali  Dün neredeydim, bugün neredeyim” Gemileri yakmak Gemiyle işgale gittikleri bir yerde ordusu rakibin gücü karşısında korku duymaya başlayınca Sezar askerlerini yüksek bir tepeye çıkartır ve aşağıda kalan bir kaç askere gemileri ateşe vermeleri emrini verir  Geldikleri gemiler gözlerinin ününde çatır çatır yanan ordu şok geçirmiştir  sezar 'gördüğünüz gibi gemileri yaktık artık dönüş yok ya bu savaşı kazanırsınız ya da hepimiz burada ölürüz' şeklinde bir konuşma yapar  savaş sezarın ordularının ezici zaferiyle sonuçlanır Yanlış hesap, Bağdattan döner  İstanbul kapalı çarşıya kervanlar gelir  Tüccarların siparişleri kumaş,kürk,baharat neyse dağıtılır  Daha sonra tüccarlardan paraları tahsil edilirmiş  Yine bir alış veriş sonrasında, tüccarın biri hesap yaparken dört işlem hilleri ile kervancıyı 400-500 altın içerde bırakır  Hesaptaki yanlışlığı anlayamayan kervancı Bağdat –Hicaz ve Mısıra seferine çıkar  Tüccarda, şimdi bu Mısırdan altı-yedi ayda zor döner  bende bu parayı işletirim  diye düşünür  Kervancı yol uzun ,zaman bol bütün hesapları tekrar tekrar inceler  Tüccarın yaptığı hileyi anlar  Kervan Bağdat’a girmek üzereyken,kervanı oğlu vv güvendiği bir kişiye emnet eder, -Siz beni Bağdatta bekleyin  der  İyi bir Arap atı alıp dört nala İstanbula dönmeye başlar   Yolda, bu adam bu parayı hemen öyle vermez diye düşünüp bir plan kurar  İstanbuldaki dostlarında plan için yardım ister  Ertesi gün tüccarın dükkanına iki kadın gelir  Tüccara , -Sorup soruşturduk bu civarda en dürüst ,en güvenilir kişi sizmişsiniz  Biz Hicaza gideceğiz  Size bu iki çantayı emanet etmek istiyoruz  derler  Çantaları açıp tüccara gösterirler  Çantaların için inci  altın,pırlanta envayi çeşit müccevher  -Olurda gelemezsek bunlar size helali hoş olsun  bize bir dua okutur,belki bir hayrat yaptırırsın  derler  Bunları duyan tüccar sevinçten uçar  Kadınları hürmet ,ziyafet  Bu sırada kervancı içeri girer, Bunu gören tüccar ,daha kervancı lafa başlamadan , -Yahu hoşgeldin  bizim hesapta bir yanlışlık olmuş  paralarını ayırdım  Çocuklarada tenbihledim,eğer ölürsem kervancının parasının mutlaka verin  Ben kul hakkı yemem kardeşim  der  Parayı hemen verir  Bu sırada kadınlar, –Biz bu sene gitmekten vazgeçtik  Kısmetse seneye !  deyip dükkan çıkarlar  Oyuna geldiğini anlayan tüccar ,kervancıının peşinden koşup , -hani sen mısıra gidecektin  yaktın beni! diye bağırır  Atına binen kervancı, -yanlış hesap adamı Bağdattan dödürür  der ve yoluna gider Mürekkep yalamak Eskiden mürekkeplerin içinde bezir isi denilen bir madde bulunur  Yazarken yapılan yanlışlıklar ancak yalamak yoluyla giderilirmiş  Okuma-yazma bilen kişiler az olduğundan ,bir,iki satır yazacak kişiler el üstünde tutulur  Mürekkep yalayanlar üstün sayılırmış  Foyası meydana çıktı   Kuyumcular yaptıları yüzük,kolye,küpe gibi ziynetlerde kullandıkları elmasların arka kısmına foya adlı maddeyi sürer,bir çeşit ayna gibi ışıkların yansıtılmasını sağlarlarmış  Zamanla foyalar çıkar ,dökülür  Bu benzetme yapılarak sahte,yalan işlerin ortaya çıkması anlamında deyim olarak kullanılır  Bir çuval incir berbat oldu   İncir işleme fabrikalarında incirler çürük,kurtlu,bozuk olanlar ayıklanır,sağlamlar boy boy ayrılırmış  Bir torba yada çuvaldaki gözden kaçmış bozuk incirleden sağlam incirlere hastalık sirayet edermiş  Küçük bir yanlışlığın güzelim işleri bozduğu bu olaydan ilham alınır olmuş   Şirazesinden çıktı Ciltli kitapların kapağa bağlanan iki uç tarafında ibrişimden örülmüş (yada başka cins bir ip) ince bir şerit vardır  Buna şiraze denir  Sayfaları cilt olarak bağlı tutar  Şiraze bozulursa kitap dağılır  Şapa oturduk! Kızıldenizin eski bir adı Şap denizi imiş  Mercana benzeyen beyaz taşlar bu denizden getirilirmiş  Bu taşlar su altında hacimlerini büyüterek yayılır ve gemiler için tehlike oluşturur  Seyir haritalarında normal gösterilen yerlerde bu şap kayaları büyüdükleri için tehlikelere neden olurmuş  Eskiden haca gemiyle giden hacı adayları için en sık başa gelen en önemli tehlike buymuş  Hacı bekleyen ahali –İnşallah bizimkiler şapa oturmaz  deyip dua ederlermiş  Asayiş berkemal Sultan Abdülazizin son yıllarında Musul ve Bağdat gibi illerde toplum içi anarşik olaylar artar  Irak ve çevresinde yabancı devletlerinde etkisi ile iyice asayiş bozulur  Durumları İstanbuldan gizlemeye çalışan devrin yetkilileri , Vilayet gazetesine her baskısında şu şekil manşet atarlardı: ‘’Saye-i asayiş –vaye-i padişahide ,vilayetin her bir tarafında emn-ü asayiş berkemaldir   ’’ <Padişahın şahane idaresi altında,vilayetimizin her tarafında asayiş ve huzur hakimdir  > Yine büyük olaylardan sonra ertesi gün aynı manşet verilince , Bölgenin ünlü şairlerinden Kerküklü Şeyh Rıza Efendi dayanamayıp Aşapıdaki beyti yazıp gazeteye gönderir  ‘’Katl ü nehb-i eşkiyadan millet oldu payimal, Emn-ü asayiş yine,elhamdülillah berkemal!!’’ <Eşkıyanın cinayet ve yağması yüzünden millet ayaklar altında kaldı ama, Allaha şükür asayiş yinede sağlanmış durumda  > Aklım kesiyor  Ünlü bir hekim olan İbni Sina aynı zamanda matematik konusunda deha seviyesindeymiş  Babası onu çocukken matematik konusunda hassas eğitim veren bir okula gönderir  Ancak İbni Sina cebir,geometri bir türlü beceremez,okuldan kaçar  Babasından korktuğundan ,eve dönmez bir kervana katılır  Kervanbaşı en küçük yaştaki İbni Sinayı su alması için bir kuyuya gönderir  Sapına ip bağlı kovayı kuyudan çekerken,ipin sürtündüğü taşı kestiğini görür  Ve kendine sorar:bu ip taşı nasıl keser? Biraz daha düşünür:ip çok uzun zamandır,bu taşa sürtünüyor  ve aynı yere sürekli sürtüne sürtüne demekki taşı kesebiliyor  Madem ip bile taş kesiyor,benim aklım niye cebiri kesmesin? der  Okuluna döner ve bildiğimiz tıp dehası İbni Sina olur  Balık kavağa çıkınca Eski İstanbul şimdiye göre tam anlamıyla balık ve balıkçı şehiriymiş  Tutulan balıkların satılması Yemiş iskelesi ve Balık pazarından başlayan ve bu merkezlerin etrafında mahalle mahalle büyüyen pazarlarda yapılırmış  Balığın çok fazla çıktığı günlerde ise, Tophane’den Rumeli Kavağına ve Üsküdar’dan Anadolu Kavağına kadar her yere çeşitli vasıtalarla götürülüp satılırmış  Fiyat kırmak isteyen yada çok düşük fiyata almak isteyen müşterilerinede balıkçılar, -Oooo! O fiyatı ancak balığı kavağa çıkardığımızda satarız biz  derlermiş  Bu işin altında bir Çapanoğlu var  Çapanoğlu Ahmet Paşa ,Yozgat şehrinin kurucularındandır  1764 Sivas valisi iken görevden alınır, bir süre sonrada öldürülür  Yerine büyükoğlu Mustafa bey daha sonra Süleyman bey geçer  Süleyman bey Yozgatı imar ettikten sonra,Ankara,Amasya,Elazığ,Maraş,Niğde ve Tarsus gibi illeri idare etmeye başlar  Çapanoğullarının bu ünü her yana yayılır  Yalnız halk arasında değil ,devlet adamları arasındada ‘’Çapanoğlu’’ ismi ünlü olur  Rivayete göre ,devlet adamlarından biri,halktan bazı insanların aleyhine verilecek kararı sonuçlandırmak için soruşturma yaparken ,Çapanoğullarından birinin adıda bu olaya karışır  Çapanoğullarının nüfuzundan çekinen diğer bir memur, ‘’bu işi fazla kurcalamayalım bence,altından bir Çapanoğlu çıkar’’ der  Soruşturma aynen kapatılır  İki dirhem bir çekirdek  Keçiboynuzunun ,Yunanca adı keration ,İngilizcede carob,Arapçada kırrıt tır  Keçiboynuzunun tohumu yıllarca elmas ölçmek için kullanılmış  Elmaslar,keçiboynuzu tohumları ile tartılıp satılırmış  Bu nedenle keçiboynuzu ,kırat veya karat dediğimiz ölçü birimine isim babalığı yapmış  Prof Dr  Aydın Akkaya açıklamasına göre; Keçiboynuzu çekirdeği doğada ağırlığı değişemeyen bir tohumdur  Tohumlu bitkilerden yalnız keçiboynuzu uzun süre suda bekletildikten sonra filiz verebilir  Bu ,hem çok kuruduğu ve meyvasından çıktıktan sonra son ve sabit ağırlığını aldığı için hemde içine su alması ihtimalinin çok az ve çok uzun süreye bağlı olduğu içindir  Bu sebeple Araplar,Selçuklular,Osmanlılar dönemlerinde ağırlık ölçüsü olarak kullanılmıştır  Dört tanesi bir dirhem eder  Dirhem 3 gr  ağırlığa eş kabul edilir  Satıcı , iki dirhemlik bir şey satarken (sekiz çekirdek) deyip,buda benim ikramım olsun derse,müşterinin saygın ve itibarlı olduğunu gösterirmiş  Çok şık ve gösterişli giyinen kişilere ‘’iki dirhem bir çekirdek ‘’ denmesinin kökü buymuş | 
|   | 
|  | 
|  |