İrade/ Irade Bozukluğu/irade özerkliği |
12-29-2010 | #1 |
Şengül Şirin
|
İrade/ Irade Bozukluğu/irade özerkliğiİRADE a (ar İrade) 1 Eylemlerini akılcı güdülere bağlı olarak belirleyebilme yetisi, bir şeyi yapma ya da yapmaya karar verme gücü (Eşanl İSTENÇ, İSTEM) —2 Kararlarını soğukkanlılıkla almayı ve sonuna kadar zayıflık göstermeden, bütün engelleri yenerek sürdürmeyi sağlayan karakter özelliği; kararlılık, direngenlik: irade gerektiren bir iş Demir gibi iradesi olmak —3 Zorlayıcı istek: Çoğunluğun iradesine uymak Bir kimsenin iradesine karşı çıkmak —4 Esk Yüksek mevkideki birinin buyruğu, emri: Padişahın iradesi —5 (Kendi) iradesiyle, zorla değil kendisinin verdiği özgür bir kararla —6 irade etmek, emretmek (Esk) —Esk irade-i cüziye, insan iradesi, bir iş hakkında karar vermeyi insanın kendisine bırakan iç güç, kişisel irade || irade-i ilahiye Tanrı buyruğu, tanrı isteği || irade-i külliye, Tanrı'nın elinde olan, Tanrı'nın iradesinde olan || irade-i milliye, ulusal irade, ulusun arzusu || irade-i zaile, istememe, isteksizlik || irade-i zatiye, kişisel arzu, istek -Fels Spinoza'ya göre, irade, "ruhun bir şeyi arzulamasına ya da ondan nefret etmesine neden olan istek değil, fakat ruh bir şeyi doğru ya da yanlış olduğunu kavrama ya da yadsıma yetişidir" (Etika, notlar) || Kant'a göre, pratik kavramaca davranan isteme yetisi || Nietzsche'ye göre, insanın, iki yaşam ve ahlak anlayışı arasında seçim yapmasını sağlayan temel kavram (Bk ansikl böl) || Genel irade, Ro-usseau'ya göre, genel çıkarları konu alan ve bir halk meclisi toplantısında, bütün yurttaşların katıldığı bir oylamada belirlenen irade (Bk ansıkl böl) || Güçlü olma iradesi, Nietzsche'ye göre, her canlının içinde etkinlik gösteren tüm şeylerin temel hareketliliği: "Varlık, doğası gereği güçlü olma iradesidir" (Bk ansikl böl) —Huk irade açıklaması, bir hukuksal sonuç doğurmaya yönelik isteğin belirtilmesi (Bk ansikl böl) | irade bozukluğu, hata, hile ya da korku nedeniyle gerçek isteğin ortaya konamaması; açıklanan iradenin gerçek isteğe uygun olmaması (Bk ansikl böl) || İrade özerkliği bir hukuksal işlemin içeriğini ve sonuçlarını belirlemede kişilerin özgür olmaları, (irade muhtariyeti de denir) [Bk ansikl böl ] —Kur tar iradei âliye, Osmanlı devletinde sadrazamın verdiği sözlü ya da yazılı buyruk (Yazılı olana işaratı âliye de denirdi) || iradei seniye, padişah buyruğu (iradei şahane de denir) [Bk ansikl böl ] —ANSİKL Din insanın, iradesinde özgür olup olmadığı sorunu, islam bilginlerinin, özellikle kelamcıların, üzerinde en çok tartıştıkları konulardan biri oldu ilk müslü-manlar (selef), hem Allah'ın sonsuz ve sınırsız iradesini, hem de insanın dinsel, hukuksal ve ahlaksal özgürlüğünü ve sorumluluğunu birlikte benimseyip, bu iki anlayış arasındaki çelişki üzerinde durmadılar Ancak, bir yandan islam dünyasında akılcı felsefe akımının ortaya çıkması, öte yandan emevi yöneticilerinden bazılarının, kader inancının arkasına sığınarak, haksızlık ve zulümlerinin sorumluluğunu üstlerinden atmaya kalkışmaları, irade sorununun tartışma alanına getirilmesine yol açtı Giderek bu konudaki görüşler üç temel noktada toplandı: 1 Cebriye denilen kaderci görüş, insanın hiçbir irade özgürlüğünün bulunmadığını savundu Bu görüşün öncülerinden Cehm bin Safvan (öl 745), insanın Tanrı iradesi karşısında rüzgâra tutulmuş bir yapraktan farksız olduğunu ileri sürdü (Dolayısıyla, bu görüşe cehmiyye de denir) 2 Vasıl bin Ata (öl 748), Amr bin Ubeyd (öl 761), Bişr bin Mu'temir (öl 825) gibi kelam bilginlerinin başlattıkları Mutezile mezhebi, insanların, kendi eylemlerinin yapıcısı ve yaratıcı olduklarını savundular, "islam rasyonalistleri" diye tanınan mutezile bağlılarına göre insan, özgür bir varlıktır Çünkü, kötülükte Tanrı iradesinin etkisi olsaydı ya Tanrı'nın insanları sorumlu tutmaması ya da O'nun haksızlık yaptığının kabul edilmesi gerekirdi Her ikisi de olanaksız olduğuna göre, insanlar kendi eylemlerini özgür iradeleriyle seçerler Tanrı, kusursuz adaleti gereği, insanları, yapıp yapmamakta özgür bıraktığı eylemlerinden dolayı sorumlu tutar 3 Ehl-i sünnet diye anılan ılımlı mezhepse, yukarıdaki her iki görüşün de aşırı olduğunu belirterek, bir yandan Allah'ın külli iradesini, bir yandan da insanın, kendi eylemlerini seçme olanağını (ihtiyar) kabul eder Ehl-i sünnet'in iki ana kolundan eşariye'nin kurucusu Ebülhasan el-Eş'ari (öl 936) ve matüridiye'nin kurucusu Ebu Mansur el-Matüridi (öl 944), insan davranışlarını zorunlu (ıztırari) ve seçimli (ihtiyari) olmak üzere ikiye ayırarak, insanın refleksler, titreme gibi zorunlu davranışlarının tümüyle irade dışı olmasına karşılık, değer yargılarına konu olan davranışların seçimli olduğunu belirtirler ve insanın, bu iki davranış arasındaki farkın bilincinde olduğuna dikkat çekerek özgürlüğü bir tür psikolojik olgu olarak açıklarlar Bu kuramsal yaklaşımlara karşın tüm müslümanlar, iradeyi akıl ve bilgi alanının dışında, bir "iman" konusu olarak değerlendirir bir yandan Allah'ın iradesinin sonsuzluk ve sınırsızlığını, öte yandan kulun sınırlı (cüzi) iradesini ve sorumluluğunu birlikte benimserler —Fels Kant şöyle der: "isteme yetisi olarak irade, dünyadaki birçok doğal nedenden biri, kavramlara göre etkinlik gösteren nedendir Bir iradenin mümkün (ya da zorunlu) olarak gösterdiği her şey, bir fizik etkinin imkânından ya da zorunluğun-dan farklı olarak, pratik bakımdan mümkün (ya da zorunlu) diye adlandırılır Fizik etkinin nedeni, kavramsal bir nedensellik belirlenimine sahip değildir (cansız maddede olduğu gibi mekanik ya da hayvanlarda olduğu gibi içgüdüsel bir nedensellik belirlenimine sahiptir)" [Kritik der Urteilskraft (Yargı yetisinin eleştirisi), "Giriş"] • Nietzsche'nin görüşüne göre, irade konusunda tekçi ve çoğulcu anlayışlar diye bir ayrım yapmak yerinde olur: 1 Schopenhauer tarafından oldukça iyi temsil edilen birinci anlayış, iradenin birliğine inanır (Schopenhauer, "herkes gibi, iradenin, basit ve dolayımsız olduğuna inanıyordu" [Die fröhliche Wissenschaft, 3, 127]) Bu durumda irade, pekâlâ kendisine karşı dönüp kendi kendisini yadsıyabilir: bu durumda, cellatla kurbanı tek ve aynı kişi demektir Bu dayanılmaz ve acı veren durum karşısında tek çıkış yolu, çilecilik'^ Böylece, iradenin sıyrılıp ve zihin-selliğe ağırlık vererek kurtuluşa erişmeye çalışılır 2 Çoğulcu görüşse, iradenin özünü çöküş ve ezilişte bulmayı reddeder, onun amacı iradeyi yüceltmektir: "istediğinizi yapın, ama isteyebilecek güçte bir insan olun" (Böyle buyurdu Zerdüşt [Also sprach Zarathustra: ein Buch für Alle und Keinen]), iradenin masumluğu düşüncesine dayanan bu felsefe, her şeyden önce iradenin karmaşık bir süreç olduğunu ileri sürer: irade de, ilişkili olduğu diğer güçler gibi bir güçtür Bu ilişkilerin başlıcası, buyuran bir iradeyle boyun eğen bir irade arasındaki ilişkidir Bundan başka irade, katıksız bir "yeti" ya da tarafsız bir gizilgüç değildir: bir içeriği ve bir doğrultusu vardır; o daima 'ın iradesi, için harcanan çabadır: "Kendi başına irade yoktur Daima bir şey istenir Bilgi kuramcılarının yaptıkları gibi, amacı durumdan ayırmamak gerekir (Der Wille zur Macht [Güçlü olma iradesi]) • Genel irade J-J Rousseau'ya göre, genel iradeyi, hem özel irade'den ("Özel irade, doğası gereği, tercihlere; genel ira-deyse, eşitliğe yönelir" [Toplum sözleşmesi (du contrat social), 2,1]), hem de herkesin iradesi'nden ayırmak gerekir: "Herkesin iradesiyle genel irade arasında çoğu kez büyük fark vardır; genel irade, yalnızca ortak çıkarlarla ilgilidir; herkesin ira-desiyse, özel çıkarla ilgilidir ve tek tek iradelerin bir toplamından başka şey değildir; ama, bu iradelerden, birbirini yok eden artılarla eksileri çıkarırsak, geriye toplam olarak genel irade kalır" (ay ypt, 2, 3) • Güçlü olma iradesi Bu kavram, alışılmış güç kavramının kaçınılmaz bir metafizik uzantısı olarak görünür: "Fizikçilerimizin, Tanrı ve evreni yaratmakta kullandıkları bu şanlı güç kavramı, başka bir şeyle tamamlanmak zorundadır; yani ona, benim, güçlü olma iradesi diyeceğim şeyi de eklemek gerekir" Bununla, "evrenin mekanik düzeninde bulunan ve bu düzen ortadan kaldırılmadan yok edilemeyecek olan temelli bir özelliği belirtmek istiyorum" (Nietzsche, Der wille zur Macht) —Huk • irade açıklaması Hukuksal işlemin ön koşuludur Hukuksal işlemler, iradelerin açıklanmasıyla doğarlar Bir sözleşmenin doğması, karşılıklı ve birbirine uygun iradelerin açıklanmasıyla gerçekleşir iradenin belirtilmesi açık bir biçimde olabileceği gibi örtülü bir biçimde de olabilir Bir sözleşme yapılırken öneride bulunan kişi, hem işin niteliği hem de durumun gereği dolayısıyla açık bir kabul beklemek durumunda olmadıkça ve öneri uygun bir süre içinde reddedilmemişse, sözleşme yapılmış sayılır (Borçlar kmd6) Kimi irade açıklamalarının sonuç doğurmaları belirli bir kişiye ulaşmasına bağlıdır Buna karşılık kimi irade açıklamalarının geçerlilıği için belirli bir kişi (ya da kişilere) ulaşması gerekli değildir Örneğin geçerli bir vasiyetin meydana gelmesi için vasiyette bulunan kişinin bu konudaki iradesini açıklaması yeterlidir Kimi irade açıklamaları ancak belirli bir biçimde yapılırsa hukuksal bir sonuç doğurur; kimilerinin ise, hukuksal sonuç doğurması için belirli bir biçim aranmaz Türk hukukunda ve çoğu çağdaş hukuklarda irade açıklamalarının geçerliliği için biçim koşulu, ilke olarak yoktur Sözleşme serbestliği, bunların biçiminin de özgürce saptanmasına kadar varır • irade bozukluğu Hukuksal işlemi nisbi butlan*'la sakatlayan bir nedendir Bu durum iradesi sakatlanan kişiye, yaptığı hukuksal işlemi iptal etme olanağı sağlar Hukuksal işlem bu nedenden dolayı kendiliğinden geçersiz hale gelmez Bir tarafın irade bozukluğu ile sakatlanmış olan sözleşme, karşı taraf için tümüyle bağlayıcılığını korur, iradesi sakatlanan taraf, sözleşmeyi yerine getirmemek konusundaki kararını karşı tarafa bildirmeksizin ya da verdiği şeyi geri istemeksizin bir yılı geçirirse sözleşmeyi onaylamış sayılır (Borçlar k md 31) • irade özerkliği Sözleşme yapma konusunda kişilerin özerk olmasıdır Özel hukuk alanında kişilerin iradelerinin özerk olduğu kabul edilir Kişiler sözleşme yaparlarken istedikleri koşulları, istedikleri biçimde kararlaştırabilirler Ancak yasaların emredici kurallarına, kamu düzenine ve ahlak kurallarına aykırı bir sözleşme yapılamaz işte bu sınırlamalardan dolayı iradenin özgürlüğünden çok, özerkliğinden söz edilir —Kur tar iradei sen/ye Önceleri sözlü olarak ya da padişahın kendi el yazısıyla verilen buyruklar, sonradan mabeyn başkâtibinin imzasını taşıyan yazılı kâğıtlarla bildirilmeye başlandı Özellikle Kastamonu'da patlak veren Tahmisçioğlu ayaklanması sırasında (1832), padişah bazı belgelere kendi el yazısıyla düşüncelerini yazarken, bazılarını da başkâtip aracılığıyla yanıtladı Bu tarihten başlayarak iradei se-niye denilen padişaha ait düşüncelerin sadrazama yazıyla bildirilmesi gelenekleşti Sadrazamın başkâtibe yazdırıp yine onunla gönderdiği ve önceleri telhis, sonraları da tezkirei maruza denen tezkireyi, başkâtip padişaha okur, sözlü olarak aldığı iradesini bir kenara not ettikten sonra bunu sadrazama iletirdi Tanzimat'tan önce sadrazamlarca padişaha sunulan telhislerin baş tarafına, hükümdar kendi kalemiyle düşüncelerini yazar ve geri gönderirdi Düşünceleri içeren belgede ve hattı hümayun denen öteki yazılı buyrukta padişahın imzası bulunmazdı Aslında sadrazamlarca yazılan telhisler de imza-lanmazdı Tanzimat'tan sonra maruzat, doğrudan padişaha değil de istizan tezkireleri denen yazılarla mabeyn başkâtibine gönderilmeye başlandı Bu tezkirelere imza yerine, sadrazamlarca (m) işareti konurdu Ancak, Mithat Paşa'nın sadrazamlığı döneminden başlayarak (1872 -1877) tezkirelerin imzalanması gelenekleşti Tezkirelerin arka yüzlerine "böyle olmasını" ya da "böyle olmamasını irade ettim" diye padişah, kısa bir cümleyle iradei seniyesini bildirirdi Öte yandan, padişahın herhangi bir iş hakkında isteğini yazılı olarak göndermesine de "beyaz üzerine hattı hümayun" denirdi, iradei se-niyeler yalnız sadrazama değil, tüm nazırlara da bildirilirdi Ayrıca, nazırlar da maruzatta bulunarak iradei seniye isteyebilirlerdi ikinci meşrutiyet'ten (1908) sonra maruzat, yalnız sadrazam tarafından yapılmaya başlandı Tezkirelerde sadece sadrazamın ya da sadrazamla birlikte işe ilişkin nezaret nazırının ya da tüm nazırların imza ve mühürleri yer alırdı Bu yöntem saltanatın kaldırılmasına kadar sürdü (1922)
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|