|  | Hal |  | 
|  08-02-2010 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   HalHal HAL, -li a  (ar  Ara/)  —1  Bir cismin gösterdiği  niteliklerin doğası: katı hal, sıvı hal, gaz hal  (Eşanl  DURUM  ) —2  Bir şeyin olumsuz bir izlenim uyandıran genel görünümü; durumu,  vaziyeti: Evin halini görmeliydin, bütün eşyalar rutubetten çürümüştü  Yolların hali çok kötü   —3  Bir kimsenin fiziksel ya da ruhsal yapısı,  görünümü; durum, vaziyet: Doktorlar çocuğun halinde bir değişiklik  görmüyorlar  Eski halinden eser kalmamış, çok değişmişsin  Onu kim bu hale getirdi? Perişan bir haldeyim   —4  Göreceli biçimde  sürekli olma olgusu: Uyku halinde  —5  Bir kimsenin içinde bulunduğu iyi  olmayan koşullar, özellikle de ekonomik durumu: Halini kimseye belli  etmek istemiyor  Halin nedir diye soran yok   —6  Bir kimsenin kendine  özgü davranışı, var olma biçimi, o kimsenin tutumu; tavır: Bu halini çok  seviyorum  Onun her zamanki hali  sakın meraklanma  —7  Ortaya çıkan ya  da tasarlanan durum: O halde ben eve erken gideyim   —8  Güç, takat,  mecal: Parmağımı oynatacak halim yok  Artık çalışacak hali kalmadı  —9  Kötü, olumsuz, sıkıntılı durum; dert, bela: Başımıza ne haller geldi bir  bilsen  Bana bir hal oldu, artık evde yalnız kalamıyorum   —10  Esk  içinde bulunulan zaman, şimdiki zaman: Halde ve istikbalde böyle  talihsizlikler hep olacaktır   —11  Belli bir hal almak, belli bir duruma  gelmek: Sıcaklar dayanılmaz bir hal aldı   —12  Hal böyle iken, bu  durumdayken  || Hal hatır sormak, bir kimsenin nasıl olduğunu öğrenmeye yönelik sorular sormak: Hal hatır sorduktan sonra asıl konuya girersiniz  || Halden anlamak, bir kimsenin hangi koşullar altında bulunduğunu bilerek ona karşı anlayışlı davranmak: Ne olur biraz halden anlayın, param olsa hiç vermez miyim? || Halden düşmek  güçsüz kalmak:  Hastalıktan sonra iyice halden düşmüştü  || Halden hale girmek, bir güçlük karşısında ya da utanılacak bir durumda ne yapacağını bilemeden ezilip büzülmek; renkten renge girmek  || Hale yola koymak, düzen yermek, düzeltip iyi bir duruma getirmek: işleri hale yola koyunca giderim  || Hali duman olmak, kötü bir duruma düşmek, perişan olmak: O para da kesilirse halimiz duman olur (arg  )   || Hali hal değil, "çok kötü, çok ağır durumda" anlamında kullanılır  || Hali harap olmak, bitkin, güçsüz, perişan ve kötü bir duruma düşmek: Hali haraptı, güçlükle soluk alıp veriyordu  || Hali nereye varacak?, sonu ne olacak anlamında söylenir  || Hali tavrı yerinde, durumu, görünüşü düzgün  || Hali vakti yerinde, oldukça zengin, parasal durumu iyi, geçim sıkıntısı çekmeyen kimseler için kullanılır  ||   halinde, o görünümde, biçimde  Yağmur sağanak halinde bindirmişti  || Haline bakmamak, kendi gerçek durumunu düşünmeden üstesinden gelemeyeceği işleri yapmaya kalkışmak: Haline bakmadan çiftlik almak istiyor  || Haline bakmaz, Hasan dağına oduna gider, içinde bulunduğu durumu düşünmeden beceremeyeceği işlere yeltenenler için söylenir   || Bir şey haline gelmek, onun gibi olmak, o şeye dönüşmek: Ev harabe haline gelmişti  || Haline köpekler (bile) güler, kötü, pis bir duruma düşenler için kullanılır  ||    halini  almak, o duruma dönüşmek: Bu durum onda bir saplantı halini almıştı   || Halini sormak, nasıl ve nice olduğunu öğrenmek, hatırını sormak  —Esk  Hal-âşina, halden anlayan: "Vaktiyle başına aynı hal gelmiş olan  muhib-beler hal-âşinâ olan hemşireler   ' (Ahmet Rasim)  || Hal ü keyfiyet, durum ve nitelik  || Hal-i bi-kaydi, ilgisizlik: "    Bizler  ise hal-i bî-kaydi ve gaflette kaldık" (Cevdet Paşa, XIX, yy )  II Hal-i  dil, gönül hali; "Hal-i dil-i Vasfi görünürken sana rûşen / Ağlamaz  isen haline ey şem oda yan" (Vasfi, XVI  yy  )   || Hal-i harb, savaş durumu, savaş zamanı  || Hal-i ihtizar, ölüm hali, can çekişme: "Kendinden geçip saat üçe kadar hal-i ihtizarda bulunmuştur" (Cevdet Paşa, XIX  yy  )   || Hal-i intizar, bekleme hali; işin sonu nereye varacak diye bekleme  || Hal-i işba, doygunluk hali, daha fazla alamama  || Hal-i mazi, geçmiş zaman  || Hal-i müstakbel, gelecek zaman   || Hal-i pür-melâl, elem dolu durum; pek çok üzüntülerle dolu olma  || Hal-i tevellüd, doğum durumu; oluşma, ortaya çıkma durumu   —Dilbil  DURUM'un eşanlamlısı  || ŞİMDİKİ* ZAMAN'ın eski eşanlamlısı  || Hal zarfı — DURUM- TÜMLECİ —Fiz  Bir maddenin hah, bir cismin tütünüm kuvvetlerine, akışkanlığına  (katı, sıvı, gaz halleri), atomlarının ya da moleküllerinin düzenine  (biçimsiz, kristal, arahal), atomlarının iyonlaşmasına (yansız,  iyon-laşmış haller) vb  göre var olma biçimi  (Eşanl durum )|| Bir  sistemin hali, bir sistemin, bunu tanımlamaya ve gelişimini kestirmeye  gerekli ve yeterli ayırtedici niteliklerinin tümü  (Bk  ansikl  böl  ) —isi  Kelam biliminde bir varlığa (mevcut) bağlı olan nitelik  (Bk  ansikl  böl  ) —Metalogr  Yapısal hal, bir alaşımın belirli bir işlemin  sonucu olan yapı biçimi (dökülmüş, yarı işlenmiş, işlenmiş, tavlanmış,  su verilmiş, kalıcı biçim değiştirmiş vb  hal)  —Tasav Doğrudan Tanrı vergisi olarak insanın içinde doğan sevinç, üzüntü, istek gibi ruhsal durum  (Bk  ansikl  böl  ) —Termodin  Hal denklemi, denge halinde bir  sistemin çeşitli makroskobik parametreleri arasında bulunan bağıntı  (Örneğin bir mol ideal gazın hal denklemi pV = RT eşitliğiyle ifade  edilir; bu eşitlikte p basıncı, V hacmi, T sıcaklığı ve R ideal gaz  değişmezini gösterir  Bir sistemi tümüyle niteleyebilmek için tek bir  hal denklemi yeterli değildir; bir mol ideal gaz sözkonusu olduğunda,  yukarıda verilen eşitlikten başka değişmez hacimdeki C„ özgül ısısını ya  da U iç enerjisi ile sıcaklık arasındaki bağıntıyı veren hal denklemini  bilmek gerekir  Bu denklem tekatomlu bir gaz için U= |_rt eşitliğiyle  gösterilir  Termodinamikte bir sistemin halini nitelemek için sıcaklık, hacim, basınç, enerji, parçacık sayısı gibi makroskobik büyüklükleri bilmek gerekir  Çok sayıda farklı mikroskobik hal aynı termodinamik hale  karşılık gelir  ) [Eşanl  DURUM DENKLEMİ  ] || Hal fonksiyonu, bir sistemin önceki evrimine değil, yalnız termodinamik haline bağlı olan fiziksel büyüklük  (Sıcaklık, hacim, basınç, iç enerji, entropi birer hal fonksiyonudur;  buna karşılık ısı ve iş hal fonksiyonu değildir  ) —ansikl  Fiz  Bir  sistemin hali  Bu hal, klasik mekanikte, sistemi oluşturan maddesel  noktaların konumları ve hızlarıyla belirlenir (akışkanlar mekaniğinde,  hızlar alanının verilmesi gerekir)  Kuvantum mekaniğinde bir kuvantonun  konum ve hızı bağdaşmaz fiziksel büyüklüklerdir, dolayısıyla hal kavramı  daha soyuttur; en geçerli biçimcilikte, bir kuvantum sisteminin hali,  "haller uzayı" denen bir Hilbert uzayının bir vektörüyle belirlenir  Uygulamada çoğu kez sistemi betimleyen, kuvantum sayıları kümesinden  yararlanılır  Örneğin bir atom için hal, toplam yörünge kuvantum  sayısının 1, 2, 3, 4, 5 değerini gösteren [s, p, d, t, g] harflerinden  biriyle, tayf çokluğunun değerini veren ve bu harfin solunda yer alan  bir üst indisle, sağa konan ve J toplam kinetik momentinin değerini  veren bir alt indisle belirtilir, —isi  Kelamcılar, şeyleri ayan  (bilinebilenler), gayri ayan (bilinemeyenler), nisbetler (oranlar) ve  haller olarak dörde ayırırlar  Hallerin, ancak niteledikleri varlıklara  göre değer taşıdıklarını, kendi başlarına var ya da yok  sayılamayacaklarını belirterek, halleri tümel kavramlar ve Allah'ın  zatında bulunan nitelikler olarak düşünürler   —Tasav  Haller, müridin  kendi iradesine bağlı çabalarıyla elde edebileceği makam''lardan öte,  yalnızca tanrısal bir vergidir  Ancak mürit ibadet, niyet, kalp  temizliği, zikir, tefekkür gibi çabalarıyla (âmal) kendisini hallere  hazırlayabilir ya da halin uzamasına yol açabilir  Haller lahut-ta  (tanrısal âlem) bulunma (huzur) amacına ulaşmak için müridin geçmesi  gereken aşamalardır  Haller yükseldikçe müritte daha üst aşamalara doğru  bir istek (şevk, iştiyak) belirir ve bir yukardaki hale göre aşağıdaki  haller kötü sayılır  Bu nedenle sufiler: "Ebrarın (hayır sahibi, erdemli  kişiler) iyilikleri (hasenat), mukarre-binin (Tanrı yakınları)  kötülükleri sayılır" derler  Haller, bir yandan da Tanrı'nın müridi  deneme aşamalarıdır  Tanrı, sevinç verebileceği gibi keder ve elem de  verebilir  Mürit, her şeye rağmen hale katlanmalı ve hoşnutluk (rıza)  göstermelidir; ancak böylelikle daha yüksek bir hali yaşayabilme  olanağına kavuşur  Sufinin içinde bulunduğu ve her an değişmekte olan ortam ve koşulların, onun benliğinde bıraktığı ruhsal etkileşimler olduklarından, sufilerin çoğuna göre haller değişkendir  Örneğin Cüneyd-i Bağdadi "Haller, şimşek  çakar gibi gelir geçer" der  Bu nedenle sufi ibn ül-vakt'tır (vaktin  çocuğu); onun halleri içinde yaşadığı ana göre değişir  Her anın  koşullarının doğurduğu çeşitli haller varsa da tasavvuf kaynakları  bunları örneklerken 10 hal sıralar  Ancak bu 10 hal de kaynaklarda başka  başka gösterilir  En eski tasavvuf kaynaklarından biri olan Serrac adlı sufinin el -Lüma adlı kitabında belli başlı haller şöyle sıralanır: 1 Murakebe (nefsi denetim altında tutmak), 2  Kurb (Tanrı'ya yakınlık), 3, Muhabbet (Tanrı sevgisi), 4, Havt (Tanrı saygısı), 5  Reca (Tanrısal  vergileri umma), 6  Şevk (Tanrı özlemi), 7  Uns (Tanrı dostluğu), 8  itminan (tanrısal vergilerden duyulan sevinç ve rahatlama), 9  Müşa-hade  (tanrısal tecellileri seyretme), 10  Ya-kin (aşkın gerçekleri kavrama)  Ünlü sufi Sühreverdi'nin Avarif ül-maarif adlı kitabında ise 10 hal muhabbet, şevk, uns, kurb, haya (Tanrı'dan utanma), ittisal (Tanrı ile bağ kurma), kabz (manevi sıkıntı), bast (ruhsal rahatlama, açılma), fena (Tanrı'da yok olma) ve beka (Tanrı'da sonsuzlaşma) biçiminde sıralanır  Tasavvufta gizli zikir diye de tanımlanan hal, genellikle kâim (söz) karşıtı olarak kabul edilir ve şeriatın özünden habersiz, yalnızca sözünde ya da kabuğunda kalanlara "kâl ehli" denilirken, ruhsal yüceliğe ulaşmış, iyi eylemleri sayesinde tanrısal vergilere ve gerçeklere açılmış olanlara da "hal ehil" denilir   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  |