|  | Göz |  | 
|  06-15-2010 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   GözGÖZ a  1  Görmeyi sağlayan alıcı organ; görme organı: iki gözümüz var  (Bk  ansikl  böl  ) —2  Görme, nesnelerin ışığını, renklerini, görüntülerini  algılama yetisi (genellikle çoğul): Gözlerini kaybetmek  Gözlerim  iyidir  Gözleri çok zayıf   —3  Görünüşü, biçimi ve özellikle irisinin  rengi açısından ele alınan yüzün bu bölümü (genellikle çoğul): Çekik,  badem gözler  Mavi, yeşil, siyah gözler  Bir gözü mavi, bir gözü yeşil  —4  Duyguların, karakterin anlatımı olarak ele alınan yüzün bu bölümü;  bakış (genellikle çoğul): Canlı, zeki vb  gözleri olmak  Zekâyla  parıldayan gözler  Ne istediğini gözlerinden okudum  —5  Dikkatli bakış, denetleme, uyanıklık: Annenin gözünden hiçbir şey  kaçmıyor   —6  Görme, anlama, yorumlama vb  biçimi; düşünüş: Olaylara  soğukkanlı, iyimser, vb  bir gözle bakmak  —7  Bakmak eylemi, bakış:  Gözlerimizin önünde bir manzara belirdi   —8  Uğursuz olduğuna inanılan  bakış, nazar: Bu çocuğa göz değdi  Gözden çok çekinirim   —9  Ayrı ayrı  bölümleri olan bir şeyin her bir bölmesi: Çantamın gözünde ayna var  Sefer-tasının gözleri  Damada kaç göz vardır? —10  Oda: iki göz evde  oturmak   —11  Çekmece, çekme: Masanın gözlerine bakın, aradığınız orada  olabilir  —12  Delik, oyuk, boşluk: iğnenin  gözü  Peynirin, ekmeğin gözleri   —13  Kaynak, göze: Suyun gözü   —14  Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri: Göz aşısı yapmak   —15  iltihaplı yaraların uç kısmı: Çıbanın gözünü dağlamak  —16  Göz  açamamak, işlerin  çokluğu ve yoğunluğu yüzünden başka bir şeyle ilgilenmeye fırsat  bulamamak   |j Göz açıp kapayıncaya kadar, göz yumup açıncaya kadar, çok çabuk çok kısa sürede: Göz açıp kapayıncaya kadar gidip geliyor  || Göz açtırmamak, üzerinde çalıştığı işin dışında başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemek   || Göz alabildiğine, gözün görebileceği en uzak yerlere değin: Göz alabildiğine uzanan tozlu yollar  |j Göz, gözünü almak, gözleri kamaştırmak, rahat görmesini engellemek: Karşıdan gelen arabaların farları gözlerimi alıyor   || Göz altı -> GÖZALTI  || (Bir şeyi) göz ardı etmek, ona gereken önemi vermemek  || Göz aşinalığı, bir kimseyi ara sıra görmekten gelen tanıma ya da tanışıklık  || (Bir şeye) göz atmak, ona hızlıca bakmak, incelemek: Önce gazetelere göz atar, sonra kahvaltı ederdi   || (Bir kimseye) göz aydına gitmek, bir kimseyi sevindirici bir olay ya da durumdan ötürü kutlamaya gitmek   || Göz bankası, gözlerini bağışlayanların, ölümlerinden hemen sonra gözlerindeki saydam tabakanın gerekli durumlarda hastalara aktarılmak amacıyla alınıp saklandığı göz kliniği  || Göz banyosu, güzel ve hoşlanılan kadınlara bakarak zevk alma; hasta gözü, özel bir kap içine konmuş ilaca tabi tutma  || Göz boncuğu, nazar değmesin diye takılan göz biçimindeki boncuk   || Göz boyamak, değeri düşük, nitelikçe kötü bir şeyi iyi gibi göstererek karşısındakini kandırmak; bir şeyi olduğundan farklı bir biçime sokarak görünüşle aldatmak  || Göz değmek, göze gelmek, birinin kötülük ve uğursuzluk getirdiğine inanılan kıskanç ya da hayran bakışlarının etkisiyle kötü bir duruma düşmek  || Göz deliği, dış kapının üzerine, dışarıyı gözlemek için monte edilmiş cam araç  |[ (Bir şeye) göz dikmek,  onu hangi koşulda olursa olsun ele geçirme isteğiyle dolu olmak:  Malımıza göz dikenin gözü çıksın   || Göz doldurmak, göz doyurmak, değerinden çok, görünüşüyle etkili olmak  || Göz emeği, gözü aşırı ölçüde yoran, ince iş  || Göz erimim GÖZERİMİ  || Göz etmek, bir kimseye bir şeyi başkalarının duymaması için göz kırparak ya da gözlerini oynatarak anlatmak: Arkadaşı göz ediyor, dikkatli davranmasını istiyordu; bir kimseyi tavlamak amacıyla ona göz kırpmak  || Göz gezdirmek, bir yazıyı incelemeden yüzeysel olarak okumak: Sayfalara şöyle bir göz gezdirip geçiyor; bir yeri bir şeyi dikkatini yoğunlaştırmadan, çarçabucak incelemek: Salona göz gezdirmiş, ancak arkadaşının yerini bulamamıştı  || Göz göre göre, herkesin gözü önünde, apaçık, çekinmeden: Göz göre göre adamın yolunu kestiler  Göz göre göre  yaptığını inkâr ediyor   ||Göz göz, üzerinde birçok delik bulunan; oda oda: Evi onartıp göz göz kiraya verdiler  || Göz göz olmak, üzerinde birçok delik oluşmak, delik delik olmak: Güveler yemiş, örtü göz göz olmuştu   || Göz göze gelmek, bakışları karşılaşmak: Göz göze geldiğimizde hafifçe gülümsedi  || Göz gözü görmemek, karanlık, sis, duman, toz vb  bir etken nedeniyle hiçbir şey görülmez, seçilmez olmak:  Katran gibi bir karanlık çöktü, göz gözü görmüyor  || Göz hakkı, görülüp de imrenilen bir şeyden imrenmiş olacağı düşünülen kimseye o şeyden verilen az miktardaki pay  || (Birisini) göz hapsine almak, göz hapsinde tutmak, bir kimseyi bakışlarla denetim altında tutmak, hiçbir hareketini gözden kaçırmamak; gözetlemek: Göz hapsine alacak, sıkı bir biçimde onu izleyeceksin || Göz kamaştırıcı, olağanüstü güzelliği olan şey ya da kimse için kullanılır: Göz kamaştırıcı bir giysi   || Göz kamaştırmak, sözkonusu ışık ya da parlaklıksa, gözü etkileyerek görüşü bulandırmak; güzel bir şeyse, bu yönüyle hayran bırakmak, bakanda hayranlık uyandırmak  || Göz kararı, yalnızca görerek değerlendirilebilecek kadar: Unu göz kararıyla koyarsın  |j Göz kesilmek, tüm dikkatini yoğunlaştırarak bakmak  || Göz, gözünü kırpmadan, hiç çekinme, duraksama göstermeksizin; acımadan: Böylelerini göz kırpmadan öldürebilirdi  || Göz kırpmak, bir kimseye söylediği bir sözün doğru olmadığını anlatmak için bildiği ve benimsediği başka birine bakarak göz kapağını hızlıca kapayıp açmak  || (Bir kimseye ya da bir şeye) göz koymak, bir şeyi ya da bir kimseyi ele geçirmeyi, ona sahip olmayı istemek: Köyün en güzel kızına göz koymuş, günlerce peşinden koşmuştu  || Göz kulak olmak, bir kimsenin ya da bir şeyin korunmasında dikkatli davranmak, onu gözetmek, korumak: Annesi gelinceye kadar çocuğa göz kulak olu-ver  || Göz kuyruğu, gözün şakak yanındaki ucu  || Göz nuru, göz emeği; görme yeteneği: Alın teri ve göz nurunun ürünü  || Göz nuru dökmek, ince değerli bir iş üretmek için çok emek harcamak  || Göz önü, görülebilen yakın yer  || Göz önünde tutmak, göz önünde bulundurmak, bir şeyin nasıl sonuçlanacağını, hangi koşullara bağlı olduğunu düşünmek, hesaba katmak, dikkate almak: Aradaki uzaklığı da göz önünde tutun   || Göz, gözünün önüne getirmek, bir şeyi ya da bir kimseyi hayalinde, zihninde canlandırıp tasarımlamak: Eski günleri bir türlü gözünün önüne getiremiyordu   || Göz pekliği, cesaret, yüreklilik   || Göz sevdası, bakışmaktan öteye geçmeyen aşk   || Göz süzmek, göz kapaklarını birbirine yaklaştırarak anlamlı biçimde baygın baygın bakmak  || Göz ucuyla, göz kuyruğuyla bakmak, sezdirmeden, yandan yandan bakmak: Göz ucuyla köşedeki yaşlı adama baktım   || Göz var izan var, bir şeyin akıl ve göz yoluyla anlaşılabileceğini belirtmek için söylenir: Göz var izan var, hiç bu küçük delikten geçilir mi? || Göz yaşartıcı, gözden yaş getirici, acıklı, duygulandırıcı: Ana ile oğlun kucaklaşması, göz yaşartıcı bir görünümdü  || Göz, gözünü yıldırmak, korkutmak, etkileyerek moralini sarsıp bozmak: Gözünü yıldır ki böyle şeyler yapmaya kalkışmasın   || (Bir şeye) göz yummak, onu görmezden gelmek: Her şeyi görmeyeceksin, kimi davranışlarına göz yummaksın  || Gözden çıkarmak, bir malın elinden gitmesine razı olmak, yokluğuna katlanmak, onu feda etmeye karar vermek: Ben o parayı gözden çıkarmıştım  || Gözden düşmek, önceleri kendisine değer veren, güven besleyenlerin güvenini, sevgisini yitirmek: O olaydan sonra amirlerinin gözünden düştü  || Gözden geçirmek, bir şeyi dikkatini yoğunlaştırmadan okumak: Yatmadan önce gazeteleri gözden geçiririm; bir şeyin niteliğini, değerini anlamak için her tarafına inceden inceye bakmak: Eskici paltoları gözden geçirdikten sonra almaya razı oldu; durumu inceleyip değerlendirmek: Koşulları gözden geçirdikten sonra kararınızı verirsiniz  || Gözden kaçmak, gözünden kaçmak, bakılmasına karşın her nasılsa ayrımına varılmamış olmak, görülmemek: Yazının o noktası gözümüzden kaçmış   || Gözden kaybolmak, ortalarda gözükmemek, gözden uzaklaşmak  || Gözden, gözünden sürmeyi çekmek, çalmak, hırsızlıkta çok ustalaşmış, çalınması olanaksız olan şeyleri bile çalabilecek yeterlikte olmak  || Gözden uzaklaşmak, ayrılıp başka bir yere gitmek; görünmemek  || Göze almak, yapılması kararlaştırılan bir iş ya da girişimin sonucunda uğranabilecek her türlü zararı önceden kabul etmek: Bunu yaparken elbette cezasını da göze almıştım  || Göze, gözüne bakmak, dikkati, dikkatini çekmek; tedirginlik uyandırmak: Giyinişi göze batıyor  Onun gözüne battığımın farkındaydım  || Göze, gözüne çarpmak, görünüşüyle başka şeyler arasından kolayca seçilmek, dikkati çekecek nitelikler taşımak: Okul, köyün göze çarpan tek yapısıydı  || Göze diken olmak, bir kimse sözkonusuysa, hiç kimse tarafından beğenilmemek; herkesin kıskançlığı onun üstünde olmak  || Göze girmek, gözüne girmek, yeteneği, davranışları, başarısıyla ilgi, sevgi ve güven kazanmak: Çok çalışmış, bütün öğretmenlerinin gözüne girmişti  || Göze görünmek  varlığını gösterir duruma gelmek; gerçekte var olmadığı halde varmış  gibi görünmek   || Göze görünmemek, gizlenmek, ortaya çıkmamak  || Göze göz dişe diş, verilecek ceza, saldırıya eşit olmalıdır; kısasa kısas   || (Bir şeyi) gözle, gözüyle yemek, bir şeye aşırı bir İstekle ve dik dik bakmak; nazar değdirmek, bakışlarıyla kötü bir duruma düşmesine yol açmak  ||Göz/eri açılmak, uyanmak  ||Göz/e-ri bayılmak, gözleri baygın,  uykulu bir görünüm almak  ||Gözleri buğulanmak, gözleri bulutlanmak, ağlayacak gibi olmak, gözleri sulanmak  \\Gözleri çakmak çakmak olmak,  öfkeden ya da ateşli bir hastalık nedeniyle gözleri aşırı biçimde  kıza-rıp parlamak  ||Göz/eri çekik, gözleri yarı kapanık bir görünümde şakaklara doğru çekilmiş olan kimseler için kullanılır  ||Göz-leri  çukura gitmek, kaçmak, zayıflama ya da herhangi bir hastalık nedeniyle  gözleri çökmüş gibi görünmek: Süzülmüş, solmuş, gözleri çukura kaçmıştı  || Gözleri dolmak, gözleri dolu dolu olmak, ağlayacak gibi olmak  || Gözleri, gözü dönmek, kızıp öfkelenme ya da bir şeye karşı duyulan aşırı bir İstek yüzünden saldıracak duruma gelmek, ne yaptığını bilememek: Karşısındakinin bu sözlerini duyunca gözleri dönmüş, bağırmaya başlamıştı  || Gözleri evinden, yerinden oynamak, fırlamak, aşırı ölçüde korku, öfke ya da telaş yüzünden gözleri çok açılmak: Gözleri evinden fırlamış biçimde zangır zangır titriyordu  ||Gözleri, gözü fal taşı gibi açılmak, hayret, şaşkınlık ya da öfke yüzünden gözleri doğal olmayan biçimde açılmak: Denizi ilk gördüğü zaman şaşırmış, gözleri fal-taşı gibi açılmıştı  || Gözleri fıldır fıldır etmek, zekice, şeytanca ve çapkın bir biçimde sağa sola bakmak  ||Gözleri kamaşmak, güçlü bir ışık  ve aydınlık yüzünden bakamamak; bir şeyin üstün nitelikleri karşısında  büyülenip hayran kalmak  ||Göz-leri kan çanağına dönmek, gözleri kanlanmak, ağlama, uykusuzluk, içki ve öfke gibi etkenler yüzünden gözleri çok kızarmak: Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü   ¡¡Gözleri kapanmak, uykunun bastırmasıyla göz kapakları birbirine yaklaşmak, İyice uykusu gelmek ||Gözleri kararmak, aşırı yorgunluk, açlık, baş dönmesi gibi nedenlerle gözleri iyi göremez olmak: Bütün gün bir lokma bile yememişti, içi eziliyor, gözleri kararıyordu  \\Gözleri  kıvılcım saçmak, pek çok öfkelenmek  ||Göz-leri parlamak, yüzünde ve gözlerinde İstek, umut ve sevinç belirtileri görülmek: Elindeki belgeye baktıkça gözleri parlıyordu   ||Gözleri sulanmak, güneşe bakma, hastalık gibi nedenlerle gözleri yaşarmak  ||Gözleri süzülmek, göz kapakları birbirine yaklaşmak: Uykunun bastırmasıyla gözleri süzülmeye başlamıştı  ||Gözleri velfecri okumak, zekâsı, kurnazlığı ve hileci oluşu gözlerinden anlaşılmak  ¡¡Gözleri yaşarmak, gözlerine yaş gelmek;  duygulanıp ağlayacak gibi olmak  ¡¡Gözleri, gözü yollarda kalmak,  gelecek olan bir kimseyi, bir mektup ya da haberi sabırsızlık ve özlemle  beklemek  ||Göz/erinde şimşek, şimşekler çakmak, bir şeye aşırı ölçüde kızıp öfkelenmek; herhangi bir nedenle sarsılmak, fiziksel acı duymak   ¡¡Gözlerinde fer kalmamak, gözleri görme gücünü ya da canlılığını yitirmek   || Gözlerine inanmamak, gördüklerinin gerçek olduğunu kabul edemeyecek ölçüde şaşırmak, hayretler içinde kalmak: Bu işi bu küçük çocuk mu yaptı, gözlerime inanamıyorum  || Gözlerine mil çekmek, kızgın demirle gözlerini kör etmek   || Gözlerini açmak, uyanmak ya da dalgın bir durumdan sıyrılarak bakmak  || Gözlerini bayıltmak, gözlerini yarı kapalı bir duruma getirmek; baygın baygın bakmak  || Gözlerini belertmek, gözünü ağartmak, gözlerinin akını gösterecek biçimde dik dik bakmak: Kötü bir şey söylediniz mi gözlerini belertir, fena halde paylardı  || (Bir kimseye) gözlerini devirmek, ona kızgınlıkla, öfkeyle bakmak  || (Bir yere, bir kimseye) gözlerini, gözünü dikmek, dikkatle bakmak, gözlerini ondan ayırmamak! Gözlerini, gözünü kaçırmak, biriyle yüz yüze gelmemek İçin başka yöne bakmak: Önce gözlerini kaçırıp önlerine baktılar  || Gözlerini, gözünü kan bürümek, kızgınlık ve öfkeyle adam öldürmeye kalkışmak: Gözünü kan bürümüş, laf maf dinlemiyor   || (Hayata) gözlerini kapamak, yummak, ölmek  | Gözlerini, gözünü oymak, bir kimseye büyük ölçüde kötülük etmek  |j Gözlerinin içi  gülmek, sevinci, neşesi gözlerine yansımak, yüzünden sevinçli olduğu  anlaşılmak   | Gözlerinin içine kadar kızarmak, aşırı ölçüde utandığı yüzünden anlaşılmak: Fıkrayı dinlerken gözlerinin içine kadar kızarmıştı  || (Bir kimseyi) gözleriyle yemek, okşamak, soymak, ona istekle, tutkulu bir ilgiyle bakmak   || Gözü aç, gerekenden çok mal ve yiyecek elde etmeye çalışan, doymak, kanmak bilmez kimse İçin kullanılır: Gözü aç bir adam  | Gözü açık, becerikli, uyanık, bir işi kolayca yürütme yollarını bilen kimseler için kullanılır; açıkgöz  | Gözü açık gitmek, gerçekleşmesini büyük bir tutkuyla istediği bir dileğinin gerçekleşmesini görmeden ölmek: Seni buradan kurtulmuş olarak görmeden ölürsem gözlerim açık gider  || Gözü açılmak, eskiden bilmediği şeyleri öğrenerek neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırabilir bir duruma gelmek: Halkın gözü açıldı, artık her söze inanmıyor  || Gözü akmak, gözü yaralanıp kör olmak: Gözlerim önüme aksın ki söylediklerim doğru  || Gözü alışmak, önce beğenmediği, hoşlanmadığı bir şey ya da kimseyi sonradan beğenir olmak, İlk etkisini yitirmek: Gözümüz alıştı, eskisi gibi yadırgamıyoruz  || Gözü almamak, bir işi yapıp sona erdirmeye gücünün yeteceğini sanmamak   || Gözü arkada kalmak, bir yerden ayrıldıktan sonra orada bırakılan bir iş ya da kimsenin ne durumda olduğunu merak etmek   || Gözü bağlı, gözü kapalı, çevresinde olup bitenlerin ayrımına varmayan; sorup soruşturmadan  || Gözü bulanmak, çevresindekileri açık seçik görüp se-çememek  || Gözü büyükte olmak, büyük işler gerçekleştirmeyi tasarlamak, küçük başarılarla yetinmemek   || Gözü çıkasıca, "kör ol" anlamında söylenen bir ilenme sözü  || Gözü dalmak, bir noktaya gözlerini saplamışçasına dalgın dalgın bakmak   || Gözü dışarda, eşiyle yetinmeyen, başka kadınlarla ilişki kurmaya çalışan erkek için söylenir; çalıştığı işi bırakıp başka bir işe geçmeyi tasarlayan kimse İçin kullanılır  || Gözü doymak, çok istediği bir şeyi fazlasıyla elde ettiği için daha çoğunu istememek  || Gözü dönesi, "gebersin" anlamında kullanılan bir ilenme sözü   || Gözü dumanlanmak, öfkenin etkisiyle gözü hiçbir şeyi göremez olmak  || Gözü dünyayı görmemek, hiçbir şeye hiç kimseye önem vermemek, kendisinin dışında başka kimseyle ilgilenmemek: Kendi havasında yaşıyor, gözü dünyayı görmüyor ki kendini sevenleri ayırabilsin  || Bir şeyi gözü gibi sakınmak, saklamak, esirgemek, bir zarar gelmesin, bir şey olmasın diye onu özenle, dikkatle korumak: Ben onu gözüm gibi sakınırım  || (Bir  şeyi, bir kimseyi) gözü gibi sevmek, onu pek çok sevmek, her şeyin  üstünde tutmak: Arkadaşını gözü gibi sever, her dediğini yerine  getirirdi  || Gözü gönlü açılmak, sıkıntılı bir durum ve ortamdan kurtularak içine ferahlık dolmak, neşelenmek: Gel biraz bizim oralara da gözün gönlün açılsın   || Gözü gönlü tok - —Bağc  Budama sırasında asma dalı üzerinde bırakılan tomurcuk  || Gizli göz, omcada bulunan ve *** sürgün veren tomurcuk  —Bilş  Bir bilgisayar belleğinde, bir sözcük içerebilen, numaralanmış  yer  —Böcbil  Bazı böceklerin, özellikle de kelebeklerin kanatlarında,  bazı kuşların tüylerinin üstünde, vb  görülen, iki renkli, yuvarlak  leke  || Petek göz ya da bileşik göz, bazı eklembacaklıların birçok  yüzeycik ya da ommatiyumdan oluşmuş gözü  || Yalın (sade) göz ya da  nokta göz - —Eczc  Göz damlası, göze damla şeklinde uygulanan steril sıvı ilaç  (Etken madde en çok korneayı etkiler  ) [Bk  ansikl  böl  ) —Ed  Göz için kafiye, sözcükler arasında arap abecesiyle yazılış  bakımından uygunluğa dayanan kafiye türü  (Bk  ansikl  böl  ) —Elektrotekn  Bir elektrik ağında, aynı düğümden yalnız bir kez geçerek  kapalı bir yol oluşturan dallar kümesi || Temel göz, bir ağda, bir göz oluşturan ve tek bir kiriş içeren dallar kümesi  —Esk  sil  Göz  siperliği, alın zırhında, hayvanların görebilmesini sağlamak amacıyla,  iki yanda açılan deliklere verilen ad  || Göz yeri, bir miğfer siperliğinin savaşçının görmesi için yatay yarıklar açılmış bölümü  —Fırınc  Fırınlarda ocağın hafif eğimli giriş bölümü  (Ağızla taban  arasında yer alır  ) —Fizyol  ve Psikol  Göz hareketleri, baş sabit durumdayken gözlerin  devinimi  —inş  Kafesli bir çatkının temel bölümü  || Açıklıkları eşit boyutlarda olan bir iskeletin birim bölmesi  (Gözlerin planda yan yana  gelmesi tram'ı oluşturur  ) —Kim  müh  ve Teknol  Bir elek ya da bir tel  kafesin deliklerinden her biri  (Bk  ansikl   ) böl —Krist  Uzamın üç doğrultusunda dönemsel olarak yinelenen ve bir kristal  kafesi oluşturan koşutyüzlü  (Bk  ansikl  böl  ) —Mad  oc  Havalandırma  gözü, bir maden ocağında, hava giriş ve çıkış deliklerinin yan yana  bulunduğu havalandırma düzeneği  —Mak  san  Bir makine parçasında, eklem milini içeren silindirsel delik  —Matbaac  Bir hurufat kasasının bölmesi  || Gözden geçirmek, bir  provayı, bir önceki provada, özellikle basılada belirtilen düzeltilerin  iyi yapılıp yapılmadığını denetlemek amacıyla incelemek  || Iskarta gözü, hatalı karakterlerin konduğu bölme  —Meteorol  Siklon gözü,  tropikal bir siklonda geçici olarak durgun bir kuşak oluşturan merkez  bölüm  —Mim  Bir toplu konut kümesinin ya da bağımsız konutların  yinelenmesiyle ortaya çıkan bir yerleşmenin bir bölümünü oluşturan ve  topluluğu meydana getiren mekân ve parçaların işlevsel bağıntıları  açısından göz önüne alınan yerleşim birimi   || Göz deliği, bir kapı kanadına, bir bölmeye açılan ve görünmeden dışarıyı görmeyi sağlayan küçük açıt  || Göz dolması, ahşap çatkı yapıda, yatay ve dikey ana  bağlayıcı öğelerin aralarında oluşan küçük kare boşlukların taş ya da  tuğla ile doldurulması ve üzerinin kireçle sıvanma-sıyla elde edilen  duvar örgü tekniği  (Özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde Rize ve Artvin  çevresinde yaygındır  ) || Göz pencere -> GÖZPENCERE   || Kıvrım gözü, ion sütun başlığında kıvrımın merkezi   || Köprü gözü, kemerli bir köprüde, birbirini izleyen iki ayak arasında kalan bölüm (açıklığı en fazla olan köprü gözüne ana göz denir)  || Optik göz deliği, bir kapıda göz hizasında yer alan, mercekle donatılmış küçük delik  || Verev köprü gözü, iki yakayı eğri olarak birbirine bağladığı için özel bir örgü gerektiren köprü gözü   —Mim  ve inş  NİŞ'in eşanlamlısı  —Nöroanat  Göz gangliyonu, KİRPİK" GANGLİYONU'nun eşanlamlısı  || Göz  siniri, üçüz sinirin (ya da beşinci kafa çifti) birinci dalı  Yüzün üst  bölümünün ve özellikle korneanın duyarlılığını sağlar  —Oftalmol  Göz  boşaltma ameliyatı, gözün içindekileri önden boşaltarak sklera-yı  yerinde bırakıp içini akrilik bir maddeyle doldurma ameliyatı   || Göz sulanması,gözün tahrişine ya da gözyaşı kanallarında bir tıkanmaya bağlı olarak ortaya çıkan sürekli gözyaşı akması   || Göz teknisyeni, göz protezi yapmak için gerekli parçalan hazırlayan teknisyen  || Yapay göz yapan teknisyen  ||Cam göz ya da yapay göz, çıkartılan gözün yerine yerleştirilen cam ya da mineden göz taklidi  (Eşanl  GÖZ PROTEZİ  ) || Ufak göz, optik (görsel) açıdan insan gözüne eşit olan küresel mercek (kon-verjansı 57 diyotpri kadardır)  || Yapay göz, görme eyleminin etkilerini açıklamak için kullanılan alet  —Oto  Yay gözü, bir askı donanımı yayında ana yaprağın en uç bölümü  (Gözden yayı, yay koluna ya da yay küpesine bağlayan mil geçer  ) —Oy  Go oyununda bir piyon grubu ortasındaki boş alan  (Birbirine bağlı  iki gözü bulunan bir grup, oyunun sonuna dek rakip oyuncunun  hamlelerinden etkilenmez  ) —Petrogr  Bir mineralde (örneğin kuvarstaki albit gözleri) ya da bir  kayaç içinde yer alan küçük boyutlu, küremsi katı cisim   —Saatç  Bir kol  ya da duvar saati zembereğinin her ucuna açılan ve zembereği direk ile  tulumbaya tutturmaya yarayan delik  — Seram  Pişim sırasında emay üzerinde bazen beliren küçük kabarcık  ||Göz deliği, seramik fırınının ana gövdesinde, çeşni* deliği üzerinde  delik  (Önü cam kapaklı olan göz deliğinden, sırlı fırınlama sırasında  seramiklerin üzerindeki sırın durumu izlenir  ) —Sil  Göz koruyucusu, nişancının gözünü korumak amacıyla bir dürbünün  göz-merceğinin üstüne yerleştirilen kauçuk silindir  —Sütç  Peynirlerin olgunlaşması sırasında gazlı mayalanma sonunda  meydana gelen boşluk  (Gözlerin olması ya da olmaması, sayısı, büyüklüğü  ve biçimi her peynir çeşidinde başka başkadır  ) —Tar  Göz oyma, bazı ülkelerde, özellikle de Bizans imparatorluğu'nda,  suçlulara uygulanan kör etme cezası   —Teknol  Elektriksel göz, otomatik  düzeneklere kumanda etmeye (örneğin bir kapının açılması) yarayan  ışılelektrik fotosel   —Tip  Göz kadehi, göz banyosu yapmak için  kullanılan küçük oval bardak  || Göz -kalp refleksi, normal olarak göz kürelerine basılarak elde edilen nabız yavaşlaması    ) (Bu basınç vagus  sinirinin uyarılmasına ve bu yolla kalp atışının etkilenmesine neden  olur Göz-telp refleksi, bazı paroksistik taşikardi krizlerini durdurmak  için kullanılan vagus manevralarından biridir —Tiyat  Göz deliği,  sahneden salonu görmeyi sağlayan tiyatro perdesindeki delik  —Zool  Göz  sürgünü, geyikgillerin kök boynuzları üstünde yılda bir çatal artarak  çoğalan boynuz bölümü  (Eşanl  MÜCADELE SÜRGÜNÜ  ) II Göz küresi bezi,  GÖZ-PlNARl'nın eşanlamlısı  || Dokunaç gözü, dokunaç üzerinde bulunan göz  (örneğin salyangozlarda)  —Zootekn  Göz halkası, beyaz başlı sığırlarda gözlerin çevresindeki koyu  renkli kıl bölgesi   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  |