Nuh Tufanı ve Insanlık Nüfus Tarihi

Nuh tufanı ve insanlık nüfus tarihi

"Hz Nuh hal tercümesi
Doğumu:MÖ 3478
Yaşı:1000 (Tevratta 930 yıl, bazı kaynaklarda 936 yıl olduğu söyleniyor)
Vefatı:MÖ 3478
Hayatı:50 Yaşından peygamberlikle görevlendirilmiştir
650 Yaşında tufan olmuştur
Tufandan sonra 350 yıl daha yaşamıştır
Vazifelendirildiği bölge:Mezopotamyanın Dicle-Fırat birleşme bölgesi, babil dolaylarında" (1)

Tevratta Hz Nuhun 950 yıl yaşadığı ve tufanın Hz Nuh 601 yaşındayken olduğu yazılıdır (bkzTevratYaratılış8:13)
Kuranda ise (Aralarında 950 yıl kaldı) cümlesi hakkında peygamberlik süresi olarakmı?Tüm ömrümü olduğuna dair bazı görüşler var
Ahmet Cemil Akıncı 50 yaşında peygamber olduğu ve 950 yıl daha yaşadığı hakkında bilgi vermiş

Mezopotamya Eski Yunanca'da "iki nehir arasındaki yer" anlamına geliyor
Ülkemizin güneydoğundan basra körfezine dökülen Fırat-Dicle arasında kalan bu bölgede yaşayan İnsanlar, gemiyle kurtulanlar hariç diğerleri bir sel baskınıyla yokoldular
Ahmet Cemil Akıncının Kısas-ı Enbiyasında verilen tarihlere bakıldığında Hz Ademin yeryüzüne indirilmesinden 1081 yıl sonra Hz Nuh doğmuş ve 650 yıl sonra tufan olmuştur
Tevrata göre Tufan Hz Nuh 600 yaşındayken oldu
Tufan Ahmet Cemil akıncının tespitine göre Hz Nuh 650 yaşındayken gerçekleştiyse MÖ 3818 yılına denk geliyor
Şayet tevrattaki gibi Hz Nuh 601 yaşındayken tufan olduysa 3868 yılına denk gelir
Tufanda kurtulanların sadece Hz Nuhun kendi ailesi olması nedeniyle Hz Nuh ikinci Adem olarak anılır

Gemide kaç kişi vardı? Sorusuna cevap olarak 7,8,13 ve 80 kişi olduğuna dair görüşlerin içinde Ahmet Cemil Akıncı 40 kadın 40 erkek olmak üzere 80 kişi der (2)


(1)Ahmet Cemil Akıncı:Kısas-ı Enbiya: C1S435
(2)Aynı eser:C1S536

BÖLGE HAKKINDA:

BABİL:
“Irak’ın yüzey şekilleri üç bölümde incelenebilir; Kuzeyde Türkiye ve İran sınırı boyunca
uzanan dağlar,ülkenin batı ve orta kısmını kaplayan çöller ve Ülkenin güney kesimini oluşturan taşkın
ovaları Fırat ve Dicle ırmaklarının oluşturdukları tüm ovalara Mezopotamya denir
Mezopotamya’nın Bağdat’ın kuzeyinde kalan kısmına El Cezire, Bağdat’ın güneyinde kalan kısmına
ise Asıl Irak adı verilir Asıl Irak’ta bataklıklar geniş alan kaplar

Delta ovası hariç, Fırat ve Dicle'nin oluşturduğu ovaların tümüne birden Mezopotamya adı
verilir Fırat ve Dicle, Bağdat yakınlarında birbirlerine iyice yaklaşırlar Bu yaklaşma noktasının
güneyinde kalan bölgeye Asıl Irak, kuzeyde kalan bölgeye El-Cezire (Ada) denir Asıl Irak,
alüvyonlarla kaplı olup, yer yer bataklıklarla kaplıdır Başkent Bağdat, denizden 350 km içerde
olmasına rağmen, deniz seviyesinden yüksekliği 40 myi ancak bulur Hatta Bağdat ile yaklaşık 300
km daha güneyde bulunan Basra arasındaki yükselti farkı 30 metreyi geçmez (Tunçdilek, 1971) Bu
nedenledir ki, Bağdat-Basra körfezi arasında, çok geniş bataklıklar yer alır” (2)


Babil merkezinin Koordinatları:
32° 37′ 0″ N, 44° 33′ 0″ E
32616667, 4455
Irak topraklarının ortalarına denk gelen bu bu bölgenin etrafında Bağdat,Vasit, Kadisiye ve Kerbela yer alıyor
Babil iki su kaynağının arasında kalan bir yer olması nedeniyle insanların yerleşmesi için olanaklı bir bölgeydi
Bu bölgeye mezopotamya ovası denilmektedir
İlk defa arkeolog Robert Koldevey bulunarak bulunarak kazılan bu eski babil şehrinin kalıntıları yerin 20 metre altındaydı
UR ŞEHRİ:
Arkeologların Basra yakınlarında bulunan UR şehrinde British Museum ve Pennsylvania Üniversitesi tarafından ortaklaşa yürütülen bir kazıya Leonard Woolley, başkanlık etmiştir

Bu kazılardan çıkan sonuca göre bölge büyük bir sel felaketiyle karşılaşmış
Mezopotamya'da yapılan arkeolojik kazılarda balçıklı bir tabakanın altından şehir kalıntılarının çıkması burada bir sel olduğunu gösteriyordu
Bölge ova olması ve iki nehrin geçiş güzergahında yer alması nedeniyle sel baskınlarına elverişlidir



(2) IRAK’IN BAŞLICA COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ VE PETROL YATAKLARI/Main Geographical Characteristics and Petroleum Deposits in the Iraq/ProfDr Hayati DOĞANAY YrdDoçDr Selçuk HAYLİ/Atatürk Üniversitesi, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi, Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Coğrafya Eğitimi Bölümü, Erzurum Coğrafya Bölümü, Elazığ

DÜNYA NÜFUS GELİŞİMİ:

1000: 310 milyon
1250: 400 milyon
1650: 500 milyon
1700: 610 milyon
1750: 790 milyon
1800: 980 milyon
1800: 980 milyon
1850: 1260 milyar
1900: 1650 milyar
1910: 1750 milyar
1920: 1860 milyar
1930: 2070 milyar
1940: 2300 milyar
1950: 2520 milyar
1960: 3020 milyar
1970: 3700 milyar
1980: 4440 milyar
1990: 5270 milyar
2000: 6060 milyar


1000 yıllık Dünya nüfus tarihine baktığımızda 20 kat bir artış gözleniyor
2000 deki Dünya nüfusu 6060 milyarken, miladi I yy da bu nufus 310 milyon civarlarındaydı
2012 de 7 Milyarı bulacağı tahmin ediliyor
Buna göre 20 asırda yaklaşık 20 kat bir artış söz konusu
1950 li yıllardan sonra dünya nüfusunda belirgin bir artış meydana gelmiş
Dünyada özellikle 1800 yılından sonra dünya hızlı bir nüfus bir artış dönemine girmişEn fazla nüfus artışı son 200 yılda olmuş


BİR YORUM:

Aynı sistemle I Asırdaki 310 milyon nüfusu geriye doğru çekelirse net ve çok güvenilir olmasa bile bir fikir verebilecek oran bulunabilir
M 0 da 155 milyon
MÖ 1000 de 775 bin
MÖ 2000 de yaklaşık 38 bin
MÖ 3000 de 1900 kişi
MÖ4000 de 95 kişi

Rivayetlerde verilen tarihlere göre yaklaşık MÖ 3818-3868 de gerçekleşen tufan zamanında Dünya nüfusunun son bin yıllık gelişimi üzerinden geriye gidildiğinde insanların nüfus sayıları 100 kişinin altına kadar düşüyor
Bu rakamlar, rivayetlerdeki Nuh tufanı sırasında gemiye alınanların sayısına çok yakın bir orandır

Gemiye 80 kişi alındığına dair rivayet gözönüne alındığında izlediğimiz nüfus belirmeleme yöntemi rivayetlerle uyumlu oluyor

Hz Nuh'un tufan sonrası kurduğu belde:

"Semâni’nin kuruluşu:
Nuh Aleyhisselâm; Karda'da Semânîn diye anılan yerde, yanındakilerden herbirisi için birer ev yaptı
Semânîn: Musul'un üst tarafında, İbnÖmercezîresinin yakınındaki Cûdî dağı yanında bir beldeciktir
IbnHabîb (vefatı: 245 Hicrî), İbnKuteybe (vefatı: 276 Hicrî), Taberî (vefatı: 310 -i crî), İbnEsîr (vefatı: 630 Hicrî); bu şehirciğin, kendi zamanlarına kadar (Sûk-ı Semânîn) adıyla[125]Mes'ûdî (vefatı: 346 Hicrî) de, dağ eteğinde kurulmuş olan bu şehirciğin, kendi zamanına kadar sâdece (Semânîn) adıyla anıla geldiğini bildirir
Bir müddet sonra, Semânîn halkı, Vebâ'ya tutuldu Nuh Aleyhisselâm ile oğullarından başka, hepsi öldü"(3)


Doç Dr Abdullah Aydemir'den Hz Nuh'un Tufan'dan Sonra Kurduğu Şehir hakkında:


"Sular yeryüzünden çekilinceye kadar Nuh (as) gemide kaldı Gemi, altıncı ayın onyedi'sinde Cudi dağı üzerindeki "Karda" adını taşıyan yerde durdu Nuh, orada bir köy kurarak buna "Semanın" (Seksen) adını verdi Çünkü bu köyde, ken*disine iman eden ve sayıları sekseni bulan müminlerden her biri için birer ev yapıl*mıştı Bu köy halen "Semanin" adını taşımaktadır " ( Doç Dr Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 50)


(3)M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/101-102

Türkler Hz Nuh’ın hangi oğlunun soyundan geliyor?

Nuh Aleyhisselâm; oğlu Yâfes'e de, Feysun ile onun arka tarafına düşen ve lodos rüzgârlarının estiği buruna kadar uzanan yerleri tahsis etmişti
Yâfes, Mağrıb ile Meşrık arasında konaklamıştı [4]

Yâfes'in oğullarından Sakalib ve Isban'ın yurdları, Rumlardan önce, Erzurum'du [5]

Türklerden, Hazerlerden ve daha başkalarından gelen ve Arab olmayan bütün krallar, Yâfes'in çocuklarındandırlar [6]

Yâfes'in çocuklarından olan Türklerden kimi şehir ve kale halkı idi, kimisi de, dağlarda, kırlarda göçebe olarak keçe çadırlar altında yaşarlar, avcılıktan başka iş yapmazlardı
Türklerin en büyük kralları, Hakan olup kendisinin, altundan tahtı, altundan tacı, altundan kemeri vardı
Kendisi, ipek elbise giyerdi [7]

[4] Yâkubî-Tarih c1,s15
[5] ibnKuteybe-Maarif s13, Yâkubî-Tarih c1,s16
[6] Taberi-Tarih C1S103
[7] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s75
Kaynak: M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/108-109


Tüm Araplar ve tüm Peygamberler Hz Nuh’un oğlu Sâm’ın soyundan gelidiğine dair:
"Arap olanı ve Arap olmayanlarıyla bütün Peygamberler, Yemenlileri ve Nizarlılarıyla bütün Araplar, Sâm bNuh'un çocuklarındandırlar" (8)

(8)İbnKuteybe-Maarif s14
M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/109-113

Putperestliğin ortaya çıkması insanlar içinde zorbalık ve aşırılığın yayılışı hakkında:

Hz Nuh vefatı yaklaştığında yerine ğlu SAM’ı bıraktı
Sam ise yerine oğlu EFRAŞED i bıraktı
Böyle sırasıyla peşpeşe ŞÂLİH, ÂBIR, FÂLİĞ, ERGU,SARUĞ, NAHOR olarak devam devam etti

Asım Köksal’ın Yakubi tarihinden alıntıladığına göre:
Ergu dönemi cebbarlar (zorbalar)ın çıktığı bir dönem olarak karşımıza çıkıyor
“Ergu, vefat edeceği zaman, yerine, oğlu Sarug'u, bıraktı
Ergu, Babilde oturan Cebbar (Zorba) Nemrud'un zamanında idi
Ergu, iki yüz yaşında iken vefat etti” (9)
SARUĞ döneminde putperestlik başlamıştı
Ondan sonra gelen NAHOR döneminde bölgede deprem oldu
NAHOR döneminde zorbaların yurdu ÂD kavimine Peygamber olarak HZ HUD gönderildi

“Sarug'dan sonra, oğlu Nahor, Babasının yerine geçti
Nahor'un devrinde, Yüce Allah, yeri dehşetli bir sarsıntı ile sarstı
Bütün putlar, yerlerinden, yere düştü
Fakat, bundan, uyanmadılar
Yere düşen putları, tekrar yerlerine diktiler
O devirde Cebbar ve Zorbalar, Âd bAvs, bİrem, bSâm, bNuh oğulları olup bunların yurdları Hadramevt'in yüksek taraflarile Necran vadileri ne kadar uzanmakta idi
Âd kavmi, Ahkafta, uzun, ince kum tepelerinde oturmakta idiler
Azgınlık ve taşkınlığa başladıkları zaman, Yüce Allah, onlara, kardeşleri'Hûd Aleyhisselâmı, Peygamber olarak gönderdi
Hûd Aleyhisselâm, onları, Yüce Allâha ibadet ve tâata, haramlardan geri dur*mağa davet etti ise de, onu, yalanladılar

Yüce Allah, üç yıl, onlardan, yağmuru kesti”
Yağmur yağdıracağını sandıkları kara bir bulutun getirdiği ve dokunduğu her şeyi yakan bir kasırga ile de, yok olup gittiler” (10)

Tevrata göre geminin boyutları:
Boy: 300 arşın (330x68=20400cm yani 204 metre)
En:50 arşın (50x68=3400cm yani 34 metre)
Yükseklik:30 arşın (30x68=2040cm yani 20 metre 40cm)
Geminin penceresinin yüksekliği: 1arşın (68 cm)
Tevrat’a göre gemide 3 katlı güverte yapıldı ve kapısı yan taraftaydı
Geminin su geçirmemesi için içi dışı ziftlendi

TEVRAT’TAN:

“Kendine gofer ağacından(1) bir gemi yap İçini dışını ziftle, içeriye kamara(2)lar yap” (3)
“Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz, genişliği elli, yüksekliği otuz arşın(4) olacak” (5)
“Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun Kapıyı geminin yan tarafına koy Alt, orta ve üst güverte(6) ler yap” (7)

(1) M Asım Köksal’ın meşhur müfessir ve tarihçilerden alıntılarına göre Tevrat'ta "GOFER" olarak geçen bu ağaç “SAC AĞACI” veya “ABANUS AĞACI”dır bu agacın boyu 300 zira -yani Tevratta bidirilen gemi boyutu kadar -204 metredir
“Yüce Allah, Nuh Aleyhisselâm'a, ağaç dikmesini emr etti O da, dikti
Nuh Aleyhisselâmın diktiği, Sac ağacı, kırk yılda büyüyüp yetişti ve boyu, üç yüz zira'ı buldu

Sac ağacı: Hind ülkesinde yetişen kara ve büyük bir ağaç olup bunun, Abanus ağacı olduğu da, söylenir
Yüce Allah tarafından Nuh Aleyhisselâma şöyle Vahy olundu: "Kavminden, iman etmiş olanlardan başkası asla imana gelmeyecektir O halde, onların işlemekte oldukları şeylerden dolayı tasalanma!Bizim nezaretimiz altında ve Vahyimiz (talimatımız) veçhile Gemi yap! Zulm edenler hakkında bana bir şey söyleme! Çünkü, onlar, suda boğulmağa mahkûmdurlar!" Yüce Allah, dikilmiş ve yetişmiş olan ağaçları kesip gemi yapımında kullanmasını Nuh Aleyhisselâma emretti Nuh Aleyhisselâm, Marangozdu Ağaçları, kesti Kuruttu “ (M Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları)
Abdullah Aydemirin alıntıladığı rivayetlere göre bu ağaç “HİND ARDICI” dır
“1 Nuh (AS)'un Ağaç Dikmesi:

Nuh (as) yıllarca kavmini doğru yola çağırdı Fakat onlar gerçekleri kabule yanaşmadılar Bunun üzerine Allah, Nuh'a bir ağaç dikmesini emretti Nuh emredilen ağacı dikti Ağaç büyüyerek her tarafa yayıldı Allah kırk yıl sonra gemisini yapmak üzere, ağacı kesmesini Nuh'a emretti

2 Nuh (AS) Gemiyi Kaç Yılda Yaptı?

Selman el-Farisi'den rivayete göre Nuh (as) gemisini 400 yılda yaptı Gemi yapımında kullanılan Hind ardıcı ağacı 40 yılda büyüdü Ağacın uzunluğu 30 arşını buldu (Arşın, parmak uçlarından enseye kadar olan yerdir) Nuh, gemisini Cenab-ı Hakk'ın irşad ve vahyi ile yaptı “ (Doç Dr Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 47)

(2) Kamara:Gemi odası
(3) Tevrat – Yaratılış: 6:14
(4)Arşın nedir:Parmakların ucundan omuza kadar olan kol boyundan alınan ölçü68 cm lik uzunluk ölçüsü Eşanlamı:zira(Kâmûs-ı Türkî :Şemsettin SamiC1S53)
Çarşı arşını:1 arşın 68 cm dir
Bina ve mimar arşını: 1arşın 758
(5) Tevrat – Yaratılış: 6: 15
(6)Güverte:Geminin ambar veya kamaralarının üstü(Kâmûs-ı Türkî :Şemsettin SamiC2S452)
Güverte: Gemiyi baştan kıça kadar bordadan bordaya yatay olarak bölen su geçirmez perdelerdir Gemilerin büyüklüklerine göre, bir gemide birden fazla sayıda olabilir Sıraya göre bu güverteler ana güverte, rüşvet güverte, palavra güverte, tavlun güverte adlarını alırlar Ayrıca filikanın bulunduğu bölgeye filika güvertesi denir Geminin en üstünde magnetik pusulanın bulunduğu yere ise miyar güverte adı verilir
(7) Tevrat - Yaratılış: 6: 16

KURANDA GEÇEN “TENNUR” NEDİR?

“Hattâ izâ câe emrunâ ve fâret tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu ve men âmen(âmene), ve mâ âmene meahû illâ kalîl(kalîlun)”
“Ve emrimiz gelince, tennur kaynadı “O zaman herşeyden, iki unsurdan oluşan (bir dişi ve bir erkek) bir çifti ve haklarında söz geçmiş olanlar hariç, aileni ve iman edenleri onun içine yükle” dedik Az kişiden başkası, onunla beraber iman etmedi”


ve fâre et-tennûru
ve tennur, fevaran etti-kaynadı (1)
Lügatte tennur ve feverân:
TENNUR: (C: Tenânir) Tandır * Fırın
FEVERÂN: Maddi ve manevi kaynayıp fışkırmak * Köpürmek * Coşmak * Kokunun etrafa yayılması * Depreşmek * Şiddet
Dilimize tandır olarak geçen bu kelime Arapçaya farsçadan geçmiştir
Fevrân ise kaynayıp basınçla fışkırmak anlamına geliyor
Anadoluda bazı köylerde ekmek fırını olarak kullanulan bazı fırınlar varki bunlardan bazıları yere bir kuyu kazılıp etrafı taşlarla örüldükten sonra içinde ateş yakılır ve taşlar ısınınca ekmek hamurları tandır denen bu fırının duvarına yapıştırılarak lavaş denilen ekmek yapılır

Karadeniz köylerinde ise yine taş ve tuğladan örülen kapalı fırınlarlarda ekmek pişirilir
“Tennur fevraân etti” sözü “kazan kaynadı” değiminde kullanıldığı üzere suyun kaynaması anlamına gelir
Bu açıdan bakıldığında bu fırının bir ekmek fırını olmadığı anlaşılıyor
İfadededen, “Kazan kaynadı” değimindeki gibi, yakılan bir fırınla ısıtılıp kaynatılmış ve buharlaşarak basınç yapan su anlaşılır
Bazı müfessirler bu ifadenin buharlı gemiye işaret edebileceği görüşündeler
Geminin kalıntıları bulunmadan bu konuda kesin bir şey söylemek mümkün görünmüyor


(1) HUD11/40, MÜMİNÛN23/27