Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi |
12-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Edebiyatın Bilimlerle İlişkisiEdebiyatın Bilimlerle İlişkisi Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi Hakkında Bilgi - Edebiyatın Diğer Bilimlerle İlişkisi - Bilim Ve Edebiyat Hakkında - Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi Önemi Edebiyatın temel taşı olan dil, diğer bilim dallarının da kullanmak zorunda oldukları bir araçtırBundan dolayı, edebiyat ile bütün bilim dallarının doğrudan bir ilişkisi vardır Edebiyat araştırmacıları, edebi çalışmaları esnasında diğer bilim dallarının bazı yöntem ve birikimlerinden de faydalanırlar Edebiyat araştırmacısı olarak kabul edilen edebiyat tarihçisi ve eleştirmen; tarih, psikoloji, felsefe, sosyoloji ve ekonomi gibi bilimlerden faydalanmak zorundadırTarih biliminin yardımıyla yazarın biyografisini, sosyoloji biliminin yardımıyla yazarın yaşadığı çevre şartlarını ve bunları eserine yansıtışını tespit ederPsikoloji yardımıyla da sanatçının eserini yazarken içinde bulunduğu ruh durumunu, nelerden etkilendiğini ortaya çıkarmaya çalışırYazarı etkileyen siyasi ve felsefi görüşler de diğer sosyal bilimler yardımıyla öğrenilebilir Edebiyat araştırmalarında özellikle tarih biliminin ilkeleri esas alınır Bilim ile edebiyat: Bu iki benzeşmezi karşı karşıya koyuyoruz, zorla yatıştırıyoruz, sonuca bakarak, boynumuzu büküp göz göre göre, bilimin kesinlik ölçüleri açısından edebiyatın büyük bir yenilgiye uğradığını söylüyoruzPeki ya edebiyat? Hangi sonucu ileri sürebilir? Mikrobiyolojinin, fiziğin, toplumbilim ile ruhbilimin ortaya koyduğu göz kamaştırıcı sonuçlarla yarış dışı bırakılmamış mıdır?Bilimler, kesin kavrayışımızı görünmez alanlara dek büyütürlerken, edebiyat gene de sevgiyle, doğumla, ölümle uğraşmakta, belki bugünkü iki Almanya arasındaki ilişkiler üzerine çöken sis perdesini biraz aralamakta, bunu yaparken bile kişisel talihsizlikler üzerine birtakım boş yakınmalar sunmaktadır Bilime oranla, bilgimizde pek alçakgönüllü bir artış sağlayan bütün bunlar, verilen emeğe değer mi?Mantığa uygun gibi gözüken bu soru, aynı zamanda yanlıştır Edebiyat ile bilimin yöneldikleri amaçlar arasındaki ayrım hatırlandığında, bu yanlışlık iyice ortaya çıkacaktırHiçbir bilim adamı gerçeğin rastlantı yönüyle uğraşmaz; hiç biri, yalnız şu an için geçerli olan bir kesitle, gelişigüzel ayrıntılarla yetinmez Belirsiz, gelişigüzel, rastlansal özelliklerden uzak olanın aranmasında, rastlantı bir yana itilmiş, yenilmiştir Varılmak istenen şey, kurallılık, geçer bir kuram, her zaman tam çıkan genel bir hesaptır Böylece, gerçek bize önceden kestirebileceğimiz bir kurallılık içinde yaklaşır, hiç değilse öyle tanırız onuPeki ya edebiyat? hiç bir zaman insan davranışlarının genel formüllerini bulgulamak gibi bir amaca yönelmiş değildir Kuramlara ya da temel bilgilere ulaşmak için, rastlantıyı kendi içinden kovmaz Geçici kesitlerle ayrıntıyı hiç bir zaman önemsiz gereçler olarak hor görmezEdebiyatta bilme, geçici, öznel, değişmeye uğrayabüecek bilmedirBilimde anlama kesin bir tutumu gerektirirken, edebiyat bizi kazanılmış belli bir görüşü benimseyip benimsememe konusunda özgür bırakır Başka deyimle, çekim yasaları karşısında söyleyecek tek sözümüz bile yoktur; buna karşılık Thomas Mann'm Hans Castorp'u bize kimileyin zamanını çar çur eden bir zavallı, kimileyin de hastalığıyle olgunluk kazanan bir yaşama hastası olarak gözükür Edebiyat, iki yönlüye, belirsize, gelişigüzele kapalı değildir; bilimdeki bilme sürecinin tam tersine, edebiyatta yer almak bu niteliklerin hakkıdırBu, hem anlama, hem de bilme konusunda aynıdır Edebiyatla bilim, her ne olursa olsun, aynı çıkış noktasından işe başlarlar: Bilgi Ama şimdi hemen, bu iki başka anlamda bilginin ayrılıklarını belirtmeliyizBirinci durumda bilgi, bir düzene bir sisteme bağlanmış, kesin olgulara, tarihlere, sayılara dayanan güvenilir bir yer kazanmıştır İkinci durumda hiç bir güvenceye dayanmayan bir bilgi çıkar karşımıza : Değişkendir, gelişigüzeldir, hep aynı kalmaz, ama dünyanın bir kavranışını dile getirdiği ölçüde, garip bir bütünlük de taşırKimyacı, yeni patlayıcı maddelerin formüllerini tanır, yönetir; yazar ise bu formüllerdea doğan korkuyu yönetir Bu iki tür bilginin birbirinden başkalığı hiç ortadan kalkmaz, ancak, başkalık kalsa da bu iki tür bilgi birbirini bütünler Bu nedenle, insanın ük bakışta var sandığı durumun, edebiyatla bilim arasında bir yarış du" umunun varlığına düpedüz inanmıyorumBilme süreci, bilginin niteliği Bu yolda daha başka ayrımların araştırılmasında insan, bilim ile edebiyatın ortaya koydukları soruların da yüzde yüz karşıt sorular olmadığını görür Bilim, sorularını kendi adına koyar ortaya; buna karşılık edebiyat, okurları adına da sorarBilim, sorularını bilinmeyene yöneltirken, edebiyat ise bilinir sanılana, dolayısıyle de, değişmez gibi gözükene yöneltirEn sonunda edebiyat, kendisi için, karşılıksız soruların da var olduğunu kabul eder; öte yandan, bilim belli birtakım soruların neden karşılıksız kaldığını araştırmak zorundadır Böylece, sorularını soruşlarında da, edebiyat ile bilimin birbirleriyle yarışan karşıtlar olmak zorunda bulunmadıkları açıkça ortaya çıkar Çünkü bilimin ağına takılan ile edebiyatın kapanma düşen, birbirinden ayrı şeylerdirTabiî, edebiyatla bilimin birbirine karşıt olduğu sanısı bir yanlış anlamaya da yol açtığından, edebiyatın bilim çağında kendisine düşen görevi yeniden tanımlamak zorunda olduğu gerçeği küçümsenemez Nasıl bir görev?Bu görev kuramsal olarak kavranan konularda bilgi vermek, katı bilgiler sunmak olamazBilimlerle aydınlanmış bir dünyada edebiyat her şeyden önce tek bir görünümü konu edinir : Şaşkınlığı en son göz kamaştırıcı bilgilere sahip olduğu zaman bile geçmeyen şaşkın bireyin çarpıtılmış, karanlık resmi, görüntüsü Bilim yan tutmaz kuramlarıyle bu işi yapamaz Ama burada yan tutan bir edebiyatın görevleri başlar Genel bir kaygının temel nedenlerini tanımlamak; tasarılarımızın neden başarıya ulaşamadığını belirtmek; korkuyu anlaşılır kılmak, umuda bir ad takmak: Bütün bunlar, görevin içinde yer alırAyrıca, şu girişimler de kolay kolay bir yana itilemez : Korkuları yatıştırmak, çekilen yokluğu değiştirebilir bir durum olarak anlatmak; dilin olanaklarını deneyerek, yanlış ya da doğru eylemlerin var olduğunu kanıtlamak Bütün bunları, konuşan bir resim biçiminde, ya da şiirsel bir şifreye aktararak görünür kılmak: Yetmez mi bunca görev?Dahası da var Edebiyat her çağda yapageldiği işi bilim çağında da sürdürebilir : Okurda, anlatılanları doğrudan doğruya paylaşma isteği uyandırmak Başka deyimle: Stiller ile kimlik sorununu ortaya koymak, Oskar Matzerath ile aşağı orta tabaka cehenneminin boyutlarını vermek; Hans Schnier ile kuşkuyu doğrulamak, Karsch ile de bir sınırlılık durumunu belirlemekBu paylaşma isteğinden, kendimizle ilgili bilgiler doğar Kendi olanaklarımızı dener, aynı zamanda kendi sınırlarımıza çarparız İşte edebiyatın görevleri böylesine apaçık, olanakları da tanımlanabilir niteliktedir Nerdedir bu olanaklar? Edebiyat, kendi çağıyle uyum göstermek, şimdiyi anlatmak uğruna, yalnız şimdiki belli bir dönemin sorunlarını ortaya koymakla kalmamalı, bilimin vargılarını da göz önünde tutmalıdırEdebiyat kuşkusuz da olamaz, hele kendinden kuşkusuz hiç olamaz Edebiyatın sorunsuz kaldığı an, yeni bir katı kurallar döneminin gelmesinden korkmalıyız Edebiyat etkili olabilmek için karşıt sorulara karşılık verebilmeyi, ama her şeyden önce, okuduğu şeyleri onayladığı gibi yadsıyabilecek özgürlükte açık kafalı okurları gereksinirSık sık söylendiği, her zaman da söylenebileceği gibi: Edebiyat, ancak ikinci kişi, otelci, okur, bir yapıtı kendince kavrayıp tekrarlayacak, hatta yaratacak kişi varsa, vardır Tabiî edebiyata ara sıra gerekli olan şey, büyük bir etkisizliğe düşmemek için, sorularını sürdürmekte direnmek, hiç yılmadan direnmektir Siegfried LENZ |
|