|  | Modern Türk Şiiri Nereye |  | 
|  12-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Modern Türk Şiiri NereyeModern Türk Şiiri Nereye 1  Dünyaya Doğru Yürümek Modern Türk şiirinin bugünkü şekillenişi üzerine söz alan herkesin cevaplaması boynuna borç olan sorulardan biri modern kelimesinin ne çağrıştırdığıysa, diğeri zamanın şiirinin bir başkasıyla, ülkenin siyasî ve sosyal olaylarıyla, giderek dünyayla ilişkisinin ne olduğudur  Kesinlikle bu sorulardan biri şiirin geri mi ileri mi gittiği sorusu değildir; zira bu kendini imha eden bir sorudur  Tarih içinde duraklama ve gerileme dönemlerini belirleyen en önemli şey, söz konusu şeyin konturlarının değişmesidir  Toprakları küçülen bir ülkeye geriliyor deriz  Yani belirleyici olan şey işgal edilen yerin alanıdır  Şiirden bahis açılacaksa terimlerimizi değiştirmek zorundayız  Örneğin şiirden söz edilirken çağdaş yerine modernin kullanılışında bir kasıt vardır  İkisi de bütün zamanlar için içinde bulunulan zamanı imlerken modern neredeyse şiir dışında herhangi bir şeye sıfat olurken daima köksüzlüğü imler  Şiir için modernlikten söz edildiğinde ise sınırlarını seçkin bir şiir algısının belirlediği özel bir ihtisas alanından söz edilmiş olur  Doğallıkla, konu, ilk bakışta öyleymiş gibi görünse bile bulanıklığı asla kaldırmaz  Modern şiirin icra alanı açık ve seçiktir  Bunun çeperine yapışıp kalan veya etrafında dolanan şiir algıları ile sıklıkla karışsa bile modern Türk şiirinin bizim için net bir silueti vardır  Bunu bir parça geçmişe doğru yürüterek izlediğimizde bu siluet daha netlikle ortaya çıkacak böylece hızı ve ilerleyişi konusunda bize bir fikir verecektir  Modern Türk şiiriyle ilgili fikir yürüten herkesin bir başlangıç, bir çekirdek saptaması olağandır  Şeyh Galib?i başlangıç noktası sayanlar olduğu gibi Haşim?i, Yahya Kemal?i başlangıç kabul edenler vardır  Aslında birbirine yakın zamanlarda yaşayan her şair, modernliğe kendinden bir şey kattığı için bir başlangıç noktasından çok başlangıç zinciri daha doğru görünüyor  Bu zincirde pek çok yazıda ihmal edilen Tevfik Fikret ve Mehmed Âkif de vardır, Nâzım Hikmet de  Özellikle ilk ikisi ısmarlama bir modernleşme çabası içinde olmayıp, şiirlerini çağlarına tanıklık üstüne kurmalarından ötürü, sahih bir şiire varmışlardır  Onların şiirde açtığı kanalı devrimci bir noktaya taşıyan ise Nâzım Hikmet olur  Octavio Paz ?Şiir ve Tarih? başlıklı yazısında şöyle der: ?Tarih olmadan şiir olmaz; ama şiirin tarihi başka bir biçime sokmaktan başka amacı yoktur  Onun için tek gerçek devrimci şiir, vahiy gibi olan şiirdir  ? Paz, burada şiirin değiştirme gücünü vurgulayıp tarih üstündeki etkisine atıf yapıyor; ancak şiirin sihirli olmadığı pek çoğumuzca kabul ediliyor artık  Şiirden beklenen de onun kömürü elmas yapması değil, hiç olmadı  Paz?ın sözü de kuşkusuz böyle bir gücü değil, tarihle şiir arasındaki diyalektiği vurguluyor  Âkif, Kanaatim bu benim belki bir belâhattir, Belâhat olsa bile bence bir bedâhattir Dilersen ağla, diler gül bu hâl-i ağrebe sen, Cihana hakim olan cinnet ü cinayettir derken, Nâzım, Bedreddin gülümsedi Aydınlandı içi gözlerinin dedi: -Madem ki bir kerre mağlubuz netsek neylesek zaid  Gayri uzatman sözü  Madem ki fetva bize aid Verin ki basak bağrına mührümüzü   derken karamsardılar ama ümitsiz değillerdi  Onların modernliğe özgün katkıları belki de tam bu farkındalıklarıydı  Ne rüya görüyorlardı ne sihre inanıyorlardı; ama şiir de tam burada doğuyordu  Şiiri saçma sapan analojilerle anlayamayacağımızın bir kanıtı da budur işte  Şiir ne rüya ne büyü ne de kılıçtır  Terazinin kefesine konan bir ağırlıktır o  Kendisi olarak  Neyi kaldırıyorsa havaya onunla açıklanır; ama tüm bu açıklamalar anlıktır ve zıtları da çoğunlukla doğru gelir kulağa  Kim bilebilir ki, Âkif?in memleketin dağdağasından daralan yüreğini rahatlatmak için yazmadığını, sırf bunun için yazmadığını  Onun kim olduğunu belirleyen, onu çevreleyen tarih olduğu kadar dışarı taşırmak istediği şairlik izzetidir  Şiir bu iç/dış itişmesinde doğar ve şairin kim olduğunu belirleyen şiirine koyacağı bilinçtedir  İşte bunun için İ  Özel, Cumhuriyet şiirinin anahtarını ?kimlik bilinci? ile tanımlar  Bu, bugün de değişmiş değildir  Kim olduğumuzu bilmenin ilk kuralı nesebimizi bilmektir  Biz hangi şairlerin soyunu sürdürüyoruz? İkinci soru, yaşadığımız dünyada olup bitenlerle ve yaşadığımız toprakla ünsiyetimiz nedir? Son olarak, nasıl bir devri yaşıyoruz ve bunu şiirle karşılama biçimimiz nedir? Bu üç sorunun yanıtını vermeden Türk şiirinin bugünkü konumlanışı üzerine konuşmak herhâlde beyhudedir  Doğallıkla bu soruların etrafında düşünmeyi yeğliyorum  Böylece hem Paz?ın yukarıdaki sözüne hem ?tarih şuuru?nu şairliğin temeline yerleştiren Eliot?a hem de şairlere borcumu ödemeyi diliyorum  Batılılaşma sürecinin başından Cumhuriyet?in başına gelene kadar şiirin irtifası ne olursa olsun belirgin olan şey, şiirin Divan şiirinin estetik zemini üzerinde ve Batının etkisi altında oluşudur  Bu, özellikle yirminci yüzyılın başında, Servet-i Fünûn Topluluğunun dağılışından hemen sonra hissedilir biçimde bir boşluk doğurur  Öyle ki bugün artık şiirlerini beğenmeyeceğimiz Mehmet Emin Yurdakul?un Türkçe Şiirler?i milletin sesine tercüman olacaktır  1928?de Harf Devrimiyle başlayan yılların belirgin özelliği, halkın her şeyiyle hızla değişmeye ayak uydurma zorunluluğu olur  Öncesinde büyük bir savaştan çıkmış Türk halkı için millî birlik duyguları aynı toprağa bağlı olmanın anlamlandırdığı duygulara dönüşür  Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi Türk sıfatlı kuruluşların kurulması, ezanın Türkçe okunması hep bu yıllara denk düşer; ne var ki Millî Edebiyat döneminin artçı şairleri dışında Türkçülük terennüm edilmez olur artık  Şiir daha bireysel çabalara sahne olur  Bir yanda artık serbest yazarak en güzel şiirlerine imza atan Nâzım Hikmet, bir yanda Batıyla temaslarıyla geliştirdiği ?zaman? duygusunu modern şiir anlayışının temeline oturtan Ahmet Hamdi Tanpınar vardır  Necip Fazıl Kısakürek ilgisini maddenin derunî boyutuna yöneltmiştir  Kendine has şiiriyle Asaf Halet Çelebi zamanını aşarak bugün bile hayretle ve beğeniyle okuduğumuz şiirlere imza atar  Fazıl Hüsnü Dağlarca neredeyse Cumhuriyet kurulalı beri şiirini her dönemde sürdürür  1930?lu yılların şiiri olan Garip şiiri, 1941?de ?Garip? önsözlü bir ortak kitapla resmîleşir  Ortak kitabın üç şairi: Melih Cevdet, Oktay Rifat ve Orhan Veli?dir  1940?lı yılların tek parti dönemine karşılık gelen şiir, küçük insanı, sokaktaki insanı şiire özne yapan işte bu şiirdir  İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk düşen bu yıllarda, dönemin baskıcı etkisi bu grup üzerinde ayrıntı merakı olarak görülürken sol eğilimli şairler için kışkırtıcı olur  1938?de tutuklanan Nâzım hapistedir  Sol eğilimli şairlerden Ahmed Arif, Niyazi Akıncıoğlu, Cahit Irgat, A  Kadir, Attilâ İlhan, Enver Gökçe serbest nazmı savunuyorlardır  Bu dönemde, toplumcular ve Garip dışında bağımsız şairler vardır  Asaf Halet, Necatigil, Can Yücel, Metin Eloğlu, Cahit Sıtkı, Dıranas ve Fazıl Hüsnü  1950?li yılların en önemli şiir olayı, kuşkusuz, İkinci Yeni olur  1950?de Türkiye çok partili döneme geçer  Liberal bir iktidar ve solcu aydın muhalefeti ortamına doğar İkinci Yeni  Alabildiğine çağrışımsal, anlatım olanaklarının dili iyice zorladığı, belli bir manifestodan doğmayan bir şiirdi bu  Kentli bir şiir olmaklığıyla, Modern Türk şiirini o dönemde en ileri noktaya taşır İkinci Yeni  Yoğun imge düzeni ve ?bireysel? sorunları işlemeleri nedeniyle toplumdan uzak ve biçimci olmakla suçlanır; ancak kanımca, bu akım, Turgut Uyar?dan, Cemal Süreya?dan başlayarak en genç şairlerinden Zarifoğlu?na varana dek, ?toplumsal?ın tam ortasındadır  Ancak, bilinen, terimleşmiş Toplumcu Gerçekçilik anlamında değil de, bireyin açlığını, cinselliğini, çıkmazlarını, insanın sınırlarını son kertesine kadar dile getirmekle toplumsalın ortasındadır  Ayrıca şu da var ki, insan hakları ve demokrasi söylemlerinin yaygınlaştığı bu yıllarda, İkinci Yeni şiirinin bireyciliği hiç de anlaşılmaz değildir  Üstelik bugünden bakıldığında artık bireysel/bireyci veya toplumsal/toplumcu terimlerinin İkinci Yeni?yi açıklamaktan son derece uzak oldukları görülmelidir  Bugün iyice müşkülpesentleşmiş şiir beğenimize belki seslenmeyecektir ama, Edip Cansever?in ?Mendilimde Kan Sesleri? şiirinden alacağım bir parça bu uzaklığın nedenini daha net anlatacak: Zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi Biz eskiden seninle İstasyonları dolaşırdık bir bir O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar Nazilli kokardı Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen Kadının ütülü patiskalardan bir teni Upuzun boynu Kirpikleri Ve sana Ahmet Abi Uzaktan uzağa domates peynir keserdi sanki Sofranı kurardı Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi Çocuklar doğururdu Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi   1960?ta, 27 Mayıs darbesinden sonra, İkinci Yeni, sert eleştiriler almaya başlar  1960?lı yıllar boyunca eser vermeyi yoğun biçimde sürdürürken, şairler kendilerine özgü üslûplarını da oturtmuş olurlar  1960?ı izleyen yılların özelliği şudur: Dünyanın her tarafında gençlik hareketleri vardır  Vietnam Savaşı ve Siyah Özgürlük Hareketi, Amerika?daki gençliği hareketlendirmiştir  Tüm Avrupa?da 68 kuşağını hazırlayan koşullar olgunlaşmaktadır  1963?te Nâzım ölür  Kitabı Türkiye?de ancak 1965?te yayımlanır  1960?ların sonlarında edebiyat ortamında, çevirilerin de yaygınlaşmasıyla birlikte, sanatçının işlevi, konumu, sanat ve politika vb  ilişkiler tartışılmaktadır  Şiirde, İkinci Yeni hâlâ etkindir, Garip?in etkileri devam etmektedir  Nâzım?ın yeniden gündeme gelişi, Ahmed Arif?in ortaya çıkıp legalleşmesini kolaylaştırır  Hasretinden Prangalar Eskittim adlı tek kitabının etkileri bugün dahi sürmektedir  İkinci Yeni?den daha genç olan kuşak, bir tepki şiiri ve misyon şiiri olarak ortaya çıkar bu dönemde  İsmet Özel, bu kuşağın en iyi ve tipik temsilcisi olarak öne çıkar  Özel?e göre, ?Modernist Türk şairleri, dünya içinde bulunuşun bilincini geliştirmişlerdir? ve ?olağanın hafife alınamayacağını vurguladılar?  İşte tam da bu nedenlerle modern idiler  Özel, Türkçeyi öyle kullanır ki Türkçenin pek çok imkânını şiirinde dener, bazı sözcükleri neredeyse zimmetine geçirir  Sanki Cemal Süreya?nın tramvayda oluşuna bir cevapmış gibi ?ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum? der   Kökten dallara yürüyen sular gibi Yürürüm kömür ocaklarına, çapalanan tütüne Yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir Dağların esmer ve yaban telaşından kurtula diye Torna tezgahlarında demir  Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen Yürürüm yürüyüşümdür yeryüzünün halleri Kanla dolar pazuları tarladakinin Hızar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki Dünyaya doğru yürümek, şairin yürüyüşünün yeryüzünün hâlleri oluşu ve ölümün yürünülmez oluşu  İşte Özel?in modernliğini özetleyen budur  Tam bu noktada, şiire sıfat olan modern sözcüğünün, sosyo-ekonomik modernleşme derkenki modern sözcüğünden ayrılıp, terimleştiğini söylemek lazım  Nedir şiirde modern? 1  Thomas Mann?ın deyişiyle, ?sanat eleştiriye dönüşüyor?  Dönüştü  Modern sanat eleştiricidir, en başta da Modernizmi eleştirir  Bu eleştirelliğe eklenmesi gereken şey ironidir (İroni hakkında geniş bir derleme için bkz  Hece dergisi s: 124-125)  2  Modern insanın özelliklerinden biri olduğu için, modern sanata ve elbette şiire damgasını vuran özellik, kronoloji duygusudur  Bu, öyle güçlü bir itki olarak başlatıyor ki moderni, klasikle modernin tam ayrışma noktasında duran Proust, dev romanını ?zaman? duygusu üstüne kuruyor ve adı Kayıp Zamanın İzinde oluyor  Modern şairlerin temel iki amacı: (1) İnsanı tanımlamak ve (2) güvenlik arayışıdır  Bunu, insanı zaman akışı içinde tanımlayarak yapabileceklerini düşünürler  Buna en belirgin ve eski örnek, Tanpınar?dır  Ancak o, zamana şiir içinde bir anlam ve bütünlük kazandıramamıştır  Paz?ın modernizm tanımına göre, ?Modernizm; sanatlardaki, paradigma değişimi ile ilişkili bir terim ve estetik yaşantının gücünü ?şimdiki an?dan alması demektir  ? Eser de geçmişle geleceğin buluşma anında yaratılır  Bu sebeple Joyce Ulysses?ini bir günlük zaman dilimine yerleştirmiştir  Burada bir parantez açmama izin verilirse Türk şiirinin modern ile özellikle zaman konusunda kavgalı olması gerektiğini düşünüyorum  ?Carpe diem? (anı yaşa) gibi yaşam formüllerine zemin hazırlayan modern yaklaşımın, şiirde yuvalanacak beşerî özün yüce yanını ?dünyevî? bir hazcılığa dönüştürmesi işten değildir  3  Modernin üçüncü bir özelliği; çirkin olanı içermesi, çeşitli niteliklerin gergin bir denge ile bir araya getirilmesi, özellikle kötülük ve günahın şiirselliğinin keşfidir  Türk şiirinde bunu, İkinci Yeni?de, kötülük olarak değil de, âcizlik ve yenilmişlik olarak izleriz  Şiirde bu, günaha yakınlık olarak tezahür eder  Önceleri Baudelaire, Lautréamont ve Rimbaud, daha sonraları Bataille, Genet, Celiné, Proust vb  yazarların Türkçedeki akisleri modernin bu tarafını ?kötücüllük? ortağında pekiştirmiştir  4  Dördüncü bir özellik şudur: Modern eser, kendi başına bağımsız bir oluşumdur  Tikeldir  Verili değerler üstüne kurulmaz  Kendi iç yasaları vardır  Adeta en baştan kendi gerçeğini kurmaktadır  5  Modernizm ne denli dağıtsa ve dışlaştırsa da anlamı önemser  Eagleton?a göre, ?onu böylesine ilginç kılan da anlam uğruna verdiği bu mücadeledir?  6  Kentlerin ürünüdür  Kentlerin karşısında hem hayran, hem şaşkın hem de nefret doludur  Modern şiirin okuyucusu da bu nedenle kentlidir, dahası kentli şairlerden ibarettir  7  Modernizm, dünya tarafından ?ayartılmaktır? ve bundan ötürü şaşkındır  Modern şair, neredeyse yazdığı şiire bile hayretle bakar  Ayartıya karşı konmaz  Yine Laleli?den dünyaya giden tramvayı anımsayalım  8  Modernizm çelişkilidir  Yanıldığını ilan etmektir  Modern Türk şiirinde Örneğin T  Uyar?da ve elbette diğer İkinci Yeni şairlerinde izleyebiliriz bunu: Tek kurtuluştur şiir  Umut ve umutsuzluk; zevk ve sıkıntı; yücelik ve aşağılık hevesler; seçim yapma kudreti ve âcizlik? Peş peşe, adeta birbirlerinin devamıymışçasına şiirde yerlerini alırlar  Daha doğrusu, şiirsel gerilimin ve âhengin kaynağı zaten, bu kutuplaşmadır  Sezai Karakoç bu maddelerin özellikle 3  , 7  ve 8  babında dışta tutulmalıdır  9  Modern şiirde öncü olmak çerçeveleyici ya da betimleyici olmaktan nispeten önemlidir   Özetle 1950?li ve 60?lı yıllarda böyle biçimlenen Türk şiiri 1970?li yıllara gelindiğinde Diriliş, Mavera ve Edebiyat dergileri etrafında canlı tutulan şiirle güçlenir  Dünyadaki zulme karşı tek yumruk olarak cephe almış, bilinçli bir şiirdir bu  Bazı şiirler devrim marşlarına dönüşecek kadar insanî bir özle yoğrulmuştur  Aynı dönemde önceki toplumcu kuşaklar etkisinde yazılan yüksek sesli ve talepkâr şiir vardır  Sokakta silâhlı çatışmaların yaşandığı bir dönemdir bu  Bunun şiire yansıması kaçınılmazdır  Örneğin bu dönemde İkinci Yeni şairleri daha ?toplumcu? duyarlıklı şiir yazmayı sürdürürler  T  Uyar Toplandılar?ı, Ece Ayhan, Devlet ve Tabiat?ı, Cansever Sonrası Kalır?ı, Atillâ İlhan Tutuklunun Günlüğü?nü yayımlarlar  Zarifoğlu, 1967?de çıkardığı ilk kitabındaki şiirlerde aşka, kadına bireysel konulara değinmişken, 1977?deki Menziller?de daha sosyal konuları işlemiş, Sovyetlerin, Afganistan?ı işgalinden sonra ?Hama?, ?Afganistan Çağıltısı?, ?Savaş Henüz Burada Şuramda? başlıklı şiirler yazmıştır   Kardeşim dedim Acılarıma da kardeş olur musun (?) Dedim kardeşim omuzbaşlarımdaki şu yara ormanların serin gölgesindeki papatya değil Arif bir bilinçle yürürken oldu Yüce buyrukla (Zarifoğlu) Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında Bir teneffüs daha yaşasaydı Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür Devlet dersinde öldürülmüştür (Ece Ayhan) 2  Tramvay Durağı 1980?lerin ilk yarısına darbe, ikinci yarısına görece özgürlükçü ve daha sivil bir iktidar karakteristik kazandırır  Baskı yoğun olarak yaşandığı halde, insanlar belki de içe dönüşün etkisiyle, isteklerine sahip çıkmak, arzularını dile getirmek isterler  İletişim çağına girişin de etkisiyle arzulara sahip çıkmanın anormal bir şey olmadığı kanısı yaygınlaşır  Özel hayat diye bir alan ilk defa kamusal alandan ayrıştırılarak tanımlanır  Aydınlar, kadınlar, diğer alt-kimlikler kendileri adına söz almak isterler, kendileri hakkında konuşurlar ve kendilerine bir yer açarlar  Tüm bunların bir sonucunun da kadın yazarların çoğalması ve öykü türünde niceliksel bir artış olması doğaldır  1980?lerde geçmişe duyulan ilgi artar  Birden bire kopulan bir geçmiş, aslında kendisine bağlanılan bir geçmiş değil, bir malzemeye dönüşür  1980?li şairlerin ısrarlı gelenek vurguları, geleneği yeniden değerlendirme çabaları kanımca bu ilginin bir uzantısıdır  1960 sonrası dünyadaki teknolojik gelişmeler, post-modernizmin bizde dünyaya nispetle gecikmeli de olsa konuşulmaya başlanması, Türkiye?de Roland Barthes?ın, Kristeva?nın, Jakobson?un, Prag Okulu?nun ve Frankurt Okulu?nun izlenmesi bir zemin oluşturmuştur  1980?ler işte bu zemin üzerine kurulur  Bu zemin ve 12 Eylül darbesinin getirdiği baskı  Bu ortamın sonuçlarından biri sözün çoğaltılması, itirafçı ve ifşa edici bir mantığın yedeğinde sözcüğe duyulan güvenin aşırıya varması olur  Şu hâlde her şeyin adı konmalıdır, bu durumda nesnenin ismi onun haysiyeti olacaktır  Şiir politikadan arınabileceği oranda arınır  1987?de Özal?la başlayan yıllar artık pop kültürün, pop tarih anlayışının yerleştiği yıllar olacaktır  Arabeskin toplumun önemli kesiminin dili haline gelişi de 1980 sonrasına tekabül eder  Bu yıllarda yazılan şiirin iki özelliğini söylemiş olduk: Birincisi, apolitik bir söylem, ikincisi, geleneği sahiplenmek  Dergiler edebiyatın tek vitrinidir  Anlattığım, anlatacağım bütün gelişmeler, dergilerde olup biter  Polemikler, şiirler, yeni anlayışlar? dergilerde yayımlanarak gündemi oluşturur  1980 sonrasının özellikleri; Üç Çiçek, Poetika, Şiir Atı, Fanatik, Yönelişler, Kayıtlar, Geniş Zamanlar, Cönk, Sanat Olayı? gibi dergilerde tezahür eder  Bu dergilerde yazan; İhsan Deniz, Necat Çavuş, Osman Konuk, Hüseyin Atlansoy, Cafer Turaç, Ali Günvar, V  Bahadır Bayrıl, Lale Müldür, Gülseli İnal, Akif Kurtuluş, Mehmet Müfit, Tuğrul Tanyol, Adnan Özer ? gibi sayabileceğimiz isimler 1980?lerin ağırlıklı olan eğilimini temsil ederler  İhsan Deniz Yönelişler dergisinde, bu yılların şiirinin ortak belirleyici yanının ?şiirin ontolojik yapısına halel getir(t)memek için gösterilen (?) estetik kaygı? olduğunu yazar  Dönemin her şairinin bu müşterek dışında ayrı bir şiir karakteri sergilediğini, bu özellikleri özetle aktararak ileri sürer (İhsan Deniz, ?90?lara Sarkan Şiir?, Yönelişler, sayı: 44, Mart 1990)  Bu eğilimin özellikleri kısaca şöyle sıralanabilir: 1  Şiire şiir dışında bir ödev yüklemediler  Böylece şiir amacı kendine dönen, içrek bir yapıya, bunun sonucu olarak da şiir kulaktan çok göze seslenen sessiz bir yapıya kavuştu  Şiir artık mırıldanmaktır: ?Mırıldandım onu mırıldanmak belki de şiir yerine ödünç kederle yetinmektir diye? (H  Ergülen) 2  İkinci Yeni?yle barışık bir ilişki geliştirirler  İkinci Yeni?nin kendini arama dönemi sayabileceğimiz ilk dönemine daha yakındırlar  Ne var ki, İkinci Yeni?nin söyleme gücünü ileri taşıyamazlar  Ancak bu dönemde şiirin en küçük birimine değin biçimsel oynamalarla ve deformasyon temrinleriyle somut şiir örnekleri verilir  3  Sağ ve sol ilk defa bu kadar iç içe olur  İki kesimin de şiirleri kendi inançları doğrultusunda verilerle donatılsa bile bu, şiirlerin genel karakteristiğine dönüşmez  ?Gece olsun, tabiat sussun, bir kez daha donsun hatıraların koynunda kımıldayan o naif eşya? Uzaktan bir ay gibi kirpiğini örtsün kuşlar? kapında horoz sesleri, kelebekler, afacan çocuk ve açelya? (İ  Deniz) 4  ?Sisteme karşı? görünseler de sistemle ilişkisizdirler  5  Varoluşu şiir aracılığıyla sorgularlar  Bu sorgulamanın onları taşıdığı bir yer varsa bile bunun sonucunu okurla paylaşmazlar  6  Dolaylı bir dil ve söylem geliştirmişlerdir  7  İmge ağırlıklı bir şiirdir  İmgeler bazen aşırı soyuttur  Sessiz bir dışavurum niteliğine bağlı olarak lirik şiirin bazı sorunları bu şiirde de görüldü  Renklerin gücüne aşırı bel bağlamak, sözcük birimli bir yapıya aşırı güven, amaçsız düzdeğişmecelerin şiirde yer alışı, muhatapsızlığa varan bir mırıldanma tonu? 8  Çocukluk temel izleklerden biridir  9  İlginç bir özelliktir, kendilerinden önce şiire başlayanları kendi karakterlerine dönüştürebildiler  Örneğin, Bir Afişin Önünde kitabına imza atan Salih Bolat, sonraki şiirlerinde soyutlama ağırlıklı şiirler yazar  10  Modernist İkinci Yeni gibi kentlidirler   Haydar Ergülen kendi şiirini anlatırken: ?Varoluşumu şiirle tanımlıyorum? derken, bir önceki kuşaktan Abdulkadir Budak, ?Güzel şiirler yetmez bir adamı şair yapmaya  Şairin bir derdi, bir meselesi olmalıdır  Kazıması gereken bir yeri, kaşımak durumunda olduğu bir yara? dedi  Aynı Ergülen 2005?e gelindiğinde ?Biz yenilginin şiirini yazdık, artık bu bitmeli? diyerek niyet değiştirdiğini vurgular  İhsan Deniz, şiirin mistik hassasiyetlerle kurulması gerektiğini düşünür ve der ki: ?şiir hiçbir şey etik her şeydir?, Veysel Çolak, ?Sahici şiir ütopyalar üreten şiirdir? demiştir  Şiire 1970?li yıllarda başlayan Ahmet Erhan, ?Şiir her zaman devrimci olmak zorundadır? der  1980?lerdeki ikinci eğilim, küçük İskender?le başlayan, ?yeraltı?na yönelen şiirdir  Bu şiir; sistemi eleştirir ama önerilerde bulunmaz, bu yönüyle anarşik bir yapıdan çok nihilist bir portre çizer  Ütopyadan yoksundur, her ne kadar küçük İskender, hayâlciliğini vurgulasa da  Uyum ve uzlaşma asla söz konusu değildir  Uç durumlar gerçeklik olarak algılanır  Bu tutum, her halükârda ilgiye değer bir şiir yaratır  O yılların en güzel kitaplarından biri Gözlerim Sığmıyor Yüzüme olur  Sonrasında İskender Över?in şiir çeperlerini zorlamadığı, yeraltı şiirine dair unsurların çeşitlenerek sürdürüldüğü bir şiiri çoğalttığı görülür  küçük İskender der ki: ?Bu saatten sonra bize petrol olmak yakışacaktır  Hafif fosilleşerek, yaşlanarak tüm katların en altına, inilemeyecek bir yere yerleşip petrole, bir anlamda yaşamsal yapıta dönüşmemiz söz konusu  Daha derine indikçe de dil bozuluyor  Şifrelere bürünüyor, jargonunu değiştiriyor, argosunu şiddetlendiriyor, kodlarını bozuyor  ? Bu nitelikleriyle, küçük İskender?in ütopyasız ve eklektik anlayışıyla post-modern bir şiir ürettiği söylenebilir  Yine de onun ?Beni çirkin gördüğü için üzerime basmaya çalışan faşizan dünya düzeni ile uğraşıyorum  ? sözünü anımsadığımızda taşıdığı öfkeyle, marjinal oluşun karakterine kattığı ayrıksılığın şiirinde alttan alta hissedilen hicranı kapatmadığını görürüz  1980?li şiirlerle ilgili dergilerde çok polemik yapılmıştır  Roni Margulies ve Şavkar Altınel öncülüğünde narrative-imgeci polemiği, küçük İskender?in toplumcu olup olmadığı, şiirde yenilikçilik-gelenek bağlılığı ve geleneğe bağlılığın hangi düzlemde yapılması gerektiği, 80?ler şiirini 12 Eylül?ün belirleyip belirlemediği, 2005?te H  Gösteri?de çıkan Osman Hakan A  ?nın bir yazısıyla başlayan, Varlık?ın Haziran sayısında devam eden 80?li şiirler tartışması vb  Aslında çok sayıda şairin şiir yazdığı ama şiirin güçlü bir sesi olmadığı görülür  ?Parça tesirli? bir şiir değildir ama 1990?larda bile yazılmaya devam edilen, seksenlerin ağırlıklı eğilimi olan imgeci eğilimdir  K  İskender çirkin görülmekten söz eder ama kitapları baskı üstüne baskı yapmaktadır  Bunun bir sebebi, toplumun 1980?li yıllarda alt-kültürlerin çekiciliğini keşfetmiş olmalarıdır  Öteki şiirse dergilerde, 1990 sonrasında da, hemen hepsi zaten şair olan az sayıda müşterisini bekleyedurmaktadır  Bu yılların ana eğilimi, 1980?lerin şiirini sürdürmek olur  Sombahar, Bürde gibi dergilerde, aynı anlayış sürer  1990?ların ortalarında Ludingirra ve Göçebe gibi dergilerde bu eğilimin verimleri okunabilir  Geçmişe duyulan saygı, Ludingirra?nın yaptığı özel sayılarda izlenebilir  Ancak Göçebe farklı olarak ?doğa?ya dönüşü öne çıkarır  ?Şiir her şeydir? anlayışını savunurlar  İki örneğini vererek özetleyebileceğim, kent karşıtlığı dışında savaşçı ve doğru saydığım anlayışları hem derginin 7  sayıda kapanmasıyla hem örneklerinin verilmemiş olmasıyla akim kalır   ?Kentin zahiri gerçekliğinden, Bozkır?ı içselleştirerek, onun duyuşunu massederek özgürleşeceğiz  Bozkır?ın vahşi, yalın dilidir şiirimizin dili  Kent?in kurgulanmış, incelikli, hayali değerlerini taşıyan dili değil  ? (Osman Çakmakçı) ?En tehlikelisi şiirin bizi teselli etmesine, acımızı unutturmasına izin vermemizdir  Buna yol açacak bir şiir yazmaktansa, yazmamak daha iyidir  Şiir bize acımızı fark ettirmelidir  Yarayı deşmelidir  Hayatı savunmada ve doğaya dönmede kılavuz olmalıdır  ? (Hasan Öztoprak) 3  Âdil Savaşçılar Çağı Son on-on beş yılın şiirini belirleyecek şey, yaşadığımız dünyayla ilişkimiz, buna şiirle ne şekilde cevap verdiğimiz olacak  Nesebimiz ilk bölümde aşağı yukarı belli oldu  Bu bölümde ben genel bir betimleme ve buna nasıl baktığımı özetleyerek bir kez Türk Şiiri Alesta! demiş olacağım  1990 sonunun ikinci eğilimi, kara mizahı ve ironiyi kullanışıyla Can Yücel ve Metin Eloğlu çizgisine katılabilecek eğilimdir  Her iki eğilimin de belirtilerini dergilerde izledik  Dergilerde ve şiir kitaplarında başka pek çok eğilim izledik  Eğilimlerin bir akım çizgisine oturmadığını, sadece arayış olarak değerli sayılabileceğini de müşahede ettik  Kara Şiir, Nesne-Obsesif, Soylu Yenilikçi, İmgeci Toplumcu Şiir, Madde Akımı, Neo-Epik, Kekeme Şiir, Mükemmel Kısa Şiir vb  gibi ad koymacılığın aslında 1980?lerde başlayan ?adlandırma? tutkusunun devamı saymak ya da doğmamış çocuğa don biçmek olarak görmek, buradaki niyeti görmezden gelmek olur  Şiirle ilgilenmeye başladığım 1995 yılından bugüne tüm şiir toplamına baktığımda gördüğüm şudur: Kültürel alandaki parçalanma, öznelerin şizofrenik yarılışları, nesnelerdeki hakimiyet ve buna bağlı olarak tüm hayatı ele geçiren dağınıklık olduğu gibi şiire de yansıyordu  Şiirle, iş olsun diye değil de şair kişiliği icabı ilgilenen her insan, devralmaya uğraştığı mirasla problemliydi  Üstelik şiir geleneği öylece devralınacak, üstüne konulacak bir ?miras? da hiç değildi  Buna rağmen söz konusu son on yılda her yaştan şairin neredeyse akranmışçasına zımnî bazı uzlaşmalara gitmesi şaşırtıcıydı  Bunun şiir dışı güç sağlama girişimi tarafı olsa bile şiirde az çok ne yapılması gerektiği konusunda bir çıkar yol belirmiş gibiydi  Bugün şiirimizin iki temel açmazı vardır  Birincisi, aşırı kalabalık ve gürültülü bir ortam yaratılmıştır  Tarafsızlığa varan bir zihin tekilleşmesi yaşanıyor  Dolayısıyla Osip Mandelstam?ın deyişiyle ?zamanın gürültüsü? içinde şiiri seçme güçlüğü yaşıyoruz; ama bu güçlüğü yaşamamız, o şiirle karşılaşmamızı daha değerli kılıyor  Yukarıda adlarını saydığım eğilimlerin, bu gürültüye karşı kapalı bir ortam yaratarak bir direnç geliştirdiklerini söylemek mümkün  Genelde dergiler etrafında toplanan bu tarz eğilimler her ne kadar kimi insanî zaaflarla malûl olsalar bile, içlerindeki en güçlü şairi Türk şiirine armağan etme potansiyeli taşırlar  Zaten gruplaşma eğiliminin temel amacı budur  Bu yönünü yürekten desteklediğim bu tarz çabaların olumsuz yanı birörnek şiirleri piyasaya dayatıyor oluşudur  Yaratıcı gücü olmayıp kalem oynatmak isteyen kişiler birer payanda olma pahasına şiir yazarlar ve taklit ettikleri kişiyi güçlendirirler sadece  Burada ikinci bir problem çıkıyor ortaya: Kime göre güzel? Bir bakış açısına göre ?doyurucu? bulunmak yetmez şiir bahsinde  Şiir, neticede, beşerî yaratma düzleminde bireyselliğin doruğu olduğuna göre, her şair dediğimiz kişiye herhangi bir grubun, eğilimin despotizmini dayatamayacağımız için, bu eğilimler konusunu faydaları oranında kabul edip geçmek gerekiyor  Bu gürültü bahsi şiirimizin özsel değil dışsal sorunudur  Öte yandan bir imkândır şiir için; çünkü şiirimizin ikinci açmazı, mesele kaybıdır  Çağımızın insana dayattığı bütün kodlamalara insanın (ve maalesef şairin de) kanmış olmasıdır  Şair, bu gürültünün içinden neredeyse sadece bazı sesleri seçerek yaratacak şiirini  Şiir yazmak bir ayıklama haline gelmiştir  Bunun çok güzel örnekleri veriliyor bugün  Şiirdeki çok uçluluk, bir toplanmaya doğru gidecek gibi görünüyor  Aldatılmamış, her şeyden kuşku duyan, uyanık bilinçli bir nesil değildi bizim neslimiz, ama bu özellikleri haiz birkaç kişi vardık ve o tohumu ektik  Kasabalılığı üzerinden atmış ya da hiç bulaşmamış (modernin kentle ilişkisi icabı), dünyadaki analitik konumunu belirleme çapına sahip (buna en azından İngilizce, Almanca veya Fransızca bilmek de dahil), şiirin gereksindiği zekâya ve birikime sahip yetenekli gençler şiiri tercih ettikleri sürece (pek az vuku buluyor bu tercih, şiir genelde ahmakların ve kendilerini başka yere yamayamayanların atladıkları bir saha haline geliveriyor sık sık) şiirimizin sırtı yere gelmeyecektir  Gelecek şiirin başarısı için öngördüğüm birtakım belirtiler sunuldu son dönemde  Evlerimizin içlerine kadar işgal altında olduğumuzun bilincinde şiirler yazıldı  Ne var ki bu işgalin somut sonuçları yaşanmadığı için bir kahraman önerebilecek şairlerin bile gündelik gerçekliğin altında kaldığı görüldü  Yer yer monolojik öncüllerin aşıldığına, bilinçlerin çoğul varoluş düzeylerini kavrayacak çapta şiirlere hazır olduğuna şahit olduk (Yazının bu kısmında sözü edilen bugün ibaresi 2005 yılı başıdır)  Katı bir benliğe / ideolojik dünyaya sahip şairlerin şiirin nasıl olması gerektiğine dair despotça belirlemeleri, entelektüel düzeyi düşük ama yetenekli sayabileceğimiz bazı şairlerin bilinçsizce bu despotizme hizmet etmesine neden oldu; ama tüm bunlar kısa sürede gülünç parodilere dönüştü  Şiire dair önerilen kavramların yeterince anlaşılamaması, tartışılamaması yahut aslında içi boş olması zamanımızın özgül bilinçlilik bakımından diğer zamanlardan daha avantajlı olmadığını da göstermiş oldu bize  Buna rağmen yukarıda andığım gürültü, kapitalizmin gadrine uğramış her bilince, mustazaflara ya da kayıp kişilere bile şiirde temsil edilme ortamı yarattı  Bu da başka birinin iç dünyasıyla ilgili olarak hakikatin âdil olamasa bile, şiirin kendine mahsus bir biçimde âdil olduğunu gösterdi   4  Biçemler Mevcut yaygın durumu, hissetme biçimleri (biçemsizliği) olarak tanımlarsak alternatif yaklaşım biçimlerini de konuşmamız gerekir  Ben bazıları oluşan, oluşmakta olan, bazıları kökenleri eskide olup da diriltilmesi gereken çeşitli kişisel eğilimlerden yola çıkarak üç yaklaşım belirliyorum  Bunları ?Duyma?nın biçemleri?, ?Bakma?nın biçemleri? ve ?Dokunma?nın biçemleri? olarak adlandırıyorum  Bu bakış açısıyla mevcut güncel anlayışları tam anlamıyla kapsadığımı iddia edemem; ancak poetik açılımlara teşne durumları özetlemiş oluyorum (Biçemler konusunu şair örnekleri ve ayrıntılarıyla görmek için bkz  Hece 122)  Bunlar, kısaca yeni bir kahraman odağında gelişen modern epik ve görsel şiir arasında salınan biçemsel tavır alış ile özetlenebilir  İkisi arasında çeşitli kademelerde bireysel çabaların olmadığı söylenemez  Özellikle 1990?lı yıllar boyunca ve 2000?lerde Dergâh dergisinde şiir yayımlamış şairlerin sonradan çözülüp çeşitli mecralara savrulmuş olsalar bile (Bu savrulma, beraberinde çeşitli dergileri ve teorik bir yapılanmayı getirse bile odaklanma sorunu sürmektedir) şiirin ibresini yerinden edecek bir güçle ve solukla ortamı dönüştürdükleri inkar edilemez  Bu dönüşüm, bir aşılanma evresine girmezse meyve vermeyecekti  Âdil savaşçılar adaleti ihmal etmeye başladıkları anda meyve kesilmiştir  Aşı ise, savrulmayı içindeyken tanımlamaktır  Tıpkı bugün artık çoğu ölmüş bulunan, büyük dediğimiz şairlerin birbirilerini ve ortamlarını tanımlayışları gibi toz duman arasında bir tanımlama çabasına girişmek gerekmektedir  Riski ne olursa olsun   5  Tanımlar ve Çoksesli Şiir Bugün şiir ortamında kendi ihtiyacını doğallıkla doğurmuş olan yeni bir durum var  İhtiyacın doğmasına paralel olarak ortamın hazır bulunuşluk düzeyi de, gerek entelektüel açıdan gerekse değişen kültürel iktidar mecraları açısından bu yeniliği karşılayacak bir düzlemde seyrediyor  Çoksesli şiirin birkaç maddeyle özetlenebilir bir poetik girişim olmadığını belirtmek gerekir (Çoksesli şiirin referansları ve bazı aşamaları konusunda kapsamlı ancak bir ilk olduğu için başlangıç niteliğinde bir kaynak bkz  Hece 129)  Gözükaralıkla yeltenilmiş, riskleri hesapsız çoklukta olan bu girişimi güzel kılan da budur; zengin ve karmaşıktır  Çoksesli şiir, mevcut şiirin yıpranmış söylemlerini, lirik olmaktan çok -keşke lirik bari olabilse diyerek- dilinin jargonlaşmış ve bloklar oluşturmuş olmasıyla klişelere gömülmüş -yenilikçi atılımlarında bile klişe yenilik söylemlerine gömülmüş- olarak değerlendirecektir  2000?lerden itibaren bugüne hızla gelişen ve çeşitlenen alt-kültürleri, ayrıksı var oluşların dillerini, teknolojik gelişmeye koşut beliren erken yaşlanmış bıkkın ergenleri anlayan ve yorumlayan, kötüye giden her şeye rağmen umudu diriltme sinyali veren donanımlı ve entelektüel şairin şiiri olacaktır çoksesli şiir  Bu anlamda son derece politik bir tavır da sergilemektedir   (Geçtiğimiz günlerde, Ankara Üniversitesi DTCF Yeni Türk Edebiyatı Bölümünde verilen seminerin metnidir) | 
|   | 
|  | 
|  |