Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dersi, edebiyat, günümüze, içerik, türk, yüzyıldan, örnekler, şiiri, şiirlerine

19. Yüzyıldan Günümüze Türk Şiiri Ve Türk Şiirlerine Örnekler Edebiyat Dersi İçerik

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

19. Yüzyıldan Günümüze Türk Şiiri Ve Türk Şiirlerine Örnekler Edebiyat Dersi İçerik



TANZİMAT

Tanzimat; düzenlemeler, yeğlemeler,ıslahat anlamına gelir, “tanzim”sözcüğünün çoğuludur Tanzim ise Arapça “nazm”dan gelir Sıraya koyma, dizme, sıralama, ıslah etme, manzum ya da düz yazı olarak yazmak anlamındadır Tanzimat, 3 Kasım 1839’da “Gülhane Hattı Hümayunu” ile temelleri saptanan düzenleme eylemlerinin genel adıdır;1876 Rus Savaşı’na dek sürer

Tanzimat şiiri; divan şiirine göre daha canlı, daha çeşitlidir Divan şiirinde zihinsel bir varlık gösteren duyumlar, Tanzimatla fikirleşir Bu dönemdeki Türk şiirine manzun nesir de denilebilir Tanzimat şiirini divan şiirinden ayıran en önemli ayrılığı, toplumcu özeeliğinde aramalıdır Divan şiiri bireyci ama Tanzimat şiiri toplumsaldır

Tanzimat şiirinde aşırı bir özcülük vardır Tanzimat şiiri, halka, halk diline eğilir Tanzimattan bugüne değin Türk şiiri, yeni bir dünya görüşü, yeni bir hayat anlayışı, yeni bir kompozisyon peşindedir

Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa söz sanatlarından uzak, söz oyunlarundan arınmış bir şiir getirirler Buna düşünce şiiri, fikir şiiri de denilebilir Namık Kemal; yüzyıllar boyu devem edegelen insanın güçsüzlüğü görüşüne karşı gelir; insanın bir kahraman olduğu görüşünü savunur Bu inancı Hamit daha ileri götürür; kainat karşısında iyimserlik, hayranlık duygularıyla dolar Günlük yaşantıdan doğan gözlemler, Tanzimat şiirine girer

HÜRRİYET KASİDESİ

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten

Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten

Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten

Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma

Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten

Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır

Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten

Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir

Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten

Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye

Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten

Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler

Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten

Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim

Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten

Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake

Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten

Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette

Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten

Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi

Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten

Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar

Fütur etme sakın milletteki za'f u betaetten

Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı

Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten

Ziya dûr ise evc-i rif'atinden iztırâridir

hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten



Namık KEMAL

YENİ ŞİİR

Tanzimat’a girerken, bireysel ve toplumsal yaşanyımız hızlı bir değişim içerisindedir Şiirimiz de bun katılmak zorunda kalmıştır Yeni bir insan anlayışı şiirimizi etkilemiş; şairler kudretlerini uluslarından almak zorunda kalmışlardır Türk şiirinin bu dönemine; Batı Uygarlığındaki Türk Şiiiri de denilmektedir Batı uygarlığı ile ulusal benliğe dönüşümüzü yansıtan bu dönem, XIX yüzyılın ortalarından günümüze kadar gelir

Yeni şiirin en belirli özelliği, gerçeğin, yaşamtının dili oluşudur Şiirimize konuşma dilini getiren Şinasi ile Türk şiirinin söz oyunlarından kurtuluş hareketi başlar Şiirimize ilk kompozisyon yine Şinasi ile girer Namık Kemal siyasete, Abdülhak Hamit felsefeye giderler Türk şiirinde duygusal bir deyiş yaratanlar Abdülhak Hamit’le Recaizade Ekrem’dir Muallim Naci, şiirimizin özünü neoklasisizme götürmek ister Yeniyi arayan eskiyi aşmak zorundadır

Şiirimizin vezin, nazım aşamalarını bilmeyen, yeni şiirimizin neler getirdiğini anlayamazlar

Yeni Türk Şiiri, nazmın şiir olmayacağı görüşündedir Türk Şiiri, Tanzimat’tan günümüze doğru geldikçe soyuttan somuta varır Yeni şiirimizin en büyük özelliği mısra yapısını getirmiş olmasıdır

DİVAN ŞİİRİNİN YIKILIŞI

Tanzimat şiirinde aşırı bir öz kaygısı vardır Muhtevanın zenginliği, şekil mükemmelliğinden üstün tutulur Tanzimat’la başlayan edebiyatımızda biçim, dil, ülkü bakımlarından yepyeni bir anlayış görülür Bu anlayışın kaynağı, Fransız Edebiyatı’dır Tanzimat’tan sonra Divan şiirinin üslupçuluğu yıkılır Şiirin konusu genişler; doğa, felsefe, iç ve dış yapı olanakları gelişir, fakat beklenen şiir yaratılamaz

Edebiyatımıza Batılı anlatışla ilk nazım yeniliklerini getiren, bu yenilikleri Sahra, Makber adlı yapıtlarında ortaya koyan şairimiz Abdülhak Hamit’tir Namık Kemal’in “Vaveyle”sı bundan sonra gelir Hamit’ten sonra özle birlikte şiirimizin biçimi de yenileşir Divan şiirini yıkanların, yeni şiiri kurmaya çalışanların öncülerindendir Hamit O; Türkçe, Farsça, Arapça, Fransızca sözcükler içerisinde yaşadığı için şiirileri bu dört dilin etkilerini gösterir Tanzimat şiirinde yeni bir şiir dilinin kurucusu sayılır

Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa eski biçim içerisinde yeni bir öz; mazmunlu deyişler yerine konuşma diline giden bir Türkçe koyarlar Nedim’le Şeyh Galip, divan nazmında yenilikler yapmak için büyük çaba gösterirler Fakat onların bu çalışmaları bugünkü nazım anlayışımızdan çok uzak, Divan Şiiri özelliklerinden dışarı çıkacak bir nitelikta değildir Halk Şiiri’mizden söyleyiş içtenliği, Divan Şiiri’mizden dizeler disiplini, Batı’dan kişinin günlük dramını almamız gerekli görülür

YENİ ŞAİR

Tanzimat şiiri; Divan Şiiri’nin dünyaya bakış açısını değiştirir Halkı ezen iktidara kafa tutma, doğa sevgisi, yüce ülküler peşinde koşma, topluma sımsıkı bağlanma, sırtı halka ve kanuoyuna dayama, şüpheci ve faydacı bir çabanın savaşını verir

Tanzimat şairi; bireycilikten toplumculuğa, saraycılıktan halkçılığa doğru gider Şiir yoluyla toplumu uyandırmak, yüceltmek amacındadır Karanlığa, baskıya geriliğe, halkı ezenlere karşı savaş açar Cunhuriyet şiirinin temeli Tanzimat’la atılır

Tanzimat şiiri; biçimle öz yönünden, yeni önleyişlerin olanaklarıyla zorlanır Gazel, kaside, murabba, kıt’a, tekrib-i bent gibi divan, nazın şekillerinin içerisine, o zamana kadar görülmeyen hürriyet, vatan sevgisi, adalet, millet, terakki, tabiat, teknik, fen, ilim, materyalist fizik ötesi düşünceler girer

EDEBİYAT-I CEDİDE ŞİİRİ

Edebiyat-ı Cedide, dil yabancı sözcüklerle dolu olmasına rağmen, bu şiirler bizde, Batı şiir anlatışına en uygun bir görüşle yazılmışlardır Edebiyat-ı Cedidecilerden sonra gelenler yabancı sözcükleri ayıklayarak Türk şiirinin bugünkü yolunu açmış oldular Şiirimizin beyit beyit kurulma aşamasından ayrılışı Edebiyat-ı Cedide şiiriyle başlar

Edebiyat-ı Cedide şiirinde Divan Şiiri’nin yerini Fransız şiir özellikleri alır; günlük, basit olaylar konu olur Avrupa nazım biçimleri denenir, şiir düzyazıya yaklaştırılır, uyakların kulak için olduğu saptanır

Edebiyat-ı Cedide’den sonraki şiirimizde anjambman vardır Anjambman; ulantı; bir mısrada anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin diğer mısralara bırakılmasıdır Servet-i Fünunculardan Tevfik Fikret’le Cenap Şahabettin bunu ustalıkla şiirlerinde kullanırlar

Edbiyat-ı cedide şiirinde şiirin yerini çoğunlukla resim alır Cenab’a göre şiir:”kelimelerde yapılmış bir resim”dir Onları biçim ve üslup titizliği, daha sonra geniş halk yığınlarının anlayabileceği bir nitelik lazanır Tanzimat şiiri olsun, Servet-i Fünun şiiri olsun; Divan Şiiri ile Batı şiirinin bileşkesinden doğmuştur denilebilir Özellikle Tanzimat şiirinin özünde Batı biçiminde Divan; Edebiyat-ı Cedide şiirinin biçim ve özünde ise Batı şiir niteliklarini bulmamız ise buradan gelmektedir Tevfik Fikret’in “Şukufe-i Yar” şiiri verilebilir

ŞUKUFE-İ YAR

Bir gonca durur kadid ü muber

Bir defter-i sanihat içinde

Binlerce emel, heves beraber

Reng-i siyah-i mehat içinde

Sessiz sessiz geçer hayatı

Bir velvele-i nikat içinde

Anlar mı aceb o dürrehatı

Coştukça sahayıf-ı eserden

Aşkın bana hoştur iltifatı

Bir goncada böyle saf-u ruşen

Tevfik Fikret

SERVET-İ FÜNUN

Servet-i Fünun şiirini yaratan Tevfik Fikret’tir Şiirlerinde sağlam bir nesir yapısı, kendinden önceki şairlerde görülmeyen iç ve dış yenilikler, toplumsal konular, biçim ve kafiye özgürlüğü, ustalıklı bir aruz görülür Türk şiirinde insan bilim, fen, teknik servisi Tevfik Fikret’ten sonra gelişir

Tanzimat’tan sonraki şiirimizde bizi öz benliğimizden uzaklaştıran bir batılaşma görülür Bu bilinçsiz Batı uygarlığı, bize öz benliğimizi duyuran Yahya Kemal’e kadar süregelir Tanzimat şiirindeki yalınlık, fikirle yüklü üslup; Servet-i Fünun‘da mecazlara, benzetmelere, istiareye yerini bırakır Servet-i Fünun şairleri, genellikle gerçeklerden kaçan derin bir melankolik kötümserlikle yüklü bir ruh hali gösterirler Bunun için doğa, hayal ve anılar yegane teselli kaynakarıdır Servet-i Fünuncular üslubu yaratırken çoğunlıkla duyguyu çıkış kaynağı olarak alırlar Dil, bu kaynaktan doğar

Haluk'un İnancı

Bir yaratıcı güç var, ulu ve akpak,

kutsal ve yüce, ona vicdanla inandım

Yeryüzü vatanım, insansoyu milletimdir benim,

ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım

Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var;

dünya dönecek cennete insanla, inandım

Yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak,

ben buna Tevrat'la, İncil'le, Kuran'la inandım

Tekmil insanlar kardeşi birbirinin Bir hayal bu!

Olsun, ben o hayale de bin canla inandım

İnsan eti yenmez; oh, dedim içimden, ne iyi,

bir an için dedelerimi unuttum da, inandım

Kan şiddeti besler, şiddet kanı; bu düşmanlık

kan ateşidir, sönmeyecek kanla, inandım

Elbet şu mezar hayatı zifiri karanlığın ardından

aydınlık bir kıyamet günü gelecek, buna imanla inandım

Aklın, o büyük sihirbazın hüneri önünde

yok olacak, gerçek dışı ne varsa, inandım

Karanlıklar sönecek, yanacak hakkın ışığı,

patlayan bir volkan gibi bir anda, inandım

Kollar ve boyunlar çözülüp, bağlanacak bir bir

yumruklar şangırdayan zincirlerle, inandım

Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın,

bilim gücüyle olacak ne olacaksa İnandım

Tevfik Fikret

FECR-İ ATİ ŞİİRİ

Fecr-i Ati şiiri ile Servet-i Fünün şiiri temelde birleşirler İkisi de doğayla aşkı aynı sözcükler kompozisyonu içerisinde öznel bir duyarlılıkla işlerler Ölçüleri aruz, nazım biçimleri çoğunlukla serbest müstezattır Fransız sembolizmini daha ileri götürürler Fecr-i Ati’ciler; toplumla, gerçekle ilgisiz, sanat için sanat yaparak, özü belirsiz duygularla örülü bir şiirin peşindedirler Kaynakları Fransız sembolizmidir

Fecr-i Ati’ciler; 1909’da yayımladıkları bildiriyle ortaya çıktılar Muhakkak ki bu şiirin en büyük, en ünlü temsilcisi Ahmet Haşim’dir ve kendisi XX yüzyıl Türk şiirinde başlı başına bir isimdir Şiirimiz en güzel sembolik örneklerii onunla verdi Bu şiirde yoğun bir hayal kudreti, zengim bir müzikalite, prizmalardan geçmiş gibi zevkli bir gözlem dünyası görülür

Merdiven

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak

Sular sarardı yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Ahmet HAŞİM

MİLLİ ŞİİR

XX yüzyıl Türk Edebiyatı’nın 1908’le 1923 yılları arasında gelişen; II Meşrutiyet’in milliyetçilik hareketleriyle başlayan şiirimiz “milli şiir” adını alır Bu şiir akımı, Cumhuriyet dönemine değin sürer Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Emin Yurdakul, Faruk Nafız Çamlıbel bu dönemin en tanınmış şairleridir

ŞAİRLER DERNEĞİ

Şairler Derneği; 1917’de kurulur Mehmet Emin Yurdakul’un 1897 Yunan Savaşı üzerine yayınladığı “Türkçe Şiirler” kitabında aruz yerine hece ölçüsünün kullanılması esin kaynağı olur Faruk Nafız Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Halide Nusret Zorlutuna, vb şairler hece ölçüsünü benimserler Mehmet Emin Yurdakul’la Ziya Gökalp’in başarılı izleyicileri olurlar

HECENİN BEŞ ŞAİRİ

Faruk Nafız Çamlıbel, Enis Behiş Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy ve Yusuf Ziya Ortaç’tan kurulu topluluğun edebiyat tarihimizdeki adı “Beş Hececiler”dir Bu şairler, 1911’de Selanik’te “Genç Kalemler”le başlayan ulusal eebiyet akımının ilkelerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yararlanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde buyuk rol oynarlar İlk şiirlerinde Ziya Gökalp’ın etkisinde kalan “Beş Hececiler” daha sonraları “Memleket Edebiyatı” adı verilen çığırın ilk ürünlerini verirler

"Aruz sizin olsun, hece bizimdir,

Halkın söylediği Türkçe bizimdir:

Leyl sizin, şeb sizin gece bizimdir,

Değildir bir mana üç ada muhtaç"

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİ (1923-1940) :

Bu dönemde tam anlamıyla yerli ve sade bir dil kullanıldı Konuşma ve yazı dilini birleştirdiler Hece ölçüsünün sesini gizleyerek, iç ahenge yöneldiler

Ahmet Hamdi Tanpınar: sembolizm havası içinde soyut şiirin ve psikolojik roman, hikaye türlerinin ustasıdır

Cahit Sıtkı Tarancı : Yaşamanın ve aşkın güzelliğini, ölümün üstünlüğünü vurguladı

Eserleri: Şiir:Otuz Beş Yaş , Düşten Güzel , Sonrası

YEDİ MEŞALECİLER

1928’de Yedi Meşale adlı bir kitapta yedi sanatçı birleşti Beş Hececilerin yaptıklarını geliştirerek, modern Türk şiirinin doğmasına ortam hazırladılar Hissedilir bir değişiklik yapamadılar Bunlar: Siyavuşgil , V M Kocatürk , Kenan Hulusi , Muammer Lütfi

Ziya Osman Saba :Yedi Meşalecilerin şiire en sadık olanıdır Çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, kadere boyun eğiş gibi temaları işlemiştir

1940 SONRASI TÜRK ŞİİRİ

1 Garipçiler (I Yeniler)

2 Yeni Gelenekçi Şiir

3 II Yeniler

4Toplumcular

5 Yeni İslamcılar

6Son Yeniler

GARİPÇİLER

Yeni şiir (Garipçi şiir) bir bakıma yıkıcı ve alaycı olarak görülür; çünkü buna öncülük eden şairler iki önemli savaş arasında yetişmiş, dünyada ve yurtta ciddi değişimler görmüşler ve yaşamışlardır Ayrıca 1920–1940 yıllarında Batı edebiyatlarının sarsan devrimci şiir akımları bize bu yeni şairler aracıcığıyla gelmiştir Bu dönemin en büyük özelliği bu akımın bütün eskilerden ayrılarak hayata bakış tarzını değiştirmiş; düşünceyi ve felsefeyi şiir dışı tutmak istemiştir 1940’tan sonra aydınlara ve “mutlu azınlığa” hitap edilen şiiri bırakıp büyük halk kitlelerine seslenme hevesi başlamıştır Bu akımla daha çok tabiat, hayat ve insanlar konu alınmıştır Aşk, salata, hürriyet, sokak satıcısı, rakı şişesi gibi tema örnekleri verilebilir Genel olarak çocukluk, ölüm, aşk, günlük yaşamdan kareler gibi örnekler verilebilir Sevet-i Fünun ve Milli Edebiyat’la kademe kademe şiire giren temalar ve nesneler çoğalarak en geniş halini bu dönemde almıştır

Ayırt edici özellikleri:

a Kafiyesizdir Onlarca bunun gerekçesi kafiye ikinci satırın akılda kalması için ilkel bir yöntemdir Gelişen insanın ve edebiyatın içinde kafiye olmamalıdır

b Ad aktarmaları, mecaz sanatı gereksizdir Yazılan bütün Garip akımı şiirlerinde görebiliriz ki oldukça sade bir dil kullanılıştır Hatta günlük dile bayağı yakındır

c Şiir söz söyleme sanatıdır Sade basit ve yalındır

d Hece ve aruz ölçüsü yoktur

e Duygulardan çok akla dayanır

En büyük temsilcilerinden biri Orhan Veli’dir Bazı şair ve şiir örnekleri:

Sıtkı Yırcalı, Cahit Sıtkı Tarancı, Rıfat Ilgaz, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Hüseyin Pala…

Sokakta Giderken

Sokakta giderken, kendi kendime

Gülümsediğimin farkına vardığım zaman

Beni deli zannedeceklerini düşünüp

Gülümsüyorum

Orhan VELİ

Çayın rengi ne kadar güzel

Sabah sabah,

Açık havada…

Hava ne kadar güzel!

Oğlan çocuk ne kadar güzel!

Çay ne kadar güzel!

Orhan Veli

Aydın Mısın?

kilim gibi dokumada mutsuzluğu

Gidip gelen kara kuşlar havada

Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden

Tabanında depremi kara güllelerin

Duymuyor musun ?

kaldır başını kan uykulardan

Böyle yürek böyle atardamar

Atmaz olsun

Ses ol ışık ol yumruk ol

Karayeller başına indirmeden çatını

Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm

Alıp götürmeden büyük denizlere

Çabuk ol



Rıfat Ilgaz

YENİ GELENEKÇİ ŞİİR

Garipçilerin ve onlara yaşıt “Bağımsız”ların, büyük çoğunlukla Batı şiirindeki denemelere kapılmaları, başlangıçta taklide uyar görünenleri de zamanla tedirgin etmiştir; yaptıkları şiirin bize ait ve değerli olduğundan “kuşku” duymaya başlamışlardır Bu yüzden Behçet Necatigil’den tutarak Attila İlhan, Hilmi Yavuz, Hüsrev Hatemi, ikinci yenilerden Turgut Uyar divan edebiyatına yönelmişlerdir Garip’ten başlayarak alaya almaya çalıştıkları Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve görmezlikten geldikleri Necip Fazıl, A Hamdi Tanpınar, A Muhip Dranas gözlerinde büyümeye başlamıştır Yeni Gelenekçiler’i üç ana bölüme ayırabiliriz:

1Hisarcılar

2 Epik (Hamasi) söyleyenler

3 Özcü (Saf şiirci, purist) şairler

MAVİ AKIM

Attila İlhan’ın Mavi isimli bir dergiyle başlattığı bir akımdır Garip akımına karşı olarak çıktı Mavi ya da Maviciler adıyla tanınan toplumcu gerçekçi şiir akımını başlattı Şiire yeni bir ses düzeni, taşkın, coşkulu bir anlatım ve kendisine özgü bir duyarlılık getirdi Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum şiir kitaplarındaki şiirleriyle genç şair kuşağını etkiledi Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün kitaplarındaki şiirlerinde divan şiiri ve şarkılardan da yararlandı İlk iki romanı Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez'den sonraki romanlarında tarihsel konulara ağırlık vermeye başladı Bu tür romanlarında öz Türkçe akımına karşı çıktı Gazete yazarlığını sürdürüyor Senaryolarını yazdığı önemli filmler: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri (Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon) Şimdi İstanbul’da bağımsız yazar

Pia

ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın

ellerini bir tutsam ölsem

böyle uzak seslenmese

ben bir şehre geldiğim vakit

o başka bir şehre gitmese

otelleri bomboş bulmasam

içlenip buzlu bir kadeh gibi

buğulanıp buğulanıp durmasam

ne olur sabaha karşı rıhtımda

çocuklar pia'yı görseler

bana haber salsalar bilsem

içimi büsbütün yıldız basar

bir hançer gibi çıkıp giderdim

ben bir şehre geldiğim vakit

o başka bir şehre gitmese

singapur yolunda demeseler

bana bunu yapmasalar yorgunum

üstelik parasızım pasaportsuzum

ne olur sabaha karşı rıhtımda

seslendiğini duysam pia'nın

sırtında yoksul bir yağmurluk

çocuk gözleri büyük büyük

üşümüş ürpermiş soluk

ellerini tutabilsem pia'nın

ölsem eksiksiz ölürdüm

Attila İlhan

II YENİ

1950 yılında bir duraksama dönemine girdikten bir süre sonra 1940 şiirine karşı tepkiler doğmaya başlar Biçim özellikleri bir hayli değişim görür Orhan Veli’den sonraki nazım şekli kafiye, vezin anlayışları kaybolmuş gibiydi Ayrıca bu dönemde Divan şiirine ait gazel, rubai gibi nazım biçimleri Behçet Necatigil, Attila İlhan gibi şairler tarafından tekrar kullanılmaya başlandı Bu akımdaki şarlerin savunduğu ortalk düşünce biçimden değil özden hareket edilmesi gerektiğidir 1955 şiirini önceki bütün şiirlerden dilce ve mısra kuruluşunca kısacası üslupca ayıran değişmeler vardır İçerik ve biçim özelliklerinden en belirginleri:

a Soyut, kapalı, bol mecazlı simgeci bir anlatım

b İç müzik önemlidir ve biçim iç müziğe göre şekillenir

1980’Lİ YILLARIN ŞİİRİ

1950 VE 55’te doğan şairlerin ortaya koydukları aklıcılığı ve toplumculuğu benimseyen dönemdir Tuğrul Tanyol, Ataol Behramoğlu, Murathan Mungan en önemli temsilcileridir

Bıçak

Yere düşürülen bir bıçak sesi

Kristali tuzla buz olmuş gözlerinin

biliyorum ay kanatıyor

ne zaman sussak geceyi

Kendini benim yerime koy

Oğul öksüzü babalar yerine

Susmayalım Bıçak uyuyor kelimelerin kalbinde

Kanlı bir şerbet gibi akar dururdu

İpeği ikiye bölen kılıçların ağzı

Bir biz inmedik suya

Kaç mevsimin yağmuru buruştu elimizde

Örtülü çarşılarda ölümü tebdil ettik

uzak durduk kabzasına çağıran intikamdan

Bir biz inmedik suya

Kendini benim yerime koy

Oğul öksüzü babalar yerine

Susuyorum Ölülerim uyuyor kalbimde

Murathan Mungan

TOPLUMCULAR

Aslında toplumcu terimi, bir akımı, bir doktrini savunmanın ve toplumlara modaya uygun, gündelik, tek taraflı çözümler sunmanın çok ötesinde geniş bir şiir tarzını isimlendirmetedir Marksist olarak da görülen bu akım sosyalizmin etkilerini taşır Nazım Hikmet’le başlayıp Tek Parti döneminde, komünistlere yapılan baskılar devam ettikçe etkilerini belirginleştiren bu akım 1960- 70- 80 yılları boyunca solcu çevrelerde ilgi görerek devam etmiştir Buna bağlı olarak “ sınıf kavgası, ekmek, tutsaklık, kurtuluş, hapishane hayatı” gibi temalar üzerinde yoğunlaşılmıştır Nazım hikmetle gelen bu akımda Nazım hikmet ilk defa serbest ölçülü şiiri yazmıştır

Çankırı Hapishanesinden Mektuplar I

Saat dört,

yoksun

Saat beş,

yok

Altı, yedi,

ertesi gün,

daha ertesi

ve belki

kim bilir

Hapisane avlusunda

bir bahçemiz vardı

Sıcak bir duvar dibinde

on beş adım kadardı

Gelirdin,

yan yana otururduk,

kırmızı ve kocaman

muşamba torban

dizlerinde

Kelleci Memed'i hatırlıyor musun?

Sübyan koğuşundan

Başı dört köşe,

bacakları kısa ve kalın

ve elleri ayaklarından büyük

Kovanından bal çaldığı adamın

taşla ezmiş kafasını

"Hanım abla" derdi sana

Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı,

tepemizde, yukarda,

güneşe yakın,

bir konserve kutusunun içinde

Bir Cumartesi gününü,

hapisane çeşmesiyle ıslanan

bir ikindi vaktini hatırlıyor musun?

Bir türkü söylediydi kalaycı Şaban Usta,

aklında mı :

"Beypazarı meskenimiz, ilimiz,

kim bilir nerde kalır ölümüz?"

O kadar resmini yaptım senin

bana birini bırakmadın

Bende yalnız bir fotoğrafın var :

bir başka bahçede

çok rahat

çok bahtiyar

yem verip tavuklara

gülüyorsun

Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu,

fakat pek âlâ gülebildik

ve bahtiyar olmadık değil

Nasıl haberler aldık

en güzel hürriyete dair,

nasıl dinledik ayak seslerini

yaklaşan müjdelerin,

ne güzel şeyler konuştuk

hapisane bahçesinde

Nazım Hikmet Ran

Alacakaranlık

Dayan bakalım,

Dağları delen Ferhat!

Dizboyu çamurdasın

Bütün gün parkta uyuyan insanların,

Resmini çizen Ömer,

Aslan Ömer!

Haklısın

Yaprağın yeşili,

Vay anam vay!

İçimi dağlar göğün mavisi

Dayan bakalım,

Dağları delen Ferhat!

Vakit alacakaranlıktır şimdi

Fethi Giray

YENİ İSLAMCI AKIM

Üslup, tarz, biçim ve temaları ile İslamcı şiirin daima “çok kapalıya- hatta anlamsıza” kaçan şiirleri nedeniyle II Yeni’nin bir parçası olarak düşünülmüştür İslamcılık akımlarında en önemli temsilci Necip Fazıl Kısakürektir Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt da bu akımın öncülerindendir Daha önceki islamcılık akımlarından farklı olarak temel olan düşüncelerden biri biri şudur “ Özgürlük, başıboşluk değil tam tersine ruhun disipline kavuşması sonucunda elde edilen varoluş yüceliğidir Bu da en yüksek düzeyine insanın Allah’a doğru yönelmesi Allah önünde kendi benliğini unutması ile mümkündür” Sezai Karakoç, yeni şiirin (ikinci yeni) batı şiirinin ötelerinden geçip, Mevlana’ya, Nesimi’ye, Fuzuli’ye yönelerek “Yeni İslami Akım’ın oluşmasında büyük rol oynamıştır Marksist dönemden en büyük farkı konunun dışardan alınması etkilenilmesi olmuştur

Bu dönemdeki çoğu şair “ serbest vezinli” bazen ölçüsü ve uyağı belirsiz mısralarla yazmayı temel almakla birlikte Divan Edebiyatı nazım biçimlerini de kullanmışlardır

SEMPATİ

Kuşlar uçarlar uçarlar

İnsanlar vardı sanır

Toprak dünyası döner oysadönen de

Gagalarının önüne getirir yuvalarını onların

Kuytular sularını yükseltir

Çöllerden sızıp gelen geyik ağızlarına

Her nasib için ayrı ayrı

Rahmet Şekillenir

Cahit Zarifoğlu

20 YÜZYIL ŞİİRLERİ

20 yüzyıldaki birçok değişim gerek sosyal, gerek ekoomik gerekse teknolojik değişmeler bu akımın oluşmasında etkili olmuştur Özellikle gazetenin ve diğer iletişim araçlarının bulunması etkili olmuştur

Bu dönemin en bilindik isimlerinden Aşık Veysel,(1893- 1973) Kağızmanlı Hıfzı,(1893-1918) Aşık Efkari(1900-1980 ) örnek verilebilir

Bilmem Hayal Miydi Yoksa Düş Müydü

Bilmem hayal miydi yoksa düş müydü

Gönül arzusunu buldu bu gece

Yalın kılıç mıydı bir ateş miydi

İçerim köz ile doldu bu gece

Bilemedim gece ile gündüzü

Seçemedim güneş ile yıldızı

Mestane gözleri mestetti bizi

Aklımı başımdan aldı bu gece

Mah yüzüne bakma ile doyulmaz

Sıra sıra benleri var sayılmaz

Aşk meyinden içen aşık ayılmaz

Bilemedim bana noldu bu gece?

Durmaz yanar gerçeklerin çerağı?

Yakın olur ehl-i aşkın ırağı

Gölköy oldu VEYSEL'lerin durağı

Hayali karşıma geldi bu gece

Aşık Veysel Şatıroğlu

Kaynakça

1“Türk şiiri Tarihi” Gıyasettin Aytaş

2“DİVAN EDEBİYATI VE ÖZELLİKLERİ” Tolgahan Şan
http://wwwosmanlimedeniyeticom/makelliklerihtml

3 “Türk Edebiyatı” Ahmet Kabaklı Basım yeri ve Tarihi: İstanbul, Austos 1999 Cilt 3

4 “ Çağdaş Türk Edebiyatı Cumhuriyet Dönemi” Şükran Kurdakul Basım yeri, tarihi ve basım evi Broy, Yayınları Mart 1987


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.