Prof. Dr. Sinsi
|
Efsane Örnekleri
Efsane Örnekleri
Efsane Örnekleri nelerdir - efsane yazilari - Efsane Örnekleri hakkinda bilgiler
ORDU-Gelin Kayaları Efsanesi
Melet Irmağına doğru inen sarp tepenin, ormanlarla örtülü yamacında çok fakir ve yaşlı biri varmış Melet, kenarındaki değirmenlere gidemeyen köylülerin zahralarını avlusundaki ufak dibek taşında öğütür, geçimini bu suretle sağlarmış Bazı rivayetlere göre bu öğütücü bir kişi tarafından döndürülebilen, çevre halkının "El Değirmeni" dediği cinsten bir taş değirmeni imiş Günün birinde, yaşlı değirmencinin kızını, uzaktan bir köyden bir gence istemişler Hayırlısı olsun, deyip evlendirmişler Çeyiz olarak, elinde, avcunda ne varsa kızına vermiş Düğüncüler, gelinin eşyalarını atlara yükleyip, oğlan, evine doğru yola çıkacakları zaman, gelin etrafı söyle bir süzmüş Avlunun bir kenarında duran babasının ekmek teknesine, kendini bugünlere getiren el değirmenine gözlerini dikmiş,
Kızının bu halini güren babası, yanına yaklaşmış:
- "Kızım, değirmen tası bizde kalsın "
diyecek olmuş Düğün alayının ileri gelenleri durumu kavramışlar
İçlerinden biri:
- Emmi veriver şu değirmen taşını kızınada, biz de yola düzülelim
Yaşlı baba:
- Olmaz, o bana lâzım
Onunla geride kalan çoluk çocuğumun nafakasını sağlayacağım, veremem, diyerek karşı koymuş
O sırada, yeni gelin :
- Babam benden bir taşı esirgiyor Ben de onsuz gelin gitmem Diyerek boynunu büküp, oturuvermiş kapının önüne
Düğüncüler yaşlı babanın geçimini nasıl sağladığını bilmediklerinden, bu değirmenin aile için ne derece kıymetli olduğunu kavrayamamışlar , işi, basit bir "gelin eşyası" bir taş olarak görmüşler, içlerinden biri:
- Hadi, emmi bu kadar da nekeslik etme Alt tarafı iki taş parçası bunun  insan kızından bunları esirger mi? Bak, o da yurt-yuva sahibi oluyor Yolumuz uzun, bekletme bizi , diyerek, değirmen taşlarnı omuzlayıp, yanındaki hayvana yüklemişler Zavallı baba, bu durum karşısında ısrarın faydasızlığını anlayarak, boynunu bükmüş Kendisinin nekes tanınmasına mı, o yaşlı haliyle çoluk - çocuğuna değirmensiz nasıl bakacağına mı üzülsün? Kala kalmış, ortalıkta O sırada, önde davul - zurna, arkada at sırtında gelin; köylüler, eşya yüklü atlarla düğün alayı, dimdik sırta doğru yolakoyulmuşlar Yaşlı gözlerle kafileyi izleyen babanın tâ  yüreğinin derinliklerinden bir tel kopmuş sanki  Derin bir ah  çekli, aklıyla mı, gönlüyle mi, bilinmez seslenivermiş, davullu alayının ardından:
-Bir taşı bize çok görenleri Allah ne etsin  Hepiniz taş olun taş
Ertesi gün, karşı tepelerden be geçeye bakanlar, Melet ırmağına doğru inen dik bir yamacın, bıçak gibi çıkıntılı bir kısmında, acayip şekilli kayalar görmüşler Daha düne kadar ormanlık olan bu yamaçta kayaların bulunuşundan ziyade, görünüşleri onların şaşkınlığa düşürmüş Çümkü, bu kayalar sanki bir kafilenin heykelleşmiş şekline benziyormuş Atıyla yaylısıyla, dzvullu - zurnalı bir gelin alayının tıpkısıymış Yılların yağmuru, karı ve fırtınalarına rağmen, bozulmayan şekilleriyle günümüzde dahi görenleri şaşkınlığa düşüren bu kayaların etrafı koyu bir yeşillikle çevrilmiştir Yılların yağmuru, karı ve fırtınalarına rağmen, bozulmayan bu kayaların etrafı koyu bir yeşillikle çevrilmiştir
Ay-Atam Efsanesi
Ay-Atam Efsanesi, Memlükler döneminde Mısır'da yaşamış olan Türk tarihçisi Aybek üd Devâdârî tarafından kayda geçirilmiş bir Türk efsanesidir Aybek üd Devâdârî'nin verdiği bilgilere göre bu efsaneyi halk dilinden yazıya aktaran ilk kişi Ulug Han Ata Bitikçi adlı eski bir Türk bilginidir
Ulug Han Ata Bitigçi'nin içinde Ay-Atam Efsanesi'nin de yer aldığı bir kitabını ele geçiren Cebrail bin Bahteşyu adlı İranlı bir tarihçi, Ay-Atam efsanesi'ni Türkçe'den Farça'ya tercüme etmiştir Bu farça tercümeyi bulan Aybek üd Devâdârî efsaneyi olduğu gibi kendi kitabına aktarmıştır
Ay-Atam Efsanesi'nin konusu insanoğlunun yaratılışıdır İnsanın yaratılışını dört unsura (su, ateş, toprak, rüzgar) ve balçığa bağlayan bu efsanede Ön Asya mitolojisinin etkileri görülür Kimi Türkologlar, Ulug Han Ata Bitikçi'nin yeni müslüman olmuş bir Türk düşünürü olduğunu düşünmektedirler
Efsanede geçen ve Kara Dağcı adlı bir dağın üzerinde bulunan Ata Mağarası motifi, Türk mitolojisinin temel motiflerinden biridir Bozkurt Destanı'nda kurtla yaşayan son Türk çocuğunun kaçıp sığındıkları Turfan'ın kuzeybatısındaki büyük dağ ve dağdaki mağara da böyle bir yerdir Ergenekon'da da durum böyledir Nitekim Ay-Atam Efsanesi'nde anlatılan mağara da Kara Dağcı adlı bir dağın üzerinde bulunmaktadır Büyük Hun ve Kök Türk devletleri zamanında Türkler'in Tanrı'ya tapınmak için bir tür tapınak olarak kullandıkları ata maaraları da kou ile ilgili ve önemlidirler
İnsanın yaratılışını dört unsur ve balçığa bağlama daha çok Ön Asya mitolojisinin geleneğidir Ancak, dört unsur inanışı Uygur Türkleri'nde de vardır Ayrıca efsanenin kişi ve yer adlarının öz Türkçe olması, Ata Mağarası motifinin efsane de önemli bir yer tutması ve dolayısıyla Türkler'in ünlü mağara kültünün efsanede yer alması, Ay-Atam Efsanesi'nin bir Türk efsanesi olduğunu ortaya koyar Ama efsanenin Ön Asya etkisi taşımasını ve Aybek üd Devâdârî'nin müslüman olması dolayısıyla efsanenin bazı bölümlerini kırpmış ya da müslümanlaştırmış olması ihtimalini göz önündetutarak efsaneyi incelemek gerekir Ay-Atam Efsanesi özetle şöyledir:
Çok çok eski çağlarda  
Çok yağmurlar yağdı Gök delinmiş gibiydi Dünya sele boğuldu, her yanı çamurlar kapladı Çamurlar akan selle yuvarlanarak Kara Dağ'daki bir mağaraya doldular Mağaranın içindeki kayalar yarıldı Yarıkların kimileri insanı andırıyordu Sürüklenen çamurlar bu insan biçimli yarıkları doldurdular
Aradan çok zaman geçti   
Yarıklardaki balçıklar sular ile benzeşti, hâllodu Güneş Saratan burcuna gedi ve havalar çok ısındı Yarıklardaki balçık sular ile pişti Yarıkların bulunduğu bu mağara tıpkı bir kadın gibiydi İçi de insanlara can veren bir kadın karnı gibiydi
Dokuz ay durmadan yel esti   
Su, ateş, toprak ve yel, insana can vermak için birleştiler Dokuz ay sonra bir insan çıktı ortaya Adına Ay-Atam dediler
Ay-Atam, gökten indi yere kondu Bu yerin suyu tatlı, havası da serindi
Sonra yine yağmurlar, seller başladı Mağara yeniden çamurla doldu Güneş bu kez Sünbüle burcunda durdu Sünbüle burcundaki güneşinsıcaklığı ile balçıklar sular ile pişti Bu kez bir hatun kişi çıktı ortaya Adına Ay-Va dediler
Ay-Atam ile Ay-Va evlendiler Kırk çocukları oldu Bunların yarısı erkek, yarısı da kızdı Onlar da evlendiler; soyları çoğaldı
Bir zaman geldi Ay-Atam ile Ay-Va Hatun'un ömürleri doldu; öldüler Çocukları, ana-babalarını türedikleri mağaraya gömdüler Mağaranın kapısını altın kapılar ile kapattılar, dört bir yanını çiçekle süslediler
YEDİ UYURLAR EFSANESİ
Yedi Uyurlar efsanesi Anadolu'da yüzyıllar boyu süregelen ve söylenen bir efsane olmuştur Kutsal kitaplarda bile bahsi geçen bu efsanenin Anadolu topraklarında yaşandığı artık kesinlik kazanmıştır Bu efsane Anadolu halkı tarafından öyle çok anlatılmıştır ki bir çok değişik türü meydana çıkmıştır Ama efsanenin genel hatlarının asıl şekli bozulmamış efsaneye sadece ek olaylar katılmıştır
Son yıllarda efsanede sözü geçen mağaranın Efes'te olduğu ortaya atılımış ve hatta Selçuk kaynaklarına dayanarak bu olayın kesinlik kazandığı söylenmiştir
Yedi Uyurlar efsanesi genel anlamıyla Hristiyalığı benimseyen fakat sırf bu yüzden dönemin kralının zülmünden kaçan 7 gençin öyküsünü anlatır Bu 7 genç imparator Decius(249-251) dönemimde hristiyanlığı benimserler Fakat dönemim halkı ve kralı bu dine savaş açmıştır ve putlara tapmaktadırlar Hal böyle oluncada başka bir dini benimseyen insanlar idam edilmektedir 7 genç hristiyanlığı kabul ettikten sonra kralın adamları tarafından takip edilmeye başlanmıştır Kralın zülmünden kaçan 7 genç bir mağaraya sığınmıştır Yanlarında Kitmir adlı köpekleri de bulunan bu 7 genç mağarada tam 200 yıl süren bir uykuya dalarlar İmparator ll Teodisus dönmeinde uyandıklarında Hristiyanlık resmi din olarak benimsenmiştir
Yedi Uyurlar Efsanesi'nin bir Selçuk dönemi anlatılanı vardır ki bu anlatı Anadolu edebiyatına sinmiş ve yüzyıllar boyu anlatılır olmuştur Selçuklu anlatısı şöyledir:
Dakyanus adlı bir oduncu günün birinde yazılı bir taş bulur Meraklanıp okuma yazma bilen birine bunu okutmak ister Başvurduğu kasaba bakkalı,önce yazılanları açıklamak istemez Taşı bulduğu yeri göstermesini ,tüm malını mülkünü kendisine vereceğini söyler Dakyanus ısrar edince ,taşı bulduğu yeri kazınca üç küp altın bulacağını,zenginleşip kral olacağını hatta Tanrı?lığını ilan edeceğini açıklar söylediklerinin tümü gerçekleşir üç küp altını bulan oduncu parasının bir bölümüyle halka yardım ettiğinden kral seçilir Zamanla öyle zengin ve güçlü kral olurki büyüklenmeye ,kendini Tanrı yerine koymaya başlar Zamanla vezirelerine de kendini Tanrı saymaları yönünde baskı yapar Vezirler karşı çıkınca onları kovar onun zulmünden korkan altı vezir,kent dışına kaçarlar şimdiki Kızlar cimnazı?nda (Kızıl Gedik) bir çobanla köpeğine rastlarlar Çoban da onlara katılır ve birilkte günümüzde ki Yedi Uyurlar Mağarı?na sığınırlar Burada derin bir uykuya dalarlar Uyandıklarında açıkmışlardır Kente ekmek almaya gönderdikleri arkadaşları eski paralarla alışveri,ş yapmaya kalkınca kralın huzuruna çıkarılır Başlarından geçenelri anlatır Kral mağarayı görmek ister Ama mağaranın kapısı Tanrı?nın buyruğuyla kapanır ve birdaha hiç açılmaz
Yedi Uyurlar Efsanesi Anodolu'da yüzyıllardır anlatılagelmiş bir efsanedir Olayın kutsal kitaplarda geçmesi efsanenin inanırlılığını güçlendirmiştir Hatta 3 sene önce Efes'te bir mağarada bulunan 7 insan iskeleti ve bir köpek iskeletinin sahibinin bu efsanedeki 7 genç ve köpekleri Kitmir olduğu fikri ortaya atılmıştır ki buna inanmamak elde değildir Güzel Anadolumuz daha nice efsaneye beşiklik etmiştir Bu kutsal topraklar yüzyıllardan beri var olan asaletini korumuş ve nice güzel olaya vesile olmuştur
|