Prof. Dr. Sinsi
|
Sorular Ekseninde Şiir
Sorular Ekseninde Şiir
Niyazi KARABULUT
Küreselleşme denilen olgu ile yaşadığımız sarsıntı (travma mı desek) hayatımızın her alanında etkili İçinde bulunduğumuz coğrafyada hâkim olan İslam medeniyetinin etkinliğini kaybetmesi ile bu medeniyete bağlı bireyler olarak derin bir savrulma yaşadık Varlıkla, acunla, hakikatle ve Allah?la olan ilişkilerimizde problemler oluştu ve düşüncelerimizde, şuurumuzda bulanıklıklar meydana geldi
Medeniyetimizin öteki uygarlıklar karşısında etkisiz kalması irademiz, ahlakımız, sanatımız ve?l-hâsıl bütün hayatımız üzerinde başkalarının tahakkümünü gündemimize taşıdı Hayatımızın sathî ve derunî boyutları istilâ edilmiş oldu Velhasıl boşluktaki seyyareler gibi kendi yörüngemizi oluşturduk
Elimizdeki kat?i burhanımıza rağmen ithal buhranlarımızla baş edemeyişimiz, asıl olmasına karşı usulden yoksun oluşumuzla açıklanabilir Yaşadığımız bu savrulmanın başka bir merkezin çevresine konumlanmakla ve bundan dolayı merkezkaç kuvvetine maruz kalmakla ilgili olduğu ayan beyan
Bütün bu savrulma ve med cezirlerden sanatımız ve şiirimiz de nasibini aldı Hoyrat iklimlerde vücud bulmaya çalışan şiirimiz vecde erişememiş; bu yüzden de kadük ve güdük kalmıştır Özden uzaklaşan söz, sadece söz olarak kalmış, etik ve estetik tarafı törpülenen; hatta ihmal edilen şiir laf-u güzaf olarak arzı endam etme gayretine girişmiştir Bu noktada iki görüş ön plana çıkar: tutucular ve modernistler Tutucular eski reçeteleri, modernistler yabancı reçeteleri sunan taraftarlar Birincileri bizi eski bir libasa sokmak ister, ikincileri ise üzerimize uymayan bir elbiseyi giydirmek isterler Hâlbuki bizim ihtiyacımız olan ?tecdid?dir
Şiir şair için mutlak zorunluluktur Sokrates: ?Yaratma ve bu yolla ürün verme insandaki ölümsüz olma güdüsünün bir ürünü? diyerek şair hakkında bir yorum açıyor Cemil Meriç ise; ?Yunancada dâhi ile şairin kökleri bir, ikisi de yaratıcı demek? diyerek şair için bir yol haritası veriyor Beklide sanatçı kendini ve kişiliğini aramak için üretmekte ve üretirken kişiliğini bulmaktadır Kişilik bulma ile üretmeyi açıklayabilir miyiz? Zor bir soru Şiir ?logos spermatikos? tur ?Zihni dölleyen söz? yani Şiirin etkileyen, dölleyen bir özelliği var Eser ortaya çıkınca şair bir boşalma yaşar Eser üretmek annenin doğurduğu çocuğu kollarına alması gibi bir şey; bir süre sonra ellerinizden uçup gider, başkalarının olur Şiir insanın kendisine dokunmasıdır Kendisini uykuda mıyım diye mıncıklamasıdır, insanın
Şiir üzerine düşünen her şair; şiirde dil, biçim, anlam, gerçek, ruh, ahenk, form üzerine sürekli kafa yormuştur Bu manada şiir; bir şuur halidir Şuursuz ve şiarsız şair mi olunur? ?Şiâr? kelimesi, ?şiir? ile aynı kökten ?Sıklık, incelik, farkındalık? manalarını içeren bir kelime? Kısa, sık ve incelikli söz yani şiir, inceliklerin farkında olan yani şâir, inceliklerin farkında olma hali yani şuur? Hepsi aynı kökten Hatta Arapça?da ince ve sık biten/saç (şa?r), buğdaydan farklı olarak ucunda ince kılçık bulunan arpa (şa?îr), sıkça söylenen slogan, amblem (şiâr) kelimeleri de aynı kökten türemiş
Kısaca, şuurla söylenen sözdür şiir Aynı şekilde şiir, bir idea ve iddiadır İdeası ve iddiası olmayan şiirin varoluş, duyuş, seziş, düşünüş, his ve tefekkür sergilemesi düşünülemez His ve tefekkürden uzak sözlerin şiire katacağı fazla bir şey yoktur ve oluşturdukları anafor içinde ruhlarımızı allak bullak ederler Şiir, dilin bütün imkânlarından yararlanarak, duygularımızı ve düşüncelerimizi bir melodik ses olarak ortaya koyar Bu bağlamda şiire soracağımız soruların karşısında alacağımız cevaplar şiirimizin hangi noktada olduğunu tespite yarayacaktır
?Ne? sorusuna alacağımız cevap şiirin aslını, ruhunu kavramamızı sağlar Bu sorunun cevabı şiirin ruhudur ki; ?zeytin içindeki zeytinyağı gibi? yaygın ve girift olmadığı sürece böyle bir şiirin hayata katkısı bir yana, hayat bulması mümkün görünmemektedir Hayatla irtibatı olmayan bir şiirin yeri tabiatıyla hayatın dışıdır Aslında şiir, eşya ve olayların, mantık kurallarına rağmen en mahrem, en tenha ve en bilinmeyen yerlerinden tutarak mutlak hakikati aramaktır Şiir, bu hakikati aramakta en zor, en sarp; ama en kestirme olan bir keçi yoludur, cılgadır
Niçin sorusuna cevap ararken şiirden çok şairle karşılaşırız Şiirin varoluş sebebine dair alacağımız cevap bu soruda gizlidir Niçin şiir? Sorusunun cevabı şiirin şairle olan ilişkisini de ortaya koyması bakımından önemlidir Şiir, şair için midir, sanat için midir, yoksa toplum için midir? Yoksa Necip Fazıl?ın deyimiyle ?Allah?ı aramak sanatı mıdır?? Kısaca şiirin varoluş sürecinde şairde derunî bir şuur hali mi hâkimdir, yoksa şizofrenik mırıldanmalar şeklinde mi sudur eder? İşte bu durum şiirin hedefini belirlemesi bakımından da önemlidir Derdini şiir, şiirini dert edinmeyen şair niçin sorusuna cevap da veremez Bu sebeple ?niçin şiir?? sorusuna alacağımız cevap şiirin misyonunu belirleyecektir
Şair, her tarafı kötülüklerle dolu bir dünyada güzelliği yakalamak, sunmak isteyen bir kişi Şairin algı kapıları farklı çalışır Ortalama insanın varamadığının farkına varır İçinde aktif bir vicdan olmayan kişi şair olamaz Şair öfke duyar ama yıkmadan başkaldırır Şair haksızlığa karşı durma cesareti gösteren bir adamdır Şair, bazen kendisini ve çevresindekileri acıtabilir
Nasıl sorusunun cevabı karşımıza daha çok estetik bir problem olarak çıkar Daha doğrusu şiirin metodolojisiyle alâkalı bir durumdur bu Metodoloji bir bakış açısıdır Bakış açısı olmayan bir şairin şiiri şirazesinden çıkmış demektir Şiirin formu, usulü, üslubu devşirme midir? Devşirilen formun şiirin iç ahenk, müzikalite, duyuş ve seziş konularında başarılı olamayacağı düşüncesindeyim Alıntı biçim ve çalıntı imgelerle yazılan şiir ne kadar bizimdir? Kendimize özgü bir duyuşun ve bir duruşun olduğu noktada olan şiirde bu özellikleri bulabiliriz
Her şiirin dil, biçim ve konu olmak üzere üçayağı olduğunu söylemek gerek Dil, şiirin nasıl sorusu karşısında verilen cevaplarda önemli bir öğe; biçim de öyle Şiirin özü ise, şairin tabiat, insan, toplum ve dünya görüşlerini yansıtır Şüphesiz şiiri şiir yapan, ne biçim, ne de özdür Şiir bunların hepsinden bir fazlasıdır Bütün bunların yanı sıra, şiirin gerçek özelliği duyurup duygulandırmasında, ürpertip düşündürmesinde, ruhun ufuklarında şimşekler çaktırmasında aranmalıdır Şiir bizi düşündürmeli ve hatta zihnimizi allak bullak edebilecek bir yeteneğe sahip olmalıdır Bu manada İsmail Mert Başat şiiri ?sanatın gerilla dili? olarak tanımlar
Edebiyatı hayatı yansıtma aracı olarak kabul edersek verilen ürünlerin çağımızın çelişkilerini, umutlarını, stresini, kaosunu mündemiç olması gayet doğal? İmgeler yenilenecek, şekil değişecektir Günümüz şiirine bir de bu açıdan bakmakta fayda var Ancak öz ile biçim arasında bocalamak günümüz yazarlarının handikabı
Şiirde her biçim evrensel olarak kabul edilebilir; ancak bize ait olan özdür Biçim değiştiğinde farklı bir yol seçmiş olursunuz, ama öz değiştiğinde, siz siz değilsinizdir artık Bu gün aruz ile, hece ile, veya serbest vezin ile (dikkat edilirse serbest şiir demiyorum; serbest vezinli şiir diyorum) şiirinizin evrensel olmasını engellemez Yeni bir şey söylüyorsanız onun alıcısı mutlaka olacaktır Özü sağlam temellere dayanıyorsa, başka bir ifadeyle sahih şiirse bu şiirin iltifata ve alkışa ihtiyacı asla yoktur
Yazılan eser geleneğin özünü taşıyorsa hiçbir kimse sizi özden kopmakla suçlayamaz Önemli olan muhatabınıza duygularınızı aktarmaktır Muhatabınızla frekans uyuşuyorsa mesele bitmiştir Ancak uçlarda gezinen örneklere bakınca insan ister istemez şöyle mırıldanıyor: ?günümüz şiirinin aklı çelinmiştir ? Ve şiirimiz nereye hareket edeceğini bilememektedir Şiiri tarif etmekteki güçlük, bizi şiir hakkında konuşmaktan ictinab ettiriyor Hangi eser şiirdir, hangisi değildir buna karar vermek oldukça zor, hatta imkânsız Hatta böyle bir yetki kimseye de verilmiş değil Ancak şu kadarı söylenebilir ki son zamanlarda boy gösteren manzum hikâyeler, sazlı sözlü şiirler, şiirin yalpalamaları olarak görülebilir
Son zamanlarda, eserlerin birbirinin tekrarı olmaktan öteye gidememesi gibi bir sıkıntının içine de düşmüş bulunuyoruz Artık eserler özgün olmaktan çok belirli mahfillerin beğenisi için yazılmış olmakta Böylece tekrara düşülmekte Özellikle büyük dergilerde eser yayınlatabilmek için derginin etrafında halelendiği otoriteden icazet almak, onların anlayışına uygun eserler kaleme almak moda Bu durum eserlerin özgün olmaktan çok ısmarlama yazılması sorununu gündemimize taşıyor
Sanatçı eserini şuur halinde üretecektir Bu aynı zamanda sanatçının insan olmasının bir gereği Sanatın, edebiyatın güzel tarafı da budur İnsana insan olduğunu fark ettirmek, insanı ruhen terakki ettirmek? Yoksa maksat sırf ürün vermek değildir ?Eğer maksud eserse, mısra-ı berceste kâfidir!? Böyle diyor Koca Ragıp Paşa Sanatın gizemli gücüyle bunu yapabilen sanatçı, büyük sanatçıdır ve bir yerlerden icazet almasına gerek yoktur
|