Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devletlerinde, din, inanış, islamiyetten, türk, önce

İslamiyetten Önce Türk Devletlerinde Din Ve İnanış

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslamiyetten Önce Türk Devletlerinde Din Ve İnanış



Eski Türk Dini
Orta Asya’daki Türk topluluklarının tslamiyetten önceki dini, GökTann dini idi Türkler yeri ve göğü yaratan tek ve büyük bir yaratıcının varlığına inanıyorlardı Gök ve yer birbirine bağlı kutsal birer varlık kabul ediliyordu
Türkler göğe “Tanrı” veya “Tengri” diyorlardı Genellikle göğü mavi rengi ile birlikte niteleyerek Kök Tengri yani mavi gök diye ifade ediyorlardı Gökleri ve yerleri yaratan yüce Tann ile maddi bir varlık olan gök için aynı deyimleri kullanıyorlardı Güneş, ay ve yıldızlann bulunduğu göklerin hepsi, ayn birer gök olarak düşünülüyordu Yeri ve göğü yaratan, bir ve büyük yaratıcı bütün göklerin üstünde oturuyordu Göklerin hepsi “Tengri” sözü ile söyleniyordu
Türkler gökten başka, tabiattaki dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, su kaynağı, mağara, ağaç, orman, göl, deniz, demir vb kuvvetlerin varlığına ve bunlann birer ruh olduğuna inanıyorlardıTürklerde, totemcilik inanışının gerekleri olan ana hukuku, mülkiyet ortaklığı, asalak ekonomi, her klana ait ayrı totem, mana ve kutsal ruhun ölmezliğine inanma hususları görülmemektedir
Çünkü Türklerde baba hukuku, ferdi mülkiyet, kan akrabalığı, hayvan yetiştiriciliği ve tanma dayanan ekonomi, mana anlayışının bulunmayışı ve ruhun ebedi oluşu husustan bulunmaktadır Bu durum, Türk dininde totemizmin bulunmadığını gösterirGökTann dini, disiplinli bir yaşayış ve toplum düzeninden kaynaklanarak Tek Tanrı düşüncesine ulaşmıştır Gök dini, inanç unsurlarıyla birlikte Çinliler üzerinde büyük ölçüde etkili olmuştur
GÖK-TANRI Dininin Özellikleri
GökTann dininin esaslarını Orhun Kitabeleri’nden, Çin kaynaklarından, diğer Türk ve yabancı kaynaklı belgelerden öğrenmek mümkün olmaktadır
Asya Hun Şanyü’sü Mete MÖ 176′da Çin imparatoruna gönderdiği mektupta, kendisinin Tann tarafından tahta çıkanldığını ve yaptığı savaşlan Gök Tanrı’nın inayeti üe kazandığını belirtmiştir Çinlilerin kurduğu tuzaktan kurtulan Şanyü KünÇin (MÖ 160126) “Tanrı takdir buyurduğu için kendisini koruduğunu ve başarısının Tanrı’nın işi” olduğunu açıklamıştır
Hunlar, Tabgaçlar ve Göktürkler atalarının ruhlannı ve onlann hatıralannı kutlu sayarlardı Kutsal mağaralar önünde atalarının ruhlarına kurbanlar sunarlardı Bizans’ın Margos piskoposu tarafından Türk mezarlannın soyulması üzerine Attila, Bizans üzerine birinci Balkan seferini düzenlemişti Benzer bir olaydan ötürü, Asya Hun Şanyü’sü (MÖ 79) Moğollar ile savaşmıştı
Türk mezarlanna Moğolların ve Bizanslıların saldırmalan ve hırsızlık yapmalarının sebebi, Türklerin ölülerini, silahlan, kıymetli eşyalan, tam teçhizatlı atlan ve mücevherleriyle birlikte gömmeleri idi Türkler, ruhun ölmediğine ve öbür dünyada hayatın devam ettiğine inanıyorlardı Bu sebeple ölüyü eşyalan ve atlanyla birlikte gömüyorlardı
Türkler iyi ve fena ruhların yanında fal ve büyüye de inanıyorlardı Ölüleri, kötü ruhlardan temizlenmesi için uzun süre bekletiyorlardı Kokmasmı önlemek için cesetleri mumyalıyorlardı Ölü gömme törenine “yuğ” adı veriliyorduHun, Göktürk ve Uygurlar otlann yeşerdiği, atlann semirdiği, taylann doğduğu ilkbaharda, beşinci ayda, dini bir toplantı yapıyorlardı
Hükümdarın başkanlığındaki bu toplantıya 24 boy başkanı, komutan ve diğer devlet görevlileri katılıyordu Burada (Hunlarda Ongin Nehri/Karakurum bölgesi, Göktürk ve Uygurlarda Tanm Irmağı kaynağı) insan ve hayvan sayımı yapılır; atalann ruhlan için, attan, koyun ve sığırdan kurbanlar kesilir ve atlı oyunlar oynanırdı Bu toplantılardan biri sonbaharda, diğeri de yılın ilk ayında hükümdarın sarayında yapılırdı
Göktürkler, ilkbahar toplantısında kağan başkanlığında ülke ileri gelenlerinin katıldığı büyük törenler düzenlerlerdi Bu törenlerde de ata mağarasında Tann’ya ve atalanna kurban sunarlardı Tabgaçlarda ise ilkbahar ve sonbahar toplantılarında atalara kurban sunulur, taşev içinde kurban kesildikten sonra, civara kayın ağaçlan dikilirdi Bunlardan kuüu (iduk) ormanlar meydana geliyordu
Kamlar
Türk din adamlarına kam deniliyordu Kamlar fala bakarlar, büyü yaparlar ve gelecekten haber verirlerdi Aynı zamanda doktorluk da yapıyorlardı İslamiyet devrinde kamlar, tabiplere kuvvetli bir rakip olmuşlardır Özel kıyafetlere sahiptiler, def veya davullan bulunuyordu Büyük ayinleri kamlar yapar, bu ayinlerde def veya davul çalarak raks ederlerdi Raks ederken vecd halinde ruhun göklere çıktığına ve yer altına inip cehennemleri gördüğüne inanılırdı Kamlann sözlerine kağanlar büyük değer verirlerdi Bütün bu özelliklerine ve büyük etkisine rağmen kamlar hiçbir zaman imtiyazlı bir duruma gelmemişler, devlet yönetimine katılmamışlardır
Göktürklerde Tanrı ve Kainat Anlayışı
Türkler göğe Tengri diyorlardı Fakat göğü yaratan kutsal ve yüce bir gücün varlığına inanıyorlar, bu güce de Tengri/Tann diyorlardı Göktürk Kitabeleri’ndeki; “Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında; ikisi arasında insanoğlu yaratılmış İnsanoğlunun üzerine de atalarım BuminKağan, İstemi Kağan, Kağan olarak oturmuşlardır” sözleri gök, yer ve insanın yaratılışını anlatmaktadır
Göktürkler, gök ve yerin üst üste gelen birçok katlardan meydana geldiklerine inanıyorlardı Kainat yedi kat gök ve yedi kat yerden meydana geliyordu Yedi kat gök aydınlıklar dünyası, yedi kat yer de karanlıklar dünyası olarak kabul ediliyordu Gök ile yer arasında, insanların yaşadığı yeryüzü bulunuyordu Göğün en üst katında bütün kainatm sahibi ve yaratıcısı Tann oturuyordu Kainat bir ve kutsal olan Tann’ya itaat ediyordu
Göktürkler devrinde çocuklan koruyan Umay Ana ve YerSular iduk (kutlu) sayılıyorlardı Orhun Kitabeleri’nde Bilge Kağan: “Babam hakan öldüğü vakit küçük kardeşim Kül Tegin yedi yaşında idi Umay gibi anam hatun sayesinde küçük kardeşim Kül Tegin erkahraman adını aldı ” demekte ve anasını, çocuklan koruyan Umay’a benzetmektedir
Yer (dağ, kaya, ağaç, orman …) ve su (ırmak, göl, pınar, dere…) tabiat varlıklan olarak iduk (kutlu) sayılıyor ve bunlara iduk yersu deniyordu Buralarda Tann’ya dua edip kurbanlar kesiyorlardı Kutlu yersularda iyi ruhların oturduklanna inanıyorlar ve buralan titizlikle koruyorlardı Bu durum Türklerde vatan duygusunun yerleşip güçlenmesine sebep oluyordu
Tonyukuk Kitabesi’nde: “Göktürk vatanına saldıran düşmanlar, Umay ve yersu ruhlarının yardımıyla gafil avlanarak basılmışlardır” denilerek, vatanın korunmasında yersu ruhlannın rolü belirtilmektedir (iduk ötüken ve Tamgı iduk baş adlannda iki yersudan bahsedilmektedir Bunlardan birincisi devlet merkezi diğeri ise Tanm suyunun kaynağıdır)
Göktürkler, kainatm yaratıcısına Türk Tannsı (Türk Tengrisi) adını vererek onu “milli” hale getirmişlerdi Göktürklerin devlet kurması, Tann’nın isteği ve izni ile olmuştu Göktürk hükümdan, Türklere Tann tarafından verilmişti Tann, Türklerin hayatı ile ilgilenen ulu bir varlık olarak düşünülüyordu Tann’yı ulu varlık anlamına gelen İdi (Sahip), Bayat(Kadim), Oğan (Kaadir) ve Ulu Yaratgan (yaradan) sözleri ile ifade ediyorlardı Şeytan (yek) ve cinin (çivi) varlığını kabul ediyorlardı, iyilerin uçmak (cennet), kötülerin tamuya (cehennem) gideceklerine ve Uluğ sagışa (kıyamet günü) inanıyorlardı
Yuğ ve Kurban Törenleri
Göktürkler ölümü, uça barmak (uçarak gitme) sözü ile ifade ediyorlardı, ölen kimsenin ruhunun uçarak Tann katma gittiğine inanıyorlardıÖlen kimsenin cesedi bir çadıra konur, önce yalan akrabaları attan ve diğer hayvanlardan kurbanlar keserek çadırın önüne dizerlerdi
Bundan sonra ağlayıcılar, matemcilerle birlikte atlara binerler ve çadınn etrafında yedi defa dönerlerdi Atlarını yorarlar, kaygı onlan zayıflatır, yüzleri sararırdı Kanlı göz yaşı dökerek ağlaşırlar, yakalannı yırtar, saçlarını yolarlar, yüzlerini ve kulaklarını bıçakla çizerek kanatırlar; yüksek sesle sesleri kısılıncaya kadar ağlarlardı
Cenaze töreni ölümden hemen sonra yapılmaz, ceset mumyalanarak bir süre bekletilirdi, ölüyü gömmek için uğurlu bir gün beklenir, gömdükten sonra Yuğ (cenaze töreni, matem töreni) yapılırdı, ölünün silahlan, değerli eşyaları, kurban edilen atının cesedi ile birlikte mezara konurdu, öbür dünyada hayatın devam ettiğine inanan Türkler, ölenin hizmetini görmesi için, hayatta iken öldürdüğü kişilerin taştan heykellerini yaparlar ve mezarının çevresine dikerlerdi Bu taştan heykellere balbal denirdi
Kurban töreninde, kurbanlık at boğularak öldürülürdü Kurban edilen at ve diğer hayvanların başlarım bir sırığın ucuna takarlardı Kurbanın eti ve kemiği ayrılır, iki görevli eti pişirirken kam, dualar okurdu Bundan sonra yuğ törenine katılanlara kurban eti ile ziyafet (ölü aşı) verilirdiTürk kağanlarının cenaze töreni, milletlerarası nitelik taşırdı Halk kafilelerinin, ordunun ve yabancı elçilerin bir geçidi biçiminde yapılırdı İstemi Kağan ile KülTegin’in cenaze törenine değişik milletlerden elçiler gelmişti Türk kağanları için her millet özel ağlayıcılar gönderirdi
Göktanrı Dininden Kalma Gelenekler
Türkler elde ettikleri buğday, dan, et, süt gibi ürünleri, iduk (kutlu) saydıklan yersu ruhları adına, belirli yerlere atarlardı Buna saçı denirdi Bugün, Anadolu’da yeni evlenen çiftlerin üzerine para, buğday, kuru üzüm vb nesnelerin atılmasına da saçı denilmektedir Günümüz Türkçesindeki darısı başına deyimi yersu ruhlarım memnun etmekten kaynaklanan eski Türk geleneğinin canlı bir hatırasıdır
Aynca, yersu ruhlanm Türk yurdunun koruyucusu sayarlardı Bu ruhların yardımlarını istemek ve zararlarından korunmak için kurbanlar sunarlardı Ağaçlara ve çalılara kurban niyetiyle çaput (paçavra), bir tutam at kılı bağlarlardı Bugün de yurdumuzda ağaçlara, türbe ve mezarlara çaput bağlama adeti devam etmektedir Saçı saçma ve paçavra bağlama gibi batıl inanışlar GökTann dininin kalıntılandır
Kırgız ve Yakut Türklerindeki ağaç kültürü, Hristiyanlar tarafından Noel ağacı geleneği olarak kabul edilmiş olup halen devam etmektedir At nalını uğurlu saymak, mavi boncuk ve nazarlıklar gibi benzeri inanışlar halen mevcuttur Bugün de bazı nesneler uğurlu ve uğursuz sayılmaktadır Kişi uğurlu saydığı eşyayı boynuna asmakta veya yanında taşımaktadır Bunlar bir taş parçası, bir bitki, mavi boncuk, bir böcek, kurt dişi, köpek dişi, ayı veya kartal tırnağı olabilmektedir Bunlara tılsım diyoruz
Türkler, ölen atalarının ruhlannın çadırın kapısı eşiğinde bulunduğuna ve kendilerini kötülüklerden koruması için Tanrı’ya yalvardığma inanırlar; giriş ve çıkışlannda kapı eşiğine basmazlardı Bugün de Anadolumuzun birçok yerinde kapı eşiği kutsal sayılmakta ve kapı eşiğine basmamaya dikkat edilmektedir,
Kadınların ve çocuklann koruyucusu Umay Ana, bugün çocuklan korkutmakla görevli umacı kavramına dönüşmüştür Bugün, ölen bir kimsenin evine komşu ve akrabalan yemek götürürler
Bu gelenek yuğ töreninden sonra verilen ziyafetin (ölü aşının) yeni bir şekle dönüşmüş olan devamıdır Türkler islamiyete uygun adetlerini İslam dini ile güzel bir şekilde kaynaştınp devam ettirmektedirler Ölü evine yemek götürmekle yakınını kaybeden ailenin acısına ortak olunmakta, dargın olanlar barışmakta ve karşılıklı sosyal yardımlaşma yapılmaktadır Yemekten önce ve sonra dua edildiğinden, bu adetin islamiyete uyumu başardı bir şekilde sağlanmıştır
Uygurlarda Din ve İnanışlar
Uygurlar da Hunlar ve Göktürkler gibi GökTann dinine inanıyorlardı Uygur hakanı Böğü Kağan 763′de Soğdlu rahiplerin etkisiyle Mani dinini kabul etti Böylece Uygurlar ile Türkler ilk defa başka bir dine girmiş oldular
Manikhe (215276) adlı bir İranlının kurduğu Maniheizm; Hristiyanlık, Zerdüştlik ve Budizm dinlerinin karışmasından meydana gelmiştir Uygurlar, Mani dini ile birlikte bu dinin yayınlan olan Soğdluların alfabelerini de almışlardır Soğd yazısı ile milli bir alfabe geliştirerek Türk edebiyatının ilk eserlerini vermişlerdir
Maniheizmin kuralları, Türklerin yaşayış ve geleneklerine zıt bir durumda idi Mani dininin Türklerin milli karakterlerine etkileri olmamıştır Çünkü, Uygurlar bu dinin emirlerini kendi yaşayışlarına göre değiştirip uygulamışlardırMani dini şehirli ve tüccar dini idi Bu sebeple, Türklerin yerleşik hayatı seçmesine ve savaşçılık özelliklerini kaybetmesine sebep olmuştur
Uygurlar, bu dinin etkisiyle edebiyat, sanat ve medeniyet alanında büyük eserler vermişlerdir Hatta kendilerinden sonra gelen pek çok devlete medeniyet hocalığı (Moğollar başta olmak üzere) yapmışlardır
Mani dinine göre, bir gün yalnız akşamlan yemek yenebilirdi Hayvani gıdalar yasaktı Mani dini ile Türk kağanlarının unvanlarına Ay kavramı eklenmiştir (Ay Tengri’de Kut Bulmış Külüg Bilge Kağan)
Türkçe, Çince ve Sogdça yazılan Karabalgasun Kitabesi; Mani dini ile “vahşi adetleri olan ve kan seline boğulmuş bu ülkenin sebzeyle beslenilen bir ülke haline geldiğini; insanların öldürüldüğü bu yerin iyilik yapmanın teşvik edildiği bir yer haline geldiğini” belirtmektedir
Kırgızlann istilasından sonra (840), Doğu Türkistan’a yerleşen Uygurlar (San), Buda dinini benimseyerek Budist olmuşlardır Mani ve Buda dinini kabul eden Uygurların savaşçılık ruhlannm zayıfladığı bazı tarihçiler tarafından ileri sürülmektedir Böyle olmasına rağmen Uygurlar, kendi ülkelerini koruyacak askeri kuvvete her zaman sahip olmuşlardır
Hazarlarda Din ve İnanışlar
Hazar Türkleri de önceleri tamamen GökTann dininde idiler Hazar Hakanlığı, bulunduğu yer bakımından doğulu ve batılı milletlerden ticaret ve sanat erbabının kaynaştığı bir ülke idi (Göktürk, Sasani, Arap, Bizans, İbrani) Milletlerarası ilişkiler sonucunda ülkede İslamlık, Hristiyanlık ve Musevilik kabul edilmiş ve yayılmıştır Çeşitli dinlere inananlar, bir vicdan hürriyeti içinde kendi dininin ibadetlerini yerine getiriyorlardı
Hazar kağanı başta olmak üzere, devlet büyükleri ve saray çevresi mensuplan (VIII yüzyılın sonlannda), Museviliğin Karaim mezhebini kabul ettiler Bizans’taki baskıdan kaçan birçok Yahudi de Hazar ülkesine gelip yerleşti Hazar ülkesindeki geniş din ve vicdan hürriyeti her çeşit kavmin yerleşmesine ve ticaret yapmasına imkan veriyordu
İslamiyet (IX yüzyıl ortalarında), Harezmlilerle Hazar ülkesine girmiş ve yayılmıştır Ortodoks Hristiyanlık da Bizanslılarla münasebet sonucu ülkeye girmiş ve yayılmıştır GökTann dini, İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik yan yana yaşama imkanı bulmuştur Hazar şehirlerinde camiler, kiliseler ve sinagoglar yan yana yer almıştır
Hristiyanlık ve Musevilik dinleri, Türk nüfusunun çoğunluğu meydana getirdiği yerlerde, Türkler üzerinde olumsuz etkilerini gösterememiştir Fakat Türk nüfusun çoğunlukta olmadığı yerlerde, Türklerin milli benliklerini kaybetmelerinde tesirli olmuştur Doğu Avrupa’da ve Balkanlar’da Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar ve Bulgarlar; Orta Avrupa’da Macarlar Hristiyanlık dinini kabul ettiler
Hristiyanhgı kabul eden Türkler, milli benliklerini de kaybederek Slavlaştılar Bunların içinde Islamiyeti kabul eden Türkler (Kama Bulgarları, Türkiye Türkleri) milli varlıklarını devam ettirmişlerdir İslamiyet, Türklerin inanç ve milli karakterlerine uygun bir din olması sebebiyle Türkler arasında yayılmış ve Türk dünyasını takviye eden bir din olmuştur


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.