Prof. Dr. Sinsi
|
Kral Hammurabi Ve Babil Günlüğü // Horst Klengel
HAMMURABİ YASALARI
19 yüzyılın son on yılında bir dizi tablet bilimin dikkatini üzerine çekmiştir Bunlar, Ninova’nın, yani Asur İmparatorluğu’nun gücünün doruğuna ulaştığı dönemde onun başkenti olan kentin çok zengin tablet kütüphanesinden çıkmaydı Bu kütüphane Babilli Hammurabi yönetiminden en az Binyıl daha sonra derlenmişti ve tabletler arasında daha eskiden kalan ya da bunların kopya edildiği pek çok tablet bulunuyordu Söz konusu metinlerin Hammurabi dönemine dek dayandığı anlaşılıyordu, çünkü bir çoğu yasalardan söz ediyordu Yani Hammurabi döneminde bir dizi yasa çıkarıldığı varsayılabilirdi Kısa süre sonra bunun kesin kanıtı da bulundu
1901’in Aralık ayıyla, 1902’nin Ocak ayı arasında J de Morgan yönetiminde Sus’da çalışan Fransız arkeologlar, zamanında Elam devletinin yönetildiği bu kentin akropolünde, diyoritten üç büyük kaya blok buldular Bunlar -Hammurabi'nin dikme taşı- konik biçimde sivrilen ve 2,5 metrelik bir yüksekliğe ulaşan bir dikme taş halinde birleşiyordu Ön yüzünde bir kabartma vardır ve uzun bir giysiye bürünmüş, başında tası andıran bir takke taşıyan bir adam sağ kolunu saygı dolu bir hitapla kaldırmıştır Saygısı, dört boynuzlu bir taçla yüce konumda olduğu sezdirilen, tahtında oturan bir tanrıya yöneliktir
Tanrının omuzlarında güneş ışınları yükselmektedir Tanrının omuzlarından güneş ışınları yükselmektedir Bunlar -tanrının Marduk’la özdeşleştirilmesi tümüyle olasılık dışı kalmasa da- tanrı Şamaş’ın canlandırıldığına işaret etmektedir O güneş ve -güneş herşeyi ışığına çıkardığı için- adalet tanrısıydı Sağ kolunu uzatmıştır ve anlaşılan iki noktaya işaret etmektedir: Yüzük ve değnekle, hükümdarlığın ve egemenliğin işaretlerine Dikme taşın geri kalan bölümü çepeçevre bir yazıtla kaplanmıştır Arkaik işaretleri kendi aralarında, her defasında düşey bir çizgiyle birbirinden ayrılmış ve sola doğru giden satırlar halinde düzenlenmiştir -öncelikle resmi anıtlarda kullanılan bir yazma biçimi, buna karşılık günlük uygulamada soldan sağa yatay satırlar halinde yazılıyordu
Bu yazıt, kazının filoloğu V Scheil’a dikme taşın Babilli Hammurabi’ye ait olduğunu görme ve metinde bu kralın yasalarını farketme olanağı verdi Böylece kabartmadaki adamın kimliği de kesinleşmişti: Bu, tanrısı tarafından güç belirtileriyle donatılan Hammurabi’dir Bugün British Museum’da bulunan başka bir kabartmadakine benzer biçimde, Hammurabi burada uzun bir sakal ve etli bir burunla, tümüyle kendi bireyselliğinden pek bir şey ele vermeyen, normal Babil tipine uygun olarak görülmektedir Belki, yalnızca 15 santimetre yüksekliğinde olan ve Sus’da, hemen dikme taşın yanında bulunan siyah granitten bir erkek başı, yaşlı bir kralın daha portremsi bir kopyasını sunmaktadır: Burada da geleneksel yuvarlak takke bulunmaktadır, ancak takkenin altında ince dudakları, ağır gözkapakları ve kırışık cildiyle yaşlı bir adamın yüzü görülmektedir Bir kralı -bunun Hammurabi olup olmadığını bilmiyoruz- tanrısının elinden tutmuş durumda gösteren bir kabartmada olduğu gibi
Hammurabi’nin dikme taşı ve küçük erkek başı bugün Paris’de, Louvre’dadır Aslında bunu Hammurabi’den yaklaşık altı yüzyıl sonra yaşamış olan bir adama borçluyuz Çünkü M Ö 1150 civarında Babilonya’ya yönelik çok sayıdaki Elam yağmasından biri sırasında Hammurabi’nin dikme taşını Sus’a sürükleyip götüren büyük olasılıkla Elam Kralı Şutruk-Nahunte’ydi Kuşkusuz bu hareket dikme taşa duyulan ilgiden değil, aynı zamanda düşmanı büyüsel bir biçimde zayıflatma umuduyla yapılmıştı: Dikme taşla birlikte, Babil’in Hammurabi döneminde yaşamış olduğu gönenç ve egemenlik de Elam’a getirilecekti Ve kuşkusuz Elam kralı bu yolla saygınlığını pekiştirmek istiyordu, üç Binyıl sonra başkentinde yeniden bulunan başka Babil anıtları da onun başarılarını ilan edeceklerdi: Akad kralları Maniştuşu ve Naram-Sin’in iki anıtı, yine 1188’den 1174’e dek Babil’de krallık etmiş olan Meşipak’ın anıtı Üç anıttaki her bir yazıt, hakkedilmiş metinlerle donatılmıştır; Elam kralı buralara kendi zaferiyle yazıtını yerleştirilmiştir Bundan Şutruk-Nahunte’nin bu anıtları Kuzey Babilonya kenti Sippar’dan Sus’a getirdiği anlaşılmaktadır Hammurabi’nin dikme taşında da böyle bir “kazınmış” yer bulunmaktadır, ancak sonra, bilemediğimiz nedenlerden dolayı Elam kralının bir yazıtı işlenmemiştir Bu durumda dikme taşı bu kralın getirdiği tümüyle kesin değildir ve zamanında nereye dikilmiş olduğu da karanlıkta kalmaktadır Ancak bu dikme taşın, Hammurabi’nin oldukça bağlı olduğu ve son yıllarında yerleşim yeri olarak tercih ettiği Sippar’da olması mümkündür
Metin, Hammurabi’nin hükümdarlık zamanında öylesine önemli görümüyordu ki, başka birçok dikme taşa da kazındı Yalnızca Sus’da iki ya da hatta üç dikme taşa ait taş parçaları çıkarıldı Binyıldan çok daha fazla bir süre boyunca yasalardan bölümler tabletlere kopya edildi, “yasa kitabı” okullarda işlendi ve böylece kuşaktan kuşağa aktarılarak bilinçlerde kaldı Bu kopyalar yaklaşık yedi sütunun silinmesiyle oluşan boşluğun en azından kısmen yeniden doldurulmasını ve Sus dikme taşının metninin büyük ölçüde onarılmasını sağladı Dikme taş yazıtının edebiyat anıtı olarak da geç dönemlere dek yankı uyandırdığını, öncelikle yasaların öndeyişinden yapılan kopyalar belgelemektedir
Bizzat çiviyazısı metinde böyle bir bölümlemeye gidilmemiş ise de, bugün bu yasalar 282 “madde”ye ayrılmaktadır Yazıtın ilk yayımcısı V Scheil, “Eğer” ile başlayan bölümlerden yola çıkarak, yazıtı maddelere ayırmaya gitmiştir Başka kaynaktan parçalar biraz daha faklı yazılmış maddeleri olası kılmaktadır, ancak biz klasikleşmiş sayıma bağlı kalacağız
Bilimde, Hammurabi dikme taşı bağlamında tartışılmış olan birçok sorundan, -bunlar üzerindeki tartışma bugün de hâlâ tamamlanmamıştır- burada önce, yalnızca tarihlendirme sorununa değinilecektir Genel olarak dikme taş metninin yazılmasının daha sonraki dönemde değil, bizzat Babilli Hammurabi’nin hükümdarlık zamanında gerçekleştiği kabul edilmektedir Ancak burada uzun saltanatın hangi yıllarının söz konusu olduğu belli değildir: Belge tabletlerinde görmeye alışık olduğumuz gibi, dikme taşın üzerinde tarih bulunmamaktadır Bu durumda ancak içerikle ilgili belirli ipuçlarına dayanarak taşın yapıldığı tarihe ilişkin yargılara ulaşma olanağı vardır Bu konuda öncelikle Hammurabi’nin yasaların öndeşiyinde sayılan askeri başarıları yararlı olmaktadır ve herhalde bunlar kralın geç yönetim yıllarına işaret etmektedir Yıl formüllerinde ise 2 Yıl için Hammurabi’nin ülkede adalet sağladığı haberi yer almaktadır; ancak bu tarih kuşkusuz çok erkendir ve kesinlikle yalnızca tahta çıkıştan sonraki, artık gelenekselleşmiş “toplumsal önlemler” ilanına ilişkindir İlke olarak, yeni kralın tahta çıkışının adı 1 Yıla verildiğinden, iktidara geçişin hemen ardından olanları tarih formüllerine kaydetme şıkkı 2 Yıla kalmaktadır 22 Yıl “Hammurabi’nin adaletin kralı olarak portresi” istemini taşımaktadır, ancak bu kaydın Sus dikme taşında bulunan kabartmayla ilişkili olduğu kuşkuludur, yasaların girişinde sözü edilen fetihler nedeniyle, genel olarak dikme taşın yapımı ancak 38 hükümdarlık yıllından sonraki zamanın, hatta belki de Hammurabi’nin 40 yılının düşünülebileceği görüşü egemendir Ancak böyle bir yapıt üzerinde uzun yıllar boyunca çalışılmış olduğu da hesaba katılmalıdır Bunu, Sus dikme taşından birkaç yıl daha eski olan bir metindeki bir öndeyişin parçaları da vurgulamaktadır Dikme taşın kabartmasının daha eski örneklerinin -örneğin Hammurabi’yi “adaletin kralı” olarak gösteren, günümüze kalmamış o portre- olması da olasılık dışı değildir Yasaların dikme taşa ancak Hammurabi iktidarının sonlarına doğru kaydedildiğini belirten başka incelemeler de vardır, bunlara daha sonra dönülecektir
KRAL HAMMURABİ ve BABİL GÜNLÜĞÜ
Horst KLENGEL
Çeviren; Nesrin ORAL
|