|  | Mahya Nedir? Mahyacılık Sanatı Özelliği |  | 
|  05-29-2010 | #1 | 
| 
[KAPLAN]
 |   Mahya Nedir? Mahyacılık Sanatı ÖzelliğiMahya Nedir ? Ramazan aylarında camilerin minareleri arasına gerilen ışıklı yazı şeritlerine mahya, bu yazıları hazırlayan sanatçıya da mahyacı denir  Eskiden mahyacılık, büyük bir ustalık isteyen gerçek bir sanat dalıydı  Bu alanda yetişmiş büyük ustalar, yerlerini alacak olan çıraklara işin bütün inceliklerini öğretirlerdi  Mahya kurmak için, caminin en az iki minareli olması gerekir  Eskiden böyle büyük camilerde, iki minare arasına ip veya teller gerilir, mahya ustası da, genellikle zeytinyağ doldurulmuş kandilleri veya mumlu fenerleri ipin üzerine dizerek istediği dinî yazıyı yazar, hatta resimler yapardı  Bütün ramazan boyu bu kandiller, rüzgâra rağmen geceleri pırıl pırıl yanardı  Camilerin elektrikle aydınlatılmaya başlamasından sonra, mahyacılık kolaylaştı ve ayrı bir sanat olmaktan çıktı  Kandil yerine renkli elektrik ampulleriyle ve yeni yazıyla mahya kurma geleneği bugün hâlâ sürdürülüyor  Yani mahya kısacası camilerin arasına yazılan ışıklı yazıdır  Mahyacılar Kurulmadan önce kareli bir kağıt üzerine kalıbı hazırlanıp kandillerin yeri belirlenirdi  Ramazan ve bayram gecelerinde çift minareli camilerde iki minare arasında gerili iplere kandiller asarak yazı yazma ya da şekil yapma geleneği, İslam dünyasında sadece Türklere özel olup özellikle İstanbulâ’da gelişmiş bir sanattı  Mahyacılar, çifte minareli camilerin minarelerinin arasında â??dış mahyaâ?�; Ayasofya, Sultanahmed, Süleymaniye ve Nuruosmaniye camilerine de â??iç mahyaâ?� kurarlardı  Bir mahya için yaklaşık 8 kg yağ harcanırdı  Kurulmadan önce kareli bir kağıt üzerine kalıbı hazırlanıp kandillerin yeri belirlenirdi  Mahyacılık Sanatı Ramazan aylarında camilerin minareleri arasına gerilen ışıklı yazı şeritlerine mahya, bu yazıları hazırlayan sanatçıya da mahyacı denir  Eskiden mahyacılık, büyük bir ustalık isteyen gerçek bir sanat dalıydı  Bu alanda yetişmiş büyük ustalar, yerlerini alacak olan çıraklara işin bütün inceliklerini öğretirlerdi  Mahya kurmak için, caminin en az iki minareli olması gerekir  Eskiden böyle büyük camilerde, iki minare arasına ip veya teller gerilir, mahya ustası da, genellikle zeytinyağ doldurulmuş kandilleri veya mumlu fenerleri ipin üzerine dizerek istediği dinî yazıyı yazar, hatta resimler yapardı  Bütün ramazan boyu bu kandiller, rüzgâra rağmen geceleri pırıl pırıl yanardı  Camilerin elektrikle aydınlatılmaya başlamasından sonra, mahyacılık kolaylaştı ve ayrı bir sanat olmaktan çıktı  Kandil yerine renkli elektrik ampulleriyle ve yeni yazıyla mahya kurma geleneği bugün hâlâ sürdürülüyor  Mahyalar Her Ramazan, minareler arasından gönlümüze ilâhi mesajlar veren mahyalar, ne badireler atlatmış! ‘Var ol İnönü’ yazılı bir mahya hayal edebilir misiniz bugün? ‘Para biriktir’ yahut, ‘Var ol Başbakan’ ‘Müslümanlar Cumhuriyetperverdir’ sözü ışıldasa bir kubbenin üstünde, neler olur? Mahyalar içinde bir mahya vardır ki, ömrümce unutamam  İstanbul’un mütareke felâketi içinde bunaldığı bir Ramazan’dı  İstiklâl Savaşı, Anadolu ufkunda bir umut güneşi gibi kâh parlıyor, kâh sönüyordu  Bir gece, teravih namazından çıkanlar Bayezit Camii’nin minareleri arasında bir şaheser beyit gördüler  Yahya Kemal’in Âkifane beyti, karanlık gökte ışık ışık parlıyordu: Ta ki yükselsin ezanlarla müebbed nâmın / Gâlip et! Çünkü bu son ordusu İslâm’ın…” Süheyl Ünver’in Halide Nusret Zorlutuna’dan naklettiği bu anı, mahyaların İstanbul semalarını süslediği günlerde çıktı karşımıza  Sadece o mu? Yahya Kemal’in de söyleyecekleri vardı, söz mahyadan açılmışken  1921 yılında kaleme aldığı ‘Kandiller Yanarken’ başlıklı makalesinde 1919 Ramazan’ını şöyle anlatıyordu: “Bir gece Rumları tanıyan ve bizi seven bir ecnebî ile Moda’daydım  Karşıdan İstanbul, mahyalariyle, minârelerinin şerefelerindeki kandilleriyle görünüyordu  O ecnebî bu manzaraya baktı, baktı: ‘Bu şehir Türktür ve Türk olmasa insâniyet güzelliğinden bir âlem kaybeder’ dedi  ‘Rumlar bir senedir bu şehri bize Yunanlı göstermek için ne çarelere baş vurmadılar, kendi evlerinden sonra Beyoğlu’nda Türk emlakini de maviye beyaza gark ettiler  Siz ses çıkarmadınız lâkin bu akşam ne sizin ne de hükümetinizin tertîbi olarak minâreler kendiliğinden öyle bir nümâyiş yaptılar ki bu şehrin milliyetini tamâmiyle gösterir  ” Osmanlı; sözü sanatla söylemekte, işi estetikle yapmakta mahir  Bu sebeple cami, minare, ezan ve mahyayı ince bir zevk kadar Osmanlı’nın mührü olarak da okumak gerek  Göklerin yaramaz çocuklarını andıran yıldızlar, cami kubbeleri üzerinde oynaşırken iftar ve teravih hem daha bir güzelleşiyor, hem başka anlamlar kazanıyor  Şimdiye dek önemli kısmı Ord  Prof  Süheyl Ünver tarafından kaleme alınan bazı belgeler dışında ciddi bir katalog çalışması yok mahyalar hakkında  Önümüzdeki yıl ‘İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti’ projeleri kapsamında yayımlanacak bir kitap, bu eksiği büyük oranda kapatacak  Prof  Dr  İsmail Kara, Yusuf Çağlar ve Ömer Faruk Şerifoğlu’nun birlikte hazırladığı çalışma, esas olarak cami aydınlatmalarını konu ediniyor  Ki, bunlar arasında ana başlığı mahyaların oluşturduğunu söylemek abartı olmasa gerek  Öncelikli amaçlarının, ‘mevcut literatürü bir araya toplamak’ olduğunu söyleyen İsmail Kara, satır aralarında mahyalar ve iki minare arasına yazılan yazıları nasıl yorumlamak gerektiğine dair önemli ipuçları da veriyor  Uzun süredir devam eden arşiv çalışmalarında bulabildikleri en eski fotoğraf ikinci meşrutiyet dönemine ait  Çeşitli rivayetler olmakla birlikte, mahyanın tarihi 16’ncı yüzyılın ikinci yarısına, İkinci Selim dönemine kadar gidiyor  İlk mahyaların ne zaman ve nasıl kurulduğuna dair bilgiyi yine Süheyl Ünver’den alıyoruz: “Eskiden camiler, içerden yatsı ve bazı günlerde sabah namazı için büyüklükleri nisbetinde mumlarla tenvir edilirdi  Ramazan ayının hususiyeti vardı  O zaman mabetlerimiz daha çok aydınlatılırdı  Türkün zevki bu ya, durur mu? Dışlarını, bilhassa minarelerini de aydınlatalım dediler  16’ncı asırda bu dıştan aydınlık ananesi başlıyor  Önce bayram ve kandil gecelerinde yapılıyor, beğeniliyor  Artık bütün Ramazan gecelerinin revnaklı geçmesini mucib oluyor  1721’de bu usul diğer bütün camilere teşmil ediliyor ve bu esas dâhilinde herkes bir yenilik ortaya koyuyor  ” Önceleri iki minare arasına gerilen halatlara muhtelif şekiller resmederek başlıyor ustalar  Zamanla ustalıkları ölçüsünde teknikleri de ilerliyor  ACABA BU AKŞAM MAHYADA NE VAR? Öyle ki İstanbulluların teravih vaktini sabırsızlıkla beklediği, zeytinyağı ile yanan kandillerin ömrü ortalama 3 saat olduğu için cami cami dolaşıp “Acaba bu akşam mahyada ne var?” sorusuna cevap aradığı da rivayetler arasında  Kimi zaman Kızkulesi, kiminde bir kayık ya da vapur, köprü, iki minareli ve kubbeli bir cami, açık bir şemsiye, çorba kâsesi, çiçek hatta kuş selamlıyor onları  Yazılı mahyaların ilk ne zaman başladığı bilinmiyor  Merhaba, Merhaba Ya Şehr-i Ramazan, Gufran Ayı, Bismillah, Safa geldin, Elveda gibi kısa yazılarla başlıyor ilk örnekler  İsmail Kara, yazıya geçilmesiyle birlikte mahyaların sosyalleştiğine ve siyasallaştığına dikkat çekiyor  Mesajların içeriğinde göze çarpıyor muhteva değişikliği  Özellikle I  Dünya Savaşı, mütareke ve Millî Mücadele yıllarında ‘Yetimleri koru, Şehitlere fatiha, Hilal-i ahmeri unutma, Para biriktir, Yerli malı kullan’ gibi yardımlaşma ve savaş mağdurlarını gözetmeye dönük mesajlar, vurgular var  Kara’ya göre, bu mahyalar bize Türkiye’de siyasi merkez ve toplumun din meselesine nasıl baktığını gösteriyor  ‘VAR OL İNÖNÜ’ YAZILI MAHYA Eldeki başka bir fotoğraf ‘Müslümanlar Cumhuriyetperverdir’ yazan bir mahyaya ait  ‘Atatürk’, ‘Var ol İnönü’ yazılı mahyaların fotoğrafları da ulaşmış bugüne  “Cami, bütün İslam tarihi boyunca aynı zamanda siyasi bir kurum  Cuma namazları ve özellikle hutbe çok önemli siyasi unsurlardır  ” diyen Kara, laik bir rejim olma kararındaki Cumhuriyet’in mahyaları araç olarak kullanmasını ‘siyasallaşma’ olarak yorumlasa da bu realiteyi Cumhuriyetle başlatmıyor  “Abdülhamid döneminde, padişahın doğumu minarelere, camilerin aydınlatılmasına intikal ediyor  Siyasallaşma orada da var  Padişah, ramazanda seferden dönüyorsa ‘Padişahım çok yaşa’ yazıyor bir mahyada  Sonraki yıllarda Hırka-i Şerif’in ramazanın 15’inde ziyarete açılması ve padişahın da orada olması vesilesiyle daha sık kullanılıyor bu mahya  ” Cumhuriyet’le başlayan asıl farklılık mahyaların ramazan dışına taşması  1950’lerden sonra kandil geceleri, fetih yıldönümleri, vakıf haftası, camiler haftası gibi vesilelerle mahya kurulmaya başlanıyor  Yüzlerce yıllık mazisine rağmen bugün bile Türklere ve İstanbul’a has bir uygulama mahya  Prof  Dr  Kara, “Mahya Edirne ve Bursa gibi eski pay-i tahtlardaki istisnai uygulamalar dışında Anadolu’ya ve İslam ülkelerine neden yayılmadı?” sorusuna şu karşılığı veriyor: “Belki İstanbul’un topografyası ve camileri müsait olduğu için  Yüksek tepelere inşa edilmiş camilerin minarelerine kurulan mahya, geniş bir alandan görülebiliyor  Her şehir buna müsait değil  Ayrıca imkânla da alakalı  Mahya masraflarını cami vakıfları karşılıyor  Usta istihdam edeceksin, her mahyaya neredeyse 250 kandil lazım  Onlara dolduracak zeytinyağı alacaksın  Rize’deki bir cami bunu yapabilir mi?” MAHYA SARAY İZNİNE TÂBİ İDİ Mahya kurulması için camilerin en az iki minaresi olması gerekiyor  Osmanlı zamanında ise birden fazla minaresi olan cami sayısı sınırlı  Neden mi? Cevabı Süheyl Ünver veriyor: “Eskiden zengin olanlar rastgele cami yaptıramazlardı  Bütün inşaatta olduğu gibi bunda da bir kayıt ve şart vardı  Nitekim paşalar bir minareli ve zeminle beraber cami yapabilirlerdi  Diğer halk ve esnaf daha ufak camiler yaptırmışlardır  Bunda servetin nisbetinden ziyade va’zolunan kaidelere riayet mevzu bahstir  ” Mahyalarda ne yazacağı kadar hangi camilere mahya kurulacağı da sarayın iznine tâbi  Lâkin nadir de olsa başka sorunlar çıkmıyor değil  Rivayet ediliyor ki, selâtin camilerde mahya kurulmasına dair ferman çıktığı zaman Eyüp Camii’nin minareleri mahya kurulamayacak kadar kısa olduğundan yeniden iki şerefeli iki minare inşa ediliyor  ‘MAHYA İSTERİZ’ Diğer bir rivayetin konusu ise Üsküdar’daki Mihrimah Camii  Önceleri tek minareli olan camiye, Üsküdar halkının “Yalnız İstanbul’da kuruluyor  Burada da mahya isteriz  ” niyazı üzerine bir minare daha ilave ediliyor  Fakat nedendir bilinmez günümüzde camilerin boyutları ve minare sayıları herhangi bir sınırlamaya muhatap olmasa da eski bir İstanbullu olan mahya hâlâ İstanbul’da ikamet etmeye devam ediyor  İsmail Kara’ya göre, mahyalara estetik açıdan olduğu kadar halkın katılımı açısından da bakmak gerek  Sadece üstün bir zevke işaret etmiyor  Heyecanına ve zevkine hitap ederek halkı dinî atmosfere doğrudan dâhil ediyor  1950’lere kadar zeytinyağıyla yanan kandiller kullanılarak hazırlanan mahyalar, o tarihlerde elektrikle yakılmaya başlanıyor  Tarihî camilerin kontrolü, saraydan Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçtikten sonra hangi selâtin caminin mahyasına ne yazılacağına onlar karar veriyor  Ancak bugün yaşanan en büyük garabet, tarihî camiler dışındaki camilere hangi şartlarda mahya asılacağını ve bu mahyalarda ne yazacağını düzenleyen bir mevzuatın olmayışı  Cami dernekleri kimi zaman eski günleri hayırla yâd etmeyi zorunlu kılan yazılara kendileri karar veriyor  Mahya Örnekleri | 
|   | 
|  | 
|  |