Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
asenaları, tarihinin, türk, şanlı

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



Yüce Hakan Tomris Hatun

Yüce Hakan Tomris Hatun, Hz İsa'nın doğumundan önce, Altıyüzüncü Yılda Türklerinin hükümdarı idi Bu sıralarda İran'da da Ahamenid sülalesi hakim bulunuyordu Bu sülale vaktinde İran orduları birkaç defa Doğuya doğru saldırarak Türklerle savaşmışlardı

Tomris'in hükümdarlığı vaktinde İranlıların basında Kirus adında bir hükümdar bulunuyordu Bu hükümdar önceleri Saka Türkleri ile çarpışarak onları yenmiş ve Batı Türkleri'nin güney kısımlarım ele geçirmişti

Bu savaşlardan on yıl kadar sonra Kirus, Peçeneklere de saldırdı Harbin sebebi, Kirus'un Tomris'le evlenmek istemesi ve Peçeneklerin kadın başbuğunun bu isteği reddetmesi idi

Tabii bu sebep, o çağlardaki usullere göre çok önemli idi Çünkü, Tomris, İran hükümdarı ile evlendiği takdirde, hükümdarı bulunduğu ülkeler de, Kirus'un eline ve dolayısıyla İranlılara geçmiş olacaktı

işte, teklifi, Türklerin kadın Sakam tarafından geri çevrilince, esasen kan dökücü bir insan olan Kirus, çılgına döndü ve kendisiyle evlenmeği kabul etmeyen bu kadın hükümdarın cezasını vermeğe karar verdi Kirus önce, Tomris'in oğlunun emri altındaki Türk öncü kuvvetiyle karşılaştı ve onları bozguna uğrattı

Tomris'in oğlu düşmana yenilmenin verdiği yasla kendi, kendini öldürdü Bu savaşı kazanan ve gözleri dönmüş olan Kirus, Türk Hakanı Tomris hatunun da üzerine yürüdü Türklerle, İranlıları bir kere daha karşı-karşıya getiren bu savaş, pek kanlı oldu Önce her iki taraf birbirlerine ok atmaya başladılar Bu oklaşmalar öyle şiddetli oldu ki, iki taraftan yaralanmayan hemen hiç kimse kalmadı

Böylece gayet kanlı bir başlangıçtan sonra, ordular mızrak ve kılıçlarla göğüs göğüse geldiler Türklerin kadın başbuğu ile İranlıların erkek hükümdarının idare ettiği bu müthiş savaşın sonu çabuk geldi Her vuruşmada olduğu gibi, bunda da zafer kartalı, kahramanlık, askerlik kabiliyeti ve zekada üstün olan tarafın esiri oldu Savaşı Türkler kazanmıştı

Yüce Türk Hakanı Tomris Hatun hem milletinin ve yurdunun mukaddes sevgisiyle ve hem de savaşta yenildiği için hayatına kıymış olan sevgili oğlunun, gönlüne saldığı büyük acı ile dövüşmüştü ve başardığı bu kahramanca dövüşle İran ordusunun büyük kısmım cansız olarak yere sermiş olmakla beraber, Ahamenid sülalesinin azgın hükümdarı Kirus'u da telef etmişti

Kirus hayatında çok kan akıtmış bir hükümdardı Bunun için, kahraman Türk kadını Tomris, bu kan akıtıcı adama, dünyaya ibret teşkil edecek bir muamelede bulundu ve Kirus'un kafasını kan dolu bir fıçıya atarak "hayatında kan içmeğe doymamıştın, şimdi, doya, doya iç!" dedi Bu hadise yüz yıllarca dünya milletlerinin dillerinde söylendi durdu ve bugüne kadar ulaştı

İşte Tomris hakkında tarihin verdiği mevsuk (kaynak) bilgiler bundan ibarettir Geri kalan birçok hususlar efsanelerle karışmakta dır

Bu zaferin kazanılması büyük bir hadisedir Çünkü Tomris, o sırada sadece Türklerin bir kısminin, yani yalnız Peçeneklerin hükümdarı bulunuyordu ve kumanda ettiği kuvvetler, bu bakımdan mahduttu Diğer taraftan Ahamenid hükümdarı ise, butu İran'ın hükümdarı idi ve ordusu nispet kabul etmeyecek kadar büyüktü Üstelik bu hükümdar bir erkek ve karşısındaki ise bir kadındı

Fakat bu kadın Sadece bir kadın değil, bir Türk kadını idi ve bu kadın, kendisiyle izdivaç ederek, milletinin ve vatanının hürriyetine istiklaline kasteden kan dökücü bir adama karşı yılmadan dövüşmüştü Kahraman Tomris, mazimizin göklerin süsleyen şanlı bir yıldızdır Bu şanlı kadın, bütün Türk kadınlarına örnektir (*)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



SÜYÜMBİKE HATUN

Altın Ordu Hanlarından Cambek'in 1357'de ölümünden sonra ortaya çıkan taht kavgaları ve Aksak Timur ile Toktamış arasında 1391 ve 1395'lerde cereyan eden savaşlar neticesinde zayıf düşen Kıpçak ilinde, "Kazan Hanlığı", "Astrahan Hanlığı", "Kırım Hanlığı", "Sibir Hanlığı" gibi daha küçük Türk devletleri meydana geldi ve büyük Altın Ordu devleti fiilen sona ermiş oldu
Kazan Devleti, iç mücadelelerle de sarsılınca gittikçe zayıflamış ve Ruslar'ın müdahalesi de o nispette artmıştır
Kazan'da iktidarı elinde bulunduran zümre, sulhun muhafazası için Han seçiminde Moskova'nın arzusuna boyun eğmek, topraktan fedakarlık etmek ve hatta çocuk yaşta han ilan edilen Ötemiş (1548-1551) ile annesi Süyün Bike'yi Moskova'ya teslim etmek gibi ağır şartlara katlanmışsa da Kazan Hanı Safa Giray 1547’de ölür Oğlu Ödemiş Giray iki yaşında olduğundan varisi annesi Süyün Bike olur Ruslar 13 Şubat 1550’de Kazan’a hücum eder Süyün Bike de diğer kahramanlardan geri kalmadan savaşır Fakat şehir düşer ve Kazan Beyleri ile birlikte o da esir alınır Gemilere bindirildiklerinde halk gözleri yaşlı nehrin kenarında beklemektedir

Kazan Melikesi var gücüyle bağırır:
-“KazanKaygulu , kanlı şehir!Başından tacın düştü Sen şimdi dul kadın gibisin! Sen şimdi efendi değil , kul oldun!Sen başsız arslan gibisin! Her devlet akıllı Han ile idare edilir , güçlü çeri ile ayakta kalır! Bunlar olmayınca, herkes senden Hanlığı alır! Eski günlerini, bayramlarını hatırlayıp, benim gibi ağla artık Nerede senin eski Hanlık bayramların? Nerede sendeki çocuklar , beğler , Töreler? Nerede senin genç kadınların , güzel kızların; onların şen sesleri nerde?Hepsi kayboldu değil mi? Bundan sonra sende,bunların yerine ağlamalar, inlemeler olacak!Sende bal akan ırmaklar, pınarlar vardı Bundan sonra onlarda senin
evlatlarının kanları ve gözyaşları akacak! Rus kılıçları onları kırıp geçirecek! Ey Tanrım! Bizim en azgın düşmanımız olan İvan’a
tez cezasını ver! Kazan’ın başına bu belaları açan Şeyh Ali ile Türeleri cezasız bırakma! Onlar beni düşman eline düşürünceye kadar çalıştım; çekmiş olduğum eziyet ve sıkıntıları onların da , onları umursamayan ve ülkelerine sahip çıkmasını bilmeyen Kazanlıların da başına ver Tanrım!Ver ki ,bundan sonrakilere ibret ve ders olsun ; başka Türk Yurtlarının başına böylesi gelmesin!

Bu esir alınıştan sonra Süyün Bike’ye ne olduğu hususunda çeşitli rivayetler varAma bilinen bir şey başka Türk yurtlarının başlarına da böylesi sıkıntıların geldiği ve neredeyse hepsinde Türk kadınının da mücadele verdiği gerçeğidir Türkiye’de Kurtuluş Savaşı’na kadar silahlı mücadelelerin içinde yerini alan kadınlarımız savaş sonrasında da fikir, ilim, siyaset ve sanat alanlarında milli denebilecek mücadeleler vermişlerdir
Zaten önemli olan herkesin kendine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmesi değil midir? Öyleyse her birimizin Türk milletine faydalı olacak hedefler belirlememiz gerekir

"Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" TİTRE VE KENDİNE DÖN!

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



SUYUMBİKE BEYİTİ

Takdırden adem ozbaydı, bır kuday tüzgenge
Kudaydın kulı bır zaman kazaga tüzgendey
Mıng bes yüz onbeste bu dünyaga kelgenmen,
Ata-ana davletı eş ketpes dep bılgenmen
Ata-ana kolında bır kaygı da körmedım,
Bu kaygılar körermen dep esaplap ta yürmedım
Taktirden insan kaçamıyor, Bir Huda dilediğinde
Huda’nın kulu bir zaman kaza’ya dilediği gibi
Bin beş yüz onbeş’te bu dünyaya gelmişim,
Ata-ana devleti hiç gitmez diye bilmişim
Ata-ana kolunda bir kaygı da görmedim,
Bu kaygıları görürüm diye hesap edip de gezmedim

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Sabiy şağım, nurlu yüzüm, mırza kızı bolgan baktım
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Çocukluk çağım, nurlu yüzüm, Mirza kızı olduğum bahtım
On segız yasıma tolgan şaklarımda
Han hatını boldım men ata-ana yaklarında
Kırımhan kazaga akeldı taktırım,
Kazannıng yas hanı Yengalı boldı erım
Yengalı Han öldı bır zalım kolınnan,
Endıgı kazalar taydılar yolınnan
Hanbike bolganım, ekı yıl turganım,
Tul kaldım kaygılı, han dünya yoğaldı
On sekiz yaşımı doldurduğum cağlarımda
Han hatunu oldum ben ata-ana tarafında
Kırım Han kazan’a getirdi takdirimi,
Kazan’ın genç Hanı Yengali oldu erim
Yengali Han öldü bir zalimin eliyle,
Artık kazalar şaştılar yolundan
Han eşi olduğum, iki yıl durduğum, dul kaldım kaygılı, han dünya kayboldu
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Sıluv şağım, nurlı yüzüm, han bikesı bolgan vakıtım
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Çocukluk çağım, nurlu yüzüm, han hatunu olduğum vaktim
Kırımlık Safagerey kazanga han boldı,
Üş hatını bolsa da, dörtünşıge menı aldı
Dünıyalar kavıflı, zamanlar kaygılı,
Kazanga küşlü padışahlar köz saldı
Kazan ışı tınışsız, düşpan barı bılıne,
Devletı bar kısıler kıre kısı tılıne
Safagerey vakıtında bek köp boldı soğıslar,
Ar kaydan yav kelgennen avır boldı solıklar
Ömırım öttı on dört yıl Safagerey han mınan
Kazan şahar köngılsız yolda tökken han mınan
Şahar tısında soğıs, ışınde tolgan afat
Sol tınışsız vakıtta Safagereyım vafat
Ekı yaslık ulım, közım nurı kulınım,
Ötemıs-Gerey ım kaldı yetım, bılbılım
Kırımlı Safa Giray Kazan’a han oldu,
Üç eşi olsa da, dördüncüye beni aldı
Dünyalar karanlık, zamanlar kaygılı,
Kazan’a güçlü padişahlar göz koydu
Kazan içi karışık, düşmanın tamamı biliniyor,
Devlet sahibi kişiler düşüyor insan diline
Safa Giray vaktinde pek çok oldu savaşlar,
Her yönden düşman gelmesiyle ağır oldu ateşkesler
Ömrüm geçti on dört yıl Safa Giray Han ile
Kazan şehri gönülsüz yolda dökmüş han ile
Şehir dışında savaş, içinde dolmuş afet
O karışık zamanda Safa Giray’ım etti vefat
İki yasındaki oğlum, gözümün nuru yavrum,
Ötemıs-Giray’ım kaldı yetim, bülbülüm
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Özım de tul, ulım yetım, kayda menım tınış vakıtım
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Kendim de dul, oğlum yetim, nerde benim mutlu cağlarım
Meskuv hanı kazandı almak bola özine,
Kazanlılar pıtne aşa, karamaydılar sözıne
Meskuv hanı ögıttı karttı, yastı yığıttı
Berıngız maga, dep, tutarman yebır etpey
Mırzalar söz anlamay, küşlerı az soğıska,
Neşe kabat söz bızıp, bardı olar solıkka
Solık şartın tağı da bu mırzalar bızdılar,
Moskova Hanı Kazan’ı almak istiyor kendine,
Kazanlılar fitne açıyor, bakmıyorlar sözüme
Meskuv Hanı örgütledi yaşlıyı, genci yiğiti
verin bana, diye, tutarım cebir etmeden
Mirzalar söz anlamıyor, güçleri az savaşmaya,
Nice defa söz bozup, vardı onlar ateşkese
Ateşkes şartını tekrar bu mirzalar bozdular,
Nogay, Kırım, Kazanlılar türlı yerge tozdılar
Han ornına han bolıp turalmadım pan bolıp,
Alsızlendım mırzalarga, yüreğım bavırım kan bolıp
Bacaralmay ıstı, tınglatalmay kısıdı,
Ar kaysısı bılgen bolıp yürıttıler bu ıstı
Han kabırı üstıne kurdırdım tas minare,
Oylandım: Özüm ölsem de atım köp yılda kalar
Minaredı kurganım köngıllendırer elımdı
Nogay, Kırım, Kazanlılar çeşitli yerlere kaçtılar
Han yatağına han olup duramadım pan olup,
İçerledim mirzalara, yüreğim ciğerim kan olup
Beceremeden işi, dinlemeden kişiyi,
Her birisi de bilmiş gibi yürüttüler bu işi
Han kabri üstüne kurdurdum tas minare,
Düşündüm: Kendim ölsem de adım çok yılda kalır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



Minareyi kurmam gönüllendirir elimi
Kazandakı kınezler özı tınış bolarga,
Ar kaysısı kol salganlar menı yesırge alarga
Emre boldı ketpeğe, küymelerge yetpeğe
Közlerımnen nur kettı, bılmeymen ne etpeğe
Menı tutıp, ekı adem oltırttılar arbaga
Takat, vaktı kaldırıp, küyeme yanına barmağa
Kazandaki kınezler kendileri güvende olmaya,
Her birisi el kaldırmışlar beni esir almaya
Emir geldi gitmeye, kafeslere yetmeye
Gözlerimden nur gitti, bilmiyorum ne yapmaya
Beni tutup, iki adam oturttular arabaya
Takat, vakti kaldırıp, kafas yanına varmaya
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Köngılım munglı, Yüzım sarı, yesır vakıtım
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Gönlüm dolu, yüzüm sarı, esir vaktim
Közım saldım halkka, köbı yılap uzata,
Kaysıları “Meskuv hanı rahimlı” dep yuvanta
Şaar tamam gürldey, yılay-sıktay davısı,
Mağa tüsken kaygılar mırzalardıng tavısı
Oylap aldım, Kıyamet bolganma ale buğın dep,

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



Göz gezdirdim halka, çoğu ağlayarak uğurluyor,
Bazıları “Moskova Hanı merhametlidir” diye avutuyor
Şehir tamamen gurulduyor, ağlama-hıçkırma sesi,
Bana düşen üzüntü mirzaların davası
Düşündüm, kıyamet mi olmuş hele bugün diye,
Tağı oylandım: yılayşılar mendey kımık tuvıl dep
Barıp yetkende deryağa, kırıttıler küymeğe
Azız tıllerım baylandı, bılmeymen ne söz demeğe
Kaysı aytadı:alveda, kaysı aytadı alfirak
Halk haldı yığılıp, küşsız bolıp firak ta
Küşlı ademler yuvıkta, Kalganları yırakta
Volga ga şıkkanda, karadım men kalaga,
Kaldı yılap kazanım, usap öksız balaga
Dedım: Mıskın Kazanım, tüstü tacıng basınnan,
Kaldıng buğın davletsız, yasma ağar yasıngnan
Kayda kaldı şatlığın, kayda senıng baylığın?
Körer közğe belğılı, azır kul, yarlılığın
Bosap kaldı sarayıng, nurım kettı yüzımnen
Daha düşündüm: ağlayışlar benim gibi gizli değil diye
Varıp ulaştığında denize, soktular kafese
Aziz dillerim bağlandı, bilmiyorum ne söz demeye
Bazısı diyor: elveda, birisi diyor güle güle
Halk kaldı yığılıp, güçsüz olup ayrılık ta
Güçlü insanlar yakında, gerisi uzakta
Volga’ya çıkınca, baktım, ben kaleye
Kaldı ağlayarak Kazan’ım, benzeyerek öksüz bebeğe
Dedim: Miskin Kazan’ım, düştü tacın başından,
Kaldın bugün devletsiz, genç mi genç yaşın ile
Nerde kaldı şaatlığın, nerde senin hükümranlığın?
Görür göze belirgin, hazır millet, dostluğun
Boşalıp kaldı sarayın, nurum gitti yüzümden
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Han sarayda tuvgan edık, buğın kaldık yesır, yetım

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Han sarayda doğmuş idik, bugün kaldık esir, yetim
Minarem körındı köp yerleğe yetkenşe,
Tağıda bır yıladım, ellerım pıtkenşe,
Dedım: Ya rabbıy, minarem , bılmeysıng, kayda baram!
Minarem göründü çok yerlere yettikçe,
Daha da bir ağladım, ellerim bitesiye,
Dedim: Ya Rabbi, minarem , bilmiyorsun, nereye varayım!
Kaldırdım endı senı, taktırge yoktır şarem
Han üstıne kuraldıng, tastandır senıng astıng
Ömırlerge kalarmız; Senı men menım atım
Solay söylep barganda, minarem de yoğaldı,
Yoğalıvga sebep sol, küyme bek köp yol aldı
Bıraktım artık seni, taktire yoktur çarem
Han üstüne kuruldun, tastandır senin altın
Ömürlere kalırız senin ile benim adım
Böyle söyleyip vardıkça, minarem de kayboldu,
Kaybolmasının nedeni kafes çok yol aldı
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Köngılım munglı, közım yaslı, özım yesır, ulım yetım
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gönlüm yüce, gözüm yaşlı, kendim esir, oğlum yetim
Küyme kettı yoğalıp, karşığaday kustı alıp,
Mendey karıp şarasızdıng akılın, küşın alıp
Bara turıp bız yettık Zuya değen kalağa,
Keldı andağı bayar, mırza bızdı körıp kalmağa
Barıp yetkende zuyağa, anda bız üş kün turduk,
Şıkpadık bız bır yerge, küyme ışınde oltırdık
Annan kettık Meskuv ge, körıp safar mecnetın
Yesır bolıp baramız, körmey dünya zıynetın
Köp zamanlar barğanda, Meskuv ge barıp yettık
Bu baktısız baslarga ne bolar dep bız küttık
“Kızlar maydanı” değen bır orınga elttıler
Bıraz karap turğannan bızdı yurtka kırıttıler
Kırgen yurtka karavıl koydılar bır on kısı,
Şığarmaydılar, yürıtpeydıler, kırıtpeydıler bır kısı
Kün de oza, tün de oza, kayğıdan denım sızlay
Ekı boyar kelgen bır kün, bırısı “Ayda” dep kol soza
Yesır bolğan ne şara? Kozğaldım men kayğıra,
Balam mınan ekevımızdı kayda olar alıp bara?
Barıp kırdık ken yurtka, ışınde onıng hansaray
Köp kısıler yıyılğan, barısıde bızge karay
Padışah ta munda özı, mağa aytadı bır sözdı:
“Balang munda asırarlar, erge berermen sızdı”
Dep sonda balamdı kolımnan aldılar,
Yesırlıkten yangan edım, tağı otka saldılar
Esıttım men balamdı poplar alğanlar dep,
Akılı da yok sabıydı dınnen şığarganlar dep

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



Kafes gitti kaybolup, alici gibi kuşu alıp,
Benim gibi garip çaresizin aklını, gücünü alıp
Vara vara biz ulaştık Zuya denen şehre,
Geldi oradaki ahali, mirza bizi görüp kalmaya
Varıp yetince Zuya’ya, orda biz üç gün durduk,
Çıkmadık biz bir yere, kafes içinde oldurduk
Oradan gittik Moskova’ya, görüp sefer zorluğunu
Esir olup varıyoruz, görmeden dünya ziynetini
Çok zamanlar geçince, Moskova’ya varıp ulaştık
Bu bahtsız başlara ne olur diye biz düşündük
“Kızlar meydanı” denen bir yere götürdüler
Biraz bakıp durduktan sonra bizi binaya soktular
Girdiğimiz binaya nöbetçi koydular bir on kişi,
Çıkarmıyorlar, yürütmüyorlar, sokmuyorlar bir kişi
Gün de geçiyor, gece de geçiyor, üzüntüden beynim sızlıyor
İki adam gelmiş bir gün, birisi “sur” diye el kaldırıyor
Esir olan biçare? Dikildim ben haykırarak,
Yavrum ile ikimizi nereye onlar alıp gidiyor?
Varıp girdik geniş binaya, içinde onun hansaray
Çok insan toplanmış, hepsi de bize bakıyor
Padişah ta burada kendisi, bana diyor bu sözü:
“Oğlunu burada büyütürler, kocaya veririm sizi”
Diye orda yavrumu elimden aldılar,
Esirlikten yanmış idim, daha da ateşe koydular
Duydum ben yavrumu poplar almışlar diye,
Akılı da yok sabiyi dinden çıkarmışlar diye
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Közım munglı, közım yaslı, kaldım yalgız, yesır, yetım
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gözüm mühürlü, gözüm yaşlı, kaldım yalnız, esir, yetim
Men ketkende kündesım “kettı endı Süyımbike” dep
Özıne er kayğırıp, bolayak bolgan hanbike
Halk mınan kengesıp, Astrahandan han algan,
Özım kenem kenız eken, atı yadığer bolgan,
Kündesım hanga bargan, Kazandı tutaman dep,
Dünıya aytkan:”Asıkpa ale, senı dey otka atarman”, dep
Sol yılda ol menı de padışah berdı bır hanga,
Kasımdağı Şeyhalığe, Kazanga düşpan yaka
Menı alıp soğıska emre boldı barmağa,
Meskuvlermen bırğe kazandı özıne almağa
Ben gidince kumam “gitti artık Suyumbike” diye
Kendine koca alıp, olmak istemiş hankadın
Halk ile anlaşıp, Astrahan’dan han almış,
Kendim Kne gez imiş, adi Yadigar imiş,
Kumam hana varmış, Kazanı tutarım diye,
Dünya demiş:”Acele etme hele, seni de ateşe atarım” diye
O yıl o beni de padişah verdi bir hana,
Kasımdaki Şeyhali’ye, Kazana düşman tarafa
Beni alıp savaş emir olundu varmaya,
Moskoflarla birlikte Kazan’ı kendine almaya
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Kazanım yok, köngılım munglı, mutalmay eş hasretım
Suyumbike adım, Nogay aslim, Nerde benim genç devletim
Kazan’ım yok, gönlüm dolu, unutamadan hiç hasretin
Şeyhalıler barğanlar, Kazandı özıne alganlar,
Menı satkan mırzalardıng basın yerge salganlar,
Yadığer mınen kündesım tağıda kolğa tüsken,
Menı yandırgan otka özıde yahşı pısken
Karıp balam Ötemıs te altı yasına yettı,
Yalğan dünyadan öttı, onnan bır kayğım bıttı
Dünyağa kelğen adem kayğı körmey turmaydı
Düniyada şat yürğennıng de topraktır akır orını
Şeyh Aliler varmışlar, Kazan’ı kendilerine almışlar,
Beni satan mirzaların başını yere koymuşlar,
Yadigar ile kumam daha da ele düşmüş,
Beni yakan ateşe kendiside iyi pişmiş
Garip yavrum Ötemıs de altı yaşına ulaştı,
Utanç dünyasından gitti, ondan bir üzüntüm bitti
Dünyaya gelen insan kaygı görmeden durmuyor
Dünya da şaat gezenin de topraktır son yatağı
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Kördım mecdet, şektım azap mutılamaydı eş hasretım
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gördüm zorluk, çektim azap unutulmuyor hiç hasretim

KAYNAK:
NOGAY TÜRKLERİ BÜLTENİ - Anasayfa

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



DİLŞAD HATUN (İPAR HANIM)

(Ayrıca, Çinlilerin adlandırdığı "ŞİANG - FEİ" Güzel

kokulu Prenses)

Yıl 1756Türkistan, iç savaşın eşiğinde, felakete doğru adım adım yaklaşmaktadır Ülke beylerinden Kuçar Beyi Hocası bey ile Hoten Beyi Hoşköpek saltanat sevdası ile (ülke yönetiminde bulunan Davaçiye karşı savaş açmış, alabildiğine kavgasını sürdürmektedir, hatta bu durum, öyle bir boyuta ulaşmıştır ki zamanın Çin İmparatoru olan Chi-En-Lung'dan hasımlarına karşı yardım bile istemişlerdir Böylece, hiç farkına varmadan ülkelerinin nasıl bir çalkantı içinde olduğunu düşmanlarına adeta açıklamış olurlar Durumu değerlendiren İmparator hemen, hiç zaman yitirmeden büyük bir ordu ile Türkistan üzerine yürür Zira, nicedir, Türkistan'ı kendi topraklarına katma hayali içindedir Bu nedenle kendisine güzel bir fırsat doğmuştur Ordusunun başına güçlü bir komutan olan Şao-Hui'yi getirir güçlü olduğu kadar da haşin

Ordu, Türkistan sınırlarında görüldüğü zaman, tüm Türkistan,bu beklenmedik saldırı karşısında şaşırıp kalır, hele yardım isteği ile kapılarını çaldıkları bu kimselerin, kılıçla karşılık vermesi, beyleri yıkar, perişan eder Halkın şaşkınlığı, beylerin ise hayal kırıklığı devam ederken, Şao-Hui, saldırıya geçer Türkistan ordusu da ister istemez saldırıya yanıt verir Halk, yediden yetmişe cepheye dökülür Nedenini bile bilmediği bu savaş karşısında kendini kahramanca savunur çetin bir savaş olur Ancak, düşmanın çokluk olması ve hele Şao-Hui'nin kıyıcı tutumu karşısında öyle bir an gelir, en sağlam imamları bile yıkar Öyleki bir çok yerde, halk dövüşmeden teslim olma durumunda kalır

Fakat beylerin bazıları, Hoca Burhanettin'in kardeşi Hoca Cihaneşi Dilşad Hatun, Davaçi ve yakınları düşmana teslim olmayı kesinlikle kabul etmez, iki yıl canhıraş bir halde savaşırlar Bu arada, bir çok yakınlarını yitirirler

Ama, Şao-Hui'nin kıyıcı tutumu karşısında, daha fazla direnmenin mümkün olamayacağını görerek İran’ın Bedehşan Emirliğine sığınmaya karar verirler Büyük bir kafile ile Künlün dağını aşarak Bedehşan'a gelirler Ancak, Bedehşan Emiri AIİ Şah gelenleri kabul etmekte pek İstekli davranmaz Çünkü, geçmiş yıllarda, zaman zaman Türkistan beyleri ile sorunlar yaşamıştır Sınırda yığılmalar olur

Durumu haber alan Şao-Hui,hemen ordusu ile gidenlerin ardına düşer ve orada bulunanların yarısını biçerDurumdan dehşet duyan Şah AH kalanlara kapılarının ardına kadar açarBöylece, Dilşad Hatun eşi Cihan ve Davaçi ile birlikte bir çok Türkistanlı Bedehşan'a sığınmış olur Geride ise, kanlı bir arenayı andıran korkunç savaş sahneleri kalır

Şao-Hui, katliamı basan olarak görerek bunu tescil etmek ve İmparatoruna sunmak için, şah Ali'den Cihan'ı ve Davaçi'yi vermesini ister Hem de diri olarakŞah Aliböyle bir şeyin mümkün olamayacağını söyleyerek onu reddeder

Ama,Şao-Hui,baskıya yeltenince Emir, sonunda çaresiz kalarak beylerin,sadece başlarını verebileceğini, çünkü, İslam dininin buna cevaz vermediğini söylerBaşlar, Çin'e götürülür ve orada birer kılıcın ucuna takılarak halka teşhir edilir

Geride kalan Dilşad Hatun ve Davaçi'nin eşi, tüm bunlardan habersiz, merak içinde eşlerini beklemektedir Aylar sonra, Komutan Şao-Hui, yeniden emirliğinde belirir Bu kez imparatorun buyruğu üzerine Dilşad Hatun'u götürmek ister

Zira, Dilşad Hatun'un güzelliği ve kahramanlığı, kendisine öyle anlatılmıştır ki İmparator, görmeden ona aşık olmuştur

Şao-Hui, ayağının tozu ile Şah Ali’nin huzuruna varır ve Dilşad Hatun'u Çin'e götürmek istediğini söyler Şah Ali vermemek için direnir Ama komutan ne yapıp yapıp imparatorun buyruğu yerine getirmek azmindedir Çareler arar Bir takım dolambaçlı ve hileli yollar denerSonunda,birkaç ünlü Türkistanlı ulemayı Bedehşan'a gönderir Bunlardan Molla Said adındaki zat, Şah Ali'nin huzuruna vararak, Türkistan’dan geldiğini ve Dilşad Hatun'u halkının istediğiniona ihtiyaçları olduğunu söyleyerek Emir'i kandırır Türkistan halkının zulüm ve baskıdan kıvrandığını ve eğer Dilşad Hatun İmparatora ricacı olarak giderse halkın rahatlayabileceğini söylerBu nedenle,kendisinin Kaşgar halkının sözcüsü olarak geldiğini sözlerine ekler

Halkı için canını bile esirgemeyen Dilşad, kendisi için ölümle denk olan bu teklifi çaresiz olarak kabul ederek, oradan gözyaşları ile ayrılır Yolda kendisine İki yüz Türk askeri ve Çinli bir alay eşlik eder Geçtiği her yerde saygı görür, fakat ne bu ilgi ne de içindeki umut ışığı onu ıstırap çekmekten alıkoymaz Çünkü ülkesini hallaç pamuğu gibi atan bir İmparatorun ayağına gitmek ve ondan şefkat dilemek kadar korkunç bir şey olamazdı onun içinAcısını damla damla içine akıtır Dilşad'ın bu üzgün halini gören Komutan,onun canına kıyabileceğini düşünerek yeniden bir takım yalanlarla onu avutmaya çalışırÜzüntüsünün yersiz olduğunu ve eğer İmparatordan ricada bulunursa, onun Cihan'ı da serbest bırakabileceğini ve birlikte ülkelerine gidebileceklerini söyler

Kafile, üç ay gibi bir zamanda, çöller, dağlar aşarak Çin'e varırSaray o gün, olağanüstü anlar yaşar Herkes merak ve heyecan içindedir Hele İmparatorun heyecanı doruktadır Bazı kimseler de bu savaşçı ve mağrur kadının nasıl dize geleceğini görmek için adeta seyre gelmiştir Fakat, Dilşad bir Prensese özgü vakar ve davranışla saraya gider Hatta saray kurallarına bile meydan okuyarak, savaşta giydiği zırhı ile at üstünde görünür İmparatorun huzuruna vardığında yine aynı vakar, aynı davranış İçindedir Sarayın görkemi onun ruhuna en küçük bir eziklik vermemiştir Kendinden emin adımlarla tahta doğru yürür İmparator, ayağa kalkarak, Asya'nın bu eşi benzeri görülmemiş kahraman ve güzel kadınını selamlar orada bulunanlar huşu içinde İmparatora secde ederek onu selamlarken, Dilşad davranışını hiç bozmaz Hatta valinin uyarısını bile dinlemeyip ona şöyle bir yanıt verir

"Müslüman olduğumu unutuyorsunuz Bizde, yalnızca Tanrı'ya secde edilir O anda, ana İmparatoriçenin sesi yükselir "O da tanrı'nın oğlu', herkesin ona secde etmesi gerekir Onun huzurunda bulunan herkesin'"

Aslında Dilşad'ın bu davranışı yüzlerce yıllık saray kurallarına göre büyük bir suçtur

Cezası da ölümdür Bunu bilen saraylılar, İmparatorun nasıl bir tepkide bulunacağını merak ve korku içinde beklerkenTanrı'nın oğlu, karşılaştığı bu olağan üstü varlığın büyüsü ile bambaşka bir kimliğe bürünür ve nazik bir sesle

"Hoş geldiniz" der Dilşad hatunvakur bir halde kılıcını kınından çıkararak İmparator'a uzatır ve ekler "Bu teslim olma anlamına gelmesin Bunu sadece, Çinli askerlerin yurdumdan çekilmesi koşulu ile veriyorum"

İmparator, kılıcı alır ve müstehzi bir davranışla geri verirDilşad, bu kez ikinci dileği olan, Cihan'ın serbest bırakılması isteğinde bulunur İmparator buna da olumlu bir yanıt bulur Fakat, bu haller ana

İmparatoriçeyi daha da sinirlendirir İmparator, bir yandan annesini nasıl yatıştıracağını düşünürken, bir yandan da bu güzel kadını nasıl kazanacağını ve kendisine bağlayacağını düşünür Ona sarayında güzel bir daire ayırtır

Buyruğuna nedimeler verir Oysa, genç kadının gözünde hiçbir şey yoktur O sadece, Cihan'ın serbest bırakılacağı ve birlikte Kaşgar'a gidecekleri günün hayalini kurar, durur Kendisini ülkesindeymiş gibi düşler

İşte, yine böyle umut dolu bir günde, Cihan'ın öldürüldüğünü ve başının da kılıca takılarak halka teşhir edildiğini işitir Çılgına döner Ve hemen oracıkta, İmparator'dan öcünü alacağına dair ant içer Bunu defalarca yineler

Hatta imparatorun huzuruna çıkarak aynı sözleri onun yüzüne haykırır İmparator ise, böyle bir olaydan haberi olmadığını söyleyerek Dilşad Hatun'u yatıştırmaya çalışır Ama Dilşad, sürekli olarak ondan öcünü alacağını yineler Bu haber, Saray da yankılanır durur Ana İmparatoriçe ve yakınları dehşete düşer Böylesine pervasız bir kadının kendileri için tehlike olacağını düşünerek onu ortadan kaldırmak için çareler ararlar Ama İmparator güçlü kanatlarını germiş, bu acılı, masum kadını korumak için var gücü ile çalışır Şimdi artık ona duyduğu hayranlığı yanında, daha başka duygular belirmiştir yüreğinde, vicdan azabı, merhamet, en müthişi de sevgiaşk, hele son duygular, giderek tüm benliğini sarar ve adeta kara sevdaya dönüşür Dilşad'ın tek düşüncesi vardırondan öcünü almakİmparator kıvranır her şey için defalarca Özür diler Ancak,genç kadın yatışmak bilmez İmparator türlü yollar dener Ona değerli taşlarla bezeli takılar sunararmağanlar verir Ama, hiçbir şey ona yüreğindeki isyanı bastıramaz Acı içindedir Kendisinin böyle bir oyuna

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



getirilmesi, onu çileden çıkarır Onun bu halini gören İmparator, yeni çareler arar Tek amacı,sevdiği bu kadının acısını biraz olsun dindirmek, bu arada, kendini affettirebilmeksık sık ziyaretine gider, fakat, her gittiğinde Dilşad'ın güzelliğini görerek daha bir efsunlanır Hele genç kadının kullandığı koku adeta başını döndürür Bu nedenle kendisine "ŞİANG-FEİ' diye hitap ederYani, güzel kokulu prenses Ancak, güzel kokulu Prensesin böyle bir iltifata hiç ihtiyacı yoktur Onun ruhu, tıpkı ülkesi gibi yıkık ve virandır Durup durup o korkunç olayı düşünür ve ülkesinde olup bitenleriTüm dünyasını hüzün kaplamıştır Şimdi artık, Kaşgar'daki o hayat dolu kadından en küçük bir eser kalmamıştır Şölenlerde yakınları ile Birlikte dans eden, dans ederken de eteklerindeki minik çanların ahenkle çaldığıO koskoca bir uygarlığın, minik bir simgesiydi Adı üstünde "UYGUR KADINI" Onun ülkesinde hanımlar birer zarafet öğesiydi Yakalar açık, saçları uzun, tırnaklan boyalı ve hele dimdik yürüyüşleri ile adeta bir manken edasındaydıİmparator tüm bunları biliyordu Bu yüzden de böyle bir kadını hüzünden kurtarmak İçin akıl almaz özverilerde bulunmaktaydı Tez elden, yasak kent'in içine camisi, çarşısı, hamam ile bir Müslüman mahallesi kurarsalt, Dilşad Hatun sevdiği İğde ağaçlarını bile kökünden söktürüp saray bahçesine diktirir

Bu arada, Doğu Türkistan'daki asayişi sağlayıp oradaki beylerden bazılarına, düklük, prenslik ve daha başka unvanlar verir Saraylar yaptırıp onlara tahsis eder dendi yurtlarına izin verilmeyen bazı kimseler, Cang-An kapısının batı yanına iskan edilir Onlara, Çinli halka tanınan, memuriyet ticaret ve seyahat hakkı tanınır Ayrıca, hazineden bir miktar para ayrılarak, onların bulunduğu yere bir Cami yapılmasını buyurur Süslü yüksek kemerli geniş sahanlı olarak inşa edilen bu cami, 1765 te tamamlanmıştır Caminin içinde dört dilde yazılmış bir kitabe vardır Kitabenin Çince metnini bizzat İmparator kendisi yazarak mührünü basmıştır Zaten, bir çok bilgi de bu kitabeden öğrenilmiştir

İmparator tüm bunların yanında, Çin'de bulunan Türk askerlerini teşkilatlandırarak muafız alayı olarak Dilşad'ın buyruğuna verir ve üç Çin gümüşü ile onları maaşa bağlar Ve artık, Chi-En_Lung Dilşad tarafından reddedilmeyeceğini düşünerek ona evlenme telif eder

Dilşad, aradan geçen bu sekiz yıl içinde, kin ve öfkesinden oldukça sıyrılmış başına gelenleri kadere bağlamışsa da yine de İmparator'un teklifine olumlu yanıt vermez 'Müslüman bir kadının, kendi dininden olmayan bir kimse ile evlenmesinin caiz olmadığını söyler'Şimdi artık tek isteği vardır, yurduna dönmekdoğup büyüdüğü o yerler, bir serap gibi gözlerinin önünde belirir durur, ve bu özlemi doruğa ulaşarak onu hasta eder Vatan hastası

Ne yer, ne içer Onun bu halini gören İmparator ne yapacağım bilemez Onsuz yaşamayacağına kesinlikle inanmıştır Bu nedenle, Dilşad'ın kalması için defalarca ricada bulunur Fakat Dilşad da ülkesinden uzak yaşamayacağını vurgular durur İmparator, çıkmaza girerne is, ne güçDevlet işlerine bile bakmaz Öteden beri durumu öfke ile izleyen Ana

İmparatoriçe'nin sabrı kesilmiştir artık Oğluna çıkışta bulunur'Nedir,senin bu yaptığın? Bir düşmana bu ne sevgi ve ihtimam? der'İmparator ise, ben düşman diye bir şey tanımıyorum artık Değil Türkistanlılar

dünyanın Öbür yanında yaşayan George Washington bile benim kardeşimdir diyerek yanıt verir O yaşadığı bu büyük acı ile ihtirasından arınmış hem bir Türk dostu, hem de dünya insanıdır artık,Ancak, kötülük bir yerde iyiliği yener Ana imparatoriçe, oğlunun ıstırabına dayanamayıp, onun, canı kadar sevdiği Şiang-fei'sine kıyar Kimi ipek iplikle

boğdurulduğunu,Kimi de zehirle yaşamına son verildiğini söyler Ancak imparatorun tepkisi çok

büyük olur Mabede kapanarak günlerce yas tutarİşte Dilşad Hatun'un hayatı böylesine hazinbir o kadar ilginçtirO her zaman îçinonurunu her şeyden üstün tutarak milletİ için gurur kaynağı olmuşturŞimdi, bu şehit'imiz iki yüz elli yıldır geçmişin karanlığında gömülü yatmaktadır Tüm Gözlerden ve gönüllerden ırakdurup düşünüyorum Bir ona bakıyorum, bir de Jan Dark'a-içim burkuluyor Jan Dark, bugün dünya edebiyatının baş yapıtlarındaonun için oyunlar yazılmış ne hikayeler, ne filmler çevrilmişYani şanı tüm dünyaya duyurulmuş batı insanın vefası sayesinde

Ama, biz kendi Dilşad'ımız için ne yapmışızbu büyük kadın için ne?Onu yüreğimiz sızlamadan geçmişin karanlığına terk edip bırakmışızOysa,o bize tarih boyunca gururla anacağımız nice onurlu anılar bırakmış Kısaca, tarihimize şan katarak, bizleri hiçbir milletin tarihinde olmayan bir onura gark etmiştir

Ben, bir tiyatro yazarı olarak, Dilşat Hatun'un hayatını okuduğumda iliklerime kadar huşu duydum Ama, bunun yanı sıra, büyük bir üzüntü ve mahcubiyet Bir kalem işçisi olarak Bir nebze olsun kendimizi affettirmek ve onu,o karanlık dehlizlerden kurtarıp gün ışığına çıkarmak için hemen kaleme sarıldım Gerçi onu anlatmaya kimin gücü yetebilir?

O, yalnızca kendi soydaşlarının değil dünya Kadınlarının gururudur Onu tanımak ve tanıtmak ne güzelhepimiz biliriz ki milletleri, büyük millet yapan onların tarihlerinde yer alan şanlarıdır Böyle bir tarihe sahip olan bir milletinde ecdadını tanıması ve onunla gurur duyması, en doğal hakkıdır

RUHUN ŞAD OLSUN; BÜYÜK KADIN DİLŞAD HATUN

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



KIRIM TARİHİN CESUR SAVAŞÇISI: Emine Banu

Tarihimizin ilk çağlarından beri kadınları, çocukları, gençleri ve ihtiyarları ile her zaman ve her hal ve durumda başkalarının vazgeçtiği zor vaziyetlerde bile destanlara konu olan kahramanlıklar meydana getirmiş bir milletiz Tarihimizin çok uzun bir dönemi ezeli düşmanımız Ruslarla, yani eskilerin deyimi ile Moskoflarla savaşla geçmiştir Kırım Yarımadası bu savaşların en yoğun olarak geçtiği bölgemizdir Kırım Hanlarının Osmanlı Hakanlarına bağlandıkları çağlarda ise bu mücadele kıyasıya bir var olmak veya yok olmak şeklinde sürmüştür Aşağıda bu sürüp giden savaşların en trajik olanlarından birinin öyküsünü veriyoruz Filmlere ve pek çok romana ve hattâ opera librettolarına konu teşkil eden Kırım Şehidi Emine Banu`nun macerası ibretle okunacak bir hikâyedir Allah ona rahmet eylesin:

`Birinci Abdülhamid; nasılsa, Kırkağaç taraflarından kendisine satılmış Emine adındaki cariyeyi; Kırım Hanı Giray`a hediye olarak göndermişti

Kerim Giray, çok güzel, çok hoşa giden bu sevimli hediyeden pek fazla memnun olmuş, onu başgözde pâyesine yükselterek kendisine de Emine Banu adını takmıştı Banu, hatun demekti, hatun ise prenses mânasına gelirdi

Rusya tahtında oturan İkinci Katerina, bu taçlı zalim, Kırım mirzalarının kucaklarına serptiği altınlarıyla, Tatarları birçok kısımlara ayırtmış, onları birbirlerinin düşmanı haline koymuştu Yine bu sırada İstanbul`da da `vurdum duymaz` bir saltanat hükmünü icra ediyordu

Katerina, bu gafletten istifade ederek, Kırım`ı istilâ için ordularını harekete geçirdi Kerim Giray, civardan toplayabildiği Tatar ordularıyla mukavemete hazırlanıyordu Karargâhını, Polonya Ukraynası yolu üzerindeki Acemka`ya kurmuştu Karşısına gelecek ilk Rus kuvvetinin derecesini anlamak istiyordu Buna da muvaffak olmuş, ancak bu kuvvetin 8 bin 9 bin arasında olduğunu öğrenmişti Yanındaki Tatar kuvvetleri, düşmanı perişan etmeye kâfi idi Ne yazık ki evdeki hesap çarşıya uymadı Ruslar yaklaşmaya başladıkça Nogay Tatarları kabîle ve oymak meselelerini ortaya çıkardılar Kerim Hanı maiyetindeki birkaç yüz yeniçeri ile bırakarak çekildiler Gelecek Osmanlı imdat kuvvetini beklemeye vakit yoktu Kerim Han bir sabah, yirmi kişilik bir maiyeti ile alelâcele geriye döndü Emine Banuyu da beraber götürmek istedi Fakat Emine aslâ razı olmamıştı Acemka`yı terk edip gidenlerin önüne çıkıyor:

- Allah için, din için, peygamber için kalınız! Bakın ben bir kadın olduğum halde kalıyorum, siz neden korkup kaçıyorsunuz? diye bağırıyordu

Nihayet sözünü ancak yirmi kişiye dinletebildi Yirmi erkek sipahi bu cesur arslan kadının yanında kaldı Sipahilerin ileri gelenlerinden birisi sordu:

- Hatun; yirmi kişi ile düşmana nasıl karşı geleceğiz, ne yapacağız?

Emine güldü:

- Düşmana barınacak bir yer bırakmamakla onu mahvedeceğiz Acemka ve onun civarındaki 120 köy, suların donmaya, buz tutmaya başladığı bu zamanda, düşman ordusu için en mükemmel bir mezar halini alır Bahusus muhtemel (- çok ihtimalli) bir savaş karşısında, Türk ordusunun bütün erzakı buradaki depolardadır Biz bunları olduğu gibi Ruslara teslim edecek olursak, geriden gelmekte olan Osmanlı imdat kuvveti ne yapabilir? Yapılacak tek işimiz var: Şehri ve köyleri ateşe vermek Daha Rus ordusunun yetişmesine beş altı gün vakit var

Savaşlardan savaşlara koşmuş, her savaşta kahramanlıklarıyla ün salmış bu yirmi serdengeçti sipahi, hatunun sözlerini pek mâkul bulmuşlardı Evvelâ Acemka, sonra da bütün köyler yakılıyor, erzak ambarları, cephanelikler kül oluyor, havaya uçuyordu

Rus süvarileri burada cephane ve erzak bulacaklarını bildikleri için çok tedbirsiz gelmişlerdi Fakat şimdi onların yerine, cephaneliklerden çıkan, tıpkı şiddetli gök gürültülerini andıran tarakalar duyuluyordu Her ne bahasına olursa olsun, son yanmamış birkaç köyü elde etmek istediler Gerek kendilerini, gerekse hayvanlarını barındırmak için bunlar lâzımdı Fakat ilk hücum istedikleri köyde Emine Banu`nun ateşi ile karşılaştılar Hatun bir taraftan savaşıyor, diğer taraftan da bu son köyleri yakıyordu Düşmanın ateşi çok mühlik (-öldürücü), çok dehşetli idi Fakat Emine`yi korkutmuyordu Cesur kadın, yanında kalan birkaç kişi ile son cephanelikleri de ateşledi ve ondan sonra yanan bir kalenin üstüne çıktı Alay ederek, kahkahalarla gülerek Ruslara beyaz mendil sallıyordu!

Nihayet, altında yanan kale birdenbire devrildi ve Rus ordusu, karşısında yarı yanmış bir kadın cesedi buldu Ahmaklar, şehri ve bütün köyleri yakanın, bu Türk kadını olduğunu görerek onu hayretle seyrediyorlardı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.