Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kültürü, lale, osmanlıda

Osmanlı'da Lale Kültürü

Eski 11-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı'da Lale Kültürü



Bir toplumun ruh halini anlamak için, o toplumun uğraşlarına bakmak gayet mantıklı olabilir Lâle sevgisinin özellikle Osmanlı Devleti'nin çöküş döneminin, en gösterişli vaktinde bir tutku haline gelmesi sosyolojik açıdan değerlendirilmesi gereken bir konudur Halk ve saray çevresinin bu çiçeğe karşı beslediği sevginin kaynağı, o dönemdeki iç ve dış durumlardan kaynaklanabilir Artık Avrupa'daki topraklarını kaybetmeye başlayan Osmanlı Devleti Pasarofça anlaşmasıyla girdiği barış dönemini, Lâle Devri adıyla yaşamıştır Bu dönemde padişah ve saray çevresi büyük bir israfa başlamış, halk bu dönemde ağır vergiler altında ezilmiştir Bu döneme Lâle Devri denmesinin sebebi yeni yapılan bahçeler,saraylar, kasırların lâlelerle donatılmasıdır Saray çevresi ve halkın bunaldıkları savaş ortamından bir nebze de olsa güzel ortamlara uzaklaşma istekleri de bu tutkuya neden olmuş olabilir Sadrazam İbrahim Paşa bile kendi elleriyle lâle yetiştirmektedir
Lâle sadece Osmanlı Gerileme devrinde değil , Osmanlının bütün dönemlerinde gözdeliğini korumuştur Anadolu'ya Türklerle birlikte gelen lâle Selçuklu Döneminden itibaren Türkler için bambaşka bir yer tutmuştur Lâlenin diğer çiçeklerden sıyrılıp Türk ruhuna değişik bir şekilde hitap etmesinin sebebi hayli ilginçtir Gerek şekli, gerek ismi onu farklı kılmıştır

II LÂLENİN FİZİKSEL YAPISI VE ANAVATANI
Lâle zambakgiller familyasından, yaprakları uzun ve mızraksı, çiçekleri kadeh biçiminde, türlü renkte, alacalı bir süs bitkisidir Çiçeklerin parlak renkli, hemen hemen bir birine eşit olan altı taç yaprağı vardır Ayrıca çok tohumlu bir bitki olup, kapsül yapısında meyveleri vardır
Lâlenin anavatanın Orta Asya olduğu yaygın bir görüştür Beşir Ayvazoğlu Lâlenin Türkistan'ın bozkırlarında yabani bir çiçek olarak uç verip, Bulgar Türkleriyle İdil boyuna, Timuroğulları ile Hint'e, Selçuklularla İran'a ve Anadolu'ya geldiğini savunmaktadır Lâleye yabani olarak Akdeniz'in kuzey kıyıları ve Japonya'da da rastlanmaktadır
Çiçek kültürü Türkler de oldukça gelişmiş olup, lâlenin bu kültürde özel bir yeri vardırAyrı bir öneme sahip olan lâle motifi, tarihi kaynaklardaki örneklerden de anlaşılacağı üzere ilk olarak Orta Asya'da ortaya çıkmıştırSanat tarihçilerinin büyük bir kısmı Orta Asya sanatında veya 16 yüzyıla gelinceye kadar Türk sanatı süslemelerinde lâleden bahsetmezler Lâle form benzerliğinden dolayı palmet grubu içerisinde değerlendirilir Hun sanatına ait bilgilerin büyük çoğunluğunda ve kurganlarda çıkarılan buluntularda lâle motifinin yoğun bir şekilde kullanıldığı süs eşyalarına ve aksesuarlara rastlanmıştır MÖ 5 ve 6 yüzyıllarla tarihlendirilen 1Pazırık Kurganı'nda bulunan at koşum takımına ait ahşap malzemelerin ve eğer için kullanılan deriden kesilmiş parçaların, lâleye ait palmet motifleri olduğu görülmektedir Uygurlar dönemi ile ilgili bir mezardan çıkarılan ipek kumaş üzerinde de lâle motifleri net bir şekilde görülmektedir
IIIOSMANLILARDA LÂLE SEVGİSİ
İran Selçuklularının ve Büyük Selçukluların sanat eserlerinde, 12 Yüzyıldan itibaren, lâle motiflerine rastlanmaktadırAnadolu Selçuklu devletinin başkenti Konya'da ki eserlerde de lale motiflerine rastlanırLale ve lâle kültürünün Anadolu'ya Türklerle birlikte geldiği kesindir
İstanbul'un Fethi'nden sonra, şehir imar edilirken, bizzat Fatih'in emri ile yeniden düzenlenen bahçeler (parklar) lâlelerle süslenmiştirZaten Fatih Sultan Mehmet bir bahçıvandıBu meslekte çok önemli bir yeri vardıBoş vakitlerinin çoğunu bunun için harcar ve bundan büyük bir haz duyardıSeferler arasındaki boş zamanlarda Topkapı ve diğer sarayların bahçelerinde çalışmaktan da büyük zevk alırdı Kanuni devrinde de, lâle türleri geliştirip çoğaltılmıştır
Türkler ve özellikle Osmanlılar yaşakları çevreyi güzelleştirmeye çalışmışlardırBunun için özel gezinti alanları yapılmış, İstanbul ve diğer büyük şehirleri park ve bahçelerle donatmışlardır İstanbul bahçelerinin vazgeçilmez çiçeği olarak başta lale, gül,karanfil ve zerrin gibi çiçekler yetiştirmişlerdir

Lâlenin Osmanlılar tarafından bu kadar kabul görmesinin sebeplerinden biri de Arap harfleri ile
( ﻻ ﻟﻪ )
şeklinde yazıldığında, Allah ( ﷲ ) kelimesinde ki bütün harfleri kapsamaktadırHarflerinin karşılığı sayılar hesabına dayanan "ebced" usulüne göre de "Allah" kelimesi ile " lâle" kelimesinin aynı rakama tekabül etmesi, ediplerde "yaratıcı"nın yarattıklarında tecelli etmesi düşüncesinden hareketle derin bir heyecan uyandırmıştır Lâle , Arap harfleri ile yazılır ve tersinden okunursa ( ل ﻫﻼ ) = Hilal =Ay olur; Hilal veya Ay da Osmanlı Devleti'nin amblemidir
Osmanlı Kültürünün klasik ölçülerini bulduğu yüzyıl İstanbul'unda bahçe ve çiçek zevki bütün halka yayılmıştı Bu sevgi ve merak dışarıdan yeni türlerin getirilmesine de yol açtı2 Selim Devrinden itibaren imparatorluğun çeşitli bölgelerinden lâle ve sümbül soğanları ısmarlandığına dair fermanlar bulunmaktadır 2 Selim, Kırım'ın güneyindeki Kefe'den 300000 adet lâle soğanı ısmarlamıştır Türk çiçekçilik tarihiyle ilgili araştırmaları bulunan Turhan Baytop, "Lâle-i Rumi" denilen ve ayırcı özelliklere sahip olan Osmanlı Lâlesi 'nin Kefe'den getirilen bu lale soğanlarından elde edildiği düşüncesindedirBu laleler seçme ve melezleme yoluyla elde ediliyordu
Çiçek soğanları ve fidanları sadece saray tarafından ısmarlanmıyordu; meraklılarda bir yolunu bulup yeni türler elde etmek için çeşitli yerlerden soğanlar getirtiyor, imkan bulursa kendileri temin ediyorlardıBu çiçek ve lâle merakı İstanbul'a gelen yabacıları bir hayli etkilemiş ve hayran bırakmıştırFransız şair ve devlet adamı Lamartin'de bu tesire kapılanlardan biridirLamartin, Topkapı sarayını gezerek Türklerin doğaya yakınlıklarını ve göz zevkine ne kadar önem verdiklerini anlatırMiss Julia Parabe adındaki bir İngiliz kadınsa, İstanbul'un o yeşilliğe ve çiçeğe boğulmuş sokaklarını, evlerini, yalılarını görünce hayretler içinde kalmış ve "Keşke Shakespeare, Romeo ve Juliet'in bahçe sahnesini yazmadan önce Boğaziçi'ni görmüş olsa idi" demiştir
VI LÂLENİN AVRUPA MACERASI
Anadolu'da 13 yüzyıldan beri lâle yaygın olarak motiflerde kullanılıyorduBu dönemde Roma ve Bizans'ın nedense bu çiçekle hiç ilgilenmemiştirAvrupalı yazarlar ilk dönemlerde lâleyi tanımadıklarında bu çiçeği, bir çeşit zambak (lilium) olarak kabul etmiş ve bu düşünüşe göre isimlendirme yapmışlardır P Bellon "Lils Rouges" (kırmızı zambak), C Clusius "lilionarcissus" (nergiz zambağı),A Toderini ise "Lys Sanguins" (KanRrenkli Zambak) isimlerini kullanmışladırBugün Avrupa ülkelerinde lâle için kullanılan Tulip veya Tulipe kelimesinin aslı O G Busbecq hatıratında Türklerin bu bitkiye "Tulipan" ismini verdiklerini yazmıştırS W Murray bu ismin Türklerin başlarına sardıkları "tülbent"ile ilgili olduğunu, O G Busbecq ile tercümanı arasında meydana gelen bir yanlışlık sonucu ortaya çıktığını kaydetmektedir Lâlenin Türkiye'den Avrupa'ya hangi tarihte götürüldüğü kesin olarak bilinmemektedirAvusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Kanuni Sultan Süleyman nezdindeki büyükelçisi Ogier Ghislain de Busbeck 1554 yılında geldiği İstanbul'dan Avusturya'da yaşayan dostu Carolus Clusius'a lale soğanları gönderdiği sanılmaktadırDaha sonra Hollanda'ya giderek Leiden Üniversitesi'nde göreve başlayan Clusius, bu ülkelerde laleyi ilk yetiştiren ve lâle endüstrisini kuran kişi olarak bilinmektedirAncak Avrupa'da lâle merakının daha da önce başladığına dair kayıtlar da vardırB Belon adlı bir Fransız hekimi 1549'da çıktığı Yakındoğu seyahati sırasında İstanbul'a da uğramış ve hatıratında kırmızı zambak diye söz ettiği lâle çiçeğinin soğanlarından edinmek için bir çok yabancının gemilerle İstanbul'a geldiğinden söz ermiştirLâleyi Avrupa'da meşhur ettiğini iddia eden Conrad Genser de bu çiçeği ilk defa 1559 yılında, Ausburg'da , ender egzotikler koleksiyonuyla şöhret kazanan Newart'ın bahçesinde gördüğünü ona da soğanların İstanbul'da ki bir dostu tarafından gönderildiğini söyler
14 yüzyılın ortalarında Avrupa'ya giden lâle, özellikle Hollanda ve Almanya'da aranan bir haline gelmişti Lâle merakı bir ara kelimenin tam manasıyla çılgınlık haline gelmiştiCharles Mackay'ın "Tuliptomania" adındaki makalesi bu konu hakkında çarpıcı bilgiler sunmaktadırBu dönemde bir lale soğanına bütün servetini yatıranlar vardıSchinler 1922'de yazdığı bir eserde, "Bir lale soğanın 9000 altın Mark'a satıldığı olmuştur" diyor, üstelik lale devrinden çok önceki yıllarda, "Naibi Krali" adındaki bir lalenin soğanı için şunları sunduğunu söylüyor: "2 araba yulaf, 4 araba arpa, 4 semiz öküz, 12 semiz koyun, 8 semiz domuz, 2 fıçı şarap, 4 fıçı bira, 2 fıçı tereyağı, 50 kilo peynir, 1 karyola, 1 kat elbise, 1 de gümüş vazo"1636 yılında nadir türlere talep artmış ve bunların satışlarını gerçekleştirmek üzere Amsterdam, Roterdam ve Leiden gibi şehirlerdeki borsalarda düzenli pazarlar kurulmuştuİş zamanla öyle bir noktaya vardı ki, bazı tüccarlar, her türlü yola başvurarak fiyatlarda dalgalanmalar meydana getirmeye başladılarNe var ki çılgınlığın sonuna kadar böyle devam etmeyeceğini anlayan bazı tüccarlar, birden tavır değiştirerek yeni soğanlar almadıkları gibi ellerin de kilerini de yüksek fiyatlarla satmaya başlayınca işin rengi değişti ve başlayan büyük panik sonucunda lâle zengini bir çok büyük tüccar birden yoksullaşıverdi; Çılgınlık sona ermişti
Avrupa'ya özellikle de Hollanda'ya giden lâle soğanları melezleme yoluyla, yeni türler elde edilerek Osmanlı İmparatorluğuna rakip bir durma gemiş, hatta Osmanlı İmparatorluğunda ki lâleciliği geçmiştir Artık lâle Osmanlı Devletine Hollanda'dan getirilmeye başlamıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı'da Lale Kültürü

Eski 11-25-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı'da Lale Kültürü



V LÂLE DEVRİNDE "LÂLE"
III Ahmed II Mustafa'dan boşalan tahta oturmuşturSavaştan hiç hoşlanmayan bir hükümdardırAma şartlar,hükümdarlığının ilk on beş yılında savaşı zorunlu kılar1718 yılında imzalanan Pasarofça Anlaşmasından sonra, kendini bu anlaşmayı telkin eden damadı Nevşehirli İbrahim Paşa'yı sadrazamlığa getirdi
Pasarofça Anlaşmasıyla başlayan barış devri, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın gayretleriyle çeşitli imar ve ıslahat faaliyetlerinin başlatıldığı, kapıların Avrupa kültürüne aralandığı devir olur İlk matbaa bu devirde açılmıştırÖte yandan, İstanbul'un manzara bakımından en güzel yerlerine, köşkler ve kasırlar inşa ediliyorduÖzellikle Kâğıthane IIIAhmed devrinin gözde mekanlarından biri olmuşturEvliya çelebi de Kâğıthane'de bir lâlezar mesiresinin bulunduğunu ve burada Kâğıthane Lâlesi denilen rengârenk bir lâle türünün yetiştirildiğini anlatır
Bu önemde inşa edilen ve Patrona Halil Ayaklanmasıyla isyancılar tarafından yıkılacak olan Sâdâbâd Kasrı, Fransız mimarisinin ünlü Versailles Sarayı örnek alınarak yapılan yapıtlardandır
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Tam bir lâle tutkunuyduHollanda'dan gelen bir lâleye Lü'lü-i Ezrak adını vermiş ve bu lâleden yetiştirenlere ödüller vermiştiİbrahim Paşa'nın kendi yetiştirdiği bir lâlede vardı ve adı Âsâfî idi
Nadir lâle soğanı elde etme tutkusu, kısa bir sürede 17 yüzyıl başlarında Hollanda'da ki benzer bir delilik halini aldıIII Ahmed devrinde lâle merakını anlatmak için lâlenin 2 binden fazla formunun elde edildiği söylene bilirEskilerin Lâle-i Rûmî dedikleri Osmanlı Lâlesi denilen cinsin yaklaşık 2 bin tanesinin adları, özellikleri ve yetiştiricileri çiçek tezkirelerinde ve lâle mecmualarında kayıtlıdır Lâle-i Rûmî Avrupa lalelerinden çok farklıdır
Osmanlı Lâlesi'nin çiçeği badem biçiminde yaprakları ise hançer şeklinde ve uçları tığ gibi ince ve sivridir Islah edilmiş ilk lâle çeşidini elde edenin Şeyhülislam Ebu Suud Efendi olduğunu belirten T Baytop , zaman içinde yüzlerce lâle çeşidinin yetiştirildiğini ancak Lâle Devri'nin (1730) sona ermesiyle birlikte İstanbul yani Osmanlı Lâlesi'nin yavaş yavaş ortadan kalktığını belirtmiştir
Lâle Devri'nde lâle ticari bir mal haline geldiNadide çeşitler yüksek fiyatlarla alınıp satılmaya başlanmıştıBazı çiçek meraklıları nadide türleri mutlaka elde etmek istedikleri için, çiçek piyasasında dalgalanmalar, hatta yolsuzluklar yaşanıyorduDamat İbrahim Paşa bu durumu önlemek için, 1725 yılında lâle soğanlarının fiyatlarını belirleyen bir fiyat listesi hazırlamış ve soğanların bu listedeki fiyatların üzerinde satılmasını yasaklamıştı Bu listenin düzenli uygulanıp uygulanmadığının kontrol edilebilmesi için Şeyh Mehmed Lâlezârî , Serşukûfeci , yani çiçekçibaşı olarak tayin edilmiştir
Lâle Devri tüm yenilik ve atılımlara rağmen, saray ve çevresinin toplumu rahatsız edecek derecede zevk ve israfa dalması yüzünden kanlı bir ayaklanmayla sona erdi Lâle zevki Lâle Devrin'den sonra bir süre daha sürdü; ama üst üste yaşanan savaşlar, devletin ve halkın yoksullaşmasına neden olan ekonomik krizler yüzünden , bahçe ve lâle yetiştiricilerinin sırları da unutuldu
Lâle Devri adı Yahya Kemal Beyatlı tarafından Meşrutiyet'ten sonra verilen addırAhmed Refik Altınay, aynı yıllarda bu isimle bir kitap yazınca tarih literatürüne bir terim mahiyetinde iyice yerleşmiş ve batılılarca da kullanılmıştır
VI LÂLENİN TÜRK EDEBİYATINDAKİ YERİ
Lâle Türk edebiyatında özellikle şiirde çok önemli bir yere sahiptirLâle klasik Türk şiirine 15 yüzyılda iyiden iyiye yerleşmiştirRenginden dolayı, kan, mum, şarap, yanak, yara gibi unsurlara, şeklinden dolayı kadehe benzetilmiştir
Klasik Türk şiirinde 16 yüzyıla kadar sözü edilen lâlelerin yabani türleridir Yabaniliklerinden dolayı "taşralı"dırlar Bir bakıma lâle utangaçlığın, çekingenliğin sembolüdür:
Taşradan geldi çemen sahında bîçare durur
Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler
Necati Bey
* Lâle merakının ezeli olduğunu ifade eden Remzi Efendi ise;
Lâleye pîr-i sabâdan bu nefes şimdi değil
Ezelidir bu hevâvü heves şimdi değil
*Lâle, şiirde en çok lâle genel ismiyle kullanılmıştırBuna rağmen çeşitli kültür yoluyla elde edilen lâlelere verilen şairane isimlerinde klasik şairlerin eserlerinde yer aldığı görülmektedir
Duhânî Lâle ;
Şarâb-ı ergüvânîdir Duhânî Lâle câmında
Ne kan tamdıysa odunda benim bağım kebâbında
Şeyhi
Gül-rîz ;
Sûk-ı isti'dada şehr-âyîn edip yâran-ı nazın
Ettiler Gül-rîzler âvîhte dükkân üstüne
Nedim
*Lâle Devri'nin ihtişamını Nedim şu dizeyle çok iyi ifade etmiştir;
Lâlenin tohumunu eksen dolu peymâne gelir
* Türk Halk Şiirinde de lâle kullanılan bir tema olmuştur
Kaşların göz ile ediyor cengi
Söyleşir yavrılar, koç yiğit dengi
Çiçekte, meyvada yoktur menendi
Lâleden kırmızı,gülden ziyade
Karacaoğlan

Çayır çemen hep seçildi
Dolu peymâne içildi
Lâle sünbüller açıldı
Cennet oldu bağlar şimdi
Gevheri
VII ELSANATLARI VE ÇİNİDE LÂLE
16 yüzyılın birinci yarısında ilk olarak kullanılmaya başlayan kırmızı renkle beraber, çinilerde lâle motifi görülmeye başlanmıştır ve yaygın olarak kullanılmıştır
Bursa Şehzade Mustafa Türbesinde, Rüstem Paşa Camii, Ramazan Efendi Camii,Kula Kurşunlu Camii vb yapılarda lâle motifi örnekleri taşıyan çiniler bulunmaktadır
Seramikte de lâle, sümbül , karanfil ve gül motif olarak kullanılmıştır Lâle motif olarak kumaşlarda da karşımıza çıkmaktadırII Süleyman'ın , Yavuz Sultan Selim, III Murat'ın yalnızca lâle motifi kullanılmış kaftanları vardırAynı zamanda lâle motifi sultanların ayakkabılarında ve çizmelerinde de bulunuyordu
Halı ve kilimlerde,cami , mescit, türbe,medrese,sebil ve okul gibi yapıların duvarlarına , her renkten lâle işlenmiştir Özellikle Süleymaniye Camisinde bulunan Mimar Sinan'ın ters lâlesi bir aykırılığın simgesiydi
VIII SONUÇ
Lâlenin Türkler için farklı bir değer taşımasının sebebi , göze hitap etmesi dışında , en çok yetiştirildiği dönemle ilgilidir Saray ve saray çevresi yanında sırdan halkında ilgilendiği bu çiçek kelimenin tam anlamıyla "moda" halini almıştırAynı zamanda değeri gittikçe artan ve çeşitleri çoğaltılan bu çiçek ticari bir mal haline gelmiştir Osmanlı günlük yaşamına da ayna tutan bu çiçek, şiirlere, fermanlara, hikayelere konu olmuştur Osmanlının neden bu çiçeği bu kadar benimseyerek sevdiğini, özellikleri ile anlamış bulunuyoruzYinede bir çiçeğin bir dönme ismini verecek kadar önem kazanması, beklide tarihte nadir rastlanan olaylardan biridir Bu Osmanlıların "güzele" ve sanata verdiği önemi de ortaya çıkarmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.