Prof. Dr. Sinsi
|
Ahi Evran Kimdir? / Ahi Evran Hakkında
Ahi Evran Kimdir? / Ahi Evran Hakkında
Selçuklu Devleti, Malazgirt Zaferinden sonra, Anadolu'da güçlü bir devlet, ileri bir uygarlık kurmuştu Ancak Moğol akınları yüzünden devlet, XIII yüzyılın sonlarına doğru zayıflamaya başlamıştı Bu mirası ayakta tutabilmek için, Anadolu'da yerleşen Oğuz Boyları, ayrı ayrı bölgelerde kümeleşmeye başlamışlardı Nitekim XIV yüzyılın başlarında, Anadolu'daki Selçuklu egemenliği sona erdiğinde birçok Türk Beylikleri ayrı ayrı devletler kurmuşlardı
O günlerde, (Ahilik) adıyla, millî bir dayanışma birliği, Anadolu'da sosyal düzenin kurulmasına öncülük etmişti Hatta bu birlik, Osmanlı Devletinin, güçlenmesine ve örgütlenmesine yardımcı olmuştu
Ahilik; kasabalara ve köylere kadar yayılan, en küçük örgütünden en büyüğüne kadar, millî birlik ve beraberliği, karşılıklı saygı ve sevgiyi, sosyal dayanışma ve yardımı temel ilkeler sayar El birliği, gönül birliği ve kardeşlik havası içinde, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı, köklü, sağlam, düzenli ve millî bir toplum kurmayı amaç bilen, tarikat niteliğinde bir kuruluştur Bu kuruluşa fütüvvet adı veriliyordu Kendilerine özgü töreleri ve zaviye adıyla tanınan dernekleri vardı Üyeleri daha çok meslek sahibi esnaftan kişilerdi Küçük sanatların gelişip yayılmasında, sanat erbabının geleneksel kurallara göre yetiştirilmesinde ve ekonomik hayatını düzenlenmesinde bu birliğin büyük faydaları görülüyordu
Fütüvvet ve ahiliğin tarihi eski olmakla birlikte, Anadolu'da ahiliğin kurulmasında Ahi Evran'ın öncülük ettiği söyleniyor ve Ahi Evran bu örgütün piri sayılıyordu
Ahi Evran’ın asıl adı Şeyh Mahmud Nasurıddin’dir Orta Asya’nın Türk bölgesi olan Horasan'dan Anadolu'ya göçmüş, XIII yüzyılın ortalarında Konya'ya gelip yerleşmişti
Hacı Bektaş-ı Velî hakkındaki deyişleri bir araya toplayan Velâyetnâme adlı esere göre, Konya'da bir süre oturan Ahi Evran, daha sonra Kayseri' ye gelmişti Burada dericilik mesleğine girmiş, deri atölyelerinde çalışan bir işçi olmuştu Deri terbiye etmenin, ham deriyi, türlü emek ve uğraşılardan sonra, olgun, kullanılır duruma getirmenin, onun kokusuna dayanmanın, insanı eğitmek, onu olgunlaştırmak kadar güç olduğunu bildiğinden bu mesleği seçmişti
Ahi Evran, çilesini tamamladıktan ve manevî gücünü de ispat ettikten sonra, Kırşehir'e gelmiş, ahilik örgütünü burada kurmuştu
Ahi Evran, insan nefsinin bir ejder gücünde olduğuna, nefsini yenen kişinin, dünya hırslarından, kinlerinden, maddi isteklerinden arınacağına inanmıştı İşte bu inanca bağlı olarak, Ahi Evran'ın nefis denen benlik yılanını içinden söküp atarak bir kamçı gibi elinde taşıdığı söylenmiş, kendisine yılanlı ahi anlamına gelen Ahi Evran denilmişti
Yine Velâyetnâme adlı esere göre, Hacı Bektaş-ı Velî, sık sık Kırşehir'e gelir, Ahi Evran'la saatlerce sohbet ederdi Bir keresinde, iki büyük insan yine Kırşehir'de buluşmuştu Kırşehir'in tanınmış bahçeleri olan Özbağlar’da derin bir sohbete başlamışlardı Bu sırada aşağıdaki derede kurbağalar ötüşüyor, bu sohbete onlar da katılıyorlardı Bir ara, Hacı Bektaş-ı Velî, kurbağalara seslenerek:
Susunuz ya mübarekler! demişti
0 günden bugüne, bu derelerde kurbağalar susmuş, bir daha ötmez olmuşlardı
Ahi Evran'ın Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi'ye ahilik beratı verdiği, tahta çıktığı zaman, ahi töreleri gereğince beline ahilik kuşağı bağladığı söylenir Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi'ye de büyük saygı gösterdiği ve ahi alayları kurarak onun fetihlerine yardım ettiği bilinmektedir
Ahilik, tasavvufî inançlar içinde, halka “eline, beline ve diline sahip olma” ilkesini, yani hırsızlık ve haramdan uzak durmayı, namuslu olmayı, sır saklamayı, kötü söz söylememeyi telkin etmiştir İnsanlar arasında ahlâkî prensipleri yaymıştır İyiye, doğruya ve güzele dönük, kardeşçe yaşama ilkeleriyle Osmanlı Devletinin sosyal ve ekonomik düzenini, ilk esnaf örgütünü kurmuş, devletin yardımcısı olmuştur
Ahi Evran'ın kaç yıl yaşadığı bilinmemekle birlikte, XIV yüzyılın başlarında Kırşehir'de öldüğü sanılmaktadır Ahi Evran'ın hayatı, Hacı Bektaş-ı Velî’de olduğu gibi, yüzyıllardan beri söylenegelen çeşitli efsanelerle süslendiğinden, gerçek yaşantısı unutulmuştur Ancak onun Kırşehir'deki türbesi, çağlar içinde Ahi Ocağı olarak yaşamış ve ziyaret edilmiştir Ahi Evran adına, Ankara'da bir cami yaptırılmıştır Camiin Selçuklu devri ağaç oyma işlemeli kapı ve pencereleri, bugün İstanbul'da, Amca Hüseyin Paşa Medresesinde saklanmaktadır
Türk tarihinde birçok ulu kişiler vardır Bunlar eserleriyle değil, fikirleriyle, düşüncelerinin toplumlar üzerindeki etkileriyle tanınır ve bilinirler Ahi Evran da böyledir Sağlığında yazılı bir eser bırakmamıştır Yazmışsa da bize kadar ulaşamamış, ya da elimize geçmemiştir Bu ulu kişiler, Anadolu'ya doğan, zihinleri aydınlatan, gönülleri ısıtan, toplumları etkileyen, onların millî birlik ve dirliğe çağıran güneşler gibidirler Bundan dolayı unutulmamış, dillerde ve gönüllerde yaşatılmıştır
Ahi Evran, bu sözlü kültürün en belirgin örneğidir Onun yedi yüz yıl önce Anadolu'ya ektiği iyilik ve cömertlik tohumları yeşermiş, bir fikir ürünü olarak, toplumları doyurmuştur O, Türk Kültür Tarihi'nin ölümsüz bir düşünürü, bir mürşidi olarak daima yaşayacaktır
|