Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hayatı, hudun

Hz. Hud'un Hayatı

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Hud'un Hayatı



Hz Hud'un Hayatı

Hazreti Hud Yemen'de Hadramut civarında "Ahkaf" denilen yerde yaşayan "Ad" kavmine peygamber gönderilmiştir Şöyle ki: İnsanlar,tufan felâketinden sonra yine azıtmışlar,yollarını saptırmışlar,Allah'ın dinine aykırı işlere sarılmışlardı Bunlardan bir kısmı da "Ad" kavmi idi Bunlar, birçok nimetlere ve kuvvetlere kavuşmuş muhteşem binalar yapmış; fakat Yüce Allah'ın dinini inkâr ederek putlara tapmışlardır Kendilerine Hud Aleyhisselam gönderildi Bu muhterem peygamber,birçok mûcizeler gösterdi Fakat inanmadılar Nihayet yedi gece sekiz gün devam eden şiddetli bir rüzgâr ile helâk oldular Hazreti Hud da, kendisine imân edenlerle beraber çıkıp başka yere gitti Yüz elli sene yaşadığı ve Mekke-i Mükerreme'de veya Hadramut'da gömüldüğü rivayet edilmiştir[1]
Hz Hud'un Hayatı

Yemen'de bulunan Âd kavmine gönderilen peygamber Hz Nûh'un oğlu Sâm'ın neslindendir Bir ismi de Âbir olup, lakabı Nebiyyullahtır Kur'ân-ı kerîmde ismi bildirilen peygamberlerdendir[2] Bir ismi de Abir olup, lakabı "Nebiyyullah"tır HzHud'un ismi (veya nesebi) hakkında 2 rivayet vardır:[*]Hud bin Abdullah bin Riyah (veya Ribah) bin Él-Halud bin Ad bin Avs bin Irem bin Sam bin Nuh[*]Hud ibni Salih ibni Erfahd ibni Sam ibni Nuh ibni Ebi Ad'dir[3] Allah, insanlık tarihi boyunca yaşamış olan tüm toplumlara Kendi ilahi mesajını iletecek mübarek elçiler yollamıştır Kuran'da da dikkat çekildiği üzere, bu elçilerin tüm davranışları, ahlaki özellikleri, müminler için güzel birer örnektir Ad kavmine elçi olarak gönderilen Hz Hud da Yüce Allah'ın peygamberlikle şereflendirdiği bu kutlu şahıslardan biridir

İnsanlar, hayatlarını yönlendirmek için birbirinden farklı yol göstericiler, rehberler seçerler Bazı insanlar kendilerine yol gösterici olarak ideolojilere inanır; söz konusu ideolojileri üreten düşünürlerin üstün insanlar olduğunu, onların yolunu izleyerek doğruya ulaşabileceklerini düşünürler Pek çok insan için ise en büyük yol gösterici, içinde yaşadığı toplumdur Bu kişiler değer yargılarını, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bu toplumun genel düşüncesine göre belirlerler Kimileri ise, tüm bunları tanımadığı, yalnızca kendi akıl ve sezgilerini yol gösterici olarak kabul ettiği iddiasındadır

Oysa tüm bu sayılan düşünceler, ortak bir yanlış üzerine kuruludur Bu düşünceleri taşıyan kişiler, çok önemli bir gerçeği reddetmekte ya da göz ardı etmektedirler: İnsan yaratılmış bir varlıktır ve sahip olduğu her şeyi kendisini yaratan Allah'a borçludur Kendi bedenini, çevresini, gökyüzünü ya da var olan herhangi bir şeyi inceleyen herkes, bunları üstün güç sahibi olan Allah'ın yarattığını açıkça görebilir

İnsanın yaratılışının tek gerçek amacı, Allah'a kulluk etmesidir ve insan, Allah'a kulluk etmekten zevk alacak şekilde yaratılmıştır Bunu yapmakla da yaratılışına (fıtrat) uygun hareket etmiş olur Ancak Kuran'da, insanın fıtratının yalnızca Allah'a kulluk etmek olduğu bildirilirken aynı zamanda insanların çoğunun bu büyük gerçekten habersiz oldukları da haber verilmektedir

Bu gerçekten habersiz olan bazı insanlar, kendi başlarına Allahı fark edebilecek ve doğruyu görebilecek yeteneğe sahip değildirler Ancak sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz onlara, kendilerini uyaracak, Allah'ın ve ahiretin varlığını, hayatın gerçek anlamını bildirecek elçiler gönderir Kuran'da her toplumun bir elçi aracılığıyla uyarıldığı şöyle bildirilmektedir:

Andolsun, Biz her ümmete: Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün (Nahl Suresi, 36) [4]
Yemen'de Aden ile Umman (Oman) arasında bulunan Ahkâf diyârında doğup yetişti Çocukluğundan îtibâren Allah-u teâlâya ibâdet etmekle meşgul oldu Ara sıra ticâretle de uğraşan Hz Hûd, gayet şefkâtli ve çok cömertti;[2] yoksullara bol bol sadaka verirdi[5]
Hud (as), Âd kavmi içinde soyu sopu şerefli bir kişiydi Peygamberlikten önce ticaretle uğraşırdı Hûd (as) orta boylu, esmer tenli, gür saçlı, güzel yüzlü idi Ãdem (as)'a benzerdi Zâhid, muttakî ve ibâdete düşkün idi[6][5]

Nûh tûfânından sonra torunlarından biri olan Âd, Yemen'de Hadramut civârında Ahkâf denilen yerde yerleşti Âd'ın neslinden gelen insanlar çoğalarak büyük bir kavim oldular Bunlara Âd kavmi denildi Bulundukları belde bereketli bir yerdi Bağlar, bahçeler her tarafı sarmış ve İrem Bağları diye meşhur olmuştu Oğulları, malları, davarları ve muhteşem sarayları vardı Güçleri, kuvvetleri, boyları ve cüsseleri ile meşhur olan bu insanlar, servetlerinin ve maddî güçlerinin çokluğuna bakarak azdılar ve doğru yoldan, dinlerinden ayrıldılar Yeryüzünde büyüklük tasladılar Allah-u teâlâyı unuttular ve çeşitli putlara tapmaya başladılar Ellerindeki maddî imkânlarla etrâfa dehşet salıyorlar, fakîrleri ve diğer kabîleleri zulümleri altında inletiyorlardı Onları köle gibi çalıştırıyorlar, çeşitli işkencelerle öldürüyorlardı[2]
Ad kavmi Arabu'l-âribe denilen Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir Hadramevt'e ve Yemen'e kadar uzanan yurtlarda oturan bu kavmin yurtları otu, suyu, ve çeşitli nimetleri bol olan bir yerdi Yerin üzerinden akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları (eş-Şuara, 26/133, 134) yer altında da, su depoları ve köşkleri vardı (eş-Şuarâ, 26/129) Başkalarına nazaran onlara boy pos, güç ve kuvvet verilmişti[5]
Hud bin Abdullah bin Riyah (veya Ribah) bin Él-Halud bin Ad bin Avs bin İrem bin Sam bin Nuh Kur'ân dışında diğer mukaddes kitaplarda bu kavimden söz edilmemektedir[9] Âd kavmi Hz Nûh tûfanından sonra putperestliğe dönen ilk kavimdir[7] Hud ibni Salih ibni Erfahd ibni Sam ibni Nuh ibni Ebi Ad'dir[5]

Allahü teâlâ, Âd kavmini doğru yola kavuşturmak için Hz Hûd'u onlara peygamber gönderdi Bu hususta Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

«Âd kavmine kardeşleri Hûd'u peygamber olarak gönderdik Hûd, onlara; “Ey kavmim! Allahü teâlâya ibâdet edin İbâdet edilecek O'ndan başkası yoktur Hâlâ O'nun azâbından korkmayacak mısınız?” dedi» (A'râf sûresi: 65)[2]
Allah'a itaat edip, Ona ibadet etmelerini söyledi Allah, "onlara putlara tapmaktan, zulüm etmekten vazgeçmeleri, insanlara merhametli olup onlara eziyet etmemeleri, insanları şaşırtmak maksadıyla yollara aldatıcı işaretler ( Ad kavmi, yolcuları şaşırtmak ve onların çölde kaybolup gitmelerine gülmek (alay etmek) için yollara yanlış işaretler koyarlardı, MK) koymamaları, insanlarla alay etmemeleri, onları öldürüp mallarını soymamalarını ve bütün varlığı yaratan bir olan Allah'a ibadet etmeleri için nasihatte bulunmak " üzere Hud Aleyhisselam'ı Ad kavmine yolladı[3]

Hz Hûd, kavmini doğru yola kavuşturmak için tebliğ vazîfesine başladı Onları putlara tapmaktan, zulüm ve günahlardan tövbe ederek vazgeçmeye ve Allah-u teâlâya şükür ve ibâdete çağırdı Fakat Âd kavminin insanları, Hz Hûd'u dinlemeyip, ona karşı kaba ve inkârcı davrandılar Hz Hûd, kavminin bu tutumu üzerine; “Eğer doğru yola gelmezseniz, haberiniz olsun, ben size tebliğ vazîfemi yapıyorum; Rabbim size acı bir azap gönderir de helâk olursunuz?” buyurdu Azgın Âd kavmi, Hz Hûd'a; “Mûcize getirmeden putlarımızı terk etmeyiz dediler Hz Hûd, onlara; “İstediğiniz mucize nedir?” diye sordu Onlar da “Rüzgârı istediğin tarafa çevir!” dediler Hz Hûd, duâ etti Allah-u teâlâ; “Ne tarafa istersen elinle işâret et!” buyurdu O da eliyle işâret edince, rüzgâr istediği istikâmette esmeye başladı Büyük kayaların toprak olmasını istediler Hz Hûd'un duâsı ile bu da oldu Bu mûcizeleri gördükleri hâlde inanmayıp hırçınlaşarak koyunların yünlerinin de ipek olmasını istediler Hz Hûd, duâ etti Koyunların yünü ipek hâline geldi

Âd kavmi, gösterilen mûcizelere rağmen inanmadılar “Sen bizi putlarımızdan ayırmak için mi geldin? Doğru söylüyorsan, haydi bizi tehdit ettiğin azâbı getir de görelim!” dediler

Hz Hûd, kavmini îmâna dâvete devâm etti Pek az kimse îmân etti Kavmi ise hakâret edip kendinden geçinceye kadar dövdü Kavminin ıslâh olmayacağını anlayan Hz Hûd; “Ya Rabbî! Sen her şeyi biliyorsun Ben onlara peygamberliğimi bildirdim Ey Rabbim! Onlara, ders almalarına vesîle olacak bir musîbet ver?” diye bedduâda bulundu Hz Hûd'un bedduâsını kabul buyuran Allah-u teâlâ, Âd kavmine önce kuraklık, kıtlık musîbetini verdi Üç sene müddetle akan pınarlar kurudu Yeşillikler sarardı, soldu Meşhûr İrem Bağları yok oldu İnsanlar, bir yudum suya, bir parça ekmeğe muhtaç hâle geldiler Hayvanlar susuzluktan telef oldular Devamlı olarak bunaltıcı kuru bir rüzgâr esiyordu İnsanlar ağızlarını güçlükle açıyor, zor nefes alıyordu Tozdan göz gözü göremiyordu Bu arada Hz Hûd, kavmini îmâna, tövbe ve istiğfâra dâvete devâm ediyordu Hz Hûd'un kavmine meâlen şöyle dediği bildirilmektedir:

“Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin Sonra O'na tövbe edin ki, gökten üzerinize bol bol bereket (ekinleri yetiştirecek yağmur) indirsin ve kuvvetinize kuvvet katarak sizi çoğaltsın Günahlarınıza ısrar ederek îmândan yüz çevirmeyin (Hûd sûresi: 52)

HzHûd'un bu son dâveti de onların aklını başlarına getirmeye yetmedi Hz Hûd'a işkenceye ve onu öldürmeye kalkıştılar Artık onlara azâbın gelmekte olduğu Hz Hûd'a bildirildi Bir sabah Hz Hûd, îmân edenleri biraraya topladı Gün ağarırken ufukta siyah bir bulut belirdi Bunu gören Âd kavmi, işte bize yağmur geliyor, dediler Hz Hûd, “Hayır, o can yakıcı azâb veren bir rüzgârdır Her şeyi yok eder dedi Rüzgâr, korkunç bir ses çıkararak vâdiyi kapladı Son derece hızlı ve soğuk olup, her şeyi saman çöpü gibi savuruyordu Fussilet sûresi 16 âyet-i kerîmesinde, bu rüzgâr “sarsar” (kavurucu rüzgâr); azâb günleri de “eyyâm-ı nahisât” olarak geçmektedir Âd kavmi, kasırgadan kurtulmak için tutundukları ağaç ve taşlarla birlikte havaya fırlayarak paramparça oldular Hepsi ölüp yere serildiler Daha sonra rüzgâr bunları sürükleyip denize attı Mal ve mülklerinden hiçbir eser kalmadı, helâk olup gittiler Âd kavminin helâk oluşu, Kurân-ı Kerîm'de meâlen şöyle bildirilmektedir:

“Nihâyet Hûd'u ve berâberindeki îmân edenleri, rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi tekzip ederek, yalanlayarak îmân etmemiş olanların kökünü kestik (A'râf sûresi: 72) [2]
Rivayet edilir ki; içlerinde azabı ilk gören, bir kadın olmuştu ve ateş alevi gibi bir rüzgâr görmüştü Rüzgâr, insanları yoluyor, çekip koparıp alıyordu, bundan kurtuluş yoktu Ad kavmi, iri bedenli oldukları için başları kopup kopup devrildikçe sanki dibinden kopmuş içi kof hurma kütükleri gibi devriliyor, bu fırtına onları sel köpüğü ve süprüntüsü gibi denize döküyordu Kâfirlerin burunlarından girip arkalarından çıkan, evlerini mallarını yıkıp süpürüp götüren ve her birini bir tarafa atıp parça parça eden bu azap fırtınasının Şubat ayının sonunda «berdül acuz = kocakarı soğukları» denilen günlerde vaki olduğu bildirilmiştir ki, adi geçen tâbir günümüzde de kullanılmaktadır
Allahü Teâlâ'nın gönderdiği peygamberin bildirdiklerine' imân etmeyen ve uğradığı şeyi bırakmayıp mutlak çürütüp kül ediveren «sarsar» rüzgârının savurduğu taşlarla beyinleri parçalanarak helak olan Ad kavminin kâfirleri kökleri kuruyup cezalarını bulurken; Allah'ın elçisine imân eden mutlu zümre ise dünya ve âhiret felahına eriyorlardı [1] Hz Hûd ve ona îmân edenler, bu şiddetli kasırgada Allah-u teâlâ tarafından muhâfaza edildiler Kâfirleri helâk eden şiddetli fırtına, onlara serinletici ve rahatlatıcı hafif bir rüzgâr gibi esiyordu;
«Emrimiz gelince; Hud'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik» [2]
Hûd aleyhisselâm rüzgârı hissettiği zaman kendisinin ve inananların üzerine bir hat çizmiş, bir membâ civarına, bir mahalle doğru çekilmişti Kâfirleri kasıp kavuran azap rüzgârı, onlara bir seher tesiri yapıyor ve ancak derileri yumuşatacak, insanlara ferahlık verecek şekilde dokunuyordu Hz Hûd ile birlikte gerçek kurtuluşa eren bu mü'minler topluluğunun dört bin kadar olduğu bildirilmiştir[1]
Hz Hûd, Âd kavmi helâk olduktan sonra, kendine inananlarla birlikte Mekke-i Mükerreme'ye gitti Kâbe-i Muazzama'nın bulunduğu yerde ibâdet ve taatla meşgul oldu ve orada vefât etti Kabrinin Harem-i şerîf (Kâbe-i Muazzama'nın etrâfındaki mescit)te Hicr denilen yerde bulunduğu rivâyet edilmektedir[2]
Allah-u Teala yüce Kur'an-i Kerim'de buyuruyor ki: « Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lanete tabi tutuldular Biliniz ki; Ad (kavmi) Rablerini inkâr ettiler (Şunu da) bilin ki Hud'un kavmi Ad, Allah'ın rahmetinden uzak kılındı» ; (Onlar: Ad kavmi; MK) [3]

Hz Hûd ve peygamber olarak gönderildiği Âd kavmiyle ilgili olarak Kurân-ı Kerîm'in A'râf, Hûd, Mü'minûn, Fussillet, Ahkâf, Zâriyât, Kamer, Hâkka, Şuarâ ve Fecr sûrelerinde bilgi verilmektedir[2]
Eğer Ad kavminin kâfirleri de bu mü'minler gibi, Allah-u Teâlâ'nın Ayet ve delillerini inkâr etmeyip, Hûd aleyhisselâm'ın tebliğ ettiği şekilde imân ve itaat etselerdi helak olmayacaklardı Lâkin onu dinlemeyip eğlendikleri için, o istihza ettikleri «Haydi getir bize» dedikleri azap da kendilerini kuşatıverdi Çünkü bunların isyan ettikleri peygamber Hûd aleyhisselâm ise de, bunun bildirdikleri esas itibariyle evvelki peygamberlerin de bildirdiklerine uygun olduğundan ona isyan etmekle hepsine isyan ettiler ve bütün inatçı zorbaların arkasına düştüler Böylece kendileri de hem, bu dünyada lanetle takip olundular, hem de Kıyamet gününde İşte öyle isyankâr bir kavme, Allah-u Teâlâ böyle ceza verir Halbuki Allah-u Teâlâ, onlara mal ve kuvvetten ibaret öyle şeyler ihsan etmişti ki, başkalarına o kuvvet ve iktidarı vermemiştir Hem bu nimeti anlasınlar diye, kendilerine, kulak, gözler ve kalpler vermişti Fakat onların ne kulağı, ne gözleri ve ne de kalpleri kendilerine bir fayda vermedi Çünkü Allah'ın Ayetlerini inkâr ediverdi, inkârlarının cezasını görüp Dünya hayatında zillet azabını tattılar Elbette Ahiret azabı daha zilletlidir Hem onlar, kurtulamayacaklardır

Bu hâdiseye muhatap olanlar, bugün, gidip dolaşırlarsa; gözlerine çarpacak o harap eserler, kabirler, o azaba uğrayan Ad kavmine aittir[1]
Hz Peygamberimiz (sas) vedâ haccında, Usfan vadisine vardığı zaman, Hz Ebû Bekr'e: "Ey Eba Bekr! Bu hangi vâdidir?" diye sormuş Hz Ebû Bekir; "Usfan vâdisidir" diye cevaplayınca: Hz Peygamber (SAV), Hûd (as)'un, beline aba tutunmuş, belinden yukarısını alacalı bir kumaş ile bürümüş, genç ve kızıl, yuları hurma liflerinden örülmüş dişi bir deve üzerinde, hac için buradan telbiye ederek geçmiş olduğunu haber vermiştir[8]
Âd kavminin, Hz Hûd'a karşı çıkarken ileri sürdükleri itirazlar, diğer Peygamberlere karşı muarızlarının ileri sürdükleri itirazların aynıdır Hatta günümüz münkirlerinin de itirazları aynı türdendir Ona itirazda baş çekenler de, diğer peygamberlere itiraz gibi kavmin ileri gelenleridir İtirazın temelinde ise, dönmekte olan çıkar çarklarının devam etmesi vardır Hz Hûd'a yaptıkları itirazlarını şu maddelerde özetlemek mümkündür:
a- Hz Hûd'u beyinsizlik ve sapıklıkla itham etmek

"Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz" (el-A'raf, 7/60)

"Kavminden ileri gelen inkârcılar dediler ki; biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve biz seni yalancılardan sanıyoruz" (el-A'râf, 7/66)
b- Atalar dinine bağlılık

"Dediler ki: demek sen, tek Allah'a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi bize geldin" (el-A'râf, 7/70) "Dediler: sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi geldin?" (el-Ahkâf, 46/22)
c- Kendilerinin güçlü kuvvetli olduklarını söyleyip Hz Hûd tarafından gelebilecek bir zararın olamayacağını ileri sürmeleri

"Ad kavmi, yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladılar ve; bizden daha kuvvetli kim var? dediler" (el-Fussilet, 41/15)
d- Âhireti inkâr etmeleri ve hayatın sadece dünya hayatından ibaret olduğunu ileri sürmeleri

"Ne ise hep bu dünya hayatımızdır; ölürüz ve yaşarız (bir kısmımız ölürken bir kısmımız doğar) Biz öldükten sonra diriltecek değiliz" (el-Mü'minûn, 23/37)
e- Hz Hûd'u küçümsemeleri

"Kavminden, kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz o inkâr eden ve âhiret hayatına kavuşmayı yalanlayan eşraf takımı dedi ki; bu da sizin gibi bir insandan başka birşey değildir Sizin yediğinizden yiyor, sizin içtiğinizden içiyor Eğer sizin gibi bir insana itaat ederseniz o takdîrde siz, mutlaka ziyana uğrayanlardan olursunuz" (el-Mü'minûn, 23/33-34)

Onların bu itiraz ve tavırlarına karşı Hz Hûd'un takındığı tavır şöyle idi:

"Ey kavmim Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısın?" "Ey kavmim, bende bir sapıklık yok; ben âlemlerin Rabbı tarafından gönderilmiş bir elçiyim Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum" (el-A'râf, 7/65, 67, 71, 72) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka ilahınız yoktur Siz (putları Allah'a ortak koşmakla sadece iftira ediyorsunuz Ey kavmim, ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum Benim ücretim beni yaratana aittir Aklınızı kullanmıyor musunuz? Ey kavmim Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin (O'na yönelin)ki gökten üzerinize bol bol rahmet göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın, Suç işleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin" (Hûd, ll/50-52) Geçmiş peygamberlerin ve kavimlerin kıssalarını Kur'ân'da zikredilmesi inananların ibret almaları içindir Geçmiş peygamberlerin her tavrı Müslümanlar için de takip edilecek bir yoldur Meseleye bu yönden baktığımızda Hz Hûd kıssasından alınacak İbretleri de şu şekilde özetlememiz mümkündür:

Hz Hûd, Allah yoluna samimiyetle sarılmış vakûr bir kişidir Söyleyeceğini, ölçüp tarttıktan sonra söylemektedir Kötülüğe, kötülükle karşı koymadığı gibi yumuşak davranmaktadır Kavmi kendisini beyinsizlikle itham ederken, kendisinin beyinsiz olmadığını, onları uyarmak üzere Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu söylemekle yetinmektedir Allah'ın üzerlerindeki nimetlerini kendilerine hatırlatmakta ve bu nimetlere şükretmiş olmaları için Allah'ın emirlerine riayet etmeleri gerektiğini anlatmaktadır, bundan dolayı onlardan bir ücret istemediğini özellikle belirtmektedir[5]
Hud Suresi

Hud sûresi, 123 ayet olup, Hatt-ı Osman'a göre 11 suredir 12, 17 ve 114 ayetler Medine'de; diğerleri Mekke'de inmiştir Yunus sûresinin devamıdır Hud Aleyhisselam'dan hariç Nuh, Salih, İbrahim, Lut, Şu'ayb ve Musa (AS)'dan de bahseder Peygamberimiz Muhammed Mustafa (SAV), 112 ayet (« O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolundugun gibi dosdogru ol ! () ») hakkında: «Beni Hud suresi kocattı!» demiştir Çünkü bu ayette direkmen Peygamberimize (SAV) - ve saniyen tabii ki bütün alem-i İslama - «emrolundugun gibi dosdogru ol!» denmiştir ve bu kolay bir iş değildir[3]

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.