![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiKuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi 1-96 Ayetlerin Tefsiri " " Bulunduğu altı sûrenin hepsinde birer âyettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yazılışta bir kelime gibi yazıldığı halde okunuşta birer birer söyleme şekli ile elif lâm mîm diye üç kelime olarak okunuyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Harflerin bu tek başına olma ve basitlik durumları, elif, bâ tâ ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halbuki ebced gibi yazıldığı halde elifba gibi okunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mânâsının belli olduğu veya belli olmasının mümkün olduğu görüşünde olanlar başlıca iki grup teşkil ediyorlar ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Birincisi: Kısa kesmek ve kısaltma yoludur ki şairin "O kadına dur dedim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi: Ebcedin hesap yolu ve şifre usulüdür ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sanki el-ma'lûmü'l-mechûl (bilinmeyen bilinen) terkibi gibi bir anlam ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekten hem dirayet açısından ve hem rivayet açısından bu görüş açılarının hiç birini feda etmeye imkan yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü olarak; alınan bu harfler, tek ve birleşik olarak sûrelere öyle dağıtılmış ki, bunda dilin Sarf ve Nahiv itibarı ile esas bölünüşlerine büyük bir ilgisi vardır ![]() Kelimenin üç kısmı, birliden beşliye kadar kelimelerin esas yapıları, mücerred (yalın) ve mezide (artırılmış) bölünmesi, artırılmış kipinin yedi harfi geçemiyeceği, dörtlü ve beşlide asıl ve mülhak (katma)a bölünmesi ve daha bazı tâli çeşitleri bunlardan okunabilir ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanlığın gerçeği, idrak ve anladığını tebliğ etmektedir ki biz buna mantık ve dil diyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey düşünür! sembolüne bak ve harflerin çıkış yerlerine riayet ederek elif lâm mim diye oku, okurken kendini bir tart, ruhundan bedenine, içinden dışına, göğsünden dudaklarına doğru yokken var olarak çıkıp gelen o sesleri de iyice bir dinle, bu sırada bir elifba, ebced okurcasına bütün elifba harflerini şekilleriyle hayalinden geçir ve düşün ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde kendi kendine hiçbir mânâsı, hiçbir kuvveti görünmeyen insan fertleri de, yerli yerinde mükemmel bir sosyal düzeni elde ettikleri zaman, onlardan dünyaları büyüleyen sosyal kurullar, milletler ve devletler meydana gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu açıklamalardan sonra anlaşılır ki bu konuda Abdullah b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müteşabihat denildiği zaman mânâsız tam bir kapalılık iddia edildiğini zannetmek büyük bir yanlış meydana getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân âyetleri başlangıçta indikçe Hazreti Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başta hayreti celbetmek önemli fayda sağlayacağı için Fâtiha'nın başında bulunması gerekmez miydi? diye bir soru akla gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu nakledilenlerle beraber sûre başlarındaki bu mukattaa harflerinin bulundukları sûreye de bir isim gibi delalet etmelerine hiçbir engelin düşünülmemesi gerekir ![]() ![]() İ'RAB: "Elif lâm mîm" isimleri, önce dış görünüşleri ile harfleri birer birer söyleme yerinde bulunduklarından i'râbları yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Elif lâm mîm" isimlerinin müsemmaları olan hecâ harflerinin seslerine delalet ettiğinden, lügat açısından şüphe edilecek bir taraf yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci olarak mim de Arap dilinin bazı lehçesinde lâm yerine belirtme edatıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2-" "Allah daha iyi bilir ey Muhammed! "Elif lâm mîm" denilince senin derhal anlıyacağın o olağanüstü sesler, zaman zaman çan sesi gibi o "lâm" "mîm" ğunneleri ile kulaklarında çınlayan vahiy sesleri, belirmeleri insanlar arasında ancak sende görünmeye başlayan ve fakat diğer insanlarca da elifba ve ebced gibi cinsleri ile düşünülebilen o harfler ve kelimeler ve onların mânâları, özetle o isim veya isimler yok mu? " " işte o sesler ve o seslere verilen güzel düzen ile sana ve senin kalbine Allah tarafından indirilmekte olan o " " o mucizeli nazım ve mânâ yani o Kur'ân'dır ancak tam kitap, yegâne kitap denilmesine layık olan o hak ve hükümlerin kesin delili, yahut "Doğrusu Biz sana, sorumluluğu ağır bir söz vahyedeceğiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kitabın mahiyeti, o mânâya delalet eden nazım ve nihayet nazım ve mânânın toplamıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunda şüphe etmemeli ve asla kötü zanna düşmemelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gözlem ve tecrübeye eremeyenler için de sonsuza kadar delalet, i'câz ile hüsn-i istidlâl (bir delile dayanarak güzel netice çıkarma) yolu açıktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rayb (şüphe), aslında nefse bir ızdırap, bir kuşku vermek mânâsına masdar iken, lügat örfünde bu ızdıraba başlıca bir sebep olan şek ve şüphe mânâsında kullanılması üstün gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yakında "Kulumuz Muhammed'e indirdiğimizden şüphe ediyorsanız ![]() ![]() ![]() ![]() Bu başlangıca Kelâm ve Felsefe ilmi açısından baktığımız zaman her şeyden önce şüphe ve yakîn meselesine yani ilim ve marifet (bilgi) teorisinin mahiyetine işaret edilmiş ve bu konudaki bütün felsefî tartışmaları apaçık bir vahiy ile ortadan kaldırmış bulunduğunu görürüz ki, akaid (inançla ilgili) kitaplarımızın en başında "Eşyanın hakikatları sabit ve bunları bilmek gerçekleşmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendisinde şüphe olmayan bu Kitap Müttakîlere hidayetin ta kendisidir ![]() ![]() ![]() Fakat müttakî (günahlardan sakınan)ler için ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat şartın gerçekleşmesine göre bu hikmet, bu gaye, müttakilerin hidayeti olarak gerçekleşecektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttikâ, vikâye (korunma)yi kabul etmek, başka bir ifade ile vikâyeye girmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve inceleme yapıldığında Kur'ân'da ittikâ (sakınma) ve takva üç derece üzerine zikrolunmuştur ki, birincisi; ebedî azabdan sakınmak için Allah'a şirk koşmaktan kaçınmakla iman "Ve onları takva kelimesine bağladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "İnanıp iyi işler yapanlara bundan böyle (Allah'a karşı gelmekten) korundukları ve inanıp iyi işler yaptıkları, sonra yasaklardan sakınıp (onların yasaklandığına) inandıkları ve yine korunup iyilik ettikleri takdirde daha önce yediklerinden ötürü bir günah yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü olarak takva, en son maksat değil, kurtuluş ve mutluluk vesilesidir ![]() ![]() ![]() Özetle Kur'ân, hem başlangıç ve hem sonuç itibariyle hidayettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() " " Kur'ân'ın ezeli itibarını, " " görünen gerçeklerini, " " ilmî ve ahlâkî özelliğini, " " inme hikmetini ve pratik gayesini dile getirmiş ve sonra inen her âyet, kendinden önceki âyeti anlatmış ve açıklamış ve bundan dolayı tam bir bağlılık sebebiyle atıf harfleri (bağlaçlar) gibi sözlü bağlantılara bile ihtiyaç duymayan birbirine uygun olan dört cümleden oluşan bir veciz (özlü) nazm olarak Fâtiha'daki "bize hidayet et" duasının cevabı olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- O müttakî (Allah'tan hakkıyle korkan)ler ki Hakk olan gayba inanırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hakikatte varlıklar, görülen ve görülmeyen, diğer bir tabirle "meşhût" ve "gayr-i meşhût" olmak üzere ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çünkü dışta ışık bilimin ortaya koyduğuna göre, bir titreşimden ibaretir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ifade bize âlemi pek güzel açıklıyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gayb (kelimesi), "gaybet" ve "gıyâb" (göz önünde bulunmama) anlamında masdar veya gâib (göz önünde olmayan) mânâsında isim ve sıfat olur ki, bu da "adl" kelimesi gibi masdar diye isimlendirilmişdir veya "meyyit" ve "meyt" kelimeleri gibi "gayyib" kelimesinin hafifletilmişidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şu halde iki türlü gayb vardır: Bir kısmı hiçbir delili bulunmayan gaiblerdir ki bunları ancak "Allâmu'l-ğuyûb" (gaybları bilen) Allah bilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir şeyi tasdik etmek, onu doğru olarak almak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel olarak lügatta "tasdik", ya sözlü veya fiilî olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acaba din lisanında iman bunların hangisidir? Yani İslam dininde bunların hangisini yapan mü'min sayılır? Lügattaki iman ile dindeki imanın farkı var mıdır? Bunu Kur'ân'dan ağır ağır öğreneceğiz ve bu âyetten itibaren başlıyoruz ![]() Dindeki imanın, lügattaki imandan iki yönden özelliği bahis konusudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özetle lügat anlamında imanın bir kısmı hak ve hayır, bir kısmı şer ve batıl, bir kısmı da zevk, saçma ve lüzumsuz şeyler olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şu halde insan; anahtarı, doğruyu ve hayrı kendi istek ve arzusunda aramamalı, doğrudan doğruya veya bir aracı ile Allah Teâlâ'dan almalıdır ![]() ![]() ![]() İkincisi, imanın ilgilendiği şeyi bırakarak, kendi mahiyeti bakımından da şer'î imanın özelliği bahis konusu olmuştur ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İman, esasen masdar ve buna göre bir fiil olmakla beraber örfte ve dinde isim olarak da kullanılır ve o zaman iman bizzat bu fiil ile başlayan bir sabit durumu ifade eder ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu âyette Cenab-ı Allah, kendisinden hakkıyla korkanları açıklamad a "onlar gayba inanırlar" ile dinin iman kısmını özetledikten sonra amel kısmını özetleyerek buyuruyor ki: "Ve namazı kılarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (İkame), "kıyam" veya "kıvam"dan "if'âl" ölçüsünde olarak lügatta kaldırıp dikmek veya düzeltip doğrultmak veya kıymetlendirmek ve devam ettirmek veya dikkat ederek yapma anlamlarına geldiğinden, namazla ilgisinde bu mânâların birinden veya ortak noktalarından belîğ bir istiare yapılmış ve bunun için bir kelimelik "namaz kılarlar" yerine, iki kelimelik "namazı ikame ederler" seçilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Biz burada namazın dünyaya ve ahirete ait, maddî ve manevi, bütün faziletlerini ve faydalarını sayacak değiliz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Salât" kelimesinin Arap dilinde iki kaynağı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O müttakî (Allah'tan hakkıyle korkan)ler sadece iman ile ve yalnız namazı dosdoğru kılmak gibi bedene ait ibadetlerle de kalmaz, mâlî (malla ilgili) ibadetlerde de bulunurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Rızık", aslında Arapça'da "haz" ve "nasip" anlamında isim olup, nasip etmek, rızıklandırmak mânâsında masdar dahi olur ki onun fiilidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre dinî ve dünyevî bilfiil faydalanılamayan mal, mülk, evlat ve aile, ilim ve bilgi rızık değildirler ![]() ![]() ![]() "İnfak", malın elden çıkarılması, harç ve sarfedilmesi demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Biri bedene ait ibadetler, diğeri de mala ait ibadetlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4-Bundan sonra gaybda özetlenen imana ait esaslar vahiy ve nübüvvet (peygamberlik) meselesi olması bakımından bir derece daha açıklanarak buyuruluyor ki; ve o muttakîler ki, hem sana vahiy ve inzal edilen ve edilmekte olan Kitap ve şeriata, hem de senden önce vahiy ve inzal edilmiş bulunan (yani Tevrat, İncil, Zebur, Suhuf gibi) kitaplara iman ederler ki, bu iman da Muhammed (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bakış açısıyla denilebilir ki, şimdiki insanlar, Peygamberimizin gönderildiği zamanda olduğu gibi, İslâm'ın nurunun genel bir gelişmesini ve herkesin selameti için, gerçeğin bütün insanlık üzerinde kuvvetli bir egemenliğini görmek derdiyle kıvranıp çabalamaktadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte İslam'ın kalbi, bu büyük iman ve vicdanın sahibidir ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekten "Ahirete ait kuvvetli bilgi sahibi olacak olanlar da ancak bunlardır, bu genişçe imana sahip olanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ahiret" kelimesi esasen "âhir" kelimesinin müennesi (dişisi)dir ki, "son" ve "sonraki" mânâsına sıfat iken şeriat dilinde "ahiret yurdu" ve "ahiret hayatı" ve "ahiretin neş'eti" tamlamalarının hafifletilmişi olarak isim olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Îkân", yakîn sahibi olmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- kelimesi "işaret ismi" çoğul, "zâ"nın çoğulu, " " hitap harfidir ki " " gibi önce Peygamber'e has hitap, ikinci olarak genel hitap olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve işte herkesin fikrinde ve zikrinde "müflihûn müflihûn" diye duyup andıkları ve fakat tayin edemedikleri bahtiyarlar, ciddi ve ebedî olarak kurtuluşu bulanlar, bulacak olanlar, gazab ve sapıklıktan kurtulmuş olarak Allah'ın ebedî nimetlerine erecekleri kat'î olanlar, ancak bunlar, bu hidayet üzere bulunanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Müflih", "iflah"dan "felah bulan, kurtulan" demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiKur'ân işte derece derece bu müttakilere hidayettir ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 6- Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir ![]() ![]() 7- Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir ![]() ![]() ![]() 6-TAHLİL VE MÜNASEBETLER: Arab dilinde, dilimizde karşılığı bulunamayan bazı harfler vardır ki de bunlardandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Küfür", "kâf"ın ötrüsü ile lügatta "küfrân" gibi nimeti örtmek, yani nankörlüktür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Namaza imanı olan, onu vazife tanıyan kimsenin -insanlık hali- ara sıra bazı üşengeçliğinin bulunabilmesi akla uygundur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "İnzar" korkulu bir şeyden sakındırmak için bildirmek, yani "ilerde şu fenalık var, sakın!" diye doğru yolu göstermek ![]() "Hatm", "tab" gibi basmak mânâsınadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Kalp", yürek ve gönül mânâlarına gelir, yani "kalp" iki mânâya kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7-TEFSİR VE TE'VİL: Şüphesiz ki küfürleri tam ortaya çıkmış olanlar kendilerini ha (Allah'ın azabından) korkutmuşsun, ha korkutmamışsın onlar için aynıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki âyette "kulûb (kalbler) ile "ebsâr" (gözler) çoğul ve aradaki "sem" (kulak) ise müfred (tekil) olarak getirilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalp nasıl mühürlenir? Malum ya üzeri mühürlenmek; zarf, kap, örtü ve kapı gibi şeylerde olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İyiliklere âdet edinmekle alışılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân'ın hikmeti ve İslâmî esaslara göre ilimde zorlama fiili yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlar için kurtuluş da yok, büyük bir azab vardır ![]() ![]() ![]() Öldükten sonra da cehennem azabını boylarlar ![]() ![]() NÜZUL (İNİŞ) SEBEBİ: İbn Abbas hazretlerinden birkaç yol ile elde edilen rivayetin özeti meâlen şudur: Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buraya kadar iki zıt olan düşünce halindeki veya gerçekteki iman ile küfre göre insanlar, aralarında vasıta bulunmayan iki karşıt kısma ayrılmıştır ![]() ![]() Bunlar ayrı bir kıssa ile kâfirlerin kıssasına bağlı olarak açıklanıyor ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 8- İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık ![]() ![]() 9- Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar ![]() ![]() 10- Kalplerinde hastalık vardır ![]() ![]() ![]() 11- Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın ![]() ![]() ![]() 12- İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar ![]() 13- Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın ![]() ![]() ![]() 14- Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler ![]() ![]() ![]() 15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir ![]() 16- İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar ![]() ![]() ![]() 18- (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler ![]() ![]() 19- Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir ![]() ![]() ![]() 20- O şimşek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapıverecek ![]() ![]() ![]() ![]() 8-NÜZUL SEBEBİ: Bu âyetlerin Medine ve civarındaki birtakım münafıklar hakkında inmiş olmasında fikir birliği vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 9-Niçin mi böyle yaparlar? Bunlar böylelikle Allah'a ve müminlere hîle yapmaya kalkışırlar, onlara hîle yarışına çıkarlar, Allah'ı ve müminleri de hîle yapıyorlarmış gibi zannederler ![]() ![]() ![]() ![]() "Hud'a" (hîle) kelimesi esasında bir gizlilik mânâsını içine alır ![]() ![]() ![]() "Nefs", bir şeyin zatı ve kendisi demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Şuur, açık duygu ile hissetmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıl, hâl-i hazırdaki şuurun gerisinden başlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca dışa ait olsun içe ait olsun, her duygunun bir duyum yönü, bir de özel duygu yönü vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 10-"Münafıklardaki bu hileciliğin ve bu şuursuzluğun sebebi nedir?" denilirse, onların kalplerinde, yani ruhanî kalplerinde hiç görülmedik yok edici bir manevî ve ahlâkî hastalık vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Allah Teâlâ bunların hastalığını artırmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Maraz (hastalık), bedenin sağlam alışkanlığından sapması ve görevini istenilen şekilde yapmamasına sebep olan aksaklık durumudur ki, buna "illet=dert" de denilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fen ve felsefe bakımından hak iman, hem fıtrî ve hem alıştırıcıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat onlar, bu hastalık ile ve bu hastalığın artmasıyle kalmayacak, onlar için ahirette ve hatta dünyada pek elem verici, gayet acı bir azab da vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Müminlerle onlar (münafıklar)ın arasına bir duvar çekilir ki, onun bir kapısı vardır; içerisi rahmet, dış tarafı ise azabtır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu münafıkları ortaya çıkartacak ve azaplarında şiddetlendirici sebepler olacak, bozgunculuklarına dal budak salan bazı çirkin vasıfları daha vardır ![]() 11- Bu âyet yukardaki âyetine atfedilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 12- Ey iman ehli! Sakın aldanmayınız, uyanık durunuz, bunlar fesatçılar güruhunun kendisidirler, fesatçılar güruhu dedikleri ancak bu kısım kimselerdir ![]() ![]() ![]() ![]() 13- Bir de yalnızca laf ile mücerret (soyut): "Allah'a ve ahiret gününe iman ettik ![]() ![]() Lügat itibariyle "sefeh", görüş ve gidişatda hafiflik ve yufkalıktır ki, akıl noksanlığından doğar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarda münafıklar diye insanlardan sayıldığı halde, burada diye insanlara karşılık tutuluyor, onlardan ayırt ediliyor ki, bunda ne güzel incelikler vardır: Münafıklar, insanlar ile eşitliğe razı olmuyorlar ve kendilerini üstün ve aydın, akıllı bir ileri sınıf sanıyorlar ve bu zan ile onlara hile etmeye kalkışıyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekte Arap dilinde de "en-Nâs" ifadesi bulunduğu yere göre kâh ta'zîm (büyükleme) ve kâh tahkîr (küçümseme) mânâsını ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlim bir yakîn işidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 14-Bu münafıkların mümin olmadıklarını ve ahlâk bakımından ne kadar düşük olduklarını şununla daha iyi anlarsınız: bir de bunlar müminlere rastgeldikleri zaman genelde "âmenna=inandık" derler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rivayet olunduğuna göre Abdullah b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEYTAN: Şeytan herhangi bir azgın, yani azgınlıkta, şer ve kötülükte fevkalade bir yükselişle kendi sınıf ve benzerlerinin dışına çıkmış kötü, inatçı mânâsında bir cins ismidir ki, gerek insandan, hayvandan, yılan gibi görünen yaratıklardan ve gerekse diğer gizli mahluklardan ruhî ilişkisi bulunan kötülere söylenir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu yedi âyette münafıkların durumları, ruh halleri, vasıfları ve sabit kötülükleri tam bir belağat ve îcaz yoluyla özetlenerek haber verilmiş, baştaki âyetinin mânâsına bakarak, onu her yönden ayrıntılarıyle anlatan ve açıklayan bu yedinci âyet ise onların bütün ruhlarını kendi tasdikleriyle iki kelimede özetliyerek gösterivermiştir ![]() 15-Şüphe yok ki bu kötülükleri işitenlerin hemen kızgınlıkları kaynar ve onların acıklı azabı hak ettiklerini teslim etmekte hiç tereddüt etmiyerek, "kahrolsunlar!" diye bağırmak hususunda acele eder ve Cenab-ı Allah'ın hemen bunları yok etmesini veya "asınız, kesiniz" gibi bir emir vermesini hırs ile gözetir ve bu hırs ile bir an geri bırakılmalarını görmemek ister ![]() ![]() ![]() Bu ilâhî alay cümlesinden olmak üzere bunlara dünyada müslüman muamelesi yapılır, İslâm toplumu dışında tutulmazlar ![]() ![]() Münafıklara, gerek ibadet ve gerek muamelelerle ilgili dinî hükümlerin hepsi müslümanlar gibi tatbik edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstihzâ (alay) bir kimseyi şaka içinde maskara etmek, şeref ve onurunu kırmak istemektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 16- Bunlar öyle kimselerdir ki doğruluk karşılığında sapıklığı satın almışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Durumları bilinen, diye haklarında iki defa uyarma ve dikkatli olmaya davet vaki olan ve bu iki âyet ile de sonuçları, ziyanları anlatılan münafıkların, içten içe İslâm'ın gayesini ve İslâmî hayatın güzel akışını çığırından çıkarmak nokta-i nazarından zararları açık olduğundan, bir taraftan bunlar hakkında kâfirden daha çok dikkat nazarını çekmek suretiyle müminleri aydınlatmak, diğer taraftan bu münafıkların bizzat hasar ve akibetlerini belli bir şekle sokarak, kendilerini korkuya düşürmek ve herkesi münafıklıktan sakındırmak için bu konuda temsil olarak dört ayet daha indirilmiştir ![]() 17- "Mesel", aslında "misil" ve "nazîr" yani bir şeyin benzeri, eşi mânâsınadır ki, "Kâmus" mütercimi "bektaş" (eş, akran) diye göstermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Edebiyatta anlatma ve cazibe nokta-i nazarından temsilin, beyan ile ilgili büyük önemi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 18-Buyuruluyor ki bunlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu halden dönüp önceki nurlu hali bulamazlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Kemeseli sayyibin), yahut (Kemeseli zî sayyibin) takdirindedir ki, birincide münafıklar kıssası, toptan yağmur kıssasına benzetilmiş ve kıssaların ayrıntılarında benzerlik gözetilmemiş bulunduğundan, yalnız "mürekkeb teşbih"; ikincide ise kıssaların birimlerinde dahi teşbih gözetilmiş bulunacağından, buna da "mefrûk" veya "müferrak teşbih" denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 19-Mânâya gelelim: Yahut o münafıkların hali bir yağmur kıssasına, diğer ifadeyle yağmura tutulanlar kıssasına benzer ki, semanın her tarafından "bardaktan dökülür gibi" boşanmış kuvvetli bir yağmur, onda türlü türlü karanlıklar var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gök gürültüsü ve şimşeğin, yıldırımın maddî ve manevî gerçeğini açıklamak için lügatta, dine ve felsefeye ait tarifler vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dinî izahı: Bulutları Allah Teâlâ'nın iradesine göre yağmur yağacak yerlere sevk ve idare eden bir melek (yani anlayışlı ve hareket ettirici bir kuvvet) vardır ki, ismine "gök gürültüsü" denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Ashab devrinden itibaren en eski kıymetli tefsircilerden rivayet edilen açıklamalara göre gök gürültüsü, şimşek ve yıldırım olaylarının gerçeği böyle kuvvet prensibine döndürülmüş, fakat kör kuvvet değil, dinamik, ruhanî idareci ve idrak sahibi bir hareket ettirici olan melek kuvvetine döndürülmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbnü Sina'dan çok önce olan İbn Cerir et-Taberî tefsirinde diyor ki: "Diğer birtakım ilim ehli, gök gürültüsü, bulutların altında boğulan rüzgarın fırlamasıdır ![]() Ses bundandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öteden beri Yunanca elektron denilen elektrikte görünen bir cezb (kendine çekme) özelliği vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vaktiyle İbnü Sina "Şifa"sında diyordu ki, şimşek ile gök gürültüsü aynı zamanda vaki olurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akıcı elektrik, elektrik nakleden cisimleri çekmek veya onlara hücum etmek özelliğine sahip olduğundan, nakledici olan ağaçlara, binalara ve özellikle madenden yapılmış eşya üzerine düştüğü görülmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gök gürültüsünden meydana gelen çatlayıştan sonra devam eden gümbürtü hakkında çok görüşler varsa da henüz kararlaşmış değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki ses, ısı, ışık ayrı ayrı birer tabii amil görünürken, hepsi bir harekete dönüşüyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 20-Bunların bu sıradaki hallerini hiç sorma şimşek hemen gözlerini çarpıp alıverecek onlara parlayıverdikçe ışığında yürürler, başlarına karanlığı çökerdiği vakit de dikilir kalırlar ![]() ![]() ![]() ![]() Kudret, fiil ve terkin sıhhati demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Şey", mevcut demektir, bunda ma'dum (yok olan)a şey denemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Cenab-ı Hak münafıkların durumunu bir de böyle "sayyib = yağmur" meseliyle tasvir buyurmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buraya kadar Cenab-ı Allah, ilk önce ve bizzat Resulüne hitap ederek, hitap ve hidayet kabiliyeti nokta-i nazarından insanların sınıflarını ve her birinin durumlarını, ruh hallerini, sonuçlarını açıklayan bir tasnifini; bütün ilimlerin ruhunu ve Kur'ân'ın hikmet ilminin aslî hatlarını içine alan gayet derin ve gayet ayrıntılı bir bilgi bahsini ihtiva eden şümûllü aydınlatma ile beraber, küfrü huy edinen inatçı kafirlerle, şüphe ve bozgunculuğu huy edinen münafıkların yola gelmiyeceklerini, korunamayacaklarını ve bunun için Kur'ân'ın hidayetinin Allah'tan gereğince korkanlara tahsis edildiğini ilan ve anlattıktan ve temsillerle genel davetin gereğine uyardıktan sonra, teklifin genel olduğunu, sorumlulardan hiçbir sınıfın bunun dışında kalamayacağını, korkutma ve korkutmama onlar için eşit olsa da, Peygamberin görevi açısından eşit olmadığını anlatarak, bütün insanlara hitap tevcih ederek aşağıda olduğu gibi ilk emrini vermiştir ![]() Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız ![]() 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı ![]() ![]() ![]() 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz ![]() 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının ![]() 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak ![]() ![]() ![]() 21-Bu âyetin, Fâtiha sûresindeki "âlemlerin Rabbi" vasfının isbatına, "ancak sana ibadet ederiz" antlaşmasına, sonra da Bakara sûresinin başındaki "müttakiler için bir doğru yoldur" fıkrasına ve nihayet üç kıssanın tümüyle yağmur temsilinin içerdiği gayeye ne kadar uygun olduğunu hatırlatmaya lüzum yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey insanlar! Akıl ve erginlik ile insanlığın ilk kemal basamağına basmış olanlar! Bakınız, gerek "ancak sana ibadet ederiz" antlaşmasını vermiş olsun gerek olmasın hepiniz mümin, kâfir, münafık, hangi sınıfa, dünyadaki kavimlerden hangi kavme mensup olursanız olunuz, fakir-zengin, âlim-cahil, hangisinden bulunursanız bulununuz hepiniz her zaman şu emirle sorumlusunuz: sizi ve sizden öncekileri, babalarınızı, analarınızı, bütün atalarınızı, dedelerinizi ve diğerlerini baştan sona yaratan Rabbınıza, âlemlerin Rabb'ine ibadet ve kulluk ediniz, sevgi ve korkunun kemaliyle, en güzel edep ve saygı ile ona boyun eğiniz ve O'nun emirlerine, hükümlerine uyunuz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 22- O, öyle lütufkâr bir yaratıcıdır ki şu altınızdaki yeri size bir döşek yapmış, sizi orada yaratmış, yetiştirmiş, üzerinde her türlü rahatınızın sebeplerini temin etmiş yatıp kalkıyor, uyuyup uyanıyor, dayanıp oturuyorsunuz, o altınızdan alınıvermiş olsa nerede karar ederdiniz? Kâşânelere yığdığınız kaba döşekler neye yarardı? İşte yeryüzü size böyle bir döşek başınız üstündeki süslenmiş gök kubbeyi de bu döşeği ihtiva eden büyük, muhteşem bir bina yapmış ![]() ![]() İşte bu bize gösteriyor ki, sema bütün yeryüzünü kaplıyor ve yeryüzü binadaki bir döşek gibi onun içindedir ![]() ![]() ![]() ![]() Burada zamir ile demek gerekirken, açık olarak buyurulması, bundan maksadın önceki "semâ" olmadığına işarettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Endâd" kelimesi "nidd"in çoğuludur ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşı birtakım insanlar: "Evet Allah belli ama, bize böyle emrettiği ve peygamber gönderdiği ve Muhammed el-Emîn'in Peygamber ve Kur'ân'ın Allah kelamı olduğu ne belli? Bu bize şüpheli geliyor, kuşkulanıyoruz, bunu bile bile değil, bilmediğimizden, şüphe ettiğimizden inkâr ederiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 23- Ve eğer has kulumuz, mümtaz kulumuz Muhammed Mustafa'ya, doğruluğuna, eminliğine bu ana kadar herkesin inanmış olduğu sevgili Resulümüze verdiğimiz peygamberlikten ve bunun fermanı olmak üzere parça parça indirmekte olduğumuz Kur'ân'dan bir şüphede bulunursanız, bir kuşkuya düşerseniz, mesela "Vahiy inanılır şey midir? Allah kitap gönderecek olsa böyle mi gönderir? Böyle parça parça, âyet âyet, sûre sûre kitap inmek nasıl şey? Bunlar bize maddî ilimlerden ne öğretiyor? Altın madenlerinin nerelerde olduğunu mu gösteriyor? Kimyaları mı buluveriyor? Bu bir şiir değil midir? Bunu insan kendiliğinden yapamaz mı? Buna göre Muhammed ya bir şair gibi ara sıra bunları kendi söylüyor da "Allah gönderdi" diye bizi aldatıyor veya kendi aldanıyor mu? Gerçi Muhammed'in şimdiye kadar aklı da vardı, doğruluk ve inanılırlığı da vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Şüheda" kelimesi "şehid" kelimesinin çoğuludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 24- yok eğer bunu yapamazsanız, aynını getiremezseniz ki hiçbir zaman yapamayacaksınız ![]() ![]() ![]() ![]() Bedâhet (apaçıklık), şühût (görme), aklî delil getirme, tecrübe, haber; bunlar ilmin, yakînin en önemli araçları, ölçüleridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân'ın bu "asla yapamayacaksınız" ile haber verişi o günden bugüne kadar bin üçyüz kırkdört senelik bir tecrübe ile doğruluğunu gösteren bir ebedî mucizedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bakınız Kur'ân'a ait beyanatlar ne kadar canlıdır! Tamamen ilmî ve mantıkî ve felsefî olan ve bir ilâhî felsefenin temelini teşkil eden bir konu mantıkî, ruhî ve âfâkî (objektif, nesnel) delillerinin kökleriyle hem vecîz, hem gayet basit ve güzel bir şekilde nasıl anlatılmıştır! Yüksek bir minberden büyük ve çeşitli bir cemaate hutbe okuyan, va'zeden, ders okutan, bildirimler yapan, hükümler koyan fevkalâde belağatlı bir hatibin, gereğine göre kâh sağa, kâh sola ve kâh merkeze dönerek, sırasında hepsine ve sırasında bir kısmına, kâh muhaliflerine ve kâh muvafık (kendine uyan)larına ve kâh hepsinin karşısında özel yaverine hitap etmesindeki açık ültimatomları kulaklarda temsil ettirir ![]() ![]() 25- Bu atıf vâvı, yukardaki âyetlerin mânâsından anlaşılan lâzimî mânâya işarettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Sâlihât" kelimesi "sâliha"nın çoğuludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca iman ile iyi amelleri (amâl-i sâlihayı) birleştirenlere şunu müjdele ki onlar için cennetler var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlar öyle büyük ve geniş cennetlerdir ki altında mesela dünyadaki Nil, Fırat, Ceyhun, Seyhun nehirleri gibi büyük büyük ırmaklar akar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu meyvelerden başka onlar için o cennetlerde tertemiz, pampak çiftler, eşler, yani erkekler için hanımlar, hanımlar için kocalar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi diyebilirsiniz ki, aynen böyle değilse de, bunlara hemen hemen benzer bahçeler, meyveler, kocalar ve hanımlar dünyada olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birtakım kimseler, bu gibi müjdelerde, bilhassa rızıktan ve kadından bahsedilmesine itiraz etmek istiyorlar ve: "Dine ait duygular insanı bunlardan kesip, yalnız ruhanî lezzetler ile uğraştırmalı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân'a ait açıklamaları kötü telakki ile karşılamak isteyenleri hem red ve hem doğru yola getirmek için şimdi de Kur'ân'ın dilinin üslubu hakkında bir hatırlatma yapılacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 26- Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 27- Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar ![]() ![]() ![]() 26-Allah'a mesel yapmak, mesel söylemek yakışmaz mı sanırlar? şu muhakkaktır ki Allah Teâlâ herhangi bir şeyi mesel olarak söylemekten çekinmez ![]() ![]() ![]() ![]() "Darb-ı mesel" (ata sözü) deyimi, "mesel-i madrûb" yani "söylenegelmiş" meşhur mesel mânâsına da kullanılır ise de aslında "mesel darbetmek" yani meseli yerinde kullanmak ve tatbik etmek, yerine göre "iyice yapıştırmak" demektir ki, yeniden bir mesel koymak ve inşâ etmek değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hak, aslında sabit ve aklın inkâr edemiyeceği derecede sabitliği kesin olan demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Küfür ile nitelenmiş olanlara gelince Allah bununla, bu garip belirsiz mesel ile ne demek istemiş sanki? Bundan kastı nedir? derler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 27-O fasıklar ki antlaşmalarını bozarlar, hem de Allah'ın anlaşmasını bozarlar, bunu da antlaşma ile belgeledikten sonra yaparlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Fısk", asıl lügatta "huruc" (çıkmak) anlamındadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü çirkinliği inkâr ederek yapmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özetle fısk, ya küfrü veya küfrân (İslâmı inkâr)ı ihtiva eder ve sonucu zarardır ![]() Bunun için Cenâb-ı Allah bunu gayb şeklinde ve güya bir nazariye (varsayım) halinde ve bununla beraber olayı gören bir nazariye halinde çirkin gösterdikten sonra şimdi irşad makamında bir iltifat ile genel hitabına bir özel parıltı veriyor ![]() Meâl-i Şerifi 28- Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti ![]() ![]() 29- O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı ![]() ![]() ![]() 28-Bu iki âyette bütün dünya ve ahiret ilimleri saklıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey insanlar, insan adını taşıyanlar ve özellikle ey kâfirler, ey münafıklar, ey fâsıklar! Allah'a nasıl nankörlük eder de ilmî ve amelî küfür ve inkâra sapabilirsiniz? Az çok irfan ve ahlâkı olanlar için bu nasıl düşünülebilir? halbuki siz hepiniz, gerek her biriniz, gerek tümünüz başlangıçta hep ölü idiniz, ölüler halindeydiniz, hayatınız yoktu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 29-Sonuç böyle ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Cenab-ı Allah insanları bu kadar yüksek yaratmış ve böyle yaratmak ve böyle yaşatmak için önce bütün yeryüzünü ve yeryüzündeki bütün şeyleri yaratıp onların faydalanmasına hazır kılmış, bunları onlar için yaratmış ve hatta bu kadarla da kalmamış, sonra yukarıya da geçmiş, gök yüzüne doğrulmuş, iradesini göklere çevirmiş ve bunun üzerine gökyüzünün parçalarını, bunlardan özellikle "yedi sema"yı düzeltmiş, yeryüzünün yaratılması üzerine bunlarda da değişiklik yapmış, ortaya çıkan değişim bunalımını nizama koymuş, bunlardan da yeryüzüne ve insanlara faydalar sağlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Burada insanların hayattan önce ölüler ve hatta insan cinsinin yok olduğu devirlerin bir özeti, (Bakara, 2/22) âyetinin bir açıklaması ve vasfının bir isbatı ve beşer hayatının şimdiki ve geçmişteki şartlarının bir tasviri ve insan yaratılışının kıymet ve yüksekliği, nihayet ilâhî yardım ve rahmetin genişliği ile Allah'ın zat ve sıfatlarını inkârcılara isbat ve teşekkür ile kulluk görevine davet vardır ki, Şeyh Sadî merhum "Gülistan"ında bu kavramı şöyle ifade etmiştir: "Bulut, rüzgar, ay, güneş, felek hepsi işlerinde çalışıyorlar ![]() ![]() Demek Allah Teâlâ insanı yalnız, yerde yaşayacak ve yerdeki şeylerden faydalanabilecek bir halde yaratmamış, ona gökyüzünden de bir faydalanma hissesi ayırmış ve hatta bununla ilgili olarak göklerin yedisinde değişiklik yapmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şüphe yok ki önce yerdekilerin yaratılışı, sonra da göklerin düzeltilmesi meselesinde sonralık (yani nin mânâsı) zaman itibariyle değil, rütbe bakımından (yani ifade nokta-i nazarından) bir sonralıktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bugünkü fen, astronomi ilmi henüz gök cisimlerinin ikisinden fazlası arasındaki çekim değişimlerini hesap edebilmekten aciz kaldığı için, Kur'ân'daki bu tesviyenin sınırlarını tayin edebilmekten uzaktır ![]() Bu "yedi sema"nın tefsir ve yorumunda başlıca iki düşünce vardır: Birisi yerden Venüs'e kadar bir; Venüs'ten Merkür'e kadar iki; Merkür'den Güneş'e üç; Güneş'ten Merih'e yahut yine yerden Merih'e dört; Merih'ten Jüpiter'e beş; Jüpiter'den Satürn'e altı; Satürn'den daha ilerisine kadar yedidir ki, sonradan keşfedilmiş olan Üranüs ve Neptün gezegenleri ve daha keşfedilmesi mümkün olanlar hep bu yedinci hudud içinde demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Yedi semâ"daki diğer düşünceye gelince: Dünyanın üstünde bütün yıldızların süslediği maddî âlemin hepsi bir semadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiMeâl-i Şerifi 30- Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 31- Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin ![]() ![]() 32- Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!) ![]() ![]() ![]() 33- (Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver ![]() ![]() ![]() 34- Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler ![]() ![]() 35- Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz ![]() 36- Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları (cennet yurdu)ndan çıkardı ![]() rinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 38- Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin ![]() ![]() 39- İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler ![]() ![]() 30-Burada hitap yine önce Resulullah'a yöneltilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evvela ilâhî takdir ve Allah'ın yardımı hatırlatılarak buyuruluyor ki, "Vav" harfi yine geçmiş söze atfedilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada "yapacağım" demek, acaba "yaratacağım" demek midir, değil midir? Bu tefsir yok değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tesbîh, Allah Teâlâ'yı tenzih etmek, yani en kudsî zatını inanç, söz ve amel bakımından layık olmayan her türlü kusurdan arı ve uzak tutmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MELÂİKE VE MELEK NEDİR?: Önce dil yönünü inceleyelim: Ebu Hayyân Endelûsî gerek "Bahr-i Muhît" ismindeki büyük tefsirinde ve gerek "en-Nehru'l-mâdd mine'l-Bahr" ismindeki özet tefsirinde der ki: "Melek" aslî mim olarak kuvvet demek olan "melk"den "feal" veznidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acaba bu risalet sadece emir tebliği midir? Yoksa fiil tebliği midir? Yani yalnız ilmî ve kelâmî bir ruhî tebliğ mi yapıyorlar, yoksa bilfiil ilâhî kudret ve yaratmanın da tebliğcisi oluyorlar mı? Kur'ân âyetlerinin delaletlerine göre her ikisinin de bulunduğunu anlıyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu açıklamayı yaptıktan sonra meleklerin mahiyet ve çeşitleri hakkındaki görüşleri de kısaca anlatmak faydalı olacaktır ![]() ![]() ![]() 1- Mütehayyiz (belli bir yer tutan)lerdir: Melekler, birtakım esire ait latif cisimlerdir ki, çeşitli şekiller ile oluşmaya güçleri yeter ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Filozofların ve özellikle İslâm filozoflarının görüşleridir ki, melekler ne mütehayyiz (belli bir yer tutan)lerdir, ne de cisimlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hıristiyanlardan bir grubun da, "melekler, bedenlerinden ayrılmış beşere ait faziletli ruhlar" diye anladıkları tefsirlerimizde ve kelâm kitaplarımızda anılıyor ![]() ![]() Soyutları, itibarî işler sayanlar da kelâmcıların mezhebine döndürülebilirler ![]() Yukarıda açıklanan seçkin görüş üzere bütün maddî kâinat bir sema olduğuna ve bunlardan başka gökler bulunduğuna göre, meleklerin hakikati ve bunların makamlarının ne kadar yüksekliklere ve derinliklere varacağını tasavvur etmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Sanatı karşısında akılların hayrete düştüğü Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz ![]() ![]() Şüphe yok ki, bu aydınlatmalar asrımızdaki Astronomi ilmi fikrinden de çok yüksektir ve bunların hepsini esire mensup hafif cisimler ile sınırlamak da pek uygun olmasa gerektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bütün melekler yeryüzünde hilafetle ilgili böyle bir ezelî takdirin kendilerine tebliği üzerine ilâhî hitab karşısında "orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" diye maruzat (sunuş)ta bulundular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 31-Cenab-ı Allah onlara bu cevabı verdi bir taraftan da Âdem'e bütün o isimleri öğretti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu isimler nedir? Ve istiğrak (genelleştirme)ın kapsamı ne kadardır? Yani bütün eşyanın isimleri midir? Yoksa birtakım bilinen isimlerin toplamı mıdır? İlmî tabiriyle deki "elif lâm" istiğrak için midir? Yoksa "Allah'ın öğretmesini murat ettiği isimler" mânâsına ahd-i hâricî olup bunun te'kidi midir? Bu noktada selef tefsircilerinden birkaç görüş vardır: 1- Bu isimler, insanların tanışmalarına, anlaşmasına sebep olan bütün isimlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Meleklerin isimleri (Rabi' ve daha diğerleri) 3- Zürriyetinin isimleri (İbnü Zeyd'den, İbn Vehb'den Yunus b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Esmâ (isimler)dan murad dil değil, eşyanın duyguları, diğer deyimle o duygulardan oluşan ilmî suret (biçim)lerdir, diye de tefsir edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Lisan hususunda bütün Âdem oğullarının zamanımıza kadar vaki olan tenevvü (çeşitlenme) ve ilerlemelerinin hepsi, esas itibariyle, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Allah Teâlâ Âdem'e böyle isimleri öğretti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rabbın meleklere bunları arzetti ve gösterdi de Haydi siz işaretle ifade etmek istediğiniz hilafet yeteneğinizi göstermekte sadık (yani musîb = isabetli) iseniz işte bunların isimlerini bana güzelce haber veriniz, buyurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 32-Bu imtihana karşı melekler: "Sübhaneke, en yüksek tesbih ve tenzih sana ya Rab! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÜBHÂN, tesbîhin bir özel ismidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 33-Melekler aczleri (güçsüzlükleri)ni itiraf, ilim ve hikmeti teslim edince Rabbın: "Ey Âdem, bunlara şunların isimlerini güzelce haber ver ![]() ![]() ![]() "Âdem" isminin "üdme"den veya "edîmü'l-ard"dan türemiş (ef'alü) vezninden Arapça bir kelime olduğu rivayet olunuyorsa da A'cemî (yani Arapça olmayan) ve (fâalü) vezninde olması tercih edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Cenab-ı Allah meleklerden sonra Âdem'i de bu emir ile imtihan etti ve Âdem onları isimleriyle tafsilatıyla anlattı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hasılı bu kıssada ilâhî rububiyetin tecelli tarzı büyük bir açıklık ve pek ince bir üslub ile anlatılarak insanın aslî fıtratında dürülmüş olan enfüsî (subjektif) ilâhî nimetler hatırlatılmış ve bununla ilâhî rububiyete bilgi temin edildikten sonra gıyabtan mütekellim (konuşan)e iltifat (dönme) yoluyla sonrası da ayrıca bir hatırlatmaya tabi tutulmuştur ![]() 34- dördüncü nimet olarak o vakit de hatırla ki biz meleklere: "Âdem'e secde ediniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aslen lügatta "secde", son derece tevazu ile alçalıp baş eğmektir ki, "kibr"in tam zıddıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte insanlar böyle bir babanın evladıdır ve kendileri onun halefi, onun halifesidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İblis ismini ilk tefsircilerden bazıları (iblâs) masdarından Arapça bir isim olarak göstermişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() n)dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başlaması değil, kemalidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 35-Burada İblis'in özellikle azarlanma macerası bırakılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acaba bu cennet yeryüzündeki cennetlerden biri mi idi? Böyle zannedenler olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cenab-ı Allah, Âdem'e buyurmuş ki, eşinle beraber bu cennette otur ![]() ![]() Zulüm, haddini aşıp bir hakkı, yerinden başkasına koymaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 36-Bu iskân (oturma) üzerine o şeytan, o İblis ikisinin de o ağaç yüzünden ayaklarını kaydırdı, yahut ikisini de cennetten kaydırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 37-Nitekim bu emir verildi ve verilir verilmez, Âdem de Rabbinden derhal birkaç kelime aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1- "Allah'ım sana hamdinle tesbih ediyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- İbnü Abbas hazretlerinden rivayet olunduğuna göre şu münacât (dua) cereyan etmiştir: "Ey Rabbim, sen beni kendi elinle yaratmadın mı? -Evet ![]() ![]() ![]() ![]() Düşünülecek olursa bunların hepsi, âyette aynı mânânın ifadesine dayanmaktadır ki, bu da ilk yaratılış gereği bütün varlığıyle Allah Teâlâ'ya yönelmek ve O'nun ârızalar ile kesintiye uğrayan rahmet ve lütfunu, öfke ve dalaletten uzak olarak tekrar celbetmek için iman akdini yenilemek suretiyle, kalb ile, söz ile ve fiille tevbe etmeye ve kurtuluşa dönmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 38-Acaba Allah Teâlâ Âdem'in tevbesini kabul etti de, "ininiz" emrini geri mi aldı? Bu cevap olarak buyuruluyor ki: Hayır Âdem ve eşi ve bunların içinde bütün Âdem oğulları ve şeytan hepiniz oradan ininiz, dedik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 39-Buna karşılık küfre sapıp bizim hidayetimizi getiren âyetlerimizi, alâmetlerimizi, delillerimizi, hüccetlerimizi, gerek enfüsî (subjektif) ve gerek âfâkî (objektif) vahdaniyyet (birlik) ve ilâhî şahitlerimizi, gerek âlemde ve Âdem'in yaratılışında yerleştirilmiş olan fıtrî ve aklî delillerimizi ve gerek peygamberler ve kitaplarla tebliğ olunan kelâmî ve naklî delillerimizi yalanlayanlar bunlar da yukarda diye açıklanan ateşin, o dehşetli ateşin çırası ve kömürü olacak ve ondan ayrılmayacak olan arkadaşlarıdır, bunlar o ateşte daima, sürekli kalıcıdırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eskiden bazı tabiatbilimciler, beşeriyetin yeryüzünde ezelî olduğunu iddia ederlermiş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun hangisinin hangisinden doğduğunu sade mantık bilimi bildiremez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cenâb-ı Hak bütün bu akla uygun ve normal incelemeleri bize bırakarak Kur'ân'ında bunların esası olan takdirin, Allah'ın hükümlerinin tek şekil (yeknesak) üzere cereyanını ve bundan özellikle insanlara tahsis edilen ilâhî rahmet ve nimetleri hatırlatmış ve kendimizi, kendi derecemizi, vekalet yetkimizi, kardeşliğimizi, Rabbimizi tanıyarak; geleceğe, ahirete, ona göre hazırlanmamızı ve insanlar arasındaki bütün düşmanlıkların kalkmasının, ilk fıtrata dikkat etmek şartıyla mümkün olduğunu bu kıssada genel olarak açıklamış ve Resulüne hatırlatmış ve sonucunu manen "ey insanlar" hitabına bağlamıştır ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 40- Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun! 41- Yanınızdakini (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'ân)a iman edin, O'nu, inkar edenlerin ilki siz olmayın, benim âyetlerimi birkaç paraya değişmeyin ![]() ![]() 42- Hakk'ı batıla karıştırıp da, bile bile hakkı gizlemeyin ![]() 43- Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin ![]() 44- İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)ı okuyorsunuz ![]() 45- Bir de sabırla, namazla yardım isteyin ![]() ![]() 46- Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler ![]() 40- Ey İsrail oğulları! İsrail, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 41-Anlaşmayı bozmak ve diğerleri gibi fesatlar, ahlâksızlıklar yapmayınız, ve özellikle, imanın esası itibariyle yanınızdaki Tevrat'ı tasdik edici olarak indirdiğim Kur'ân'a iman ediniz ve bütün amellerinizi buna uydurunuz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 42- Hakkı batıl ile karıştırıp aldatmayın; doğruyu yalanla, yanlışlarla bulayıp da bile bile hakkı gizlemeyiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 43-Bundan başka bir de namazı dosdoğru kılınız ve zekatı veriniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu emirler, bu yasaklar, İsrailoğulları'na hitab etmekle beraber, hükmü onlara mahsus değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 44-Bundan sonra hakkı karıştırmamakla beraber, başkalarına hakkı tebliğ edip de kendini unutmak da caiz olmayacağını anlatmak için bir özel hitap da vârid oluyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci olarak, emir bilmâruf (iyiliği emretmek) ve nehiy anil'münker (kötülüğü yasaklamak)den maksat, başkalarına doğruyu göstermek suretiyle istifade ettirmektir ![]() ![]() İkincisi, insanlara va'z ve ders vererek ilmini ortaya koyup da kendisi, kendi emrini, kendi öğüdünü dinlememek, kendini ve ilmini fiilen yalanlamaktır ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü, söylediği sözün, verdiği nasihatin bir kıymeti ve kalplerde bir tesirinin olması arzu edilir ![]() ![]() ![]() ![]() Hasılı, iyilik iyiliktir, elbette insanlara iyiliği emretmek de hadd-i zatında iyidir ve bir görevdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki, halk ve seçkinleriyle İsrailoğullarına hitap ederek verilen emirleri, yasakları izleyerek taaccup (şaşma) ve takrir ifade eden bir soru ile başlayan ve özellikle âlimleri, âmirleri ve hakimleri hedef alan bu hitab, bütün bu emirleri ve yasakları bildirme ve bildirimi almada İslâm dininin istediği ahlâk ve irfanın yükseklik ve ciddiliğini gösteren bir cümlei tevsîk (kuvvetlendirme cümlesi) olmuş ve bilhassa namaz, zekat, cemaat emirlerini takip etmesi de bunların ahlâkı güzelleştirmekteki tesirlerine bir işareti içermiş ve bilhassa bildiğiyle amil (amel edici) olmamanın İsrailoğullarının bilginlerinin şiarı olduğunu anlatmıştır ![]() 45-Şimdi bu güzel hitaplara, baştan başa hak ve doğru olan bu beliğ emirlere, yasaklara, ahlâkî davetlere, irşadlara karşı söyleyecek söz yok, hepsi güzel ![]() ![]() Bunlarla Allah'dan yardım isteyiniz ![]() Sabır, acıya katlanmak, onu geçirmek için dayanmak ve karşı koymaktır ki, her ferahın, her başarının anahtarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 46- o saygılı kimseler ki şunları, şu demleri gözetirler, her halde kendilerinin bir gün olup Rabb'lerine kavuşacaklarını, Rabb'lerinin lika (karşılama)sına ereceklerini, ve her halde dönüp ona varacaklarını, amellerinin mükafatını alacaklarını sayarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi bir taraftan İsrailoğulları'nı nimeti yadetmekle İslâm'a davet eden bu hitabı kuvvetlendirmek ve te'yit etmek, diğer taraftan da geçmişte nail oldukları nimetleri hatırlatmak ve onlardan mahrum oluşlarının sebeplerini anarak İslâm dinini kabul ettikleri takdirde o geçmişten daha şanlı bir geleceğe nail olabileceklerini ve aksi halde dehşetli bir korkutmaya maruz bulunduklarını ve bunların karşısında, düşük menfaatler arkasında dolaşmanın çok vahim (korkunç) olduğunu anlatmak için şöyle bir nida (çağrı), bir hitap daha yöneltiliyor ki, bu, bir taraftan kısaca bir özet, diğer taraftan bir tafsîl (etraflıca anlatma) başlangıcıdır: Meâl-i Şerifi 47- Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın ![]() 48- Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz ![]() 47- Ey İsrailoğulları, benim size verdiğim nimetlerimi hatırlayın ve özellikle şunu hatırlayın ki, ben sizi geçmişte (yani Musâ ve onun değişmeyen evlatları zamanında) bütün âlemlere üstün kılmıştım ![]() ![]() ![]() ![]() 48- Hem ilerde öyle bir günün hesap ve azabından sakının, korunun ki, o gün kimse, kimsenin adına bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul olunmaz, kimseden fidye de alınmaz, bunlara hiçbir taraftan bir meded de yapılmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu özetleme ve korkutma (veya sakındırma)dan sonra, o nimetler ve bunlara karşı İsrailoğulları'nın durumları gelecek şekilde açıklanıyor ![]() Birincisi: Meâl-i Şerifi 49- (Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardık, (onlar) size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı ![]() ![]() 49-(Âyetin başındaki vav ), "nimeti hatırlayın" ifadesine mâtûf (bağlı)dur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve hem o zamanı hatırlayın ki, hani sizi Firavun ailesinden tamamen kurtarmıştık ![]() ![]() ![]() "Sevm = , mal peylemek, zulüm yüklemek, derde sokmak salmak, bir sîmâ vermek (yani dağlamak) mânâlarına gelir ki, her biriyle tefsir edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Belâ = aslında tecrübe ve imtihan demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Malumdur ki Fir'avn, Mısır'da Amalika hükümdarının lakabıdır ![]() ![]() ![]() 1- Velid b ![]() 2- Fantus (Mukâtil) ![]() 3- Mus'ab b ![]() ![]() 4- Mugîs (bazı tefsir bilginleri) ![]() 5- Kabus (Ebu Hayyân), "Tarih-i Kâmil" de Kabus b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Âl = " kelimesi "Ehl = "den alınmış ise de aralarında fark vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Deniliyor ki bu şekilde İsrailoğulları'ndan öldürülen çocukların toplamı dokuzyüz doksan bine ulaşmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Râzî hazretleri der ki: "İnsanın başka bir el altında ve üzerinde istediği şekilde kullanılabilecek bir halde bulunması, özellikle bu hal içinde bir de ağır, zor, pis işlerde kullanılması azab şekillerinin en şiddetlilerinden olduğunda şüphe yoktur ![]() ![]() ![]() Demek oluyor ki, bu âyette önce hürriyet ve istiklal nimeti anılmış ve esirlik mahkumluğunun feciliği hatırlatılmıştır ![]() İkincisi: Meâl-i Şerifi 50- Hani bir zamanlar sizin için denizi yarıp, sizi kurtardık da Firavun'un adamlarını suda boğduk, siz de bakıp duruyordunuz ![]() 50- ve hani sizinle -bölük bölük- denizi yarmıştık da sizi toptan kurtarmıştık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü: Meâl-i Şerifi 51- Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasından buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz ![]() 52- Sonra yine de sizi affettik, artık şükretmeniz gerekiyordu ![]() 51- Ve hani biz Musa ile kırk geceye vaadleşmiştik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 52- Sonra bütün bunların arkasından sizi affettik, o günahları sizden sildik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Musa'nın nesebi; Musa b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() KIRK GECE: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dördüncüsü: Meâl-i Şerifi 53- Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, doğru yolda gidesiniz ![]() 53-Musa'ya verilen kitabın Tevrat olduğunda ihtilaf yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beşincisi: Meâl-i Şerifi 54- Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün ![]() ![]() ![]() 54-Burada bir taraftan yukarıdaki af nimeti açıklanmış olmakla beraber, bir taraftan da bu açıklama içinde furkanın tatbikiyle buzağı fesadının gideriliş şekli, tevbe ile tevbeye vesile olan ibretli ve incelikli nimetler hatırlatılmıştır ![]() Ve hani Musa kavmine, ey kavmim demişti, siz buzağıya tapmanızla kesinlikle kendinize yazık ettiniz, öyleyse Bârî Teâlâ'nıza, yüce hâlikınız (yaratıcınız), pâk yaratıcınıza tevbe ediniz de hemen kendinizi katlediniz, nefislerinizi öldürünüz ![]() ![]() ![]() ![]() Burada "Musa size demişti" denilmeyip de "kavmine demişti" buyurulması, yine bunun gibi yukarıdan beri nimetlerde hep "Biz, Biz" diye bizzat ilahî tasarruflar şeklinde tek tek sayılıp gelirken, görüldüğü gibi Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bârî, yaratırken ayıpsız ve noksansız yaratan demektir, ki, "hâlîk"dan daha özeldir ve bunda ilk yaratılışı hatırlatma vardır ![]() Altıncısı: Meâl-i Şerifi 55- Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı açıkça görmedikçe senin sözünle asla inanmayacağız ![]() ![]() 56- Sonra şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından yeniden diriltmiştik ![]() 55- Ve hani hatırlarsınız ya, siz "Ey Musa, biz Allah'ı aşikâre, açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayacağız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 56- Nitekim şöyle buyuruluyor: bir müddet sonra sizi ölümünüzün ardından yeniden dirilttik, adeta b'asü ba'del mevt (öldükten sonra dirilmey)e mazhar ettik ![]() ![]() ![]() Bu olayın, zikr olunan öldürme olayından sonra mı veya ondan önce ve hemen öldürme emrini müteakip mi meydana geldiği hakkında iki görüş zikr ediliyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kadar gerçekleşmiş nimetlerden sonra "Allah'ı görmeden sana inanmayız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hatırlatmaya şu nimet de eklenmiştir: Meâl-i Şerifi 57- Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik ![]() ![]() 57- Bir de Tîh sahrasında üzerinize o ince bulutu gölgelik yaptık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yedincisi: Meâl-i Şerifi 58- Hani bir zamanlar "Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve "hıtta" (bizi bağışla!) deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız" dedik ![]() 59- Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular ![]() ![]() 58- Ve hani demiştik ki, şu beldeye, Beyt-i Makdis mevkiine yahut Eriha beldesine giriniz de onun neresinde isterseniz, yahut nasıl isterseniz dilediğiniz şekilde bol bol yiyiniz ![]() ![]() ![]() Asam tefsirinde "hıtta" Arapça olmayıp aynen söylenmesi gereken bir kelimedir denilmiş, diğer müfessirler ise bunun Arapça "hatt" masdarının binâ-i nev'î (çeşit bildiren masdar) olduğunu söylemişlerdir ![]() Hatt, bir şeyi aşağıya almak ve sırttan yük indirmek demek olduğundan, "hıtta" da bir nevi indiriş demek olur ki, özel bir şekilde yükü yıkmak veya boyunlardaki vebali indirmek karar veya duasını ifade eder ve umuma ait mecaz suretiyle birleştirilmesi de mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 59-Tenbihemri, Âdem ile zevcesinin cennette iskân edildikleri (yerleştirildikleri) zaman aldıkları emri (Bakara, 2/35) andırmaktadır ![]() ![]() Derken o zalimler güruhu, sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenin başka türlüsünü yaptılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rics, esasen "rics" gibi tiksinilen pis ve murdar şey demek olup, bundan azap ve ukûbet mânâsına da kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() Sekizincisi: Meâl-i Şerifi 60- Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de "asanla taşa vur!" demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı ![]() ![]() ![]() 60- Ve hani Musa, kavmi için istiskâ etmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tefsircilerin çoğu bu istiskânın da menn ve selva ile beraber olduğunu beyan etmişler, ancak Ebu Müslim İsfehanî bu sözün müstakil oluşunu nazar-ı dikkate alarak, bunun ayrıca bir mucize olduğunu söylemiştir ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asânın ve taşın hakikatlerini tayin ile meşgul olmaksızın âyetten şunu anlarız ki; Cenab-ı Hak, burada hayatın mayası büyük bir dünya nimetiyle, hidayet sermayesi olan büyük bir rahmanî mucizeyi anmış ve hatırlatmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hakikaten Allah, bir şeyi murad edince sebeplerini kolaylaştırır ve sebepler o kadar çeşitli ve sonsuz boyuttadır ki, beşer aklı ne kadar yükselse bunları ayrıntılarıyle kavrayamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dokuzuncusu: Meâl-i Şerifi 61- Hani bir zamanlar, "Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 61- Ve hani siz, verilen nimetlerin kadrini bilmeyerek, şükrü ve itaatı bir yana bırakarak, terbiyesizlik edip de demiştiniz ki; ey Musa! biz tek çeşit yemeğe artık katiyyen katlanamayacağız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mısır: Hem özel isim, hem de cins ismi olarak kullanılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nebiy: Nebe'den türeyen bu kelimenin aslı nebi'dir ki; Allah Teâlâ'dan vahiy ile haber getiren demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu gazaptan sonra acaba bunlar için hiçbir kurtuluş imkanı yok mudur? Buna cevap olarak buyuruluyor ki: Meâl-i Şerifi 62- Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiîler, bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir ![]() 62- İslâmiyet'e zahirde iman etmiş olanlar, yani, Muhammed dinini dilleriyle ikrar ettiklerinden dolayı insanlar arasında müslüman sayılanlar, Musa dinine mensup olan yahudiler, İsa dinine mensup hıristiyanlar, bu üç dinin dışındaki dinlerden olanlar yani onlardan her kim, Allah'a ve ahiret gününe, bu sûrenin başında beyan buyurulduğu üzere, gerçekten dış görünüşleriyle ve içyüzleriyle iman eder ve bu imana yaraşır şekilde iyi bir iş yaparsa şüphesiz bunların Rableri katında ecir ve mükafatları vardır ![]() ![]() İnsanlar Âdem'in sülbünden yeryüzüne indikleri zaman Cenab-ı Allah kendilerine "Eğer Ben'den size bir hidayet gelir de kim benim hidayetime uyarsa, işte onlara herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü de çekmeyecekler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sûrenin baş tarafında "İşte onlar Rabblerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve gerçekten kurtuluşa erenler de ancak onlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yahudi: Arapça'da (hâde-yahûdü-hevden) esasen tevbe etmek mânâsına olduğu gibi, Yahudi olmak mânâsına da gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nasârâ: "Nasrânî" kelimesinin cem'îdir (çoğuludur) ![]() ![]() 1- Hz ![]() ![]() ![]() 2- Aralarında tenâsur (yardımlaşma) bulunması, yani birbirlerine yardımcı olmaları yüzünden bu adı almışlardır ![]() 3- Hz ![]() ![]() ![]() "Nasrânî" Grekçe'ye "hıristiyan" diye tercüme edilmiştir ki, "Hristos"a nisbettir ![]() ![]() ![]() ![]() Sâbiîn: Yahut "sâbîe" hakkında da çeşitli görüşler vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1- Katade'nin açıkladığı şekilde bunlar, meleklere tapan bir taifedir ![]() 2- Yıldızlara tapan bir taife oldukları da tefsirlere geçmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onuncusu: Meâl-i Şerifi 63- Hani bir zamanlar sizden mîsak (sağlam bir söz) almıştık, Tur'u üstünüze kaldırıp demiştik ki; size verdiğimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden gafil olmayın, gerek ki, korunursunuz ![]() 64- Sonra verdiğiniz sözün arkasından yüz çevirdiniz, eğer üzerinizde Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara uğrayanlardan olurdunuz ![]() 65- İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz ![]() ![]() 66- Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık ![]() 63-Burada İsrailoğulları'nın Hz ![]() ![]() Tûr: Arapça'da genel olarak "dağ" mânâsına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve hani sizin mîsakınızı almış, yani Hz ![]() ![]() ![]() 64- Sonra siz bunun arkasından yine yüz çevirdiniz, verdiğiniz sözde durmadınız, onu kuvvetle tutmadınız, kitabın içindeki emir ve yasaklara uymayı ihmal ettiniz ![]() ![]() ![]() ![]() 65-İşte burada böyledir; siz herhalde içinizden Cumartesi gününe saygı gösterme hususundaki dinî yasakları çiğneyenleri bilirsiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 66- ve bu hadiseyi hem o zaman hazır olanlara, hem de arkadan geleceklere bir ibret-i müessire (tesirli ibret), etkili bir gözdağı yaptık, korunacaklara da unutulmayacak bir öğüt, bir mev'iza kıldık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onbirinci hatırlatmada, bu sûrenin bu ismi almasına sebep olan "Bakara" kıssasına geliyoruz ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 67- Hani bir zamanlar Musa kavmine demişti ki Allah, size bir bakara (sığır) boğazlamanızı emrediyor ![]() ![]() ![]() ![]() 68- Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açıklasın ![]() ![]() ![]() ![]() 69- Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açıklasın ![]() ![]() ![]() ![]() 70- Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açıklasın, çünkü o bize biraz karışık geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz ![]() ![]() 71- Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte koşulup tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır" ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 67-BAKARA, "bakar"ın müennesi veya müfredidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve hani Musa, kavmine hitaben "Allah size bir bakara kurban etmenizi emrediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 68-Görüldüğü gibi bu emirde genel olarak herhangi bir sığır kesilmesi teklif edilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 69-Bunun üzerine yine emri yerine getirmeye yanaşmadılar, bizim için Rabbine dua et, o bakaranın rengi nedir, bize onu beyan ediversin dediler ![]() ![]() 70-Bu açıklamaya dahi kanaat getirmediler de dediler ki; bizim için Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın, zira bu bakara bize müteşabih (üstü kapalı), karışık geldi, onun hangi bakare olduğunu kestiremedik ![]() ![]() 71- Musa buna da dedi ki; Allah şöyle buyuruyor: o öyle bir bakaredir ki; boyunduruk altında ezgin değil, ne toprak sürer, ne de ekin sular, belki başıboş, her ayıptan sâlim, hiçbir lekesi, alacası yoktur ![]() Bu cevabı alınca, bunda gönüllerinden geçirdikleri şekil ve sureti bulmuş oldular ve nihayet gerçeği itiraf ederek, işte şimdi tam doğruyu söyledin, dediler ![]() Hikâye olunduğuna göre; dindar ve salih bir ihtiyarın tam bu vasıfları taşıyan bir buzağısı ve bir de çocuğu varmış ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onikincisi: Meâl-i Şerifi 72- Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktı ![]() 73- İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik ![]() ![]() 74- Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 72- aslında "tedâra'tüm" demektir ki, defetmek mânâsına " "den tefâül babından bir fiil olup "def etmek istediniz" anlamınadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 73-Bunun için siz düşmanlığa devam ederken Biz dedik ki, kurban edilmiş olan bakaranın bir parçasıyla o ölüye vurun, İşte Allah ölüleri böyle diriltir, akla hayale sığmaz sebeplerle onları yeniden canlandırır ![]() ![]() Demek ki, bakara kurban etme emrinin neticesinde ölülerin dirilmesine misal verecek ve şahit olunacak büyük bir mucize zuhur etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genellikle tefsir kitaplarında bakara kurban edilmesi emrinin sebebinin bu öldürme hadisesi olduğu gösterilmiş ve bunun için katil fıkrasının gecikme sebebi hakkında münakaşalar yapılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 74-Bakınız bu esrar dolu oluşlarla, o inatçı ve batıla tapan mizaçları ıslah edilmiş ve öldükten sonra dirilme konusunda kalpleri yumuşatılmış olan İsrailoğulları hakkında hangi faydalı sonuçların meydana geldiğine şöylece dikkat çekilmiştir: Ey İsrailoğulları, bütün bu olup bitenlerden sonra kalbleriniz katılaştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi bu tasvir ve uyarmalardan sonra bir de hallerini açığa vurmak için, bunların imana gelmelerini temenni eden mü'minlere hitap ederek buyuruluyor ki: Meâl-i Şerifi 75- Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi ![]() 76- Üstelik iman edenlere rastladıklarında inandık derler, birbirleriyle başbaşa kaldıkları zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi tutup Allah'ın size açıkladığı gerçekleri onlara da söylüyorsunuz? Hiç aklınız yok mu be?" derlerdi ![]() 77- Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sır olarak saklar ve neyi açıkça söylerlerse Allah hepsini bilir ![]() 78- Bunların bir de ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır dururlar ![]() 79- Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için "Bu Allah katındandır ![]() ![]() ![]() ![]() 80- Bir de dediler ki: "Bize sayılı birkaç günden başka asla ateş azabı dokunmaz" ![]() ![]() 81- Evet kim bir günah işlemiş de kendi günahı kendisini her yandan kuşatmış ise, işte öyleleri ateş ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar ![]() 82- İman edip salih ameller işleyenler, işte öyleleri de cennet ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar ![]() 75-Bu tarzdaki belağat üslubuna "telvin-i hıtap" adı verilir ![]() Ey iman ehli! Artık bu katı kalblilerin sizin iyilik dolu temennilerinizden dolayı toptan imana geleceklerini ve ahir zaman Peygamberini ve onun getirdiği kitabı tasdik eyliyeceklerini ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki; Allah'ın kelâmını, yani Tevrat'ı işitirler, bellerlerdi de sonra yine onu tahrif ederlerdi, mânâsını değiştirecek bir surette kelimelerin ve harflerin yerlerini, mânâlarını değiştirirlerdi ![]() ![]() 76-Üstelik bunlar, bir de münafıktırlar iman edenlere rastladıkları zaman diğer münafıkların yaptığı gibi biz iman ettik derler, birbirleriyle yani bu münafıklar, kendileri gibi münafık olan benzerleriyle tenha bir yerde başbaşa kaldıkları zaman her biri, bir diğerine şu suretle sitem eder derler ki: Yahu, siz onlara, yani Muhammed ve Ashabına Rabbinizin huzurunda sizinle münakaşa ve mübahase ederek size üstünlük sağlasınlar diye mi Allah'ın size açıkladığı sırları ve hakikatleri haber veriyorsunuz? Yani gerek ahir zaman Peygamberinin vasıf ve özellikleri, gerek İsrailoğulları'nın geçmiş maceraları hakkında Allah'ın Tevrat'ta siz yahudilere haber verdiği bilgileri onlara bildiriyor ve sizi mağlup etmeleri için ellerine delil mi veriyorsunuz? Siz söylemeseniz, onlar bu sırları bu gerçekleri nereden bilecekler? Sizin hiç aklınız yok mu? Hiç mi düşünmüyorsunuz? Bu sırların açıklanmasının sonu nereye varacak, diye birbirlerine sitem ve serzenişte bulunurlardı ![]() 77-Lakin bunlar şunu bilmiyorlar mı ki, Her halükârda Allah onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 78- Bir de bunların ümmîleri vardır ki, okuma yazma bilmezler, kitabı anlamazlar, sadece birtakım ümniyyeler (kuruntular) beslerler ![]() ![]() "Emâniy", ümniyyenin çoğuludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 79-İşte bundan dolayı şimdi vay o yazıcılara ki, kendi elleriyle kitaplar yazarlar da, sonra: "bu Allah katından" derler, Allah'a iftira ederler, ki onunla beş on para kazanmak için böyle yaparlar ![]() ![]() ![]() ![]() 80-Böyle hakikati tahrif eden, gerçeği saptıran, yalan yanlış yazılarla, propagandalarla halkı iğfal ederek haktan uzaklaştırmanın akıbeti ne kadar fecidir ![]() ![]() ![]() Tefsirciler, bu sayılı günlerin adedi hakkında onlardan çeşitli sözler de rivayet etmişlerdir ki, bunların en belli başlısı kırk gün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 81-Ey Muhammed, sen onlara şöyle söyle ve de ki; Siz, bu konuda Allah'dan bir ahd, bir söz mü aldınız? Eğer öyle ise, Allah ahdini bozmaz, verdiği sözden dönmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 82-83-Diğer taraftan iman edip, iyi ameller işleyen kimseler ise işte bunlar cennet ehli, cennet ashabıdırlar ve o cennette ebedî kalacaklar ![]() Cennet ve cehennem hakkında ve kimlerin cennet ehli ve kimlerin cehennem ehli oldukları hakkında Allah'ın ahdi, va'di ve tehdidi ve Peygamberine bildirdiği işte bunlardır ![]() Artık bu bilgiler ışığında Allah'ın rahmetinin, gazabına üstün olduğu görüşüne istinat ederek, seyyiat (kötülükler) ile kaplanmış ve kalblerinde zerre kadar bile iman kalmamış olanların dahi ateşte ebedî kalmayacaklarını sanmak ve vehm etmek; yahudilerin "sayılı günler" kuruntusuna düşmek ve ilâhî adaleti inkâr etmek demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 83- Hani bir vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah'dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz ![]() ![]() 84- Biz azûmüşşan, daha önceleri bu İsrailoğulları'ndan şöylece mîsaklarını almış idik: 1- Allah'dan başka ma'bud tanımıyacak ve ondan başkasına ibadet ve kulluk etmiyeceksiniz ![]() 2- Ebeveyne, yani babaya ve anaya ihsan eyliyecek, her yönüyle iyilik ve güzellik gösterecek, hoşça davranacaksınız ![]() 3- Aynı şekilde kim olursa olsun kendilerine yakınlık sahibi olduğunuz akrabalara, 4- Babaları ölmüş, yetim kalmış çocuklara, 5- Maişetlerini kazanamayan, ellerinde avuçlarında bir geçim vasıtası bulunmayan yoksullara dahi ihsan edeceksiniz ![]() 6- Diğer insanlara da güzel söz söyleyiniz ![]() 7- ve namazı ikame ediniz, iyice kılınız ![]() 8- Zekatı da veriniz ![]() Ey İsrailoğulları! Siz Allah'a böyle mîsak vermiştiniz, sonra verdiğiniz bu sözden, bu mîsaktan yüz çevirdiniz, vazgeçtiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 84- Yine bir zamanlar mîsakınızı almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarınızdan çıkarmıyacaksınız ![]() ![]() 85- Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz ![]() ![]() ![]() ![]() Ve hani sizden mîsak almıştık; 9- Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, 10- kendi nüfusunuzu diyarınızdan çıkarmayacaksınız, yani birbirinizi vatanınızdan sürüp çıkarmayacak, göçe zorlamayacaksınız diye sizden mîsak almıştık ![]() ![]() Bu suretle tamamı ona ulaşan emir ve yasakları içine alan ve genel olarak "on emir" adı verilen Tevrat ilkelerine benzeyen bu on adet mîsakın, Tevrat hükümleri mi, yoksa Hatemü'l-Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu) Efendimiz'e verdikleri ahit suretleri mi olduğu hakkında iki rivayet vardır ki, biz bu iki rivayetin, ikisinin de sıhhatine kail olmak istiyoruz ![]() 85-Bilindiği gibi İsrailoğulları, esas itibariyle Tevrat ilkelerine de uygun olan bu hükümler dairesinde Hicret'in akabinde, Peygamber Efendimiz ile antlaşma yaptıktan sonra da yine antlaşmayı bozmuşlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lakin İbni Kesir, Ebu Amr, İbnü Âmir, Hamza ve Halefi Âşir kırâetlerinde sülâsî olarak "tâ"nın fethi, "fâ"nın sükûnu ile kırâeti buna müsait değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Süddî'den gelen bir rivayete göre, Medine yakınındaki yahudilerden Beni Kureyza, Araptan Evs kabilesinin halifi yani antlaşmalısı imişler, Beni Nadir de Hazreç kabilesinin muahidi, yani antlaşmalısı imişler ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşı buyuruluyor ki, acaip, siz kitabın bir kısmına iman eder de diğer kısmını inkâr mı edersiniz? Bunun sonucunun ne olduğunu bilir misiniz? Sizden bunu yapanların cezası başka değil, mutlaka dünya hayatında büyük perişanlık, kıyamet gününde de böyleleri azabın en şiddetlisine uğratılacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 86- Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir ![]() ![]() 86-Ey Muhammed! İşte bunlar, çirkin özellikler ile vasıflanmış olan İsrailoğulları ve bunlara benzeyenler, öyle güruhtur ki bunlar, ahireti verip dünya denilen aşağılık hayatı satın almışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünya, veya 'den ismi tafdilinin müennesi olup "en yakın" yahut "pek alçak" mânâsına bir sıfattır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte onların Allah'la olan antlaşmalarının hiç birinde durmamaları, verdikleri her ahdi bozmaları ve tek tek sayılan bütün günahları işlemiş olmaları ahireti bu dünya hayatına satmış olmalarından ve ahirete imanları kalmamış olmasındandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu uyarı hükmü bu suretle sona erdirildikten sonra şimdi de bunların Hz ![]() Meâl-i Şerifi 87- Celâlim hakkı için Musa'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa'ya apaçık mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik ![]() 87- "vav" harfi, kasem içindir, "lâm" onun cevabı, "kad" ise tahkik harfidir ki, demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beyyine: Gün gibi gayet açık, vazıh ve celî mânâsına sıfattan isim yapılmış bir kelimedir ki, kendisi gayet açık ve aşikar olan bir davayı açık bir şekilde isbat etmeye yarayan delil demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsa: Süryanice "İşû"dur ![]() ![]() ![]() Meryem: Süryanî dilinde "hizmetkâr" mânâsınadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci olarak ruh, bir hayat kaynağı olarak tasavvur olunmuştur ki, bu birinciden daha özel bir anlayıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü olarak ruh, gerek cüz'î, gerek küllî bir idrak mebdei (noktası) olarak kabul olunmuştur ki, bu da ikinci görüşten daha özeldir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel anlamıyla ruhun, katı ve hareketsiz olan maddeye zıt bir varlık olduğu açıktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acaba Rûhu'l-Kudüs'ten murad nedir? "Rûhu'l-Kudüs" kelime itibariyle fevkalade temizlik, taharet ve nezahet yahut bereket ruhu, yahut mukaddes ruh demek ise de bunun gerçek anlamı hakkında tefsirciler birkaç rivayet nakletmişlerdir ![]() 1- Mücahid ve Rebî'in beyanına göre; "el-Kudüs" el-Kuddûs gibi ilâhî isimlerdendir ![]() ![]() ![]() ![]() 2- İbnü Abbas'dan bir rivayete göre, burada "Rûhu'l-Kudüs" Allah'ın ism-i azamı (en büyük ismi)dır ki, Hz ![]() ![]() 3- İncil'dir, nitekim "İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik ![]() ![]() 4- Katâde, Süddî, Dahhâk ve Rebî'in beyanına ve İbnü Abbas'dan diğer bir rivayete göre, Rûhu'l-Kudüs Cebrail'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân diline ait bu kelimelerin göz önünde bulundurulması ile Rûhu'l-Kudüs'ün Cebrail demek olduğu anlaşılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tefsircilerin açıklamasına göre, cevap hayır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan başka bilindiği gibi, İsrailoğulları'nın, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ey İsrailoğulları! Görüyorsunuz ki, Allah Teâlâ'nın peygamber ve kitap göndermesi, emsalsiz ve görülmemiş bir şey değildir, öteden beri devam edip gelen bir ilâhî gelenek, bir sünnetullahtır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlar, haklarında nazil olan bütün o güzel nasihatlere, davetlere, acı tatlı hatırlatmalara, müjdelere ve uyarılara, azarlama ve iltifatlara karşı bakınız ne dediler: Meâl-i Şerifi 88- (Yahudiler, peygamberimize karşı alaylı bir ifade ile): "Bizim kalblerimiz kılıflıdır ![]() ![]() ![]() ![]() 89- Yanlarındakini tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler ![]() ![]() 90- Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler ![]() ![]() ![]() 88-Ğulf, "ağlef"in çoğuludur ![]() ![]() ![]() Hasılı bunlar bizim kalblerimiz kılıflı, yani kaşerlidir, kabukludur dediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 89-Nasıl lanetlenmesinler ki, Ne zaman ki, onlara Allah tarafından yeni ve büyük bir kitap, yanlarında bulunan ve "sizi ahir zaman nebîsi kurtaracaktır" diye müjde veren Tevrat'ı inkâr etmeyip "O da Allah kitabıdır, verdiği haberler gerçektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbnü Abbas, Katade, Süddî demişlerdir ki, Peygamber Efendimiz'in gelmesinden önce Beni Kurayza ve Beni Nadir yahudileri, Evs ve Hazreç kabilelerine karşı onunla fetih isterlerdi ![]() ![]() Ne zaman ki, Kur'ân-ı Azîmüşşan onlara böyle bir halde geldi; o tanıdıkları kendilerine gelince bunlar onu inkâr ettiler, tanımaz oldular ![]() ![]() ![]() 90- Bunların kendilerini uğruna sattıkları şey ne kadar fena, ne kadar çirkindir! ki Allah'ın indirdiği mübarek kitaba ve Hz ![]() ![]() ![]() "O peygamber gelecektir, gelmek üzeredir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 91- Onlara, "Allah ne indirdiyse ona iman edin ![]() ![]() ![]() ![]() 92- Celâlim hakkı için Musa size belgelerle gelmişti de onun arkasından tuttunuz o buzağıya taptınız ![]() ![]() 93- Bir zamanlar size, "verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu dinleyin ![]() ![]() ![]() ![]() 91- Yukarıda beyan olunduğu üzere, Allah'ın her indirdiği vahye iman ediniz, denildiği zaman, bunlar biz, bize indirilene iman ederiz, derler de ondan başkasına küfrederler, halbuki hak odur, üstelik yanlarındaki Tevrat'ı doğrulamak üzere hak ve gerçek olan odur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 92-Daha gerilere bakalım Allah biliyor ki, Musa size apaçık belgelerle, aşikar mucizelerle geldi, sonra da siz onun hemen arkasından tuttunuz buzağıya taptınız, ve siz işte böyle zalimlersiniz! Ey zalimler, siz o zaman mı kendinize inmiş olana iman etmiş oldunuz? 93-Musa'ya verilen mucizelerden birini daha hatırlatalım: Hani size verdiğimiz kitabı ve onun hükümlerini kuvvetle, ciddiyet ve özenle tutunuz ve dinleyiniz diye Tur dağını tepenize kaldırarak sizden zorla mîsakınızı almıştık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sen bunlara şöyle söyle ve de ki: eğer siz mümin iseniz imanınız size ne çirkin emirler veriyor ki; işittik, isyan ettik dersiniz, peygamberleri öldürür, kitabınızı inkâr edersiniz ve o buzağı sevgisini bir türlü kalbinizden çıkarıp atmazsınız ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 94- De ki; Allah yanında ahiret yurdu (cennet) başkalarının değil de yalnızca sizin ise, eğer iddianızda da sadık iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz ![]() 95- Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni edemiyecekler ![]() ![]() 96- Elbette onları insanların hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak, hatta müşriklerden biledaha düşkün bulacaksın ![]() ![]() ![]() 94-Ey Muhammed! Sen onlara de ki; eğer ahiret yurdu, ahiret saadeti, başka insanların hiçbir hissesi olmayarak yalnızca sizin ise hiç durmayın ölümü temenni edin, eğer bu iddianızda samimi iseniz, sözünüzün doğruluğuna inanıyorsanız hemen ölmeyi istemeniz gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 95- Halbuki onu hiçbir zaman isteyemezler, temenni edemezler, sebebi de herşeyden önce elleriyle yaptıkları, ahiret için hazırladıkları şeyler, cürümler, cinayetler, zulümlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() 96-Esasen bunların ahirete ne imanları vardır, ne ümitleri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Basîr", lügatte âmânın, yani körün zıddıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ruh hali, kaçınılmaz olarak iki sebebin birinden ayrı değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bugün bütün dünyadaki yahudilerin bu ideal üzerinde birleşmek istedikleri de anlaşılıyor ![]() ![]() Diyelim ki, Yahudi milleti ve toplumu açısından ahiret kavramı, bir anlamda yeniden diriliş demek olsun ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan yahudilere göre, ahiret imanı yalnızca bu demekse, yani sayılı günlerde azap demek, söz konusu ideal gerçekleşmeden önce dünyadaki ömürlerinden kinaye olarak şimdiki hayat demekse, bu ideal gerçekleşinceye kadar onun uğrunda çalışıp can verenlerin hepsinin canı cehenneme gidecek, ondan başka bir yer görmeyecekler demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki, burada sadece yahudiler için değil, bu münasebetle bütün beşeriyet için pek büyük bir ders vardır ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiAyrıca bu yahudiler vahiy ve nübüvvet aleyhinde söz söylemiş olmak için vahyin vasıtası olan Cibrîl-i Emîn hakkında "O bizim düşmanımızdır ![]() Meâl-i Şerifi 97- Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi ![]() 98- Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır ![]() 97-Bu âyetlerin nüzul sebebi olan bu düşmanlığın nasıl meydana geldiği hakkında birkaç rivayet vardır: Birincisi: Çeşitli yollarla gelen rivayetlerin bütününden çıkan sonuca göre; Peygamber Efendimiz, Medine'ye hicret buyurdukları zaman, Fedek yahudilerinin din büyüklerinden biri olan Abdullah İbnü Suriya, münazara etmek için birkaç kişiyle birlikte Peygamber Efendimiz'e gelmiş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi: İnme sebebi, doğrudan doğruya Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü: Yahudilerin "Allah Teâlâ, Cebrail'e, peygamberliği bize getirmesini emrettiği halde, o başkasına götürdü, bundan dolayı ona düşmanız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fayda: "Cibrîl" kelimesi esasen "cibr" ve "il" kelimelerinden oluşmuş İbrânîce bir kelimedir ve Fahr-ı kâinat (âlemlerin öğüncü) Efendimiz'e vahiy getiren meleğin ismidir ![]() ![]() ![]() 1-Selsebîl vezninde "cebraîl", Hamze ve Kisaî kırâetleri, 2- "Cebreîl" Ebubekr Şu'be rivayetiyle Âsım kırâeti, 3- "Cebrîl" İbnü Kesir kırâeti, 4- "Cibrîl" cîmin kesriyle, geri kalan altı imam, bir de Hafs rivayetiyle Âsım kırâeti ki, bizim kırâetimiz de budur ve Hicaz lügatıdır ![]() ![]() ![]() Bu terkibin özel isim olma gerçeğini, bir an için bir yana bırakır da kelimenin ne anlama geldiğini öğrenmek istersek, bu konuda da çeşitli görüşler öne sürüldüğünü görürüz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey Muhammed! Sen şöyle de ve benim tarafımdan şunu ilan et ki her kim Cibrîl'e düşman ise karşıma çıksın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Kalbin üzerine" buyurulması iki bakımdan dikkate şayandır: Birincisi: "kalbine doğru" buyurulmayıp ile irad edilmiştir; isti'lâ ifade ettiğinden, vahiy yoluyla indirilen ilâhî bilgilerin, kalbde kendiliğinden doğan ilham ve sunûhatın, birtakım basit duyguların meydana gelmesinde olduğu gibi, kalbe yalnızca bir noktadan ilişivermekle kalmayıp, bütün kalbi, üzerinden çepeçevre kaplayıp istila etmek suretiyle diğer duygu ve idraklerin cümlesini geçersiz kılarak, gelip yerleşen ve her türlü kesinliğin üstünde, karşı konulamaz zorunlu bir ilmî gerçeklik ifade eden ilahî hüküm, ilâhî mecburiyet demek olduğunu iyice anlatmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi: Bu sözü söylemeye Resulullah memur olduğu için sözün gelişi ve dış görünüşü gereği olarak, Peygamber Efendimiz'in diliyle ve mütekellim (birinci şahıs) sigasiyle "alâ kalbî" denilmesi gerekirdi, yani sözü söyleyen Resulullah olduğuna göre, onun "benim kalbim üzerine" demesi lazım gelirdi ![]() ![]() 98-Özet olarak "Ey Muhammed! Sen değil, ben söylüyorum, sen bunu ilan et! Her kim Cibrîl'e düşman ise şunu iyi bilsin ki, o Cibrîl, bu Kur'ân'ı kendiliğinden değil, benim iznimle sana indirmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu emirden sonra Cenab-ı Hak, Resulünü, bir daha te'yid ederek, yahudilerin son bir defa daha içyüzlerini ve ruh hallerini bütün derinliğiyle bildiriyor ve nihayet onlara, bütün bu hal ve tutumlarından vazgeçip yola gelmelerini rahimane bir belağatle tavsiye ediyor, şöyle ki: Meâl-i Şerifi 99- Şanım hakkı için sana çok açık âyetler; parlak mucizeler indirdik ![]() ![]() 100- O fasıklar hem bunları tanımıyacaklar, hem de ne zaman bir ahd üzerine antlaşma yapsalar, her defasında mutlaka içlerinden bir güruh çıkıp onu bozacak ve atıverecek öyle mi? Hatta az bir güruh değil, onların çoğu ahit tanımaz imansızlardır ![]() 101- Üstelik Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir peygamber gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah'ın kitabını sırtlarından geriye attılar, sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi yaptılar ![]() 102- Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 103- Şayet onlar iman edip de korunmuş olsalardı, elbette Allah tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı ![]() ![]() 99- Ey Resulüm! Şanım hakkı için, emin ol ki, Biz sana gayet açık ve seçik, ilahî maksadı eğrisiz büğrüsüz, şeksiz şüphesiz gösteren âyetler, mucizeler indirdik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 100-Bunun hakkında şu âyet nazil olmuştur: Ya onlar, o fasıklar, her ne zaman bir ahde girişir, bir söz verirlerse, içlerinden bir fırka bu ahdi bozup atacak mı? Sadece bir fırka değil, hatta bunların çoğunluğu imansızdırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 101- Üstelik Allah tarafından bunlara beraberlerindeki kitabı tasdik eden ve destekleyen, yolunu gözleyip durdukları bir peygamber, bir ahir zaman nebisi gelince, Kitap ehli olanlardan bir fırka ellerindeki Allah'ın kitabını sanki bilmiyorlarmış gibi büsbütün arkalarına attılar da ![]() 102- Süleyman'ın mülkü, yani Süleyman Peygamber'in hükümet ve devleti aleyhine Şeytanların takip ettiği şeytanlıklara ve Şeytanların okuya geldikleri efsun ve efsanelere uydular ve onun arkasına düştüler ![]() "Tilv, tilâvet" iki mânâya gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu şeytanlar nasıl şeytanlardı ve takip ettikleri şeyler nelerdi? Bunlar hem cin şeytanı ve kötü ruhlar denilen gizli şeytanlara, hem de insan şeytanlarına şamildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer bazı müfessirlerin rivayetine göre, bu kitaplar Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sihir nedir? Esas lügat anlamıyla sihir, her ne olursa olsun, sebebi gizli olan ince şey demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buraya kadar gördüklerimizden de anlaşılıyor ki, sihir çeşitlerini belirlemek kolay değildir ![]() ![]() 1-"Gildânî Sihri" ki, semavî kuvvetlerle yeryüzüne ait güçlerin karışımı yoluyla meydana getirildiği söylenen ve tılsım adı verilen şeylerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Evham sahiplerinin ve kuvvetli kişilerin sihirleridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Ervah-ı ardıye (cinler)den yardım görme yoluyla yapılan sihirdir ki, azâim ve cincilik dedikleri şey budur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Tahayyülât, yani gözü yanıltmak ve el çabukluğu denilen sihirlerdir ki, bunlara sihirden ziyade hokkabazlık ve şa'beze adı verilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- Hiyel-i sanâyi ile yapılan, aletlerden istifade ederek acaip şeyler göstermek sûretiyle ortaya konan sihirdir ki, Firavun'un sihirbazları böyle yapmışlardı ![]() ![]() Zamanımızda fen ve tekniğin gelişmesi, gerek mekanik, gerek elektronik açıdan bunlara birçok misaller vermeye elverişlidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6- Ecsam (cisimler) ve edviyenin, yani birtakım kimyasal maddelerin ve ilaçların kimyevî özelliklerinden yararlanarak yapılan sihirlerdir ![]() 7- Ta'lik-i kalb (kalbi çelme) suretiyle yapılan sihirdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 8- Nemmamlık (koğuculuk), gammazlık (fitnecilik) gibi el altından yürütülen gizli fitne ve tezvirat; akla, hayale gelmez bozgunculuk, vasıtalı veya doğrudan tahrikler ve aldatmalar ile yapılan sihirdir ki, halk arasında en bol ve en yaygın kısmı da budur ![]() Buraya kadar saydığımız sekiz kısım sihir, dönüp dolaşır iki esasta toplanır: Birincisi sırf yalan, dolan ve sadece saçmalama ve iğfal olan söz veya fiil ile etki yapan sihir, diğeri de az çok bir gerçeğin sû-i istimal edilmesiyle ortaya konan sihirdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu iki melek ve bunların öğrettikleri hakkında birçok sözler söylenmiş, çeşitli görüşler ve bahisler ortaya konmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Artık burada melekler sihir öğretir mi diye bir soru sormaya ve buna cevap aramaya yer yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 103-Allah'ın rahmetinin genişliğine ve enginliğine bakınız ki, yine kendilerine şu rahimane öğütü indirmiştir: şayet bunlar bütün bu günahlarla beraber iman etseler ve Allah'dan korkup bu fenalıklardan sakınsalardı elbette Allah tarafından verilecek bir sevap, bütün o yaptıklarından çok haklarında hayır olurdu ![]() ![]() Yukarıda görüldüğü üzere, Cenab-ı Allah önce "Ey insanlar!" çağrısıyle bütün insanları, fıtrî bir misak olan ibadete davet etmiş idi ![]() ![]() ![]() Şöyle ki: Meâl-i Şerifi 104- Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır ![]() 105- Ne Kitap ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin istemez ![]() ![]() 104-Kur'ân'da seksen sekiz yerde müminlere "Ey iman edenler!" diye hitap buyurulmuştur ![]() ![]() Ey iman şerefiyle şereflenmiş olanlar "râinâ" demeyiniz de "unzurnâ" deyiniz, ve kulak veriniz, dinleyiniz! râinâ "bize mürâat et" demektir ![]() Mürâât: Müfâale babından ra'y ve riayette mübalağa veya müşareket ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birincisi: Yahudiler arasında birbirlerine sövmek için kullandıkları meşhur bir kelime vardı, "râînâ" derlerdi, bu tabir Arapça "bizim çoban" demek olduğu gibi, İbrânî ve Süryanî dillerinde "dinle a dinlenmeyesi, dinle a sözü dinlenmez herif!" gibi hakaret ve alaya alma mânâsı ifade eden bir kelimeymiş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi: emri, ahmaklık ve kabalık mânâsına "ruûnet" masdarından sıfatına da lafız olarak benzer bir kelimedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü: "Mürâât" riayetten müfâale vezninde olduğu ve iki kişi arasında müşareket ifade ettiği için, taraflar arasında müsâvat, yani eşitlik var zannettirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dördüncüsü: Mürââtın aslı olan ra'y ve riayette hayvanî bir gözetme anlamı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey müminler, görüyorsunuz ya, "râinâ" demeyiniz, "unzurnâ" deyiniz ve iyi dinleyiniz, itaat ediniz, yoksa kâfirlere elemli bir azap vardır ![]() 105-İman yoluna girmeyip de küfür yoluna gidenler, o elem verici azaptan hissedar olurlar, siz o kâfirlerden hayır beklemeyin! Arzu etmez o kâfirler, ne kitap ehlinden ne de müşriklerden ki size Rabbınızdan bir hayır indirilsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hıristiyanlara gelince, eskiden Hıristiyanlık neshi inkâr etmiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 106- Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz ![]() ![]() 107- Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur ![]() ![]() 108- Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa'ya sorulduğu gibi, sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı küfürle değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur ![]() 109- Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar ![]() ![]() ![]() 110- Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz ![]() ![]() 111- Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler ![]() ![]() ![]() 112- Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır ![]() ![]() 113- Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler ![]() ![]() ![]() ![]() 106-Kırâet: , İbni Âmir kırâetinde nûnun zammı ve sînin kesriyle okunur ki, insâhdandır ![]() ![]() Şer'î usûl bakımından neshin dine uygunluğunu isbat eden bu ayetin sevki, eski kitapların bazı hükümlerinin neshindeki cevaz hakkında ise de söyleniş bakımından kelimesi umum ifade ettiğinden, bazı Kur'ân âyetlerini de açıkça içine almaktadır ![]() ![]() ![]() Nesih lügatte değiştirmek, yani bir şeyin yerine başkasını geçirmek, halef yapmak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeriat ıstılahında da nesih, herhangi bir şer'î hükmün aksine sonradan başka bir şer'î delilin delalet etmesidir ki, ilâhî bilgiye nazaran evvelki hükmün müddetinin sonunu beyan, bizim bilgimize nazaran da zahiren bâki görünen o hükmü değiştirip ortadan kaldırmak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O vakitte o şey olmadı veya olmayacak denilemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yahudiler, Allah nesih yapamaz ve şu halde böyle yeni yeni hükümler getiren bir vahiy indiremez mi diyorlar? Yalan söylüyorlar ve yanlış biliyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 107- Ey Muhammed! Bilmez misin ki hakikaten Allah herşeye kâdirdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 108- Ey Muhammed ümmeti! Yoksa siz bu şanı yüce peygamberinizden, daha önce Musa'dan istenenler gibi şeyler mi talep etmek istiyorsunuz? Hayır, siz ona benzer, öyle boş, öyle kâfirane ve inatçı taleplerde bulunmazsınız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 109-Siz başkalarının, o kitap ehlinin sözlerine kulak asmayın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âyetin nüzul sebebi hakkında rivayet olunuyor ki, Yahudi hahamlarından Fenhas b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evet onlar bütün hakikat gün gibi açığa çıktıktan, iyice malum olduktan sonra bile yine de hasetlerinden böyle arzu ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 110- ve güzel güzel namazınızı kılmaya, zekatınızı vermeye devam edin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 111-Sizin irtidadınızla (gerisin geri küfre dönmenizle) memnun ve mutlu olmak isteyen, türlü türlü şüpheler ortaya atarak sizi imandan geri çevirmeye çalışan o kitap ehli Cennete yahudi ve hıristiyan olanlardan başka hiç kimse girmeyecek, dediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 112- Hayır, mesele ne öyledir, ne de böyle ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm: "Silm" ve "selamet" kökünden geldiği ve "if'âl" babından olduğu için, o babın muhtelif binalarına göre, teslimiyet, yani râm ve inkiyad, sâlim bulundurmak, selîm ve lekesiz tutmak, selamete girmek, selamete çıkarmak, karşılıklı güven ve barış sağlamak, ihlas ve samimiyet gibi çeşitli mânâlar ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() İhsan: Güzellemek, güzel yapmak, yani aslında ve Allah katında güzel olan bir işi layıkı veçhiyle, gereği gibi yapıp, o işin, o amelin, özündeki güzelliği, dış yüzündeki güzellik ile süsleyip ortaya koymak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 113-İşte cennete girmenin doğru yolu, bu İslâm ve bu ihsan, bu temizlik ve bu güzelliktir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rivayet olunuyor ki, Necran ahalisi hıristiyanlarından bir heyet, temsilci olarak Peygamber Efendimiz'in huzuruna geldikleri zaman, Medine'deki yahudi bilginleri de huzura gelmişlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görüyorsunuz ya, yahudiler ile hıristiyanlar aynı kitabı okuyup dururken, birbirlerine "Onlar hiçbir şey değil, dinlerinin aslı astarı yoktur!" dediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat o büyük mahkemeden çıkan kararlar, orada verilen hükümler, hiçbir zaman değişmez ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiMeâl-i Şerifi 114- Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey yapmazlar ![]() ![]() 115- Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır ![]() ![]() ![]() 114- Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin zikredilmesinden meneden ve o mescitlerin maddeten ve manen harap olmasına, yıkılmasına, terkedilmiş kalmasına veya mescitlikten çıkarılmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Böyle zalimlerin cennet ile ne ilişkileri vardır? Her şeyin hakkı, onun layık olduğu yere konmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tefsircilerin çoğunluğunun beyanına göre, âyetin asıl iniş sebebi, Beyt-i Makdis'in tahribi meselesi olup, âyet Rum ve hıristiyanlar hakkındadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki, bütün bu tarih olaylarında Bâbil, İran ve Roma müşriklerinin "Beytü'l-Makdis" hakkında izledikleri tutum ve yıkıma sonradan Bizans Hıristiyanları da katılmış, aynı şekilde hatta onlardan daha katı bir tutumla zulüm ve tahribi sürdürmüşler, bu yüzden de daha ağır sorumluluklar yüklenmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lakin o zalimler, bununla da kalmayacaklar, onlara dünyadaki bu "hizy" ve felaketten başka ahirette de pek büyük bir azap vardır ![]() ![]() ![]() ![]() 115-O mescitlerden menedilen ve Allah'a cidden ibadet etmek isteyenler asla ye'se kapılmamalı ve ümitsizliğe düşmemelidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey müminler! Allah Teâlâ, böyle geniş ve böyle bilgili iken, cenneti kendi tekellerine almaya kalkan o yahudi ve hıristiyanların müşriklere ne kadar benzediklerini gördünüz ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 116- O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 117- O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir ![]() 118- Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler ![]() ![]() ![]() ![]() 116- Ayrıca bunlar Allah'a oğul isnad ettiler, "Allah bir oğul edindi ![]() ![]() "Mesih Allah'ın oğlu" dediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 117-Allah bu güzel, bu örneksiz ve benzersiz gökler ile yerin yaratıcısıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eski din ve şeriatlerin mensupları, Allah Teâlâ'ya yaratılışta ilk sebep olması dolayısıyla "Baba" adını verirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yahudilerle hıristiyanların müşriklere katıldıkları noktalardan biri işte bu oğul meselesidir ![]() 118- Din konusunda bilgisi olmayan veya olsa bile bilgince hareket etmeyen cahiller Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunca apaçık âyetlerin tebliğinden sonra bile, sanki hiçbir şey inmemiş, hiçbir hakikat söylenmemiş gibi, Allah Resulü'nün böyle bayat inkârlarla, katı inatlarla, boş böbürlenmelerle ve kof kasılmalarla karşılanması, onun üzülmesini gerektireceğinden Hz ![]() Meâl-i Şerifi 119- Şüphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik ![]() ![]() 120- Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar ![]() ![]() ![]() 121- Kendilerine kitabı verdiğimiz ehliyetli kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar ![]() ![]() ![]() 119- Ey Muhammed! Hiç şüphe yok ki, biz seni hak olan Kur'ân ile müjdeci ve korkutucu bir resul olarak gönderdik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 120-Yahudiler Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Millet: Lügatte esasen söyleyip yazdırmak veya ezbere yazmak mânâsına gelen masdarıyla, yani "imlâ" mânâsıyla ilişkili olan bir isimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 121-O heva ve heves sahipleri, o tahrif ve bid'at ehli, artık gerçek mânâsıyle Kitap ehli değiller ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada İsrailoğulları'nın da, sayıları az da olsa, bir kısmının müminler arasına girmiş ve ilâhî öğmeye nâil olmuş bulunduklarını görüyoruz ![]() Meâl-i Şerifi 122- Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın! 123- Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler ![]() 124- Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacağım ![]() ![]() ![]() ![]() 125- Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık ![]() ![]() 126- Ve o vakit İbrahim "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvalarla rızıklandır" diye yalvardı ![]() 127- Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin ![]() 128- Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver ![]() ![]() 129- Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin ![]() ![]() 130- İbrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de iyilerden biridir ![]() 131- Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum ![]() ![]() 132- Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi ![]() 133- Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dediği zaman, oğulları; "Senin Allah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edeceğiz ![]() ![]() ![]() 122- Ey İsrailoğulları! Size, her şeyden önce Âdem soyu içinde kitap ve nübüvvete aşina olmanız, ilâhî ahdin sorumluluğunu yüklenmiş büyük bir ümmet olmanız ve bir de Musa kavminden bulunmanız dolayısıyla hitap edildi, lakin dinleyenleriniz çok az oldu ![]() ![]() 123- Hatırlayınız da hiç kimsenin, bir başkası yerine hiçbir şey yapamayacağı, kimseden fidye kabul edilmiyeceği, şefaatin de bir fayda sağlamayacağı ve bunlara hiçbir taraftan yardım edilmeyeceği günden, o korkunç günün azabından korununuz! Bunlar size üçüncü defa olarak hatırlatılıyor ![]() 124-125-Bunu bilmek için o nimeti içinizi çekerek düşünün ve çektiğiniz, çekeceğiniz belaları hesaba katarak takvaya sarılın, ve o vakti iyice hatırda tutun ki, İbrahim'i Rabbi birtakım kelimeler ile müptela kılmış, yani mükellef tutmuş, imtihana çekmiş, neticede İbrahim o kelimeleri tamamlayıp, ikmal etmiş idi ![]() ![]() İptilâ ve Belâ: Tecrübe ve imtihan mânâsınadır ki, esasen iki farklı anlamı içine alır: Birisi bir şeyin gizli olan özelliğini, içyüzünü tanımayı istemek, diğeri de o şeyin iyi ve kötü yanlarını, eksik veya üstün taraflarını ortaya çıkarmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "İbrahim" isminin esasen Süryanî dilinden geldiği ve Arapça mânâsı ile "merhametli baba" demek olduğu ve bu şekilde Arapça ile Süryanîce arasında lafız ve mânâ yönünden bir benzerlik bulunduğu söylenegelmiştir ![]() Rabbi, ona dedi ki; Muhakkak ki, ben seni insanlara imam yapacağım, yani imamet-i kübra ile seni öne geçirip, herkesi sana tabi kılacağım, seni muktedâbih (kendisine uyulan önder) yapacağım ![]() İmam: Öne geçmek, maksud (kastedilen) ve metbû (tabi olunan) olmak mânâsına gelen masdardan alınmış ve me'mûm (uyulan) mânâsına isim olmuştur ki, muktedabih, ön, öncül demektir ![]() ![]() ![]() ![]() İbrahim cevaben zürriyetimden de dedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 126-Şunu da hatırlayınız ki, Hani biz "el-beyt, eski ev, beytullah" namiyle bilinen Kâ'be'yi vaktiyle insanlara sevap mahalli ve güvenlik yurdu yapmıştık ![]() ![]() ![]() ![]() Makam-ı İbrahim: İbrahim (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O zaman Beyt'i böyle yaptık İbrahim ile İsmail'e de şöyle ahd, yani kesin olarak emrettik idi: ki evimi tavaf edenler, mücaveret eyleyenler veya orada ibadet için kapanıp îtikâfa girenler, rükû ve secde edenler, namaz kılanlar için temiz tutunuz, daima tertemiz ve pâk olarak bulundurunuz, dedik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şunu da hatırlayın bir vakit, yani Hacer ile İsmail'i en başta Mekke'nin yerine bıraktığı zaman, İbrahim dua edip şöyle demişti: Ey Rabbim, burayı, bu ekin ekmeye elverişsiz vadiyi güvenli bir belde yap, ahalisine meyve, tahıl, her türlü yiyeceklerden rızık ver, fakat hepsine değil, içlerinden Allah'a ve ahiret gününe inananlara Ey Rabbim! ![]() ![]() Rivayet olunuyor ki; İbrahim (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunu tamamlamak üzere Rabbi ona dedi ki, sadece iman edenlere değil, hem onlara, hem de kâfir olana rızık veririm onu az bir süre faydalandırırım, ancak onun faydalanması bu dünya hayatına mahsus kalır, sonra o kâfiri ateş azabına uğratırım, o, ahiret azabından kurtulmaya imkan bulamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 127-Nihayet şu kelimeleri de hatırlayın: Hani bir zaman İbrahim, İsmail ile beraber Beyt'in kaidelerini, temellerini yükseltiyordu ve işte o sırada ikisi birden şöyle dua ediyorlardı: Ey Rabbimiz, temellerini yükselttiğimiz bu binayı, bu uğurda verdiğimiz emek ve hizmeti bizden kabul et! Şüphesiz ki, sen Semî (işiten) ve Âlîm'sin (bilensin), duamızı işitir, niyetlerimizi bilirsin, 128- Ey Rabbimiz bir de bizi sana kendimizi teslim etmiş, yüzü ve özü ile sırf Sana yönelmiş iki kâmil (olgun) müslüman kıl! "İslâm" fî'li, böyle gibi "lâm" ile sılalandığı zaman istislâm, yani teslimiyet ve nefsi teslim etmek, itaat ve tam uymak mânâsına gelir veya o mânâyı da içine alır ![]() ![]() Menâsik, "menseke"nin çoğuludur ki "nüsük" veya "nüsük yerleri" demektir ![]() ![]() ![]() Ve bizim hepimize tevbeler nasip et, tevbelerimizi kabul eyle, bize bir kerre değil, daima merhametle bak, şüphesiz ki, Tevvab (tevbeleri kabul eden) ve Rahîm ancak sensin ![]() 129- Ey Rabbimiz, zürriyetimiz içinden öyle bir peygamber gönder ki, o peygamber, onlara senin âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti tâlim edip öğretsin, onları pisliklerden arındırıp tertemiz yapsın ![]() ![]() Hikmet: Aslında ilim ve amelde sağlamlık, diğer bir deyişle sözde ve işte isabet demektir ki, bunun daha geniş olarak açıklaması "Allah, hikmeti dilediğine verir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 130-Artık Cenab-ı Allah'ın insanlara böyle bir imam ve böyle bir önder yaptığı İbrahim'in milletinden, onun camiasından ve onun dininin özü olan İslâm'dan kim yüz çevirir, kim kaçar? Hangi akıl sahibi buna karşı çekimser durur da, onun zürriyetine vaad edilen bu saadetten mahrum kalmak ister? Olsa olsa kendini zillete atmak, hor ve hakirliğe terk etmek, aşağılanmayı ve esareti gönüllü olarak kabul etmek isteyen biri böyle yapar ![]() ![]() Rivayet olunuyor ki, Abdullah İbni Selâm, kendi yeğenlerinden Seleme ile Muhacir'i, İslâm'a davet etmiş; "Şunu çok iyi biliyorsunuz ki, Allah Teâlâ, Tevrat'ta, Ben, İsmail evladından Ahmed adında bir peygamber göndereceğim, ona iman edenler hidayete ve rüşde erecekler, iman etmeyen de mel'undur, buyurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 131-O ıstıfa, o seçim ne zaman oldu bilir misin? Rabbi ona, Bana teslimiyetini, İslâm'ını arzet, ihlas ve iman ile Bana teslim ol, dediği ilk teklif anında ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 132-Onun ibtilâ (imtihan) ve ıstıfası da o zaman başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 133-Ey İbrahim milletine önem vermeyen, ona rağbet etmeyen İsrailoğulları ve benzerleri! Ölüm, Yakup'un huzuruna geldiği, yani Yakup ölmek üzere olduğu vakit, ölüme hazırlanmaya çalıştığı vakit, oğullarına, "Benden sonra neye ibadet ve kulluk edeceksiniz?" dediği vakit, yoksa siz orada hazır mıydınız? Şüphesiz değildiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm âlimleri ve kıymetli tefsirciler, bugün elde bulunan Tevrat ve İncillerde, son peygamber Muhammed (s ![]() ![]() ![]() Birincisi: Tevrat'ın biraz yukarıda naklettiğimiz iki âyetinin Arapça'ları şöyledir: "Muhakkak Rabb, sizin ilâhınızdır ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun Yunanca'sı da acizane gördüğüm kadarıyla şu şekildedir: İkincisi: Tevrat'ın birinci bölümünün dokuzuncu babında: "Sâre, Hacer'e öfkelenip gazap ettiği vakit, Allah'ın meleği göründü ve ey Sâre'nin cariyesi Hacer, nereden geldin ve nereye gidiyorsun dedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsmail Aleyhisselâmın elinin, bütün insanların elinin üstünde olması bizzat değil, ancak evladından Muhammed (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü: Yine Tevrat'ın Tekvin bölümünün yirminci babında: "Rabbi Teâlâ Tûr-i Sîna'da geldi ve bize Saîr'den tulû etti (doğdu) ve Faran dağlarında zuhur eyledi ve sağından Kıddîslerin ünvanlarını saf yaptı da onlara izzet ihsan etti ve onları bütün kavimlere sevdirdi ve Kıddîslerin hepsine bereketle dua etti" ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Allah Tûr-i Sina'dan, Kudsî Faran Dağı'ndan geldi, Muhammed'in kıymetinden sema bir açılsa ve hamdinden yeryüzü bir dolsa, manzarasının şuaları nur gibi olurdu, ülkesini şanla muhafaza eder, ölümler önünden yürür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hıristiyanlara ait nüshalarda son cümle "ümmetinin kurtuluşu ve Mesih'in kurtarılması için zuhur ettin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dördüncüsü: Kitabı Mukaddes'in İşâya kitabında: "Kuvvet ver, çiçek aç, arkadaşın Mekke'ye niyet ediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sayılan vasıfların hepsi, Mekke için, ancak fetihten sonra gerçekleşti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beşincisi: Tevrat tefsircilerinden Seman, Tevrat'ın birinci sifri (Tekvîn)nin başlarında şunu rivayet etmiştir: "Allah Teâlâ, İbrahim aleyhisselâma vahyedip dedi ki; İsmail hakkındaki duanı kabul ettim ve onu mübarek kıldım, büyüttüm ve cidden muazzam yaptım, on iki büyük çocuk doğurtacak ve onu ben bir muhteşem ümmet için imam yapacağım ![]() İsmail evlatları içinde bizim peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmdan başka bir muhteşem ümmete imam olan kimse yoktur ![]() ![]() Altıncısı: Tefsiri üzerinde durduğumuz bu âyetle ilgili olmak üzere Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yedincisi: Zebur'un yine Yunanca'sından şu metin nakledilmiştir: Yani, Hak Teâlâ vahiy yoluyla Davud'a buyurdu ki: "Senden sonra şeriat sahibi bir peygamber göndereceğim ki, onun peygamberlik güneşi, doğuya ve batıya nur saçacak, onun kendisine ilk önce tabi olan ümmeti Arap kavminden olacak ![]() ![]() ![]() Sekizincisi: İncillerde de Hz ![]() ![]() ![]() Yani Hz ![]() ![]() Ben onun papuçlarının bağını çözme hizmetine bile layık değilim ![]() ![]() Dokuzuncusu: Yuhanna İncili'nin Arapça'sında şöyle bir âyet bulunmaktadır: Hz ![]() ![]() ![]() Gerçekten de Kurân'da "Ben ancak bana vahyedilene uyarım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkincisi, hıristiyanlardan bir kısmı demiştir ki; Fariklit hak ile batılı ayıran demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onuncusu: Bu âyetler eldeki Tevrat ile İncil'in muhtelif nüshalarında mevcut olan ve yahudilerle hıristiyanların, aslını değil, yalnızca mânâsını gizlemek maksadıyla yanlış te'villerle tahrif etmek istedikleri âyetlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tevrat'ta, sonuncu peygamberin doğumu Mekke'de, meskeni Taybe'de, mülkü Şam'da ve ümmeti hammadûn diye vasfedildiği de nakledilmiştir ![]() Yukarıda nakledilen ve bugün dahi mevcut bulunan Tevrat ve İncil âyetleri de kesinlikle gösteriyor ki, Cenab-ı Allah ötedenberi eski ümmetlerin her birine ileride gelecek ve hepsinin son hedefi olacak bir şanlı peygamberi haber vermiş, vaad ve müjde buyurmuş, gelmeden evvel hepsine onun gıyabında iman teklif eylemiş ve her Kitap ehli bunu kabul edip, Allah'a ahd ve misak vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi bütün bu hitapların nihaî faydasını özetlemek üzere buyuruluyor ki: Meâl-i Şerifi 134 ![]() ![]() ![]() ![]() 134-Ümmet: İmam kökünden alınmış bir çoğul isimdir ki, çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendisine uyulan bir cemaat demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu zikrolunan cemaat, yani İbrahim ile Yakub ve bunların vasiyyetlerini tutan, Allah'ın birliğine inanan ve müslüman olan oğulları geçmiş bir ümmettirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İyilerin, geçmiş büyüklerin evlatları ve mensupları onlara uyup, onlara benzeyip İslâm ve ihsan ile iyi ameller ve büyük işler yapmazlarsa, kuru bir nesep ve mensubiyet iddiasıyla kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cenab-ı Hakk'ın, yaratılıştan gelen ihsan ve ikramları çoktur ve bunlar bütün yaratıklarına şamildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte âyetlerin mutlak gibi görünen hükmünün ilgili yönleri budur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu böyle iken: Meâl-i Şerifi 135- Bir de: "yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız ![]() ![]() ![]() 136- Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik ![]() ![]() 137- Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar ![]() ![]() ![]() ![]() 138- Allah'ın boyasına bak, (vaftiz nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O'na ibadet edenleriz ![]() 139- De ki: "Allah hakkında bizimle didişmeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir ![]() ![]() ![]() 140- "Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir ![]() 141- Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler ![]() ![]() ![]() 135- Yahudiler ve hıristiyanlar, herkese: "Siz de yahudi ve hristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 136-Böyle olmak için şöyle deyiniz: Biz, Allah'a, bize inzal olunana; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına inzal olunana aynı şekilde Musa'ya ve İsa'ya verilmiş olana ve bunlardan başka daha ne kadar peygamber gelmiş ise Rabları tarafından kendilerine verilmiş olana da iman ettik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 137- "İnandık deyiniz!" buyurulması, iman konusunda kalb ile tasdikin yanında dil ile ikrarın da gerekliliğini dile getirmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 138-Hıristiyanlar çocuklarını "ma'mudiye" dedikleri sarımtırak bir suya daldırırlar ve buna "ta'mid" yani "vaftiz" derler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 139- ey Muhammed! Sen, o yahudi ve hıristiyanlara şöyle söyle ve de ki: Siz, bize karşı Allah hakkında "Allah'ın hak dini yahudilik veya hıristiyanlık'tır, şu halde cennete ancak bunlar girebilecektir, geliniz siz de Yahudi veya Hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 140-141-Buna karşı siz ne yüzle mücadele edebilirsiniz? Ey yahudiler ve ey hıristiyanlar! Siz, İbrahim milletine tabi olmamak ve bizimle mücadele etmek için İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlar yani hep bunlar, yahudi ve hıristiyan idiler mi diyorsunuz? Nafi, İbnü Kesir, Ebu Amr, Halef rivayetiyle Hamza ve Ebu Cafer, ayrıca Ravh rivayetiyle Ya'kup "yâ" ile okurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ve acaba kendince bilinen ve Allah tarafından sabit olmuş olan bir şahitliği yapmayıp inkar edenden daha zalim kim vardır? Zira doğru olan bir şahitliği yapmayıp, sus pus olmak ve ketûm (gizleyici) davranmak da en büyük haksızlıktır, en büyük zulümlerden biridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tefsircilerin açıklamasına göre, bu âyette başlıca birkaç tenbih (uyarma) vardır: Birincisi: Geçmiş ataların faziletlerini dile dolamakla kalınmamalıdır ![]() ![]() ![]() İkinci olarak: geçmişlere farz kılınan hükümler, aynen onların soyuna da farz kılınmak nasıl garip karşılanacak bir olay değilse; değişik maslahatlara bağlı olarak Muhammed (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü olarak: Peygamberlerin açtığı yola girmek isteyenlerin, öncekileri doğru ve yanlışlarıyla olduğu gibi ve körü körüne taklit etmeye uğraşmayıp, hak ve batılı bizzat seçip ayırdederek amel etmeleri lazım gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiMeâl-i Şerifi 142- İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler ![]() ![]() ![]() 143- Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 144- Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 145- Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın ![]() ![]() ![]() 142-Kıble: Esasen insanın herhangi bir tarafa dönmesi ve yönelmesi halidir ki, Türkçe "yön" demektir ![]() ![]() Cenab-ı Hak kıblenin değiştirilmesine ve yeni bir sırat-ı müstakîm (doğru yol) gösterilmesine ve bu şekilde yeni bir ümmetin oluşumuna işaret buyururken, aynı zamanda bazı kendini bilmezler tarafından bu konuda söylenecek cahilce sözlerin geçersizliğini de açıklamak için şöyle buyuruyor: İnsanlar içinden birtakım beyinsizler, hafif akıllı anlayışsızlar diyecekler ki; bunları, yani Muhammed ve ümmetini, bulundukları kıblelerinden yani Beyt-i Makdis'den çeviren nedir? Bu söz, neshi inkar eden ve kıblenin tahviline itiraz etmek isteyen yahudiler veya münafıklar tarafından ileri sürülmüş, âyet de onlar hakkında inmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birincisi: Burada "sırat-ı müstakim"in nekire oluşu, yani "el" harf-i tarifiyle belirlenmeyişi, bu yolun büyüklüğüne ve yeniliğine bir işarettir ki, istenilenden daha güzel, öteden beri gidilenin ve bilinenin dışında, bambaşka ve daha fazla nimet ve saadete elverişli, daha kolay selamete götüren, yani gazap ve sapıklıktan uzak bulunan bir doğru yol demek olur ![]() İkincisi: Bu sırat-ı müstakime hidayet, bu yola girebilmek, sırf ilâhî iradeye bağlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 143-Cenab-ı Hak, Resulü Muhammed'e bu hidayeti bahşetmiştir ![]() ![]() ![]() Şühedâ: Şehîd'in çoğuludur, şehîd şehadet masdarından "fâil" anlamına "feîl" veya "mef'ûl" olarak şahit ve meşhud mânâsınadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ahirette, diğer ümmetlerin hepsi, kendi peygamberlerinin tebliğlerini inkar edecekler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber Efendimiz Mekke'de iken Kâbe'ye dönerek namaz kılardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber Efendimiz, Medine'ye gelip Beyt-i Makdis'e doğru namaz kılmaya başlayınca, bu iş Araplar'ın gücüne gitti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sizin şefkat ve merhamet, kayırma ve kollama namına bildiğiniz şeylerin bütünüyle kaynağı O'ndadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nafî, İbnü Kesîr, İbnü Âmir, Hafs kırâetlerinde hemzenin meddi ile "raûf" şeklinde okunur ![]() ![]() 144-İşte Allah böyle bir Allah'dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şatr: Bir şeyin yarısı veya en önemli parçası, veyahut bir yanı mânâlarına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Berâ b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kıblenin çevrilmesi hakkında yukarıda "Doğu da, batı da Allah'ındır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi kıblenin böyle Kâ'be'ye döndürülmesine diğer Kitap ehli ne diyecektir? Daha önce kendilerine kitap verilmiş olanlar, yani yahudiler ve hıristiyanlar kesinlikle bilirler ki, bu çevirme emri Rableri tarafından gelmiş olan hak bir emirdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 145- Ey Muhammed! Vallahi sen o inatçı Kitap ehline her âyeti, her türlü mucize ve delili de getirsen, gerçeği isbat için bütün belgeleri gözler önüne sersen onlar senin kıblene tabi olmazlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey iman ehli! Siz, onların ne kadar zalim olduklarını bilir misiniz? Meâl-i Şerifi 146- O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu -o peygamberi- oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler ![]() 146- Bizim kendilerine kitap verdiğimiz, kitabı okumak nasib ettiğimiz o Kitap ehlinin âlimleri O Peygamber'i bilmez değillerdir, O'nu tanırlar ![]() ![]() ![]() Burada peygambere hitap zamiri ile, "seni tanırlar "buyurulmayıp da gâibe iltifat (dönmek) ile, "O peygamberi tanırlar" buyurulmasında birkaç ince nükte vardır ![]() Birincisi: Bu âyet, Cenab-ı Allah tarafından gâibe hitap suretiyle, tarafsız bir şahitliği ifade eder ![]() İkincisi: Tevrat'ta, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ben onu oğlumu bildiğimden daha iyi bilirim ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Hz ![]() ![]() İşte "O'nu tanırlar" buyurulmasında bu tanıma nüktesine ve "O peygamber" ünvanına büyük bir işaret vardır ![]() Bu âyet, özellikle şunu da isbat ediyor ki, sadece bilmek, sırf kalbe ait olan ilim ve marifet, iman için yeterli değildir ![]() ![]() İmanın kökü, kalbe ait bir nitelik olmakla beraber onun geçerli bir iman olması, o kökün, zorunlu bir engel bulunmadıkça açıktan ortaya çıkıp yayılmasına bağlıdır ![]() ![]() Ey peygamberliği bu kadar sabit ve delillere dayandırılmış olan yüce Peygamber: Meâl-i Şerifi 147- O hak, Rabbindendir ![]() 148- Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın ![]() ![]() ![]() 147-Ey Muhammed! O hak emir, Rabbindendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ruhun en büyük özelliği, birlik olduğu ve aynı zamanda her kalb ve vicdanın ruhânî duygusu sırf kendine ait bulunduğu için, maddî bir görünüm içerisinde birleşmeyen ruhlar arasında bir birlik bağı ortaya çıkamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 148-Gerçekte Ümmetlerden veya kavimlerden her birinin bir yönü vardır ki o ona yönelir ![]() ![]() ![]() Yeryüzündeki kavimlerden her birinin de buna yönelecek bir tarafı, bir yönü vardır ![]() ![]() ![]() Kâ'be alttan, üstten göğe kadar bir merkez ve çepeçevre ona yönelen yeryüzünün sakinleri, onun etrafında sıra sıra birer yuvarlak saf teşkil ederek, tek düzen, tek ümit ve tek hedefli büyük bir cemaat teşkil edebilirler ![]() Öyle ise sizden her biriniz kendi yönüne yönelerek hayırlar yapmakta yarışınız ![]() ![]() Siz bunu biliniz de, diğer din mensuplarından daha fazla hayır yapınız, onları geçiniz, çeşitli yönlerde, başka başka beldelerde bulunduğunuzdan dolayı aranızda sosyal birlik yoktur, sanmayınız ![]() ![]() Bir kıbleye yönelmeniz sayesinde, yön farklılığına rağmen hepiniz bir cemaat olur, hepiniz Mescid-i Haram içinde namaz kılıyor gibi düzenli bir sosyal cemaat hali elde edersiniz ve mükâfatınızı da o şekilde alırsınız ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 149- Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a doğru yüzünü çevir ![]() ![]() ![]() 150- Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın ![]() ![]() ![]() ![]() 151- Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik ![]() ![]() ![]() 152- O halde beni anın, ben de sizi anayım ![]() ![]() 149- Ve herhangi bir beldeden yola çıkarsan, namazda yine yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir ![]() ![]() ![]() ![]() Gerek ikamet halinde ve gerekse yolculukta olsun, bu emre ister uygun bulunsun ister bulunmasın yaptıklarınızdan hiçbiri mükâfatsız veya cezasız kalmaz ![]() Ebu Amr kırâetinde "Onların yaptıklarından" şeklinde okunur ki İslâm'a muhalif olanlar hakkında bir uyarıdır ![]() 150-Kıble meselesi, çok önemli ve kıblenin değişmesi büyük bir iş ve özellikle bunun içine aldığı nesih konusu, şeytanların fitne ve fesat için aldatmaya bahane ve fırsat edinebilecekleri çok ince bir meseledir ![]() ![]() Ey Muhammed! Her nerede olursa olsun, uzağa veya yakına, gerek harb ve gerekse diğer bir maksad için yolculuğa çıksan da: Namazda yüzünüzü Mescid-i Haram tarafına çevir ![]() ![]() ![]() Birincisi; bu emir, Kitap ehli ve müşrikler gibi size karşı olan bayağı insanlar tarafından aleyhinizde kullanmaya uygun hiçbir delil bırakmamak içindir ![]() ![]() ![]() Bu sebeple Kitap ehli "Son Peygamber'in kıblesi Mekke'de olacaktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte kıblenin değişmesi emrinde önce size karşı böyle aklî ve naklî bakımdan haklı olabilecek delilleri büsbütün kaldırmak ve hasımlarınıza aleyhinizde hiçbir delil bırakmamak hikmeti vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan dolayı siz onların hiç birinden korkmayınız da, benden korkunuz ve benim emrime karşı gelmekten sakınınız ![]() ![]() İkincisi; Size nimetimi tamamlamam içindir ki, bu sayede hidayete ermeyi ve doğru yolda sapasağlam gidip, arzu edilen hedefe ulaşmayı kuvvetle ümit edebilesiniz ![]() Asıl nimet, doğru yola ulaşmaktı ![]() ![]() ![]() 151- Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim sizin içinizden, yani İbrahim ve İsmail'in soyu içinde sizden, yani siz insanlar cinsinden seçkin ve büyük bir peygamber gönderdik ![]() Şüphe yok ki Allah'ın kullarına göndereceği elçi, sadık yaratıklarından biri olacaktır ![]() ![]() ![]() İnsana yine içlerinden "Ben de ancak sizin gibi bir insanım ![]() ![]() ![]() Hem öyle bir peygamber ki Size, bizim ebedi bir mucize olan âyetlerimizi okuyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte biz, ilâhlık şanımızla size İbrahim'in duasında olduğu üzere böyle bir peygamber gönderdiğimiz gibi, kıblenizi değiştirip tesbit etmek suretiyle de size olan nimetimi tamamlamak için bu hak emri verdim ![]() "Muhammed (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 152-Şunu da bilmek gerekir ki, Kâ'be'nin kıble yapılması da dünya ve ahirette buna benzer bir nimeti tamamlamak için bir sebeptir ![]() ![]() Birincisi: Beni zikrediniz, layıkıyle anınız ki, ben de sizi bana layık bir anışla anayım, imdad ve yardımımı devam ettireyim ![]() İkincisi: Bana şükrediniz, nimetlerime karşı kalble veya dille, yahut bedenle, ya da hepsiyle birden bana saygı gösterin, benim emirlerime itaat edip, nimetlerimi yerine harcamak sûretiyle onlardan yararlanın ![]() ![]() Zikir de şükür gibi ya dille, ya kalble veya bedenle olur ![]() Dil ile zikir, Allah Teâlâ'yı en güzel isimleriyle anmak, hamd etmek, tesbih ve tenzih etmek, Kitab'ını okumak ve dua etmektir ![]() Kalb ile zikir, gönülden anmaktır ki, başlıca üç çeşittir: 1- Allah'ın varlığını gösteren delilleri düşünmek, şüpheleri atarak Allah'ın isim ve sıfatlarını tefekkür etmek (düşünmek)tir ![]() 2- Allah'ın koyduğu hükümleri, kulluk vazifelerimizi, yani Allah'ın bildirdiği sorumlulukları, onlarla ilgili hükümleri, emir ve yasakları, Allah'ın vaadini, tehdidini ve bunların delillerini düşünmektir ![]() 3- Maddi ve manevi varlıkları, bunlardaki yaratılış sırlarını seyredip düşünmekle zerrenin kutsal âleme bir ayna olduğunu görmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bedenle zikir: Bedenin organlarından her birinin görevli bulundukları vazife ile meşgul ve dopdolu olması, kendilerine yasaklanan şeylerden boş ve uzak bulunmasıdır ![]() Şükür de bu mertebelerden her biriyle yerine getirilir ![]() ![]() ![]() Şu halde şükrün, zikre atıf yoluyla bağlanması, esasen "atfü'l-hâs ale'l-âm" özel bir şeyi daha genel olana atfedip bağlama demektir ![]() ![]() ![]() Buna göre her ilerleme adımında zikir başlangıç, şükür bir sonuçtur ![]() ![]() Allah Teâlâ, bu zikir çeşitlerinden hangisiyle zikredilirse, o da ona layık bir şekilde kendisini zikreden kimseyi, zikredip anacaktır ![]() ![]() 1- Beni, bana itaatla zikrediniz, ben de sizi rahmetimle zikredeyim ![]() 2- Beni dua ile zikrediniz, ben de sizi duanızı kabul ve ihsanla zikredeyim ![]() ![]() ![]() 3- Beni övgü ve itaatla zikrediniz, ben de sizi övgü ve nimetle zikredeyim ![]() 4- Beni dünyada zikrediniz, ben de sizi ahirette zikredeyim ![]() 5- Beni gizli yerlerde zikrediniz, ben de sizi sahralarda zikredeyim ![]() 6- Beni refahınız, rahatınız zamanında zikrediniz, ben de sizi bela ve musibete uğradığınız zaman zikredeyim ![]() 7- Beni ibadetle zikrediniz, ben de sizi yardımla zikredeyim ![]() 8- Beni, benim yolumda cihadla zikrediniz, ben de sizi hidayetimle zikredeyim ![]() 9- Beni doğruluk ve samimiyetle zikrediniz, ben de sizi kurtuluş ve size tahsis ettiğim şeyleri artırmakla zikredeyim ![]() 10- Beni önceden ilâhlığımı kabul ile zikrediniz, ben de sizi sonunda rahmet ve kulluğa kabul ile zikredeyim ![]() Kısaca kulluğun başı zikir, sonu ise şükürdür ![]() ![]() ![]() İşte Cenab-ı Hak bütün kullarını özet olarak başlangıcı ve sonucu içine alan bu iki vazife ile görevlendirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun gibi Allah'ın nimetleri sonsuzdur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek ki bu ilâhî hitap karşısında ilk duyulan şey acizlik ve yaratıcının kudretine teslim olma arzusudur ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tevhidin ve teslimiyetin gereği de, bu acizlik içinde kendini, Allah'ın emirlerinin tek yürütme vasıtası bilerek, yöneltilen vazifeyi en güzel bir şekilde ve azami derecede yerine getirmek için yalnız Allah'tan yardım dileyip en iyi şekilde gayret sarf etmektir ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan dolayı kul, Allah'ını zikirle O'ndan yardım diler ve kendine verilen kabiliyeti sarf eder ![]() ![]() ![]() Şu halde her mümin: "Beni zikrediniz!" emri karşısında acizliğini hissederek önce "Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 153- Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin ![]() ![]() 154- Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin ![]() ![]() ![]() 155- Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz ![]() 156- Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz ![]() ![]() 157- İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır ![]() ![]() 153- Ey iman şerefi ile yükselmiş olan tüm iman ehli! Siz herhalde, Size vaad edilmiş olan olgunluk gayesine ermek için her şeyden önce sabır ve namazla yardım isteyiniz ![]() Önce sabır ve kararlılığa alışınız, nimetlerin kendilerine göre zahmetleri de vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Bir taraftan nefislerinizin heves ve arzusu, diğer taraftan kâfirlerin, hak düşmanlarının hücum ve eziyetleri ile uğraşacaksınız ![]() ![]() ![]() Ruhen ve bedenen nefsinizi terbiye etmezseniz, sabır ve tahammüle, kararlı ve metin olmaya alışamazsınız, Allah'ın yardımının ilk sebeplerinden birini kaybetmiş olursunuz, tehlikeye uğrarsınız ![]() ![]() ![]() ![]() İmandan sonra takip edilecek yolun başı sabır, ahlâkın başı sabır, ilmin başı sabır, amelin başı sabır, kısaca varlık âlemini tanımanın başı sabırdır ![]() Sabırsızlık; ivmek ve bir anda her şeyi istemektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1- Kötü şeylerin acısına sabır ve tahammül ile güzel sonuçlarını beklemek, 2- Çabucak gelecek olan lezzetten ve şehvetten uzak durmada sabırla, onların kötü sonuçlarından sakınmaktır ![]() Bunların biri olumlu, diğeri olumsuz şekilde bir sabırdır ![]() ![]() Bununla beraber bazı durumlar vardır ki, orada sabır kötüdür, meşrû değildir ![]() ![]() Bu âyetteki kelimesinin "elif lâmı"ahd-i hâricî olmak üzere burada sabrın çeşitlerinden oruc veya cihadın kastedildiği nakledilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Namaz da böyledir ![]() ![]() ![]() Kıblenin taşıdığı önem de ilk önce bunun içindir ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun içindir ki Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıda kıblenin önemi hakkında gelmiş olan âyet-i kerimeler, onun konusu olan namazın Allah katında taşıdığı kutsal kıymeti anlatmış bulunduğundan burada yalnız sabrın kıymetini bildirmek için buyuruluyor ki: Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yakınlık ve beraberlik ifade eden "ma'a" kelimesi çoğunlukla kendisine tabi olunanın başına gelir ![]() ![]() ![]() Ebussuud, bu inceliğin açıklamasında demiştir ki: "Çünkü, sabırlı olmaya gerçekten girişenler, sabırlı kimselerin cemaatidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ey müminler! Bunu bilerek zikir ve şükür yolunda sabırla yardım dileyiniz ![]() ![]() ![]() 154- Sakın böyle Allah yolunda öldürülmüş olanlara "ölüler" demeyiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehitler hakkında böyle daha birçok âyetler gelecektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu nakil, şehitler hakkında Âl-i İmrân sûresindeki "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âyette ruhların başlı başına ayakta duran ve hissedilen beden cevherinden başka birer özü bulunduğuna ve bunun ölümden sonra duyarlı bir halde kaldığına, yani ruhun bâki oluşu meselesine bir işaret vardır ![]() ![]() ![]() Allah yanında yüksekliğini bildirmek içindir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âyetin, on dörde ulaşan Bedir şehitleri hakkında indiğine dair bir görüş vardır ![]() ![]() 155-Kısaca, ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyiniz ![]() ![]() Ahirette: "Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir ![]() ![]() ![]() Bu mutlak ifade içinde bu âyet, İslâm dininde farz kılınacak olan bazı hükümlere ve sorumluluklara bile işaret etmektedir ![]() ![]() 156-Bu acı ve sıkıntıların her birinden böyle biraz çekmekle mükellef bulunmak, bunların tam ve genel bir şekilde herkesi içine almasına engel olacak ve ahirette büyük büyük nimetlere ulaştıracaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() " Biz Allah'ınız" demekte malı, canı, her şeyi Allah'a teslim ve Allah'ın mülkü olan her şeyde, hatta canlarımızda ve bedenlerimizde bile dilediği gibi yönetim hakkı olduğunu ve acı tatlı O'nun hiçbir tasarrufuna itirazın caiz olmayacağını itiraf ile Allah'ın dilediğini yapmasına, kaza ve kadere razı olduğunu açıklama vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ise, isteklerin sonu ve mertebelerin en üstünü olan en büyük rızadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1- Bu, nefsimiz hakkında bir son bulma ikrarından kinâyedir ![]() 2- Bâki (sonsuz) olma ikrarıdır ![]() 3- Bir yönden yok olmayı, bir yönden ebedî kalmayı ikrardır ![]() Bizce doğrusu, bu üçüncüsüdür ![]() ![]() Biz vaktiyle dış âlemde nasıl yoktuk da Allah'ın bilgisinde var idiysek, yine onun gibi yok olacağız ve olduğumuz gibi yalnız Allah'ın bilgisinde ve sırf O'nun hükmünde mevcut kalacağız ![]() ![]() Ancak dünyaya gelirken yaratılıştaki mizacımızla gelmiş, henüz bir işe karışmamış, yapacağımızı yapmamıştık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Râzî diyor ki: "Bu dönüş ahirete işarettir ![]() ![]() ![]() Bu itibarla Allah'a dönüşümüz, öldükten sonra bütün durumlarımızda yalnız Allah'ın hakim olması ve Allah'ın, hükümlerde kendisine başvurulacak merci olması demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eğer Allah yanında bilinen gerçek varlığımız, ruhumuz veya bedenimiz yahut da her ikisi demek ise, bunlardan biriyle; yok eğer bunların ötesinde birşey ise o şekilde bir ebediliğe kavuşacağız ![]() ![]() Bunun için bizim tabiî denebilecek olan zatımızın gereği yokluk iken, hakkımızda takdir edilen nasibimiz, bakâbillah yoluyla Allah'ın kahrına veya lütfuna kavuşmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu şekilde bakâbillâha, bakâ-i Rûhanî (Ruhun bâki ve ebedî olması) tabirini kullanan filozoflar, Allah'ın gerçek mahiyetini ruh, insan ruhunun da Allah'ın gerçek varlığındanmış gibi düşündüklerinden dolayı, ahiretin aslını ruhun bâki kalması olarak tasavvur etmişler ve gerçeği karmakarışık hale getirmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şunu bilmelidir ki Allah'ın gerçek mahiyeti, ruhun ve cismin ötesinde bir teklik mertebesindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu, ne yalnız ruhla olur, ne de yalnız bedenle olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahiret sadece ruhun bâki kalışı olmayıp, berzah âlemindeki hayattan sonra başka bir yaratılış ile diriltilecektir ![]() ![]() Bundan dolayı "Biz Allah'ınız ve gerçekten biz O'na döneceğiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 157-Böyle bir tevhid ile bütün ümidini bakâbillaha dayandırarak "râdiye" ve "merdıyye" makamlarına ermiş olan sabırlı kimseler, her müjdeye layıktırlar ![]() ![]() Allah'ın salevâtı, bütün günahların bağışlanmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O sabırlar, ancak yerine getirilmesi mümkün olmayan Allah'a şükürde meydana gelecek kusurları, günahları örtecek ve onların yerini sevaplara bırakacak ilâhî yardımlardandır ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kıblenin kutsallığı, yalnız bundan ibaret de değildir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiMeâl-i Şerifi 158- Gerçekten Safâ ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir ![]() ![]() ![]() 158- Mescid-i Haram etrafında bulunan Safâ ve Merve tepeleri Allah'ın alâmetlerindendir ![]() ![]() Esasen safâ, kaypak taş; merve, küçük ve yumuşak taş demek olup, lâm-ı tarif ile Safâ ve Merve Mekke'de bilinen iki tepenin özel isimleridir ![]() ![]() "İlm" maddesinden "alem", "alâmet" ve "alâim" gibi "şuur" maddesinden şeâir, "Şaîre"nin veya "şiâre"nin yahut da "meş'ar"ın çoğuludur ki bu özel isim, bildiren alâmet, belirti mânâsına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hac, sözlükte özel bir maksat ve niyet anlamına gelir ![]() ![]() İ'timar yani umre de ziyaret demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1- Asıl tavaf, yani Kâ'be'nin etrafında dolaşmak, 2- Tatavvuf, yani bu tavafta zorlanmadır ![]() Çünkü 'nin idğam edilmiş şeklidir ![]() ![]() ![]() Tavafın aslının farz ve rükün olduğunda ihtilaf yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan dolayı İmam Malik ve Şâfiî hazretlerinden bu zahmetli tavafın da, tavafın aslı gibi rükün ve farz olduğu rivayet edilmiştir ![]() Bununla beraber âyetin yalnız zahirine yapışarak muhayyerliğe ve bu zahmetli tavafın vacib olmayıp, nafile olduğu görüşüne sahip olan fıkıh âlimleri de vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz denemez, çünkü "Ona bir günah yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O halde âyette görünüş itibariyle muhayyerliği ifade eden "Ona bir günah yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() Resulullah Efendimiz yukardaki şekilde Safâ ile Merve arasında tavaf ederken müşriklere karşı kuvvetini göstermek için sa'y etmiş, yani koşmuştu ![]() ![]() Demek ki bunda din düşmanlarına karşı kuvvet göstermek için beden eğitimine de bir teşvik vardır ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte buna işaret olmak üzeredir ki Safâ ile Merve'yi kıyamete kadar dinin alâmetlerinden olarak göstermiştir ![]() ![]() Müşriklerin,bir zamanlar bu tepelere put yerleştirmek gibi saldırıları bile bu hatırayı yok edemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim bir kudsi hadiste şöyle rivayet edilmiştir:"Mümin kulum,hayır ve nafilelerle bana yaklaşa yaklaşa o dereceye gelirki sonunda ben onun işittiği kulağı,gördüğü gözü idrak ettiği kalbi olurum ![]() ![]() ![]() ![]() Vazifelerin yerine getirilmesinden başka sırf gönülden coşularak devam edilen nafile hayırlar,bu kadar büyük olgunluk ve mutluluk sebebidirler ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 159- İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder ![]() ![]() 160- Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka ![]() ![]() ![]() 161- Ama âyetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine olsun ![]() 162- Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar ![]() ![]() 159-Ensar'dan bir topluluk, yahudilere Peygamberimiz'in Tevrat'taki vasıflarını ve hükümle ilgili bazı âyetleri sormuşlardı ![]() ![]() ![]() İbnü Abbas, Mücahid, Hasan, Katade, Rebi', Süddî ve Asam'dan bunun gerek yahudi ve gerekse hıristiyan Kitap ehli âlimleri hakkında indiği de rivayet edilmiştir ![]() ![]() Bunun için Ebu Hüreyre (r ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zira Allah Teâlâ buyuruyor ki: Bizim indirdiğimiz apaçık delilleri, Allah'ın emrine, hükümlerine, irşadına ve bunlara iman edip uymanın vacip oluşuna işaret eden ve hidayetin kendisi olan âyetleri ve delilleri, O kitapta veya bu kitapta, gerek Tevrat, İncil ve gerekse Kur'ân cinsi bir kitapta insanlara açıklamamızdan sonra, o insanlar içinden, bunları gizleyenler, yani ikrar ve itiraf etmeyen, ihtiyaç anında söylemeyen veya yaymayan, yahut yayılmasına engel olan, yahut onu tamamen veya kısmen değiştirip karıştırmak gibi yollarla gizleyenler, kim olursa olsun, işte bunlar var ya, bu gizlemelerinden dolayı mutlaka Allah bunları lanetler ![]() ![]() ![]() Şüphesiz ki, "Hakka karşı susan dilsiz şeytandır ![]() ![]() 160- Ancak tevbe edenler, tevbe edip de durumlarını düzeltenler, durumlarını düzeltip de gizledikleri gerçeği açıklayıp yayanlar var ya, işte ben Allahü Azimüşşan da bunların tevbelerini kabul ederim ve bunları gözetleyerek kendilerini lanetin dışında bırakırım ![]() ![]() ![]() Burada Âdem (a ![]() ![]() ![]() ![]() Demek ki, her günahın kendine mahsus bir tevbesi ve her çeşit inkarın bir iman tarzı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 161-Tevbe edenler böyledir ![]() ![]() ![]() 162-Allah'ın, meleklerin ve insanların hepsinin laneti bunların üstündedir ![]() ![]() ![]() ![]() Her inkar, bir gerçeği gizlemek demek, olduğuna göre bu âyet, önceki âyetteki tevbe ile istisna edilenlerden başka, gerçeği gizleyenler hakkındaki lanet hükmünü teyid ve lanetleyecek olanları tefsir etmiş olmakla beraber, diğer yönüyle ondan daha geneldir ![]() ![]() Ey insanlar! Siz artık inkar ve anlaşmazlıktan vazgeçip, hepiniz tevhid dairesine giriniz ![]() Meâl-i Şerifi 163- Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır ![]() ![]() ![]() 163- Ey insanlar! hepinizin ibadet ve kulluğuna layık ve buna hakkı olan gerçek ilâhınız, bir tek ilâhtır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün büyüklük ve şeref kaynağı, bütün çokluk yönlerinden uzak olan ve ancak " O"diye ifade edilebilen tek zattır ![]() ![]() İşte " O" ifadesi, O rahmet ve şeref kaynağına, O birliğin yüce başlangıcına ulaştırır ![]() ![]() Tevhid denizine dalmış olan ve kalbini yalnız Allah'a bağlayan velilere göre bu ismin önemi pek büyüktür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte hepinizin gerçek ilâhı bütün çoklukların başlangıcı olmakla beraber, zatında bileşim ve çokluk bulunmayan, ilâhlıkta, varlığının vacib oluşunda hiçbir ortağı ve benzeri olmayan O ilâh birdir ![]() ![]() Bütün bu yücelik ve büyüklüğü ile beraber O, Hem Rahmân, hem Rahîm'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Deniyor ki, Kâ'be ve etrafında müşriklerin üçyüz altmış tane putları vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 164- Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır ![]() 164-Saîd b ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Kureyş, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Siz, O'nun birliğinden, kudretinden, rahmetinden ve bu kadar insanlara yeteceğinden şüphe edip, zat ve sıfatlarına delil ve mucize mi istiyorsunuz? Şu üstünüzdeki her tarafı kuşatmış uçsuz bucaksız uzaklık içinde, sayısız yüksek gök cisimleri ve aralarındaki uzun mesafe ve bu mesafeyi işgal eden hava boşluğu ve ışık gibi, görülen veya görülmeyen nice cisimler vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() AKIL: Kalb ve ruhun madeninde, beynin ışığında bulunan manevi bir nurdur ki insan bununla, duyu organlarıyle hissedilemeyen şeyleri anlar ![]() ![]() Mantık denen bu intikal sayesinde duyu organlarıyla hissedilen bir eserden, hissedilemeyen müessiri anlaşılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte böyle hissedilenden, hissedilemeyene intikale sebep olan veya hissedilemeyen bir mânayı bizzat ve açıklıkla keşfeden idrak vasıtasına akıl denir ![]() Bu intikalin de başlıca üç çeşidi vardır: 1- Cüz'îden cüz'îye, fertten ferde intikaldir ki, buna "temsil" veya "Fıkhî kıyas" denir ![]() 2- Cüz'îden küllîye, bir fertten bir türe veya bir türden bir cinse intikal etmektir ki buna "istikrâ" (tümevarım) adı verilir ![]() ![]() ![]() 3- Küllîden (tümelden) cüz'îye (tekile), bir cinsten bir türe veya bir türden bir ferde intikal etmektir ki, buna da özel mânasiyle "istintâc" veya "mantık kıyası" ya da sadece "kıyas" denir ki, bütün ilimlerin fiilî uygulaması bununla yapılır ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün ilimlerin, fenlerin ve insanın elde edebileceği her şeyin, dönüp dolaşacağı yer olan "illiyet" (nedensellik) kanununu güzelce anlayıp tatbik etme sayesinde akıl, bu âyetlerden, bu yollarla Allah'ın varlığını, birliğini ve geniş rahmetini zarurî olarak anlar, keşfeder ![]() Bu yollardan birinde veya hepsinde yürüyen aklın da başlıca iki çeşit yürüyüşü vardır: 1- Ağır, derece derece ve zamana bağlı olan inceden inceye düşünme seyridir ki, buna "fikir" denir ![]() 2- Bir anda, bir hamlede arzuya ulaşıverecek derecede hızlı olan ani seyridir ki, buna da "hads; tahmin, zan" denir ![]() a) Her birinde konusuna göre uzun süre meydana gelen tahsil, tecrübe ve alıştırmadan elde edilen alışkanlık sıfatıdır ki, çalışmakla kazanılır ![]() ![]() ![]() b) Doğrudan doğruya yaratılışta yerleşmiş ve sırf Allah vergisi olan bir melekedir ki, buna da kudsî kuvvet ya da makbul veya tabiî akıl denir ![]() ![]() Herkesin bu çeşit hads; tahmin ve akıldan az çok bir nasibi vardır ![]() ![]() ![]() En yüksek mertebesine "akl-ı evvel" (ilk akıl) denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akılların derecelerindeki değişiklik, eksiklerinden ileri gelir ![]() ![]() ![]() ![]() Biz bu sayede her çeşit bilgiyi böyle açık bir şekilde idrak eden ilk aklın, hiçbir kayda bağlı olmayan kutsal kuvvetin mükemmelliğini isbata bir delil buluyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân'ın bu gibi âyetlerinde insanları, anlayıp, delil bulmak için mucizelerden çok, tamamen akılla anlaşılabilecek hususlara sevketmek vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun için Cenab-ı Hak, âyetin iniş sebebi itibariyle, bu âyette şunu da anlatmış oluyor ki, göklerin ve yerin yaratılıp var edilmesi ve bunlar üzerinde, anlatılan eşsiz idarenin icrası gibi en büyük mucizeler; devam eden bu mucizelerin anlaşılmasından elde edilecek faydaların yanında Safâ'nın altın'a dönüştürülmesi gibi geçici ve tek bir harika olay isteği pek küçük bir şeydir ![]() Bu büyük ve devamlı mucizeleri anlayıp, üzerinde iyice düşünenler ve bu düşünme ile yüce yaratıcının kanunlarını kavrayıp ona uyanlar, Safâ tepesini altın yapmak gibi bir isteği, sonradan kendileri bile yapabilirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Düşünüp, aklını kullanan bir toplum için elbette âyetler, deliller vardır ![]() ![]() ![]() Demek ki Allah Teâlâ'nın iki çeşit âyeti vardır: 1- İcad ve yaratılış kitabındaki fiilî âyetler, 2- İndirdiği kitaptaki sözlü âyetler ![]() Bunların ikisi de Allah'ın zatına, sıfatlarına, hüküm ve iradelerine delalet ettiklerinden dolayı "âyet" ismini almışlardır ![]() Bu iki kitap ve bu iki çeşit âyet, karşılıklı olarak biri diğerinin işareti, öbürü de onun işaret edip gösterdiği şeydir ![]() ![]() ![]() İşte Kur'ân'ın bu sözlü ayeti, bize birçok fiilî âyetleri özetleyip göstererek bu kâinat devletinin sınırsız ve sonsuz değişikliğini, sürekli ve herkesi aciz bırakan bir nizamla icad edip düzene koyanın, her şeyi düzenleyip yönetenin yüce yaratıcı olduğunu anlatır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunu en değersiz ve en basit bir akıl duyar ve en yüksek akıllar, bunda ebedî bir tetkik ve müşahede gayesi bulur ![]() ![]() İşte Kur'ân, en yüksek ilim ve fen meselelerinin bu şekilde özünü alarak bütün seçkin insanların ve halkın açıklıkla anlayacağı derecede basitleştirip öğretiyor ![]() ![]() Bu gibiler, hakkı hep acı diye kabul etmişler ve aklı, hakka ulaşmak için bir vasıta tanıyacak yerde onu, hakkı red ve ibtal ile mağlub edebilecek acımasız bir silah gibi kullanmak isteyen zâlim müşriklerdir ![]() Meâl-i Şerifi 165- İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar ![]() ![]() ![]() 166- O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça parça kopmuştur ![]() 167- Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: "Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!" İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir ![]() ![]() 165-Allah'ın birliği ve kudreti bu kadar fiilî ve sözlü âyetleriyle açık ve parlakken buna karşı: insanlardan bazıları vardır ki, Allah'a karşı denkler, benzerler tutarlar ki, onları, Allah'ı sever gibi severler ![]() ![]() Şüphe yok ki böyle yapmak, gerek Allah'ı inkar ederek olsun ve gerekse olmasın, ilâhlık mânâsında onları Allah'a ortak yapmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âyet bize gösteriyor ki, ilâhlık mânasında son derece sevgi, bir esastır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun içindir ki, değerli tefsirciler, denk, benzer mânâsına gelen "endâd"ı "Allah'a isyanda itaat ettikleri liderleri, başkanları ve büyükleri" diye açıklamışlardır ![]() ![]() Gerçekten servet, büyüklük, kuvvet, makam, itibar, güzellik gibi herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler, kahramanlar, hükümdarlar gibi insanları, Allah gibi seven ve onlar uğrunda her şeyi göze alan nice kimseler vardır ki bu, şirk konusunun putperestlik esasını, insanlığın en büyük yarasını teşkil eder ![]() Yunan, Roma, Avrupa medeniyet ve edebiyatında böyle muhabbet mabudlarının haddi ve hesabı yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlar, gerçekte ne Allah tanır, ne peygamber ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun için Allah'ın velileri, peygamberleri ve melekleri gibi sevgili kullarını severken âyet-i kerimenin kapsamını iyi düşünmeli; sevgilerini, Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre Allah'ın sevdiği kullarını sevmek ve onlara uymak, günah ve şirk değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun gibi namazda Allah'tan başkasını çok cüz'î bir şekilde bile olsa niyete karıştırmak küfürdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşılık velileri, peygamberleri veya ruhlarını ya da melekleri müşriklerin araya giren mabudları gibi bir ilâhlık payı vererek sevmek, onları severken Allah'ı ve Allah'ın emirlerini unutmak, onlar adına kurbanlar kesmek, âyinler yapmak, onların isimlerini "Bismillah" gibi işlerin başı kabul etmek, "Onları, Allah'ı sever gibi severler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla beraber bu sapıklığın felsefe yoluyla ilim ve marifet adı altında gelişip yayılan kısmı da yok değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Önce şunu kaydedelim ki, "Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bizim nazarımızda vücud birliği genel olarak olumsuz değil, belki keşif yoluyla olumludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunları hakikat tasavvur etmemiz ve izafi olarak hak diyebilmemiz, zatında mükemmel ve tek olan Hak kavramının ezelî ve ebedî gerçekleşmesini tasdik sayesinde mümkün olabilir ![]() ![]() Bu bakımdan vahdet-i vücud, varlık tevhidi; âlemdeki benzer şeylerin gölge ve hayal olduğunu görmek ve onları silip arkasındaki açık gerçeğin varlığına iman etmekle mümkün olur ![]() Nitekim "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ortağı ve benzeri olmayan Allah'a sonsuz ortaklar isnad etmek, hayalî varlıkları, gerçek varlık saymaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte birtakım cahiller veya inkarcılar, Allah'ın hikmeti adıyla imkansız olan bu birleşmeyi veya hulûl ya da ta'tıl (ateizm, ilâhsızlık) teorisini vahdet-i vücud ve sırf tevhid diye ele alarak "O'ndan başka ilâh yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zaten İsa'ya "Allah" veya "Allah'ın oğlu" denmesi de Mısır'dan, Hind'den, Yunan'dan, Roma'dan gelen bu birleşme teorisinin bir koludur ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hürmet ve muhabbet "Onları, Allah'ı sever gibi severler" mânasına uygun olacak derecede olursa, bizim de buna şirk gözüyle baktığımızda şüphe yoktur ![]() ![]() ![]() Sünnete uygun bir şekilde kabir ziyaret etmek, ölülere Allah rızası için hürmet etmek, ölülerin gerçek olan eserlerinden, fikirlerinden istifade etmek, ruhlarını hayır ile anarak memnun etmek, onlar için Allah'a dua etmek ve bu dua ile feyiz kazanmak, onları Allah'ı sever gibi sevmek değil, Allah için Allah'ın kullarını ve yaratıklarını sevmek olduğu açıktır ![]() Özellikle kabir ziyareti, ölümü hatırlamaktır ![]() ![]() ![]() Kabir ziyaretini, Allah ziyaretine benzetmekte Allah için haşâ kabir düşünülmesini caiz görmek gibi bir küfür şüphesi vardır ![]() Bir de "Onları, Allah'ı sever gibi severler ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca, başkanlarını ve büyüklerini, Allah'ı sever gibi sevenler ve onların, Allah'ın emrine uymayan emirlerine itaat ederek Allah'a isyan edenler, bunları Allah'a eş ve ortak edinmiş olurlar ki, bütün putperestliğin esası, bu tarz muhabbet beslemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiBundan dolayı müminin gerek rahatlık zamanında ve gerekse sıkıntı anında, gerek darlıkta ve gerekse genişlikte Allah'a olan sevgisi devamlıdır ![]() Kâfir ve müşrik ise bazan Rabbinden yüz çevirir, müşrikler tutarlar bir puta taparlar ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun için onların müminler gibi devamlı bir sevgileri olamaz ![]() ![]() ![]() ![]() Kâfirler ve müşrikler ise bir mabudun veya bir putun karşılığında diğer mabudları ve putları da doğrudan doğruya sevdikleri ve bütün sevgilerini Allah sevgisiyle, Allah rızasıyla ölçmedikleri için sevgileri dağınık ve parçalanmıştır ![]() ![]() Bunun için mümin bir halk topluluğuna sahip olan ve sırf Allah için sevilen başkanlar, kendilerine uyulan insanlar ne kadar mutludurlar! Şüphe yok ki bu bahtiyarlığa kavuşmak da hakkiyle tek Allah'a inanan bir mümin olmaya, her şeyden, hatta kendinden önce Allah'ı sevip, Allah'ın kullarına da Allah için muamele etmeye ve Allah için sevgi dağıtmaya bağlıdır ![]() ![]() Böylece Allah'a eşler edinmek suretiyle zulmetmiş, haksızlık yapmış olanlar, yani Allah'a karşı başkalarını eş ve ortak tutmak; onları, Allah'ı sever gibi sevmek ve Allah'a karşılık onları bizzat kendilerine uyulacak varlıklar edinerek emirlerine itaat etmek özellikle Allah Teâlâ'nın hakkı olan ilâhlık sıfatına ve mabudluğuna başkalarını da ortak etmek en büyük zulümdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada bu "onlar bir görecek olsalar" şart cümlesinin cevabı tehvîl (korkutmak, uyarmak) için hazfedilmiştir, belirtilmemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 166-Özellikle, O Allah'ı sever gibi sevilip, arkalarına düşülen ve kendilerine uyulan kimselerin, arkalarına düşüp kendilerine tâbi olanlardan uzaklaştıkları, ve azabı görerek "Aman aman bunlar bizden değil ![]() ![]() 167-Uymak, uyulmak ve bunlara sevk eden iş ve gaye gibi her türlü ilgi tamamen kopar, o arkadan giden ve öndekilere uyan kimselerin: "Ah ne olurdu bizim için geçen dünyaya bir dönüş mümkün olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan dolayı insanlar, bütün bu kuvvet ve kudretin tek sahibi ve hükümranı bulunan bir Allah'tan başka mabud tanımamalı, O'nun emrinden başkasına itaat etmemeli, başkasına uymamalı ve bütün sevgisini Allah'a olan sevgisinde toplamalıdır ![]() Cenâb-ı Allah, akıllara kudret ve rahmet delillerini gösterip, hislere son derece korku ve sevgi telkin ederek müjde ve uyarı, teşvik ve sakındırma içinde birliğini aklî ve hissî bakımdan ispat ettikten ve bütün insanları her türlü şirkten sakındırmakla tevhid inancına davet ettikten sonra, ilâhlık ve Rabblığının eserlerini, ilerde açıklayacağı kanun koyma noktasından da göstermek için buyuruyor ki: Meâl-i Şerifi 168- Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin ![]() ![]() ![]() 169- O size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler söylemenizi ister ![]() 170- Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun ![]() ![]() ![]() 171- O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler ![]() 168- Ey insanlar! Sizin hepiniz böyle bir Allah'ın yaratığı ve kitabına layık gördüğü kullarısınız, kendilerine uyulan ve uyan, hepiniz yemeye, içmeye muhtaç acizlersiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çünkü o sizin her halde açık bir düşmanınızdır ![]() ![]() 169-Ağlam bir yaratılış, olgun bir akıl ve temiz bir kalb sahipleri için onun düşmanlığını ve telkinlerinin kötülüğünü anlamak hiç de zor değildir ![]() ![]() ![]() Şeytanın batılı gerçek, kötülüğü iyilik gibi süsleyerek insanın hayal ve kuruntusuna sunmakla heyecanlandırması ve teşvik etmesi, emre benzetilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Bilinemeyecek şeyler başlıca ikidir: 1- Allah'ın zâtı ve gerçek mahiyeti: Allah'ın gerçek mahiyetini insan aklı, tam olarak anlayacak şekilde bilemez ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Allah'a isnadı caiz olup olmayacak şeylerdir ki, Allah'ın emirlerinin çoğu, haram ve helal gibi fer'î ve şer'î hükümler bu türdendir ![]() ![]() ![]() ![]() Zaten fenalık görmek istemeyen insanların, fenalığı denemeye kalkışmaları da akıl işi değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlmi, yoluyla delilinden aramayan; Allah'ın emrini gösteren delili bulmadan kendi kendine bilemeyeceği şeyler hakkında şeytanın telkin ettiği hayal ve kuruntusuna, gönüllerinin bozuk eğilimlerine göre söz söyleyen nice insanlar vardır ki, hep bunlar Allah'a karşı eş tutanlar cümlesindendir ![]() 170-Nitekim o insanlara Allah'ın indirdiği açık delillere, parlak belgelere ve bunların hükümlerine tabi olup itaat ediniz, dendiği zaman, Hayır, biz ona değil, atalarımızı üzerinde bulduğumuz eski âdetlere uyarız, derler ![]() ![]() Hayret! Ataları hiç bir şeye akılları ermez ve doğru yola gitmez olsalar bile mi? Onların bulunduğu hale uyacaklar, cehalet ve sapıklıkta da mı onları taklid edecekler? Gerçekten tarihin esasına, nakle ve ancak ilmî nakillerin tesbit edeceği birçok asırların deneylerine, daha doğrusu Allah'ın tayin edip indirdiği delillere bağlı olan hükümlerde geçmişi büsbütün atmak ve ondan habersiz olarak hep yeni şeyler aramak da doğru değildir ![]() ![]() Bu konuda aranacak olan şey, hak ve batıl, menfaat ve zarar, iyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinliktir ![]() ![]() Bundan dolayı bir şeye tabi olma sebebi; eskilik, yenilik veya atalar yolu olup olmaması değil, Allah'ın emrine ve Hakk'ın deliline uygun olmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bakımdan eski, hiçbir kayda bağlı olmadan eski olduğu için değil, açık bir zararı bulunmaması yönünden geçerli olduğu gibi, iyiliği ve güzelliği ilmin sebeplerinden biriyle bilinen ve hakkın deliline uygun olup sonradan ortaya konan yeni de geçerlidir ![]() Kısaca hak ve iyilik ölçüsü, ne eski ve yeni, ne de bilgisizlik ve istekdir ![]() ![]() ![]() Bu âyet gösteriyor ki, kısaca veya genişçe bir hak (doğru) delile dayanmayan katıksız taklid, din hakkında yasaklanmıştır ![]() ![]() ![]() Nitekim, "Allah'ın indirdiği Kur'ân'a ve diğer açık delillere, parlak belgelere ve bunların hükümlerine uyunuz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 171- Bu bakımdan böyle tutuculuk ve taklitçilik, müşriklerin ve kâfirlerin belirtisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 172- Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız ![]() 173- O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar ![]() ![]() ![]() 172- Ey müminler! siz o hayvanlar gibi olmayınız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onları yaratan, veren Allah'a şükrediniz ![]() ![]() Çünkü yukarda da açıklandığı üzere şükrün gerçek bir şekilde yerine getirilmesi, nimeti ihsan edene bu suretle karşılık vererek saygı göstermektir ![]() Vücudun organlarından her birinin bir yaratılış hikmeti vardır ![]() ![]() ![]() Mesela neslin devamı için verilmiş olan bir organı, nesli kaybetmek için kullanmanın, yine aynı şekilde gerçekleri keşfedip, Allah'ı tanımak için bahşedilmiş olan aklı, bozgunculuğu körüklemek ve hukuku iptal için sarf etmenin, nimete karşı büyük bir nankörlük olduğu ne kadar açıktır ![]() İnsanlığın kıymetini bilmeyerek pis ve haram şeyler yiyenler, böyle nimete karşı nankörlüğe düşecekleri gibi, nimete nankörlük edenler de maddî ve manevi pislikten kurtulamazlar ![]() ![]() Tefsir bilginleri diyorlar ki, birinci "yiyiniz" emri mutlak oluşuna göre ibaha, (mübah kılmak) ikinci "şükrediniz" emri vücûb içindir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak "yiyiniz" emrinin mutlak oluşuyla mubah için olması, içindeki bazı kısımların vacib olmasına engel değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte "yiyiniz" emri mübah mertebesine kadar yeme şekillerini içine almaktadır ![]() ![]() Ey müminler! Böyle temiz temiz yiyiniz de Allah'a şükrediniz ![]() ![]() ![]() 173-Şimdi siz haram kılınan şeyleri de kısaca belleyiniz: Allah Teâlâ sizlere ancak şunları haram ve yasak kılmıştır: ölü hayvan yani kesilmesi gerektiği halde kesilmeden kendi kendine veya boğazlama yerine geçmeyecek diğer bir sebeple ölen herhangi bir ölü hayvan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre gerek gizli, gerek açık olarak Allah'tan başkası adına kesilen kurbanların, hayvanların yenmesi haramdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla beraber Her kim mecbur kalır ve yemediği takdirde öleceği muhakkak bulunursa, bu zaruret içinde bulunan kimse, başkasının hakkına tecavüz etmediği, yani kendi gibi zaruret içinde bulunan diğer birinin, ölümünü önleyecek kadar elinde bulunana saldırarak, kendini kurtarmak için onun ölümüne sebep olmadığı, ve taşkınlık yapmadığı, yani ölmemek için gerekli olan zaruret ölçüsünden fazlasına geçmediği takdirde, ona günah yoktur ![]() ![]() ![]() Fıkıh ilminde "Zaruretler, haram olan şeyleri mübah kılar ![]() ![]() ![]() İşte şimdilik haram olan şeyler kısaca bunlardan ibarettir, ilerde daha fazla açıklama gelecektir ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 174- Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler ![]() ![]() ![]() 175- İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir ![]() 176- Şüphesiz ki Allah kitabı hak bir sebeple indirmiştir ![]() ![]() 174- Allah'ın indirdiği kitabı, yahudi bilginlerinin yaptığı gibi gizleyenler, ve bu gizleme sebebiyle az bir değer, yani ne kadar çok da görünse, işin aslında az olan bir dünya menfaati, para, mal veya makam satın alanlar, kısaca dünya muradına ermek için Allah'ın kitabını veya o kitabın hükümlerini gizleyen ve gerçekleri değiştirenler yok mu? işte onlar, karınları dolusu ateşten başka bir şey yemezler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çünkü "Bir kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 175-Çünkü: Bunlar hidayeti sapıklığa, mağfireti azaba satmış, hidayet yerine sapıklığı, mağfiret yerine azabı almış kimselerdir ![]() ![]() 176-İnsanın yaratılışı gereğince tahammül edilmesi mümkün olmayan ateşe karşı böyle sabır isnadiyle bir hayret ortaya koymak, Allah tarafından bir alaydır ![]() Bu sabır, sonu selamet olan bir sabır değil, ebedî bir felaket olan çaresizliktir ![]() ![]() ![]() ![]() Bir de Kitap hakkında ihtilafa düşenler, Allah'ın indirdiği kitapların hepsine inanmayıp da, kimi Tevrat'a, kimi İncil'e inananlar ve sonra kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayanlar, elbette haktan, doğrudan çok uzak bir ayrılık ve anlaşmazlık içindedirler ![]() ![]() İşte bu sebeple onlar, o ateş azabını hak etmişlerdir ![]() Bu âyet bize şunu anlatıyor ki, aralarında kendisiyle amel edilen ve anlaşmazlığa düştükleri zaman hakem kabul edilecek hak bir kitaba iman etmemiş olanlar, tartışmadan ve anlaşmazlıktan kurtulamayacakları gibi, kitapları ayrı ayrı olan insanlar arasında birleştirici bir bağ bulunamayacağından ihtilaf ve anlaşmazlıkları ebedî olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her ne yapılırsa yapılsın, insanlar için haktan başka birleşme yolu ve hakka uymaktan başka mutluluk sebebi yoktur ![]() Kitabın aslında ihtilaf etmeyerek, onu isteğine göre dünya menfaati nedeniyle inkar, te'vil ve değiştirmek suretiyle gizlemeye kalkışmayarak hüsn-i niyetle ve tam dürüstlükle anlamaya çalıştıkları halde insan olmaları bakımından kavrayışları farklı olanların ise asıl beraberliklerine zarar gelmez ![]() ![]() Herhalde nâsih ve mensûhiyle Allah'ın kitaplarına inanmamak ve hak kitabın bir kısmını tanımamaya çalışmak felaketin başıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun için bir ferdin, sıkıntılı bir zamanda hakkında ihtilaf edilen bir görüşle amel etmesinde bir sakınca yoksa da, sosyal konularda ittifak edilen yön araştırılmadan böyle ferdî bir görüşle fetva verilmesi tevhid prensiplerine aykırı ve bu âyetin uyarısına dahil olur ![]() Özellikle kalem ve söz sahibi olanlar, yazı ve te'lifle meşgul olanlar, emir, yasak, eğitim ve öğretim üzerinde bulunanlar, bu âyetleri dikkat nazarlarından asla uzak tutmamalı, hakkı gizlemenin, ihtilafın, anlaşmazlığın ne kötü bir sonucu olduğunu düşünmelidirler ![]() Ka'b b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca insanın mutluluğu ve hakka yakınlık; şirkte, küfür ve nankörlükte, cahilce taklit ve taassubda, hayvanlıkta, hayvan gibi helal ve haram tanımamakta, pis pis şeyler yemekte, şeytana uyup çirkin şeyler yapmakta, bilir bilmez ağzına geleni söylemekte, hakkı gizlemekte, kitab hakkında ihtilafa düşmekte, hakka karşı ayrılık ve anlaşmazlık çıkarmakta değil, tam mânâsıyla hayır ve ihsanda, bol iyiliktedir ![]() Meâl-i Şerifi 177- Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir ![]() ![]() ![]() ![]() 177-KIRÂET: Hamza ve Âsım'dan Hafs, rânın fethasıyla; diğerleri rânın zammesiyle okurlar ki, birincisinde , 'nin haberi; ikincisinde ismidir ![]() ![]() ![]() NÜZUL (İNİŞ) SEBEBİ: Âyetin inmesine Kitap ehlinin, kıblenin değiştirilmesi meselesinde dedikoduyu ileri götürmeleri, yahudi ve hıristiyanlardan her birinin, kendi kıblelerine yönelmenin daha hayırlı olduğunu iddiada ısrar etmeleri sebep olmuştur ![]() Bunun için onlara ve bu vesile ile bütün insanlara hitaben buyuruluyor ki: Ey İnsanlar! Yüzlerinizi doğuya ve batıya doğru çevirmeniz, işin aslında istenen erginlik ve hayır değildir ![]() ![]() Bir kere doğu ve batının kıble edinilmesinin hükmü kaldırılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aslında erginlik ve hayır, gerçek iyilik, bütün bu sayılan kimselerin erginliği, bunların iyilikleridir ![]() Arap dilinde övgü şeklinde meydana gelen saymalarda i'râbın merfu ve mansub olarak değişmesi, övgüye dikkat çekmek için bir adettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki, bu âyet-i kerime açıkça veya delalet yoluyla, insanlığın bütün üstün vasıflarını içinde toplamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine, amelî hükümleri genişçe açıklamak suretiyle, hayat hakkı ve canı koruma ile ilgili olmak üzere buyuruluyor ki: Meâl-i Şerifi 178- Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 179- Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır ![]() ![]() 178- İNİŞ SEBEBİ: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Araplar ve onlarla beraber yahudilerin bir kısmı bazan öldürmenin vacib olduğuna, bazan da diyetin vacib olduğuna hükmediyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Rivayet ediliyor ki; bir kere birisi, ileri gelenlerden bir insan öldürmüştü ![]() ![]() O da: "Üçten biri!" dedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diyete gelince; onda da zulmedenler, çoğunlukla ileri gelenlerin diyetini, diğerlerinin birkaç katı yaparlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısasın vacib oluşunu, bu vacibliğin ancak öldürülenin ehlinden birinin affı ile düşebileceğini, bu affın daha iyi ve daha uygun olacağını, bununla beraber af sırasında mal üzerine anlaşmanın da caizliğini tesbit etti ![]() ![]() ![]() KISAS: Sözlükte ayniyle karşılık vermek, herhangi bir hakkı dengiyle takas etmek demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan dolayı kasden bir insan öldürmenin asıl gereği kısastır ![]() ![]() ![]() ![]() Özellikle hür hüre, köle köleye, dişi dişiye, yani bir hür bir hürü, bir köle bir köleyi, bir dişi bir dişiyi öldürdüğü zaman, öldürülen hür karşılığında o katil hür, öldürülen köle karşılığında o katil köle, öldürülen dişi karşılığında o katil dişi, kısaca her öldürülen kimsenin karşılığında kendi katili aynı şekilde öldürülür ![]() ![]() ![]() Bu kayıtlar, âyetin nüzul sebebi olan olayda olduğu gibi, katilden başkasının öldürülmesinden kaçınılması içindir ![]() ![]() Biz Hanefilerce zaten mefhûm-i muhalif delil yerinde geçerli değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öldürülen kim olursa olsun, onun katili veya katilleri, o öldürülenden daha fazla bir yaşama hakkına sahip değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Çünkü "dişiye dişi"nin mefhûm-ı muhalifine mutlak olarak, "köleye köle"nin mefhûm-i muhalifine bir yönden itibar etmediklerinde söz yoktur ![]() Buna karşılık "Hüre hür"ün mefhûm-i muhalifinin geçerli olması da çelişki olur ![]() ![]() ![]() Buyurmuştur ki: 1- "Bir adam kölesini öldürmüştü ![]() ![]() ![]() 2- "Müslümanların himayesinde olan bir gayri müslim karşılığında müslümanın, bir köle karşılığında hür kimsenin öldürülmemesi sünnettendir ![]() Bir de, "Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci hadis, kölenin sahibi hakkında özeldir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısas, yaşama hakkında, masumlukta, eşitliğe dayanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TENBİH: 1- Önce İsrâ sûresindeki: "Her kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki vermişizdir ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Kısası gerektirecek bir cinayet işlememiş olanlar hakkında da ilerde gelecek olan âyetler gereğince, hata ile öldürme, kısastan müstesna olarak, ayrıca hükümlere tabidir ![]() 3- "Had cezalarını şüphe ile yok ediniz ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bakımdan çocukları karşılığında ana ve baba, yukarıdaki birinci hadis-i şerifin delalet ettiği üzere, kölesi karşılığında sahibi kısas yoluyla öldürülmez, ta'zîr cezası verilir ![]() İşte bu şekilde kısas uygulamak, ümmete ve imama farzdır ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi buna kasten tecavüz eden katile kısas yapılması, adam öldürmenin asıl gereği olarak yazıldığı anlaşıldıktan sonra; herhangi bir katil için öldürülenin kardeşi tarafından küçük bir şey bağışlanmış bulunursa, kısas hemen düşer de, iş artık o katil hakkında öldürülenin velisi tarafından, akıl ve din açısından örf haline gelmiş olan iyiliğe tabi olmak, katil tarafından da örfte belirlenen miktarı, öldürülenin velisi olan kardeşine güzellikle ödemek hususlarından ibaret kalır ![]() Eğer af, hürde diyet, kölede kıymet gibi az veya çok mal üzerine bir şart ileri sürülmeksizin mutlak olarak meydana gelmiş ise varisin, bu iyiliğe kayıtsız şartsız uyması ve affa karşılık diyet ve benzeri bir şey istemeye kalkmaması gerekir ![]() Eğer tamamen veya kısmen diyet ve kıymet, yahut diğer bir mal verilmek şartıyla anlaşma tarzında bir af ise, katilin de bunu kabul edip, güzellikle ödemesi gerekir ![]() Nefsin, canın parçalanması mümkün olmadığından, isterse bir kılının veya binde birinin affı gibi en küçük bir af bile tamamını affetmektir ![]() ![]() Burada "kardeşinden" ifadesindeki kardeşten maksat, "Her kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki vermişizdir ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan dolayı bu vasıflandırmada, İslâm yurdu içinde bulunan hür veya köle, erkek veya kadın, müslüman veya müslümanların himayesinde bulunan gayr-i müslim insanların hepsinin kanlarının, canlarının, yaşama haklarının kardeş gibi masum ve saygın bilinmesi lazım geleceğine ve bunların birbirini öldürmesinin, kardeşini öldürmek gibi kötü bir şey olduğuna işaret edilmektedir ![]() ![]() "Öldürülenin velisi tarafından, bilinen iyiliğe tabi olmak da," bu kardeşlik mânâsını takdir ederek affedecek olan, öldürülenin velisine, müsamaha ve affına karşılık isteklerinde sertlik göstermeyip, nihayet alışılagelen âdet çerçevesi içinde güzellikle diyet taleb etmesini tavsiye eder ![]() "Katil tarafından o bilinen diyetin öldürülenin velisi olan kardeşine güzellikle verilmesi" de affedilen katili, bu affın ve kardeşlik takdirinin kıymetini bilerek, karşılığında borcunu zorluk çıkarmaksızın güzelce, ihsan karakteri içinde ödemeye mecbur etmektir ![]() Af ve diyet hakkındaki bu hüküm, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hem Allah'ın hakkı, hem de kulun hakkı olan bu saygın ve masum yaşama hakkına saldırmak ve bu yapıyı öldürüp yıkmak; kanun, adalet ve dengenin gereği olan "bir kötülüğün cezası onun gibi bir kötülüktür ![]() (Şûrâ, 42/40) hükmünce kendini de yaşama hakkından mahrum etmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kararlı bir şekilde düşünüldüğü zaman adam öldürmenin bundan başka hükmü ve gereği olmaması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() Kısasa göre bu meşruluğun katil hakkında ne kadar bir hafifletme ve rahmet olduğu, şüpheden uzaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bakımdan ne Tevrat'ta olduğu gibi yalnız kısasta, ne de İncil'de olduğu gibi yalnız afta ısrar edilmeyerek, duruma ve menfaatin gereğine göre, ikisinden birinin tatbikine imkan bırakılması için öldürülenin velisine bir seçim hakkı verilmiştir ![]() ![]() ![]() Affın, daha faziletli ve daha uygun olması, kısasın aslî hüküm olmasına engel değildir ![]() ![]() Çünkü önce "Kısas, size farz kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca kısas, aslî bir hak ve ilk borçtur ![]() ![]() ![]() Bu şekilde kısas, aslî bir vacib olarak meşru olmasaydı, af bir fazilet değil, insanları öldürme cinayetini mübah bırakacak olan bir ihmal olurdu ![]() Daha doğrusu kısas, meşru olmasaydı, söylediğimiz gibi affın hiçbir mânâsı kalmazdı ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Kur'ân, bu gerçeği tesbit ederek kısası, öldürülen kimse için bir hak, kamu için aslî bir görev, affı da öldürülen kimsenin velisi için bir fazilet, "iyilik ve ödeme" kelimeleri altında diyet almayı da bir ruhsat olmak üzere meşru kılmıştır ![]() Şu halde anlaşılıyor ki, af ve diyetin bir hafifletme, bir rahmet olabilmesi, kısasın aslî bir vacib olarak meşru bir şekilde devamına bağlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 179-Bunun için kısasın güzelliklerini açıklama hususunda buyuruluyor ki: Size kısas yazıldı ve sizin için kısasta büyük bir hayat vardır, ey akıl sahipleri! ![]() ![]() ![]() Bunu böyle tanıdıktan sonra af ile muamele ederseniz çok büyük bir fazilet olur ![]() ![]() Kısas, hayat hakkının ve canı korumanın gereğidir ![]() ![]() ![]() ![]() 1- Önce bu, hem katil olmak isteyecek kimse, hem de öldürülmesi istenen kimse hakkında kuvvetle hayatı korumaya sevketmektedir ![]() ![]() ![]() 2- Bunda, ikisinden başka genel toplumun yaşama hakkını da güvenceye alma vardır ![]() ![]() ![]() Akıl sahipleri için, bu öldürmeye engel olacak olan haklı kısasın meşruluğu, bütün bu fitnelerin ve heyecanların önüne geçeceği için, toplumun yaşamasına sebep ve yaşama hakkına garanti olur ![]() ![]() İşte kısasın meşruluğu, bu kadar önemli bir yaşama sebebi olduğu gibi, bu "Kısasta büyük bir hayat vardır ![]() ![]() ![]() ![]() a) "Bir kısım insanları öldürmek, toplumu diriltmektir ![]() b) "Öldürmeyi çok yapınız ki, öldürme azalsın ![]() ![]() c) "Öldürme, öldürmeyi yok eder ![]() ![]() Halbuki "Kısasta büyük bir hayat vardır ![]() ![]() 1- Önce, hepsinden daha kısa ve özlüdür ![]() 2- Tekrardan uzaktır ![]() 3- Bunda Bedî' ilminde "tıbak" denen tezat sanatı, "kısas" ve "hayat" kelimeleriyle en güzel ve makul bir tarzda tatbik edilmiş olduğu halde, diğerleri görünürde makul olmayan, imkansız bir çelişki suretindedir ![]() Öldürmenin yokluğu, öldürmeye; öldürmenin çokluğunun, öldürmenin azlığına sebep gösterilmesi, görünüş itibariyle, bir şeyi kendi yokluğuna sebep göstermek demektir ![]() ![]() 4- Kısas, öldürmeden bir yönüyle daha genel, diğer yönüyle daha özeldir ![]() ![]() ![]() ![]() O halde "öldürme" kelimesi, ahd lâmı ile öldürmenin bir çeşidine yani kısasa tahsis edilmedikçe vecize sahih olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- Yokluk, menfi bir gayedir ![]() ![]() ![]() ![]() 6- "hayat" kelimesi nekire (belirsiz isim) olarak ifade edilmiş bulunduğu için "tenvin-i tazim" ile hayatın bir nevi büyüğüne, yani kamu hayatına, ahiret hayatına ve hayat hakkının büyüklüğüne işareti kapsamaktadır ![]() ![]() İşte bunlar gibi daha birçok yönden bu Kur'ân vecizesinin, diğerlerine üstünlüğü, bu kadar geniş mânâsıyla i'câz haddindeki özlü ifadesiyle, Arap edebiyatçılarını büyüleyen sebeplerden biri olmuştur ![]() ![]() İşte böyle içine almış olduğu hayatî güzellikler ve maksatlar itibariyle çok önemli olan kısas, size farz kılınmıştır ki, korunabilesiniz, öldürmeden, kısası ihmal veya kötüye kullanmadan sakınıp, hayatınızı ve yaşama hakkınızı muhafaza edebilesiniz ![]() ![]() Şimdi öldürme hükümleri münasebetiyle mutlaka herkesin başına gelmesi takdir edilmiş bulunan ölüm zamanındaki dinî vazifelerden olmak üzere şunu da biliniz ki: Meâl-i Şerifi 180- Birinize ölüm geldiği vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa, babası, anası ve en yakın akrabası için meşru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kılındı ![]() 181- Şimdi her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, her halde vebali, sırf o değiştirenlerin boynunadır ![]() ![]() 182- Her kim de vasiyet edenin, bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de tarafların arasını düzeltirse, ona bir vebal yoktur ![]() ![]() 180-Ey müminler! Herhangi birinize ölüm geldiği, yani yaklaşıp, işaretlerini gösterdiği zamanda, ölüm hastalığı anında, eğer bir hayır bırakırsa; ölümünden sonra mal bırakacak, hatta çok bir mal bırakacak olursa, anası, babası ve yakın akrabası için meşru bir şekilde, yani aşırılıktan, ihmalden ve ürküp kırılmayı gerektirecek haksızlıktan uzak, adaletli bir şekilde vasiyet yapmak, üzerinize yazıldı ![]() ![]() VASİYYET: Sözlükte, masdar yani vasiyet etmek ve tavsiye mânâsına bir isimdir ![]() ![]() ![]() Dinî bakımdan, îsâ, "filan için" gibi (Lâm) ile veya "filan'a" gibi (ilâ) ile kullanılmasına göre iki mânâya gelir ![]() ![]() Bu âyette ise "lâm" ile kullanılmış olduğundan birinci mânâyadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak burada "hayır" denen mal, azı da çoğu da içine alan mutlak mal mıdır, yoksa çok mal mıdır? bunda ihtilaf edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekten böyle olmasaydı "eğer bir hayır bırakırsa" şartı pek faydalı olmazdı ![]() ![]() Böyle hayır, maruf gibi takdire, görüşe ve ictihada dayalı olan bazı şartlardan dolayı bu vasiyetin vacib değil, mendub olduğu görüşünde olanlar bulunmuş ise de doğru değildir ![]() ![]() ![]() Bu vacibliğin sebep ve hikmeti ise doğum ve yakınlık, daha doğrusu akrabalık hakkı ve akrabalık topluluğunun kuvvet ve derecesine göre bozulmaktan korunması olduğu da "lâm"ın mânâsından anlaşılmaktadır ![]() ![]() Sonra Nisâ Sûresinde gelecek olan miras âyetleriyle Cenab-ı Allah, bu hakkın miktarlarını bizzat tayin etmiş ve kullarını son nefeste buna ait görüş ve vasiyet mecburiyetinden ve sorumluluğundan, akrabalar arasında bu yüzden çıkması düşünülen kırgınlık tehlikesinden kurtarmıştır ![]() Böylece burada vacibliği te'kitli bir şekilde gösterilen akrabalık ve ana baba hakkı, daha fazla takviye edilmiş, fakat varis olacak akraba hakkında vasiyet neshedilmiş (kaldırılmış)tir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acaba varis olmayan diğer akrabalar hakkında vasiyet görevi şimdi yürürlükte değil midir? Yani bu âyetteki vasiyetin vacib oluşu tamamen mi neshedilmiştir, yoksa kısmen mi? Ancak bu noktada selef âlimlerinin ihtilafı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hatta meşhur tefsir bilgini Dahhâk demiştir ki: "Akrabasına vasiyet etmeden vefat eden kimse, amelini günahla tamamlamış olur ![]() Tâvûs da: "Bir kimse akrabasını bırakıp da yabancılara vasiyet ederse, yabancılardan alınır, akrabasına iade edilir ![]() ![]() Bunların iki delili vardır: 1- Bu âyet, genel olarak akrabaya vasiyetin vacib olduğuna delalet etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Bir hadis-i Nebevîde: "Malı bulunan bir müslümanın vasiyeti yazılmış olarak yanında bulunmadıkça, bir iki gece yatması caiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Çoğunluğun ileri sürdükleri delillere gelince, bu da çeşitlidir: 1- Burada: "Ana baba ve yakın akrabalar" buyurulduğu gibi, miras âyetlerinin başında da: "Ana ve baba ile yakın akrabanın bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Vasiyet gerektiren akrabalık hakkını, miras âyetleri tayin etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- "Akrabîn" kelimesi, akraba demek olduğuna göre miras âyetlerinde "Bu hükümler, yaptığı vasiyyetten veya borcundan sonradır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunu Fahreddin Razî, kıyas olmak üzere nakletmiş ise de, bu bir kıyas değil, nassın işaretidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Zikredilen hadis-i şerif de bu âyet gibi miras hükümlerinden önce varid olmuştur, vacibliği neshedilmiştir ![]() ![]() Tefsirciler arasında yalnız Ebu Müslim Isfahanî icmaa muhalefet ederek, bu âyetteki vasiyetin vacibliği hükmünün neshedilmediği görüşüne sahip olmuş ve demiştir ki: Bu âyet, miras âyetlerine kesinlikle muhalif değildir: a) Bu âyetin mânâsı, başka değil, ana ve baba ile akrabalar hakkında "Allah size çocuklarınız hakkında miras taksimini şöyle emrediyor ![]() ![]() ![]() ![]() b) Miras ile vasiyetin birleştirilmesinde bir çelişki yoktur ![]() ![]() ![]() c) Çelişki bulunduğu farz edildiği takdirde miras âyetini bunun neshedicisi değil, tahsis edicisi yapmak mümkündür ![]() ![]() ![]() Çünkü ana ve babanın mirasçısı olanlar bulunduğu gibi din değişikliği, kölelik, öldürme gibi verasete engel olan sebepler dolayısıyla varis olamayanlar da bulunabilir ![]() ![]() ![]() Aslında Allah Teâlâ: "Adına birbirinizden dilek dilediğiniz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten sakınınız ![]() ![]() ![]() İşte Ebu Müslim mezhebinin görüşü budur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci görüşünde "Mirasın sabit oluşu ile vasiyetin sabit oluşu arasında çelişki yoktur, birleştirilmeleri mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci görüşüne gelince bu da, bu âyetin, miras âyetlerinden başka hükmü ve mânâsı yoktur, demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Müslim'i buna sevkeden asıl sebep "Biz, herhangi bir âyetten neyi neshedersek ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Biz herhangi bir âyetten neyi neshedersek ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tefsir bilginlerinden ve Hanefî fakihlerinin büyüklerinden Cessas Ebu Bekr Râzî hazretleri, "Ahkâmü'l-Kur'ân" tefsirinde bu zat hakkında der ki: "Fıkıh ehli olmayan müteahhirinden bazısı şöyle bir zanda bulunmuştur ki; Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle bir söz, bundan önce kimse tarafından söylenmemiş, bilakis ümmetin selefi ve halefi, Allah'ın din ve şeriatında birçok hükümlerin neshine akıl erdirmiş, bize nakletmiş ve bu konuda şüpheye düşmemiş, neshin te'vilini (yorumunu) caiz de görmemişlerdir ![]() Kur'ân'da, âm, hâs, muhkem ve müteşabih bulunduğunu nasıl şüpheden uzak olarak kesinlikle bilmiş, anlamış, bellemişlerse neshi de tıpkı böyle anlamış bellemişlerdir ![]() ![]() ![]() Bu adam ise mensûh ve nâsih âyetlerde ve bunların hükümlerinde ümmetin, üzerinde ittifak ettiği görüşlerinden hariç birtakım şeyler irtikab etmiş ve bununla beraber ileri sürdüğü mânâlarda zorlamaya düşmüş, tatsız tuzsuz bir şeyler yapmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genel olarak fıkıh usûlü kitaplarında ve tefsirlerde görüldüğü üzere önceden ve sonradan İslâm âlimleri içinde bu şekilde neshi inkâr eden, Ebu Müslim Isfahanî'den başka bir kimse yoktur ![]() ![]() Kısaca, İslâm'ın başlangıcında bu âyet gereğince ya miras hiç yoktu da, evlad da dahil olmak üzere ana ve baba ile akrabaya meşru bir şekilde vasiyet farz kılınmıştı, yahut miras yalnız evlada mahsustu ![]() ![]() Yukarıda Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilinmektedir ki vasiyet bir iş, yapılan bir vasiyeti yerine getirip yürütmek, diğer bir iştir ![]() ![]() ![]() 181- Bu itibarla gerek vacib olsun, gerek olmasın bilinen bir şekilde meşru bir vasiyet yapıldıktan sonra onu değil iptale, değiştirmeye bile kimsenin yetkisi yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vasiyeti değiştirenler hakkında böyle belağatlı bir ilâhî uyarı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 182-Bu gibi incelikler dolayısıyle vasî olmak, dinî açıdan önemli ve zor bir iştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde Ebu Hüreyre'den bir nebevî hadiste: diye rivayet edilmiştir ki anlamı: "Bir adam yetmiş sene cennet ehli ameli yapar, sonra vasiyet ettiği zaman vasiyetinde haksızlık eder de kötü ameli ile ölür ve bu sebeple ateşe girer ![]() ![]() ![]() Yine aynı şekilde "Bu hisseler, zarar verici olmamak üzere yapılan bir vasiyetten veya borçtan sonra verilir ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle güzel bir maksatla vasiyeti değiştirerek, ilgililerin arasını düzelten kimsenin, bu değiştirmeden kaynaklanacak günahını Allah bağışlar ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki, Cenab-ı Allah, o kimse bu vasiyeti hakka çevirmekle ilgililerin arasını düzeltsin diye emretmiyor veya "sevabdır" demiyor da, "böyle yaparsa günah yoktur" buyuruyor ![]() ![]() ![]() İşte vasiyeti yerine getirmek bu kadar önemli ve iyi bir maksatla da olsa değiştirilmesi, tehlikeden uzak değildir ![]() ![]() Şunu da hatırlatalım ki vakıflar, ölümden sonraya kaldıkları için bir vasiyet mânâsı taşımaktadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi bu gibi şer'î hükümlere, Allah'ın emir ve yasaklarına güzelce riayet edebilmek, iyi bir nefis terbiyesine bağlıdır ![]() ![]() İşte Cenab-ı Allah da "yiyiniz ve şükrediniz" emirleriyle başlayan şer'î hükümlerini hayattan ölüme kadar özlü bir şekilde beyan ederken, tam bu noktada müminlere yeni bir ruhî hayatı üfleyecek olan orucu farz kılarak buyuruyor ki: Meâl-i Şerifi 183- Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ![]() ![]() 184- (Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 183-Oruç, dinin en büyük rükün (esas)lerinden ve güçlü şeriatın en kuvvetli kanunlarındandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun için, Allah'ın hikmeti, derece derece, önce şer'î emirlerin en hafifi olan namazın, ikinci olarak ortası olan zekatın, üçüncü olarak da en zoru olan orucun emredilmesini gerektirmiş ve böylece mükelleflere bir alıştırma yapılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberimizin Medine'ye hicretinin ilk zamanlarında Hz ![]() ![]() ![]() Bazıları bu âyetlerin ve buradaki sayılı günlerin, ilk oruc hakkında olduğu ve bunun Ramazan âyetiyle tamamen neshedildiği görüşüne sahip olmuşlarsa da, doğrusu bu âyetler hep Ramazan orucu hakkında inmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dilimizde oruc demek olan "sıyâm, savm", sözlükte nefsi meylettiği şeylerden, isterse bir söz olsun alıkoymak yani kendini tutmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu konudaki âyetlerden ve Peygamberimizin öğrettiklerinden anlaşıldığına göre şeriattaki mânâsı ise, nefsin en büyük istekleri olan yeme, içme ve cinsel ilişki gibi bilinen zaruri ihtiyaçlardan, niyet ederek bütün gün kendini tutmaktır ![]() ![]() Buna göre ağzına veya burnuna bir şey giderse bozmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Niyetsiz ve yalnız geceleyin kendini tutmaya oruc denmez ![]() ![]() ![]() Bir rivayete göre Ramazan orucu ve aynı miktar oruç yahudilere ve hıristiyanlara da farz kılınmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() Hıristiyanlara gelince, onlar da Ramazan'da oruç tutarlarmış ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte burada bu değişikliği dikkate almadan esas itibariyle, orucun sıfatında, veya sayısında yahut da vaktinde olmak üzere üç noktadan biriyle benzetme yapılmış ve bu kanunun eskiliği gösterilmiştir ![]() ![]() ![]() İşte ey müminler! Size de oruç farz kılındı ki, korunabilesiniz ![]() ![]() Çünkü oruç, şehveti kırar, nefsin heveslerini mağlub eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oruç ise ilk önce bu ikisini kırar, düzene koyar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oruç tutmayan, sabretmesini bilmez, nefsini normal şekilde kullanma yollarını gözetmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Kimi vicdana dokundu kimi cism ü cana Zevk namına ne yaptımsa peşiman oldum" diyerek inlerler giderler ![]() Böyle şehvet esiri olanlar, o kadar sabırsız ve o kadar aç gözlü olurlar ki, bir gün aç kalmakla hemen ölüvereceğiz zannederler ![]() ![]() ![]() Oruc, "Çaresiz sizleri biraz korku ve biraz açlıkla imtihan edeceğiz ![]() ![]() İnsanlık tarihinde öyle zamanlar olur ki, günlerce açlığa dayanmayı alışkanlık haline getirebilecek bir beden terbiyesinin, hayatın ayrılmaz parçalarından birisi olduğu takdir edilir ![]() Bu cümleden olarak, büyük savaş devirlerinde böyle bir melekenin gerekli olduğu daima hissedilegelmiştir ![]() ![]() ![]() Orucun bu şekilde bedene kuvvet, dayanıklılık nefsin arzularına ölçü bahşeden birtakım ruhî ve bedenî faydaları; hayatın ve insanlığın tadını tattıran ve fakirlerin hallerini hissettiren, sosyal ve ahlâkî yönden güzel menfaatleri bulunmakla beraber bunların hepsi birer fayda olup, vacib (farz) oluşunun sebebi ve hikmeti değildirler ![]() ![]() Nitekim Cenâb-ı Allah, bir kudsî hadiste "Oruç, benim içindir ![]() ![]() ![]() ![]() 184-İşte güç gibi görünecek olan oruç, bu kadar güzel bir ibadettir ![]() ![]() Size farz kılınan oruç, sayılı günlerdedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SEFER: Esasen keşif, açmak mânâsı taşımaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çok süratli ve çok yavaş olan özel vasıtalara itibar yoktur ![]() ![]() ![]() Bu sebeple sonradan tren ve vapur süratleri de çok süratli vasıtalardan sayılmıştır ![]() ![]() ![]() O halde yelken gemisi yerine vapurla, kara vasıtaları yerine trenle yolculuk, çoğunlukla ve alışılmış olan yerler için bunların ölçü alınmalarının, nassın sefer hakkındaki mânâsına daha uygun olduğu açıktır ![]() ![]() ![]() ![]() Şüphe yok ki asıl sorumlu, yolcunun kendisidir ![]() ![]() ![]() Tren ve vapurun alışılmış vasıtalar haline geldiğini inkâr etmek ise, bunları ve zamanını bilmemektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle olmakla birlikte bunun, denizdeki eski gemiler gibi hava yolunda tek muteber bir vasıta sayılması da kıyas ve ihtiyata uygundur ![]() ![]() ![]() ![]() Hasta ve yolcu gibi geçici özürlüler böyledir ![]() ![]() Nâfi' ve Ebu Cafer kırâetlerinde ve İbnü Âmir'den İbn Zekvan rivayetinde kelimesine izafetle kelimesi tenvinsiz ve meksur şeklinde okunur ![]() ![]() ![]() ![]() Bir yoksul yiyeceği şer'î bakımdan sa' denilen ölçekle buğdaydan yarım ölçek; arpa, hurma, kuru üzüm ve benzerlerinden bir ölçektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ölçü, fıtır sadakası ve diğer bütün keffaretlerde esastır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "alâ" harfi de vücûb ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her iki durumda da âyetin, hasta ve yolcu ifadesinde özür sahipleri için bir ruhsat olmak üzere sevkedilmiş olduğunda şüphe yoktur ![]() ![]() ![]() Bundan dolayı muhayyer vücub muhtemel olmakla birlikte, birinci şık tercih edilmektedir ![]() ![]() YUTÎKÛNE: İf'al babından ve "itâka" mânâsından muzari bir fiildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bakımdan "itâka", burada ya "istitaa: gücü yetmek" veya "tatvik: güç tükenmek" mânâsına olacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "o fidyeye gücü yetenler" buyurulmadığı gibi, sadece "gücü yetenlere ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi zamir "sıyâm"a râci olduğu halde "itâka"yı "vüsu': kuvvet" ve "istitaat: gücü yetmek" mânâsına yoracak olursak, mânâ şöyle olacaktır: "Oruca gücü yetenlere fidye vacibdir ![]() ![]() ![]() Buna karşı, "Fidyenin vücubu, orucun vücubunu kaldırmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hasta ve yolcuya kaza vacib olduğu halde sağlıklı ve mukim olanın muhayyer olması da diğer bir çelişki demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekten dirayet yönünden böyle olduğu gibi rivayet yönünden de bunun "orucu çok güçsünür, yani dayanamazlar" diye tefsir edilmiş bulunduğunu görüyoruz ![]() Sonra şâz kırâet olarak: diye beş kırâet daha varid olduğunu ve bunların her biri, kırâet itibariyle şâz olmakla beraber hepsinin, tefsir bakımından mühim bir kuvvet ifade ettiğini de anlıyoruz ki, bunun sonucu ve tefsir olmak üzere rivayet edilen "orucu çok güçsünür, yani dayanamazlar" demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anlatılan karineler muvcutken "dayanıp kalanlara ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kavramı anladıktan sonra şimdi de bunların konusunu, yani hasta ve yolcudan sonra bu çeşit özür sahiplerinin kimler olduğunu tetkik edelim: 1- "Asam" tefsirinde bunun da hasta ve yolcu hakkında olduğu gösterilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- İmam Mâlik hazretleri, bunun "Ramazan geldiği halde üzerinde geçen Ramazan'dan oruç borcu kalmış ve bu müddet içinde kazaya gücü yettiği halde kaza etmemiş bulunan kimseler" hakkında olduğunu söylemiş ve "Çok yaşlı olana fidye vacib değil, fakat verirse güzel görürüm ![]() ![]() Demek oluyor ki, İmam Malik, bunun mazeret olduğunu düşünmekle kelimesindeki zamiri yalnız kaza orucuna göndererek tevil etmiş ve bu sayede "itâka"yı "kazaya güç yetirme" mânâsına yorabilmiştir ![]() ![]() Böyle olunca da bu tahsisin hangi yönden yapıldığı açık olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Birçok tefsirciler burada oruca "itâka"nın, güç yetme mânâsıyla tefsirini ve muhayyer bir vücubla sağlıklı ve mukim olana yorulmasını, mümkün görmüşler, fakat bunun: "Sizden her kim o aya şahit olursa onda oruç tutsun ![]() ![]() Bunlar, neshedildiği hususunda ittifak etmekle beraber nüzul sebebinde ihtilaf etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu iki görüşte en açık görünen nokta, "itâka"nın muhayyer vacib üzerine güç yetirme mânâsıyla tefsirine bir imkan görülebilmiş olmasıdır ![]() ![]() a) Bu mânâda çok yaşlı kimsenin girme şekli açık olmaz ![]() ![]() ![]() b) "Size oruç farz kılındı ![]() ![]() ![]() Yine aynı şekilde "Sizden her kim hasta olur veya yolculukta bulunursa diğer günlerde tutamadığı günler sayısınca tutar ![]() ![]() ![]() Buna karşı sağlıklı ve mukim olan güçlü kimselere fidye ile muhayyerlik, iki yönden çelişki ve imkansızlık ifade eder ![]() ![]() ![]() c) Bunun hasta ve yolcu gibi mazeret makamında olduğu açık iken sağlıklı olma haline yorulması zahire aykırıdır ![]() Daha sonra nesih rivayetinin kaynağı şudur: İbnü Ebî Leylâ Muaz b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine İbnü Ebî Leylâ rivayet etmiştir ki; "Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlarda bir nesih işareti vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre Cenab-ı Allah, sağlıklı ve mukim olanların, alışkın olmadıklarından dolayı dayanamamalarının, gerçek olmayıp, bir vehimden ibaret bulunduğunu, kısa ve belirli bir müddet içinde herkese tecrübe ile ispat buyurduktan sonra: "Sizden her kim o aya şahit olursa onda oruç tutsun ![]() ![]() ![]() ![]() 4- "Oruca dayanıp kalanlara" ifadesi, son derece ihtiyarlığa ulaşmış olan çok yaşlı erkek ve çok yaşlı kadın hakkında nazil olmuştur ![]() ![]() ![]() Buharî'nin de rivayet ettiği şekilde İbnü Abbas hazretleri: "Bu âyet, nesh edilmemiştir ![]() ![]() Bunlar, her gün için bir yoksul doyururlar ![]() ![]() ![]() ![]() "Ahkâmü'l-Kur'ân"da, Fahreddin Razî'nin tefsirinde ve İbnü Hümam'ın Fethu'l-Kadir'inde zikredildiği üzere çok yaşlı olan kimse hakkında bu mânâ, ashabdan aksi rivayet edilmeyen bir icma olmuştur ![]() ![]() ![]() Kısaca bu âyetin iniş sebebi, çok yaşlanmış kimselerdir ![]() ![]() ![]() Bu ikisinde zorluk ve dayanamama zannı, senede dayanmış olduğundan vehim değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şafiî hazretleri, daha da genişleterek, gebe ve emzikli olan kadınları da kendi hesaplarıyla değil, çocuklarının telef olmasından korkarak oruçlarını yedikleri zaman buraya dahil etmiş, fidyeye tabi tutmuştur ![]() Hanefilere göre ise bunlar, yaşlılara kıyas edilemez, hasta hükmüne tabidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özetle, burada "itâka", "istitâat güç yetmek" ve "vüsu' kolayca yapabilmek" mânâsına değil, oruca zor dayanmak, yani hem eda ve hem de kaza durumuna göre devamlı bir mazeret sebebiyle dayanamamak mânâsınadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sırf alışkın olmadıklarından dolayı oruca dayanamayacaklarını zannedenler, oruç farzından fidye ile kurtulamazlar ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'ın başlarında bunu Allah tarafından isbat için geçen geçici bir tecrübe devresini tekrar tekrar tecrübeye kalkışmaya hak yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cenab-ı Allah, bunları, bir kısmı hasta ve yolcu gibi geçici özür, bir kısmı da gücü tüketen devamlı özür sahibi olmak üzere iki sınıfa ayırmış; birine kaza, birine de fidye ruhsatını göstermiştir ![]() ![]() ![]() Önemli olmayan ve oruçla zarar değil, tersine menfaat görecek olan hastalıklar kelimesinin tenvininden hariçtirler ![]() Oruca gerçekten zararlı olan hastalıklar ise esaslı bir mazeret ölçüsüdür ![]() ![]() ![]() ![]() İşte zor gibi görünen oruç, insanların böyle gizli ve açık ciddi ve meşru mazeretleri gözetilerek farz kılınan; insanlara hayatın ve insanlığın lezzetini tattırarak onlara birçok faydalar temin edecek ve ebedi tehlikelerden, fenalıklardan koruyacak olan eski bir ilâhî farz, dinî bir esastır ![]() Şimdi Her kim kendi gönlüyle nafile olarak herhangi bir hayır yaparsa ve bu cümleden olarak fidye vermek lazım geldiği halde fidyeyi yoksul yiyeceğinden daha fazla verirse yahut hem fidye verir, hem oruç tutarsa, bu kendisi için daha hayırlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara Suresi |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Kuran'ı Kerim Tefsiri Bakara SuresiŞimdi bu sayılı günler hangi günlerdir? Meâl-i Şerifi 185- O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 185-ŞEHR: Esasen şöhret kökünden masdar olup bir şeyi açığa çıkarmak mânâsınadır ![]() ![]() ![]() 1- Gökte görülen aya, 2- Bu ayın görünüp, ışık verir bir hale gelmesi ve nihayet kaybolup, tekrar doğması suretiyle bir devrinden ibaret olan zaman süresine şehr denmiştir ki, yirmi dokuzla otuz gün arasında dönüp dolaşır ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Hilal nazar-ı itibara alınmayarak sırf gün hesabıyla otuz günlük süreye de adet olarak şehr denir ![]() ![]() Ramazan kelimesinde iki görüş vardır: 1- Mücahid'den rivayet edildiği üzere Allah'ın isimlerinden bir isimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Receb, Şaban gibi belirli bir ayın ismidir ![]() Birincisine göre "şehr" dahil olmak üzere: "Ramazan ayı" terkibinin tamamı bir özel isimdir ![]() ![]() Gerçekten Kamerî aylardan üçü: Şehr-i Ramazan (Ramazan ayı), Şehr-i Rebiu'l-evvel (Rebîu'l-evvel ayı), Şehr-i Rebîü'l-âhir (Rebîü'l-âhir ayı) şehr kelimesiyle beraber özel isimdir ![]() ![]() Ramazan'dan şehr kelimesinin hazfedilmesinin tenzîhen mekruh olduğu İmam Muhammed'den rivayet edilmiş ise de, kötü bir vehme sebep ve karışıklık olmayacak yerlerde kolaylık için sadece Ramazan demek mekruh değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ramazan isminin türetilmesine gelince, bunda da dört yol zikredilmiştir ![]() 1- İmam Halil'den nakledildiği üzere yaz sonunda güz mevsiminin başında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur mânâsına 'den alınmıştır ![]() ![]() 2- Çoğunluğun görüşüne göre Ramazan 'dan alınmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Baş tarafına "şehr" kelimesi eklenerek "şehrü Ramazan" bu mübarek aya özel isim yapılmıştır ![]() ![]() ![]() Bir de deniyor ki, Araplar ayların isimlerini, eski dillerinden değiştirdikleri zaman, her ayı rastladığı mevsime göre isimlendirmişlerdi ![]() ![]() 3- Ezherî'den nakledilen görüştür ki, Ramazan, fiilinden alınmıştır ki, kılıcın namlusunu veya ok demirini inceltip keskinletmek için iki kaygan taş arasına koyup döğmektir ![]() ![]() 4- Ramazan isminin esmâ-i hüsnâ (Allah'ın güzel isimlerin)'dan olduğu sahih ise Ramazan ayı bizzat bununla isimlendirilmiş ve bunda özellikle Allah'ın rahmeti ile günahların yanması dikkat nazarına alınmıştır ![]() ![]() Kısaca Ramazan'ın sözlük mânâsında temizlik, yanmak, keskinlik mânâları bulunduğu gibi, dinî bakımdan günahların yanması, Allah'a izafe mânâları etken olmuştur ![]() Bir hadis-i Nebevî'de: "Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ateşten kurtulmaktır ![]() ![]() ![]() el-KUR'ÂN, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s ![]() ![]() ![]() ![]() Bu isimde iki kırâet vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Katâde ve Atâ yukardaki "sayılı günler"in Ramazan olmayıp, ilk oruç yani her aydan üç gün veya bunlarla beraber "Aşure" gününden ibaret bulunduğu görüşüne sahip olmuş ve bunun başlangıçta nafile, sonra farz kılınmış olmasında ihtilaf etmekle beraber daha sonra bu âyetle Ramazan orucu farz kılınarak kendisinden öncesinin tamamen neshedilmiş olduğunda ittifak etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat âlimlerin çoğunluğuna göre ilk oruç, sünnet ile sabit olmuş ve Ramazan orucunun farziyeti de yukardaki şekilde "oruç size farz kılındı" âyetiyle başlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Size orucu farz kılınan sayılı günler, O mübarek Ramazan ayıdır ki, âyetleri, furkan ve hidayetten ibaret deliller, tamamı bütün insanlara hidayet olmak üzere Kur'ân bu ayda indirildi ![]() İNZAL, bir defada, TENZİL de parça parça indirmek demektir ![]() ![]() 1- Tefsircilerin çoğundan vârid olan rivayetlere göre Kur'ân Ramazan ayının kadir gecesi denen mübarek bir gecesinde dünya semasına, Beyt-i Mamur'a bir defada indirilmiş, sonra yirmi üç senede tedricen, parça parça yeryüzüne indirilmiştir ![]() ![]() 2- Kur'ân bu ayda inmeye başladı, demektir ![]() ![]() ![]() Bu durumda Hira mağarasında "Rabbinin adıyla oku!" (Alak, 96/1) âyetinin inişi Ramazan-ı şerifin kadir gecesine tesadüf etmiştir ![]() Hira mağarası, Ramazan'ın sıcaklığı, gecenin sıkıntısı, pek büyük bir ilâhî gelişmenin başlangıcı olmuş ve bundan itibaren Hz ![]() ![]() Bunda: "Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat?" diyecek gamlı kimselere: "Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Hakkında bu şekilde Kur'ân indirilmiş bulunan Ramazan ayı demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Her kim hilâli görürse tutsun, demektir ![]() ![]() b) Herhangi biriniz hilali görürse her biriniz tutsun, demektir ![]() ![]() Buna göre ifadesinin şu mânâlara ihtimali vardır: 1- Sizden her kim Ramazan'da mukim ise onu tutsun ![]() 2- Sizden her kim Ramazan'ı kesin olarak bilirse onu tutsun ![]() 3- Sizden her kim Ramazan'ın hilâlini görürse onu tutsun ![]() Birinci ve ikinci mânâya göre "şehr" hakikatiyle bütüne sarf edilecek olursa, vücub tamamında yöneleceğinden Ramazan'da oruç tutmak mümkün olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fahreddin Râzî der ki: "Vâhidî ve Keşşâf sahibi gibi birçok muhakkikler (kritikçiler) birinci mânâyı almışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu meselede ilmin sebepleri için ictihada cevaz (izin) var mıdır? Şühûd, (şahid olmak), hazar (mukîm, seferde olmamak) ile veya aklın huzuru demek olan kesin bilgi ile tefsir edildiği takdirde, araştırmadan sonra bu konuda başkaca bir nass (dinî delil) yoksa ilim sebepleri hakkında ictihada cevaz olması lazım gelir ![]() ![]() ![]() ![]() Önce Kitab'dan "Ey Muhammed! Sana hilâlleri soruyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1- "Ay yirmi dokuzdur ![]() ![]() ![]() 2- "Hilâli görünceye kadar oruç tutmayın ![]() ![]() 3- "Hilâl görüldüğü için tutunuz ve görüldüğü için bozunuz ![]() ![]() 4- "Ramazan'ı göründüğü için tutunuz ![]() ![]() ![]() 5- "Yani ay kâh otuz ve kâh yirmi dokuz olur ![]() ![]() ![]() İşte bunlar ve benzeri sahih hadisler, "Ey Muhammed! Sana hilalleri soruyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan başka Ey İman edenler! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oruç, "sırf Allah'ın hakkı", iftar ve bayram, kulların hakkıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat gökte illet bulunduğu zaman böyle görünür halin yalanlanması olamayacağından Allah'ın hakkı olan Ramazanda bir, kulların hakkı olan bayramlarda iki âdil kimsenin şahitliğini yalanlamaya da kimsenin hakkı yoktur ![]() Bundan şu da anlaşılır ki, görünür durumun yalanlanması, müminlerin farzı yerine getirmek için grup grup hilali aramaya çıktıkları zamandır ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca oruç, herkese farz-ı ayn olduğu için şer'an ayın sabit olma sebebi de herkes için mümkün olan hilâli görmeye, olmadığı halde otuz gün ölçüsüne bağlanmıştır ![]() ![]() Gök bilimi hesaplarına gelince: 1- Bu hesap üzerine ay genel olarak ne yirmi dokuz, ne de otuzdur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Gökbilimi hesabı ile hilâli bilmek, görmeye dayanan bir ilim değil, delil göstermeye dayanan bir ilimdir ![]() ![]() 3- Bu delile dayanan ilim, fen ehli olan ileri gelenlere mahsustur ![]() ![]() Böyle olmaması içih hilâl hesabını anlayacak kadar gök bilimi tahsilinin de müslümanların hepsine farz-ı ayın kılınması lazım gelir ki, bu da umumi olan İslâm dininin kolaylık esasına aykırı bir teklif olur ![]() 4- Ay ve güneşin bir araya gelmesi, gizli ve izafi işlerdendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu da fennin mutlak kıymetsizliğinden değil, belki oruç konusu nokta-i nazarından genel olamayacağı içindir ![]() ![]() Görülüyor ki muteber olan haber, görmeye dayanan bilgiyi nakil demek olan ve zahiren tekzib edilemeyecek bulunan adil kimsenin şahitliğidir ![]() ![]() Peygamberimiz, Şaban'ın son günü orucu ile Ramazan karşılamayı da yasakladığı için, Şaban olduğu bilinen bir günde yalan bir haber ile oruç tutmak veya Ramazan olan bir günde yalan bir haber ile bayram yapmak da günah olacağından bu konuda ihtiyat lazımdır ![]() ![]() ![]() Özetle orucun vücubunun sebebi, hilâli görmektir ![]() ![]() ![]() Her kim mühimce hasta, yahut bir yolculuk üzerinde ise, bunların orucu da Ramazan'dan başka günlerden tutamadıkları günler sayısıncadır ![]() Yani bunlara Ramazan'da ruhsat vardır, tutmayabilirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tekrar dolayısıyla, yukardaki âyetlerin Ramazan orucu hakkında olmadığı ve olsa bile, ilk duruma ait olan muhayyer vücub hakkında olup bu kesin ifade ile neshedilmiş bulundukları ve bu yüzden, "Ona dayanıp kalanlara bir fidye gerekir ![]() ![]() Fakat burada "itâka"nın mânâsı, zor dayanmak olup, bunun neshedilmediği ve en azından çok yaşlı ve iyileşme ümidi kalmayan hasta haklarında neshedilmediği sabittir ![]() ![]() ![]() Bu noktayı şu da kuvvetlendirir: Allah böyle orucu farz kılmakla sizi zora, sıkıntıya sokmak istemez, tersine size kolaylık vermek ister ![]() Hastalık ve yolculukta ise bazen zorluk olabilir ![]() Bunun kolaylığı da yemeye ruhsattır ![]() ![]() ![]() Yine bu kolaylık esasından dolayı bunama, delilik gibi teklife engel bir hali bulunmayan ve az çok genel hitapla mükellefler arasında dahil bulunan; aklı başında, fakat edâ olsun kaza olsun oruca zor dayanabilecek, oruç bütün gücünü tüketip zarar verecek olan ve normalde günden güne yıpranıp kötüye giden çok yaşlı erkekler ve kadınlar, aynı şekilde genç olduğu halde iyileşmesi ümitsiz bir müzmin hastalıktan dolayı ihtiyarlar gibi güçsüz bulunan zayıflar hakkında da malî kudretleri bulunmak şartıyla yukardaki fidye ruhsatı haydi haydi sabittir ![]() ![]() Kısaca Cenab-ı Allah, zor gibi görünen orucu farz kılmakla esasen mümin kullarını hayat mücadelesine, zorluktan kurtarıp, kolaylığa ve rahatlığa kavuşturmayı dilemiştir ![]() ![]() Fakat böyle zorlukları, kolaylığa çevirecek olan oruç; hastalık, yolculuk ve ihtiyarlık gibi bazı durumlarda kolay olmaz da zor olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Saîd el-Hudrî, Enes b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âyetlerde ise hasta ve yolcuya orucu yemenin vacib olduğuna dair bir işaret yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sefer, Ramazan'ın onu geçtikten sonra vâki olmuş ve yeme emri "Usfan" ile "Emeç" arasında "Kadîd" denen yerde verilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cenab-ı Allah'ın bu ruhsatı, kolaylaştırmak içindir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca Allah, kolaylık ister ![]() ![]() Bu bağlamaya göre tamamlamanızı, tamamlamanızı ister demektir ki, "lâm"lar tâ'lil olmayıp, "sizi temizlemek ister" (Maide, 5/6) "Söndürmek istiyorlar" (Saff, 61/8) âyetlerindeki "lâm"lar gibidir ![]() ![]() ![]() Bu durumda mânâ :"Allah kolaylık ister,zorluk istemez ![]() ![]() ![]() Bu durumda mânâ: "Allah kolaylık ister, zorluk istemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kazada sayıyı gözetmenin istenmiş olması, edada sayıyı tamamlamanın istenmiş olmasından dolayıdır ve kazanın vücub sebebinin, edanın vücub sebebinden ibaret bulunmasından kaynaklanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıda "sayılı günler", sonuçta "sayıyı tamamlamanız için" denilmeyip de sadece "ayı tamamlamanız için ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vücûb sebebi, yalnız başından ayın görülmesi olsaydı, bunlar caiz olmazdı ![]() ![]() ![]() ALLAH'I TEKBİR (Allah'ı Ululama): Esasen Allah'ı tazîm ve saygı demektir ki, üç mânâ ile olur: a) Akd-i kalb (kalbin bağlanması), b) Söz, c) Amel ![]() a) Akd-i Kalb (kalbin bağlanması) Allah'ın birliğine, adaletine itikatla marifetin sağlamlığı ve şüphelerin yok oluşudur ![]() b) Söz, Allah'ın yüce sıfatlarını ve güzel isimlerini ikrardır ![]() c) Amel de namaz, oruç ve diğer farzlar ve şer'an caiz görülmüş şeyler gibi kulluk amelleriyle ibadet etmektir ![]() Bu söz ve amelin makbul olması da, kalbin itikadına yani imana bağlıdır ![]() ![]() ![]() İtikat ve iman oruca mahsus olmayıp, her ibadette geçerli olduğu ve diğer ibadetler, çeşitli sebeplere bağlı olup Ramazan orucuna dayalı bulunmadığı cihetle bu âyete uygun olan mânâ, bu tekbirin, Ramazan'ın sayısını tamamlamaya bağlı olarak bayrama işaret olması ve buna layık olan da tekbir lafzının açıkça söylenmesidir ![]() ![]() ![]() Bu âyette tekbirin ile sılalanma (ulanma)sı da hamd mânâsının kapsamına dayalı olduğundan buna pek uygundur ![]() Bu tekbirin ise, insanın Şevval hilalini gördüğü zaman kendi içinden yapacağı tekbir olması caiz olduğu gibi, selef âlimlerinden birçoğunun anladığı şekilde bayram namazına çıkarken yapılan tekbir veyahut bayram namazının tekbirleri olması da caizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbnü Abbas hazretlerinden rivayet ediliyor ki: "Müslümanlar, Şevval hilâline baktıklarında bayramlarını bitirinceye kadar tekbir almaları, üzerlerine haktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Bekr Râzî "Ahkâmü'l-Kur'ân"da bunları nakl ederken derki: "İbnü Abbas'ın azadlısı Şu'be şöyle demiştir: "Ben İbnü Abbas'ı musallaya (cemaatle namaz kılınan yere) yedip götürürdüm ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan anlaşılıyor ki, İbnü Abbas musalla yolunda tekbiri hoş görmemiştir ![]() ![]() ![]() Bu delillerin özü olmak üzere Hanefî mezhebinde tercih edilen şudur ki, bu tekbirlerin hiç biri vacib değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âyetteki tekbir, mutlak olduğu için bütün bunları kapsamına alırsa da hepsinin vacib olduğunu ifade etmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rivayet edildiğine göre Arabinin birisi, Resûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 186- Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır ![]() ![]() ![]() 186-*} Kullarım, sana benden sorduklarında cevabı şudur: Ben, gerçekten yakınım, yani bana dua ettiği vakit, dua edenin duasını kabul ederim, onu her halde bir cevab ile karşılarım ![]() ![]() ![]() Allah'ın zatının bu şekilde vasıflandırılmasında ve tarifinde: 1- Kâinatın yaratıcısı olan Hak Teâlâ'yı bilmez, işitmez, kör, sağır bir kuvvet farz ederek namaz, oruç, dua gibi ibadetleri, müracaatları faydasız, lüzumsuz gibi zanneden cahil tabiatçıları, yine kaderin başlangıcı olan Allah'ın ilmini, kazanın başlangıcı olan Allah'ın iradesini de bir kadere tabi tutarak Allah'ın seçip dilemesini inkâr eden icabiye mezhebini şiddetli bir şekilde red vardır ![]() ![]() 2- Allah'ı zor bilir, zor işitir gibi zannedip de dua ve ibadetinde bağırıp çağıranlara, gürültü, patırtı edenlere red vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Fahreddin Râzî der ki: "Bu "Ben yakınım" ilâhî sözünde aklî bir sır vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Râzî'nin birinci ifadesi, mahiyetlerin yaratılmamış olmasına, ikinci ifadesi de yaratılmış olmasına göredir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şunda hiç şüphe yoktur ki, Allah Teâlâ, bütün zarurilerin zarurisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Önce zatı için hakkın vacib oluşu düşünülmemiş olsaydı, "insan insandır", hükmü zaruri olarak kabul edilemezdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bakımdan Allah'ın, bu âyet gereğince yakın olduğunda şüphe olmadığı gibi "biz daha yakınız ![]() ![]() ![]() Bakara Sûresi (Devamı) DUA: Esasen davet gibi çağırmak mânâsına masdardır ![]() ![]() ![]() İlimden dem vuran bazı cahiller, duayı faydasız bir şey zannetmişlerdir ![]() ![]() ![]() 1- Dua ile istenen, Allah yanında ya olacağı bilinmektedir veya bilinmemektedir; olacağı bilinmekteyse, olması vacibdir, duaya hacet yoktur ![]() ![]() 2- Bu âlemdeki bütün olayların, ezelî olan bir müessir (etken)e dayandığında şüphe yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Derler ki kaderler, geçmiş; kazalar yakındır ![]() ![]() Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Allah, gaybları bilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtiha sûresinde açıklandığı üzere bir kudsî hadiste: "Her kimi, benden istemekten benim zikrim meşgul ederse, ben ona, isteyenlere verdiğim şeyin en üstününü veririm ![]() ![]() ![]() 1- Görülüyor ki yukardaki şüphelerin başı, kader meselesinden "cebir" ve "icab"a dayanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meselâ yemek yemek şartıyla doyması takdir edilmiş olanın, istemek ve azmetmek şartıyla muvaffak olacağı takdir edilmiş olanın doyması, muvaffak olması, yemeye, istemeye ve azme bağlı olduğu gibi, dua da öyledir ![]() Bundan dolayı birinci ve ikinci şüphelerde mutlak olmak üzere yapılan tekrar etme eksiktir ![]() ![]() 2- Cenab-ı Allah her şeyden öncedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Ashab-ı Kiram, Resulullah'a cebir ve kader meselesini sormuşlar: "Ey Allah'ın Resûlü nasıl görürsün? bizim amellerimiz, bitirilmiş bir şey midir, yoksa yeni başlayan bir iş midir?" demişler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Duadan maksat bildirmek değil, kulluk göstermek; tevazu ve alçak gönüllülük arz ederek müracaatta bulunmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- Dua hakkında naklî deliller o kadar çoktur ki, bunları ancak kâfirler inkar edebilirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Duanın önemini anlamak için, yalnız konusu üzerinde bulunduğumuz âyeti düşünmek yeterli olacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Bakara, 2/215), "Ey Muhammed! Sana içkiden ve kumardan soruyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunların cevapları da üç şekilde gelmiştir: Çoğunda yerinde buyurulmuştur ki, bu da cevabın çabukluğuna ve hemen tebliğine tenbih vardır ![]() Üçüncüsü de dua hakkındaki bu âyettir ki burada: "Kullarım sana benden sordukları zaman ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ben yakınım" buyurulup "kullarım bana yakındır" buyurulmaması da gayet anlamlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte dua, böyle bir yakınlık vasıtasıdır ve dolayısıyla ibadetlerin en üstünüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dikkat edilirse görülür ki duayı önemsemeyenler, ibadeti önemsemeyenlerdir ![]() ![]() ![]() İşte Cenab-ı Allah bu konudaki bütün şüpheleri defetmek ve kullarını irşad için duanın önemine ve oruç halinin, buna en uygun bir hal olduğuna işaret ederek oruç emrinden sonra Peygamberine buyuruyor ki: Kullarım sana benden sorarlarsa ben yakınım, bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm ![]() ![]() ![]() Bilinmektedir ki dua ile emirler, aynı sîga (kip) ile yapılan birer taleptirler ![]() ![]() ![]() ![]() Büyüklerin büyüğü, âmirlerin âmiri, hâkimlerin hâkimi olan Allah Teâlâ ise, ululamaya ve şükretmeye en layık olan mutlak büyüktür ![]() ![]() ![]() ![]() İşte o büyük Allah'tır ki kullarına ve sırf kullarının menfaati hesabına birtakım hükümler koymuş ve bu konuda oruçla ilgili emirler vermiştir ![]() ![]() ![]() Bu bakımdan ancak Allah'a ve hükümlerine iman ile icabet ve itaat edenlerdir ki akıl ve rüşdlerini ispat etmiş olurlar ve arzularına doğruca erebilirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rivayet ediliyor ki başlangıçta müslümanlar oruç tutacakları zaman ancak akşamdan yatsı namazını kılıncaya veya uyuyuncaya kadar yiyip içebilirler ve karı koca ilişkisinde bulunabilirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 187- Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 187-Ey müminler Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak, size helâl kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() REFES: Çirkin söz, yani kinaye olarak söylenmesi gereken şeyi açık söylemektir ki kinaye olarak cinsî birleşmeye de denir ![]() ![]() ![]() Cenab-ı Allah, Muhammed ümmetine kolaylık dilediğinden orucun vaktini kısaltmış, geceleri neshetmiş, cinsi birleşmeyi helal kılmıştır ![]() ![]() Bu açık bir istiaredir ![]() ![]() a) Bir taraftan elbise gibi birbirinize sarılır, sarmalaşırsınız, b) Diğer taraftan elbisenin ayıpları örtmesi, soğuk ve sıcaktan koruması gibi, her biriniz, diğerinin hâlini gizleyip örter, namusunu muhafaza edip, günahlardan korur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() MÜBÂŞERET: Beşere, beşereye gelmek, yani çıplak deri, deriye dokunmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca oruç gecesi, o şekilde cinsî münasebette bulunun, ve yiyin, için ta siyah iplikten beyaz iplik size seçilinceye kadar bunlar helal ve mübahtır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu "fecirden ibaret" kaydının, sonradan nazil olduğu rivayet edilmiştir ![]() ![]() ![]() Bunun için usûl ilminde bu beyanın, ihtiyaç vaktinden sonra olup olmadığı münakaşa edilir ki doğrusu değiştirme beyanının, ihtiyaç vaktinden geri bırakılması caiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Hüreyre hazretleriyle Hasen b ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu izin içinde fecrin, beyaz iplik gibi doğu ufkunda görülmeye başladığı anı aşmamak şartıyla gecenin sonuna kadar yiyip içiniz, cinsî münasebette bulununuz, sonra o andan itibaren tutup, ertesi geceye kadar orucu tamamlayınız, orucu tam olarak tutmuş bulununuz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bakımdan orucun farzları üçtür: a) vakit, b) niyet, c) imsak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beyaz ipliğin görülmesinden itibaren tutulmazsa oruç sahih olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla beraber Caferiye mezhebinde bulunan Acemler, yıldızı görmeden iftar etmezler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sözlükte itikaf, bir yerde kendini hapsederek durup beklemektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam-ı Azam'dan bunun ancak büyük bir camide olabileceği ve en azından beş vakit namaz kılınan bir mescitten başkasında sahih olamayacağı rivayet edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İtikaf, eski şeriatlerdendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi ey müminler! Bu sayılı günlerin oruçlarını ikmal edip tamamladıktan ve Allah'ın yasak sınırlarına yaklaşmama terbiyesini aldıktan sonra siz yine, "yiyiniz" iznine dönerek, bayram yaparak yiyip içeceksiniz ![]() Meâl-i Şerifi 188- Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin ![]() ![]() 188-Bu âyet, çok büyük bir hukukî ve sosyal esası içine almaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() Ey müminler! Yiyin, fakat birbirinizin mallarını aranızda batıl bir şekilde (meşru bir sebep olmaksızın) yemeyin ![]() Bir malın haram olması, ya kendisindeki bir mânâdan veya kazanma şeklinden dolayıdır ![]() Birinci kısım: Malların aslı, ya madenlerden, ya bitkilerden veya hayvanlardandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci kısım: Elde edilmesi yönündeki bozukluktan dolayı haram olanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düşününüz, Ramazan günleri, lezzetlerinden ve kendi öz malını bile yemekten Allah'ın emrine uyarak nefsini yasaklayan insanlar, sonra başkalarının malını haksız olarak nasıl yerler? Elin malına nasıl göz dikerler? Elbette bunlara yaraşan daima helâl yemektir ![]() ![]() ![]() ![]() Muamelelerinizde birbirinizin malına ve hukukuna iyi riayet ederseniz, yaptığınız anlaşma ve sözleşmelerde haksızlıktan, tartışmaya sebep olacak ve işi mahkemelere düşürecek bozuk şartlardan sakınırsanız; hakimlere, hükümetlere boyun eğmekten kurtulursunuz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() BATIL: Sözlükte zâil, yani varlıkta durmayan, yok olan demektir ![]() ![]() Haksız yere mal yemeye kalkışmak bütün kötülüklerin başıdır ![]() ![]() Rivayet edilmiştir ki Abdân el-Hadremî, İmrü'l-Kays el-Kindî'den bir parça yer dava etmişti ve delili yoktu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir de iki hasım, Peygamberimizin huzuruna muhakeme olmaya gelmişlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yukarıda kıble meselesi münasebetiyle hacc ile ilgili söz geçmiş ve tavaftan bahsedilmişti ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 189- Sana hilâllerden soruyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 189-EHİLLE: Hilâlin çoğuludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Mevâkît" kelimesi, vakit maddesinden "mikat"ın çoğuludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey Muhammed! Ramazan ayı dolayısıyla sana hilâllerden sorarlar, yahut soruyorlar ![]() ![]() ![]() Hilâl, iplik gibi incecik beliriyor, sonra artıyor, tamamlanıyor, sonra da eksile eksile önceki hâline dönüyor ![]() ![]() Bundan başka yine rivayet olunuyor ki: 1- Cahiliye devrinde bir erkek bir şeye niyet eder de zor gelirse, evine kapısından girmez, arkasından girermiş ve tam bir sene böyle kalırmış ![]() 2- Ensardan bir kısmı umre yaptıkları vakit gökle aralarına bir engel sokmazlar, bundan sakınıp zahmete girerlermiş ![]() ![]() ![]() 3- Cahiliye halkı ihrama girdikleri zaman evlerinin veya çadırlarının arkalarını delerler, oradan girer çıkarlarmış ![]() ![]() Bir gün Resulullah ihrama girmiş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Açıklaması: Aylarla zaman takdirinde, yani ayın bir zaman ölçüsü kabul edilmesinde insanlara birtakım faydalar vardır ki bunların bir kısmı dine, bir kısmı da dünyaya aittir ![]() Dinî olanlar: 1- "O Ramazan ayı ki, Kur'ân onda indirildi ![]() ![]() 2- Hac: "Hac, belirli aylardadır ![]() ![]() 3- a) Ölüm iddeti: "Kocaları ölen kadınlar, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler ![]() ![]() b) Âdetten kesilmiş olan kadınların iddeti: "Onların iddeti üç aydır ![]() ![]() 4- Vakitlere bağlı adaklar ve hilâl ile bilinebilecek mendub bir oruç ![]() Dünyaya ait olanlar da ödünç alıp verme, kiralar, vaadler, hamilelik ve emzirme müddeti ve bunlara benzer şeyler olmak üzere pek çoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte insanların faydası açısından ayın değişmesinin açık hikmeti, vakit hesabı için böyle bir ölçü olmasıdır ![]() ![]() Bunlardan başka ayın cisminde her gün görülmekte olan bu değişiklik, gök cisimlerinin de değişikliğe uğramakla karşı karşıya bulunduğuna ve yok olmasının mümkün olacağına açık bir misal teşkil eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu soru ile, adi sebepleri, gök bilimi gereğince astronomik sebeplerin açıklanmasını isteyenler de bulunabileceğinden, soranlara bu cevabı söyle, şunu da ilave et: Bununla beraber, iyilik ve hayır denilen özellik, evlere arkalarından, sırtlarından gelmek değildir ![]() Bu ifadenin bir gerçek mânâsı, bir de kinaye mânâsı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 190- Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın ![]() ![]() ![]() 191- Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 193- Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın ![]() ![]() 194- Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karşılıktır ![]() ![]() 195- Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin ![]() ![]() 190-Baştaki olduğu ve Resulullah'ın, o zaman savaşanla savaşır, elini çekenden de el çeker bulunduğu ve Berâe (Tevbe) Sûresindeki: "Müşriklerle topyekün savaşın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanlar, önce müdafaa şeklinde de olsa savaştan menedilmişler ve her ne olursa olsun sabır ve anlaşmaya memur kılınmışlar, daha sonra savaş âyetleriyle bu yasaklama kaldırılmıştır ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() (Hac, 22/39) âyeti olduğu da rivayet edilmiştir ![]() ![]() ![]() Bu emir: "Allah'ın emri gelinceye kadar siz onları af ediniz, onlara aldırmayınız ![]() ![]() ![]() Bu âyetin, kendisinden sonra gelen kısımla veya Berâe (Tevbe) Sûresindeki: "Müşriklerle topyekün savaşınız ![]() ![]() Birincisinin, düşman hücumuna karşı savunma harbine mahsus bir emir olduğuna taraftar olanlar neshedildiğine; doğrudan harb ilanına da ihtimali olduğunu anlayanlar da muhkem olduğuna kânidirler ![]() ![]() Peygamberimizin, Medine'ye ilk hicret senesinden itibaren seriyyeler tertib edip etrafa gücünü büyük gösterdiği; fakat bunların sırf emniyet ve huzurun teminini sağladığı, etraftaki düşmanların hâl ve durumlarını keşfetmek için gönderilmiş karakollardan başka bir şey olmadığı ve düşman tarafından savaşa girilmedikçe bunlara harb ve öldürme emri verilmediği bir gerçektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Râğıb der ki: "Önce özellikle yumuşaklık, öğüt ve güzel mücadele ile emredilmiş, sonra savaşa izin verilmiş, sonra haktan kaçana karşı harp ve çarpışma ile emrolunmuştur ki bunlar derece derece siyasetin icabına göre varid olmuş emirlerdir ![]() Bu noktada Avrupalıların, İslâm dini hakkında iki çelişkili fikir yaymakta olduklarını görüyoruz: 1- Bir kısmı, doğrudan harp ilanının kararlaştırılmış, caiz bir mesele olduğunu bahane ederek İslâm'ın, saldırgan ve sırf kılıç kuvvetiyle yayılmış bir din olduğunu iddia etmek suretiyle onun ilmî, edebî, hukukî, ahlâkî, sosyal bakımdan müsbet olan manevî nüfuzunu inkar etmek istiyor ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'ın sırf kılıçla yayıldığı iddiası, tarihe ve İslâm'ın hükümlerine karşı iftiradır ![]() ![]() İlmî ve aklî deliller söz anlayan, ilme saygı duyan, insafı olanlar içindir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Buna karşılık ikinci kısma gelince bunlar: "İslâm dininde harb yalnız müdafaa halinde meşru kılınmış, müdafaa mecburiyeti olmadıkça harb caiz görülmemiş ve İslâm silahla değil; silahı terk etme teorisiyle, ilim ve akla, hak düşünceye verdiği önemle, ikna gücü ve diliyle yayılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunu bildikleri için işgalleri altına aldıkları müslümanları maddi ve manevi bakımdan, silahtan soyutlamak için görünürde İslâm dininin lehinde görünen telkinlerle yine İslâm aleyhinde ince bir tertib yapmış oluyorlar ![]() Birinciler: "Müslümanlık ne fena şey! Çünkü silah emrediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Doğrusu İslâm dininde ilk emirlerden itibaren müdafaa hakkı meşru olduğu gibi, ihtiyaç hâlinde, Allah yolunda olmak üzere taarruz hakkı da meşrudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan dolayıdır ki Avrupalıların düşündükleri mânâ ile, "Saldırgan harbin, İslâm dininde yeri yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm, sırf silah kuvvetiyle yayılmış olsaydı, o silahı tutan ellerin, az bir zaman içinde nasıl toplanıverdiğini, Kisraların, Kayserlerin silahlarına nasıl galip geldiklerini izah etmek mümkün olmazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rivayet edildiğine göre Hudeybiye senesi müşrikler, Resulullah'ı Kâbe ziyaretinden menetmişler, gelecek sene gelmesi ve Mekke-i Mükerreme'nin üç gün süreyle boşaltılması şartıyla bir antlaşma da yapmışlardı ![]() ![]() Bunların, haccın hükümlerini açıklama hususunda sevk olunmuş bulunması, bunu teyid etmekte ve tilavet tarzı, kendisinden sonraki kısmın da beraber nâzil olduğunu bildirmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Evlere kapılarından girin ve Allah'tan korkun ![]() 191-Allah yolunda savaş da edin, o kimselerle ki, sizinle fiilen savaşıyor veya savaşacaktır ![]() Allah yolunda savaş, hak din uğrunda sırf i'lâ-yı kelimetullah (Allah kelâmını üstün getirmek) için cihad demektir ve bu husus, savaşın meşru olması için "Allah yolunda" olmak üzere iyi bir niyetin lüzumunu ifade etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu şekilde savaşın, fakat gerek savaşta ve gerekse diğer hususlarda Allah'ın emirlerini ve tayin ettiği sınırları aşmayın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim çocukları, kadınları, manastırlarda bulunanları öldürmekten ve yine "müsle"den Resulullah'ın menettiği, geniş eserlerle sabittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah yolunda savaşın ve onları nerede yakalarsanız öldürün ![]() ![]() Burada bu çıkarma emri, temkinle ilgili bir emirdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() FİTNE: Aslı, sözlükte, karışığını almak için altını ateşe koymaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla beraber, Mescid-i Haram yanında, Mekke içinde önce onlar sizinle savaşa başlamadıkça, siz de onlarla savaş etmeyiniz ![]() ![]() ![]() Hamze, Kisaî, Halef-i Âşir kırâetlerinde: okunur ki, "Mescid-i Haram yanında onlar sizden birini öldürmedikçe siz de onları öldürmeyiniz, eğer onlar sizi öldürürse siz de onları öldürünüz ![]() ![]() Bundan anlaşılır ki Kâbe haremi ve Mekke-i Mükerreme içinde taarruz suretiyle öldürmek caiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ahkâm-ı Kur'ân"da denilir ki: "Bir hitapta nâsih ve mensûh bulunamayacağı, tilavet birliği ve iniş nizamı da bu iki âyetin bir hitapta nazil olduğunu bildirdiği ve aksine sahih bir nakil mevcut olmadığı cihetle, 'Onları nerede bulursanız öldürün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 192- Eğer onlar küfürden vaz geçerlerse, Allah da çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir ![]() ![]() ![]() ![]() 193- Onlarla o şekilde savaşın ki, hatta fitne, yani şirk ve ayrılık olmasın da, din hep Allah için olsun, yalnız Allah'a boyun eğilip, itaat edilsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğerleri cizye ile de kanlarını korumaya sahip olabilecekleri halde, bunlara bu izin verilmemiştir ![]() ![]() ![]() 194- İyi ama bu savaş, âdete göre muharebenin yasak olduğu haram aya tesadüf ederse ne olacak? Haram ay, haram aya; hürmetler, hürmetlere kısastır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aslında çirkin olan bir şey, böyle bazı şartlar altında itibarî bir güzellik kazanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısaca meşru olan, kayıtsız şartsız karşılık vermek değil, ayniyle karşılık vermektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte aynı ile olması şart koşulan, "Hürmetler, hürmetlere kısastır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat İbn Abbas, Rebi' b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunları yapınız, kendinizi koruyunuz, ve biliniz ki, her halde Allah, korunanlarla beraberdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 195-Bunun için: Allah yolunda infak da yapın ![]() ![]() ![]() ![]() Bu âyetin gelişi ve nüzul sebebi, Allah yolunda harb ve çarpışmadan ve o uğurda mal harcamadan kaçınmanın bir tehlike olduğunu hatırlatmak içindir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Eyyub el-Ensarî böylece kendini tehlikeye atmanın, Allah yolunda cihadı terketmek demek olduğunu ve âyetin bu hususta nazil olduğunu haber vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Sebebin özel oluşu, hükmün genel oluşuna engel olmayacağından" ve bu mânâların toplanmasında da çelişki ve terslik bulunmadığından âyetin tamamına şamil olması da caizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu yasaklama sahihtir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanlara faydası olmadığı gibi aksine zararı bilinirse, o zaman harbe atılmak ve kendini öldürmek hiç caiz olmaz ![]() ![]() ![]() Ey müminler! Bunlara dikkat edin, ve her hususta iyilikle muamele edin, yaptığınızı güzel yapın, sizden asıl istenen, iyiliktir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meâl-i Şerifi 196- Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 196-Bu âyet de kendisinden önceki kısım gibi kaza umresi yılı denilen, hicretin yedinci yılında nazil olmuştur ![]() HACC: "Hâ"nın fethası ve kesresiyle önceden de zikredildiği üzere sözlükte kastetmek demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() A) Rükünleri: Vakfe ve tavaftır ![]() B) Şartları: Sahih olmasının şartı ve vücûbunun şartı olmak üzere iki çeşittir: 1- Sahih olmasının şartı: Müslüman olmak, niyet ile ihram, tahsis edilen yer ve zamandır ![]() ![]() 2- Vacib olmasının şartı: Bu da ikidir: a- Vacib olmasının kendi şartıdır ki İslâm, hürriyet, akıl, büluğ, hacca gitme gücü, vakit, İslâm yurdunda bulunmak veya düşman yurdunda ise haccın farz oluşunu bilmiş olmaktır ![]() b- Edasının vacib oluşunun şartıdır ki vücut sağlığı, hissî engeller bulunmaması, yol güvenliği, kadın hakkında iddet bekleme durumu olmaması, kocası veya bir mahreminin, yanında beraber bulunmasıdır ![]() C) Vâcibleri: 1- İhramı mîkattan veya bir sakıncası yoksa daha önceden giymek, 2- Arafat'ta vakfeyi, güneşin batışına kadar uzatmak, 3- Müzdelife'de de vakfe yapmak, 4- Safâ ile Merve arasında yedi şavt sa'y etmek, 5- Sa'yi, ona hazırlık olan bir tavaftan sonra yapmak ![]() 6- Tahsis edilmiş olan yerde taş atmak, 7- Halk veya taksîr, yani başını kazıtmak veya saçlarını kısaltmak, 8- Mekke'ye dışardan gelenler için "tavaf-ı sader" denilen veda tavafı yapmak, 9- Tavafa Hacer'ül-Esved'den başlamak, 10- Tavafı sağdan yapmak, 11- Özrü yoksa tavafta yürümek, 12- Tavafta, cünüblükten ve abdestsizlikten temizlenmiş olarak bulunmak, 13- Avret yerlerini örtmek, 14- Tavafın yedi şavtından son üçünü yapmak (ilk dördü farzdır) ![]() 15- Sa'ye Safâ'dan başlamak, 16- Kıran ve temettu' haccı yapanlar için kurban kesmek, 17- Her yedi tavaftan sonra iki rekat namaz kılmak ![]() 18- Şeytan taşlama ile tıraş olma arasındaki tertibe riayet etmek ![]() 19- Kurban kesme günlerinde kurban kesmek ![]() 20- Tıraşı yerinde ve zamanında olmak ![]() 21- Ziyaret tavafını, kurban bayramının ilk üç gününde yapmak ![]() ![]() D) Sünnetleri: 1- Kudûm tavafı yapmak, yani Mekke'ye girince Kâbe'yi tavaf etmek ![]() 2- Kudûm tavafında veya farz tavafta "remel" yapmak, yani tavafın üç şavtında -devrinde- harp meydanında savaşa çıkmış pehlivan gibi omuzlarını titreterek yürümek ![]() 3- Safâ ile Merve arasındaki iki yeşil direk arasında koşmak ![]() 4- Tahsis edilen günlerde geceleyin Mina'da yatmak ![]() 5- Mina'dan Arafat'a güneş doğduktan sonra, Müzdelife'den Mina'ya da güneş doğmadan önce hareket etmek ![]() Bunlardan başka daha birtakım hususlar ki müstehabları ve edepleri ile beraber tafsilatı fıkıh kitaplarındadır ![]() E) Haccın Yasakları: Bu da iki çeşittir: 1- Şahsın kendinde yapmaktan men edildiği şeylerdir ki cinsi münasebet, saç ve kıl kesmek, tırnak kesmek, koku sürünmek, başını ve yüzünü örtmek, dikişli bir şey giymektir ![]() 2- Başkasına yapmaktan men edildiği şeylerdir ki birisini tıraş etmek; gerek Harem ve gerekse Hıll bölgesinde av yapmaktır ![]() İhramdan çıkıncaya kadar bunların hiç biri yapılamaz, yapılırsa ceza lazım gelir ![]() ![]() ![]() Haccın şer'î sebebi Beytullah'tır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ertesi yıl, hicretin sekizinci yılında Hudeybiye antlaşmasının müşrikler tarafından bozulmasından dolayı, Ramazan-ı Şerifte hareket edilmiş ve Ramazanın son on gününde Mekke fethedilmiş; Şevval içinde Huneyn savaşı, Taif kuşatması yapılmış, Resulullah, yine bir umre yaparak hac vaktinden önce Medine'ye dönmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla beraber haccın daha önce bu âyetlerle kaza umresi senesinde farz kılınmış olması düşünülmekte ve bu takdirde Peygamber tarafından gecikmeli olarak eda edilmiş olması da muhtemel bulunduğundan haccın farz oluşunun fevrî (tehirsiz) olup olmaması imamlar arasında ihtilaflıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Haccın hikmetine gelince, bunun, dini ve dünyevi birçok faydayı kapsadığı her türlü şüpheden uzaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mekke'nin hürmeti, (saygınlığı) ta yeryüzünün yaratılmasıyla mevcuttur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonra hac, bir taraftan namaz gibi bedenî, diğer taraftan zekat gibi malî yönleri içeren toplayıcı bir ibadettir ![]() ![]() ![]() ![]() UMRE: Sözlükte ziyaret mânâsınadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) İfrad haccı: Mekke'ye dışardan gelenlerin, mikattan yalnız hac niyetiyle ihrama girip, kudûm tavafını yaptıktan sonra hacla ilgili fiiller bitinceye kadar Mekke'de ihramlı olarak kalmalarıdır ![]() ![]() ![]() b) Temettu' haccı: Mikattan umre niyetiyle ihrama girip, umre için tavafı ve sa'yi yaparak tıraş olup ihramdan çıkmak; sonra Mekke'de bir Mekke'li gibi kalıp, nihayet terviye gününde hac için haremden ihrama girerek haccı tamamlamak ve kurban kesmektir ![]() ![]() c) Kıran haccı: Mikattan hem umre ve hem de hac, ikisine birden niyet ile ihrama girip, Mekke'ye varınca önce umre için tavaf ve sa'y, sonra hac için kudûm tavafı ve sa'y etmek, daha sonra ihramdan çıkmaksızın sonuna kadar hac fiillerini yapmak ve kurban kesmektir ![]() ![]() ![]() Yukardaki emirleri yerine getirin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geçen Hudeybiye senesi umreye başlanmış, fakat müşriklerin harbe kalkışmaları üzerine tamamlanamamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki, bunların aslı ilk plânda iki mânâya yöneliyor: Birinde "Başladığınızı tamamlayın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat gerek hac ve gerekse umreye nafile olarak da başlanmış olsa, bütün nafilelerde olduğu gibi başlamak ve gerekli kılmakla vacib olacaklarından tamamlanmalarının farz olduğunda da şüphe yoktur ![]() ![]() HEDY ( ): Deve, sığır, davar cinsinden Beytullah'a hediye edilen kurbanlıkların ismidir ki en azı bir koyun veya keçidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İhsar, sözlükte mutlak men (yasaklama) mânâsınadır ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat İmam Şâfiî, nüzul sebebi dolayısıyla yalnız düşmanın engellemesine tahsis etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun nüzul sebebi, Ka'b b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kurban, İmam Şâfiî'ye göre zorlama kanıdır, sahibi yiyemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle cahiliye adetini nesheden kıran veya temettu' suretiyle iki ibadetin birden edasına muvaffak olmak, ayrıca şükrü gerektiren bir nimettir ve kurban bunun içindir ![]() ![]() ![]() Bu konuda en büyük, en güzel ve en kapsamlı esas, Sahih-i Müslim'de, İbnü Ebî Şeybe, Ebu Davud, Neseî, Abd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan dolayı her kim kurbanlığı bulamazsa, üç gün hacda, yedi de döndüğünde oruç tutması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat İmam Şâfiî bunları, Mekke'de namazları seferi kılacak kadar bir yolculuk mesafesinden gelenler; Tavus, Mekke haremi dışından olan Hıll halkı; İmam Mâlik de Bizzat Mekke halkının dışındakiler diye anlamışlardır ![]() Kısaca kıran ve temettu' haccı, mikat dışında oturan halktan bulunan ve Mekke'ye ihramsız girmeleri caiz olmayan âfâkiler hakkındadır ![]() ![]() İşte hac ve umreyi böyle Allah için tamamlayınız, ve Allah'a isyandan sakınınız, özellikle hac işinde son derece takva sahibi olunuz, ve biliniz ki, Allah'ın azabı pek şiddetlidir ![]() |
![]() |
![]() |
|