11-04-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Medineyi Hıçkırıklara Boğan Ezan
Medineyi hıçkırıklara boğan ezan
Allah Resûlü hasta yatağında soğuk terler döküyor Hazreti Aişenin gözü yaşlı, Hazreti Ebu Bekrin başı yerde,
Kainatın Efendisi ebedi yolculuğun eşiğinde son nefeslerini sayıyor Medine soluk almadan bekliyor
Buruk yürekler, endişeli bakışlar ve köşelerde sessiz sessiz akıtılan göz yaşları… Tek istenilen şey, bir haber
Habibin sıhhat haberi Fakat Alemlerin Rabbi daha fazla uzatmayacaktır dünya gurbetini Habibinin Ahmedinin
yüreğini daha üzmeyecektir bu çöllerde
İşte son an… işte o an  son nefes… ve Habibin dudaklarından dökülen son
söz: “Errafiku-l ala! Errafiku-l ala!” “ Yüce dost! Yüce dost!” Kainatın Sevgilisi
ulaşıyor dostuna
Ezan vaktidir Resûlullahın yokluğundaki ilk gecenin sabahı Bilal elini kulağına götürmek için hazırlanıyor
Mukaddes daveti duyuracak Lakin yüreği yanıyor Yanık sesi, yanık yüreğiyle hepten hüzne bürünmüş
başlıyor ezan-ı Muhammedi Ve tam “Eşhedü enne Muhammederrasûlullah…” derken bir hıçkırık kopuveriyor
Bilalin ciğerlerinden Bilal ağlıyor, sahabeler ağlıyor Dalga dalga hüznüyle yayılıyor gülbang-ı Ahmedî
Peygamber müezzini ezanı güçlükle bitirebiliyor
Medine… Peygamber şehri Hiç böyle görmemişti bu şehri Bilal Her bir taşından göz yaşı damlıyordu sanki İşte
bu sokaklardan yürümüştü Allah Resûlü Bu mescitte oturmuştu Şu kütüktü yaslanıp da hutbe okuduğu
Mübarek ayaklarının değdiği toprak bu topraktı Onun gül kokusu sinmişti bu yerlere Medine Onu bulduğu gün
can bulmuştu Ama şimdi o yoktu bu şehirde Her zerresine hasretini nakşedip göçüp gitmişti işte Bilal
Medinede duramazdı artık Baktığı her yönde Onun hatırasının canlandığı, yüreğine hicran ateşleri yağdıran bu
şehirde kalamazdı Hasretini bağrına basıp Şama gitti Aradan seneler geçti Medine peygambersiz, ezanlar
Bilalsiz seneler geçti Halife defalarca Bilali Medineye çağırdı Tüm ısrarlara rağmen peygamber müezzini kabul
etmedi bu davetleri
Fakat bir gece Efendimiz (sav) rüyasına geldi Hazret-i Bilalin Allah Resûlü (sav) nurlar içinde ona bakıyor,
sitemvâri bir tavırla: “Ne zamandır beldemize uğramaz oldun Ya Bilal!” diyordu Ertesi sabah Bilal, emri alan
asker gibi fırladı Derhal Medine yollarına koyuldu Bilalin ne sıcakta pişen vücudu ne uzayan yollara bakan
gözleri vardı Hissettiği tek şey kalbindeki tarifsiz sızıydı Özleten, ağlatan, yandıran bir sızı
Günlerce süren yolculuğun ardından Bilal, sevgilisini gömdüğü hicran şehrine ayaklarını basıyordu işte Ve o
gün Medine bir zamanlar çok iyi tanıdığı bir sesle açıyordu gözlerini sabaha Sesi duyan daha iyi işitebilmek için
kapılara koşuyordu Sokaklara dökülen insanlar heyecan içinde birbirlerine tek bir şeyi haber veriyordu “Bilal
gelmiş! Seneler sonra Bilal Medineye dönmüş ” Kalpler sanki yerinden çıkacaktı Sokaklarda kadınlar,
çocuklar… Medine böyle bir şey görmemişti Bütün şehir mescide akıyordu Onlar bu sesi hep peygamber
hayattayken duymuşlardı Bu sesi işitip de gittiklerinde mescide Allah Resûlünün o mübarek yüzünü
görmüşlerdi yıllarca Peki ya şimdi? İşte bu ses Bilalin sesiydi Yoksa Muhammed Mustafa (sav) , kainatın
biricik sevgilisi şimdi de mescitte miydi? Birisi deseydi ki: “Evet, Peygamberimiz (sav) mescitte, müminleri
namaza bekliyor ” Şüphesiz buna inanmayan kalmayacaktı Bir anda çağlayan hisler o koskoca hakikati
unutturuvermişti Allah Resûlü artık aralarında yoktu ve dönmesi de mümkün değildi İşte o dem herkes
koyuverdi kendini Genç, ihtiyar, kadın, çocuk herkes herkes ağlıyordu Her şey ortadaydı Bu ses bu
semalarda Muhammed Aleyhisselamsızdı
Bilal de yüreğinin yangınlarına su serpiyordu gözyaşlarıyla O da ağlıyordu
Hıçkırıklara karışan bu ezan bütün Medineyi ağlatmıştı Bu Hazret-i Bilalin okuduğu son ezanı oldu Şama
döndükten bir süre sonra o da Hakkın rahmetine ulaştı
|
|
|