Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gel, güzeli, güzeller, sevgili

Ey Güzeller Güzeli Sevgili Gel

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ey Güzeller Güzeli Sevgili Gel



Ey güzeller güzeli Sevgili gel

Biz hemen hepimiz, körkütük yaşadığımız şu âlemde Rabb'imiz'i Efendimiz'le
(sallallahu aleyhi ve sellem) tanıdık



Sağanak sağanak başımızdan aşağı dökülen nimetleri O'nun basiretlerimize saçtığı nurlar sayesinde duyup hissettik Nimete minnet ve şükran duygusunu; ihsan, hamd ü senâ düşüncesini O'ndan öğrendik O'nun sunduğu mesajlarla Yaratan ve yaratılan arasındaki ilişkileri, kul ve Mâbud münasebetlerini, Yaratan'ın ululuğuna ve bizim kulluğumuza yaraşır şekilde duyup anlayabildik
Dünya insanlığının gözleri O'nun ışığına uyanacağı âna kadar hissiyat kapkaranlık, düşünceler tutarsız, gönüller de yalnızlıkla iki büklümdü Ne kedersiz bir sevinç bilinebiliyor, ne de elemsiz lezzetten haber vardı Ötelerden bir damla rahmet düşmüyor ve gönül yamaçları da baharı ve yeşili bilemiyordu O'nun teşrifiyle her yeri kasıp kavuran kuraklığın büyüsü bozuldu; göklerin gözü yaşlarla doldu ve gönüller Cennet yamaçlarının rengini aldı Derken rahmetsizlikten şak şak olmuş bütün sinelerin ızdırabı dindi ve nice bin seneden beri ölümün pençesinde kıvranan ruhlara hayat çeşmesinin ufku göründü
O, bu köhne dünyaya şeref vereceği âna dek yalan-doğru iç içe, günah-sevap yol arkadaşı, fazilet mefhumu silik bir kavram, rezalet hevâ ve heves pazarlarının en mergûb metâıydı Alınlarında isyan damgası, ruhlarında hezeyan bütün insanlık asıl hedeflerine ters hayat sergüzeştleriyle, her görüldükleri yerde sinelere ürperti salıyor hemen herkes bu vahşethâne-i belâda birbirini endişe ile süzüyor hak ayaklar altında pâyimâl, kuvvet bütün azgınlığıyla her şeye hakim dişli olmak âdeta bir imtiyaz; sözü sadece pençesi güçlü olanlar söylüyor hayvanî ölçüler içinde boğuşma insanların her günkü tabiî hâli birbirini yemek mârifet, kaba kuvveti iradenin hakkı saymak takdirlik iş hak düşüncesi Kafdağı'nın arkasında, adaletsizlik zayıfın, güçsüzün korkulu rüyası ismet, iffet, hakka hürmet mülâhazaları en sefil günlerini yaşamakta ve günümüzdekinden de beter ne kalbe rağbet ediliyordu ne akla itibar; hakaret görüyordu salim düşünce ve dinî duygular vicdan, zihnin bir yanına sıkışmış yitik mefhumlu bir ucûbe ruh, biyolojik hayatın birkaç kademe altında sürüm sürüm bir mağdur Hırsızlık râyiç, harâmîlik yiğitlik, yağma-talan şecaat emaresi düşünceler sefil, duygular vahşi, yürekler merhametsiz ve ufuklar da zifte boyanmış gibi simsiyah olduğu bir dönemde her şeye yeten muhteşem bir kalb enginliğiyle O geldi; O geldi ve bir hamlede dünyanın çehresindeki yıllanmış küfleri temizledi ufuklardaki isi-pası sildi gönülleri ışık ümidiyle şahlandırdı şafakların çehresinde hemen herkesi bir yeni günü temâşâya çağırdı gözlerdeki perdeyi kaldırdı ve ruhlara o güne kadar görmedikleri farklı şeyleri müşahede etme zevkini duyurdu aklın nabzını kalbin ritmine bağladı sinelerdeki değişik hezeyanları kalbî ve rûhî heyecanlara çevirdi

SEN GELDİN, ZULMÜN SESİ KESİLDİ
O geldi ve bütün yaslı çehrelerdeki kederlerin yerini en içten tebessümler aldı O geldi, zulmün sesi kesildi mazlûmun âhı dindi ve sinelerde adalet duygusu dirildi O geldi kaba kuvvete "Dur!" deyiverdi Mütecavizlerin haddini bildirdi ve hakkın dilindeki zincirleri çözdü
Bunca fezâyi ve fecâyie rağmen bugün hâlâ bir kısım mükemmelliklerden söz edebiliyorsak; bunu, O'nun bize sunduğu evrensel değerler külliyâtı o muhteşem semâvî kâmusa borçlu bulunuyoruz Gönüllerimizde iyiyi, güzeli, insanî olanı arama hissi, O'nun içimize saldığı sonsuz televvünlü ziyâdandır Ruhlarımızda duyduğumuz ebedî saadet arzusu O'nun sinelerimizde tutuşturduğu nurdandır, imandandır
O'nu tanıyınca hepimiz ve her şey değişti; biz ebed için yaratıldığımızı, ebede meb'ûs olduğumuzu anladık; anladık ve vîrâne gönüllerimiz birden, İrem Bağlarına dönüşüverdi; çevremiz de Firdevs renklerine büründü Talihimizin aydınlığında O'na katılıp O'nun leşkeri içinde yerimizi alınca önümüzü kesen bütün gulyabânî ağları bir bir yırtıldı kurtlar, çakallar kuyruklarını kısıp inlerine sığındı çıyanlar töre değiştirip güvercinlerle arkadaş oldu ve şeytânî ocaklar bir bir söndü; şeytanlar da gidip otağlarını ümitsizlik vadilerine kurdu derken her yerde burcu burcu ruh ve mânâ râyihaları duyulmaya başladı
Ey ışığıyla karanlık dünyalarımızı aydınlatan Nur, ey o enfes râyihasıyla cihanları ıtriyat çarşısına çeviren Gül, gönül mağriplerimizde o vakitsiz gurûbun, ümit sabahlarımızı kapkaranlık bir hicran gecesine çevirdi Göz gözü görmez oldu ve yollar bütünüyle birbirine karıştı Gün geldi, akıl, Sen'in yolundan çıkıp başka vadilere saptı düşünce bütün bütün Sana karşı kapandı ve her taraf yıllardan beri pusuda bekleyen o kapkaranlık hilkat garibeleri ile doldu Adın sinelerimizden kazınmak ve nâmın yeni nesillere unutturulmak istendi Bu meş'um gayretlerle beraber şu köhne dünyamız uğursuzluk ağına takıldı ve ümmetin kaderi kamburlaşıp iki büklüm oldu Durduğumuz yerde duramadık, olmamız gerektiği gibi olamadık ve ulaşma iddiasında bulunduğumuz yere de ulaşamadık mânâ köklerimizden koptuk maddeyi ve dünyayı doğru okuyamadık kendimizi bir korkunç hazanın solduran, öldüren ikliminde sararıp solmaya saldık herkes kendi düşünce dünyasının ufkuna koşarken bizler ürperten bir yok oluş içinde olduğumuz yerde kalakaldık

Getirdiğin o muhteşem mânânın üzerine simsiyah bir gölge düştü Sen'inle gönüllerimiz arasında korkunç bir gaflet, cehalet, basiretsizlik haylûleti var; yaşanan bu küsûf ortamında gelecek adına bir şey söylemek şöyle dursun çevremizi bile tam görüp değerlendiremiyoruz Sen'in ışığının ulaşmadığı ruhların "ba'sü ba'del mevt"i mümkün mü bilemeyeceğim Aslında ziyâsını, rengini, desenini Sen'den almayan yığınlar nasıl dirilebilir ki?

GEL, GÖNÜLLERİMİZDEKİ KARANLIKLARI KOV
Biz hepimiz, bir talihsiz dönemde gönül yamaçlarımızda ruhunun gurûbunu acı acı seyrettik ve gidip karanlıklara gömüldük Bu ürperten gurûb karşısında hiçbir şey yapamadık ve tam bir âcizlik örneği sergileyerek hep sustuk ve sustu buna karşı kendi alanında bütün İlâhî lütuflar, ihsanlar, huzurlar, saadetler ve gül devrine ait en tatlı neşideler Mübarek sima ve sîretine hasret gittiğimiz bu günlerde, kaderimize hicran, bize de suskunluk düştü Simsiyah yokluklar yaşadığımız bu meş'um dönemde gökler bize hiç yüz vermedi, yıldızlar yüzümüze hiç gülmedi ay-güneş Sen'in üzerine doğduğu renkte hiç mi hiç görünmedi biz çevremizde hep karanlıklar gördük ve gece mahlûklarının homurtularıyla ürperdik Sen artık aramızda yoktun ve her yanda yılanların-çıyanların ıslıkları duyuluyor, her taraf yarasaların şehrayinleriyle inliyordu Sen küsmüş müydün/küser miydin onu bilemem; bildiğim bir şey varsa, o da, Sen'i kırmış olmamız ihtimalidir

ihtimal sözde bir iyimserlik ifadesiama eğer lütfedip gönüllerimize teveccüh buyurmazsan bu defa biz kırılıp paramparça olacağız ve şayet gelip dünyamızın çehresindeki isi-pası silmezsen bu sakil hava ile bir daha dirilmemek üzere boğulacağız
Ey güzeller güzeli Sevgili gel, bir kere daha yeniden misafirimiz ol tahtını sinelerimize kur ve bize buyurabildiğin her şeyi buyur Gel, gönüllerimizdeki karanlıkları kov, bütün benliğimize ruhunun ilhamlarını duyur ve bize yeniden diriliş yollarını göster Gel, her gün biraz daha azgınlaşan şu zulmetleri ışığınla dağıt ve herkesi inleten zulüm ve adaletsizlik ateşini söndürüver Gel, her şekliyle kine, nefrete, düşmanlığa kilitlenmiş şu zavallı ruhların boyunlarındaki zincirleri çöz; sevgiye, merhamete, şefkate hasret giden sinelerimizi muhabbetle, hoşgörüyle coştur; gel, ruhlarımızı aklın aydınlığı, gönüllerimizi de mantık ve muhakeme enginliğiyle buluştur ve bizi kendi içimizdeki kopukluklardan kurtar
Sen gidince kimilerimiz akla takılıp düz yollarda yolsuzluk yaşamaya başladık kimilerimiz de kendimizi bir kısım gönül hülyalarına saldık, vehimlerimizle oyalandık ne aklın dilini anlayabildik ne de kalbî ve rûhî hayatın derinliklerine dalabildik aklı ihmal edip dünyanın kanına girdik, kalbe bütün bütün tavır alıp kendi derinliklerimizi görmezlikten geldik Ey karanlık gecelerimizin ayı-güneşi, ey yolda kalmışların biricik rehberi, Sen bizler gibi sadece bir kere doğmadın/doğmazsın; zamanın her parçası Sen'in için bir tulû vakti, gönüllerimiz de mütevazı matlaın perişaniyetimiz sana bir çağrı, sinelerimiz Seniyye-i Vedâ ne olur artık ağlayan gönüllerimize acı da gel; doğ canlarımıza Yaratan aşkına, bizi yalnız bırakma; yalnız bırakıp ruhlarımızı Sen'sizlik ateşine yakma ne ilm u irfanımız var, ne hayr u tâate mecâlimiz; bugüne kadar aşındırmadık eşik ve çalmadık kapı bırakmadık; gönül bağlayıp arkalarından koştuklarımız her zaman bizi aldattı, sonra da yol ortasında bırakıp gitti Ne yürümeye takatimiz kaldı ne bulunduğumuz yerde ikamete dermanımız Bağban sen isen -öyle olduğunda şüphemiz yok- bağ niye sahipsiz kalsın ana böyle bir çağrıda bulunmak da ayrı bir saygısızlık Merkezi tutmak Sen'in hakkın ise o makam adına söz söylemek kimin haddine

MESAJIN NUR, DÜŞÜNCEN NUR, UFKUN NUR
Ey şefkati, adaletini aşkın Gönüller Sultanı, Sen'i unuttuğumuzun, Sana saygısızlıkta bulunduğumuzun farkındayız; ama Sen, şimdiye kadar bundan daha acılarını da gördün; incinsen de küsmedin, vefasızlık görsen de alâkanı kesmedin Başını yaranlar, dişini kıranlar karşısında bile ellerini açıp dua dua yalvardın Sen'i bilmemelerini mazeret sayarak, lânet ve bedduada bulunmadın, lânet ve bedduaya "âmin" de demedin Sineni, Ebû Cehil'leri bile ümitlendirecek ölçüde açabildiğin kadar açtın ve her sözünü, her davranışını Hakk'ın rahmetinin enginliğine bağladın Beklediklerimiz hakkımız olmasa da, bütün bu yaptıklarının karakterinin gereği olduğunda şüphemiz yok
Ey dost, kaç bahar gelip geçti biz hep hazandayız ama, düşe-kalka olsa da hep izindeyiz Gel bizi bir kere daha sevindir Sevindir ki; bağının taptaze fidanlarıyla nâmını âleme tam duyuracak demdeyiz Dünya Sen'in dünyan üsaade buyurursan dünyamız da diyeceğim- bu dünya ışığa hasret gidiyor Bizler o kırık azimlerimiz ve o çatlamış ümitlerimizle, yolların hakkını veremesek de hep yollardayız Sadece hislerimizle de olsa, aradığımız sevgili Sen'sin; gel son kez içimize doğ ki gönüllerimiz ışıkla dolsun ve ufuklarımızı saran şu upuzun geceler savulup gitsin; yerlerini gündüzlere bıraksın

Gözlerimiz tulûunun emarelerini görmese de, tadın, lezzetin, kokun daha şimdiden hemen hepimizi mest etti Gel bizi yeniden arkana al ki, ışığın ruhlarımıza vursun Sen "Sâyesi yere düşmez bir nahl-i Tûr'sun / Mihr-i âlemgîrsîn baştan ayağa nûrsun" (Itrî) Mesajın nur, düşüncen nur, ufkun nur, her yanınla pürnursun; aç yüzünden nikâbını cihanlar nurla dolsun ve her yanda nâmın duyulsun
Ey yüce dost, söylenen sözler bir naat değil, sevgili kapısında mırıldanan serenat da değil; özü hasret, ruhu hicran kapı kuluna ait ritimsiz bir feryattır, bir feryâd-ı mutâddır
1 - O geldi ve bütün yaslı çehrelerdeki kederlerin yerini en içten tebessümler aldı O geldi, zulmün sesi kesildi mazlûmun âhı dindi ve sinelerde adalet duygusu dirildi O geldi, kaba kuvvete "Dur!" deyiverdi
2 - Gel, bir kere daha misafirimiz ol tahtını sinelerimize kur ve bize her şeyi buyur Gel, gönüllerimizdeki karanlıkları kov, bütün benliğimize ruhunun ilhamlarını duyur ve bize yeniden diriliş yollarını göster
3 - Ey dost, kaç bahar gelip geçti biz hep hazandayız ama düşe-kalka olsa da hep izindeyiz Gel bizi bir kere daha sevindir Sevindir ki; bağının taptaze fidanlarıyla nâmını âleme tam duyuracak demdeyiz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.