Prof. Dr. Sinsi
|
Yemek Davetine İcabetin Adabı
Yemek Davetine İcabetin Adabı
Dâvete icabetin beş âdabı vardır:
Birincisi: Zengin fakir seçmeden, herkesin dâvetine gitmek Bunun aksi, yasak olan bir kibir alâmetidir Kibir korkusu ile birçokları hiç bir dâvete icâbet etmemişler, başkasının çorbasına intizar, zillettir, demişlerdir Bir diğeri, «Elimi başkasının çanağına sunduğumda ona boynumu bükmüş olurum» dedi Kibirlilerin bazıları ise, zenginlerin dâvetine gider, fakirlerin dâvetine gitmezler Bu hâl, tamamen sünnete aykırıdır Zira Resûl-i Ekrem, yoksulların hattâ kölelerin bile dâvetine giderdi Hasan b Ali (R A ), bir gün katır üzerinde dilencilerin yanından geçerken, onların kum üzerinde yaydıkları ekmek kırıntılarını yerken gördü Onlara selâm verdi Onlar selâmı aldıktan sonra, «Ey Resûl'ün kızının oğlu, buyur bizimle yemek ye» dediler O da «Olur, Allah kibredenleri sevmez» dedi Binitinden inerek onlarla beraber yedi Sonra yine selâm vererek ayrılırken, «Ben sizin dâvetinize iştirak ettim Siz de benim davetime teşrif edin» diyerek onlan yemeğe dâvet etti Onlar da kabul ettiler ve dâvetine icâbet ettiler Hasan b Ali (R A ) onlara iyi bir ziyafet verdi ve kendileri ile beraber yedi
«Elimi çanağına uzattığım kimseye boynum büküktür » diyenin sözü bâzılarına göre sünnete aykırı görülmüşse de, öyle değildir Şayet dâvet eden, onun icabetinden memnun olmaz ve onu minnet altına almak isterse, o zaman zillet olur Resûl-i Ekrem, yapılan dâvete icâbet ederlerdi Çünkü dâvet edenin memnûn kalacağını ve bunun onun için bir şeref sayılacağını bilirdi Demek ki, bu vaziyete göre değişir Yedirmekten ağırlanan ve dostlar için külfete katlanan kimsenin, dâvetine icâbet sünnet değildir Mümkün olduğu kadar mazeret beyân ederek, dâvetten kaçınmalıdır
Sofilerden biri: «Misâfirin, kendi rızkını yediğine ve onun davetini kabul ile, üstünlük gösterdiğine inanan kimselerin dâvetine icâbet et, başkalarının dâvetine değil » demiştir
Seriyyü's-Sakati (Allah rahmet etsin) Allah tarafından mes'ul tutulmayacak ve mahlûkun minneti altına girmeyecek şekilde helâl lokmanın hasretini çekmiştir, Dâvet olunan kimse, minnet altında kalmayacağını ve dâvetin samimi olduğunu bildiği zaman, dâveti kabul etmemesi doğru olmaz Ebû Turâb en-Nah-şâbî: «Bana takdim edilen bir yemekten kaçındığım için, onbeş gün aç kaldım» dedi Mâ-rûf-u Kerhî'ye, «Herkesin dâvetine gider misin?» diye sorduklarında; «Ben bir misâfirim, nereye indirirlerse, oraya konaklarım» demiştir
İkincisi: Hatırlı olmayan fakirin dâvetinden çekinmeyeceği gibi mesâfe uzaklığından ötürü de dâvetten kaçınmamalıdır Adeten gidilmesi mümkün olan her mesâfedeki dâveti kabul etmelidir Dâvete icâbet ve hastayı ziyâret Peygamber Efendimizin (S A V ) sünnetidir Zira Resûl-i Ekrem Efendimiz (S A V ) bir Hadislerinde: «Eğer Küra-ı Gamim'e dâvet edilsem, icâbet ederim » buyurmuşlardır Gamım, Medine'ye birkaç mil uzakta olan bir yerdir Resûl-i Ekrem (S A V ), Ramazan-ı Şerifte oraya gidince hem iftâr etmiş, hem de namazı seferi olarak kılmıştır
Üçüncüsü: Oruçlu (buradaki oruç nâfile oruçtur) olduğu için, dâvetten geri kalmamalı, iştirak etmelidir Eğer davet eden onun yemesinden mutlaka memnun oluyorsa, orucunu bozup yemeli ve dâvet edeni sevindirmelidir Dostunun gönlünü hoş etmesinin sevâbı, oruçtan alacağı sevaptan daha çok olduğunu bilmelidir Şâyet yemesiyle gönülden memnun kalacağım kestiremiyorsa, görünüşteki ısrarını samimi kabul ederek yemelidir Şâyet sahibinin ısrarının yapmacık olduğunu anlıyorsa, mazaret beyân ederek orucunu bozmamalıdır
Dâvette orucunu bozmak istemeyen bir kişiye Resûl-l Ekrem: «Kardeşliğin senin için bu kadar külfete girdiği halde sen «Oruçluyum» demekte hâlâ ısrar ediyorsun » buyurdular İbni Abbas: «İyiliklerin en üstünü, kendi nafile orucunu bozmak suretiyle arkadaşlarına ikramda bulunmaktır » Hâne sahibinin gönlünü hoş etmek maksadıyla tutmakta olduğu nafile orucunu bozmak, ibâdet ve güzel ahlâktır Sevâbı, oruca devâmından daha çoktur Şâyet orucu bozmazsa, ona yapılacak ikram güzel koku sürmek ve tatlı sohbet etmektir
Dördüncüsü: Yemeğinin, evinin, mefruşatının helâl olduğu şüpheli olan veya içki ve benzeri yasak olan şeyler sofrasında bulunan, evi ipek minderler, gümüş kaplar, canlı resimleriyle süslü olan ve mecliste çalgı, oyun, eğlence, dedikodu, çekiştirme, koğuculuk, yalan, iftira ve benzeri kötülükler bulunan kimsenin dâvetine icâbet edilmez Bunların bulunması icâbete mânidir Hattâ, bâzılarına gitmek mekrüh ve bâzılarına gitmek ise, haramdır Dâvet eden, zalim, bid'at sâhibi, fasık ve kötü bir insan olup dâvetiyle şöhret ve gösteriş peşinde koşuyorsa, yine dâvetine icâbet edilmez
Beşincisi: Dâvete icâbet eden kimsenin ecir kazanabilmesi için, gâyesi karnını doyurmak olmamalıdır Bu niyetle giderse, dünyalık peşinde gezmiş olur Şu niyetlere sahip olmalıdır: Resûl-i Ekrem'in (S A V ): «Küra'a dâvet edilsem icâbet ederdim» hadisine uyarak sünneti yerine getirmeği Yine Resûl-i Ekrem Efendimizin: «Dâvete icâbet etmeyen, Allah'a ve Resulüne isyân etmiştir » hadîs-i şerifine uyarak isyândan kaçınmayı, Yine Resûl-i Ekrem Efendimizin: «Müslüman olan din kardeşine ikrâm eden, Allah'a ikrâm etmiş olur » hadîs-i şerifine uyarak, dâvet edene ikrâmı, «Mümini sevindiren, Allah'ı memnun etmiş olur » hadîsine uyarak, dâvet edeni sevindirmeği Resûl-i Ekrem (S A V ), Allah için sevişenlerin, birbirini yedirmelerini ve ziyaret etmelerini şart koştuğundan, Allah için sevişenlerden olabilmek için, sevdiklerine yedirmeğe hazırlandığı gibi, ziyâfete giden de bu niyetle gitmelidir
Gitmemekle aleyhinde «Kötü huyludur, kibirlidir» gibi dedikodulardan kendisini kurtarmayı niyet etmelidir Bu husûslar, dâvete icâbette aranacak altı niyettir Bunlardan bir tânesinin bile, insanı Allah'a daha çok yaklaştıracağı aşikârdır
Geçmiş büyüklerden birisi, «Yemeğe, içmeğe varıncaya kadar her işimde bir hayır niyetine sâhip olmağı severim» demiştir Nitekim Rssûl-i Ekrem (S A V ), hadîsinde: «Ameller (in kıymeti) ancak niyetlere göredir Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur Her kimin de hicreti, isâbet edecek dünyalığa veya nikâh edeceği bir kadından dolayı ise, artık hicreti (Allah'ın ve Resûlünün rızasına değil) hicret sebebi olan şeye müntehidir » buyurmuşlardır
Niyet ancak tâat ve mübâh olan şeylere te'sir eder Menhiyata te'siri olamaz Meselâ, dostlarını memnun etmek için içki veya başka haram için onlara müsâade ettikten ponra, «Beni niyetim kurtarır Zira, ameller niyetlere göredir » demesi, kendisine bir fayda sağlamaz Bunun aksine olarak en büyük ibâdet olan gazâ ve harpde, dünyalık, rütbe, servet ve ün almağı niyet etmesi, bu gaza ve harbi ibâdet olmaktan çıkarır Demek ki niyet, tâat ile mübâhda müessir olur Mübah olan bir işde iyiliğe niyet ederse, sevâp, kötülüğü niyet ederse günah kazanır Bunun gibi ibâdetlerde Allah rızasını niyet ederse, mükâfat, riya ve gösteriş gibi şeyleri niyet ederse, günah kazanmış olur
|